28 Şubat 2011 tarihli gazetelerden 60 köşe yazısı ile merhum Erbakan -Başka yerde yok!..-

28 Şubat 2011 tarihli gazetelerden 60 köşe yazısı ile merhum Erbakan -Başka yerde yok!..-

28 Şubat 2011 tarihli gazetelerden 60 köşe yazısı ile merhum Erbakan -Başka yerde yok!..- 28 Şubat 2011 tarihli gazetelerden 60 köşe yazısı ile merhum Erbakan -Başka yerde yok!..-

Necmettin Erbakan’ın Fatih Camii’nde cenaze namazının kılınıp Merkezefendi’deki ebedi istirahatgâhına defnedildiği 28 Şubat 2011 günü, gazete köşelerinde kim ne yazdı…

O gün yayınlanan gazeteler arasında yerini muhafaza edenler olduğu gibi, bunlardan kimi kapandı, kimi el değiştirdi, kimi de o günden bugüne epey farklılaşarak köşelerinde de çeşitli değişikliklere gitti.

Vefatı ile Türkiye’yi olduğu gibi İslâm Âlemini de sarsan merhum Erbakan’ın kendisine karşı yapılan tarihi 28 Şubat ihanetinin sene-i devriyesinde gerçekleşen cenaze töreni ile aynı gün gazete köşelerinde kalem tutanların onun hakkında yazdıklarından bazı pasajlar aktarıyoruz…

İşte, o günün, Akşam, Sabah, Hürriyet, Milliyet, Radikal, Zaman, Milli Gazete, Yeni Şafak, Türkiye, Posta, Habertürk, Akit, Bugün, Star’ına kadar kimi yitmiş gitmiş, kimi var kimi yok, kiminin isimleri bile silinmiş, kimi o günden bu güne ne dediği hala belli olmayanına kadar tam 60 (yazı ile altmış..) gazete köşe yazarının yazılarından kimi uzun kimi kısa bir not gibi hepsi aynı gün (28 Şubat 2011) yayımlanmış Erbakan hakkında yazılar..

Sadece o yazıların içersinden başlık olarak çıkardığımız kısa cümleler bile bakın ne kadar çok şey anlatıyor

:

Besmele…

Bismillahirrahmanirrahim… Bismillahirrahmanirrahim… Bismillah... Uzun boylu, iri yarı adam, hüzünlü bir yüzle koridorda volta atıyordu.

Bayramdan üç gün önce tutuklanmasından bu yana sürekli abdest alıyor, namaz kılıyor, dua ediyordu..

Kalan vakitlerinde de Dil Okulu’nun koridorlarında, bahçesinde besmele çekiyordu. 

“Liderler Hapishanesi” kitabında bu cümlelerle ken-disinden söz ettiğim kişi, cezaevi arkadaşım Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı… (…)

Oral Çalışlar, RADİKAL

:

“Erbakan’ın mirası” ile Erdoğan’ın hareketi epey farklı şeyler…

(…) Dindar bir Müslümandı ve Bülent Arınç’ın dün televizyonda söylediği gibi, “siyaseti Allah rızası için yapan” bir insandı.

(…) Türkiye demokrasisine kuşkusuz büyük katkı sağladı: Diğer bazı Müslüman ülkelerde “devrimci” bir nitelik kazanan, hatta “silahlı mücadele” yoluna sapan İslamcılık ideolojisi, Erbakan hareketiyle demokratik sistemin bir parçası haline geldi. (…)

Demokrasiye dahil oluşun tetiklediği “değişim” dinamikleri ise, sonunda, Milli Görüş’ün içinden onu da aşan bir damar çıkardı ki, AK Parti, mâlum, bu sayede doğdu.

Erbakan olmasa, Erdoğan da olmazdı” diyenler, bu açıdan haklı.

Ama kuşkusuz “Erbakan’ın mirası” ile Erdoğan’ın hareketi, yani AK Parti, bugün birbirinden epey farklı şeyler. (…)

Aslında, “keşke Saadet içindeki Erbakan-Kurtulmuş çatlağı yaşanmasaydı da, şu an Kurtulmuş ‘emanet’i tamamen devralmış bir genel başkan olarak devam etseydi” diyesi geliyor insanın.

Çünkü, açıkçası, AK Parti’nin daha da “sağında” (veya belki de “solunda”) iki ayrı muhafazakar/İslami parti fazla. Aşağı-yukarı yüzde 5’lik bir seçmen kitlesine sahip olan bu “mahalle”den son 10 yılda yükselmiş tek gerçek “lider”in Numan Kurtulmuş olduğu da ortada. (…)

Sonuçta, Numan Bey’in hem güçlü bir demokratik vizyona hem de bunu taşıyabilecek bir enerji, karizma ve derinliğe sahip olduğu ortada. Ekibi de göz dolduruyor.

Eğer “Erbakan sonrası Milli Görüş” bu istikamete yönelirse, hem kendine hem Türkiye’ye büyük bir iyilik yapmış olur.

Yoksa sadece yerinde saymış olur ki, Erbakan Hoca’nın olmadığı bir devirde, bunun pek bir cazibesi olmaz herhalde.

Mustafa Akyol, STAR

:

Tek istisna Erbakan…

Tarih boyunca Türkiye’de ya da halkı Müslüman ülkelerde elinde İslam bayrağıyla siyaset yapanların başı hiçbir zaman demokrasiyle hoş olmadı

İslam devleti tasavvurları/denemeleri şu ya da bu şekilde yanılmazlığı kabul edilen kişi veya fakih kabul edilen kişilerden oluşan grubun iradesi çevresine örülegeldi. 

Tüm İslam tarihinde bunun tek bir istisnası var: Necmettin Erbakan. (…)

Avni Özgürel, RADİKAL

:

İskenderpaşa Cemaatinden…

(…) Merhum Özal’la merhum Erbakan aynı zamanda aynı Hoca’nın talebeleri. İkisi de İskenderpaşa Cemaatinden. İkisinin hamurunda da Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin emeği var. (…)

Rahim Er, TÜRKİYE

:

Kalkınmacı hem de milli…

(…) Bir zamanlar çok eleştirilmiş, hafiften alaya alınmış 'ağır sanayi hamlesi'... Aslında büyük bir vizyon sahibi olduğunun kanıtı. Kalkınmacı hem de milli... (…)

Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan sürekli etrafıyla görüşüp hastalığını yakından izlediler. Bizler çok duymadık ama tedavi boyunca ilgilendiler. (…)

İsmail Küçükkaya, AKŞAM

:

Demirel’in AP’si adaylığını veto etti, 2 milletvekillik oy alarak bağımsız seçildi...

(…) Türkiye Odalar Birliği başkanı olarak Ankara’da iken, genel başkan ve başbakan Demirel’e danışmadan, Ekim 1969 seçimlerinde Adalet Partisi’nden adaylığını koydu. AP genel idare kurulunca adaylığı veto edilince, seçime bağımsız girdi.

Konya 16 milletvekili çıkarıyordu. 

