ABD ve İngiltere Ukrayna'da barıştan ziyade uzun bir savaşı tercih ediyor
ABD ve İngiltere Ukrayna'da barıştan ziyade uzun bir savaşı tercih ediyor
- 11-12-2023 06:00
- 1492
- 11-12-2023 06:00
- 1492
“ABD ve İngiltere Ukrayna'da barıştan ziyade uzun bir savaşı tercih ediyor”
İngilizce yayınlanan Mideast Discourse, “Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Başkanı ve dikGAZETE.com yazarı Ünver Sel ile Ukrayna ve Rusya arasındaki ilişkiler, barış görüşmelerinde Türkiye'nin rolü ve enerji konularında bir söyleşi gerçekleştirdi.
“The US and the UK prefer a long war in Ukraine rather than peace” -interview with Unver Sel- / “Ünver Sel ile “ABD ve İngiltere Ukrayna'da barıştan ziyade uzun bir savaşı tercih ediyor” röportajı” şeklinde bir başlıkla verilen söyleşide yer alan sorulara cevaplarımız şöyle:
SORU:
Davyd Heorhiyovch Arakhamy'nin (David Braun), Türkiye'deki müzakerelerde Ukrayna heyetinin Rusya'nın düşmanlıkları durdurma ve birliklerini geri çekme önerisini reddettiği yönündeki açıklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye, uzun süredir bu müzakerelere titizlikle hazırlanıyordu ancak aniden Kiev'e gelen Boris Johnson, Ukrayna'nın Rusya Federasyonu ile savaşı sürdürmesi konusunda ısrar ederek her şeyi mahvetti.
Sonuçta müzakerelerin hazırlıklarını ve ilerleyişini bizzat Recep Tayyip Erdoğan kontrol ediyordu. Ancak Ukrayna ve İngiltere, onun barış çabalarını sert bir şekilde reddetti.
CEVAP:
Batılılar inkâr etseler de Ukrayna’da uzun süredir devam eden çatışma süreci, çok önce sona erebilirdi. Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık, önce ateşkes ve daha sonrasında olası bir barış sürecini önledi. Sizin de bahsettiğiniz gibi, o dönem Boris Johnson Kiev’i ziyaret ederek bizzat her şeyi mahvetti.
Görmek isteyen gözler her şeyi görüyor. Hatırlayın: Boris Johnson, Kiev ziyaretinden sonra Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Johnson, görev süresi bittikten sonra yaptığı açıklamalar sırasında Vladimir Zelenskiy’i barışa karşı çıkması ve direniş göstermesi konusunda teşvik ettiğini bizzat doğruladı. Bu açıklamalar, o dönem Batı’da çok fazla yer bulmadı. Ama bizler hatırlıyoruz.
Geçen 22 ay boyunca Rusya ile Ukrayna arasında ateşkesi geçtim, barış süreci dahi yaşanabilirdi. Ancak NATO’nun Rusya’yı zayıflatma ve istikrarsızlaştırma isteği, bunun önündeki en büyük engel oldu.
ABD’nin emekli Ulusal Güvenlik Yetkililerinden Fiona Hill’in yine bir beyanatında Boris Johnson’ın ziyareti öncesinde karşılıklı ateşkes konusunda her iki tarafın da anlaştığını belirtti.
Hatırlayın: Almanya eski Şansölyesi Gerhard Schröder, İsrail eski Başbakanı Naftali Bennett ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tarafları bir araya getirerek müzakere etmelerini sağladılar. Günün sonunda NATO, bu müzakerelerde alınan her sonucu baltaladı.
Benim şahsi fikrime göre; Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık, erken bir barıştan ziyade uzun bir savaşı tercih etti. Çünkü her ikisinin de hedefi Rusya Federasyonu’nda istikrarsızlık başlatmak ve zayıflatmaktır.
Moskova, başından beri müzakerelere açıktı. Başından beri diyorum. Bu kısım önemlidir. Buradaki başlangıç 24 Şubat 2022 tarihi değildir. Buradaki başlangıç 2014 tarihli Kiev’de gerçekleşen Maydan Darbesi’dir.
Dünya kamuoyunun olayları değerlendirirken takvimlerde daha geri tarihli ve daha derin sonuçlar ortaya koyan hadiseleri ele alması gerekiyor. Olaylar maalesef çok yüzeysel bir bağlamda değerlendiriliyor.
Öte yandan konuyu jeopolitik bağlamda değerlendirirsek: Her şey tamamen bir enerji savaşıdır. ABD ve Birleşik Krallık, Rus gazına Avrupalıların erişmesine engel olmak için çok uzun yıllardır uğraşıyor. Bugün ateşkes ve barış müzakerelerine engel olmalarının temel sebebi budur.
