1864-2024; Kafkasya’nın kimsesizleri
1864-2024; Kafkasya’nın kimsesizleri
- 22-04-2024 19:19
- 3029
- 22-04-2024 19:19
- 3029
1864-2024; Kafkasya’nın kimsesizleri
Bir eski zaman hatırasıdır yağar ruhumuza. Yağar… Yüz yıl önce çekilmiş kılıçların tozu. Saçları kazınmış, sakalları uzamış abreklerin doğdukları gün adım attıkları cephelerde, bir pse wuıc kadar gerçek ve rüya. Olağanüstü. Yağar üstümüze ve bizden sonrakilerin üstüne, bilsin bilmesin, gelsin gelmesin bu sevda. Özgür bir yurt, mutlu bir halk aşkına!
Biz, nerede olursak olalım, ne kadar kendi halimizde, işimizde gücümüzde olursak olalım, dünyanın gözünde özgürlüğe aşık, güzel savaşçılarız. Ürdün’de sarayın koruyucuları, Suriye’de Hac yolu bekçileri, Türkiye’de Çerkes Ethem’den, Kuşçubaşı’ndan sonrakiler…
Öğretmen, öğrenci, işçi, sanatçı, esnaf, köylü, mühendis, avukat, alelade insan. Ne kadar uzak kalırsak kalalım ne kadar yok sayarsak sayalım, dünya bir gün bir yerde çarpıverir suratımıza Kafkasyalı olduğumuz gerçeğini. Atalarımızın özgürlük için düşmanı perişan ettiğini, sürüldüğümüzü, öldüğümüzü. Biz unutsak, onlar unutmaz, unutturmazlar da.
Bunu en çok şu sıralarda mülteciler, anavatandan gelen öğrenciler nedeniyle tekrar hatırlıyoruz. Artık, her karışında Rusya’nın hakimiyeti olan bir coğrafya Kafkasya. Bunu biliyoruz. Oradan Türkiye’ye okumak için gelen her bir insan, Rusya Federasyonu’nun sıkı incelemeleri ve denetimiyle geliyor buraya. Bir Rusya vatandaşı olarak geliyor. Fakat bu bile, özellikle Çeçen kimliğinin ön plana çıkmasına engel olamıyor.
“Neden” diye sorguluyorum. Neden Rusya Federasyonu’ndan gelen Kafkasyalılara karşı bir ön yargı var?
Bu insanların Türkiye’ye karşı ne olumsuz bir sözleri ne de davranışları yokken, neden onlara karşı sürekli olumsuz bir tutum var?
Onlar da bizim gibi, yani 1864 sürgünlerinin torunları gibi unutulmuyorlar demek ki. Unutulmuyor bizim ve onların dedeleri. Zulme başkaldırıları, düşmana kök söktürüşleri. Fakat onları bizden daha iyi kim anlar?
Devam eden 21 Mayısların birinde belki 1944’te belki 1998’de belki bugün, savaştan çıkmış, zulüm görmüş, yaralı, yurduna aşık olarak, bambaşka bir toprakta açmak gözlerini. Tutunmaya çalışmak hayata.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Bu insanlar da sizler kadar okumak, iş-güç, huzurlu bir hayat sahibi olmak istiyor. Fakat önyargılarınızla itiyorsunuz sürekli onları. Okumak, çalışmak imkanlarını ellerinden alıp, kapatıyorsunuz kendi içlerine. Oysa doğuştan yetenekli bu insanların birçok ülkede ve tabii Türkiye’de aldıkları onlarca uluslararası derece var.
Bir Naim Süleymanoğlu, bir Khabib, bir Yaşar Doğu olabilecek onlarca Kafkasyalı var ve onlar maalesef okula bile gidemiyor.
Bu çocuklara okumak, sanatla, sporla uğraşmak, meslek edinmek için bir şans vermezseniz, onlardan korkmaya devam edeceksiniz. Oysa onlar, kapitalizmin henüz kirletemediği, temiz bir ahlak ve gelenek üzere yetişmiş saf çocuklar.
