Akşener ve muhalefet

Akşener ve muhalefet

Akşener ve muhalefet Akşener ve muhalefet

Bir seçim yenilgisi bu kadar mı kötü yönetilir?

Tüm muhalefet çevresinden bahsediyorum.

Politik sermayemiz zayıf der dururum, bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.

Nedir ‘politik sermaye’; iktidarıyla, muhalefeti ile bir ülkeyi yönetme, yönetimi sorgulama, siyaset yorumu, politik eleştiri seviyesi ve tüm bu alanlarda ortaya çıkan aktörlerin kapasiteleri.

Türkiye kötü yönetiliyor” diyoruz, kötü yönetimden kastettiğimiz; öncelikle otoriter bir rejim çerçevesinde demokratik siyasetin alanının daralması ve ekonomik krizin boyutları.

Lamı cimi yok, bir ülkeyi otoriter rejimle yönetmek, başlı başına kötü yönetimdir.

Susturmak, baskılamak, yasaklamak, hapsetmek kolay, itirazlar ve eleştiriler ile sindirmeye tenezzül etmeden baş etmek zordur.

Hesap soranı bastırmak kolay, hesap verebilmek zordur. Mevcut iktidara ilişkin sorun bu.

Muhalefete gelince, bir ülkede otoriter bir rejim yerleştiyse, baş sorumlularından biri de muhalefettir.

Bir ülkede ancak muhalefet cenahında politik sermaye zayıfsa otoriter rejim ön alır.

Nitekim öyle oldu.

Yönetmeyi ‘hükmetmek’ olarak anlayan bir iktidar partisi karşısında, toplumu kavramaktan aciz, dünyadan habersiz, bir uçtan diğerine savrulan bir muhalefet anlayışı arasında sıkışmış bir ülke hâline geldik.

Bu koşullar altında, seçim öncesi ittifak bile büyük başarı sayılırdı, aslında bugünden baktığımızda, muhalefet ittifakının aldığı yüzde 48 oy bile başarı sayılmak icap eder.

Seçim sonrası sergilenen tabloya bakınca, meğer o kadarı bile bize bol geliyormuş.

Başkanlık seçimlerinin kaybı ile maskeler düştü, tüm aktörler sorumluluğu birbirine yüklemek için yarışa girdi.

Bu arada anlaşıldı ki, muhalefet ittifakının ortak paydası, ifade edildiği gibi “demokratik bir gelecek adına farklılıkları bir yana bırakmak” değilmiş.

Öyle olsaydı, yenilgi sonrası muhasebe daha ciddi, daha saygın bir zeminde yapılır, hiç olmazsa kayıkçı kavgası tablosu ortaya çıkmazdı.

Tamam, gerçekçi olalım; siyaset, iktidar olmak için yapılır, iktidar olma arzusu bir ölçüde yeni bir rant dağıtımı beklentisidir, ama bu kadar mı açık edilir?

Ağır konuşmak istememem, ama manzara bu değilse, ortada ciddi bir fikir, vizyon, siyaset tartışması olması gerekmez miydi?

Var mı?

Yok!

Son olarak; İYİ Parti Genel Başkanı, yerel seçimlere kendi adayları ile çıkacağını ilan etti.

Edebilir, kimsenin kimse ile ittifak etme mecburiyeti yok, olamaz.

Ama, Akşener, seçim öncesi Kılıçdaroğlu’na karşı İmamoğlu ve Yavaş’a tam destek vermiyor muydu?

Bu isimler şimdiden adaylıklarını ilan ettiğine göre, aday bazında anlaşma mümkün olmaz mıydı, kestirip atmak neyin nesi?

İşin Türkçesi; muhalefet ile uğraşmak yerine iktidara eklemlenmenin yolunu açmak değil mi?

Partisi ile partisiz olarak bu yoldan giden çok oldu, bakın Numan Kurtulmuş’a, (büyük Türk siyasetçisi Binali Yıldırım’ın veciz ifadesi ile) “itaat et, rahat et” şiarını benimseyip, huzur içinde yaşıyor.

Bakın, bazı muhaliflerin bir zamanlar cumhurbaşkanı adayı yapmak istediği Metin Feyzioğlu’na, gününün keyfini çıkarıyor.

Belki, farklı düşünen birkaç mensupları vardır, ama zaten, İYİ Parti, fikren AK Parti’den de MHP’den de uzak bir parti değil.

Tam da o nedenle Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Destici, Akşener’i Cumhur İttifakına davet etmiş.

Onların davet beklediği Cumhurbaşkanı, o da olur, inşallah.

Diğer sağ partiler ne yapar bilemem. Ama Erdoğan’ın yeni ekonomik politikası, Babacan’ı da boşa çıkarmış oldu.

Genç bir solcu akademisyen arkadaşım, Erdoğan’ın seçim sonrası kabinesini kastederek; “adam kendi reformunu kendi yaptı” demişti.

Adamakıllı bir muhalefet vizyonu, sermayesi olmayan muhalefetin, boşa çıkmaktan başka şansı olmadığı da böylece görülmüş oldu.

