15 Temmuz’dan beri ne değişti?
15 Temmuz’dan beri ne değişti?
- 13-07-2022 19:58
- 1876
- 13-07-2022 19:58
- 1876
FETÖ isimli şeytani yapının ülkemize yönelik darbe ihanetinin günü olan 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana altı yıl geçti.
Peki, bu altı yıl içinde neler değişti?
Uluslararası istihbarat örgütlerinin taşeronu olan FETÖ’yü yenebildik mi?
Darbeciler ve destekçilerine gereken cezayı verebildik mi?
Tarihin en büyük kahbeliklerinden biri olan bu ihanetin tortularını her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış topraklarımızdan silip atabildik mi?
Şeytani yapının yurt dışındaki örgütlenmesine engel olabildik mi?
Bu ihanet şebekesinin yeniden yapılanmaması için geleceğe yönelik gereken tedbirleri alabildik mi?
Bu ve benzeri soruların hepsine birden “Evet” demeyi ne kadar da çok isterdim ama içimden gelerek diyemiyorum. Çünkü aradan geçen bu altı yıl içerisinde FETÖ’ye destek veren iç ve dış mihraklar yüzünden yeterli sonuç alamadığımız kanaatindeyim.
Beni bu kanaate iten birçok sebep var ama en önemlilerinden biri yurt içindeki mücadelede “Siyasi” kanada yönelik herhangi bir girişim yapılmamasıdır.
Bütün partilerde yapılanan FETÖ, 15 Temmuz sonrası, bu yapılardaki elemanlarını harekete geçirerek muazzam bir dezenformasyon (bilgi çarpıtması) uygulamış ve özellikle kripto militanları ile mücadeleyi gevşetmek, sulandırmak ve etkisiz bırakmak için elinden geleni yapmıştır.
Bunda oldukça da başarılı olduğu açıktır.
17/25 Aralık 2013 yılına kadar FETÖ’yü İslami bir hareket olduğu için yok etmeye çalışan CHP ve ekürilerinin zihniyetinin, bu tarihten sonra adeta ihanet şebekesinin hamisi olması da mücadeleyi zayıflatmış ve bazı noktalarda sulandırmıştır.
FETÖ ile mücadeleyi sulandıran en önemli kararlardan biri de 17/25 Aralık 2013 tarihini “FETÖ’cülükte milat olarak kabul etmek” olmuştur.
Bu tarihe kadar FETÖ’cü olanlar bu tarihten sonra “Ben FETÖ’cü değilim!..” deyince, sözde kendini aklamış sayılmıştır.
Hâlbuki bu karanlık örgütün en önemli ilkelerinden biri takiyye, yani izlenme sanatıdır.
Örgütün lideri Gülen de daha önceleri olduğu gibi özellikle bu tarihten sonra da devlet kadroları içindeki gücünü kaybetmemek için kendi militanlarına gizlenmelerini, bunun için kendisine bile sövebileceklerini ve hatta zamanı gelinceye kadar kendilerine muhalif bir görüntü vermeleri talimatını vermiştir.
Zaten hücre tipi yapılanmayı kendisine ilke edinen bu örgüt militanlarının kendilerini saklamaları da çok kolay olmuştur.
Daha önceki yazılarımda da sık sık dile getirdiğim gibi 17/25 Aralık tarihinin milat olarak kabul edilmesi, iktidarın içinde yerleşen kripto FETÖ’cülerin kendini kurtarmasına alan açmıştır.
İktidarın bu tarihi, milat olarak ele alması siyasi bir karar olmasına rağmen, siyasetin vesayeti altında bulunan yargı da bu tarihi, milat olarak almış, (Aslında sadece iktidar yanlılarına bu uygulanmıştır. Yoksa vatandaşlardan bu tarihten önce örgütle alakası olanlar tespit edildiğinde yargılanıp ceza almışlardır.) hukuk tarihine kara bir leke vurmuşlardır.
Çünkü ceza hukukunda, “suçun zaman aşımı” diye bir kaide vardır ve bu zaman aşmadığı müddetçe, suç işleyen cezasını çekmiştir.
Bu gerçeği FETÖ’nün yargılandığı “FETÖ ÇATI ANA DAVASI” mahkemesinin görüldüğü Ankara 4. Ağır Ceza mahkemesinde tanık olarak dinlendiğimde dile getirmiş ve hâkime, bunu nasıl telif ettiklerini sormuş, ancak cevabını alamamıştım.
Aslında böyle bir karar, hukuka vurulmuş büyük bir lekedir.
