Riyad
Trump, 4 Şubat'ta Beyaz Saray'da kabul ettiği İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile düzenlediği ortak basın toplantısında, ABD'nin Gazze Şeridi'ni "devralacağını" ve buraya "sahip olacağını" söyledi.
Gazze'nin artık tamamen bir yıkım alanı olduğunu dile getiren Trump, Gazze'deki Filistinlilerin başta Mısır ve Ürdün olmak üzere komşu ülkelerde inşa edilecek yeni yerleşim yerlerine gitmelerinin çok daha iyi olacağını savundu.
Trump, Filistinlilerin Gazze'den ayrılmaktan başka seçeneklerinin olmadığını da iddia etti.
ABD Başkanı Trump, ayrıca, "Gazze'yi, Orta Doğu'nun Rivierası'na dönüştürmeyi istediğini" belirtti.
İsrail Başbakanı Netanyahu ise birkaç gün sonra Kanal 14 televizyonuna yaptığı açıklamalarda, aynı konu çerçevesinde Suudi Arabistan'ı hedef aldı.
Suudi Arabistan'ın İsrail ile normalleşme için bağımsız Filistin devletinin kurulması şartı sunmasına ilişkin görüşü sorulan Netanyahu, "Filistin devleti istiyorlarsa Suudi Arabistan'da kurabilirler. (Suudi Arabistan) Geniş topraklara sahipler." ifadesini kullandı.
Suudi Dışişleri Bakanlığı, Trump ve Netanyahu'nun açıklamalarına sert bir dille yanıt verdi. Söz konusu gelişmelerin ardından ülke medyasında da konuyla ilgili tepkilere genişçe yer verildi.
Suudi Arabistan resmi ajansı SPA'da son iki gündür, açıklamalara ilişkin Arap ve İslam ülkeleri ile kuruluşlarının kınama ve tepkilerine ağırlık veriyor.
Suudi Arabistan'ın El-İhbariyye kanalı ile X platformunda yayımlanan haberlerde ise Netanyahu'ya sert eleştiriler yöneltildi; Trump'ın Filistinlileri yerinden etme planı reddedildi.
Televizyon kanalı, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamadan alıntı yapıldı. Filistin'in Riyad'ın öncelikli meselesi olduğu; Filistin halkının hakkının sabit olduğu ve zamanla gasbedilemeyeceği kaydedilen haberde, aşırılık yanlısı zihniyetin Filistin topraklarının halkı için ne anlama geldiğini anlayamadığı kaydedildi.
İhbariyye kanalının başka bir haberinde ise Netanyahu, "İsrail işgalinin başbakanı", "aşırılık yanlısı siyonist bir ailenin soyundan gelen" ve "babası ve dedesinden genetik olarak aşırıcılığı miras almış bir siyonist" olarak tanımlandı.
Haberde Netanyahu'nun "dedesinin aşırılık yanlısı; babasının ise dedesinden de fazla aşırılık yanlısı olduğu, barışa inanmadığı ve savaşı geleceğini kurtaracak bir eylem olarak gördüğünü, aşırılık yanlısı zihninin kandan başka hiçbir şeyi sevmediği, uçuruma gözleri bağlı şekilde yürüdüğü ve geri dönüşü olmayan bir son hazırladığı" ifade edildi.
El-Medine gazetesi de konuyla ilgili haberinde Dışişleri Bakanlığının Netanyahu'ya yönelik açıklamasına yer verdi.
Bakanlık açıklamasının, "İsrail işgaline son noktayı koyduğu" şeklinde nitelendirildi. "Çete zihniyetinin bir arada yaşamayı ve barışı gerçekleştiremeyeceği" ifadesine yer verilen haberde, ayrıca bu tür açıklamaların dikkatleri işlenen suçlardan uzaklaştıramayacağı vurgulandı.
İhbariyye kanalı, dün yayımladığı haberde, Suudi Arabistan'ın İsrail karşısındaki tutumunun sağlam olduğunu ve Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesini reddettiğini teyit etti.
Haberde, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz'in 37 yıl önce (Riyad Valisi iken) yaptığı bir konuşmadaki, "Her ne kadar olağanüstü konular da olsa Filistin meselesi Suudi Arabistan'ın öncelikli ve ilk meselesi." ifadesine yer verildi.
Kırmızı çizgi...
Riyad gazetesi de haberinde, Arap-İslam dünyasının konuyla ilgili duyarlılığına yer vererek, ülkelerin Netanyahu'nun açıklamalarına verdiği sert yanıtlara işaret eden gazete, "Suudi Arabistan'ın egemenliği kırmızı çizgidir" ifadelerini manşete taşıdı.
Gazete, "Kararlı Duruş" başlığı altında, Suudi Arabistan'ın Filistin meselesine destek tutumunun, 1930'larda Londra Konferansı'nda Kral Abdülaziz Al Suud döneminden bu yana devam ettiğini aktardı.
