19. Türk Tarih Kurultayı görkemli bitti

19. Türk Tarih Kurultayı görkemli bitti

19. Türk Tarih Kurultayı görkemli bitti 19. Türk Tarih Kurultayı görkemli bitti

19. TÜRK TARİH KURULTAYI GÖRKEMLİ BİTTİ 

19 uncu Türk Tarih Kurultayı, dördüncü günün akşamı Saat 19.00 da görkemli bir şekilde sona erdi, ama yankıları hâlâ sürüyor.

Başkan Birol Bey ve TTK uzmanları, arı gibi çalıştılar ve her daim mütebessim yüzleriyle hizmet ettiler. “Halka hizmet, Hakka hizmettir” sözünü ilk kez merhum Erbakan’dan duymuştum.

Bir tebessümün, bir güler yüzün sadaka olduğu söylenir. Birilerinin çok güzel yaptığı bu davranışı, istememe rağmen ben maalesef beceremedim.

19. Kurultay’ın, 1. Kurultay ile aynı tarihlere denk gelmesi Kopraman Hocayı epeyce duygulandırdı.

Bu kurultayla ilgili 29 Eylül’de bir haber, 04 Ekim’de de “Osman Bey Karacahisar’ı fethetti mi”, başlıklı bir tenkit yazmıştım ki, Başkan Birol Bey sayesinde Karacahisar Kazı Başkanı Hasan Beyle tanıştım ve ondan Karacahisar ile Dorileon’un aynı olduğunu öğrenmenin mutluluğunu yaşadım.

Bu yazıyla da tarihe bir not düşmek istedim.

Başkanlığını Prof. Dr. Birol Çetin’in yaptığı Kapanış Oturumunda Prof. Dr. İbrahim Tellioğlu, Prof. Dr. Yılmaz Kurt, Prof. Dr. Musa Kasımlı, Prof. Dr. Üçler Bulduk, hemşehrim Prof. Dr. Fatma Gül Demirel, Prof. Dr. Yunus Koç, Prof. Dr. Hikmet Öksüz ve Prof. Dr. Selim Karahasanoğlu konuştular.

Üçler ve Yunus Beyleri hemşehrim Refik Turan sayesinde tanıdım.

Yine onun bahsettiği İbrahim Tellioğlu’na yazılarımı gönderirim, ama tanışmak nasip olmadı.

Refik Beyin tanışmamı istediği Osman Gazi Beyle tanışmak nasip oldu.

Eğirdir Gölü ve civarının çok güzel bir tabiat olduğunu, ama mermer ocakları tarafından mahvedildiğini, bu yüzden de içinin kan ağladığını söyleyen bu duygulu insanı istemeyerek kırdığım için özür diliyorum.

Türkmen ocağı olan Senirkent doğumlu Fatma Gül Hocayla tanıştım; 1960 Senirkent Ortaokulu mezunu olduğumu söyledim.

19. Türk Tarih Kurultayı hakkındaki birkaç fikrimi yazımın sonunda dile getireceğim.

Yılmaz Beyi biraz yaşlanmış buldum; adını duymasam tanıyamayacaktım. 27 Nisan 2007’de, Dil ve Tarih Coğ. Fakültesinde kendilerini ziyaret etmiş ve köyümün adının (Kötürnek) anlamını sormuştum.

O zaman Doçent olarak kaydetmişim. 1530 tarih ve 438 Nu. MVAD I. deki siyakat hattını Kütrenek/Kötrenek okumuş ve Kötre (F)–güvercin, nük (F) gaga, güvercin gagası; Kütrenük, Güvercin gagası olabilir demişti.

Aradan 15 yıl geçmiş, o günler aklıma geldi ve duygulandım.

Bize 15 yıl daha ömür bahşeden Allah’a şükrettim.

O ana kadar hiç tanımadığım bir hoca, sağ olsun bana kapısını açmış, benimle ilgilenmiş ve bana, dolayısıyla da tarihe hizmet etmişti.