FETÖ’nün kripto militanları, muhalefet partileri içinde oldukça etkili olmuş, CHP, SP, DEVA gibi partiler iktidara gelmeleri halinde FETÖ’cü oldukları için devletten KHK ile atılanları yeniden görevlerine iade edecekleri açıklamasını yapma cesaretini göstermişlerdir.
Hatta 15 Temmuz darbe günü, tankların arasından geçerek darbenin sonunu, bir belediye başkanının evinde geçiren ve bulunduğu makama da FETÖ’cülerin organize ettiği bir kaset kumpasıyla oturan ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu, darbeden yargılanan Harp Akademileri öğrencilerinden birini ve “Gülen’i terörist olarak görmüyorum. İçerde yatan cemaat mensuplarını terörist olarak görmüyorum.” diyen anasını makamında kabul ederek kucaklamış ve açıkça destek vermiştir.
Bu tür aymazca hareketler ana muhalefet partisinde olduğu ibi diğer muhalefet partilerinde de buna benzer olaylar yaşanmış ve açık veya örtülü biçimde 15 Temmuz’da 251 kişiyi şehit eden binlerce insanı yaralayan bu şeytani yapıya dolaylı veya dolaysız olarak destek verilmiştir.
Bu meselede, iktidarın tavrı da oldukça netamelidir.
Kendi içinde ciddi bir FETÖ temizlemesi yapmayan iktidarın, bazı bakanlıklara geçmişi birçok yerde kesişen kişileri Bakan, bakan yardımcısı, üst düzey bürokrat olarak ataması ise tam anlamıyla bir aymazlıktır, meseleyi ciddiye almamaktır.
Bu şer şebekesi örgütle mücadeleyi sulandırmak anlamına gelen bu tür hareketlerin yapılması millet nezdinde de oldukça tepki görmüştür.
İktidar partileri içinde önemli görevlerde bulunan kripto FETÖ’cüler yaptıkları dezenformasyonlarla verilen mücadelenin etkisini azaltmaya çalışmış ve özellikle FETÖ ile mücadelede sembol hale gelen isimlere yönelik bir itibar suikastına girişmişlerdir.
Sayın Cumhurbaşkanının, “Allah’ını seven bu yapıyı deşifre etsin.” demesinin öncesi ve sonrasında zamanında bu yapı içinde olup ihanetlerini anlayınca terk edenler, Cumhurbaşkanının çağrısına uyarak örgütü deşifre etmiş ve gereken bilgileri devletin gereken kurumlarına vermişlerdir.
Ancak ne kadar hazindir ki gelinen noktada hayatlarını ortaya koyarak böyle bir mücadeleye girişen bu kişiler, iktidar içindeki kriptolar tarafından “İtirafçı” yaftası vurularak mücadeleleri etkisiz hale getirilmiştir.
İçinde benim de bulunduğum bu kişiler, artık iktidarın FETÖ ile mücadele ettiğine inançlarını kaybetmiştir.
FETÖ ile mücadele adeta başta Cumhurbaşkanı ve birkaç siyasi ile bir avuç vatansever Savcı, emniyet müdürü ve hâkimlerin inisiyatifine bırakılmıştır.
İktidara mensup milletvekilleri, belediye başkanları, il ve ilçe yöneticilerinin kâhir ekseriyetinin FETÖ ile mücadele diye bir meseleleri ve gündemleri asla olmamıştır.
Bu asla bir suçlama değil, bizzat gözlemlerim ve araştırmalarım sonunda ulaştığım kesin bilgidir.
Aradan geçen altı sene içinde FETÖ ile mücadelede elbette önemli adımlar atılmıştır.
Vatansever savcılarımız ve emniyet güçlerimiz özellikle siyasi alandaki kripto FETÖ militanlarının bütün engellemelerine rağmen ellerinden geleni yapmış ve binlerce davaların açılmasına sebep olmuşlardır.
Yine vatansever yargıçlarımız bu şer şebekesinin suç işleyen militanlarına gereken cezaları vermiştir.
Ancak özellikle yargı içindeki kripto FETÖ militanlarının ara ara verdikleri bazı kararlar, milletimizin vicdanını yaralamıştır.
Özellikle yüksek yargının FETÖ militanları lehine verdikleri bazı tahliye ve beraat kararlarını bu çerçevede değerlendirebiliriz.
Son dönemlerde verilen Harp Akademisi öğrencilerinin beraat kararı da bana göre bir FETÖ operasyonudur ve devletimiz bunu geniş biçimde incelemelidir.
Bu şeytani örgüt, ülke içinde verilen mücadelede büyük darbeler almıştır.
Bütün kurumlarına el konulmuş, kendilerine destek veren iş adamlarının malları müsadere edilerek devlete devredilmiştir.
Yüzbinlerce FETÖ militanı hakkında davalar açılmış ve çoğu cezalandırılmıştır.