Henüz çocuklar daha…
Topluma entegre olmaları, katkı sağlayabilmeleri için önce kabul edilmeleri gerekiyor. Biz yetişkinlerin, bu gerçeği bilmesi lazım. Bu ülkedeki her çocuk, doğru bir meşguliyete yönlendirilmezse, kendilerine meşgul olacak kötü şeyler buluyorlar.
Kafkasyalı mülteci çocuklara bu şansı, önce Kafkasya’dan sürgün edilmiş bizler vermeliyiz. Bu konuda çaba harcamak, bu zorlukları yaşamış olan bizlerin üzerine birinci derecede vazifedir.
Övünüp gurur duymaktan hiç sakınmadığımız Kafkasyalılığımızı, sorumluluk ve birlik için de sırtlamalıyız. Sahip çıkmalı, omuz vermeli, nerede yaşayacak olurlarsa olsunlar, bir meslek edinmiş, eğitim almış yetişkinler olarak, bulundukları topluma faydalı bireyler olmalarını sağlamak adına çaba göstermeliyiz. Bu bizim, doğduğu gün cepheye adım atmış atalarımıza vefa borcumuzdur.
Vatanımıza, halkımıza borcumuzdur. Eğer hala o soylu anılar üzerimize yağıyorsa, Çerkes atlarının nal tozu, ruhumuzu yıkıyorsa, dedemizin mağrur bakışı üzerimizdedir…
Emanet edilen xabze bizimledir. Ve bu çocukların ilk sorumluluğu bizimdir.
Bu yüzden, dernek ve vakıflarımıza iki şey önermek istiyorum.
Bunlardan ilki; mülteci çocukların eğitim haklarının sağlanması ve Kafkasya’dan gelen üniversite öğrencilerinin ayrımcılığa maruz kalmaması için gerekli görüşmelerin yapılması.
İkincisi ise; sürekli tekrar eden mültecilerin iade girişimleri ve yaşanan sorunların çözümü için hem yetkililerle görüşmek hem de mültecilerin avukatlığını yapan arkadaşlara destek olabilmek adına bir fon oluşturmak.
Kendi halkımıza karşı ciddi bir borç yükü olarak karşımızda duran bu sorunu çözmek yine bize, büyüklerimize düşüyor.
.
Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com
1864-2024; Kafkasya’nın kimsesizleri
Bir eski zaman hatırasıdır yağar ruhumuza. Yağar… Yüz yıl önce çekilmiş kılıçların tozu. Saçları kazınmış, sakalları uzamış abreklerin doğdukları gün adım attıkları cephelerde, bir pse wuıc kadar gerçek ve rüya. Olağanüstü. Yağar üstümüze ve bizden sonrakilerin üstüne, bilsin bilmesin, gelsin gelmesin bu sevda. Özgür bir yurt, mutlu bir halk aşkına!
Biz, nerede olursak olalım, ne kadar kendi halimizde, işimizde gücümüzde olursak olalım, dünyanın gözünde özgürlüğe aşık, güzel savaşçılarız. Ürdün’de sarayın koruyucuları, Suriye’de Hac yolu bekçileri, Türkiye’de Çerkes Ethem’den, Kuşçubaşı’ndan sonrakiler…
Öğretmen, öğrenci, işçi, sanatçı, esnaf, köylü, mühendis, avukat, alelade insan. Ne kadar uzak kalırsak kalalım ne kadar yok sayarsak sayalım, dünya bir gün bir yerde çarpıverir suratımıza Kafkasyalı olduğumuz gerçeğini. Atalarımızın özgürlük için düşmanı perişan ettiğini, sürüldüğümüzü, öldüğümüzü. Biz unutsak, onlar unutmaz, unutturmazlar da.
Bunu en çok şu sıralarda mülteciler, anavatandan gelen öğrenciler nedeniyle tekrar hatırlıyoruz. Artık, her karışında Rusya’nın hakimiyeti olan bir coğrafya Kafkasya. Bunu biliyoruz. Oradan Türkiye’ye okumak için gelen her bir insan, Rusya Federasyonu’nun sıkı incelemeleri ve denetimiyle geliyor buraya. Bir Rusya vatandaşı olarak geliyor. Fakat bu bile, özellikle Çeçen kimliğinin ön plana çıkmasına engel olamıyor.
