Açız!..
Açız!..
- 07-04-2022 20:57
- 2657
- 07-04-2022 20:57
- 2657
Asr-ı Saadet’ten beri…
Biriktirip topladığımız ne varsa elimizden uçup gitti ve gitmeye devam ediyor.
Bunun için açız…
Mürüvvet…
Bereket…
Ve azametimiz gitti önce…
Sonra;
Gelenek…
Görenek…
Usul-âdap…
Diğerkâmlık (digergamlık -başkasını kendi kadar düşünme-altrüizm) ne varsa peşinden sökün etti.
Elde avuçta bir şey kalmayınca da bir lokmaya muhtaç açlar gibi kaldık.
YAĞA HÜCUM!
Onun için “yağ bitiyor!” şayiasını duyar duymaz, marketlerdeki yağlara kıtlıktan çıkmış gibi hücum ettik.
Açtık çünkü.
Bu hücum esnasında komşumuzun hakkını aldığımızı düşünmedik.
Açlığımızdan!..
Peygamberimizin “Komşusu açken tok yatan bizden değildir..” gibi kutlu tavsiyelerini de unuttuk.
Esasında açlığımız!..
Evde bir şey bulunmadığından değil, tam aksine evde çok şey olduğu için açtık.
Evlerimizde;
Abilerimizin, babalarımızın, dedelerimizin hayatlarında görmediği kadar gıda, eşya, giyim, konfor olduğu halde,
Çılgınlar gibi koşturuyor…
Çılgınlar gibi mal ve servet yığmaya çalışıyor
Ama bir türlü doymuyoruz.
Bu sefer çılgınlar gibi şikâyette bulunuyoruz.
Çünkü açız…
SOFRADA…
Kahvaltı sofrasında 10 çeşit olduğu halde “Anne ben ne yiyeceğim yaa?” diyen çocuğu doyuramazsınız.
O çocuğa Tarihini, mazisini, çevresini, dünyayı tanıtmamışsanız o çocuk doymaz; hep aç kalır.
BURAYA NEREDEN GELDİK?
- 60’lardan, 70’lerden, 80’lerden, 90’lardan geldik
- Ne varmış o yıllarda?
- Darbelerin yapıldığı, muhtıraların verildiği, günde en az 5-10 gencin kör kurşuna kurban gittiği, üniversitelerde sağ-sol kavgasından dolayı eğitimin yapılmadığı, bankerlerin paraları batırıp kaçırdığı, bir türlü istikrarlı hükumetlerin kurulmadığı, dünyada esamisi okunmayan (hiçbir ağırlığı olmayan) bir Türkiye’de yaşıyorduk.
- Yağ bulunmuyor muydu o yıllarda?
- Sadece yağ değil, mazot benzin de bulunmadığı zamanlar oldu. Hatta elektrik lambasının bulunmadığı yılları yaşadık.
- Doğalgaz bu kadar pahalı mıydı?
- Doğalgaz yoktu ki, pahalı olsun.
- Su, elektrik?
- Çeşmeden günlerce suyun akmadığı olurdu. Akan su da boz bulanık olduğundan sağlıkçılar bize dişlerimizi musluktan akan suyla fırçalamamamızı tembih ederlerdi.
- Hava bedava değil miydi?
- Bedava ama çok kirliydi. Havadaki partikül sayısı dünya standardının çok üstüne çıktığından Dünya Sağlık Örgütü böyle giderse İstanbul ve Ankara’da toplu ölümler olacağını rapor ediyordu.
- Ankara bu kadar kötü müydü?
GECEKONDU…
- Feci şekilde kötüydü…
Ankara ve İstanbul’da gecekondu sayısı, imarlı iskânlı konut sayısını geçmişti.
Ankara’nın yüzde 70’i gecekondu olup, şehir yaşanmaz bir haldeydi.
Ankara otogarına iner inmez (bilhassa kış ayları) kirli havanın hücumundan ağız ve burnumuzu sıkıca kapatırdık.
Yolları vıcık vıcık çamurlu, havası dumanlı, berbat bir ulaşım şekliyle (minibüs ağırlıklı toplu taşıma sistemi) dünya başkentleri ile kıyas kabul etmez sıkıcı berbat bir şehirdi Ankara.