Darbeye fiili olarak katılan katiller de gereken cezaları almıştır.
Yine devletimiz, refleks göstererek bazı kurumlardaki FETÖ militanlarını, KHK ile devlet görevlerinden uzaklaştırmıştır.
Özellikle TSK, Adliye ve Emniyet içinde ciddi temizlikler yapılmış, örgütün yeniden toparlanmaması için girişimlerde bulunulmuştur.
Peki, bu tedbirler uluslararası istihbarat örgütlerinin desteğinde kurulan ve yapılanmasını tamamlayan böyle şeytani bir örgüt ile mücadelede yeterli midir?
Ben yeterli olmayacağı kanaatindeyim.
Zira özellikle İslami, fikri, kültürel, sosyal, ekonomik vb. temeller üzerine yapılanan bu tür yapıları sadece emniyet ve yargı alanında alınacak tedbirlerle yok etmek mümkün değildir.
Böyle bir yapıyı ancak fikri, İslami, kültürel, ekonomik, askeri, siyasi, sosyal ve benzeri alanlarda alınacak tedbirlerle yenebiliriz.
Bunun zamanı ise öyle üç-beş yıl ile sınırlı değildir.
Yukarıda saydığım alanlarda alınacak çok ciddi tedbirlerle yine çok ciddi bir mücadele stratejisiyle böyle bir örgüt ancak 20-30 yıl içinde yok edilebilir.
Ne yazık ki FETÖ ile mücadelede İslami, fikri, kültürel, sosyal, ekonomik vb. alanlarda topyekûn bir mücadele verilmemiştir.
“Hukuk içinde kalalım” endişesiyle ne yazık ki mesele, sadece emniyet ve yargıya havale edilmiş ve aradan geçen zaman içinde başarılı girişimlere rağmen FETÖ bu topraklardan silinip atılamamıştır.
Aksine 3 ile 7 yıl arasında verilen cezalarını yatan FETÖ militanları, cezaevlerinde vatanımıza karşı düşmanlık hislerini daha da geliştirerek dışarı çıkmış ve ihanetlerine kaldıkları yerden devam etmektedirler.
Aradan geçen zaman içinde ister devletteki, ister siyasi partilerdeki isterse de sivil toplum içindeki FETÖ’cüler mücadelelerine ara vermeden devam etmiş, yeniden yapılanma faaliyetlerine başlamışlardır.
Bu faaliyetler arasında en göze çarpanı özellikle mağdur olmuş, cezaevine girmiş militanlara ve ailelerine maddi imkân sağlamak olmuştur. Örgüt, bununla militanlarının muhafazasına çalışmıştır.
FETÖ’nün yeniden yapılanma içine girdiği yapılan bazı emniyet operasyonlarında tespit edilerek yapanlar cezalandırılmıştır. Hatta bu emniyetin en üst seviyesinde hazırlanan raporlarla tespit edilmiştir.
6 yılda bitirilemeyen FETÖ, yurt içinde yeniden yapılanma faaliyetlerine hız vermiştir.
Yeniden yapılanma faaliyetleri, özellikle eğitim alanında göze çarpmaktadır. Geçmiş dönemde dershane ve yurt açmada mahir olan örgüt, bu alanlarda yeniden yapılanmış, deşifre olmamış elemanları vasıtasıyla dershaneler, öğrenci yurtları açarak faaliyetlerine devam etmektedir.
FETÖ, yurt dışında 160’tan fazla ülkede faaliyetlerini hala sürdürmektedir.
FETÖ ile verilen mücadelenin yeterli olmaması, bazı alanlarda işin ciddi tutulmaması yurt dışında bu örgüte karşı verilen mücadeleyi de kadük bırakmıştır.
Güya ülkemize dost olan Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan vb. ülkelerde bile bu örgüt, hala faaliyetlerine devam etmektedir.
Avrupa ülkeleri ve ABD gibi ülkeler ise bu şeytani örgütün militanlarına kucak açmış ve siyasi sığınma hakkı vererek faaliyetlerini desteklemiştir. Hatta kırmızı bültenle aranan örgüt militanları istenmelerine ve bu ülkeler tarafından ülkemize karşılıklı suçluları iade anlaşmalarımız olmasına rağmen iade edilmemişlerdir.
251 kişinin şehit olduğu, binlerce insanımızın yaralandığı, ülkemizin her yönden büyük zararlar gördüğü 15 Temmuz ihanet kalkışmasının üzerinden geçen zaman içerisinde özellikle devlet erkini elinde tutanlardan kim bu şeytani yapıyla mücadele etmemişse dolaylı olarak örgüte destek vermiştir ve bunun millet indinde de Allah indinde de cezası affedilmeyecek kadar büyüktür.