Köyümden bahsetmiş olmamı lütfen yanlış anlamayınız. Çünkü Kötürnek üzerinden “tarih” söz edeceğim.

İbn Bibi’nin Türk Ahmet kaydettiği Koterinus (Coterinus, Coterin), Kötürnekli veya Kötürnek’in sahibi demekti.

Ondan (10) fazla adı bulunan köyümün adını hâlâ çözebilmiş değilim.

Yılmaz Beyden 18 gün sonra (15 Mayıs) YTÜ Türk Dili ve Ed. Prof. Dr. Mehmet Ölmez’e sormuşum: “Türkçe bir anlam verirsek yükseltilmiş, kaldırılmış” demişti.

Ahmet Bican Ercilasun da yükseltilmiş, yani kale anlamına olabilir dedi.

1999 yılında vefat eden rahmetli babam bizim köyü kuran “kötürüm” biriymiş derdi.

Biliyorsunuz “kötürüm”, kaldırılarak götürülen insan demektir. Miryokefalon harbinde Sultanın ordugâhı bizim köydeydi ve Sultan kötürümdü ve arabayla gelip gidiyordu.

Bu rivayetin bir yanı doğru olsa bile, köyü kuran kişi Sultan Kılıçaslan olamaz, çünkü Anna Komnena’nın 1114 yılında “Kotoiraikia” yazdığı yer Kötürnek’ti.

Tarihî yolların kavşağında bulunan köyümü İbn Hordazbihel-Alemeyn”, el-İdrîsî ise “Hısnu’l-Meclis” yazmıştı.

Köyümün Karaks, Aleksandır Karaks, Akharaka, Carabba, Hadrianopolis, Hadianoutherai ve Akhyraous gibi de adları vardı.

Komşu köyler Kötürnek, Kötü örnek diye takıldıkları için köyün adı 1955’de Çataklı, 1956’da ise Madenli olmuştu.

Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman son güne ayrı bir renk kattı.

Keşke, siyasi görüşleri ne olursa olsun kuruma on yılın üzerinde başkanlık yapan Yusuf Halaçoğlu, yıllarca Yüksek Kurum Başkanlığı yapan Reşat Genç ve benzer arkadaşlar da Kurultay’a davet edilebilseydi; Kurultay, bizim dört yılda bir düzenlediğimiz toyumuz; biz birbirimize katlanmağa mecburuz, değilse bir millet nasıl olacağız diyordu.

Söz ustası Kopraman Hoca, Saat 19.00 dan sonra, Saat 20.30’a kadar eskileri ve eski günlerden acı-tatlı bazı hatıralarını anlatırken başta ben olmak üzere herkes onu can kulağıyla dinliyordu.

Kurultay’ın son toplantısında bütün konuşmacılara tercüman olarak Atatürk’ü anan Yüksek Kurum Başkanı Muhammed Hekimoğlu’na teşekkür etti.

Necati Lugal, M. Fuat Köprülü, Z. Velidî Togan, A. Nimet Kurat, M. Halil Yinanç, Faruk Sümer, M. Altay Köymen hocalarla olan bazı hatıralarını anlattı ve bazen bir cümlesi bir sayfayı bulan Köprülü’yü muhakkak okumamızı salık verdi.

İslâm Ansiklopedisinin en başında bulunan, Biz bu Dünya’dan ayrıldıktan sonra bizim kim olduğumuzu anlamak için arkada bıraktığımız eserlere bakınız ifadesi kulağınıza, kulağımıza küpe olsun dedi.

Ensab âlimleri milletlere muhtelif sıfatlar yakıştırmışlardır. Daha doğrusu buna kanaat desek daha doğru olur.

Onlara göre Allah u Tealâ güzelliğin ve şecaatin onda dokuzunu Türklere, geri kalanını diğer bütün kavimlere veresiymiş.

Bu yüzden Türklerden askerî birlikler teşkil etmekte birbirleriyle yarışmışlardır.

