Atatürk İngilizlerle Kıbrıs, Azerbaycan, Mısır, Afganistan ve Irak'ta  nasıl savaştı?

Atatürk İngilizlerle Kıbrıs, Azerbaycan, Mısır, Afganistan ve Irak'ta  nasıl savaştı?

Hayli zaman oldu… Harb Akademisinden 69 mezunu, Özal ve Demirel'in askeri danışmanlığını yapmış ordu istihbarat başkanlığından emekli Kurmay Albay büyüğümüzle sohbet sırasında Atatürk'ün Kıbrıs'a yönelik faaliyetleri hakkında çok fazla bilgi bulunmadığını söyleyince daha önce yazdıklarımı hatırladım. Kıbrıs'ta gayri nizami direniş hareketi  1924'te başlatılmıştı.

Kıbrıs’ta İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı…

Kıbrıs hiç gündemden düşmüyor. Son olarak Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, ülkedeki Kur’an kurslarının laiklik ilkesine karşı olduğu gerekçesiyle kapatılmasına karar vermesi ile tartışmaları yeniden alevlendirdi. 

Kıbrıs’ı İngilizler’e II. Abdulhamid teslim etmişti. 1974'te Barış Harekâtı’yla Kuzey Kıbrıs kesimini ele geçirinceye kadar canımız çıktı.

Yeni kurulan Cumhuriyet ise Lozan Antlaşması ile ada üzerinde tüm haklarını kaybetmiş, İngiltere’nin adadaki egemenliğini tanıyınca Kıbrıs yeniden Türk egemenliğine gireceği günü bekler olmuştu. 

Lozan Anlaşması’nda Kıbrıs Meselesi…

Lozan Anlaşması’nın 20. Maddesinde, “Türkiye'nin, Britanya Hükümetince Kıbrıs’ın 5 Kasım 1914’te açıklanan ilhakını tanıdığını bildirdiği”  belirtiliyordu. 

21. Maddesinde ise "5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs Adası’nda yerleşmiş olan Türk uyrukları, yerel yasanın belirlediği koşullara göre, İngiltere uyrukluğuna geçecek ve böylece Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Bununla birlikte bu Türkler, isterlerse, bu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak iki yıllık bir süre içinde Türk uyrukluğunu seçebileceklerdir. Bu durumda seçme haklarını kullandıkları günü izleyen on iki ay içinde Kıbrıs Adası’ndan ayrılmak zorunda kalacaklardır." ifadesi ile Türklerin adayı boşaltmasının önü açılıyor ve demografik denge Rumlar'ın lehine bozuluyordu. 

Kıbrıs’ı kurtarma faaliyetleri nasıl başladı?

Lozan Antlaşması’ndan sonra Kıbrıs’tan bazı göçmenler Türkiye’ye gelmek için adadan ayrıldılar. Genç Cumhuriyetin savaşlarla azalan nüfusunu artırmak ve göç dalgasını organize edebilmek amacı ile Atatürk’ün talimatı doğrultusunda 1925 yılında ilk konsolosluklardan biri Kıbrıs’ın Larnaka kentinde açıldı. Bu süreçte 1923-1930 arasında 5-6 bin Kıbrıslı Türk, Türkiye’ye göç etti. 

İlk konsolos Asaf Bey, Lozan Antlaşması gereğince Kıbrıslı Türklere tanınan Türk vatandaşlığında kalma ve Türkiye’ye göç etme konusunda yardımcı olduğu gibi, Türk gençlerine üniversitelerde okuma imkânı sağlamış, ayrıca Kıbrıs’taki cemiyetlerin faaliyetlerine katkıda bulunmuş, 1925 yılından itibaren Cumhuriyet Bayramı kutlama törenlerini düzenlemiştir.

1927 yılında Kıbrıs Türklerinin mücadelesi amacı ile yayın hayatına başlayan, Mehmet Ramazan Bey’in sahibi olduğu Söz gazetesi  giderlerini karşılayabilmek için Türkiye’den yardım talebinde bulunmuş, gazeteye yardım olarak matbaa harfleri gönderilmiştir. 

Söz gazetesine 1928 yılında iki kasa harf gönderilmiş ve 1929 yılının Şubat ayında da adı geçen gazeteye iki defa matbaa harfleri temin etmek ve bunların bedeli ödenmek suretiyle yardım yapılmıştır.

-Söz Gazetesi 9 Ekim 1930-

Gazetenin sahibi Mehmet Remzi imzası ile makale başlıkları için ayrıca büyük punto harf talep edilmiş ve bu talepler de yerine getirilmiştir.