Yine özellikle muhalefet partileri bu karanlık örgüt mensuplarından “üç-beş oy alırım” düşüncesiyle hareket ediyorlarsa onlar da bilerek ihanet etmiş olurlar.
Tarihin bu şeytani yapıya dolaylı veya dolaysız olarak destek verenleri hain olarak yazacağından kimsenin endişesi olmasın.
“Bu takiyyeci örgütle mücadelede bundan sonra neler yapılmalıdır?” şeklindeki soruya maddeler halinde şöyle cevap veriyorum:
Her şeyden önce FETÖ’YLE MÜCADELE ÜST KURULU kurulmalı, bu kurula bu örgütten koparak yapıyı deşifre eden herkes alınmalı.
Bu şeytani yapıyla sadece emniyet ve yargı kanalıyla değil, İslami, fikri, kültürel, sosyal, ekonomik vb. her alanda yeniden topyekûn bir mücadele başlatılmalı ve ciddi olarak devam ettirilmeli.
Örgütün yeniden yapılanmasını önleyecek tedbirler alınmalı, özellikle örgütün mali kaynakları kesilmeli.
Siyasi alanda çöreklenmiş bütün kripto FETÖ militanları, parti ayrımı gözetilmeksiniz temizlenmeli ve devletten uzak tutulmalı ve özellikle muhalefet partilerinin örgüte destek vermelerine müsaade edilmemeli.
Örgütün üniversitelerde yapılanmasını önlemek için öğretim kadrolarına yönelik ciddi ve yeterli temizlik yapılmalı. (Bazı üniversitelerde hiç operasyon yapılmadığı için FETÖ kadroları olduğu gibi durmaktadır.)
Örgütün Milli Eğitim içindeki kripto militanları hala mevcuttur. Bunların yeniden eleman devşirmelerine alan açılmamalı.
Örgütün özellikle üniversiteye hazırlık kursları ve öğrenci yurtları alanındaki yeniden yapılanmasının önüne geçilmeli.
Örgüt militanlarının yurt içinde iş hayatındaki faaliyetlerine ve uluslararası ticaret yapmalarına izin verilmemeli.
Özellikle Diyanet ve bazı bakanlıklardaki FETÖ yapılanmasına yönelik ciddi operasyon yapılmalı.
Geçmişi FETÖ ile iltisaklı olan kişilerin siyasi kadrolara ve bürokrasiye atanması engellenmeli.
Örgütün kültürel alandaki yeniden yapılanmasına müsaade edilmemeli.
Örgütün belediyeler kanalıyla ihaleler alması engellenmeli ve belediyelerde teşkilatlanmasına izin verilmemeli.
Örgütün TSK, Yargı ve Emniyet içinde kalmış kalıntıları bir an önce tespit edilerek devletten uzaklaştırılmalı.
Örgütün üst yönetiminin yurt dışından getirilmesi için gereken girişimler yapılmalı ve onların ülkemiz aleyhine çalışmaları önlenmeli.
Hülasa etmek gerekirse; milletimiz ve devletimiz bu şeytani yapının topraklarımızdan silinip atılması için çok ciddi devam edecek yeni stratejiler geliştirmeli ve ara vermeden mücadeleyi sürdürmelidir. Aksi halde bu karanlık örgüt, kendilerine verilen uluslararası ve yurt içindeki desteklerle kısa zamanda yeniden yapılanarak ihanetine kaldığı yerden devam eder.
Allah’ını, milletini, devletini, milli ve manevi değerlerini seven herkes, parti, cemaat, sivil toplum kuruluşu vs. taraf gözetmeden elini taşın altına koyarak adamakıllı mücadele etmeli ve milletimizin yeniden böyle bir şeytani örgütün eline düşmesine fırsat vermemelidir.
Aksi halde tarih önünde de Allah indinde de bunun hesabını kimse veremez.
15 Temmuz’un bir yıldönümünü yaşarken o gün şehit düşen 251 vatan evladını rahmetle ve minnetle anıyorum. Ruhları şad mekânları Cennet olsun. Yaralanan ve topyekûn bu şer şebekesine karşı dik duranlardan da Allah (cc) ebeden razı olsun. Bu şanlı mücadeleyi istismar edenler, yok sayanlar ve “tiyatro” diyenlerin ise cezasını bu millet seçimlerde verecektir. Ahiretteki cezaları ise Allah’a kalmıştır.
Yeniden bir 15 Temmuz ile karşılaşmak istemiyorsak devlet ve millet olarak hiç ara vermeden ciddi bir şekilde bu şeytani yapıyla mücadeleye devam etmeliyiz. Bu bizim her şeyden önce Müslümanlık ve vatandaşlık görevimizdir.