Adalet Partisi 1965’te kazandığı 11 milletvekili ile seçime girdi ve 9 milletvekili kazanarak çıktı. 

Erbakan, tam 2 milletvekillik oy alarak bağımsız seçildi. 

Ben de Adalet Partisi Konya milletvekili seçilmiştim.

Prof. Dr. Erbakan’ın, o zamana kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde telaffuz edilmemiş şeyler söylediği, her yere girip çıktığı, çok faal bir kampanya yürüttüğü haberlerini alıyorduk.

Erbakan’ın halkımıza söyledikleri, gerçekten yeni şeylerdi. 

Mütefekkir şair Necip Fâzıl Kısakürek’in haftalık Büyük Doğu dergisinde 2. sayfada İdeolocya Örgüsü başlıklı yazılarına inanmış, benimsemişti. 

Buna Millî Görüş diyor ve millet kelimesini ulus manasında değil, Osmanlı’nın kullandığı anlamda kullanıyordu. 

Erbakan olmasa idi, Kısakürek’in idealleri dergi sayfalarını aşamayacaktı diyebilirim.

1971 askerî darbesinde Erbakan, zarar görmemek için İsviçre’ye gitti. (..)

Yılmaz Öztuna, TÜRKİYE

:

Özel banka sahiplerinin keyfi kaçtı…

28 Şubat postmodern darbesi 14 yıl önce bugün yapıldı. 

54. Hükümet'in dün vefat eden Başbakanı Necmettin Erbakan medya destekli bir Fadime-Kalkancı darbesiyle devrildi. 

Sivil siyasete yapılan bu post-modern darbe, bu ülkede 2001'de cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine neden oldu. 

Çünkü darbecileri destekleyenlerin devlet hazinesini ve bankaları soymasına göz yumuldu. 

Sonunda vatandaşın sırtına 100 milyar dolarlık borç yüklendi.

Peki 28 Şubat darbesi niye statükocu İstanbul sermayesi tarafından desteklendi?

Bu kritik sorunun cevabı 28 Şubat'ın devirdiği 54. Hükümet'in programında apaçık veriliyor.

Öyle ki, Erbakan-Çiller koalisyon hükümetinin programında "Ekonomik kalkınmada temel esas, rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş olacaktır" deniliyordu. 

İşte bu ilkeyle, kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT'lerin) finansmanının tek bir havuzdan yapılması amaçlanıyordu.

Böylece finansman fazlası olan bir KİT, bundan böyle parasını özel bankaya yatıramayacaktı.

Aynı şekilde finansman eksiği bulunan bir KİT de özel bankadan kredi alamayacaktı.

KİT'lerin finansmanı, bir kamu bankasında açılan ortak hesaptan yapılacaktı ve gereksiz yüksek faiz ödemesinin önüne geçilecekti. Ama bu ilke uygulanamadı, zira statükocu İstanbul sermayesi hemen ayaklandı. 

Anlayacağınız, derenin kuşunu derenin taşıyla avlayan, parmağını kıpırdatmadan büyük paralar kazanan özel banka sahiplerinin keyfi kaçtı. (…)

Süleyman Yaşar, SABAH

:

Türkiye’nin kendi tankını, gemisini, uçağını yapması onun hayaliydi; bugün yapılıyor...

(…) Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat süreci fiilen 3 Kasım 2002 seçim sonuçlarıyla bitti. 

Resmen bittiği tarih 27 Nisan 2007’dir. 

Askerin, Türkiye ve dünya gerçeğinin değiştiğinden bihaber bir hamle yaparak yayınladığı muhtıra dönüm noktası oldu. 

Erdoğan muhtemelen merhum Hocasının hiç girmeyeceği bir riske girdi; ertesi gün askerlere rest çekti. 

Ergenekon soruşturmalarıyla hesap sorma sürecinin o restle başlaması da, 2007’deki oy patlaması da rastlantı değildir. İşte Erbakan’ın gördüğü mürüvvet budur. 

Çelişki şudur ki, Erbakan’ın bütün hayallerini, yolunu kendi yolundan ayıran talebeleri gerçekleştirdi.

Türkiye’nin kendi tankını, gemisini, uçağını yapması onun hayaliydi; bugün yapılıyor. 

Bugün Anadolu sermayesi artık İstanbul sermayesidir. 

Üniversite rektörleri türbanlı kızlara selam durmuyorlarsa da, sabahları derse girmeden selamlaşıyorlar. (…)

Murat Yetkin, RADİKAL

:

Erbakan ile Mustafa Kemal arasındaki ortak nokta…

Necmettin Erbakan ile Mustafa Kemal arasında benzerlik var mıydı?
 (…)
Adlarının yan yana gelmesinin bile kimilerince yadırganacağı o kişilerin ikisi de kamuoyuna egemen olan düşünce akımlarına karşı gelmiş, doğruluğuna inandıkları yönde ömür boyu sebat göstermiş, çevrelerini örgütleyip hedefe yöneltebilmişlerdi.

Kişisel özelliklere ilişkin konular bunlar. Asıl önemlisi çağımızın rotasını etkileyen temel çizgideki ortak nokta.

Erbakan'ın en ateşli hasımları onu yererken ne derlerse desinler, Batıcı olduğunu söyleyemezler. Doğu'nun ürünü, onun uğradığı haksızlıkların düşmanıydı.

Temelde dünya görüşüm Hoca'nınkinin karşıtı. Ama o özelliği kendisini saygıyla anmama yetiyor. (…)

Refik Erduran, Sabah

:

İsteseydi milyonları sokağa dökebilirdi…

(…) Erbakan Hoca'nın o süreçte oynadığı rolün ne kadar doğru olduğunu son on yılın siyasi tecrübesi açıkça göstermektedir. 

O isteseydi milyonları sokağa dökebilirdi.

Partisinin 4 milyon 100 bin kayıtlı üyesi vardı, 6 milyonun üzerinde oy almıştı. 

Ucuz ve yanlış yola sapmadı, Türkiye İslamcılarının araziye aşina olan geleneksel yöntemini takip etti ve o tarihî konuşmasını yapıp şunları söyledi: "Bu olay (28 Şubat) bizim yolumuzda bir virgül hükmündedir. Kimin canı sıkılıyorsa, kim bağırıp çağırmak, rahatlamak istiyorsa ormana gitsin bağırsın." (…)

Ali Bulaç, ZAMAN

:

 ...Sonra Erbakan geldi. Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınıp, Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla, o büyük yürüyüşü başlattı...

(…) İsrail'le can-ciğer kuzu sarması olmamızı istediler, olduk. 

Kore'ye asker göndermemizi istediler, gönderdik. 

Mısır ve Suriye'ye tavır koymamızı istediler, koyduk. 

Cezayir'in bağımsızlığına karşı çıkmamızı istediler, çıktık. İngiltere yeşil ışık yakmasaydı belki Kıbrıs Türklerinin hürriyet mücadelesini desteklemeye de cesaret edemeyecektik.