Güzelliğe gelince şairler, edipler ve sanatkârlar, güzel ve çirkin sıfatları yerine, Türk ve Hindu kelimelerini kullanmışlardır.

Şair diyor ki:

Eğer an Türk-i Şirâzî be-dest ayed dil-i mârâ, be-hal-i hindûyeş bahşem Semarkand u Buhara râ

Demek istiyor ki;

o Şirazlı güzel (Türk) benim olsaydı, onun bir siyah benine (hal-i Hindûyeş) Semerkand ve Buhara şehirlerini bahşederdim.

Bunun gibi Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî de diyor ki:

Asl-ı men Türk est, eğerçi Hindu gûyem”, yani benim sözlerim çirkin (Hindu) ise de aslım Türk’tür (güzeldir).

Farsça bilmeyen bâzı zevat Mevlâna’nın bu sözünü, onun etnik olarak Türk olduğu şeklinde anlamak istiyorlar ki, yanlıştır.

Bu Türklüğün güzellikle müradif kullanılması hakkında Merhum Fuat Köprülü’nün Belleten’de uzun ve ikna edici bir makalesi de var. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için oraya baka. O’ndan bunları yazabildim.

Kurultay hakkında tekliflerim özetle şöyledir:

1. Arkadaşlar, Feridun Emecen Beyin “Amorion’un Emirdağ olduğuna dair görüşün tartışmalı olduğunu” ifade ettiğini söylediler. Kanaatimce Feridun Bey, 5-6 yıl önce de aynı fikirdeydi ki, yerimizde saymışız demektir.

2. Kenan Ziya Taş Hocanın bildiri başlığı bence Yunus Emre değil, Âşık Yunus olmalıydı. Çünkü belgede geçen kişi Yunus Emre değil, Âşık Yunus idi. Herhalde cezbedici olması için Yunus Emre seçilmişti.

3. Kurultay’da Anadolu’daki tarihî yollarla ilgili hiçbir bildiri yoktu. Kapanış Oturumunda hiçbir konuşmacı bu hususa değinmedi. “Tarihi Coğrafya” denildi mi, tarihçi galiba saha dışına kaçıyordu. Tarihî coğrafyamız, yabancılar tarafından mı çözülecekti? İlimde, dolayısıyla tarihte metod, yâni usûl, Türkçe “yol” demektir. Bu “yol” hem üzerinde yürünen fizikî yol, hem de ilimde takip edilecek ‘yol’dur. Yol bilinmeden tarih olur mu?

4. Ben 12 yıldır, Göller Bölgesi’nde vukûbulan bir coğrafî değişimden bahsederim. Bu dördüncü Kurultay, hangi tarihçi bu konuyla ilgilendi? Pîrî Reis’e ait Eğirdir Gölü, Kâtip Çelebi’ye ait Eğirdir ve Beyşehir Gölleri haritalarına niçin bakılmaz? Galiba tarihçi, yanlışlanmasından korkuyor, ama korkunun ecele faydası yok. Her yıl devletçe kutlanılan Malazgirt Zaferi öncesinde Romen Diyojen’in yürüdüğü yolu bile bilmiyoruz.

5. Bunlara bağlı olarak Amorion, Apameya, Kelainai, Eumeneia, Santabaris, Prakana, Hısnu’l Yahûd, Lâdik, Alaşehir, Edremit, Bergama, İznik, İzmir, Pentapolis, Tralleis, Tripolis, Malagina ve birçok şehrin yerleri yanlıştır.

6. Kurultay’da Anadolu Selçuklu Devleti, Beylikler ve Osmanlı Beyliği hakkında çözülmemiş birçok meseleye rağmen bu konularda da bildiri yoktu. İslâm kaynakları Hamidoğlu Dündar Beyin Menteşe evlâdı olduğunu söyler, ama biz hâlâ Amorios, Menteşe, Dündar ve Ertuğrul ve Osman Beyler meselelerini çözmüş sayılmayız.