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com
FETÖ isimli şeytani yapının ülkemize yönelik darbe ihanetinin günü olan 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana altı yıl geçti.
Peki, bu altı yıl içinde neler değişti?
Uluslararası istihbarat örgütlerinin taşeronu olan FETÖ’yü yenebildik mi?
Darbeciler ve destekçilerine gereken cezayı verebildik mi?
Tarihin en büyük kahbeliklerinden biri olan bu ihanetin tortularını her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış topraklarımızdan silip atabildik mi?
Şeytani yapının yurt dışındaki örgütlenmesine engel olabildik mi?
Bu ihanet şebekesinin yeniden yapılanmaması için geleceğe yönelik gereken tedbirleri alabildik mi?
Bu ve benzeri soruların hepsine birden “Evet” demeyi ne kadar da çok isterdim ama içimden gelerek diyemiyorum. Çünkü aradan geçen bu altı yıl içerisinde FETÖ’ye destek veren iç ve dış mihraklar yüzünden yeterli sonuç alamadığımız kanaatindeyim.
Beni bu kanaate iten birçok sebep var ama en önemlilerinden biri yurt içindeki mücadelede “Siyasi” kanada yönelik herhangi bir girişim yapılmamasıdır.
Bütün partilerde yapılanan FETÖ, 15 Temmuz sonrası, bu yapılardaki elemanlarını harekete geçirerek muazzam bir dezenformasyon (bilgi çarpıtması) uygulamış ve özellikle kripto militanları ile mücadeleyi gevşetmek, sulandırmak ve etkisiz bırakmak için elinden geleni yapmıştır.
Bunda oldukça da başarılı olduğu açıktır.
17/25 Aralık 2013 yılına kadar FETÖ’yü İslami bir hareket olduğu için yok etmeye çalışan CHP ve ekürilerinin zihniyetinin, bu tarihten sonra adeta ihanet şebekesinin hamisi olması da mücadeleyi zayıflatmış ve bazı noktalarda sulandırmıştır.
FETÖ ile mücadeleyi sulandıran en önemli kararlardan biri de 17/25 Aralık 2013 tarihini “FETÖ’cülükte milat olarak kabul etmek” olmuştur.
Bu tarihe kadar FETÖ’cü olanlar bu tarihten sonra “Ben FETÖ’cü değilim!..” deyince, sözde kendini aklamış sayılmıştır.
Hâlbuki bu karanlık örgütün en önemli ilkelerinden biri takiyye, yani izlenme sanatıdır.
Örgütün lideri Gülen de daha önceleri olduğu gibi özellikle bu tarihten sonra da devlet kadroları içindeki gücünü kaybetmemek için kendi militanlarına gizlenmelerini, bunun için kendisine bile sövebileceklerini ve hatta zamanı gelinceye kadar kendilerine muhalif bir görüntü vermeleri talimatını vermiştir.
Zaten hücre tipi yapılanmayı kendisine ilke edinen bu örgüt militanlarının kendilerini saklamaları da çok kolay olmuştur.
Daha önceki yazılarımda da sık sık dile getirdiğim gibi 17/25 Aralık tarihinin milat olarak kabul edilmesi, iktidarın içinde yerleşen kripto FETÖ’cülerin kendini kurtarmasına alan açmıştır.
İktidarın bu tarihi, milat olarak ele alması siyasi bir karar olmasına rağmen, siyasetin vesayeti altında bulunan yargı da bu tarihi, milat olarak almış, (Aslında sadece iktidar yanlılarına bu uygulanmıştır. Yoksa vatandaşlardan bu tarihten önce örgütle alakası olanlar tespit edildiğinde yargılanıp ceza almışlardır.) hukuk tarihine kara bir leke vurmuşlardır.
Çünkü ceza hukukunda, “suçun zaman aşımı” diye bir kaide vardır ve bu zaman aşmadığı müddetçe, suç işleyen cezasını çekmiştir.
Bu gerçeği FETÖ’nün yargılandığı “FETÖ ÇATI ANA DAVASI” mahkemesinin görüldüğü Ankara 4. Ağır Ceza mahkemesinde tanık olarak dinlendiğimde dile getirmiş ve hâkime, bunu nasıl telif ettiklerini sormuş, ancak cevabını alamamıştım.
Aslında böyle bir karar, hukuka vurulmuş büyük bir lekedir.
FETÖ’nün kripto militanları, muhalefet partileri içinde oldukça etkili olmuş, CHP, SP, DEVA gibi partiler iktidara gelmeleri halinde FETÖ’cü oldukları için devletten KHK ile atılanları yeniden görevlerine iade edecekleri açıklamasını yapma cesaretini göstermişlerdir.