“Neden” diye sorguluyorum. Neden Rusya Federasyonu’ndan gelen Kafkasyalılara karşı bir ön yargı var?
Bu insanların Türkiye’ye karşı ne olumsuz bir sözleri ne de davranışları yokken, neden onlara karşı sürekli olumsuz bir tutum var?
Onlar da bizim gibi, yani 1864 sürgünlerinin torunları gibi unutulmuyorlar demek ki. Unutulmuyor bizim ve onların dedeleri. Zulme başkaldırıları, düşmana kök söktürüşleri. Fakat onları bizden daha iyi kim anlar?
Devam eden 21 Mayısların birinde belki 1944’te belki 1998’de belki bugün, savaştan çıkmış, zulüm görmüş, yaralı, yurduna aşık olarak, bambaşka bir toprakta açmak gözlerini. Tutunmaya çalışmak hayata.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Bu insanlar da sizler kadar okumak, iş-güç, huzurlu bir hayat sahibi olmak istiyor. Fakat önyargılarınızla itiyorsunuz sürekli onları. Okumak, çalışmak imkanlarını ellerinden alıp, kapatıyorsunuz kendi içlerine. Oysa doğuştan yetenekli bu insanların birçok ülkede ve tabii Türkiye’de aldıkları onlarca uluslararası derece var.
Bir Naim Süleymanoğlu, bir Khabib, bir Yaşar Doğu olabilecek onlarca Kafkasyalı var ve onlar maalesef okula bile gidemiyor.
Bu çocuklara okumak, sanatla, sporla uğraşmak, meslek edinmek için bir şans vermezseniz, onlardan korkmaya devam edeceksiniz. Oysa onlar, kapitalizmin henüz kirletemediği, temiz bir ahlak ve gelenek üzere yetişmiş saf çocuklar.
Henüz çocuklar daha…
Topluma entegre olmaları, katkı sağlayabilmeleri için önce kabul edilmeleri gerekiyor. Biz yetişkinlerin, bu gerçeği bilmesi lazım. Bu ülkedeki her çocuk, doğru bir meşguliyete yönlendirilmezse, kendilerine meşgul olacak kötü şeyler buluyorlar.
Kafkasyalı mülteci çocuklara bu şansı, önce Kafkasya’dan sürgün edilmiş bizler vermeliyiz. Bu konuda çaba harcamak, bu zorlukları yaşamış olan bizlerin üzerine birinci derecede vazifedir.
Övünüp gurur duymaktan hiç sakınmadığımız Kafkasyalılığımızı, sorumluluk ve birlik için de sırtlamalıyız. Sahip çıkmalı, omuz vermeli, nerede yaşayacak olurlarsa olsunlar, bir meslek edinmiş, eğitim almış yetişkinler olarak, bulundukları topluma faydalı bireyler olmalarını sağlamak adına çaba göstermeliyiz. Bu bizim, doğduğu gün cepheye adım atmış atalarımıza vefa borcumuzdur.
Vatanımıza, halkımıza borcumuzdur. Eğer hala o soylu anılar üzerimize yağıyorsa, Çerkes atlarının nal tozu, ruhumuzu yıkıyorsa, dedemizin mağrur bakışı üzerimizdedir…
Emanet edilen xabze bizimledir. Ve bu çocukların ilk sorumluluğu bizimdir.
Bu yüzden, dernek ve vakıflarımıza iki şey önermek istiyorum.
Bunlardan ilki; mülteci çocukların eğitim haklarının sağlanması ve Kafkasya’dan gelen üniversite öğrencilerinin ayrımcılığa maruz kalmaması için gerekli görüşmelerin yapılması.
İkincisi ise; sürekli tekrar eden mültecilerin iade girişimleri ve yaşanan sorunların çözümü için hem yetkililerle görüşmek hem de mültecilerin avukatlığını yapan arkadaşlara destek olabilmek adına bir fon oluşturmak.
Kendi halkımıza karşı ciddi bir borç yükü olarak karşımızda duran bu sorunu çözmek yine bize, büyüklerimize düşüyor.