YA ŞİMDİ?
Kısaca söylemek gerekirse;
2000 yılına kadar Ankara ve İstanbul’daki yapı stokunun yüzde 90’ı, bugünkü yapı stoku ile mukayese edildiğinde;
Sağlamlık, konfor, kullanım, kapalı garaj, alt yapı, sosyal tesis ve peyzajının kıyısına bile yanaşamaz.
Her iki şehrimiz de (buna bütün Türkiye’yi dahil edebiliriz) bu son 20 yılda büyük mesafeler kat ederek Avrupa şehirleri ile yarışır hale gelmiş bulunuyor
Ama açız!..
MADEM AÇIZ, HÜKUMET DE EMEKLİ VE ÇALIŞANLARA…
- Biraz daha fazla destek versin, şikâyetler son bulsun.
- Versin! Eyvallah ama benim bahsettiğim açlık bu şekilde son bulmaz
- Nereden biliyorsun?
- 1996 Erbakan hükumetinden biliyorum.
54. ERBAKAN HÜKUMETİ
Kuruluş kodlarımıza (Asr-ı Saadet öğretisi) dönmeden açlık bitmez.
Bunu Erbakan hükumetinin icraatlarından örnek vererek anlatmaya çalışayım:
Erbakan Hoca,Hükumeti kurar kurmaz
Emekli, işçi, memur, asker, öğretmen vs. çalışanlara büyük zamlar verdi.
Bilhassa emeklilerin aldığı maaş, yüksek enflasyon karşısında erimiş kuşa dönmüştü. Bundan dolayı en çok zam emeklilere yapıldı (yüzde 300)
Sonra memur ve işçilere…
BAYRAM MERAL…
Hatta...
Erbakan Hoca ile işçi temsilcisi Bayram Meral arasında şöyle bir müzakere olmuştu:
- Ne kadar zam istiyorsunuz?
- Yüzde 30 (B. Meral’in ifadesine göre yüzde 30’la pazarlığa oturup yüzde 25’e fit olacaktı)
- Ya hu sen işçiyi açlığa mı mahkûm edeceksin?
- !.. !.. !..
- Yüzde 50 zam veriyoruz. İkinci altı ayda yüzde 25 daha…
- !.. ?...
B. Meral çıktıktan sonra gazetecilere;
“Ben hayatımda hükumetle böyle bir pazarlık ne gördüm ne işittim. Biz yüzde 30 istiyoruz, hükumet yüzde 50 veriyor. Başbakan dediğin böyle olur.” demişti.
SONRA NE OLDU?
Emekli ve çalışanlar…
Bu kadar yüksek zam alınca erteledikleri ihtiyaçlarını karşılamak için çarşı-pazara koştular.
Böylece esnaf da bayram etti.
Ama…
28 ŞUBAT…
Ama…
Bütün herkes 28 Şubat’la birlikte, Erbakan Hoca’ya sırtını döndü.
Bayram Meral…
“5’li çete”nin hükumeti protesto gösterilerinde başı çekti.
FETÖ…
FETÖ o zaman yurt dışına kaçmamıştı.
Kambersiz düğün olur mu? O da Erbakan Hocaya hitaben;
“Beceremedin çek git!” diyerek kinini kustu.
HALK NE YAPTI?
Halk da…
Kapatılan Refah Partisi yerine kurulan Fazilet Partisi’ne sahip çıkmadı.
Daha önce Erbakan Hoca’nın partisi olan Refah Partisi yüzde 22 küsur oyla seçimden birinci parti çıkmışken,
Yerine kurulan Fazilet Partisi, yapılan ilk seçimde yüzde 14 küsur oy alarak üçüncü parti oldu.
ŞİMDİ NE YAPMALI?
Geçmiş geçmişte kaldı.
Halk Erbakan Hoca’ya sahip çıkmamanın bedelini ağır ödedi.
Esnaf…
Yazar kasayı yere çalıp kepenk kapattı.
Bankalar battı.
IMF, Kemal Derviş’i başımıza bir nevi “kayyum” atadı vs.
Şimdi de çarşı-pazar yanıyor.
Fiyatlar almış başını gidiyor.