Ada Rumlarının İngilizlere isyanı…

1930 seçimlerinde, Atatürk devrimlerini ve Türk milliyetçiliğini savunan “Halkçılar” grubu büyük başarı kazanmış, İngiliz Sömürge Yönetimi işbirlikçileri ise ağır bir darbe almıştı.  

1931'de Rumların “Enosis” (Adanın Yunanistan’a bağlanması) isyanı başladı. Rumlar, İngiliz valisinin konağını yakınca İngiliz politikası sertleşti. Türk cemaati ise Enosis’e karşı olduğunu açıkladı. 

Rumlar, 21 Ekim 1931’de Kition Piskoposu Nikodimos Milanos ve Kyrenin Piskoposu’nun öncülüğünde İngiliz idaresine karşı isyan başlatırlar.

İsyanın başlamasında İngiliz koloni yönetiminin oluşturduğu Yasama Konseyi / Kavanin Meclisi’nin Ankara ile irtibatlı Türk üyesi Lefkoşa Girne kazaları Türk milletvekili, muallim, gazeteci, tüccar Mısırlızade Necati Özkan'ın (1899-1970) Rum üyelere katılmasıyla yeni “Gümrük Vergisi” tasarısını reddetmesinin katkısı büyüktür. Onun bu tavrının arkasında Mustafa Kemal Paşa'nın talimatları etkili olmuştur. 

Necati Bey’in bu vetoya katılımıyla reddedilen bir başka yasa da “Köy Yöneticileri Yasası” idi.  Bu yasayla İngiliz Yönetimi, kendi taraftarlarını köylerde muhtar seçtirecekti. İngilizler avuçlarını yaladı. Kıbrıs’ta olaylar toplumsal krize dönüşür ve isyan patlak verir. 

Rumlar’ın Ada’yı Yunanistan’a ilhak amacıyla çıkarttıkları 1931 Rum İsyanı sonrasında, İngilizler, Türklere ve Rumlara baskı uyguladı.  Okullara Türk bayrağı çekilmesi ve İstiklal Marşı’nın okunması yasaklandı. 

Kıbrıslı Türkler tarafından farklı çözüm yolları arandı. Ada’dan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti yetkililerine mektup ve rapor gönderilerek karşılaştıkları sorunlarla ilgili bilgi verildi. 

Türkiye ile Birleşme Örgütü…

1931 Haziranı’nın da Kıbrıs’taki İngiliz Vali Storrs, Koloniler Bakanına yolladığı raporda, ekonomik bunalımın etkileriyle birlikte Kıbrıs’taki İngiliz yönetimine karşı hoşnutsuzluğun artmakta olduğunu bildirmişti. 

1930’dan sonra, Kurtuluş Savaşı Gazisi Necati Bey’in politikasıyla dengenin İngilizler aleyhine bozulmaya başlaması Londra’yı panikletir.  Ankara ve Atina arasındaki yakınlaşma adaya yansımıştı. 

Yunanlılar ve Rumlar, İngilizler’in kendilerini Türkler’e karşı nasıl kullandıklarını anlamışlardı. Boşuna dememişler "bir musibet bin nasihatten evladır" diye.  

Ada’da Rum-Türk ortak cephesinin yaratacağı tehlikeler, İngiliz Sömürge yönetimini acilen yeni önlemler almaya yöneltir. En iyi bildikleri işi yaparlar; böl-parçala-yut!  

Mısırlızade Necati, Çankaya’da Atatürk tarafından kabul edilen ilk ve tek Kıbrıslı Türk liderdi, kendisine “Özkan” soyadını Atatürk bu tarihi görüşmede vermişti.

-Mısırlızade Necati Özkan-

Mısırlızade Necati'nin diğer dava arkadaşları 1887 Beyrut doğumlu, Beyrut Fransız Tıbbiyesi’nden mezun, Müftü Raci Efendi’nin torunu Hasan Nesîb Bey’in de oğlu Dr. Hüseyin Behiç, Dr. Mehmet Esat ve Hasan Karabardak üçlüsüydü. Kıbrıslı Türkler arasında İngiliz Sömürge Yönetimi’ne karşı koymak için teşkilatlanmayı sağladılar ama bedelini ödediler.  

Türkiye ile Birleşme Örgütü”nün öncüsü, bu üç Türk milliyetçisi, İngiliz Yüksek komiser vekili Malcolm Stevenson’nun kurduğu kumpaslarla siyasi mahkum olarak tutuklandı.  

Kıbrıslı Türkler tarafından farklı çözüm yolları arandı.  Ada’dan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti yetkililerine mektup ve rapor gönderilerek karşılaştıkları sorunlarla ilgili bilgi verildi. 