20. Kurultay’da bu meseleleri çözmüş olarak buluşmayı, Yüce Mevla’dan hepimiz için diliyorum.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

19. TÜRK TARİH KURULTAYI GÖRKEMLİ BİTTİ 

19 uncu Türk Tarih Kurultayı, dördüncü günün akşamı Saat 19.00 da görkemli bir şekilde sona erdi, ama yankıları hâlâ sürüyor.

Başkan Birol Bey ve TTK uzmanları, arı gibi çalıştılar ve her daim mütebessim yüzleriyle hizmet ettiler. “Halka hizmet, Hakka hizmettir” sözünü ilk kez merhum Erbakan’dan duymuştum.

Bir tebessümün, bir güler yüzün sadaka olduğu söylenir. Birilerinin çok güzel yaptığı bu davranışı, istememe rağmen ben maalesef beceremedim.

19. Kurultay’ın, 1. Kurultay ile aynı tarihlere denk gelmesi Kopraman Hocayı epeyce duygulandırdı.

Bu kurultayla ilgili 29 Eylül’de bir haber, 04 Ekim’de de “Osman Bey Karacahisar’ı fethetti mi”, başlıklı bir tenkit yazmıştım ki, Başkan Birol Bey sayesinde Karacahisar Kazı Başkanı Hasan Beyle tanıştım ve ondan Karacahisar ile Dorileon’un aynı olduğunu öğrenmenin mutluluğunu yaşadım.

Bu yazıyla da tarihe bir not düşmek istedim.

Başkanlığını Prof. Dr. Birol Çetin’in yaptığı Kapanış Oturumunda Prof. Dr. İbrahim Tellioğlu, Prof. Dr. Yılmaz Kurt, Prof. Dr. Musa Kasımlı, Prof. Dr. Üçler Bulduk, hemşehrim Prof. Dr. Fatma Gül Demirel, Prof. Dr. Yunus Koç, Prof. Dr. Hikmet Öksüz ve Prof. Dr. Selim Karahasanoğlu konuştular.

Üçler ve Yunus Beyleri hemşehrim Refik Turan sayesinde tanıdım.

Yine onun bahsettiği İbrahim Tellioğlu’na yazılarımı gönderirim, ama tanışmak nasip olmadı.

Refik Beyin tanışmamı istediği Osman Gazi Beyle tanışmak nasip oldu.

Eğirdir Gölü ve civarının çok güzel bir tabiat olduğunu, ama mermer ocakları tarafından mahvedildiğini, bu yüzden de içinin kan ağladığını söyleyen bu duygulu insanı istemeyerek kırdığım için özür diliyorum.

Türkmen ocağı olan Senirkent doğumlu Fatma Gül Hocayla tanıştım; 1960 Senirkent Ortaokulu mezunu olduğumu söyledim.

19. Türk Tarih Kurultayı hakkındaki birkaç fikrimi yazımın sonunda dile getireceğim.

Yılmaz Beyi biraz yaşlanmış buldum; adını duymasam tanıyamayacaktım. 27 Nisan 2007’de, Dil ve Tarih Coğ. Fakültesinde kendilerini ziyaret etmiş ve köyümün adının (Kötürnek) anlamını sormuştum.

O zaman Doçent olarak kaydetmişim. 1530 tarih ve 438 Nu. MVAD I. deki siyakat hattını Kütrenek/Kötrenek okumuş ve Kötre (F)–güvercin, nük (F) gaga, güvercin gagası; Kütrenük, Güvercin gagası olabilir demişti.

Aradan 15 yıl geçmiş, o günler aklıma geldi ve duygulandım.

Bize 15 yıl daha ömür bahşeden Allah’a şükrettim.

O ana kadar hiç tanımadığım bir hoca, sağ olsun bana kapısını açmış, benimle ilgilenmiş ve bana, dolayısıyla da tarihe hizmet etmişti.

Köyümden bahsetmiş olmamı lütfen yanlış anlamayınız. Çünkü Kötürnek üzerinden “tarih” söz edeceğim.

