ABD Kongresi'nin UCM'ye karşı yaptırımları: 'Kurala dayalı düzen'in çöküşü mü?

ÇOK OKUNAN HABERLER
ABD Kongresi'nin UCM'ye karşı yaptırımları: 'Kurala dayalı düzen'in çöküşü mü?

Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümünden Selman Aksünger, ABD’nin UCM'ye yaptırım kararını ve olası sonuçlarını kaleme aldı

İstanbul

Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümünden Selman Aksünger, ABD’nin UCM'ye yaptırım kararını ve olası sonuçlarını kaleme aldı.

***

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kongresi'nin yeni yasama döneminde kabul ettiği Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) yönelik yaptırım tasarısı zamanlama ve kapsam açısından özel bir önem taşıyor. Tasarı, 243'e karşı 140 oyla kabul edilirken özellikle Cumhuriyetçi temsilcilerin tamamının yanı sıra 45 Demokrat temsilcinin de tasarıyı onaylaması İsrail hükümetine verilen desteğin parti sınırlarını aşan boyutunu ortaya koyuyor.

ABD'de UCM'ye karşı 2002 tarihli "Amerikan Hizmet Görevlilerini Koruma Kanunu" ile başlayan süreç, Donald Trump dönemindeki 13928 sayılı yürütme kararıyla devam etmişti. Joe Biden yönetiminin 2021'de bu kararı kaldırmasına rağmen yeni tasarının ikinci Trump dönemi öncesinde Kongreden geçmesi ABD'nin İsrail'i koşulsuz destekleme politikasındaki kararlılığını gösteriyor.

Tasarı, UCM ile ilgili işbirliği yasakları ve kapsamlı yaptırımlar öngörüyor. Bu yaptırımlar sadece mahkemenin kurumsal yapısını değil aynı zamanda mahkeme personelini, ailelerini ve Filistin soruşturmasına destek verenleri de hedef alıyor. Bu noktada finans kuruluşları, bankalar ve çeşitli sektörlerden şirketler üzerinde oluşacak baskı, mahkemenin günlük işleyişini bile tehlikeye atabilir.

Ayrıca yaptırımlar arasında UCM Savcılığı çalışanları başta olmak üzere, Mahkeme personelinin ABD'deki varlıklarının dondurulması, vize yasakları, UCM'ye yapılan mali yardımların geri çekilmesi, adli yardım taleplerinin reddedilmesi ve soruşturma faaliyetlerinin engellenmesi gibi tedbirler de yer alıyor. Bu yaptırım tasarısı, UCM'ye taraf olmayan ABD'nin mahkemeye yönelik temkinli tutumunun İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama emriyle birlikte daha karşıt ve tehditkar bir karaktere büründüğünü gösteriyor.

İsrail vatandaşları yasa kapsamında mı?

Tasarının en dikkat çekici yönlerinden biri, UCM’nin sadece ABD vatandaşlarını değil, aynı zamanda "yasa kapsamındaki müttefikler" kavramı altında İsrail vatandaşlarını da açıkça koruma kapsamına almasıdır. Tasarının 3. bölümünün 2. paragrafının A bendindeki "müttefikler" ibaresinin ve 15. bölümdeki tanımlar maddesinin açıkça İsrail vatandaşlarını da içerdiği kaydediliyor. Bu durum ABD'nin, mahkemenin sadece kendi vatandaşlarına değil, aynı zamanda İsrail vatandaşlarına yönelik atacağı adımlara da karşı çıktığını gösteriyor.

Yasanın çarpıcı çelişkilerinden biri, yaptırımların gerekçesi olarak mahkemenin ABD'nin çıkarlarına karşı olduğunun söylenmesidir. Paradoksal biçimde, ABD Anayasası'nda işgal altındaki Batı Şeria'da İsrail askerlerince katledilen ABD vatandaşı Ayşenur Ezgi Eygi’nin İsrail askerlerince öldürülmesi veya bir Amerikalının İsrail mahkemelerince haksız yere tutuklanması durumunda kendi vatandaşlarını koruyacak bir yasa bulunmazken; bir İsrailli yetkilinin UCM tarafından yargılanmasını engelleyen bu yasanın hızlıca yürürlüğe konulması yasanın asıl amacının ABD vatandaşlarını korumak olmadığını gösteriyor.