Sömürgecilere, emperyalistlere, Siyonistlere diklenen bir Türkiye olacak şey değildi. Müslüman kimliğini öne çıkaran, İslam dünyasını yeniden birleştirmeye ve yükseltmeye çalışan bir Türkiye zaten hiç olacak şey değildi.

Bunlar şöyle dursun, yerli sanayiden –hele yerli silah sanayiinden- dem vurmak bile ziyadesiyle ütopik bulunurdu.

Necip Fazıl "Büyük Doğu"dan, Sezai Karakoç "İslam Birliği"nden bahsedebilirdi; pek çok insan bu davaya gönül verebilirdi; ama siyasette yer yoktu bu davaya.

Yer bulunsa bile o yer çok küçük ve silik kalırdı.

Siyasete damgasını vuramazdı bu dava. Vurmasına izin verilmezdi. Rejim, statüko, uluslararası sistem muhakkak gereğini yapardı. Ne mümkündü onlarla baş etmek?

...Sonra Erbakan geldi. Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınıp, Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla, o büyük yürüyüşü başlattı. 

"Hohlaya hohlaya buz dağlarını eriterek" anti Kemalizm'i, anti Siyonizm'i, anti emperyalizmi, İslam Birliği ülküsünü siyasetin göbeğine taşıdı. (…)

Hakan Albayrak, YENİ ŞAFAK

:

Bu ince nükteyi anlamayanlar…

O heyecanı hatırlıyorum. 

"Müslüman Partisi" kavramı, sihirli bir terkip olarak Anadolu'da değdiği yeri cezbeye uğratıyor, âdeta tutuşturuyordu. 

O güne kadar bütün görevleri Menderes veya Demirel gibi hayli dolambaçlı yoldan Müslümanlara -destek demeyelim ama- ara sıra onlara iltifat eden liderlere oy vermekten ibaret kitleler, ilk defa gümbür gümbür kimliğini gururla açıklayan ve bununla yetinmeyerek onlara "Ağır sanayi hamlesi" gibi pırıltılı bir kalkınma programı sunan bir adamla tanışıyordu. 

Üstelik bu adamda, ezik ve bereli gönüllere ilâç gibi gelen bir üstün vasıf daha vardı: Parlak bir makina mühendisiydi, Odalar Birliği Genel Sekreteri'ydi, üstelik profesördü ve buna rağmen Müslüman olduğunu belirtmekten çekinmemişti.

Bu ince nükteyi anlamayanlar, Türkiye'nin yakın tarihinde Müslüman kitlenin yerini ve kapasitesini de bilemezler. (…)

A.Turan Alkan, Zaman

:

Devrildiği darbe sürecinin yıl dönümünde…

(…) Erbakan’ın yaşamının sonunun, devrildiği darbe sürecinin yıldönümüne denk gelmesi gibi, akademik yaşamının en temel uğraşılarından olan tankların, onun Başbakanlığı’nı sona erdiren Sincan’daki ana aktör oluşu da şaşırtıcıydı... (…)

Mehmet Altan, STAR

:

Ciddi meseleler söz konusu olduğunda…

(…) Erbakan'ın kurucusu olduğu bu farklı çizgi sırasında bize bayağı "utopyacı" görünse de "ciddi" meseleler söz konusu olduğunda bayağı "gerçekçi" idi. (…)

Kürşat Bumin, YENİ ŞAFAK

:

Bu projelerin gerçekleştiği görülecektir…

(…) "İslâm NATO'su"ndan, "İslâm Dinarı"ndan, "İslâm BM'si"nden daha 1970'li yıllarda sözetmeye başladığını unutmayalım; adına ne dersek diyelim; bu projeler önümüzdeki 10-15 yıl içinde gerçeğe dönüşecektir. 

(…) .. onun açtığı yol, Türkiye'nin önünü açacak büyük, esaslı ve köklü bir yolculuğa çıkmamızı mümkün kılacak bütün koridorları sonuna kadar açmıştır önümüze... (…)

Yusuf Kaplan, YENİ ŞAFAK

:

Tarih, daha sağlığında haklı çıkardı…

(…) Ağır sanayi hamlesi, İslam dünyasıyla ilişkiler ve D-8 projelerinin ne kadar isabetli ve gerekli olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Tarih, Erbakan Hoca’yı daha sağlığında haklı çıkarmıştır. 

Mustafa Karaalioğlu, STAR

:

Üçüncü kırılma döneminin ve sanayi toplumunun liderlerindendi…

(…) Erbakan'ı ve 28 Şubat'ı bugün doğru dürüst kavramamış olanlar bile ileride mutlaka öğrenmek zorunda kalacaklar. (…)

Peki, Erbakan'la birlikte siyaset sahnesinde inmekte olan perde hangisidir?
Türkiye Cumhuriyeti'ne bakacak olursak siyasette gördüğümüz kırılma noktalarını şöyle sıralayabiliriz: 

1. Gazi Mustafa Kemal'in 'Anadolu İhtilali' ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması, 

2. İsmet Paşa ve Milli Şef dönemi, 

3. 1950 Demokrat Parti iktidarı, 

4. 1983 Anavatan iktidarı, 

5. 2002 AK Parti iktidarı...
Bu kırılmalara paralel olarak bir de işi basitleştirip Toffler çiftinin Üç Dalga'sını tahlile dahil etmeye çalışalım: Tarım Toplumu - Sanayi Toplumu - Bilgi Toplumu... 

Birbiri peşi sıra gelen fakat üçüne birden (Türkiye'de olduğu gibi) sık sık rastlanan üç üretim biçimi odaklı toplum yapısı...
İşte Necmettin Erbakan Hoca üçüncü kırılma döneminin ve sanayi toplumunun liderlerindendi.

Ali Saydam, AKŞAM

:

Davasına inanmışlığının açık delili…

(…) “Bre makarnacılar”, “Bre gazozcular...” gibi, insanı gülümseten ama aynı zamanda düşündüren ifadeleri, kimi çevreler tarafından sürekli bir istihza ile karşılansa dahi, o hiç aldırmadan benzer söylemlerini esirgemiyordu.

Muhalifleri tarafından ne kadar tahfif edilse de, o benimsediği üslubunu değiştirme ihtiyacı duymadı. 

Bu da davasına inanmışlığının açık delilidir. 

Ve bu kararlı tavrı ile de başarıyı yakalamıştır.
Zira insan için başarı, öncelikle hayal etmektir... (…)

İsmail Kapan, TÜRKİYE

:

“RP tabanı silahlanıyor”  yalanı, 28 Şubatçıların psikolojik harekat sloganıydı…

(…) Evvela, Erbakan şüphesiz bir beyefendi idi, yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Öfke saçan, kırıp döken, kaba saba tek tavrını hatırlamıyorum. 

Bu özellik, sadece kişiliği bakımından değil, İslamcı siyasetin militanlaşmasına meydan vermemek bakımından önemlidir.

(…) 1980 öncesinin silahlı çatışmalarına bir de Milli Görüşçüler katılsaydı ne olurdu, bir düşünün?!

