Baas rejiminin suçları için farklı yargı yolları bulunuyor

Baas rejiminin suçları için farklı yargı yolları bulunuyor

UCM'nin Suriye'de harekete geçmesi için ya BM Güvenlik Konseyinin karar alması ya da yeni Suriye yönetiminin Mahkemeye yetki vermesi gerekiyor

Netherlands

Suriye'de Baas Partisinin 61 yıllık iktidarı sona ererken çöken Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esed'in Şam'dan kaçmasının ardından, Esed ve diğer rejim mensuplarının işlediği suçların soruşturulması açısından çeşitli hukuki yollar tartışılıyor.

Suriye'de 27 Kasım'da rejim karşıtı silahlı gruplar ile Esed güçleri arasında yaşanan çatışmaların ardından başkent Şam'a 7 Aralık'ta girmeye başlayan gruplara halk kitlelerinin de destek vermesiyle rejim, başkent ve diğer birçok bölgede kontrolü tümüyle kaybederek çöktü.

Rejimin devrik lideri Esed'in ve diğer rejim mensuplarının işlediği insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının yargılanması için hem yerel hem de uluslararası mahkemelerdeki yollar tartışılıyor.

Derlediğimiz bilgilere göre, Suriye'nin Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) taraf olmaması nedeniyle Mahkemenin doğrudan yargılama yetkisi bulunmuyor ancak harekete geçebilmesi için iki muhtemel senaryo öne çıkıyor.

UCM'nin yargılama yapabilmesi için iki temel senaryo...

UCM, üç şekilde bir olaya ilişkin soruşturma başlatabiliyor.

Bunlardan ilki, üye ülkelerin topraklarında veya üye ülke vatandaşlarının işlediği suçlar, ikinci olarak Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından bir olayın UCM’ye havale edilmesi ya da Mahkemeye taraf olmayan bir ülkenin istisnai olarak Mahkemenin yargı yetkisini tanımasıyla soruşturma başlatabiliyor.

Suriye, UCM'ye taraf olmadığı için Mahkemenin ilk seçenek için harekete geçmesi mümkün gözükmüyor.

İkinci seçenek açısından BM Güvenlik Konseyi, Suriye’de işlenen suçları UCM’nin soruşturmasını isteyen karar alırsa Mahkeme, Esed ve diğer rejim mensuplarının işlediği insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarını soruşturabilecek.

Nitekim UCM’deki Sudan ve Libya soruşturmaları, Güvenlik Konseyinin aldığı karar neticesinde her iki ülkenin de UCM’ye taraf olmamasına rağmen Mahkeme tarafından yürütülüyor.

Güvenlik Konseyinde daha önce Suriye'deki suçların soruşturulması için Fransa tarafından sunulan karar tasarısı, Rusya'nın vetosu sebebiyle kabul edilmemişti.

Üçüncü senaryoda Suriye'de kurulacak meşru yeni yönetimin, Mahkemenin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü'nün 12. maddesinin 3. paragrafı uyarınca UCM'ye geçici (ad hoc) yetki vermesi gerekiyor.

UCM'nin yetkisini zaman ve toprak bakımından sınırlı şekilde kabul etme imkanını veren bu maddeyle devletler, UCM'ye kalıcı şekilde taraf olmadan, kısıtlı şekilde topraklarındaki suçların soruşturulmasına imkan verebiliyor.

UCM'deki hem Filistin hem de Ukrayna soruşturmaları, henüz bu iki ülke de UCM'ye taraf olmamışken Roma Statüsü'nün 12. maddesinin 3. paragrafındaki yolla açılırken daha sonra hem Filistin hem de Ukrayna, UCM'ye resmi üyeliklerini tamamlamıştı.

Yerel mahkemelerdeki yargılamalar öncelikli...

Ghent Üniversitesi İnsan Hakları Merkezinden Suriye'deki adalet ve hesap verilebilirlik konularında çalışmalar yapan Dr. Brigitte Herremans, Suriye'de işlenen suçların cezasız kalmaması için uluslararası toplumun nasıl harekete geçebileceğine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Herremans, "Suriye'de nihayet bir geçiş süreci yaşanıyor. Esed rejimi düştü ve muhalifler demokratik ilkelere saygı göstereceklerini ve demokratik bir yönetim kuracaklarını belirtti. Umarız bu gerçekleşir. Tarihte ilk kez Suriye'de yerel yargılamaların yapılması mümkün olacak." değerlendirmesinde bulundu.

