Kütahya
Bahçelievler Mahallesi'nde yaşayan 46 yaşındaki Tarık Tanrıkulu, 20 yıl önce bir akrabasının tavsiyesi üzerine müzikle ilgili antika aletlere ilgi duymaya başladı.
????O tarihten sonra antika toplamaya başlayan Tanrıkulu'nun koleksiyonunda 1800 ve 1900'lü yıllara ait 55 parçadan oluşan gramofon, fonograf (kayıtlı sesin mekanik ve benzer bir halini üretmeye yarayan makine) ve laterna (ayaklı bir tür org) bulunuyor.
Tanrıkulu, yurt içi ve yurt dışından temin ettiği antikaları, adeta müzeye çevirdiği evinin bir odasında sergiliyor.
Tarık Tanrıkulu,
koleksiyonunda 2 laterna, 10 fonograf ve 43 gramofon bulunduğunu söyledi.
Fonografların üretiminin, gramofonların icadıyla azaldığını, piyasada çok nadir bulunan antika aletler olduğunu belirten Tanrıkulu, "Koleksiyonumda 1800'lü yılların sonları ve 1910'lu yıllara kadar yapılmış fonograflar var. Gramofonlarım ise 1800'lü yılların sonu ve 1930'lu yıllarda imal edilmiş müzik aletleridir. Koleksiyonumdaki 2 laternanın biri sokak çalgıcılarının diğeri de sokak dilencilerinin kullandığı türden." ifadesini kullandı.
Tanrıkulu, 1800'lü yılların ortalarında icat edilen laternanın mekanik sesler çıkaran bir müzik aleti olduğunu aktardı.
Koleksiyonunda daha önce çeşitli antika eşyalar bulunduğunu ancak son dönemde ise tamamen müzikle ilgili antika aletlere yöneldiğini anlatan Tanrıkulu, şöyle devam etti:
"Koleksiyonuma kattığım eski müzik aletlerinden çıkan doğal seslerden çok etkilendim. Bu nedenle de tamamen koleksiyonumda gramofon, fonograf ve laternaya ağırlık verdim. Asırlık geçmişi ve yapımında büyük emekler bulunan bu eşyalar beni ve bu odaya girenleri geçmişe götürüyor. Bu cihazların çıkardığı seste bir efekt yok. Bu aletlerle doğal seslerin kaydını dinliyorsunuz. Sanatın ve sanatçının değerini de bu aletler çok daha iyi aktarıyor."

"Zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissediyorum"
Tanrıkulu, günümüzde yapay zeka ile üretilen seslerin doğal seslerin önüne geçtiğini vurgulayarak, bu nedenle eski müzik aletlerinin büyük önem taşıdığını kaydetti.
Aletleri sergilediği odanın insanı geçmişe götürdüğünü ve hepsinin birer hikayesi olduğunu dile getiren Tanrıkulu, şöyle konuştu:
"Bu odaya girdiğimde, zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissediyorum. Arkadaşlarımız veya bu işe merak saran insanlar da buradaki eserleri görmek istiyor. Girenler çok mutlu oluyor. Neden? Tarihi görüyorlar. Burada baktığımız eşyalar yüzyıllık. Dolayısıyla da bu aletleri alan ve yapan insanlar şu anda hayatta değil. Bunlara baktığınız ve dokunduğunuzda 'hangi şartlarda kullanıldı, nasıl yapıldı, nasıl kullanıldı' diye düşünüyorsunuz. Bunların hepsi insanı cezbediyor."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com