İslam dünyasında İslamcı akımların yükselişi aynı zamanda radikalleşme anlamına gelirken, Türkiye’de Milli Görüş demokrasiden ayrılmamıştır.

“RP tabanı silahlanıyor”  yalanı, 28 Şubatçıların bir psikolojik harekat sloganıydı.
Demokrasi ister istemez ‘dotkrin’ kapılarının açılmasını da gerektirecekti; başı açık kadınların parti yönetiminde görülmesi Erbakan zamanında başlamıştı. (…)

Taha Akyol, MİLLİYET

:

Demokrasinin sınırları içinde…

(…) Türk siyasetinin önemli isimlerinden biri olarak tarihe geçti.

Türkiye’de İslamcı ideolojinin ana akımının demokrasinin sınırları içinde kalması, büyük ölçüde onun lideri olduğu siyasi partiler sayesinde mümkün olabildi. (…)

Mehmet Y. Yılmaz, HÜRRİYET

:

Erbakan üzerinden herkes kendini temize çıkarttı…

(…) Kıvırtmayan, özü sözü bir, anti küreselleşmeci, anti Amerikan inanmış bir dava insanıydı.

(…) Sahici bir mücadele insanıydı.
Beğenin veya beğenmeyin ama hakkını teslim edin!..
Erbakan üzerinden herkes kendini temize çıkarttı. (…)
O, ahir ömründe tek bir mücadele verdi. Hak ile batılın mücadelesi..
Bunun adı 'milli görüş’'tü...

Bu topraklarda Grek-Latin-Kilise kültürüne direnen Erbakan'dı...
Allah'tan başka kimseye kul olmayanların çadırı Erbakan'dı...
Hak ile batılın mücadelesiydi.

Bu iktidar Erbakan'ın mücadelesinin meyvesidir. 

Kim itiraz edebilir?
Durduğu yerin ne olduğuna önem veren bir adamdı.
Kimine göre politik tercihleri yanlış olabilir ama yönünü asla değiştirmedi.
Bir insanın tüm yaşamını bir istikamette geçirmesi meziyettir. (…)

Serdar Akinan, AKŞAM

:

Direnç ve inat abidesiydi…

(…) Bin türlü zulüm, bin türlü ayak oyunu, bin türlü ötekileştirme numaralarının ardından nihayet başbakan oldu (…)

İşte öylesine bir direnç ve inat abidesiydi Erbakan. (…)

Olay çoktan bitmişti.
Çabası nafile, söylemi bayat, tarzı eski, yanındakiler demodeydi. (…)

Ahmet Hakan, HÜRRİYET

:

İnatçı değil, direnişçidir…

(…) Bir dönemin uzun sürmüş bir sabrıydı. (…)

İnatçı değil, direnişçidir.

Fatih Çekirge, HÜRRİYET

:

Erbakan Hoca’nın vefatıyla…

Bin yıl sürecek dedikleri 28 Şubat, şimdi Erbakan Hoca’nın vefatıyla, yeni bir kimliğe bürünüp, belki de demokrasimizi ölümsüzleştirecektir.

Doğduğu, yetiştiği toprakların Erbakan’a en büyük ödülü, belki de budur. (..)

Rauf Tamer, POSTA

:

Filistin’i, Bosna’yı, Afganistan’ı…

(…) Bugün vizelerin kalktığı, siyasi sınırların anlamını yitirdiği, komşularımızla, kardeşlerimizle kucaklaştığımız her adımda onun emeği var.

Filistin’i, Bosna’yı, Afganistan’ı, uluslararası sistemin çevirdiği dolapları, bir büyük medeniyetin çocukları olduğumuzu, sadece yaşadığımız ülkeden değil, tüm dünyadan sorumlu kılındığımızı onunla öğrendik.

Dün Erbakan’ın D-8 projesine hayal diye bakanlar, bugün Türkiye’nin nasıl bir güce eriştiğini görebiliyor mu acaba? (…)

Nasuhi Güngör, STAR

:

Büyük bir vizyoner ve mücadeleciydi…

(…) Erbakan diye düşününce insan onun Türk siyasetinde iki önemli işlevi olduğunu anımsıyor.
Birincisi, İslam'ı, aşağı yukarı dünya ölçeğinde bile ilk kez bu boyutlarda siyasallaştırmış bir siyasetçidir Erbakan. (…)

İkincisi, Erbakan böyle bir ideolojinin sadece teorik ve retorik bir düzeyde kalması halinde hiçbir şey ifade etmeyeceğini henüz Odalar Birliği Başkanı olduğu sırada keşfetmişti. (…)

Hiç şüphe yok ki, büyük bir vizyoner ve mücadeleciydi. (…)

Hasan Bülent Kahraman, SABAH

:

Hoca’nın yetiştirdikleri…

(…)  "Öğrencilerinin" iddialı olmasını, çıtayı yükseğe koymasını isterdi.
Boşuna değil, Hoca'nın yetiştirdikleri "bugün Türkiye'yi yönetiyor." (…)

Yavuz Donat, SABAH

:

Hep üç amaç için çırpındı…

(…) Bir Cumhuriyet çocuğuna haksız yere, hatta çoğu kasıtlı olarak yöneltilen kuşkuları, vehimleri temizlediğinizde, Erbakan'ın yarım yüzyılı aşkın siyasi hayatında hep üç amaç için çırpındığını göreceksiniz:

1- Barış ve huzur içinde yaşanabilir bir Türkiye.
2- Dış güçlerin at koşturmadığı, bağımsız bir Türkiye.

3- Herkesin insanca bir yaşam hakkına kavuştuğu müreffeh bir Türkiye.

37, 39 ve 41'inci hükümetlerin Başbakan Yardımcısı ve 54'üncü hükümetin Başbakanı Erbakan'ı saygıyla ve Türkiye'ye hizmetleri için teşekkürlerimizle uğurluyoruz. Ruhu şad olsun.

Erdal Şafak, SABAH

:

Neticede unutmayalım ki…

(…) Cenaze namazını kıldıran imam Erbakan için "Merhumu nasıl bilirdiniz" diye sorduğunda "İyi bilirdik" diyecek cemaat içinde ben de varım.
Ona hakkımızı helal ediyoruz ve çok partili demokrasimize katkılarından ötürü teşekkür ediyoruz.
Neticede unutmayalım ki ölümden öteye köy yoktur.

Mehmet Barlas, SABAH

:

Aile fertlerinin her biri çok iyi yetişmiş insanlardı…

(…) Türkiye, zor bir ülke. 'El bebek gül bebek' üzerine titrenecek nâdir özel insanlarını bile pek çok çilelere muhatap edebiliyor. Bir ceza mahkemesi reisinin oğluydu Necmettin Erbakan…

Aile fertlerinin her biri çok iyi yetişmiş insanlardı; üçü kendi alanlarında isim yapmış birer profesör... 

İTÜ'de akranlarından her zaman birkaç adım ileride bir öğrencilik hayatı... Almanya'da takdirlerin ve dikkatlerin üzerinde toplanmasını getiren doktora... Çok genç yaşta elde edilen profesörlük unvanı...