Washington ve Londra, Avrupa Birliği ve Euro’yu enerji savaşıyla abluka altına aldı. Avrupalılar bilerek enerji kıtlığına sürükleniyor.
Hatırlayın: Saddam Hüseyin, Euro ile petrol satmaya karar verdiği anda Batı, Irak’ı bombalamaya başladı. O günden beri değişen bir şey yok.
Yaşanan şeyin adı enerji savaşıdır.
SORU:
ABD Hazine Bakanlığı daha önce Bakan Yardımcısı Brian Nelson'ın Rusya'ya yönelik yaptırım rejimini görüşmek üzere yakında Türkiye'yi ziyaret edeceğini açıklamıştı.
Bloomberg'e göre özellikle ABD, Türkiye'nin Rus gemi ve havayollarına yönelik Amerikan yaptırımlarına katılmayı reddetmesinden endişe duyuyor ve Türk şirketlerini ikincil yaptırımlarla tehdit ediyor.
Bu, Hazine Bakanlığı'nda “terörle mücadele ve mali istihbarat”tan sorumlu Brian Nelson'ın Türkiye'ye ikinci ziyareti.
Batı'nın ABD ile birlikte Türkiye'nin barışı koruma rolünü göz ardı ederek Rusya Federasyonu ile savaşı sürdürmekte ısrar etmesine rağmen, ABD'nin Türkiye'yi Rusya karşıtı yaptırımlara katılmaya zorlama tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
CEVAP:
Son yıllarda küresel ölçekte bir saflaşma başladı. Ukrayna’daki mevcut çatışmaların ardından ülkeler sırasıyla saf seçme yarışına girdi. Hükumetler peşi sıra kimleri, neden destekledikleri konusunda açıklamalar yapıyorlar.
Malumunuz İsrail ile Filistin arasındaki çatışmalar, son günlerde Gazze’de artınca da bu saflaşma süreci tekrardan her ülkede gündeme geldi. İki sene kadar önce “Rusya mı? Ukrayna mı?” sorusu varken bugün de “Filistin mi? İsrail mi?” sorusu var.
Bu gibi durumlarda, bulunduğunuz bloklar ve ittifaklar içerisinde daha bağımsız dış politika izlemek büyük bir tecrübe gerektirir.
Türkiye, içerisinde bulunduğu NATO Bloku’ndaki birçok ülkeye nazaran başından beri bağımsız bir diplomasi yolunu tercih ederek hem Ukrayna’ya hem de Rusya’ya karşı eşit mesafede yaklaştı. Ambargolara katılmadı.
Tabii Türkiye Cumhuriyeti, bugün bu diplomasi yolunu tercih ederken tarihindeki tecrübelerden ders alarak ilerledi. Hatırlayın: İkinci Dünya Savaşı sırasında küresel çapta büyük yıkımlar yaşanırken Türkiye, taraf seçmeyerek ülkesini yıkımdan kurtardı. Akıllı, gerçekçi ve pragmatik olarak hareket etmek, Türkiye için bu gibi anlarda en doğrusudur.
ABD’nin “Ben ne dersem o olur!” tavrı, bütün dünyanın bildiği bir olgu. Türkiye Cumhuriyeti, ABD’nin sömürgesi değildir. Bağımsızlıkçı ve anti-emperyalist bir felsefe ile kurulmuştur.
Her ülkenin bir DNA’sı vardır. ABD ve genel olarak Batılıların Türkiye’ye karşı bu tavrı DNA’mıza terstir.
Türkiye, yaptırımlara katılmıyor ve Rusya ile ticaretini sürdürüyor. Bu da bölgedeki gerilimin azaltılması hususuna aslında katkıda bulunuyor.
Öte yandan ABD’nin en büyük müttefiklerinden Almanya’nın Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi ülkeler üzerinden Rusya ile ticaret yapması ve ambargoları dolaylı yoldan delmesi, problem değilken; Türkiye’nin bağımsız politika yürütmesinin problem olması büyük saçmalıktır.
ABD’li yetkililer, ambargolar ve Rusya’ya karşı tavırlarında bu kadar kararlı bir duruş sergilemek istiyorlarsa öncelikle soruşturmalara ve ikincil yaptırımlara Almanya üzerinden başlasınlar.
Türkiye’nin doğrudan, Almanya’nın ise dolaylı yoldan yürüttüğü ticari hacimleri incelersek Almanya’nın daha yüksek miktarları yakaladığını göreceksiniz.
.