Bunun yanı sıra, UCM’ye yönelik yaptırımlar Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir ve Myanmar cunta lideri Min Aung Hlaing gibi UCM’nin yargıladığı şüphelilere yönelik soruşturmaları da akamete uğratma riski taşıyor. Söz konusu kişilere karşı yürütülen soruşturmaları destekleyen ABD, bu yaptırımlarla İsrail'i korumak adına UCM’yi zayıflatmaya çalışıyor ve kendi çıkarlarına zarar verebilecek sonuçlara razı oluyor. Bu tezat, yasanın asıl amacının ABD vatandaşlarını korumak değil, İsrail'in çıkarlarını gözetmek olduğunu açıkça ortaya koyuyor. ABD'nin İsrail söz konusu olduğunda kendi vatandaşlarının haklarını dahi ikincil plana atabilmesi ve İsrailli yetkilileri korumak için olağanüstü tedbirler alması UCM'ye yaptırım yasasındaki çifte standardı gözler önüne seriyor.

Ayrıca bu yasa ABD'nin kendi iç hukuk düzenlemeleriyle uluslararası hukukun kurala dayalı sistemini ve UCM'nin otoritesini zayıflatma stratejisinin de çarpıcı bir örneğini oluşturuyor. Uluslararası hukukta New Haven ekolü olarak da bilinen yaklaşımı benimseyen ABD, uluslararası hukuku kendi çıkarları ve dış politikası doğrultusunda şekillendirmeyi amaçlıyor. Uluslararası hukuku bağlayıcı bir kurallar bütünü olmaktan ziyade kendi siyasi menfaatlerini dayatma aracı olarak gören ve formalizm karşıtı bir tutum sergileyen ABD, uluslararası hukukun bu kurallarına uymak yerine muğlak ve belirsiz kavramlar kullanmak ve bu kavramların içeriğini kendi menfaatleri doğrultusunda doldurmak istiyor.

UCM üyesi ülkeler için yol ayrımı yaklaşıyor

ABD'nin UCM'ye yönelik yaptırım girişimleri başta mahkemenin ev sahibi Hollanda olmak üzere tüm üye devletleri zorlu bir hukuki ve diplomatik ikilemle karşı karşıya bırakıyor. Roma Statüsü'nün 90. maddesinin 4. paragrafı, birbiriyle çatışan istemler durumunda mahkemenin suçluları iade talebine öncelik verilmesini öngörüyor. Bu bağlamda, ABD'nin yaptırım tehditleriyle UCM'ye karşı yükümlülükler arasında sıkışan üye devletlerin nasıl bir tutum sergileyeceği merak ediliyor.

Bu minvalde, UCM personelinin önemli bir kısmının Fransa, Hollanda, İngiltere ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinin vatandaşları olması önemli bir detay olarak karşımıza çıkıyor. Bu devletlerin kendi vatandaşlarını ABD'nin yaptırımlarına karşı koruma konusundaki tutumu, mahkemenin geleceği açısından hayati önem taşıyor. Dahası, UCM ile Hollanda arasındaki ev sahibi ülke anlaşmasının 7. maddesi, ülkeye mahkemenin güvenliğini sağlama yükümlülüğü getiriyor. Ancak İsrail'in tehditleri ve ABD'nin yaptırım girişimleri karşısında Hollanda'nın etkisiz kalması, ülkenin uluslararası kuruluşlar için güvenilir bir ev sahibi olma statüsünü tehlikeye atabilir.

Bu durum aynı zamanda Batılı ülkelerin uluslararası hukuka olan bağlılıkları için ciddi bir sınavı niteliğinde. Rusya, Filipinler ve Gambiya gibi ülkelerin UCM'nin yargılamalarına karşı çıkmasını kınayan Batılı devletlerin, İsrail ve ABD’nin mahkemeye yönelik tutumları söz konusu olduğunda sergiledikleri çifte standart, "kurala dayalı uluslararası hukuk düzeni" iddialarının inandırıcılığını zedeliyor. Önümüzdeki süreçte, UCM üyesi devletlerin mahkemenin bağımsızlığını ve otoritesini koruma konusundaki kararlılıkları uluslararası ceza adaleti sisteminin geleceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biri olacak.

Trump yönetiminin UCM’ye karşı takındığı tavrı yeni dönemde de sürdürmesi mahkemeyi zor bir döneme sokacaktır. Ancak, UCM'nin varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği sadece ABD yaptırımlarına değil, aynı zamanda üye devletlerin mahkemeyi savunmasına ve desteklemesine bağlı. Üye devletler sessiz kalırsa insanlığa karşı suçları, savaş suçlarını ve soykırıma karışanları yargılama yetkisine sahip tek daimi mahkeme olan UCM’nin çöküşüne tanık olabiliriz.

[Selman Aksünger, Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü]

Kaynak: AA

.

dikGAZETE.com

ÇOK OKUNAN HABERLER