Atatürk’ün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1930’da Antalya bölgesinde yaptığı bir tatbikatta söylediği “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir” sözleri, adayı İngilizler’e bırakmaya ve hele hele “Kıprıs Türkleri”ni yalnız bırakmaya hiç de niyetli olmadığını gösteriyordu.  

Kıbrıs adasında meydana gelen 1931 Rum İsyanları’ndan sonra Ankara’ya gelen ve kurulacak olan mukavemet hareketi için yardım isteyen bir Kıbrıs Türk heyetine aynı sözleri ifade etmişti.

Kıbrıs Türkleri'nin silahlı eğitimi Atatürk döneminde başladı!..

Kıbrıs Türkleri’nin Ada’daki iktisadî durumunun düzeltilmesi için alınacak tedbirler çerçevesinde Ada’dan Türkiye’ye işçi göçü organize edildi. Adana ve Mersin’de özellikle yaz aylarında önemli miktarda ziraatla uğraşacak ameleye ihtiyaç vardı.  

Kıbrıs’ta işsiz kalan ve çok az miktarda bir yevmiye ile çalışan Türkler’e hususi vize verilerek, bunların bu şehirlerde çalışmalarının sağlanması, gelir sağlamak ve refah seviyesini yükseltmek için uygun  bulundu.  

Ada’daki İngiliz Sömürge Yönetimi’ne, Çukurova'da ihtiyaç duyulan mevsimlik işçi ihtiyacı bildirildi. Onlar da yaptıkları tetkiklerde doğru bir talep olduğunu belirlemişlerdi. 

Böylelikle İngiliz istihbaratının dikkatini çekmeden “Mevsimlik işçi” statüsünde çalışmaya gelenlerden seçilenler, gizliliğe dikkat edilerek Antalya-Kemer yolu üzerinde ormanlık bir alan içinde bulunan gayri nizami harp tekniklerinin öğretildiği  askeri kampa götürülüyordu.

Türk Mukavemet Teşkilatı'nın ilk çekirdek kadrosu burada eğitim alan Türkler’den oluşturuluyordu.

Bu kamplarda eğitime tabi tutulan Kıbrıs Türklerine, Eğirdir Dağ ve Komando Okulu personeli tarafından silah kullanımı, bakımı, atış talimi, gerilla, komando, sabotaj, kundaklama ve gizli harekât teknikleri konularında bilgiler veriliyordu.

Onlar da Kıbrıs’a döndüklerinde aldıkları eğitime göre hareket ediyordu. 

Neden “Taksim”e karşı çıkıyorum?

Kıbrıs tarihinin Rumlar - Türkler çatışmasından ibaret olduğunu sanmak Adanın işgalcisi İngilizlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir. Çünkü işgalci İngilizler, Rumlarla Türkleri çatıştırdı. Ada Rumlarının, İngiliz askeri varlığına karşı başlattıkları tedhiş ve terörle baş edemeyen Koloni yönetimi, Rum direnişçileri saf dışı bırakmak için Türkleri askere aldı. Daha düne kadar İngilizlere karşı birlikte kafa tutan Türkler ve Rumlar, şimdi birbirlerine silah doğrultuyordu.

İkinci aşama, İngiliz istihbaratının devşirdiği Rumların, Türklere saldırmasıydı. Böylelikle ilk nifak tohumları ekildi. EOKA'nın asıl hedefi, İngiliz Sömürge Yönetimi olmasına rağmen, İngiliz İstihbaratı, Türklerle Rumları karşı karşıya getirmeyi, çatıştırmayı başardı, böylelikle adadaki işgalci tutumunu sürdürmeyi garantiledi.

Azerbaycan Bakü’de, İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı…

1918’de Azerbaycan Türkleri, Bakü’yü işgal eden Bolşevik Rus ve Ermenilere karşı Türk Ordusu’nu desteğe çağırır.

Nuri Paşa’nın kumandasında Kafkas Türk-İslam Ordusu kurulur ve Azerbaycan içlerinden Bakü üzerine ilerlemeye başlar. Türk ordusu karşısında sıkışan Ermeniler, kendilerini kurtarması için İngiltere’ye başvururlar. İngiltere, bu iş için “Gizli Ordu” veya komutanının adı dolayısıyla “Dunsterforce” olarak bilinen ve o sırada İran - Güney Azerbaycan’daki Türk ilerleyişini durdurmakla görevli birliği oluşturur.

Ancak tüm sinsi planlarına rağmen 15 Eylül 1918’de Bakü’nün Türkler tarafından kurtarılmasına engel olamazlar.

