Aşk!..

Aşk!..

Aşk”ın lügat anlamı kısaca; “tutku ve bağlılık düzeyinde sevme” olarak ifade edilirken; sosyolojik, biyolojik, psikolojik ve bilim olarak uzmanlar, aşkın tarifini yaptıklarını düşünerek, bunu yazıya dökmüşlerdir.

Aşk kağıda yazılmıyor” ama kendilerince yazmışlar. 

Önce teorik olarak bunlara bakalım:

Bilime göre aşk:

Aşkın ve sevginin hormonlarla ilgili olduğu tespit edilmiştir. Örnek; annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız ve bitimsiz sevginin kaynağı, doğum sonrası salgılanan hormonlardır. Ancak aşk olarak tanımlanan ve karşı cinse duyulan tutkulu sevgide farklı hormonlar görev yapar. 

Aşk hormonu” olarak tarif edilebilen bir hormon henüz bulunamasa da, yapılan çalışmalarda bir kişiye, aşık olduğu kişi gösterilince kanında mutluluk hormonu, cinsel istek hormonu, stres hormonu ve adrenalinin arttığı tespit edilmiştir. 

Biyolojiye göre aşk:

Tüm hayvan ve insanlarda olması gereken ve hayatın devam etmesi için önemli olan duygudur. Şehvet ve cazibe, aşkı oluşturan önemli etkendir. Şehvet, cinsel istek duygusudur.

Romantik ve erotik ortamlarda bu duygu açığa çıkar ve vücutta birçok değişime sebep olur. Şehvet, cinsel arzuyu oluşturan ve çiftleşmeyi sağlayan aynı zamanda insanlarda bir takım kimyasalların salgılanmasına sebep olur. Testesteron ve östrojen, şehvet sonucu salgılanması artan hormonlardır. 

Son yıllarda yapılan çalışmalarda nörobilim, aşık insanların beyinlerinde gerçekleşen olayları incelemeye başladı. 

Aşık olan birinin beyninde feromon ve tiroksin salgısının arttığı gözlenmiş, norepinefrin ve serotonin salgısının da kişide tuhaf davranışlara sebep olduğu açıklanmıştır. Bu salgıların, beyni uyaran dopamini arttırdığı ve dopamin beyin uyarıcısının ise, genelde uyuşturucu kullananlarla aynı oranda arttığı gözlenmiştir. 

Sosyolojiye göre aşk:

Toplum yapısını oluşturan en önemli etkenlerden birisidir. Fakat bazı aşklar ölümle ve cinayetle sonuçlanabilmektedir.

Günümüzde işlenen namus cinayeti veya aşk için yapılan cinayetler az değildir. Genellikle aşk cinayetlerinin kurbanı kadınlardır. 

Cinayetlerin çoğu aldatılma, terk edilme ve aşka engel olanları ortadan kaldırmak gibi nedenlerle işlenir. 

Aşk” sosyolojik açıdan küçümsenecek bir şey değildir. Sosyoloji, aşkın bireylere değil topluma etkisini inceler. Ve toplumda aşk, bazı problemlere neden olmaktadır. 

Psikolojiye göre aşk:

Bilişsel ve sosyal fenomeni olarak gösteriliyor. Psikolog Erich Fromm, aşkın sadece duygudan ibaret olmadığını, aynı zamanda davranış ve eylemlerle de belli olabileceğini vurgulayıp; aşkın bilinçli bir bağlılık olduğunu söylemiş ve sadece şehvetten oluşmayacağını dile getirmiştir. 

Psikolog Robert Sternberg ise, aşkın formülünü “üçgen teorosi" olarak savunmuş ve teorisini şöyle açıklamıştır:

“Aşk üç bağdan oluşur; bunlar; yakınlık, bağlılık ve tutkudur. Eğer bu üçünden biri yok olursa, aşk biter. Aşk, ilk önce samimiyetle başlar. Aslında en başlangıç aşaması hoşlanma ve beğenmedir. 

Sonra samimiyet ön plana çıkar. Daha sonra aşık olunan kişi ile gülüşmeler ve selamlaşmalar başlar. 