Önünde ceketini iliklemesi gereken kişilerin siyasi yanlışlıklarını nezaketle yüzlerine vurduğu için hakaretlerine tahammül etmek bile yeterince zor gelmiş olmalı. (…)

Necmettin Erbakan’ın Fatih Camii’nde cenaze namazının kılınıp Merkezefendi’deki ebedi istirahatgâhına defnedildiği 28 Şubat 2011 günü, gazete köşelerinde kim ne yazdı…

O gün yayınlanan gazeteler arasında yerini muhafaza edenler olduğu gibi, bunlardan kimi kapandı, kimi el değiştirdi, kimi de o günden bugüne epey farklılaşarak köşelerinde de çeşitli değişikliklere gitti.

Vefatı ile Türkiye’yi olduğu gibi İslâm Âlemini de sarsan merhum Erbakan’ın kendisine karşı yapılan tarihi 28 Şubat ihanetinin sene-i devriyesinde gerçekleşen cenaze töreni ile aynı gün gazete köşelerinde kalem tutanların onun hakkında yazdıklarından bazı pasajlar aktarıyoruz…

İşte, o günün, Akşam, Sabah, Hürriyet, Milliyet, Radikal, Zaman, Milli Gazete, Yeni Şafak, Türkiye, Posta, Habertürk, Akit, Bugün, Star’ına kadar kimi yitmiş gitmiş, kimi var kimi yok, kiminin isimleri bile silinmiş, kimi o günden bu güne ne dediği hala belli olmayanına kadar tam 60 (yazı ile altmış..) gazete köşe yazarının yazılarından kimi uzun kimi kısa bir not gibi hepsi aynı gün (28 Şubat 2011) yayımlanmış Erbakan hakkında yazılar..

Sadece o yazıların içersinden başlık olarak çıkardığımız kısa cümleler bile bakın ne kadar çok şey anlatıyor

:

Besmele…

Bismillahirrahmanirrahim… Bismillahirrahmanirrahim… Bismillah... Uzun boylu, iri yarı adam, hüzünlü bir yüzle koridorda volta atıyordu.

Bayramdan üç gün önce tutuklanmasından bu yana sürekli abdest alıyor, namaz kılıyor, dua ediyordu..

Kalan vakitlerinde de Dil Okulu’nun koridorlarında, bahçesinde besmele çekiyordu. 

“Liderler Hapishanesi” kitabında bu cümlelerle ken-disinden söz ettiğim kişi, cezaevi arkadaşım Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı… (…)

Oral Çalışlar, RADİKAL

:

“Erbakan’ın mirası” ile Erdoğan’ın hareketi epey farklı şeyler…

(…) Dindar bir Müslümandı ve Bülent Arınç’ın dün televizyonda söylediği gibi, “siyaseti Allah rızası için yapan” bir insandı.

(…) Türkiye demokrasisine kuşkusuz büyük katkı sağladı: Diğer bazı Müslüman ülkelerde “devrimci” bir nitelik kazanan, hatta “silahlı mücadele” yoluna sapan İslamcılık ideolojisi, Erbakan hareketiyle demokratik sistemin bir parçası haline geldi. (…)

Demokrasiye dahil oluşun tetiklediği “değişim” dinamikleri ise, sonunda, Milli Görüş’ün içinden onu da aşan bir damar çıkardı ki, AK Parti, mâlum, bu sayede doğdu.

Erbakan olmasa, Erdoğan da olmazdı” diyenler, bu açıdan haklı.

Ama kuşkusuz “Erbakan’ın mirası” ile Erdoğan’ın hareketi, yani AK Parti, bugün birbirinden epey farklı şeyler. (…)

Aslında, “keşke Saadet içindeki Erbakan-Kurtulmuş çatlağı yaşanmasaydı da, şu an Kurtulmuş ‘emanet’i tamamen devralmış bir genel başkan olarak devam etseydi” diyesi geliyor insanın.

Çünkü, açıkçası, AK Parti’nin daha da “sağında” (veya belki de “solunda”) iki ayrı muhafazakar/İslami parti fazla. Aşağı-yukarı yüzde 5’lik bir seçmen kitlesine sahip olan bu “mahalle”den son 10 yılda yükselmiş tek gerçek “lider”in Numan Kurtulmuş olduğu da ortada. (…)

Sonuçta, Numan Bey’in hem güçlü bir demokratik vizyona hem de bunu taşıyabilecek bir enerji, karizma ve derinliğe sahip olduğu ortada. Ekibi de göz dolduruyor.

Eğer “Erbakan sonrası Milli Görüş” bu istikamete yönelirse, hem kendine hem Türkiye’ye büyük bir iyilik yapmış olur.

Yoksa sadece yerinde saymış olur ki, Erbakan Hoca’nın olmadığı bir devirde, bunun pek bir cazibesi olmaz herhalde.

Mustafa Akyol, STAR

:

Tek istisna Erbakan…

Tarih boyunca Türkiye’de ya da halkı Müslüman ülkelerde elinde İslam bayrağıyla siyaset yapanların başı hiçbir zaman demokrasiyle hoş olmadı

İslam devleti tasavvurları/denemeleri şu ya da bu şekilde yanılmazlığı kabul edilen kişi veya fakih kabul edilen kişilerden oluşan grubun iradesi çevresine örülegeldi. 

Tüm İslam tarihinde bunun tek bir istisnası var: Necmettin Erbakan. (…)

Avni Özgürel, RADİKAL

:

İskenderpaşa Cemaatinden…

(…) Merhum Özal’la merhum Erbakan aynı zamanda aynı Hoca’nın talebeleri. İkisi de İskenderpaşa Cemaatinden. İkisinin hamurunda da Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin emeği var. (…)

Rahim Er, TÜRKİYE

:

Kalkınmacı hem de milli…

(…) Bir zamanlar çok eleştirilmiş, hafiften alaya alınmış 'ağır sanayi hamlesi'... Aslında büyük bir vizyon sahibi olduğunun kanıtı. Kalkınmacı hem de milli... (…)

Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan sürekli etrafıyla görüşüp hastalığını yakından izlediler. Bizler çok duymadık ama tedavi boyunca ilgilendiler. (…)

İsmail Küçükkaya, AKŞAM

:

Demirel’in AP’si adaylığını veto etti, 2 milletvekillik oy alarak bağımsız seçildi...

(…) Türkiye Odalar Birliği başkanı olarak Ankara’da iken, genel başkan ve başbakan Demirel’e danışmadan, Ekim 1969 seçimlerinde Adalet Partisi’nden adaylığını koydu. AP genel idare kurulunca adaylığı veto edilince, seçime bağımsız girdi.

Konya 16 milletvekili çıkarıyordu. 

Adalet Partisi 1965’te kazandığı 11 milletvekili ile seçime girdi ve 9 milletvekili kazanarak çıktı. 

Erbakan, tam 2 milletvekillik oy alarak bağımsız seçildi. 

Ben de Adalet Partisi Konya milletvekili seçilmiştim.