Yazar Ali el-Huşeyban, gazetede yayınlanan yazısında, "İki devletli çözümün bedeli ağırdır ama Filistin bu bedeli hak ediyor" başlığıyla şunları kaydetti:
"İsrail, Filistin halkının haklarını aşan ve ihlal eden her türlü hırsın başarısız olacağını anlamalıdır. İsrail, bölgedeki demokratik duruşunu ve gücünü ne kadar savunsa da Orta Doğu'nun kendi hırsları ve arzuları doğrultusunda şekillenmeyeceğini anlamalıdır. Bölgenin İsrail'e mesajı, beklenen Filistin devletinin siyasi, ekonomik ve coğrafi bedelini ödemeyi hak ettiği ve bu sorunun çözümüne yönelik iki devletli çözüm dışında net bir vizyonun bulunmadığıdır."
"Filistin bizim en önemli sorunumuzdur...
Riyad gazetesi yazarı Halid bin Ali el-Matrafi ise "Trump'a karşı Suudi siyasi eleştirisi: Filistin bizim en önemli sorunumuzdur" başlığı altında bir yazısı kaleme aldı.
Trump, Gazze halkını yerinden etme planı fikrinden bahsettiğinden beri, siyasi hiyerarşinin en üst seviyesinden Suudi Arabistanlı yetkililerin tepkisinin sert ve hızlı bir şekilde geldiğini ifade eden Matrafi, bu tepkinin "Krallığın hiçbir zaman pazarlığa veya siyasi baskıya veya teklife boyun eğmeyen Filistin meselesine ilişkin onlarca yıldır gösterdiği kararlılığa" dayandığını belirtti.
"Riyad'daki siyasi konumu farklı kılan şeyin, Filistin meselesini tasfiye etmeyi amaçlayan projeler karşısında geleneksel diplomatik söylemden daha keskin ve net bir siyasi söyleme geçiş olduğunu" vurgulayan Matrafi, geçmişte Suudi Arabistan'ın dengeli diplomatik pozisyonlara odaklandığını ancak bugün Filistin'in kaderi söz konusu olduğunda doğrudan yüzleşmekten çekinmediğini ifade etti.
Matrafi, söylemdeki bu değişimin, Suudi Arabistan'ın Filistin meselesinin karşı karşıya olduğu zorlukların büyüklüğü konusundaki farkındalığını ve Filistinlilerin hakları pahasına Orta Doğu haritasını yeniden çizme girişimleri karşısında daha güçlü bir üslup benimseme gerekliliğini yansıttığına inandığını dile getirdi.
Tehlikeli bir mesele...
Suudi Arabistanlı yazar Hammud Ebu Talip ise Okaz gazetesindeki, “Söz, Krallığın (Suudi Arabistan) söylediği sözdür” başlıklı köşe yazısında, “Ve sonunda, bölgede barış umudu, ABD Başkanı Trump ile İsrail Başbakanı Netanyahu'nun iki ayrı tutumu veya açıklamasıyla baltalandı. Her ikisi de bölgedeki huzursuzluğun özü ve gerginliğin sebebi olan ciddi bir meseleyi ne kadar görmezden geldiklerini teyit ediyor.” ifadelerini kullandı.
Ebu Talip, planının dünyadan ve uluslararası kurumlardan gördüğü tepkinin Trump’a yeteceğini savunarak, “Netanyahu'nun söylediği saçmalıklara gelince, bunlar İsrail'in sadece işgalci bir devlet olmadığının, aynı zamanda barışı umursamayan bir çete tarafından yönetildiğinin ve Filistinlilerin, topraklarını yöneten aşırıcı çetenin varlığı ışığında kendi topraklarında devlet kurma umuduna ulaşamayacağının kesin kanıtıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Aynı gazetenin yazarlarından Halit Süleyman da bugünkü köşe yazısına, “Suudi Arabistan Filistin davasını neden destekliyor? Suudi Arabistan bugün Filistinlileri Gazze’den göç ettirme projesiyle mücadele ediyor.” başlığını seçti.
Süleyman, Suudi Arabistan'ın bir taraftan milliyetçilik ve direniş sloganları atanların kampanyalarına, diğer taraftan İsrail saldırılarına maruz kaldığını belirterek, “Tüm bunların, Suudi Arabistan’ın duruşunu değiştirmeyeceğini" vurguladı.
Suudi Arabistan’ın 80 yıldır maruz kaldığı tüm saldırılara rağmen duruşundan ödün vermediğini ifade eden Süleyman, “Ama önemli olan ölü vicdanların uyanması ve acı çekenlerin gerçeği fark edip, dostla düşmanı, kimin onlar için çıkar gözetmeksizin çalıştığını, kimin onları kendi çıkarları için sattığını ayırt etmeleridir.” yorumunu yaptı.
Sömürgeci zihniyet...
Okaz gazetesi köşe yazarlarından Turki er-Ruc’an da köşesinde, “Netanyahu'nun açıklaması sadece siyasi bir yanlış hesaplamayı yansıtmıyor, aynı zamanda İsrail'in stratejik düşüncesindeki yapısal krizi de ortaya koyuyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Ruc’an, Netanyahu’nun bu sefer sadece Filistinlileri değil Suudi Arabistan’ı da siyasi ve gerginliği tırmandıran söyleminin odak noktası yaptığına dikkati çekerek, bu açıklamaların amacının dikkatleri kendi iç krizlerinden uzaklaştırmak girişimi olduğunu kaydetti.