-Kafkas İslam Ordusu ve Nuri Paşa-

İngilizler, Kızılordu’ya karşı çarpışan Çar taraftarı Denikini, Kolçakı ve Vragelçileri savunarak onları silah ve yiyecek sağlıyordu. İngilizlerin amacı Rusya’nın başını iç savaşa katarak Bakü petrolünü istedikleri gibi kullanmaktı.

İngilizler’in bu güçlere yardım etmesinin bir anlamı kalmadığından Azerbaycan’ı terk ettiler.

Türkiye, o dönemde Merkezi Bakü olarak kurulmuş Azerbaycan Cumhuriyeti, “Müsavat Partisi”nin oluşturduğu milli ordu mensubu Osmanlı ordusu bakiyesi subay ve askerlerin İngilizlerle savaşması ve İngilizlere yardım edilmemesi talimatını vermişti.

Sonuçta Ankara’nın talimatları etkili oldu ve İngilizler, Azerbaycan’dan ayrılmak zorunda kaldılar.

Afganistan’da İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı…

Türkiye, İngilizler’e üçüncü çomağı Afganistan’da soktu.

Hindistan üzerinden Afganistan’a ve oradan da Tahran ve Bakü’ye inmek isteyen İngiltere’nin önünü Kabil’de kesti.

İngiliz istihbaratının, Müslümanların gözünde küçük düşürerek etkisizleştirmek amacıyla Sebataist ilan ettiği Mustafa Kemal Paşa, 20 Ağustos 1920’de Afganistan’a gönderdiği ilk Türk temsilcisi Abdurrahman Bey’le Emanullah Han’a yazdığı mektupta “İngilizlere karşı birlikte savaşalım” önerisinde bulunmuştu.

Arabistan’da vazife yaptığı dönemde İngiliz ordusuna ve isyancı Araplara kök söktüren Medine Muhafızı Fahrettin Paşa başkanlığında Türk elçilik heyeti 19 Mart 1922 günü Ankara’dan hareket etti.

Trabzon, Batum, Bitlis, Bakü yoluyla 25 Mayıs’ta Afganistan’ın Herat kentine ulaştı, burada büyük bir törenle karşılandı. O tarihte Afganistan’da 200 kadar Türk subayı görev yapmakta, İngiliz ordusuna karşı savaşan Afgan ordusunu eğitmekte, sevk ve idare etmekteydi.

Mustafa Kemal Paşa’nın Afganistan’a büyük önem verdiği görülüyor.

Medine eski Muhafızı Fahrettin (Türkkan) Paşa, Kabil’e Elçi olarak atanması ve 26 Haziran 1922-12 Mayıs 1926 tarihleri arasında görev yapması bunu göstermektedir.

-Fahreddin Paşa, Afganistan-

Türkiye Cumhuriyeti’nin, Afganistan’ı tahkimatı sayesinde İngilizler Hindistan üzerinden Orta Asya’ya yayılamadığı gibi Tahran ve Bakü’ye de ulaşamadılar.

Mısır’da İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı…

İngilizler’e dördüncü çomak en güvendikleri Mısır’da sokuldu.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın, Mısır masası, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı kurarak İngilizler’in Ortadoğu’daki egemenliğine direndiler.

İngilizler’in ellerini kollarını sallayarak İslam coğrafyasında faaliyet göstermesini engellediler.

1. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla birlikte 1914-1915 yılları arasında Teşkilatı Mahsusa’nın Arap Yarımadası’ndan sorumlu başkanı olarak görev yapan, Çerkez Ubıh asıllı Türk istihbaratçı ve gerilla savaşçısı Eşref Sencer Kuşçubaşı kendisini sorgulayan Lawrence’a;Lawrence, kazandığını sanıyorsun. Fakat henüz hiçbir şey bitmedi. Hükûmetinin başına öyle musibetler salacağım ki, iki asır uğraşsanız bitiremeyeceksiniz” demişti.

Sözlerini doğrulayan gelişmeler sonraki yıllarda yaşandı.

Sıkı durun! Asıl bombayı şimdi patlatıyorum!

İsrail Devleti’nin kurulması, Türk istihbaratının projesiydi.

Çünkü İsrail devleti kurulduğunda o topraklar İngiliz mandasıydı ve İngiliz koloni valisi tarafından yönetiliyordu.

Birleşik Krallık, Filistin Mandası’ndaki Yahudi yerleşimlerini korumak amacıyla kurulan ve 1920-1948 yılları arasında faaliyet gösteren Yahudi paramiliter örgütü Haganah, İngiliz ordusunu hedef alan eylemlerde bulundu.

Yüzlerce İngiliz askeri öldürüldü.