Hükumet, frenlemek için KDV gelirinden vaz geçip indirim yapıyor ama market fiyatlarına bu yansımıyor.
Neden?
AHLAKSIZ BİR TALAN VAR!..
Çünkü…
Şu anda ahlaksızca bir yağma ve talan ekonomisi uygulanıyor.
Elinde parayı bulunduran güç
Dünyadaki gıda krizini fırsata çevirerek ekmeğimizle oynuyor.
Bunlar aç bir güruhtur.
Hayatlarında ahlak, mürüvvet, digergamlık, merhamet nedir bilmezler.
Açlar çünkü…
Antalya’da 2 lira olan ürünü, İstanbul’da “30 liraya nasıl satarım” hesabını yapar bunlar.
Sonra kazandığı parayla 35 metrelik mi 50 metrelik mi yat almaya gider.
Çünkü…
Görgü, kanaat nimetini tatmamış… Aç bunlar!
İbadullah
Tencereyi nasıl kaynatacağını düşünürken,
Bunlar;
Şimdiden yatını hangi koya demirleyeceğinin hesabını yapıyor.. iflah olmazlar ama olan bize oluyor.
HÜKUMETİN HİÇ Mİ SUÇU YOK?
Var!
Bilhassa yüksek bürokratlar elini taşın altına koyup sahaya inmiyor. Denetleme çok zayıf ve yavaş ilerliyor.
Cumhurbaşkanımız
Bir baba şefkatiyle çırpınıp duruyor ama gördüğüm kadarıyla alt kadro ona ayak uydurmuyor.
BİZİM SUÇUMUZ YOK MU?
Var!
En büyük suçlu biziz. Bu kadar tüketici derneği STK vs. nerede?
Her hafta
En pahalı birkaç ürünü (domates, biber, patlıcan, marul vs.) belirleyerek evimize almayıp protesto etsek kıyamet mi kopacak?
Kopmaz!
Ama bu arada açgözlü muhterisler hizaya gelerek 35 metrelik yat hayalini, başka bir bahara erteler.
Belki bu vesileyle
Biz de Asr-ı Saadet kodlarımıza geri döneriz.
.
Emin Batur, dikGAZETE.com
Asr-ı Saadet’ten beri…
Biriktirip topladığımız ne varsa elimizden uçup gitti ve gitmeye devam ediyor.
Bunun için açız…
Mürüvvet…
Bereket…
Ve azametimiz gitti önce…
Sonra;
Gelenek…
Görenek…
Usul-âdap…
Diğerkâmlık (digergamlık -başkasını kendi kadar düşünme-altrüizm) ne varsa peşinden sökün etti.
Elde avuçta bir şey kalmayınca da bir lokmaya muhtaç açlar gibi kaldık.
YAĞA HÜCUM!
Onun için “yağ bitiyor!” şayiasını duyar duymaz, marketlerdeki yağlara kıtlıktan çıkmış gibi hücum ettik.
Açtık çünkü.
Bu hücum esnasında komşumuzun hakkını aldığımızı düşünmedik.
Açlığımızdan!..
Peygamberimizin “Komşusu açken tok yatan bizden değildir..” gibi kutlu tavsiyelerini de unuttuk.
Esasında açlığımız!..
Evde bir şey bulunmadığından değil, tam aksine evde çok şey olduğu için açtık.
Evlerimizde;
Abilerimizin, babalarımızın, dedelerimizin hayatlarında görmediği kadar gıda, eşya, giyim, konfor olduğu halde,
Çılgınlar gibi koşturuyor…
Çılgınlar gibi mal ve servet yığmaya çalışıyor
Ama bir türlü doymuyoruz.
Bu sefer çılgınlar gibi şikâyette bulunuyoruz.
Çünkü açız…
SOFRADA…
Kahvaltı sofrasında 10 çeşit olduğu halde “Anne ben ne yiyeceğim yaa?” diyen çocuğu doyuramazsınız.
O çocuğa Tarihini, mazisini, çevresini, dünyayı tanıtmamışsanız o çocuk doymaz; hep aç kalır.
BURAYA NEREDEN GELDİK?
- 60’lardan, 70’lerden, 80’lerden, 90’lardan geldik
- Ne varmış o yıllarda?