Hatta 15 Temmuz darbe günü, tankların arasından geçerek darbenin sonunu, bir belediye başkanının evinde geçiren ve bulunduğu makama da FETÖ’cülerin organize ettiği bir kaset kumpasıyla oturan ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu, darbeden yargılanan Harp Akademileri öğrencilerinden birini ve “Gülen’i terörist olarak görmüyorum. İçerde yatan cemaat mensuplarını terörist olarak görmüyorum.” diyen anasını makamında kabul ederek kucaklamış ve açıkça destek vermiştir.
Bu tür aymazca hareketler ana muhalefet partisinde olduğu ibi diğer muhalefet partilerinde de buna benzer olaylar yaşanmış ve açık veya örtülü biçimde 15 Temmuz’da 251 kişiyi şehit eden binlerce insanı yaralayan bu şeytani yapıya dolaylı veya dolaysız olarak destek verilmiştir.
Bu meselede, iktidarın tavrı da oldukça netamelidir.
Kendi içinde ciddi bir FETÖ temizlemesi yapmayan iktidarın, bazı bakanlıklara geçmişi birçok yerde kesişen kişileri Bakan, bakan yardımcısı, üst düzey bürokrat olarak ataması ise tam anlamıyla bir aymazlıktır, meseleyi ciddiye almamaktır.
Bu şer şebekesi örgütle mücadeleyi sulandırmak anlamına gelen bu tür hareketlerin yapılması millet nezdinde de oldukça tepki görmüştür.
İktidar partileri içinde önemli görevlerde bulunan kripto FETÖ’cüler yaptıkları dezenformasyonlarla verilen mücadelenin etkisini azaltmaya çalışmış ve özellikle FETÖ ile mücadelede sembol hale gelen isimlere yönelik bir itibar suikastına girişmişlerdir.
Sayın Cumhurbaşkanının, “Allah’ını seven bu yapıyı deşifre etsin.” demesinin öncesi ve sonrasında zamanında bu yapı içinde olup ihanetlerini anlayınca terk edenler, Cumhurbaşkanının çağrısına uyarak örgütü deşifre etmiş ve gereken bilgileri devletin gereken kurumlarına vermişlerdir.
Ancak ne kadar hazindir ki gelinen noktada hayatlarını ortaya koyarak böyle bir mücadeleye girişen bu kişiler, iktidar içindeki kriptolar tarafından “İtirafçı” yaftası vurularak mücadeleleri etkisiz hale getirilmiştir.
İçinde benim de bulunduğum bu kişiler, artık iktidarın FETÖ ile mücadele ettiğine inançlarını kaybetmiştir.
FETÖ ile mücadele adeta başta Cumhurbaşkanı ve birkaç siyasi ile bir avuç vatansever Savcı, emniyet müdürü ve hâkimlerin inisiyatifine bırakılmıştır.
İktidara mensup milletvekilleri, belediye başkanları, il ve ilçe yöneticilerinin kâhir ekseriyetinin FETÖ ile mücadele diye bir meseleleri ve gündemleri asla olmamıştır.
Bu asla bir suçlama değil, bizzat gözlemlerim ve araştırmalarım sonunda ulaştığım kesin bilgidir.
Aradan geçen altı sene içinde FETÖ ile mücadelede elbette önemli adımlar atılmıştır.
Vatansever savcılarımız ve emniyet güçlerimiz özellikle siyasi alandaki kripto FETÖ militanlarının bütün engellemelerine rağmen ellerinden geleni yapmış ve binlerce davaların açılmasına sebep olmuşlardır.
Yine vatansever yargıçlarımız bu şer şebekesinin suç işleyen militanlarına gereken cezaları vermiştir.
Ancak özellikle yargı içindeki kripto FETÖ militanlarının ara ara verdikleri bazı kararlar, milletimizin vicdanını yaralamıştır.
Özellikle yüksek yargının FETÖ militanları lehine verdikleri bazı tahliye ve beraat kararlarını bu çerçevede değerlendirebiliriz.
Son dönemlerde verilen Harp Akademisi öğrencilerinin beraat kararı da bana göre bir FETÖ operasyonudur ve devletimiz bunu geniş biçimde incelemelidir.
Bu şeytani örgüt, ülke içinde verilen mücadelede büyük darbeler almıştır.
Bütün kurumlarına el konulmuş, kendilerine destek veren iş adamlarının malları müsadere edilerek devlete devredilmiştir.
Yüzbinlerce FETÖ militanı hakkında davalar açılmış ve çoğu cezalandırılmıştır.
Darbeye fiili olarak katılan katiller de gereken cezaları almıştır.