İkinci Dünya Savaşı sonunda İngiliz Hükümetinin Siyonist karşıtı tavrını değiştirmeyeceği kesinlikle anlaşılınca, Haganah, Filistin’deki İngiliz Manda yönetimine karşı çıkmaya karar verdi.

İngilizlere karşı her alanda direnişler düzenlenmeye başladı.

Avrupa’dan ve Kuzey Afrika’dan Filistin’e yasa dışı yollardan yapılan toplu Yahudi göçlerini örgütledi. 1940 yılı sonlarına doğru Haganah terör örgütü 45 bin elemana ulaşmıştı. 

İngilizler, Yahudilerin saldırılarını bertaraf etmek için Araplara yanaştı. Arap - Yahudi anlaşmazlığını körükledi.

Türkiye; Yahudiler’in İngilizlere karşı eylemlilik kararlarını okuduğunda her türlü desteği sundu. Öncelikle Türkiye topraklarından Filistin’e Yahudi göçünü teşvik etti.

Vatandaş Türkçe Konuş kampanyalarından rahatsız olan binlerce Türk Yahudisi soluğu Filistin’de aldı ve Şerif Hüseyin’in oğlunun kral olduğu topraklarda demografik dengeyi Yahudiler lehine değiştirdi.

İsrail’e gönderilen Yahudilerin bir çoğu, Hazar Türkleri’nin bakiyesiydi…

Türkiye; Avrupa’da popülerleşen Hıristiyan geleneği antisemitizm karşıtı projeler gerçekleştirdi.

Örneğin Hitler zulmünden kaçan Alman Yahudi bilim insanlarını üniversitelerde istihdam etti.

Savaşın devam ettiği yıllara Türk diplomatları, görev yaptıkları ülkelerde binlerce Yahudi’nin hayatını onlara Türk pasaportu vererek kurtardılar.

Yahudileri soykırımdan kurtaran bu diplomatlar “Türk Schindlerler” olarak anılıyorlar.

İkinci Dünya Savaşı sırasında görev yapmış olan, Türkiye’nin Marsilya Büyükelçisi Necdet Kent ve Rodos Konsolosu Selahattin Ülkümen’in kahramanca çabaları sayesinde birçok Yahudi, soykırımdan kurtulmuştu.

Vatandaşları arasında dine bağlı ayırım yapmayan Türk hükümetinin diplomatları, büyük tehlikeleri göze alarak çok cesaret isteyen kurtarma operasyonları düzenlemiş ve pek çok Yahudi’nin hayatını kurtarmışlardır.

Türk konsoloslukları, Yahudi sığınmacıların çocuklarına da Türk vatandaşı kimliği vererek, onları Nazi kamplarına gönderilmekten alıkoymuştu.

Türk istihbaratı; Türkiye’den göç ettirilen Yahudiler ile Türk diplomatların Avrupa’da toplama kamplarında imha edilmekten kurtardıkları Yahudiler aracılığıyla Filistin’de bağımsız İsrail devletinin kurulması için İngilizlere karşı savaşan Haganah benzeri örgütlere sızdı.

İngilizler, tersinden karşılık verdi. Araplar üzerinden Filistin davasını uluslararası krize dönüştürdüler.

Kim ne derse desin, İsrail devletinin kuruluşu, Türkiye’nin projesidir.

Irak’ta İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı Molla Mustafa Barzani…

Bazı kayıtlarda Barzanî ailesinin, Siirt’in Şirvan kazasından 18. yüzyıl sonlarında Irak’taki İmadiye kazası yakınlarında bulunan Barzan bölgesine göç ettikleri ve Arap asıllı oldukları belirtilir. 

1932 sonrasında Barzan ailesi, Türkiye Cumhuriyeti ile ters düşmemeye özen gösterir. 1932 Haziran’ında İngiliz ve Irak ordusunun takibinden kaçan Molla Mustafa Barzani ailesi ve 400 adamı Türkiye sınırından girerek jandarmalara teslim olmuştur.

-Molla Mustafa Barzani-

Aile üyelerinden Molla Mustafa Barzani Ankara, Eskişehir ve Edirne’de ikamet ettirilmiştir. Bu süreç içinde Mustafa Barzani’nin, Türk istihbarat servisi tarafından brife edildiği, özel eğitim verildiği iddia edilmekte. 

Hatta Molla Mustafa Barzani’nin Türkiye’de bulunduğu süre içinde Barla’da ikamet eden Bediüzzaman Said Nursi ile haberleştiği ve Said Nursi’nin Mustafa Barzani’denMolla İzzet” ismiyle söz ettiği kaydedilmektedir. 

Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani, Türk istihbaratıyla çalıştı mı?