Sonra yakınlık ve sohbet başlar. Böylece aşkın üç bağından biri oluşmuş olur. Yakınlık kurulur. 

Daha sonra arkadaşlık duygusu kazanılır. Güven veren bir arkadaş olmak amaçlanmalıdır. Eğer ona yeterince güven verdiğinizi anlamanızı istiyorsanız, size sırrınızı açıklamasını bekleyin. Eğer sır veya özel bir paylaşımınız olduysa ikinci bağ da kurulmuş demektir. 

Son aşama artık arkadaşlıkla olacak bir şey değil, itiraf etmeniz gerekir. Onu sevdiğinizi ve hoşlandığınızı direkt söylemenize gerek yok. Bunu belirtebilirsiniz. 

Mesajla, çiçekle, sürprizlerle bunu açıklayabilirsiniz. Eğer gerçekten birbirinizi seviyorsanız son aşamaya geçebilirsiniz.

Ve aşkın en son aşaması tutku, aşkın son ve yaygın şeklidir. Diğer adı ile cinselliktir. Günümüzde aşklar bu aşamalara uğramadan en son tutkuya ulaşmaktadır.” 

Psikolog Zick Rubin’e göre aşk, kendi arasında üçe ayrılır:

Romantik aşk.

Sahiplenici aşk.

Kullanılan aşk. 

Romantik aşk, her iki tarafın da tutku ile birbirine bağlı olduğu ve mutlu edici aşktır. 

Sahiplenici aşk, bir tarafın diğer kişiye aşırı derece sahip çıkması ve onun her konuştuğu kişiyi kıskanması sonucu ortaya çıkar. Bazıları ölümle bitebilir. 

Kullanılan aşk ise, genelde zengin kadın ve erkeklerin aşkını paraya çevirmektir. 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu açıklamalar teoriktir… 

Pratikte ise aşk; “Leyla’dan Mevla’ya gidiş” olarak tarif edilse de, genelde “Leyla’da kalınan ve Mecnun olunan duygu”dur. 

Ama kimilerine göre sadece sekstir…

Kimilerine göre iman, kimilerine göre şirktir. 

Kimilerine göre Nirvana kimilerine göre Havva Ana’dır.

Kimilerine göre mabet, kimilerine göre ibadettir… 

Kimilerine pazara, kimilerine mezara kadardır. 

Kimilerine göre aşkım, kimilerine aşkın, kimilerinin boyundan aşkındır… 

Kimilerine göre ise;

Gönül yarasıdır. Türküdür… Şarkıdır, şiirdir... 

Tarifi yoktur… 

Yalandır… Gerçeğin ta kendisidir… Yazdır… Kıştır…

Siyahtır… Beyazdır… Gözdür… Özdür… Sözdür…

Vuslattır… Firaktır… Vurgundur… Nefrettir… Sadakattir… İhanettir… Paradır… 

Yaşamaktır… Ölmektir… Yaşarken ölmektir… 

Eflatun’a göre; aşk en tehlikeli bir ruh hastalığıdır... 

Victor Hugo’ya göre; aşk bir deniz, kadın onun kıyısıdır… 

Eugene Delacroix’e göre Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden başka bir dil ister.

O dil de, şiire dökülmüştür ve şöyledir: 

Cahit Sıtkı Tarancı’ya göre;
“Bir kere sevdaya tutulmaya gör
Ateşlere yandığının resmidir
Aşık dediğin Mecnun misali kör
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.” 

Yusuf Hayaloğlu’na göre;
“Ama gelinliğin duruyor
Baba yadigarı cumbalı evi de satmadım
Yalanım varsa kalkmayayım şuradan
Ben seni bir tek gün
Bir tek gün bile unutmadım”
dır. 

Sezai Karakoç’a göre;
“Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza”
dır. 

Abdurrahim Karakoç’a göre;
“Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban”
dır. 

Bana göre de;
“Ağaçlar ayakta ölür
Sular havuzda
Kuşlar kafeste ölür
Yeniden doğar bekleyiş
Yeniden ölür umut
Ben sende öldüm
Sende öldüm mormenekşe”
dir.