- Darbelerin yapıldığı, muhtıraların verildiği, günde en az 5-10 gencin kör kurşuna kurban gittiği, üniversitelerde sağ-sol kavgasından dolayı eğitimin yapılmadığı, bankerlerin paraları batırıp kaçırdığı, bir türlü istikrarlı hükumetlerin kurulmadığı, dünyada esamisi okunmayan (hiçbir ağırlığı olmayan) bir Türkiye’de yaşıyorduk.
- Yağ bulunmuyor muydu o yıllarda?
- Sadece yağ değil, mazot benzin de bulunmadığı zamanlar oldu. Hatta elektrik lambasının bulunmadığı yılları yaşadık.
- Doğalgaz bu kadar pahalı mıydı?
- Doğalgaz yoktu ki, pahalı olsun.
- Su, elektrik?
- Çeşmeden günlerce suyun akmadığı olurdu. Akan su da boz bulanık olduğundan sağlıkçılar bize dişlerimizi musluktan akan suyla fırçalamamamızı tembih ederlerdi.
- Hava bedava değil miydi?
- Bedava ama çok kirliydi. Havadaki partikül sayısı dünya standardının çok üstüne çıktığından Dünya Sağlık Örgütü böyle giderse İstanbul ve Ankara’da toplu ölümler olacağını rapor ediyordu.
- Ankara bu kadar kötü müydü?
GECEKONDU…
- Feci şekilde kötüydü…
Ankara ve İstanbul’da gecekondu sayısı, imarlı iskânlı konut sayısını geçmişti.
Ankara’nın yüzde 70’i gecekondu olup, şehir yaşanmaz bir haldeydi.
Ankara otogarına iner inmez (bilhassa kış ayları) kirli havanın hücumundan ağız ve burnumuzu sıkıca kapatırdık.
Yolları vıcık vıcık çamurlu, havası dumanlı, berbat bir ulaşım şekliyle (minibüs ağırlıklı toplu taşıma sistemi) dünya başkentleri ile kıyas kabul etmez sıkıcı berbat bir şehirdi Ankara.
YA ŞİMDİ?
Kısaca söylemek gerekirse;
2000 yılına kadar Ankara ve İstanbul’daki yapı stokunun yüzde 90’ı, bugünkü yapı stoku ile mukayese edildiğinde;
Sağlamlık, konfor, kullanım, kapalı garaj, alt yapı, sosyal tesis ve peyzajının kıyısına bile yanaşamaz.
Her iki şehrimiz de (buna bütün Türkiye’yi dahil edebiliriz) bu son 20 yılda büyük mesafeler kat ederek Avrupa şehirleri ile yarışır hale gelmiş bulunuyor
Ama açız!..
MADEM AÇIZ, HÜKUMET DE EMEKLİ VE ÇALIŞANLARA…
- Biraz daha fazla destek versin, şikâyetler son bulsun.
- Versin! Eyvallah ama benim bahsettiğim açlık bu şekilde son bulmaz
- Nereden biliyorsun?
- 1996 Erbakan hükumetinden biliyorum.
54. ERBAKAN HÜKUMETİ
Kuruluş kodlarımıza (Asr-ı Saadet öğretisi) dönmeden açlık bitmez.
Bunu Erbakan hükumetinin icraatlarından örnek vererek anlatmaya çalışayım:
Erbakan Hoca,Hükumeti kurar kurmaz
Emekli, işçi, memur, asker, öğretmen vs. çalışanlara büyük zamlar verdi.
Bilhassa emeklilerin aldığı maaş, yüksek enflasyon karşısında erimiş kuşa dönmüştü. Bundan dolayı en çok zam emeklilere yapıldı (yüzde 300)
Sonra memur ve işçilere…
BAYRAM MERAL…
Hatta...
Erbakan Hoca ile işçi temsilcisi Bayram Meral arasında şöyle bir müzakere olmuştu:
- Ne kadar zam istiyorsunuz?
- Yüzde 30 (B. Meral’in ifadesine göre yüzde 30’la pazarlığa oturup yüzde 25’e fit olacaktı)
- Ya hu sen işçiyi açlığa mı mahkûm edeceksin?