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com

Bir seçim yenilgisi bu kadar mı kötü yönetilir?

Tüm muhalefet çevresinden bahsediyorum.

Politik sermayemiz zayıf der dururum, bu kadarını ben bile tahmin edemezdim.

Nedir ‘politik sermaye’; iktidarıyla, muhalefeti ile bir ülkeyi yönetme, yönetimi sorgulama, siyaset yorumu, politik eleştiri seviyesi ve tüm bu alanlarda ortaya çıkan aktörlerin kapasiteleri.

Türkiye kötü yönetiliyor” diyoruz, kötü yönetimden kastettiğimiz; öncelikle otoriter bir rejim çerçevesinde demokratik siyasetin alanının daralması ve ekonomik krizin boyutları.

Lamı cimi yok, bir ülkeyi otoriter rejimle yönetmek, başlı başına kötü yönetimdir.

Susturmak, baskılamak, yasaklamak, hapsetmek kolay, itirazlar ve eleştiriler ile sindirmeye tenezzül etmeden baş etmek zordur.

Hesap soranı bastırmak kolay, hesap verebilmek zordur. Mevcut iktidara ilişkin sorun bu.

Muhalefete gelince, bir ülkede otoriter bir rejim yerleştiyse, baş sorumlularından biri de muhalefettir.

Bir ülkede ancak muhalefet cenahında politik sermaye zayıfsa otoriter rejim ön alır.

Nitekim öyle oldu.

Yönetmeyi ‘hükmetmek’ olarak anlayan bir iktidar partisi karşısında, toplumu kavramaktan aciz, dünyadan habersiz, bir uçtan diğerine savrulan bir muhalefet anlayışı arasında sıkışmış bir ülke hâline geldik.

Bu koşullar altında, seçim öncesi ittifak bile büyük başarı sayılırdı, aslında bugünden baktığımızda, muhalefet ittifakının aldığı yüzde 48 oy bile başarı sayılmak icap eder.

Seçim sonrası sergilenen tabloya bakınca, meğer o kadarı bile bize bol geliyormuş.

Başkanlık seçimlerinin kaybı ile maskeler düştü, tüm aktörler sorumluluğu birbirine yüklemek için yarışa girdi.

Bu arada anlaşıldı ki, muhalefet ittifakının ortak paydası, ifade edildiği gibi “demokratik bir gelecek adına farklılıkları bir yana bırakmak” değilmiş.

Öyle olsaydı, yenilgi sonrası muhasebe daha ciddi, daha saygın bir zeminde yapılır, hiç olmazsa kayıkçı kavgası tablosu ortaya çıkmazdı.

Tamam, gerçekçi olalım; siyaset, iktidar olmak için yapılır, iktidar olma arzusu bir ölçüde yeni bir rant dağıtımı beklentisidir, ama bu kadar mı açık edilir?

Ağır konuşmak istememem, ama manzara bu değilse, ortada ciddi bir fikir, vizyon, siyaset tartışması olması gerekmez miydi?

Var mı?

Yok!

Son olarak; İYİ Parti Genel Başkanı, yerel seçimlere kendi adayları ile çıkacağını ilan etti.

Edebilir, kimsenin kimse ile ittifak etme mecburiyeti yok, olamaz.

Ama, Akşener, seçim öncesi Kılıçdaroğlu’na karşı İmamoğlu ve Yavaş’a tam destek vermiyor muydu?

Bu isimler şimdiden adaylıklarını ilan ettiğine göre, aday bazında anlaşma mümkün olmaz mıydı, kestirip atmak neyin nesi?

İşin Türkçesi; muhalefet ile uğraşmak yerine iktidara eklemlenmenin yolunu açmak değil mi?

Partisi ile partisiz olarak bu yoldan giden çok oldu, bakın Numan Kurtulmuş’a, (büyük Türk siyasetçisi Binali Yıldırım’ın veciz ifadesi ile) “itaat et, rahat et” şiarını benimseyip, huzur içinde yaşıyor.

Bakın, bazı muhaliflerin bir zamanlar cumhurbaşkanı adayı yapmak istediği Metin Feyzioğlu’na, gününün keyfini çıkarıyor.

Belki, farklı düşünen birkaç mensupları vardır, ama zaten, İYİ Parti, fikren AK Parti’den de MHP’den de uzak bir parti değil.

Tam da o nedenle Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Destici, Akşener’i Cumhur İttifakına davet etmiş.

Onların davet beklediği Cumhurbaşkanı, o da olur, inşallah.

Diğer sağ partiler ne yapar bilemem. Ama Erdoğan’ın yeni ekonomik politikası, Babacan’ı da boşa çıkarmış oldu.

Genç bir solcu akademisyen arkadaşım, Erdoğan’ın seçim sonrası kabinesini kastederek; “adam kendi reformunu kendi yaptı” demişti.

Adamakıllı bir muhalefet vizyonu, sermayesi olmayan muhalefetin, boşa çıkmaktan başka şansı olmadığı da böylece görülmüş oldu.

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com