Iraklı Kürt lider Molla Mustafa Barzani ile Türkiye arasında bilinen ilk temas 1932’de gerçekleşti. Barzani ailesi kuşaklarının İngiliz aleyhtarlığı, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyor. 

Kasım 1919 - Mart 1920 tarihlerinde Barzan ve Zibar aşiretlerinin Nesturi ve Ermenilerden oluşan İngiliz kuvvetlerine karşı savaştığı, hatta Türklerden yardım istediği biliniyor. 

Şeyh Mahmud Berzenci’nin, İngilizlere karşı başlattığı kıyama katılan Barzani aşiretinin bulunduğu yerler İngiliz uçaklarınca bombalanmıştı. 

İngiliz belgelerine göre İngiliz uçakları İngiliz kuklası Irak devletine karşı ayaklanan Kürt aşiretlerinin meskûn olduğu 79 köyü bombalamış, 2382 evden 1365’ini yerle bir etmişti.

21 Haziran 1932’de Molla Mustafa Barzanî ve beraberindeki 1700 kişi İngilizlerin ve kukla Irak devletinin takibatından kurtulmak için Türkiye sınırından giriş yapmışlar, Şark Hudut Komutanı Binbaşı Şükrü Kanatlı yönetimindeki Türk ordusu tarafından çok iyi karşılanmışlardı. 

Türkiye, Molla Mustafa ve adamlarının Barzan’a geri dönmesine izin vermiş, Irak Hükümetinin, Kürt isyancılara karşı operasyon yapılması teklifine karşı çıkmıştı. 

Mustafa Barzani’nin, 1945 yılına kadar yaklaşık 2 yıl boyunca, İngiliz güçlerinin eline geçmemek için İran’da Mirava köyünde saklandığı biliniyor. 

Barzani’nin Sovyetler’de bulunduğu dönemde, İngilizlerin Irak’taki hâkimiyeti sürüyordu. İngilizlerin, hem Mahabad hem de Sovyet süreci nedeniyle, Barzanilere ve özellikle Mustafa Barzani’ye yönelik kinleri sınır tanımamıştır. 

Sonuçta İngilizler, Türklerden kopardıkları Irak topraklarında uzun süreli hakimiyet sağlayamadılar. 

Ankara, Barzan aşireti üzerinden İngiliz egemenliğindeki Irak'ı istikrarsızlaştırdı. Bugünkü Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Atatürk dönemi izlenen politikaların sonucudur. 

Sonuç:

İngiliz İslamcıları”nın, Filistin davasında nasıl Kraliçe’nin adamlarının tezlerine bağlılıkları Türk Milleti’nin ve Devlet’inin doğrusu değilse, Kıbrıs mevzusunda da İngiliz tezlerine sahip çıkmak doğru olmadığı gibi ihanettir. 

Yahudiler, Filistin’i Osmanlı’dan koparıp almadı. Filistin’i İngilizler işgal etti ve kolonileştirdi. Yahudiler ise İngilizler’le çatışarak, savaşarak, karakollarını basarak, askerlerini öldürerek bu işgale son verdiler.  

Türkçesi şu; kadim Türk Devleti, Hazar Musevisi askerleriyle Filistin’i yani bugünkü İsrail topraklarını, yani Kudüs’ü, İngilizler’den geri aldı. 

Benzer süreç Kıbrıs’ta yaşandı. Kadim Türk Devleti, Ortodoks Hıristiyan Türk askerleriyle İngilizler’den şimdilik Kıbrıs'ın bir kısmını aldı. “İçimizdeki İrlandalılar” olmasaydı tamamını alacaktı.  

Kadim Devlet,  Mevali ve Kölemenlerin torunları ile Ortadoğu'da ilerleyişini sürdürüyor. Türkiye plakasına Musul ve Kerkük’ü ekleyenlere tavsiyem, Erbil ve Süleymaniye’yi, Kudüs ve Kahire’yi ve dahi Kabil’i eklemeyi unutmasınlar.

*

Taziye: 19. Genelkurmay Başkanı E. Org. Necdet Üruğ'un ruhu 100 yaşında uçmağa vardı. Ruhu şad, mekanı cennet olsun. Cihanşümul Kadim Türk Devletinin başı sağ olsun!

