İstanbul
Londra'daki Queen Mary Üniversitesinde Siyaset Profesörü olan Tim Bale (*) Birleşik Krallık'ta dezenformasyonla yayılan şiddet olaylarının arka planını kaleme aldı.
***
Birleşik Krallık geçtiğimiz birkaç gün içinde şiddet içeren bir kargaşa dalgasına tanık oldu. Olaylara karışan insanların birçoğu şüphesiz siyasetten ziyade, dünyanın dört bir yanındaki futbol holiganlarının yetkililere saldırmaktan aldıkları türden bir heyecanla motive oldu. Ancak bu olayların özellikle beyaz olmayanlar, Müslümanlar ve sığınmacılar söz konusu olduğunda ne yazık ki çoğu zaman yaygın olan önyargılardan faydalanan aşırı sağcılar tarafından kışkırtıldığına ve düzenlendiğine de şüphe yok.
Irkçı saldırılar yeni değil
Elbette, görünüşte dini ve ırksal nefret ve göç karşıtlığından kaynaklanan ayaklanmalar Birleşik Krallık'ta yeni değil. Örneğin, 1780'lerin Londrasına gidildiğinde bir hafta boyunca şiddetli bir Roma Katolik karşıtı kargaşanın yaşandığı görülebilir. 1950'lerin sonlarında ise İngiliz kasabalar ve şehirler, İngiliz Milletler Topluluğu'ndan gelen siyah ve Güney Asyalı göçmenlerin gelişine karşı beyaz erkeklerin çıkardığı "ırk ayaklanmalarından" etkilendi.
Daha yakın bir tarihte, 2001'de ise İngiltere'nin kuzeyindeki şehir ve kasabalarda özellikle de Oldham ve Greater Manchester'da aşırı sağcı eylemcilerle kasabanın ağırlıklı olarak Pakistan kökenli Güney Asyalı topluluğundan insanlar arasında çatışmalar yaşandı.
Yani, son günlerde sığınmacıların barınması için kullanılan otellerin önündeki şiddetli protestolar ya da camilere yapılan saldırılar Birleşik Krallık için yeni değil. Örneğin, 2023'ün şubat ayında Merseyside Knowsley'deki bir otelin önünde bir polis aracı ateşe verildi ve polisler hedef alındı.
Ülkedeki camilerde olaylar nadiren bu boyutlara ulaşsa dahi İngiltere'de camilerin mülklerine ve ibadet eden insanlara yönelik münferit saldırıların pek çok örneği var. Bunlardan en korkutucu olanı 2017'de Londra'daki Finsbury Park'ta aşırı sağcı bir kişinin bir minibüsü cami dışındaki kalabalığın üzerine sürmesiydi.
Buraya nasıl gelindi?
Son yaşanan olaylarda Birleşik Krallık için yeni olan, hem yurt içinde hem de yurt dışında Müslüman ülkeleri "Neden biz ve neden şimdi?" sorgulanmasına sevk eden kaosun ülke içinde yayılmasıdır. "Neden biz ve neden şimdi?" sorusunun cevabı, kısmen de olsa İslamofobi akımının altında yatıyor. Aslında pek çok açıdan İngilizlerin bu tür önyargılara karşı diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha mesafeli durduğunu söyleyebiliriz.
Örneğin, Avrupa Değerler Anketi düzenli olarak insanlara komşuları olmasını istemeyecekleri kişileri soruyor. 2017-2018 anketinde İngilizlerin yaklaşık yüzde 5'i Müslümanlar seçeneğini işaretlerken, yüzde 2'si farklı ırktan insanlar ve yüzde 6'sı ise göçmenler seçeneğini işaretledi. Bu ankete Almanlar sırasıyla yüzde 16, yüzde 5 ve yüzde 7 ve İtalyanlar ise yüzde 20, yüzde 12 ve yüzde 18, olarak yanıt verdi. Sonuçlara bakıldığında Birleşik Krallık'ın İslamofobi konusunda göreceli olarak çok da kötü durumda olmadığı düşünülebilir.
Ancak biraz daha derine inildiğinde tablo endişe verici bir hal alıyor. Bu yılın başlarında yayınlanan bir araştırma, [1] İngilizlerin iç karartıcı derecede önemli bir azınlığının Müslüman karşıtı klişelere inandığını gösteriyor. Bu İngilizlerin yaklaşık yüzde 28'i "Müslümanların asla diğer İngilizler kadar İngiliz olmayacağı" konusunda hemfikir. Yaklaşık yüzde 30'u "İslam'ın şiddet dini" olduğuna inanıyor ve yüzde 36'sı "İngiltere'deki İngiliz Müslümanların çoğu İngiliz değerlerine sahip değil" diye düşünüyor.
Tüm bunlar iltica ve göçle ilgili daha da yaygınlaşan kaygılarla ve birbirini izleyen İngiliz hükümetlerinin sınırların "kontrolünü geri alma" sözlerini yerine getirmedeki başarısızlıklarıyla bir araya getirildiğinde; özellikle güneşli bir günde, hafta sonu ya da akşam iş çıkışı ve biraz fazla içildiğinde ufak bir kıvılcımın ortalığı bir anda nasıl karıştırdığını görebiliriz.
Sosyal medya ile gelen dezenformasyon
Günümüzde sosyal medya genellikle denizaşırı düşman güçler tarafından finanse edilen ve bot hesaplarca desteklenen aşırı sağcı kışkırtıcı grupların, kaygı ve endişe uyandırarak güvensizlik ve düşmanlık ortamı yaratmalarına olanak tanıyor. Geçen hafta Liverpool yakınlarındaki Southport'ta çocukların bıçaklanması gibi bir trajik olaylar hakkında yayılan yalanlar ve hiçbir gerçekliği olmadan Müslüman bir sığınmacıyı suçlayarak kaygı uyandırma çabaları buna örnektir.
Dahası saygın politikacıların yüzeysel bir şekilde, ayaklanmalara katılanların sadece önyargılarla hareket eden haydutlar değil, "seçkinler" tarafından sözüm ona görmezden gelinen "meşru şikayetleri" olan insanlar olduğunu öne sürmeleri ya da en azından ima etmeleri durumu daha da alevlendiriyor. Örneğin, Reform UK'den Nigel Farage'ın "Ülkemizi geri istiyoruz." diye ağlaması ya da üst düzey muhafazakarların durmadan kıta Avrupasından Manş Denizi'ne sığınmacı getiren "tekneleri durdurmaktan" bahsederken "işgal" gibi kelimeler kullanmaları ülkedeki durumu daha da alevlendiriyor.
Temmuz'da yapılan genel seçimlerde sağın yerini Keir Starmer'ın İşçi Partisi gibi bir sol partiye bırakmasının aşırı sağcıları çok tehlikeli bir oyun oynamaya devam etme konusunda cesaretlendirebilir.
[1] https://www.moreincommon.org.uk/blog/how-prevalent-is-anti-muslim-prejudice-in-the-uk/
(*) Prof. Tim Bale, Londra Queen Mary Üniversitesinde Siyaset Profesörü ve "Brexit'ten Sonra Muhafazakar Parti: Kargaşa ve Dönüşüm" kitabının yazarıdır.