Ünver Sel, dikGAZETE.com
-Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı, Kırım Kalkınma Vakfı Başkanı, Uluslararası Kırım Dostları Derneği Başkanı, Uluslararası Rusofili Hareketi Kurucu Üyesi-
“ABD ve İngiltere Ukrayna'da barıştan ziyade uzun bir savaşı tercih ediyor”
İngilizce yayınlanan Mideast Discourse, “Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Başkanı ve dikGAZETE.com yazarı Ünver Sel ile Ukrayna ve Rusya arasındaki ilişkiler, barış görüşmelerinde Türkiye'nin rolü ve enerji konularında bir söyleşi gerçekleştirdi.
“The US and the UK prefer a long war in Ukraine rather than peace” -interview with Unver Sel- / “Ünver Sel ile “ABD ve İngiltere Ukrayna'da barıştan ziyade uzun bir savaşı tercih ediyor” röportajı” şeklinde bir başlıkla verilen söyleşide yer alan sorulara cevaplarımız şöyle:
SORU:
Davyd Heorhiyovch Arakhamy'nin (David Braun), Türkiye'deki müzakerelerde Ukrayna heyetinin Rusya'nın düşmanlıkları durdurma ve birliklerini geri çekme önerisini reddettiği yönündeki açıklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye, uzun süredir bu müzakerelere titizlikle hazırlanıyordu ancak aniden Kiev'e gelen Boris Johnson, Ukrayna'nın Rusya Federasyonu ile savaşı sürdürmesi konusunda ısrar ederek her şeyi mahvetti.
Sonuçta müzakerelerin hazırlıklarını ve ilerleyişini bizzat Recep Tayyip Erdoğan kontrol ediyordu. Ancak Ukrayna ve İngiltere, onun barış çabalarını sert bir şekilde reddetti.
CEVAP:
Batılılar inkâr etseler de Ukrayna’da uzun süredir devam eden çatışma süreci, çok önce sona erebilirdi. Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık, önce ateşkes ve daha sonrasında olası bir barış sürecini önledi. Sizin de bahsettiğiniz gibi, o dönem Boris Johnson Kiev’i ziyaret ederek bizzat her şeyi mahvetti.
Görmek isteyen gözler her şeyi görüyor. Hatırlayın: Boris Johnson, Kiev ziyaretinden sonra Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Johnson, görev süresi bittikten sonra yaptığı açıklamalar sırasında Vladimir Zelenskiy’i barışa karşı çıkması ve direniş göstermesi konusunda teşvik ettiğini bizzat doğruladı. Bu açıklamalar, o dönem Batı’da çok fazla yer bulmadı. Ama bizler hatırlıyoruz.
Geçen 22 ay boyunca Rusya ile Ukrayna arasında ateşkesi geçtim, barış süreci dahi yaşanabilirdi. Ancak NATO’nun Rusya’yı zayıflatma ve istikrarsızlaştırma isteği, bunun önündeki en büyük engel oldu.
ABD’nin emekli Ulusal Güvenlik Yetkililerinden Fiona Hill’in yine bir beyanatında Boris Johnson’ın ziyareti öncesinde karşılıklı ateşkes konusunda her iki tarafın da anlaştığını belirtti.
Hatırlayın: Almanya eski Şansölyesi Gerhard Schröder, İsrail eski Başbakanı Naftali Bennett ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tarafları bir araya getirerek müzakere etmelerini sağladılar. Günün sonunda NATO, bu müzakerelerde alınan her sonucu baltaladı.
Benim şahsi fikrime göre; Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık, erken bir barıştan ziyade uzun bir savaşı tercih etti. Çünkü her ikisinin de hedefi Rusya Federasyonu’nda istikrarsızlık başlatmak ve zayıflatmaktır.
Moskova, başından beri müzakerelere açıktı. Başından beri diyorum. Bu kısım önemlidir. Buradaki başlangıç 24 Şubat 2022 tarihi değildir. Buradaki başlangıç 2014 tarihli Kiev’de gerçekleşen Maydan Darbesi’dir.
Dünya kamuoyunun olayları değerlendirirken takvimlerde daha geri tarihli ve daha derin sonuçlar ortaya koyan hadiseleri ele alması gerekiyor. Olaylar maalesef çok yüzeysel bir bağlamda değerlendiriliyor.
Öte yandan konuyu jeopolitik bağlamda değerlendirirsek: Her şey tamamen bir enerji savaşıdır. ABD ve Birleşik Krallık, Rus gazına Avrupalıların erişmesine engel olmak için çok uzun yıllardır uğraşıyor. Bugün ateşkes ve barış müzakerelerine engel olmalarının temel sebebi budur.