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Seçilmiş Kaynakça:

https://kafkassam.com/israil-devletinin-kurulusu-turkiyeni-projesi-olabilir-mi.html

https://medium.com/iyibilgiler/israil-devletinin-kurulusu-turkiyenin-projesimi-8446060818e1

https://www.kibrisgazetesi.com/ataturkun-yillar-once-kibrisla-ilgili-sozleri-makale,12712.html

Mehmet Kaya, Atatürk Dönemi Türkiye-Kıbrıs İlişkileri (1923-1938),  Uluslararası Boyutlarıyla Kıbrıs Meselesi Ve Geleceği Uluslararası Sempozyumu 11-13 Aralık 2014 / Gazimağusa Bildiriler https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/KIBRIS-MESELESI-BILDIRILER.pdf

https://www.dikgazete.com/turkiye-kibrista-bolgesel-denge-politikasini-birakti-kuzey-kibrista-gidenler-hain-gelenler-kahraman-degil-makale,2931.html

https://www.dikgazete.com/kibrisli-popaz-iii-makaryos-turkiyeden-mi-gitti-turk-devletine-nasil-hizmet-etti-makale,1996.htm

Hayli zaman oldu… Harb Akademisinden 69 mezunu, Özal ve Demirel'in askeri danışmanlığını yapmış ordu istihbarat başkanlığından emekli Kurmay Albay büyüğümüzle sohbet sırasında Atatürk'ün Kıbrıs'a yönelik faaliyetleri hakkında çok fazla bilgi bulunmadığını söyleyince daha önce yazdıklarımı hatırladım. Kıbrıs'ta gayri nizami direniş hareketi  1924'te başlatılmıştı.

Kıbrıs’ta İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı…

Kıbrıs hiç gündemden düşmüyor. Son olarak Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, ülkedeki Kur’an kurslarının laiklik ilkesine karşı olduğu gerekçesiyle kapatılmasına karar vermesi ile tartışmaları yeniden alevlendirdi. 

Kıbrıs’ı İngilizler’e II. Abdulhamid teslim etmişti. 1974'te Barış Harekâtı’yla Kuzey Kıbrıs kesimini ele geçirinceye kadar canımız çıktı.

Yeni kurulan Cumhuriyet ise Lozan Antlaşması ile ada üzerinde tüm haklarını kaybetmiş, İngiltere’nin adadaki egemenliğini tanıyınca Kıbrıs yeniden Türk egemenliğine gireceği günü bekler olmuştu. 

Lozan Anlaşması’nda Kıbrıs Meselesi…

Lozan Anlaşması’nın 20. Maddesinde, “Türkiye'nin, Britanya Hükümetince Kıbrıs’ın 5 Kasım 1914’te açıklanan ilhakını tanıdığını bildirdiği”  belirtiliyordu. 

21. Maddesinde ise "5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs Adası’nda yerleşmiş olan Türk uyrukları, yerel yasanın belirlediği koşullara göre, İngiltere uyrukluğuna geçecek ve böylece Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Bununla birlikte bu Türkler, isterlerse, bu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak iki yıllık bir süre içinde Türk uyrukluğunu seçebileceklerdir. Bu durumda seçme haklarını kullandıkları günü izleyen on iki ay içinde Kıbrıs Adası’ndan ayrılmak zorunda kalacaklardır." ifadesi ile Türklerin adayı boşaltmasının önü açılıyor ve demografik denge Rumlar'ın lehine bozuluyordu. 

Kıbrıs’ı kurtarma faaliyetleri nasıl başladı?

Lozan Antlaşması’ndan sonra Kıbrıs’tan bazı göçmenler Türkiye’ye gelmek için adadan ayrıldılar. Genç Cumhuriyetin savaşlarla azalan nüfusunu artırmak ve göç dalgasını organize edebilmek amacı ile Atatürk’ün talimatı doğrultusunda 1925 yılında ilk konsolosluklardan biri Kıbrıs’ın Larnaka kentinde açıldı. Bu süreçte 1923-1930 arasında 5-6 bin Kıbrıslı Türk, Türkiye’ye göç etti. 

İlk konsolos Asaf Bey, Lozan Antlaşması gereğince Kıbrıslı Türklere tanınan Türk vatandaşlığında kalma ve Türkiye’ye göç etme konusunda yardımcı olduğu gibi, Türk gençlerine üniversitelerde okuma imkânı sağlamış, ayrıca Kıbrıs’taki cemiyetlerin faaliyetlerine katkıda bulunmuş, 1925 yılından itibaren Cumhuriyet Bayramı kutlama törenlerini düzenlemiştir.

1927 yılında Kıbrıs Türklerinin mücadelesi amacı ile yayın hayatına başlayan, Mehmet Ramazan Bey’in sahibi olduğu Söz gazetesi  giderlerini karşılayabilmek için Türkiye’den yardım talebinde bulunmuş, gazeteye yardım olarak matbaa harfleri gönderilmiştir. 

Söz gazetesine 1928 yılında iki kasa harf gönderilmiş ve 1929 yılının Şubat ayında da adı geçen gazeteye iki defa matbaa harfleri temin etmek ve bunların bedeli ödenmek suretiyle yardım yapılmıştır.