İbn Bibi’nin Türk Ahmet kaydettiği Koterinus (Coterinus, Coterin), Kötürnekli veya Kötürnek’in sahibi demekti.

Ondan (10) fazla adı bulunan köyümün adını hâlâ çözebilmiş değilim.

Yılmaz Beyden 18 gün sonra (15 Mayıs) YTÜ Türk Dili ve Ed. Prof. Dr. Mehmet Ölmez’e sormuşum: “Türkçe bir anlam verirsek yükseltilmiş, kaldırılmış” demişti.

Ahmet Bican Ercilasun da yükseltilmiş, yani kale anlamına olabilir dedi.

1999 yılında vefat eden rahmetli babam bizim köyü kuran “kötürüm” biriymiş derdi.

Biliyorsunuz “kötürüm”, kaldırılarak götürülen insan demektir. Miryokefalon harbinde Sultanın ordugâhı bizim köydeydi ve Sultan kötürümdü ve arabayla gelip gidiyordu.

Bu rivayetin bir yanı doğru olsa bile, köyü kuran kişi Sultan Kılıçaslan olamaz, çünkü Anna Komnena’nın 1114 yılında “Kotoiraikia” yazdığı yer Kötürnek’ti.

Tarihî yolların kavşağında bulunan köyümü İbn Hordazbihel-Alemeyn”, el-İdrîsî ise “Hısnu’l-Meclis” yazmıştı.

Köyümün Karaks, Aleksandır Karaks, Akharaka, Carabba, Hadrianopolis, Hadianoutherai ve Akhyraous gibi de adları vardı.

Komşu köyler Kötürnek, Kötü örnek diye takıldıkları için köyün adı 1955’de Çataklı, 1956’da ise Madenli olmuştu.

Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman son güne ayrı bir renk kattı.

Keşke, siyasi görüşleri ne olursa olsun kuruma on yılın üzerinde başkanlık yapan Yusuf Halaçoğlu, yıllarca Yüksek Kurum Başkanlığı yapan Reşat Genç ve benzer arkadaşlar da Kurultay’a davet edilebilseydi; Kurultay, bizim dört yılda bir düzenlediğimiz toyumuz; biz birbirimize katlanmağa mecburuz, değilse bir millet nasıl olacağız diyordu.

Söz ustası Kopraman Hoca, Saat 19.00 dan sonra, Saat 20.30’a kadar eskileri ve eski günlerden acı-tatlı bazı hatıralarını anlatırken başta ben olmak üzere herkes onu can kulağıyla dinliyordu.

Kurultay’ın son toplantısında bütün konuşmacılara tercüman olarak Atatürk’ü anan Yüksek Kurum Başkanı Muhammed Hekimoğlu’na teşekkür etti.

Necati Lugal, M. Fuat Köprülü, Z. Velidî Togan, A. Nimet Kurat, M. Halil Yinanç, Faruk Sümer, M. Altay Köymen hocalarla olan bazı hatıralarını anlattı ve bazen bir cümlesi bir sayfayı bulan Köprülü’yü muhakkak okumamızı salık verdi.

İslâm Ansiklopedisinin en başında bulunan, Biz bu Dünya’dan ayrıldıktan sonra bizim kim olduğumuzu anlamak için arkada bıraktığımız eserlere bakınız ifadesi kulağınıza, kulağımıza küpe olsun dedi.

Ensab âlimleri milletlere muhtelif sıfatlar yakıştırmışlardır. Daha doğrusu buna kanaat desek daha doğru olur.

Onlara göre Allah u Tealâ güzelliğin ve şecaatin onda dokuzunu Türklere, geri kalanını diğer bütün kavimlere veresiymiş.

Bu yüzden Türklerden askerî birlikler teşkil etmekte birbirleriyle yarışmışlardır.

Güzelliğe gelince şairler, edipler ve sanatkârlar, güzel ve çirkin sıfatları yerine, Türk ve Hindu kelimelerini kullanmışlardır.

