Brüksel
"Kuşaktan Kuşağa Belçika'da Türkler" başlıklı dosya haberin ilk bölümünde, Türkiye-Belçika İş Gücü Anlaşması'yla göç eden ilk nesil Türklerden İsmail Erdoğdu ile söyleşi yaptık.
"Belçika'ya sazıyla gelen ilk Türk" olarak bilinen Erdoğdu, 16 Temmuz 1964'te imzalanan anlaşmanın üzerinden henüz bir ay geçmişken Genk kentine gelerek, maden ocağında çalışmaya başlamış.
"16 Ağustos 1964. Belçika'ya geldiğim günü hiç unutmam." diyen Erdoğdu, ilk olarak amcasının geldiğini ve kendisini de eğitimine devam etmesi için getirdiği söyledi.
"Bir elimde saz, bir elimde valizimle geldim"
Erdoğdu, memleketi Eskişehir'de ortaokul 1. sınıf öğrencisiyken saza duyduğu ilgi nedeniyle sınıfta kaldığını, 17 yaşında çıktığı göç yolculuğunda da kendisine sazının eşlik ettiğini dile getirdi. Belçika'ya geldiği ilk andan itibaren sazıyla tanındığını belirten Erdoğdu, şöyle devam etti:
"Bir elimde saz, bir elimde valizimle geldim. İzin dönüşü beni Ahmet ağabey getirmişti. Trenle, otobüsle vardık. Otobüsten indiğimizde Ahmet ağabey amcamın evini sordu. O sırada biri 'İsmail!' diye seslendi. Amcamların aile dostuymuş. Amcamlar saz çaldığımdan bahsetmiş. Meral yenge de beni sazı görünce tanımış."
Erdoğdu, dil eksikliği nedeniyle okul hayatına devam edemeyince diğer Türkler gibi maden ocağında çalışmaya başladığını, bir yandan yerin yüzlerce metre altına girerken, diğer yandan saz çalıp türkü söylemeye devam ettiğini anlattı.
"Şarbonaz Türkler gibi işçileri bulamaz"
"O zamanlar aile birleşimi yoktu. Erkekler lojmanlarda kalıyordu. 'İsmail! Gel bize bir iki türkü çal.' derlerdi." diyen Erdoğdu, Belçika Türk toplumu arasında ün yapmış Fransızca maden kuyusu anlamına gelen "Şarbonaz" (charbonnage) isimli eserinin böyle bir anda çıktığını dile getirdi.
Erdoğdu'nun AA mikrofonuna seslendirdiği türkü, göç hikayesini şu sözlerle özetliyor:
"Türkiye'den çıktım geldim Belçika'ya. Şarbonaz diyorlar çalıştığım ocağa. Bilmiyom kaç metre kaç metre indim aşağıya. Şarbonaz, Şarbonaz bizim gibi işçileri bulamaz. Türkler gibi işçileri bulamaz"
"Kızdığı zaman 'Ey Türk!' derdi"
Çalışma hayatının zorluklarına değinen Erdoğdu, hem kendisinin hem arkadaşlarının çalışma hayatında işin doğası gereği tozlara bağlı olarak ortaya çıkan akciğer hastalıkları, çeşitli uzuv kayıpları gibi sağlık problemleri yaşadığını aktardı.
Erdoğdu, "Bir doktor vardı. 'Senin ciğerlerinde toz var, Brüksel'e müracaat et.' dedi. İş kazası gibi. Ama fazla üstüne gitmedik. Öyle kaldı. Zor işleri biz yapardık." diye konuştu.
Belçikalı çalışma arkadaşlarını "genellikle iyi insanlar" diye hatırlayan Erdoğdu, "Bir Belçikalı iş arkadaşım vardı. Kızdığı zaman 'İsmail' değil, 'Ey Türk!' derdi. Ben de anlardım kızdığını. Sesimi çıkarmazdım. Uyum sağlamaya çalışırdım." dedi.
"Babamın vefatından 40 gün sonra haberim oldu"
Erdoğdu, o dönem mektupla haberleştiklerini anımsatarak, şunları anlattı:
"(Mektuplar) Bazen adresi buluyor, bazen bulamıyorlardı. Amcam evde oturmuş ağlayıp duruyordu. Ne olduğunu sordum, babaannemin öldüğünü söyledi. İşe gitmeden önce bir Türk kahvesi vardı, oraya uğradım. Herkes bana 'başın sağ olsun' diyordu. Kahvenin sahibi ne olduğunu sorunca babaannemin vefat ettiğini söyledim.
Oradan başka bir arkadaş, 'İsmail ben babanın vefat ettiğini biliyordum.' dedi. Ben şoke oldum. Amcama tekrar gittiğimde mektubu çıkarıp verdi bana. Öldükten birkaç gün sonra yazmışlar. Elimize de geç ulaştı. Babamın vefatından 40 gün sonra haberim oldu."
"Bir sazımı bir de hanımın elini bırakamadım"
Eşi Hatice ile 52 yıldır evli olduğunu belirten Erdoğdu, görücü usulüyle evlendiği eşine bağlılığını, "Bir sazımı bir de hanımın elini bırakamadım" sözleriyle ifade etti.
Erdoğdu'nun "Evde yemek yoksa bizim evlilik yıl dönümümüzdür." demesi üzerine eşi Hatice Erdoğdu gülerek "Hep unutuyor" şeklinde karşılık verdi.
"Sazını alan geldi, hevesi olan geldi"
İsmail Erdoğdu, 6 sene maden ocağı, 25 sene otomobil fabrikasındaki çalışma hayatının ardından emekli olduğunu ve bir müzik kulübü kurduğunu söyledi.
"Sazını alan geldi. Hevesi olan geldi. 'Hoca, hoca' dediler. Hoca olduk." diyen Erdoğdu, şöyle devam etti:
"2017'de beni 'örnek kıdemli vatandaş' seçtiler. Brüksel Büyükelçisi Mehmet Hakan Olcay'a 'Benden başka insan mı yok?' dedim. Ben alt tarafı bir saz çalıyorum. O da 'Ben elçiysem sen de kültür elçisisin.' dedi. Ben o zaman anladım iyi bir iş yaptığımı. Ondan sonra daha çok sevdim. Hatta bazı yerlerde söylerler 'kültür elçimiz' diye."
Türk dilini yeni nesle türkülerle sevdiriyor
Erdoğdu, 25 yıldır müzik kulübünde 7'den 77'ye saz dersleri verdiğini ifade ederek, şöyle bir anısını paylaştı:
"Bir dede vardı. Torununu getiriyordu ama çocuk çalmak istemiyor. 'Dur bakalım, bekleyelim' dedim. En sonunda çocuk gelmek istememiş. 'Ben gitar çalmak istiyorum' demiş. Dedesi gelmeye başladı. 70 küsur yaşındaydı. İki türkü öğrendi. 'Ne ağlarsın benim zülfü siyahım'ı çalıyordu."
Saz çalmayı öğretmekle kalmayıp, eğitimini Flamanca alan çocuklara türkülerin anlamları üzerinden bir nevi Türkçe dersleri de verdiğini dile getiren Erdoğdu, halen Beringen'deki müzik kulübünde çocuklara, yetişkinlere ve kadınlara saz ders dersleri vermeye devam ediyor.