ASLOLAN GÖNÜLLERDE KALMAK..

ASLOLAN GÖNÜLLERDE KALMAK..

- GECE SOHBETİ.. 2018'İN SON, 2019'UN İLK YAZISI..-

:

Senenin son günü.. Ultra lüks bir otel.. Dinleyicilerinin kalabalık bir şekilde doldurduğu büyükçe bir salon.. Şık giyimli hanımlar, smokinli beyler.. Ve diğer konfora da bakıldığında toplantının oldukça önemli olduğunu belli oluyordu.. Öyleydi de zaten.. Koca bir senenin muhasebesi yapılacaktı.. Dünyanın pek çok yerinden gelen önemli kişilere ödülleri verilecekti..

Bu toplantı için dünyaca ünlü üst düzey eski bir yöneticiden de konuşma yapması istenmişti.. İsterseniz ismine Mr. Antony diyelim.. 

O da ödülünü alacaktı ama o diğerlerinden farklı bir kişilikti.. Toplantının ana konuşmacısı gibi planlanmıştı..

Ama çağırılan pek çok davetlinin yanı sıra Mr. Antony programa katılacağının teyidini vermemişti.. Zira birkaç kere aranmasına rağmen kendisine ulaşılamamıştı.. Neticede artık yapılacak bir şey yoktu..

Nihayet programın günü geldi.. Herkes salonda yerini aldı.. Ve bir anda, o ana kadar aranılıp bir türlü bulunamayan Mr. Antony’de salondan içeriye girdi.. Kendisini birkaç kişi ancak farketmişti.. Israrla protokol yerine oturtmak istediler ama o ısrarla arka sıralarda bulduğu boş bir yere oturdu.. Salondakilerin çok büyük bir bölümü Mr. Antony’inin salona girdiğini görmemişti bile..

Bir görevli yavaşça Mr. Antony’inin salona geldiğini program organizatörüne bildirdi.. Ardından da programı yöneten sunucu programı başlattı.. Selamlama ve program takdiminden sonra, önce dünyaca ünlü eski yöneticiyi, yani Mr. Antony’i konuşmasını yapmak için kürsüye çağırdı, sunucu.. Davetlilerin çoğu şaşırmıştı.. Çünkü program akışında Mr. Antony’in ismi yoktu..

Mr. Antony, elinde kağıt bardağıyla dinleyicileri selamlayarak kürsüye çıktı ve konuşmaya başladı.. Ama kafasının başka yerde olduğu belliydi sanki..

Daha bir iki cümle söylemişken aniden durdu, bardağındaki kahveden bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı..

Derin bir nefes aldıktan sonra “biliyor musunuz şu an ne düşünündüm" diye devam etti..

"Bu konferansta geçen yıl da vardım,  hem de aynı kürsüde  konuşmuştum.. Tek bir fark vardı ama; o zaman hala yöneticilik görevim sürüyordu.. Buraya gelirken bana Business Class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve **** araba bekliyordu.. Beni önce çok lüks bir otele götürmüşlerdi.. Otel müdürü otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı.. Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı.. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi.. Özel bir kapıdan içeri almışlardı.. Çok şık bir odada konferansı beklerken porselen bir bardakta kahve ikram etmişlerdi.. Sonra da beni salona almışlardı ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim."

Mr. Antony derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti:

"Fakat bu yıl karşınızda bir yönetici olarak bulunmuyorum."

Bir an durdu ve sonra yeniden konuştu;

"Evet, teşekkür ederek belirtmeliyim ki, organizasyon komitesi, bu toplantıya beni ısrarla davet ettiler.. Ama ben özellikle kendimi çek edebilmek için davete cevap bile vermedim.. Kendi imkanlarımı zorlayarak ve şu anki durumuma, konumuma ve karakterime uygun bir seyahate karar verdim.. Konuşma verilmese de benim için önemli olmazdı.. Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum.. Dolayısıyla, haberleri de olmadığından beni havaalanında kimse karşılamadı.. Otele taksi ile geldim.. Odama kendim çıktım..  Buraya otelden yine taksi ile geldim.. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim.. O an canım kahve istedi ve görevliye sordum; görevli bana yan tarafta kahve makinesi olduğunu söyledi.. Ben de şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.. Sonra da salona girip bulabildiğim yerde oturdum.."

Seyirci gülmeye başlamıştı.. Mr. Antony  şu ibretlik sözlerle devam etti..

"Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı.. Makamıma sunulmuştu.. Benim asıl bardağım işte bu."

Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi, Mr. Antony..  Alkışlar bitince de şunları söyledi;

"Size ve kendime verebileceğim en iyi ders bu işte.. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar, rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir.. Ve hiçbiri size ait değildir… Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde, porselen bardağınızı halefinize, yani sizden sonraki gelene verirler..  Neden mi?.. Aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır da ondan!.. Ama her şey her durum ve her insan böyle değildir.. Bazen suyu tersine de akıtabilirsiniz.. Güzel insan olabilirsiniz.. Yaptığınız doğru işler neticesinde kalplerde iz bırakabilirsiniz.. Gönüllere girebilirsiniz.. Hakka hukuka saygılı olabilirsiniz.. Ve işinizi bıraktıktan sonra herkes tarafından aranılan insan olabilirsiniz.. O sizin elinizde..”

Herkes susmuş Mr. Antony’i dinliyordu.. Ve birden salon hareketlendi..  Dinleyiciler ayağa kalkıp Mr. Antony’i hararetle alkışladılar..

Evet bu bir hikaye, değerli dostlarım.. Ama anlamlı ve ibret dolu bir hikaye..

Hayat bir okuldur zaten.. Ve bu okulda sadece ders öğrenilmez.. Yaşanmış kıssalardan hisse çıkartılabilecek ne olaylar öğrenilir.. Yeter ki anlatmasını da, öğrenmesini de iyi bilelim..

Netice-i kelam;

Makamların mevkilerin, bir imtihan yerleri olduğunu, hepsinin bir gün biteceğini doğru okumak gerekir..

Sırası gelmişken cennetmekan, Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han’dan bir anekdotla sohbeti bitireyim..

Sultan Abdülhamid Han Hazretleri, Padişahlığı zamanında maaşlarını kendi kesesinden ödeyerek otuz kişilik bir müfreze asker tutar..

Bunların önemli bir görevi vardır.. Sultan, Cuma günleri Cuma selamlığından çıktığında karşılıklı dizilirler..  Sultan aralarından geçerken, gayet edepli bir şekilde ve boyunlarını da hafif yere doğru eğerek, “Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var” diye, sadece kendilerinin ve Sultan’ın duyabileceği bir ses tonuyla Sultanı uyarırlar..

Sultan da sağ elini başına götürüp selamını verir ve sonra da müeddep bir şekilde arabasına biner..

Bu da ceddimiz aziz  Osmanlı’nın hem de Padişah nezdinde makamlara mevkilere nasıl baktığının bir göstergesidir..

Yeniden günümüze dönecek olursak, makam ve mevkileri kendi malı gibi sahiplenenler varsa şayet, onlara şunu söyleyebiliriz..

Porselen bardaklara fazla alışmayın, kağıda dönüş zor olabilir..
Vesselam..

.

Sami Özey, dikGAZETE.com

- GECE SOHBETİ.. 2018'İN SON, 2019'UN İLK YAZISI..-

:

Senenin son günü.. Ultra lüks bir otel.. Dinleyicilerinin kalabalık bir şekilde doldurduğu büyükçe bir salon.. Şık giyimli hanımlar, smokinli beyler.. Ve diğer konfora da bakıldığında toplantının oldukça önemli olduğunu belli oluyordu.. Öyleydi de zaten.. Koca bir senenin muhasebesi yapılacaktı.. Dünyanın pek çok yerinden gelen önemli kişilere ödülleri verilecekti..

Bu toplantı için dünyaca ünlü üst düzey eski bir yöneticiden de konuşma yapması istenmişti.. İsterseniz ismine Mr. Antony diyelim.. 

O da ödülünü alacaktı ama o diğerlerinden farklı bir kişilikti.. Toplantının ana konuşmacısı gibi planlanmıştı..

Ama çağırılan pek çok davetlinin yanı sıra Mr. Antony programa katılacağının teyidini vermemişti.. Zira birkaç kere aranmasına rağmen kendisine ulaşılamamıştı.. Neticede artık yapılacak bir şey yoktu..

Nihayet programın günü geldi.. Herkes salonda yerini aldı.. Ve bir anda, o ana kadar aranılıp bir türlü bulunamayan Mr. Antony’de salondan içeriye girdi.. Kendisini birkaç kişi ancak farketmişti.. Israrla protokol yerine oturtmak istediler ama o ısrarla arka sıralarda bulduğu boş bir yere oturdu.. Salondakilerin çok büyük bir bölümü Mr. Antony’inin salona girdiğini görmemişti bile..

Bir görevli yavaşça Mr. Antony’inin salona geldiğini program organizatörüne bildirdi.. Ardından da programı yöneten sunucu programı başlattı.. Selamlama ve program takdiminden sonra, önce dünyaca ünlü eski yöneticiyi, yani Mr. Antony’i konuşmasını yapmak için kürsüye çağırdı, sunucu.. Davetlilerin çoğu şaşırmıştı.. Çünkü program akışında Mr. Antony’in ismi yoktu..

Mr. Antony, elinde kağıt bardağıyla dinleyicileri selamlayarak kürsüye çıktı ve konuşmaya başladı.. Ama kafasının başka yerde olduğu belliydi sanki..

