İstanbul
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilişim Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sütçü, TBMM Dijital Mecralar Komisyonunun dijital ağların hukuksal ve yönetsel çerçeveye alınmasına yönelik çalışmalarını değerlendirdi.
Dijital Telif Yasası çalışmasıyla Google ve Meta gibi teknoloji şirketlerinden telif geliri alınmasının amaçlandığını belirten Sütçü, "Yüksek lisans tezi için 5 yıl önce 'Clickbait Habercilik' (tık tuzağı) için yaptığımız çalışmada, bir web sitesinde günlük 400 haber yayımlandığını gördük. Bu haberlerin bir kısmı için bile telif alınabilmesi üreticiler açısından ilginç olur. Ben böyle bir şeyin çok yapılabiliyor olduğunu düşünmüyorum açıkçası." diye konuştu.
Elektronik ortama geçiş sonrası gazetecilikte yaşanan değişim ve dönüşümle Apple, Microsoft ve Google gibi büyük teknoloji şirketlerinin kendi haber kanalları ile sitelerini oluşturduğunu anlatan Sütçü, şöyle devam etti:
"Bunlar haberleri toplayıp yayımlıyorlar ve reklam geliri elde ediyorlar. Yani teknolojiyi geliştirmişler, sosyal medya dediğimiz ya da internet ortamı dediğimiz ortamı kurmuşlar. Kullanıcılar da bu ortamları bedava kullanıyorlar ve karşılarında kendi ayak izlerini bırakıyorlar. Kendileri hakkındaki bilgileri oralarda paylaşıyorlar veya gönüllü olarak veriyorlar. Dolayısıyla bunun karşılığında da bu şirketler haberleri gösteriyor. Alan memnun, satan memnun. Ama o haberin üreticisi ne durumda? O da tabiri caizse avucunu yalıyor."
Sütçü, üreticilerin de telif noktasında bu yasadan beklentisinin olduğunu, bunun uygulanabilmesi için de yaptırım gücünün olması gerektiğini söyledi.
Yaptırım konusunda yaşanabilecek güçlüklere de değinen Sütçü, şunları ifade etti:
"Biz Google'a, Apple'a ne kadar yaptırım uygulayabiliriz? Onlar bu ortamı kuran, geliştiren ve sürdüren şirketler. Biz daha önce Google'ı yasakladık. Facebook'a cezalar verdik. Bazılarını Türkiye'de çalışmaya ikna edemiyoruz. Mesela, bizim politikacıların, haber kanallarının en yoğun kullandığı iletişim araçlarından Twitter, Türkiye'de yok, bize vergi vermiyor. Hatta ABD'ye de vergi vermiyorlar. İrlanda'da faaliyet gösteriyorlar."
Bu yaptırımların fiiliyatta mümkün olmadığını dile getiren Sütçü, bu teknoloji şirketlerini yasaklamanın "interneti yasaklama veya özgürlüğü engelleme" olarak da anlaşılabileceğine dikkati çekti.
Özgürlüğün "enformasyona ulaşma özgürlüğü" diye anlaşıldığının altını çizen Sütçü, "Sen enformasyona ulaşabiliyor musun? Çünkü o enformasyon senin bir kararı vermende sana yardımcı olacak. Daha iyi bir karar verebileceksin. Eksik enformasyonla, hatalı ya da zamansız enformasyonla karar verirsen o zaman kararın da bu şekilde yanlış olacak. Dolayısıyla bizim yasa çıkararak bu haberlerin paylaşılmasında bir telif konulmasıyla uğraşmaktansa, alt tarafta, altyapıda bu teknoloji şirketleriyle nasıl bir ilişki içine gireceğimizi belirlememiz lazım." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Sütçü, sunulacak iş modelinin sorunun çözümüne katkısı olacağını belirterek şu önerilerde bulundu:
"YouTube, Google, Spotify ve Netflix abonelikleri var. Bugün çoğunluk bunlara para verip üye oluyor. Müzik dinliyor, video izliyor, kanalları izliyor ya da film ve dizi izliyor ama biz haber kanalına aboneliği düşünmüyoruz. 'Nasıl olsa o habere ben bir şekilde ulaşıyorum.' diyerek ondan kaçınmamıza sebep oluyor. Halbuki böyle bir iş modeli getirilirse ve o haber eğer değerliyse okuyacak, izleyecek kişi onun karşılığını verecektir. O yüzden sektör olarak insanların işine yarayacak, 'ben bu parayı veririm' diyebileceği haberler üretmemiz lazım."
"Burada önemli olan etik anlayış"
Etik anlayışının da yerleşmesinin bu konuda son derece önemli olduğunu vurgulayan Sütçü, "Çünkü insan, bir haberi 'ben bunu izin almadan, telifini ödemeden kopyalayacağım, yapıştıracağım, yayınlayacağım' diye düşünüyorsa, ne kadar yasa, engel, yaptırım olursa olsun bunu gene yapar. Buna engel olamayız. Burada önemli olan etik anlayış." diye konuştu.
Sütçü, Avrupa'nın dijital telif konusunda ilerleme kaydetmesinin en önemli nedeninin ciddi yaptırımlar uygulanması olduğuna işaret ederek şunları kaydetti:
“Avrupa’nın yaptırım gücü var. Mesela Google'ın bir gazetenin Türkiye'deki haberini alıp paylaşmasıyla Almanya'daki bir gazetenin haberini alıp paylaşması arasında fark var. Çünkü Avrupa’da yaptırımlara uymak durumunda kalıyorlar, yoksa sonuçları ağır oluyor. Niye?
Çünkü onlar diyor ki; ‘Bunun yaptırımı budur, geri dönüşü yok.’ Mesela haberle ilgili değil ama Apple'ın başına gelen durum var. iPhone telefonların girişlerinin soketlerini değiştirdiler.
Bu yaptırımdı ama sadece Avrupa'da yapıyorlar. Başka bir yerde bunu yapmadılar. Kim onları zorlarsa, zorlamaya gücü yeterse orada geri adım atıyorlar. Bir yaptırım gücümüzün olabilmesi için hem altyapımızın hem ekonomimizin hem de her şeyimizin güçlü olması lazım.”