Prof. Dr. Erbakan’ın, o zamana kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde telaffuz edilmemiş şeyler söylediği, her yere girip çıktığı, çok faal bir kampanya yürüttüğü haberlerini alıyorduk.

Erbakan’ın halkımıza söyledikleri, gerçekten yeni şeylerdi. 

Mütefekkir şair Necip Fâzıl Kısakürek’in haftalık Büyük Doğu dergisinde 2. sayfada İdeolocya Örgüsü başlıklı yazılarına inanmış, benimsemişti. 

Buna Millî Görüş diyor ve millet kelimesini ulus manasında değil, Osmanlı’nın kullandığı anlamda kullanıyordu. 

Erbakan olmasa idi, Kısakürek’in idealleri dergi sayfalarını aşamayacaktı diyebilirim.

1971 askerî darbesinde Erbakan, zarar görmemek için İsviçre’ye gitti. (..)

Yılmaz Öztuna, TÜRKİYE

:

Özel banka sahiplerinin keyfi kaçtı…

28 Şubat postmodern darbesi 14 yıl önce bugün yapıldı. 

54. Hükümet'in dün vefat eden Başbakanı Necmettin Erbakan medya destekli bir Fadime-Kalkancı darbesiyle devrildi. 

Sivil siyasete yapılan bu post-modern darbe, bu ülkede 2001'de cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine neden oldu. 

Çünkü darbecileri destekleyenlerin devlet hazinesini ve bankaları soymasına göz yumuldu. 

Sonunda vatandaşın sırtına 100 milyar dolarlık borç yüklendi.

Peki 28 Şubat darbesi niye statükocu İstanbul sermayesi tarafından desteklendi?

Bu kritik sorunun cevabı 28 Şubat'ın devirdiği 54. Hükümet'in programında apaçık veriliyor.

Öyle ki, Erbakan-Çiller koalisyon hükümetinin programında "Ekonomik kalkınmada temel esas, rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş olacaktır" deniliyordu. 

İşte bu ilkeyle, kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT'lerin) finansmanının tek bir havuzdan yapılması amaçlanıyordu.

Böylece finansman fazlası olan bir KİT, bundan böyle parasını özel bankaya yatıramayacaktı.

Aynı şekilde finansman eksiği bulunan bir KİT de özel bankadan kredi alamayacaktı.

KİT'lerin finansmanı, bir kamu bankasında açılan ortak hesaptan yapılacaktı ve gereksiz yüksek faiz ödemesinin önüne geçilecekti. Ama bu ilke uygulanamadı, zira statükocu İstanbul sermayesi hemen ayaklandı. 

Anlayacağınız, derenin kuşunu derenin taşıyla avlayan, parmağını kıpırdatmadan büyük paralar kazanan özel banka sahiplerinin keyfi kaçtı. (…)

Süleyman Yaşar, SABAH

:

Türkiye’nin kendi tankını, gemisini, uçağını yapması onun hayaliydi; bugün yapılıyor...

(…) Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat süreci fiilen 3 Kasım 2002 seçim sonuçlarıyla bitti. 

Resmen bittiği tarih 27 Nisan 2007’dir. 

Askerin, Türkiye ve dünya gerçeğinin değiştiğinden bihaber bir hamle yaparak yayınladığı muhtıra dönüm noktası oldu. 

Erdoğan muhtemelen merhum Hocasının hiç girmeyeceği bir riske girdi; ertesi gün askerlere rest çekti. 

Ergenekon soruşturmalarıyla hesap sorma sürecinin o restle başlaması da, 2007’deki oy patlaması da rastlantı değildir. İşte Erbakan’ın gördüğü mürüvvet budur. 

Çelişki şudur ki, Erbakan’ın bütün hayallerini, yolunu kendi yolundan ayıran talebeleri gerçekleştirdi.

Türkiye’nin kendi tankını, gemisini, uçağını yapması onun hayaliydi; bugün yapılıyor. 

Bugün Anadolu sermayesi artık İstanbul sermayesidir. 

Üniversite rektörleri türbanlı kızlara selam durmuyorlarsa da, sabahları derse girmeden selamlaşıyorlar. (…)

Murat Yetkin, RADİKAL

:

Erbakan ile Mustafa Kemal arasındaki ortak nokta…

Necmettin Erbakan ile Mustafa Kemal arasında benzerlik var mıydı?
 (…)
Adlarının yan yana gelmesinin bile kimilerince yadırganacağı o kişilerin ikisi de kamuoyuna egemen olan düşünce akımlarına karşı gelmiş, doğruluğuna inandıkları yönde ömür boyu sebat göstermiş, çevrelerini örgütleyip hedefe yöneltebilmişlerdi.

Kişisel özelliklere ilişkin konular bunlar. Asıl önemlisi çağımızın rotasını etkileyen temel çizgideki ortak nokta.

Erbakan'ın en ateşli hasımları onu yererken ne derlerse desinler, Batıcı olduğunu söyleyemezler. Doğu'nun ürünü, onun uğradığı haksızlıkların düşmanıydı.

Temelde dünya görüşüm Hoca'nınkinin karşıtı. Ama o özelliği kendisini saygıyla anmama yetiyor. (…)

Refik Erduran, Sabah

:

İsteseydi milyonları sokağa dökebilirdi…

(…) Erbakan Hoca'nın o süreçte oynadığı rolün ne kadar doğru olduğunu son on yılın siyasi tecrübesi açıkça göstermektedir. 

O isteseydi milyonları sokağa dökebilirdi.

Partisinin 4 milyon 100 bin kayıtlı üyesi vardı, 6 milyonun üzerinde oy almıştı. 

Ucuz ve yanlış yola sapmadı, Türkiye İslamcılarının araziye aşina olan geleneksel yöntemini takip etti ve o tarihî konuşmasını yapıp şunları söyledi: "Bu olay (28 Şubat) bizim yolumuzda bir virgül hükmündedir. Kimin canı sıkılıyorsa, kim bağırıp çağırmak, rahatlamak istiyorsa ormana gitsin bağırsın." (…)

Ali Bulaç, ZAMAN

:

 ...Sonra Erbakan geldi. Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınıp, Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla, o büyük yürüyüşü başlattı...

(…) İsrail'le can-ciğer kuzu sarması olmamızı istediler, olduk. 

Kore'ye asker göndermemizi istediler, gönderdik. 

Mısır ve Suriye'ye tavır koymamızı istediler, koyduk. 

Cezayir'in bağımsızlığına karşı çıkmamızı istediler, çıktık. İngiltere yeşil ışık yakmasaydı belki Kıbrıs Türklerinin hürriyet mücadelesini desteklemeye de cesaret edemeyecektik.

Sömürgecilere, emperyalistlere, Siyonistlere diklenen bir Türkiye olacak şey değildi. Müslüman kimliğini öne çıkaran, İslam dünyasını yeniden birleştirmeye ve yükseltmeye çalışan bir Türkiye zaten hiç olacak şey değildi.