Daha bir iki cümle söylemişken aniden durdu, bardağındaki kahveden bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı..

Derin bir nefes aldıktan sonra “biliyor musunuz şu an ne düşünündüm" diye devam etti..

"Bu konferansta geçen yıl da vardım,  hem de aynı kürsüde  konuşmuştum.. Tek bir fark vardı ama; o zaman hala yöneticilik görevim sürüyordu.. Buraya gelirken bana Business Class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve **** araba bekliyordu.. Beni önce çok lüks bir otele götürmüşlerdi.. Otel müdürü otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı.. Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı.. Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi.. Özel bir kapıdan içeri almışlardı.. Çok şık bir odada konferansı beklerken porselen bir bardakta kahve ikram etmişlerdi.. Sonra da beni salona almışlardı ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim."

Mr. Antony derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti:

"Fakat bu yıl karşınızda bir yönetici olarak bulunmuyorum."

Bir an durdu ve sonra yeniden konuştu;

"Evet, teşekkür ederek belirtmeliyim ki, organizasyon komitesi, bu toplantıya beni ısrarla davet ettiler.. Ama ben özellikle kendimi çek edebilmek için davete cevap bile vermedim.. Kendi imkanlarımı zorlayarak ve şu anki durumuma, konumuma ve karakterime uygun bir seyahate karar verdim.. Konuşma verilmese de benim için önemli olmazdı.. Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum.. Dolayısıyla, haberleri de olmadığından beni havaalanında kimse karşılamadı.. Otele taksi ile geldim.. Odama kendim çıktım..  Buraya otelden yine taksi ile geldim.. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim.. O an canım kahve istedi ve görevliye sordum; görevli bana yan tarafta kahve makinesi olduğunu söyledi.. Ben de şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.. Sonra da salona girip bulabildiğim yerde oturdum.."

Seyirci gülmeye başlamıştı.. Mr. Antony  şu ibretlik sözlerle devam etti..

"Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı.. Makamıma sunulmuştu.. Benim asıl bardağım işte bu."

Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi, Mr. Antony..  Alkışlar bitince de şunları söyledi;

"Size ve kendime verebileceğim en iyi ders bu işte.. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar, rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir.. Ve hiçbiri size ait değildir… Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde, porselen bardağınızı halefinize, yani sizden sonraki gelene verirler..  Neden mi?.. Aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır da ondan!.. Ama her şey her durum ve her insan böyle değildir.. Bazen suyu tersine de akıtabilirsiniz.. Güzel insan olabilirsiniz.. Yaptığınız doğru işler neticesinde kalplerde iz bırakabilirsiniz.. Gönüllere girebilirsiniz.. Hakka hukuka saygılı olabilirsiniz.. Ve işinizi bıraktıktan sonra herkes tarafından aranılan insan olabilirsiniz.. O sizin elinizde..”

Herkes susmuş Mr. Antony’i dinliyordu.. Ve birden salon hareketlendi..  Dinleyiciler ayağa kalkıp Mr. Antony’i hararetle alkışladılar..

Evet bu bir hikaye, değerli dostlarım.. Ama anlamlı ve ibret dolu bir hikaye..

Hayat bir okuldur zaten.. Ve bu okulda sadece ders öğrenilmez.. Yaşanmış kıssalardan hisse çıkartılabilecek ne olaylar öğrenilir.. Yeter ki anlatmasını da, öğrenmesini de iyi bilelim..

Netice-i kelam;

Makamların mevkilerin, bir imtihan yerleri olduğunu, hepsinin bir gün biteceğini doğru okumak gerekir..

Sırası gelmişken cennetmekan, Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han’dan bir anekdotla sohbeti bitireyim..

Sultan Abdülhamid Han Hazretleri, Padişahlığı zamanında maaşlarını kendi kesesinden ödeyerek otuz kişilik bir müfreze asker tutar..

Bunların önemli bir görevi vardır.. Sultan, Cuma günleri Cuma selamlığından çıktığında karşılıklı dizilirler..  Sultan aralarından geçerken, gayet edepli bir şekilde ve boyunlarını da hafif yere doğru eğerek, “Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var” diye, sadece kendilerinin ve Sultan’ın duyabileceği bir ses tonuyla Sultanı uyarırlar..

Sultan da sağ elini başına götürüp selamını verir ve sonra da müeddep bir şekilde arabasına biner..

Bu da ceddimiz aziz  Osmanlı’nın hem de Padişah nezdinde makamlara mevkilere nasıl baktığının bir göstergesidir..

Yeniden günümüze dönecek olursak, makam ve mevkileri kendi malı gibi sahiplenenler varsa şayet, onlara şunu söyleyebiliriz..

Porselen bardaklara fazla alışmayın, kağıda dönüş zor olabilir..
Vesselam..

.

Sami Özey, dikGAZETE.com