-Bu yazı, Ekim 2013’te İzdiham’da yayınlanmıştır-

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @alimevlutkaya , @dikgazete

Aşk”ın lügat anlamı kısaca; “tutku ve bağlılık düzeyinde sevme” olarak ifade edilirken; sosyolojik, biyolojik, psikolojik ve bilim olarak uzmanlar, aşkın tarifini yaptıklarını düşünerek, bunu yazıya dökmüşlerdir.

Aşk kağıda yazılmıyor” ama kendilerince yazmışlar. 

Önce teorik olarak bunlara bakalım:

Bilime göre aşk:

Aşkın ve sevginin hormonlarla ilgili olduğu tespit edilmiştir. Örnek; annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız ve bitimsiz sevginin kaynağı, doğum sonrası salgılanan hormonlardır. Ancak aşk olarak tanımlanan ve karşı cinse duyulan tutkulu sevgide farklı hormonlar görev yapar. 

Aşk hormonu” olarak tarif edilebilen bir hormon henüz bulunamasa da, yapılan çalışmalarda bir kişiye, aşık olduğu kişi gösterilince kanında mutluluk hormonu, cinsel istek hormonu, stres hormonu ve adrenalinin arttığı tespit edilmiştir. 

Biyolojiye göre aşk:

Tüm hayvan ve insanlarda olması gereken ve hayatın devam etmesi için önemli olan duygudur. Şehvet ve cazibe, aşkı oluşturan önemli etkendir. Şehvet, cinsel istek duygusudur.

Romantik ve erotik ortamlarda bu duygu açığa çıkar ve vücutta birçok değişime sebep olur. Şehvet, cinsel arzuyu oluşturan ve çiftleşmeyi sağlayan aynı zamanda insanlarda bir takım kimyasalların salgılanmasına sebep olur. Testesteron ve östrojen, şehvet sonucu salgılanması artan hormonlardır. 

Son yıllarda yapılan çalışmalarda nörobilim, aşık insanların beyinlerinde gerçekleşen olayları incelemeye başladı. 

Aşık olan birinin beyninde feromon ve tiroksin salgısının arttığı gözlenmiş, norepinefrin ve serotonin salgısının da kişide tuhaf davranışlara sebep olduğu açıklanmıştır. Bu salgıların, beyni uyaran dopamini arttırdığı ve dopamin beyin uyarıcısının ise, genelde uyuşturucu kullananlarla aynı oranda arttığı gözlenmiştir. 

Sosyolojiye göre aşk:

Toplum yapısını oluşturan en önemli etkenlerden birisidir. Fakat bazı aşklar ölümle ve cinayetle sonuçlanabilmektedir.

Günümüzde işlenen namus cinayeti veya aşk için yapılan cinayetler az değildir. Genellikle aşk cinayetlerinin kurbanı kadınlardır. 

Cinayetlerin çoğu aldatılma, terk edilme ve aşka engel olanları ortadan kaldırmak gibi nedenlerle işlenir. 

Aşk” sosyolojik açıdan küçümsenecek bir şey değildir. Sosyoloji, aşkın bireylere değil topluma etkisini inceler. Ve toplumda aşk, bazı problemlere neden olmaktadır. 

Psikolojiye göre aşk:

Bilişsel ve sosyal fenomeni olarak gösteriliyor. Psikolog Erich Fromm, aşkın sadece duygudan ibaret olmadığını, aynı zamanda davranış ve eylemlerle de belli olabileceğini vurgulayıp; aşkın bilinçli bir bağlılık olduğunu söylemiş ve sadece şehvetten oluşmayacağını dile getirmiştir. 

Psikolog Robert Sternberg ise, aşkın formülünü “üçgen teorosi" olarak savunmuş ve teorisini şöyle açıklamıştır:

“Aşk üç bağdan oluşur; bunlar; yakınlık, bağlılık ve tutkudur. Eğer bu üçünden biri yok olursa, aşk biter. Aşk, ilk önce samimiyetle başlar. Aslında en başlangıç aşaması hoşlanma ve beğenmedir. 

Sonra samimiyet ön plana çıkar. Daha sonra aşık olunan kişi ile gülüşmeler ve selamlaşmalar başlar. 

Sonra yakınlık ve sohbet başlar. Böylece aşkın üç bağından biri oluşmuş olur. Yakınlık kurulur. 