Bunlar şöyle dursun, yerli sanayiden –hele yerli silah sanayiinden- dem vurmak bile ziyadesiyle ütopik bulunurdu.

Necip Fazıl "Büyük Doğu"dan, Sezai Karakoç "İslam Birliği"nden bahsedebilirdi; pek çok insan bu davaya gönül verebilirdi; ama siyasette yer yoktu bu davaya.

Yer bulunsa bile o yer çok küçük ve silik kalırdı.

Siyasete damgasını vuramazdı bu dava. Vurmasına izin verilmezdi. Rejim, statüko, uluslararası sistem muhakkak gereğini yapardı. Ne mümkündü onlarla baş etmek?

...Sonra Erbakan geldi. Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınıp, Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla, o büyük yürüyüşü başlattı. 

"Hohlaya hohlaya buz dağlarını eriterek" anti Kemalizm'i, anti Siyonizm'i, anti emperyalizmi, İslam Birliği ülküsünü siyasetin göbeğine taşıdı. (…)

Hakan Albayrak, YENİ ŞAFAK

:

Bu ince nükteyi anlamayanlar…

O heyecanı hatırlıyorum. 

"Müslüman Partisi" kavramı, sihirli bir terkip olarak Anadolu'da değdiği yeri cezbeye uğratıyor, âdeta tutuşturuyordu. 

O güne kadar bütün görevleri Menderes veya Demirel gibi hayli dolambaçlı yoldan Müslümanlara -destek demeyelim ama- ara sıra onlara iltifat eden liderlere oy vermekten ibaret kitleler, ilk defa gümbür gümbür kimliğini gururla açıklayan ve bununla yetinmeyerek onlara "Ağır sanayi hamlesi" gibi pırıltılı bir kalkınma programı sunan bir adamla tanışıyordu. 

Üstelik bu adamda, ezik ve bereli gönüllere ilâç gibi gelen bir üstün vasıf daha vardı: Parlak bir makina mühendisiydi, Odalar Birliği Genel Sekreteri'ydi, üstelik profesördü ve buna rağmen Müslüman olduğunu belirtmekten çekinmemişti.

Bu ince nükteyi anlamayanlar, Türkiye'nin yakın tarihinde Müslüman kitlenin yerini ve kapasitesini de bilemezler. (…)

A.Turan Alkan, Zaman

:

Devrildiği darbe sürecinin yıl dönümünde…

(…) Erbakan’ın yaşamının sonunun, devrildiği darbe sürecinin yıldönümüne denk gelmesi gibi, akademik yaşamının en temel uğraşılarından olan tankların, onun Başbakanlığı’nı sona erdiren Sincan’daki ana aktör oluşu da şaşırtıcıydı... (…)

Mehmet Altan, STAR

:

Ciddi meseleler söz konusu olduğunda…

(…) Erbakan'ın kurucusu olduğu bu farklı çizgi sırasında bize bayağı "utopyacı" görünse de "ciddi" meseleler söz konusu olduğunda bayağı "gerçekçi" idi. (…)

Kürşat Bumin, YENİ ŞAFAK

:

Bu projelerin gerçekleştiği görülecektir…

(…) "İslâm NATO'su"ndan, "İslâm Dinarı"ndan, "İslâm BM'si"nden daha 1970'li yıllarda sözetmeye başladığını unutmayalım; adına ne dersek diyelim; bu projeler önümüzdeki 10-15 yıl içinde gerçeğe dönüşecektir. 

(…) .. onun açtığı yol, Türkiye'nin önünü açacak büyük, esaslı ve köklü bir yolculuğa çıkmamızı mümkün kılacak bütün koridorları sonuna kadar açmıştır önümüze... (…)

Yusuf Kaplan, YENİ ŞAFAK

:

Tarih, daha sağlığında haklı çıkardı…

(…) Ağır sanayi hamlesi, İslam dünyasıyla ilişkiler ve D-8 projelerinin ne kadar isabetli ve gerekli olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Tarih, Erbakan Hoca’yı daha sağlığında haklı çıkarmıştır. 

Mustafa Karaalioğlu, STAR

:

Üçüncü kırılma döneminin ve sanayi toplumunun liderlerindendi…

(…) Erbakan'ı ve 28 Şubat'ı bugün doğru dürüst kavramamış olanlar bile ileride mutlaka öğrenmek zorunda kalacaklar. (…)

Peki, Erbakan'la birlikte siyaset sahnesinde inmekte olan perde hangisidir?
Türkiye Cumhuriyeti'ne bakacak olursak siyasette gördüğümüz kırılma noktalarını şöyle sıralayabiliriz: 

1. Gazi Mustafa Kemal'in 'Anadolu İhtilali' ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması, 

2. İsmet Paşa ve Milli Şef dönemi, 

3. 1950 Demokrat Parti iktidarı, 

4. 1983 Anavatan iktidarı, 

5. 2002 AK Parti iktidarı...
Bu kırılmalara paralel olarak bir de işi basitleştirip Toffler çiftinin Üç Dalga'sını tahlile dahil etmeye çalışalım: Tarım Toplumu - Sanayi Toplumu - Bilgi Toplumu... 

Birbiri peşi sıra gelen fakat üçüne birden (Türkiye'de olduğu gibi) sık sık rastlanan üç üretim biçimi odaklı toplum yapısı...
İşte Necmettin Erbakan Hoca üçüncü kırılma döneminin ve sanayi toplumunun liderlerindendi.

Ali Saydam, AKŞAM

:

Davasına inanmışlığının açık delili…

(…) “Bre makarnacılar”, “Bre gazozcular...” gibi, insanı gülümseten ama aynı zamanda düşündüren ifadeleri, kimi çevreler tarafından sürekli bir istihza ile karşılansa dahi, o hiç aldırmadan benzer söylemlerini esirgemiyordu.

Muhalifleri tarafından ne kadar tahfif edilse de, o benimsediği üslubunu değiştirme ihtiyacı duymadı. 

Bu da davasına inanmışlığının açık delilidir. 

Ve bu kararlı tavrı ile de başarıyı yakalamıştır.
Zira insan için başarı, öncelikle hayal etmektir... (…)

İsmail Kapan, TÜRKİYE

:

“RP tabanı silahlanıyor”  yalanı, 28 Şubatçıların psikolojik harekat sloganıydı…

(…) Evvela, Erbakan şüphesiz bir beyefendi idi, yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Öfke saçan, kırıp döken, kaba saba tek tavrını hatırlamıyorum. 

Bu özellik, sadece kişiliği bakımından değil, İslamcı siyasetin militanlaşmasına meydan vermemek bakımından önemlidir.

(…) 1980 öncesinin silahlı çatışmalarına bir de Milli Görüşçüler katılsaydı ne olurdu, bir düşünün?!

İslam dünyasında İslamcı akımların yükselişi aynı zamanda radikalleşme anlamına gelirken, Türkiye’de Milli Görüş demokrasiden ayrılmamıştır.

