Doğu Guta kimyasal silah saldırısına tanıklık eden Şakir, katliamı kıyamet gününe benzetti

Doğu Guta kimyasal silah saldırısına tanıklık eden Şakir, katliamı kıyamet gününe benzetti

Naim Şakir, "O gün için bir çok ad verildi, Suriye Holokostu, asrın katliamı. Benim için o gün, kıyamet gününün dünyada yaşanmış haliydi." dedi.

Şam

Suriye'de 12 yıl önce Beşşar Esed rejiminin başkent Şam'ın Doğu Guta bölgesinde düzenlediği kimyasal silah saldırısına tanıklık eden Naim Şakir, "O gece yaşadıklarımızı ne video kayıtları ne belgeler ne de kelimeler anlatabilir. O anın ruhsal, fiziksel ve zihinsel etkisini hiçbir şey aktaramaz." ifadesini kullandı.

????

Mühendis olan ve kimyasal katliamdan sağ kurtulan Şakir, o gün yaşadıklarını
anlattı.

Ailesinden 9 canı kaybederek kimyasal saldırının dehşetine tanık olan Şakir, ardından haksız suçlamalarla rejimin zindanlarında işkencelere uğradı.

Şakir, hem zehirli gazların ölümünden hem de hapishanelerin karanlığından sağ çıkmayı başardı.

"Sorgu tam bir tiyatroydu"

Şakir, devrik rejimin Doğu Guta'daki Zemalka ve Ayn Terma bölgelerinde gerçekleşen kimyasal saldırıdan kendisini sorumlu tuttuğunu anımsatarak, "Filistin şubesindeki hapishane başta olmak üzere rejime ait hapishanelerde yaklaşık on buçuk ay hapis yattım." dedi.

Hapiste dört ayını tecritte, altı buçuk ayını ise kalabalık koğuşta geçirdiğini söyleyen Şakir, "Geçirdiğim sorgular kimyasal saldırı üzerineydi. Nasıl yapıldığını, nasıl üretildiğini, amacımızın ne olduğunu soruyorlardı." diye konuştu.

Şakir, saldırının dehşeti karşısında hayatla bağının koptuğunu aktararak, gerçeklikten uzaklaşıp histerinin eşiğine geldiğini, hayalle gerçeği ayırt edemez hale düştüğünü ve aynı anda korku, dehşet, kahkaha ile içsel bir çılgınlığı yaşadığını anlattı.

Sorgucunun aslında kendisine anlattırmaya çalıştığı şeyin "yalan" olduğunu bildiğini kaydeden Şakir, “Gardiyan, saldırıyı benim yapmamın mantıksız, akıl dışı ve hayal bile edilemeyecek bir şey olduğunun farkındaydı. Ama onlar filmi istedikleri gibi kurguluyorlardı. Sorgu tam anlamıyla bir tiyatroydu.” ifadelerini kullandı.

Suriyeli mağdur, sorguda dedektifin kendisine, kimyasal malzemeleri nasıl getirdiğini, suları zehirlemek için depolara koyduğunu, insanların bunları içerek öldüğünü, lastikleri yakıp çıkan dumanla ölümlere yol açtığını, vicdanı olup olmadığını, insan olup olmadığını ve kendi ailesini öldürüp öldüremeyeceğini sorarak bu yönde suçlamalarda bulunduğu bilgisini verdi.

Şakir, bombardıman, katliam, tutuklanma ve sonrasında korkunun kendisini hiç terk etmediğini dile getirerek şunları söyledi:

"Rejimin medya yoluyla yarattığı sahte hikayelerin gölgesinde yaşıyorduk. Bu oyun, hepimizin zihninde büyük bir korku oluşturuyordu. Özellikle rejimin medyasında 'itirafçı' durumuna düşmekten çok korkuyorduk. Çünkü hapishanede bunun sonucu işkence, dayak ve ardından idam oluyordu."

Şakir, kimyasal bombardımandan etkilenen bölgeler arasında Zemalka, Ayn Terma, Cobar ve Kusur mahallelerinin de bulunduğunu belirterek, "O gün sabah saat 02.10 civarında kimyasal saldırı başladı. Aynı anda roketatar ve havan topu atışları da yapılıyordu. Yalnızca bu mahallede (Kusur) 15’ten fazla kişi şehit oldu. Mahalle tamamen boşaldı." dedi.

"Benim için o gün, kıyamet gününün dünyada yaşanmış haliydi"

Saldırı gecesi uyuduğu esnada ambulans ve patlama seslerini duymaya başladığını anımsatan Şakir, "Kimyasal saldırı oldu diye bağırılıyordu. Herkes yardıma koşuyordu. Dokuz yaşındaki kızımı alıp yakınlardaki sahra kliniğine götürdüm. Sonra Arbin'e götürdüm. Kızım, kameralar önünde 'Ben yaşıyorum!' diyen çocuktu." ifadelerini kullandı.

Suriyeli mağdur, saldırıda yakınlarını kaybetmenin hayatını adeta durma noktasına getirdiğini söyleyerek, "Ailemden kardeşim, ninem, amcamın oğlu ve kızı, dayımın iki oğlu ile onların eşi ve çocukları, teyzem, birçok akrabam ve komşumu kaybettim." diye konuştu.

O gece yaşananların insan aklının kavrayamayacağı şeyler olduğunu söyleyen Şakir, "O gün için bir çok ad verildi, Suriye Holokostu, asrın katliamı. Benim için ise, Kur'an'daki şu ayeti hatırlatıyordu, 'Kişi o gün kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar.' Benim için o gün, kıyamet gününün dünyada yaşanmış haliydi." yorumunu yaptı.

"Kepçelerle toplu mezarlar kazılıyordu"

Arbin'deki sahra hastanesine girdiğinde yüzlerce çocuğun cansız bedenini gördüğünü anlatan Şakir, "Kadınlar, erkekler, ambulanslar sürekli gidip geliyordu. Kardeşimin şehit olduğunu öğrendim. Onu defnetmek için götürdüğümüzde, sıranı bekle dediler. Çünkü ölenlerin sayısı o kadar çoktu ki kepçelerle toplu mezarlar kazılıyordu." diye konuştu.

Şakir, ölenlerin yan yana dizilip üzerlerinin aceleyle toprakla örtüldüğünü, tabut ve kefen bulunamadığını söyledi.

Defin sırasında top ve havan seslerinin duyulduğunu, insanların hem bombardımandan hem de cesetlerdeki zehirli kalıntılardan korktuğunu anlatan Şakir, "Herkes, 'Yeter ki kardeşim, ailem gömülsün de kurtulalım' diyordu. O atmosferi tarif edecek tek şey kıyamet günüydü." değerlendirmesini yaptı.

"Ben de kimyasal saldırıdan yaralı kurtulanlardan biriyim" diyen Suriyeli mağdur, birçok aile ferdini kaybettiğini vurgulayarak, "O gece yaşadıklarımızı ne video kayıtları ne belgeler ne de kelimeler anlatabilir. O anın ruhsal, fiziksel ve zihinsel etkisini hiçbir şey aktaramaz." dedi.


Kaynak: AA

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
...