- !.. !.. !..
- Yüzde 50 zam veriyoruz. İkinci altı ayda yüzde 25 daha…
- !.. ?...
B. Meral çıktıktan sonra gazetecilere;
“Ben hayatımda hükumetle böyle bir pazarlık ne gördüm ne işittim. Biz yüzde 30 istiyoruz, hükumet yüzde 50 veriyor. Başbakan dediğin böyle olur.” demişti.
SONRA NE OLDU?
Emekli ve çalışanlar…
Bu kadar yüksek zam alınca erteledikleri ihtiyaçlarını karşılamak için çarşı-pazara koştular.
Böylece esnaf da bayram etti.
Ama…
28 ŞUBAT…
Ama…
Bütün herkes 28 Şubat’la birlikte, Erbakan Hoca’ya sırtını döndü.
Bayram Meral…
“5’li çete”nin hükumeti protesto gösterilerinde başı çekti.
FETÖ…
FETÖ o zaman yurt dışına kaçmamıştı.
Kambersiz düğün olur mu? O da Erbakan Hocaya hitaben;
“Beceremedin çek git!” diyerek kinini kustu.
HALK NE YAPTI?
Halk da…
Kapatılan Refah Partisi yerine kurulan Fazilet Partisi’ne sahip çıkmadı.
Daha önce Erbakan Hoca’nın partisi olan Refah Partisi yüzde 22 küsur oyla seçimden birinci parti çıkmışken,
Yerine kurulan Fazilet Partisi, yapılan ilk seçimde yüzde 14 küsur oy alarak üçüncü parti oldu.
ŞİMDİ NE YAPMALI?
Geçmiş geçmişte kaldı.
Halk Erbakan Hoca’ya sahip çıkmamanın bedelini ağır ödedi.
Esnaf…
Yazar kasayı yere çalıp kepenk kapattı.
Bankalar battı.
IMF, Kemal Derviş’i başımıza bir nevi “kayyum” atadı vs.
Şimdi de çarşı-pazar yanıyor.
Fiyatlar almış başını gidiyor.
Hükumet, frenlemek için KDV gelirinden vaz geçip indirim yapıyor ama market fiyatlarına bu yansımıyor.
Neden?
AHLAKSIZ BİR TALAN VAR!..
Çünkü…
Şu anda ahlaksızca bir yağma ve talan ekonomisi uygulanıyor.
Elinde parayı bulunduran güç
Dünyadaki gıda krizini fırsata çevirerek ekmeğimizle oynuyor.
Bunlar aç bir güruhtur.
Hayatlarında ahlak, mürüvvet, digergamlık, merhamet nedir bilmezler.
Açlar çünkü…
Antalya’da 2 lira olan ürünü, İstanbul’da “30 liraya nasıl satarım” hesabını yapar bunlar.
Sonra kazandığı parayla 35 metrelik mi 50 metrelik mi yat almaya gider.
Çünkü…
Görgü, kanaat nimetini tatmamış… Aç bunlar!
İbadullah
Tencereyi nasıl kaynatacağını düşünürken,
Bunlar;
Şimdiden yatını hangi koya demirleyeceğinin hesabını yapıyor.. iflah olmazlar ama olan bize oluyor.
HÜKUMETİN HİÇ Mİ SUÇU YOK?
Var!
Bilhassa yüksek bürokratlar elini taşın altına koyup sahaya inmiyor. Denetleme çok zayıf ve yavaş ilerliyor.
Cumhurbaşkanımız
Bir baba şefkatiyle çırpınıp duruyor ama gördüğüm kadarıyla alt kadro ona ayak uydurmuyor.
BİZİM SUÇUMUZ YOK MU?
Var!
En büyük suçlu biziz. Bu kadar tüketici derneği STK vs. nerede?
Her hafta
En pahalı birkaç ürünü (domates, biber, patlıcan, marul vs.) belirleyerek evimize almayıp protesto etsek kıyamet mi kopacak?
Kopmaz!
Ama bu arada açgözlü muhterisler hizaya gelerek 35 metrelik yat hayalini, başka bir bahara erteler.
Belki bu vesileyle
Biz de Asr-ı Saadet kodlarımıza geri döneriz.