“RP tabanı silahlanıyor”  yalanı, 28 Şubatçıların bir psikolojik harekat sloganıydı.
Demokrasi ister istemez ‘dotkrin’ kapılarının açılmasını da gerektirecekti; başı açık kadınların parti yönetiminde görülmesi Erbakan zamanında başlamıştı. (…)

Taha Akyol, MİLLİYET

:

Demokrasinin sınırları içinde…

(…) Türk siyasetinin önemli isimlerinden biri olarak tarihe geçti.

Türkiye’de İslamcı ideolojinin ana akımının demokrasinin sınırları içinde kalması, büyük ölçüde onun lideri olduğu siyasi partiler sayesinde mümkün olabildi. (…)

Mehmet Y. Yılmaz, HÜRRİYET

:

Erbakan üzerinden herkes kendini temize çıkarttı…

(…) Kıvırtmayan, özü sözü bir, anti küreselleşmeci, anti Amerikan inanmış bir dava insanıydı.

(…) Sahici bir mücadele insanıydı.
Beğenin veya beğenmeyin ama hakkını teslim edin!..
Erbakan üzerinden herkes kendini temize çıkarttı. (…)
O, ahir ömründe tek bir mücadele verdi. Hak ile batılın mücadelesi..
Bunun adı 'milli görüş’'tü...

Bu topraklarda Grek-Latin-Kilise kültürüne direnen Erbakan'dı...
Allah'tan başka kimseye kul olmayanların çadırı Erbakan'dı...
Hak ile batılın mücadelesiydi.

Bu iktidar Erbakan'ın mücadelesinin meyvesidir. 

Kim itiraz edebilir?
Durduğu yerin ne olduğuna önem veren bir adamdı.
Kimine göre politik tercihleri yanlış olabilir ama yönünü asla değiştirmedi.
Bir insanın tüm yaşamını bir istikamette geçirmesi meziyettir. (…)

Serdar Akinan, AKŞAM

:

Direnç ve inat abidesiydi…

(…) Bin türlü zulüm, bin türlü ayak oyunu, bin türlü ötekileştirme numaralarının ardından nihayet başbakan oldu (…)

İşte öylesine bir direnç ve inat abidesiydi Erbakan. (…)

Olay çoktan bitmişti.
Çabası nafile, söylemi bayat, tarzı eski, yanındakiler demodeydi. (…)

Ahmet Hakan, HÜRRİYET

:

İnatçı değil, direnişçidir…

(…) Bir dönemin uzun sürmüş bir sabrıydı. (…)

İnatçı değil, direnişçidir.

Fatih Çekirge, HÜRRİYET

:

Erbakan Hoca’nın vefatıyla…

Bin yıl sürecek dedikleri 28 Şubat, şimdi Erbakan Hoca’nın vefatıyla, yeni bir kimliğe bürünüp, belki de demokrasimizi ölümsüzleştirecektir.

Doğduğu, yetiştiği toprakların Erbakan’a en büyük ödülü, belki de budur. (..)

Rauf Tamer, POSTA

:

Filistin’i, Bosna’yı, Afganistan’ı…

(…) Bugün vizelerin kalktığı, siyasi sınırların anlamını yitirdiği, komşularımızla, kardeşlerimizle kucaklaştığımız her adımda onun emeği var.

Filistin’i, Bosna’yı, Afganistan’ı, uluslararası sistemin çevirdiği dolapları, bir büyük medeniyetin çocukları olduğumuzu, sadece yaşadığımız ülkeden değil, tüm dünyadan sorumlu kılındığımızı onunla öğrendik.

Dün Erbakan’ın D-8 projesine hayal diye bakanlar, bugün Türkiye’nin nasıl bir güce eriştiğini görebiliyor mu acaba? (…)

Nasuhi Güngör, STAR

:

Büyük bir vizyoner ve mücadeleciydi…

(…) Erbakan diye düşününce insan onun Türk siyasetinde iki önemli işlevi olduğunu anımsıyor.
Birincisi, İslam'ı, aşağı yukarı dünya ölçeğinde bile ilk kez bu boyutlarda siyasallaştırmış bir siyasetçidir Erbakan. (…)

İkincisi, Erbakan böyle bir ideolojinin sadece teorik ve retorik bir düzeyde kalması halinde hiçbir şey ifade etmeyeceğini henüz Odalar Birliği Başkanı olduğu sırada keşfetmişti. (…)

Hiç şüphe yok ki, büyük bir vizyoner ve mücadeleciydi. (…)

Hasan Bülent Kahraman, SABAH

:

Hoca’nın yetiştirdikleri…

(…)  "Öğrencilerinin" iddialı olmasını, çıtayı yükseğe koymasını isterdi.
Boşuna değil, Hoca'nın yetiştirdikleri "bugün Türkiye'yi yönetiyor." (…)

Yavuz Donat, SABAH

:

Hep üç amaç için çırpındı…

(…) Bir Cumhuriyet çocuğuna haksız yere, hatta çoğu kasıtlı olarak yöneltilen kuşkuları, vehimleri temizlediğinizde, Erbakan'ın yarım yüzyılı aşkın siyasi hayatında hep üç amaç için çırpındığını göreceksiniz:

1- Barış ve huzur içinde yaşanabilir bir Türkiye.
2- Dış güçlerin at koşturmadığı, bağımsız bir Türkiye.

3- Herkesin insanca bir yaşam hakkına kavuştuğu müreffeh bir Türkiye.

37, 39 ve 41'inci hükümetlerin Başbakan Yardımcısı ve 54'üncü hükümetin Başbakanı Erbakan'ı saygıyla ve Türkiye'ye hizmetleri için teşekkürlerimizle uğurluyoruz. Ruhu şad olsun.

Erdal Şafak, SABAH

:

Neticede unutmayalım ki…

(…) Cenaze namazını kıldıran imam Erbakan için "Merhumu nasıl bilirdiniz" diye sorduğunda "İyi bilirdik" diyecek cemaat içinde ben de varım.
Ona hakkımızı helal ediyoruz ve çok partili demokrasimize katkılarından ötürü teşekkür ediyoruz.
Neticede unutmayalım ki ölümden öteye köy yoktur.

Mehmet Barlas, SABAH

:

Aile fertlerinin her biri çok iyi yetişmiş insanlardı…

(…) Türkiye, zor bir ülke. 'El bebek gül bebek' üzerine titrenecek nâdir özel insanlarını bile pek çok çilelere muhatap edebiliyor. Bir ceza mahkemesi reisinin oğluydu Necmettin Erbakan…

Aile fertlerinin her biri çok iyi yetişmiş insanlardı; üçü kendi alanlarında isim yapmış birer profesör... 

İTÜ'de akranlarından her zaman birkaç adım ileride bir öğrencilik hayatı... Almanya'da takdirlerin ve dikkatlerin üzerinde toplanmasını getiren doktora... Çok genç yaşta elde edilen profesörlük unvanı...

Önünde ceketini iliklemesi gereken kişilerin siyasi yanlışlıklarını nezaketle yüzlerine vurduğu için hakaretlerine tahammül etmek bile yeterince zor gelmiş olmalı. (…)