Yine devletimiz, refleks göstererek bazı kurumlardaki FETÖ militanlarını, KHK ile devlet görevlerinden uzaklaştırmıştır.
Özellikle TSK, Adliye ve Emniyet içinde ciddi temizlikler yapılmış, örgütün yeniden toparlanmaması için girişimlerde bulunulmuştur.
Peki, bu tedbirler uluslararası istihbarat örgütlerinin desteğinde kurulan ve yapılanmasını tamamlayan böyle şeytani bir örgüt ile mücadelede yeterli midir?
Ben yeterli olmayacağı kanaatindeyim.
Zira özellikle İslami, fikri, kültürel, sosyal, ekonomik vb. temeller üzerine yapılanan bu tür yapıları sadece emniyet ve yargı alanında alınacak tedbirlerle yok etmek mümkün değildir.
Böyle bir yapıyı ancak fikri, İslami, kültürel, ekonomik, askeri, siyasi, sosyal ve benzeri alanlarda alınacak tedbirlerle yenebiliriz.
Bunun zamanı ise öyle üç-beş yıl ile sınırlı değildir.
Yukarıda saydığım alanlarda alınacak çok ciddi tedbirlerle yine çok ciddi bir mücadele stratejisiyle böyle bir örgüt ancak 20-30 yıl içinde yok edilebilir.
Ne yazık ki FETÖ ile mücadelede İslami, fikri, kültürel, sosyal, ekonomik vb. alanlarda topyekûn bir mücadele verilmemiştir.
“Hukuk içinde kalalım” endişesiyle ne yazık ki mesele, sadece emniyet ve yargıya havale edilmiş ve aradan geçen zaman içinde başarılı girişimlere rağmen FETÖ bu topraklardan silinip atılamamıştır.
Aksine 3 ile 7 yıl arasında verilen cezalarını yatan FETÖ militanları, cezaevlerinde vatanımıza karşı düşmanlık hislerini daha da geliştirerek dışarı çıkmış ve ihanetlerine kaldıkları yerden devam etmektedirler.
Aradan geçen zaman içinde ister devletteki, ister siyasi partilerdeki isterse de sivil toplum içindeki FETÖ’cüler mücadelelerine ara vermeden devam etmiş, yeniden yapılanma faaliyetlerine başlamışlardır.
Bu faaliyetler arasında en göze çarpanı özellikle mağdur olmuş, cezaevine girmiş militanlara ve ailelerine maddi imkân sağlamak olmuştur. Örgüt, bununla militanlarının muhafazasına çalışmıştır.
FETÖ’nün yeniden yapılanma içine girdiği yapılan bazı emniyet operasyonlarında tespit edilerek yapanlar cezalandırılmıştır. Hatta bu emniyetin en üst seviyesinde hazırlanan raporlarla tespit edilmiştir.
6 yılda bitirilemeyen FETÖ, yurt içinde yeniden yapılanma faaliyetlerine hız vermiştir.
Yeniden yapılanma faaliyetleri, özellikle eğitim alanında göze çarpmaktadır. Geçmiş dönemde dershane ve yurt açmada mahir olan örgüt, bu alanlarda yeniden yapılanmış, deşifre olmamış elemanları vasıtasıyla dershaneler, öğrenci yurtları açarak faaliyetlerine devam etmektedir.
FETÖ, yurt dışında 160’tan fazla ülkede faaliyetlerini hala sürdürmektedir.
FETÖ ile verilen mücadelenin yeterli olmaması, bazı alanlarda işin ciddi tutulmaması yurt dışında bu örgüte karşı verilen mücadeleyi de kadük bırakmıştır.
Güya ülkemize dost olan Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan vb. ülkelerde bile bu örgüt, hala faaliyetlerine devam etmektedir.
Avrupa ülkeleri ve ABD gibi ülkeler ise bu şeytani örgütün militanlarına kucak açmış ve siyasi sığınma hakkı vererek faaliyetlerini desteklemiştir. Hatta kırmızı bültenle aranan örgüt militanları istenmelerine ve bu ülkeler tarafından ülkemize karşılıklı suçluları iade anlaşmalarımız olmasına rağmen iade edilmemişlerdir.
251 kişinin şehit olduğu, binlerce insanımızın yaralandığı, ülkemizin her yönden büyük zararlar gördüğü 15 Temmuz ihanet kalkışmasının üzerinden geçen zaman içerisinde özellikle devlet erkini elinde tutanlardan kim bu şeytani yapıyla mücadele etmemişse dolaylı olarak örgüte destek vermiştir ve bunun millet indinde de Allah indinde de cezası affedilmeyecek kadar büyüktür.