Daha sonra arkadaşlık duygusu kazanılır. Güven veren bir arkadaş olmak amaçlanmalıdır. Eğer ona yeterince güven verdiğinizi anlamanızı istiyorsanız, size sırrınızı açıklamasını bekleyin. Eğer sır veya özel bir paylaşımınız olduysa ikinci bağ da kurulmuş demektir. 

Son aşama artık arkadaşlıkla olacak bir şey değil, itiraf etmeniz gerekir. Onu sevdiğinizi ve hoşlandığınızı direkt söylemenize gerek yok. Bunu belirtebilirsiniz. 

Mesajla, çiçekle, sürprizlerle bunu açıklayabilirsiniz. Eğer gerçekten birbirinizi seviyorsanız son aşamaya geçebilirsiniz.

Ve aşkın en son aşaması tutku, aşkın son ve yaygın şeklidir. Diğer adı ile cinselliktir. Günümüzde aşklar bu aşamalara uğramadan en son tutkuya ulaşmaktadır.” 

Psikolog Zick Rubin’e göre aşk, kendi arasında üçe ayrılır:

Romantik aşk.

Sahiplenici aşk.

Kullanılan aşk. 

Romantik aşk, her iki tarafın da tutku ile birbirine bağlı olduğu ve mutlu edici aşktır. 

Sahiplenici aşk, bir tarafın diğer kişiye aşırı derece sahip çıkması ve onun her konuştuğu kişiyi kıskanması sonucu ortaya çıkar. Bazıları ölümle bitebilir. 

Kullanılan aşk ise, genelde zengin kadın ve erkeklerin aşkını paraya çevirmektir. 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu açıklamalar teoriktir… 

Pratikte ise aşk; “Leyla’dan Mevla’ya gidiş” olarak tarif edilse de, genelde “Leyla’da kalınan ve Mecnun olunan duygu”dur. 

Ama kimilerine göre sadece sekstir…

Kimilerine göre iman, kimilerine göre şirktir. 

Kimilerine göre Nirvana kimilerine göre Havva Ana’dır.

Kimilerine göre mabet, kimilerine göre ibadettir… 

Kimilerine pazara, kimilerine mezara kadardır. 

Kimilerine göre aşkım, kimilerine aşkın, kimilerinin boyundan aşkındır… 

Kimilerine göre ise;

Gönül yarasıdır. Türküdür… Şarkıdır, şiirdir... 

Tarifi yoktur… 

Yalandır… Gerçeğin ta kendisidir… Yazdır… Kıştır…

Siyahtır… Beyazdır… Gözdür… Özdür… Sözdür…

Vuslattır… Firaktır… Vurgundur… Nefrettir… Sadakattir… İhanettir… Paradır… 

Yaşamaktır… Ölmektir… Yaşarken ölmektir… 

Eflatun’a göre; aşk en tehlikeli bir ruh hastalığıdır... 

Victor Hugo’ya göre; aşk bir deniz, kadın onun kıyısıdır… 

Eugene Delacroix’e göre Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden başka bir dil ister.

O dil de, şiire dökülmüştür ve şöyledir: 

Cahit Sıtkı Tarancı’ya göre;
“Bir kere sevdaya tutulmaya gör
Ateşlere yandığının resmidir
Aşık dediğin Mecnun misali kör
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.” 

Yusuf Hayaloğlu’na göre;
“Ama gelinliğin duruyor
Baba yadigarı cumbalı evi de satmadım
Yalanım varsa kalkmayayım şuradan
Ben seni bir tek gün
Bir tek gün bile unutmadım”
dır. 

Sezai Karakoç’a göre;
“Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza”
dır. 

Abdurrahim Karakoç’a göre;
“Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban”
dır. 

Bana göre de;
“Ağaçlar ayakta ölür
Sular havuzda
Kuşlar kafeste ölür
Yeniden doğar bekleyiş
Yeniden ölür umut
Ben sende öldüm
Sende öldüm mormenekşe”
dir.

-Bu yazı, Ekim 2013’te İzdiham’da yayınlanmıştır-

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @alimevlutkaya , @dikgazete