Suriyeli uluslararası aktörlerin, insan hakları savunucularının ve avukatların her zaman uygun hesap verebilirlik için yerel yargılamaların gerekliliğini vurguladığını belirten Herremans, "Çünkü suçların işlendiği yer burası. İdeal olarak, Esed yandaşlarına, paramiliter gruplara ve bu grupların faillerine karşı Suriye'de yerel davalar göreceğiz." diye konuştu.

Herremans, UCM'nin Suriye'nin Roma Statüsü'nü onaylamaması ve Rusya'nın veto yetkisini kullanması nedeniyle bir seçenek olmadığını kaydetti.

UAD'deki işkence davası...

Uluslararası Adalet Divanının (UAD) Esed rejimine karşı dava sürecinin başladığını anlatan Dr. Herremans, "Kanada ve Hollanda, Esed rejiminin vatandaşlarına karşı kitlesel işkence uygulaması nedeniyle tahkim davası talep etti. Rejim, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme'yi onaylamıştı. UAD, rejimden bu ihlalleri durdurmasını istedi. Rejim bunu eleştirdi ve kararı kabul etmedi." ifadelerini kullandı.

Herremans, BM bünyesinde Soruşturma Komisyonu ve Suriye'deki suçları araştıran Uluslararası Tarafsız ve Bağımsız Suriye Mekanizmasının (IIIM) bulunduğunu belirterek, "Bu, büyük bir veri bankası ve Suriye'deki faillerin işlediği suçların tüm kanıtlarını koruyor. Bu kanıtlar, evrensel yargı yetkisi altında dava açmak için de kullanıldı." dedi.

"Avrupa'da önemli davalar görüldü"

Evrensel yargı yetkisi kapsamında çoğunlukla Avrupa ülkelerinde davalar açıldığını anlatan Herremans, "Evrensel yargı yetkisi veya daha geniş anlamda ülke dışı yargı yetkisi kapsamında devletler, kendi topraklarında değil yabancı topraklarda işlenen suçları da soruşturup yargılayabiliyor." dedi.

Suriye’den kaçarak Avrupa ülkelerine gelen mültecilerin arasında Suriye’de işlenen suçlara karışanlara yönelik soruşturmaların başlatıldığını dile getiren Herremans, "Evrensel yargı, Avrupa ülkelerine kaçan Suriyeli mağdurlar için geçerli oldu. 2020'de Almanya'daki El Hatib davası, ilk dönüm noktasıydı çünkü Suriyeli devlet görevlilerine karşı açılan ilk davaydı. Geçen yıl Paris'te de bir dava görüldü." ifadelerini kullandı.

Herremans, evrensel yargı yetkisi altındaki davaların bazı sınırlamaların bulunduğunu söyleyerek, "Bu davalar, çoğunlukla sembolik kalıyor ve caydırıcı etki yaratmıyor. Başlangıçta bu davaların Suriye rejimi yetkililerini, suçlarını sürdürmekten caydıracağı umut ediliyordu ancak bu gerçekleşmedi. El Hatib davasında ömür boyu hapis cezası verildi ancak üst düzey bir yetkili değildi." değerlendirmesinde bulundu.

"130 bin kişi kayıp"

IIIM'in sahip olduğu kanıtlara ilişkin de bilgi veren Herremans, "Suriyeli aktörler, rejim göstericilere karşı şiddet kullanmaya başladığı andan itibaren suçları belgelemeye başladı. Keyfi şiddet, göstericilere ateş açılması, gözaltı, gözaltında cinsel şiddet, sivil altyapının bombalanması gibi suçlar belgelendi. Suriye bağlamında defalarca kullanılan kimyasal silahların kullanımı da belgelendi." diye konuştu.

IIIM'in özellikle bazı suç türlerine odaklandığını belirten Herremans, "IIIM, Suriye bağlamında öncelik verilmeyen suçlara çok güçlü şekilde eğildi. IIIM'in stratejisi ve Suriyeli adalet aktörlerinin uzmanlığı sayesinde cinsel şiddet gibi belirli suçlar konusunda çok güçlü bir kanıt birikimi oluştu." görüşünü paylaştı.

Herremans, Suriye'de 130 binden fazla kişinin kayıp olduğunu ve geçen yıl kurulan Uluslararası Kayıp Kişiler Kurumunun da kayıp kişilerin akıbetini araştıracağını belirterek, "(Diktatör Augusto) Pinochet rejimi döneminde Şili'de 30 bin kişi kayıptı ve bu, uluslararası alanda zorla kaybetmenin en büyük krizlerinden biri olarak görülüyordu. Suriye'de bu sayı 130 bini aşıyor ve bu iyimser bir tahmin" dedi.

Kaynak: AA

.

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
...