Washington ve Londra, Avrupa Birliği ve Euro’yu enerji savaşıyla abluka altına aldı. Avrupalılar bilerek enerji kıtlığına sürükleniyor.
Hatırlayın: Saddam Hüseyin, Euro ile petrol satmaya karar verdiği anda Batı, Irak’ı bombalamaya başladı. O günden beri değişen bir şey yok.
Yaşanan şeyin adı enerji savaşıdır.
SORU:
ABD Hazine Bakanlığı daha önce Bakan Yardımcısı Brian Nelson'ın Rusya'ya yönelik yaptırım rejimini görüşmek üzere yakında Türkiye'yi ziyaret edeceğini açıklamıştı.
Bloomberg'e göre özellikle ABD, Türkiye'nin Rus gemi ve havayollarına yönelik Amerikan yaptırımlarına katılmayı reddetmesinden endişe duyuyor ve Türk şirketlerini ikincil yaptırımlarla tehdit ediyor.
Bu, Hazine Bakanlığı'nda “terörle mücadele ve mali istihbarat”tan sorumlu Brian Nelson'ın Türkiye'ye ikinci ziyareti.
Batı'nın ABD ile birlikte Türkiye'nin barışı koruma rolünü göz ardı ederek Rusya Federasyonu ile savaşı sürdürmekte ısrar etmesine rağmen, ABD'nin Türkiye'yi Rusya karşıtı yaptırımlara katılmaya zorlama tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
CEVAP:
Son yıllarda küresel ölçekte bir saflaşma başladı. Ukrayna’daki mevcut çatışmaların ardından ülkeler sırasıyla saf seçme yarışına girdi. Hükumetler peşi sıra kimleri, neden destekledikleri konusunda açıklamalar yapıyorlar.
Malumunuz İsrail ile Filistin arasındaki çatışmalar, son günlerde Gazze’de artınca da bu saflaşma süreci tekrardan her ülkede gündeme geldi. İki sene kadar önce “Rusya mı? Ukrayna mı?” sorusu varken bugün de “Filistin mi? İsrail mi?” sorusu var.
Bu gibi durumlarda, bulunduğunuz bloklar ve ittifaklar içerisinde daha bağımsız dış politika izlemek büyük bir tecrübe gerektirir.
Türkiye, içerisinde bulunduğu NATO Bloku’ndaki birçok ülkeye nazaran başından beri bağımsız bir diplomasi yolunu tercih ederek hem Ukrayna’ya hem de Rusya’ya karşı eşit mesafede yaklaştı. Ambargolara katılmadı.
Tabii Türkiye Cumhuriyeti, bugün bu diplomasi yolunu tercih ederken tarihindeki tecrübelerden ders alarak ilerledi. Hatırlayın: İkinci Dünya Savaşı sırasında küresel çapta büyük yıkımlar yaşanırken Türkiye, taraf seçmeyerek ülkesini yıkımdan kurtardı. Akıllı, gerçekçi ve pragmatik olarak hareket etmek, Türkiye için bu gibi anlarda en doğrusudur.
ABD’nin “Ben ne dersem o olur!” tavrı, bütün dünyanın bildiği bir olgu. Türkiye Cumhuriyeti, ABD’nin sömürgesi değildir. Bağımsızlıkçı ve anti-emperyalist bir felsefe ile kurulmuştur.
Her ülkenin bir DNA’sı vardır. ABD ve genel olarak Batılıların Türkiye’ye karşı bu tavrı DNA’mıza terstir.
Türkiye, yaptırımlara katılmıyor ve Rusya ile ticaretini sürdürüyor. Bu da bölgedeki gerilimin azaltılması hususuna aslında katkıda bulunuyor.
Öte yandan ABD’nin en büyük müttefiklerinden Almanya’nın Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi ülkeler üzerinden Rusya ile ticaret yapması ve ambargoları dolaylı yoldan delmesi, problem değilken; Türkiye’nin bağımsız politika yürütmesinin problem olması büyük saçmalıktır.
ABD’li yetkililer, ambargolar ve Rusya’ya karşı tavırlarında bu kadar kararlı bir duruş sergilemek istiyorlarsa öncelikle soruşturmalara ve ikincil yaptırımlara Almanya üzerinden başlasınlar.
Türkiye’nin doğrudan, Almanya’nın ise dolaylı yoldan yürüttüğü ticari hacimleri incelersek Almanya’nın daha yüksek miktarları yakaladığını göreceksiniz.
.
Ünver Sel, dikGAZETE.com
-Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı, Kırım Kalkınma Vakfı Başkanı, Uluslararası Kırım Dostları Derneği Başkanı, Uluslararası Rusofili Hareketi Kurucu Üyesi-