Yine özellikle muhalefet partileri bu karanlık örgüt mensuplarından “üç-beş oy alırım” düşüncesiyle hareket ediyorlarsa onlar da bilerek ihanet etmiş olurlar.
Tarihin bu şeytani yapıya dolaylı veya dolaysız olarak destek verenleri hain olarak yazacağından kimsenin endişesi olmasın.
“Bu takiyyeci örgütle mücadelede bundan sonra neler yapılmalıdır?” şeklindeki soruya maddeler halinde şöyle cevap veriyorum:
Her şeyden önce FETÖ’YLE MÜCADELE ÜST KURULU kurulmalı, bu kurula bu örgütten koparak yapıyı deşifre eden herkes alınmalı.
Bu şeytani yapıyla sadece emniyet ve yargı kanalıyla değil, İslami, fikri, kültürel, sosyal, ekonomik vb. her alanda yeniden topyekûn bir mücadele başlatılmalı ve ciddi olarak devam ettirilmeli.
Örgütün yeniden yapılanmasını önleyecek tedbirler alınmalı, özellikle örgütün mali kaynakları kesilmeli.
Siyasi alanda çöreklenmiş bütün kripto FETÖ militanları, parti ayrımı gözetilmeksiniz temizlenmeli ve devletten uzak tutulmalı ve özellikle muhalefet partilerinin örgüte destek vermelerine müsaade edilmemeli.
Örgütün üniversitelerde yapılanmasını önlemek için öğretim kadrolarına yönelik ciddi ve yeterli temizlik yapılmalı. (Bazı üniversitelerde hiç operasyon yapılmadığı için FETÖ kadroları olduğu gibi durmaktadır.)
Örgütün Milli Eğitim içindeki kripto militanları hala mevcuttur. Bunların yeniden eleman devşirmelerine alan açılmamalı.
Örgütün özellikle üniversiteye hazırlık kursları ve öğrenci yurtları alanındaki yeniden yapılanmasının önüne geçilmeli.
Örgüt militanlarının yurt içinde iş hayatındaki faaliyetlerine ve uluslararası ticaret yapmalarına izin verilmemeli.
Özellikle Diyanet ve bazı bakanlıklardaki FETÖ yapılanmasına yönelik ciddi operasyon yapılmalı.
Geçmişi FETÖ ile iltisaklı olan kişilerin siyasi kadrolara ve bürokrasiye atanması engellenmeli.
Örgütün kültürel alandaki yeniden yapılanmasına müsaade edilmemeli.
Örgütün belediyeler kanalıyla ihaleler alması engellenmeli ve belediyelerde teşkilatlanmasına izin verilmemeli.
Örgütün TSK, Yargı ve Emniyet içinde kalmış kalıntıları bir an önce tespit edilerek devletten uzaklaştırılmalı.
Örgütün üst yönetiminin yurt dışından getirilmesi için gereken girişimler yapılmalı ve onların ülkemiz aleyhine çalışmaları önlenmeli.
Hülasa etmek gerekirse; milletimiz ve devletimiz bu şeytani yapının topraklarımızdan silinip atılması için çok ciddi devam edecek yeni stratejiler geliştirmeli ve ara vermeden mücadeleyi sürdürmelidir. Aksi halde bu karanlık örgüt, kendilerine verilen uluslararası ve yurt içindeki desteklerle kısa zamanda yeniden yapılanarak ihanetine kaldığı yerden devam eder.
Allah’ını, milletini, devletini, milli ve manevi değerlerini seven herkes, parti, cemaat, sivil toplum kuruluşu vs. taraf gözetmeden elini taşın altına koyarak adamakıllı mücadele etmeli ve milletimizin yeniden böyle bir şeytani örgütün eline düşmesine fırsat vermemelidir.
Aksi halde tarih önünde de Allah indinde de bunun hesabını kimse veremez.
15 Temmuz’un bir yıldönümünü yaşarken o gün şehit düşen 251 vatan evladını rahmetle ve minnetle anıyorum. Ruhları şad mekânları Cennet olsun. Yaralanan ve topyekûn bu şer şebekesine karşı dik duranlardan da Allah (cc) ebeden razı olsun. Bu şanlı mücadeleyi istismar edenler, yok sayanlar ve “tiyatro” diyenlerin ise cezasını bu millet seçimlerde verecektir. Ahiretteki cezaları ise Allah’a kalmıştır.
Yeniden bir 15 Temmuz ile karşılaşmak istemiyorsak devlet ve millet olarak hiç ara vermeden ciddi bir şekilde bu şeytani yapıyla mücadeleye devam etmeliyiz. Bu bizim her şeyden önce Müslümanlık ve vatandaşlık görevimizdir.