:
Ege’nin maviliklerinde seyir halindeyiz. Tatil vakti. Bu kadar güzellik olur mu diyorum kendi kendime... Bir çın sesi! Telefona düşen mesaj uzaklardan bir ölüm haberini getiriyor: Fehman Hüseyin Suriye’de yanındaki yedi kişiyle birlikte öldürülmüş... Haber doğru mu? Yoksa dezenformasyon mu? Bahoz Erdal kod isimli Fehman Hüseyin’le üç yıl önce, dağda iki gün geçirmiştim. Bizim meslek biraz da böyledir.
Devlete silah çekmiş, yıllardır dağda yaşayan bir gerilla lideriyle bir gün konuşursun, sonra yine bir gün cennet gibi maviliklerde onun ölüm haberine yakalanırsın. Hayat acımasızdır, adaletsizdir. Gazeteci olarak bu acımasızlığı, bu adaletsizliği şu yaşadığımız anababa günlerinde daha derinden hissediyorum.
Kan ve gözyaşı durmuyor. Her gün asker polis ölümleri... Her gün gerilla ölümleri... Her gün ağlayan analar... Öylesine büyük acılar ki. Gidip bizim Gazze’leri gezmek istiyorum. Tankla, topla, helikopterle yerle bir edilmiş yerleri kendi gözümle görmek istiyorum. Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de, Yüksekova’da, Şırnak’ta, Lice’de acılara kendi yüreğimle dokunmak istiyorum.
Cennet gibi yerlerde tatil yapmak içimden gelmiyor, çünkü cehennem gibi yerler aklımdan çıkmıyor, gözümün önünden gitmiyor. Vicdanım kanıyor. Acılar dallanıp budaklanırken, memleket kanlı bir dipsiz kuyuya çekilirken, maviliklerde tatil yapmak bazen vicdan azabı olabiliyor. Bir gazeteci olarak son yıllarda bu duyguya sık sık kapılıyorum. Evet öyle, hayat acımasız, adaletsiz.
Kimileri bu hoyratlıkla ömür boyu yaşayıp gidiyor. Bu hoyratlıkla kimi elde silah, kimi elde kalem mücadele ediyor. Ama ‘filmin sonu’ nu görmek mümkün olabiliyor mu? Sanmıyorum. Ama iz bırakmak mümkün. İyi ya da kötü örnek de olabilirsin.
Ege’nin maviliklerinde seyir halindeyken, Fehman Hüseyin haberi cep telefonuma düştüğünde bir film şeridi gibi bir dolu şey gözümün önünden geçti gitti. Hem mesleğimi düşündüm, hem de Fehman Hüseyin’le dağda geçirdiğim o iki gün aklıma takıldı.
PKK’nin, kısa adı HPG olan askeri gücünün en önde gelen komutanı, Bahoz Erdal kod adlı Suriyeli Kürt Fehman Hüseyin. 2013’ün mayıs ayıydı. PKK askeri gücünün Türkiye sorumlusu ya da Kürtlerin deyişiyle Kuzey Kürdistan komutanı olan Bahoz Erdal ile ilk görüşmem, bir gece vakti dağların öbür yüzünde Çukurca olan Metina’daki bir köy evinde olmuştu. Kürtçede kasırga, fırtına anlamına gelen Bahoz, 23 yıldır dağdaydı ve 45 yaşındaydı. Şam Üniversitesi’nde tıp okumuş, Beşşar Esad’la aynı dönemde... Murat Karayılan’dan sonra PKK silahlı güçlerinin, yani HPG’nin ‘Genelkurmay Başkanlığı’nı yapmıştı. O geceyi anımsıyorum, ilk sorum:
“PKK’ya katılmak nereden aklınıza geldi?” Gülüyor: “Bizi kandırdılar!” Şöyle devam ediyor:
“Biz şimdi bugün silahı bir kenara koyuyoruz. (Gülüyor) Bu silahı bırakma anlamında değildir.” /…/
O günü çok iyi hatırlıyorum.
Bu arada, benim 1990’ların başından beri gazetecilik seferlerinde sırtımdan eksik etmediğim pamuklu safari ceketime ve ince rüzgâr geçirmeze gözü takılıyor: “Bunlarla donarsın. Şu su geçirmez gerilla parkasını alın lütfen. Anlaşılan bu gece sizi biraz gerilla yapacağız.” /…/ İşte böyle tanıdım Fehman Hüseyin’i üç yıl önce. Gazetecilik işte böyle bişey... Ege’nin maviliklerinde seyir halindeyken de, Fehman Hüseyin haberi geldi. Öldü mü? Gerçek mi, dezenformasyon mu? Bu satırları yazarken, ikinci ihtimal ağır basıyordu. PKK kaynakları ise kesin olarak yalanlıyordu ölüm haberini... Bilemiyorum. Ama savaş zamanlarında ilk kaybın da gerçeğin ta kendisi olduğunu iyi bilirim.
: Yazıda, bazı yerlerdeki siyahlaştırma ile olan vurgulamalar, ve ARABAŞLIKLARIN TAMAMI bize aittir.
dikGAZETE.com