Şair diyor ki:

Eğer an Türk-i Şirâzî be-dest ayed dil-i mârâ, be-hal-i hindûyeş bahşem Semarkand u Buhara râ

Demek istiyor ki;

o Şirazlı güzel (Türk) benim olsaydı, onun bir siyah benine (hal-i Hindûyeş) Semerkand ve Buhara şehirlerini bahşederdim.

Bunun gibi Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî de diyor ki:

Asl-ı men Türk est, eğerçi Hindu gûyem”, yani benim sözlerim çirkin (Hindu) ise de aslım Türk’tür (güzeldir).

Farsça bilmeyen bâzı zevat Mevlâna’nın bu sözünü, onun etnik olarak Türk olduğu şeklinde anlamak istiyorlar ki, yanlıştır.

Bu Türklüğün güzellikle müradif kullanılması hakkında Merhum Fuat Köprülü’nün Belleten’de uzun ve ikna edici bir makalesi de var. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için oraya baka. O’ndan bunları yazabildim.

Kurultay hakkında tekliflerim özetle şöyledir:

1. Arkadaşlar, Feridun Emecen Beyin “Amorion’un Emirdağ olduğuna dair görüşün tartışmalı olduğunu” ifade ettiğini söylediler. Kanaatimce Feridun Bey, 5-6 yıl önce de aynı fikirdeydi ki, yerimizde saymışız demektir.

2. Kenan Ziya Taş Hocanın bildiri başlığı bence Yunus Emre değil, Âşık Yunus olmalıydı. Çünkü belgede geçen kişi Yunus Emre değil, Âşık Yunus idi. Herhalde cezbedici olması için Yunus Emre seçilmişti.

3. Kurultay’da Anadolu’daki tarihî yollarla ilgili hiçbir bildiri yoktu. Kapanış Oturumunda hiçbir konuşmacı bu hususa değinmedi. “Tarihi Coğrafya” denildi mi, tarihçi galiba saha dışına kaçıyordu. Tarihî coğrafyamız, yabancılar tarafından mı çözülecekti? İlimde, dolayısıyla tarihte metod, yâni usûl, Türkçe “yol” demektir. Bu “yol” hem üzerinde yürünen fizikî yol, hem de ilimde takip edilecek ‘yol’dur. Yol bilinmeden tarih olur mu?

4. Ben 12 yıldır, Göller Bölgesi’nde vukûbulan bir coğrafî değişimden bahsederim. Bu dördüncü Kurultay, hangi tarihçi bu konuyla ilgilendi? Pîrî Reis’e ait Eğirdir Gölü, Kâtip Çelebi’ye ait Eğirdir ve Beyşehir Gölleri haritalarına niçin bakılmaz? Galiba tarihçi, yanlışlanmasından korkuyor, ama korkunun ecele faydası yok. Her yıl devletçe kutlanılan Malazgirt Zaferi öncesinde Romen Diyojen’in yürüdüğü yolu bile bilmiyoruz.

5. Bunlara bağlı olarak Amorion, Apameya, Kelainai, Eumeneia, Santabaris, Prakana, Hısnu’l Yahûd, Lâdik, Alaşehir, Edremit, Bergama, İznik, İzmir, Pentapolis, Tralleis, Tripolis, Malagina ve birçok şehrin yerleri yanlıştır.

6. Kurultay’da Anadolu Selçuklu Devleti, Beylikler ve Osmanlı Beyliği hakkında çözülmemiş birçok meseleye rağmen bu konularda da bildiri yoktu. İslâm kaynakları Hamidoğlu Dündar Beyin Menteşe evlâdı olduğunu söyler, ama biz hâlâ Amorios, Menteşe, Dündar ve Ertuğrul ve Osman Beyler meselelerini çözmüş sayılmayız.

20. Kurultay’da bu meseleleri çözmüş olarak buluşmayı, Yüce Mevla’dan hepimiz için diliyorum.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com