-Söz Gazetesi 9 Ekim 1930-

Gazetenin sahibi Mehmet Remzi imzası ile makale başlıkları için ayrıca büyük punto harf talep edilmiş ve bu talepler de yerine getirilmiştir.

Ada Rumlarının İngilizlere isyanı…

1930 seçimlerinde, Atatürk devrimlerini ve Türk milliyetçiliğini savunan “Halkçılar” grubu büyük başarı kazanmış, İngiliz Sömürge Yönetimi işbirlikçileri ise ağır bir darbe almıştı.  

1931'de Rumların “Enosis” (Adanın Yunanistan’a bağlanması) isyanı başladı. Rumlar, İngiliz valisinin konağını yakınca İngiliz politikası sertleşti. Türk cemaati ise Enosis’e karşı olduğunu açıkladı. 

Rumlar, 21 Ekim 1931’de Kition Piskoposu Nikodimos Milanos ve Kyrenin Piskoposu’nun öncülüğünde İngiliz idaresine karşı isyan başlatırlar.

İsyanın başlamasında İngiliz koloni yönetiminin oluşturduğu Yasama Konseyi / Kavanin Meclisi’nin Ankara ile irtibatlı Türk üyesi Lefkoşa Girne kazaları Türk milletvekili, muallim, gazeteci, tüccar Mısırlızade Necati Özkan'ın (1899-1970) Rum üyelere katılmasıyla yeni “Gümrük Vergisi” tasarısını reddetmesinin katkısı büyüktür. Onun bu tavrının arkasında Mustafa Kemal Paşa'nın talimatları etkili olmuştur. 

Necati Bey’in bu vetoya katılımıyla reddedilen bir başka yasa da “Köy Yöneticileri Yasası” idi.  Bu yasayla İngiliz Yönetimi, kendi taraftarlarını köylerde muhtar seçtirecekti. İngilizler avuçlarını yaladı. Kıbrıs’ta olaylar toplumsal krize dönüşür ve isyan patlak verir. 

Rumlar’ın Ada’yı Yunanistan’a ilhak amacıyla çıkarttıkları 1931 Rum İsyanı sonrasında, İngilizler, Türklere ve Rumlara baskı uyguladı.  Okullara Türk bayrağı çekilmesi ve İstiklal Marşı’nın okunması yasaklandı. 

Kıbrıslı Türkler tarafından farklı çözüm yolları arandı. Ada’dan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti yetkililerine mektup ve rapor gönderilerek karşılaştıkları sorunlarla ilgili bilgi verildi. 

Türkiye ile Birleşme Örgütü…

1931 Haziranı’nın da Kıbrıs’taki İngiliz Vali Storrs, Koloniler Bakanına yolladığı raporda, ekonomik bunalımın etkileriyle birlikte Kıbrıs’taki İngiliz yönetimine karşı hoşnutsuzluğun artmakta olduğunu bildirmişti. 

1930’dan sonra, Kurtuluş Savaşı Gazisi Necati Bey’in politikasıyla dengenin İngilizler aleyhine bozulmaya başlaması Londra’yı panikletir.  Ankara ve Atina arasındaki yakınlaşma adaya yansımıştı. 

Yunanlılar ve Rumlar, İngilizler’in kendilerini Türkler’e karşı nasıl kullandıklarını anlamışlardı. Boşuna dememişler "bir musibet bin nasihatten evladır" diye.  

Ada’da Rum-Türk ortak cephesinin yaratacağı tehlikeler, İngiliz Sömürge yönetimini acilen yeni önlemler almaya yöneltir. En iyi bildikleri işi yaparlar; böl-parçala-yut!  

Mısırlızade Necati, Çankaya’da Atatürk tarafından kabul edilen ilk ve tek Kıbrıslı Türk liderdi, kendisine “Özkan” soyadını Atatürk bu tarihi görüşmede vermişti.

-Mısırlızade Necati Özkan-

Mısırlızade Necati'nin diğer dava arkadaşları 1887 Beyrut doğumlu, Beyrut Fransız Tıbbiyesi’nden mezun, Müftü Raci Efendi’nin torunu Hasan Nesîb Bey’in de oğlu Dr. Hüseyin Behiç, Dr. Mehmet Esat ve Hasan Karabardak üçlüsüydü. Kıbrıslı Türkler arasında İngiliz Sömürge Yönetimi’ne karşı koymak için teşkilatlanmayı sağladılar ama bedelini ödediler.  

Türkiye ile Birleşme Örgütü”nün öncüsü, bu üç Türk milliyetçisi, İngiliz Yüksek komiser vekili Malcolm Stevenson’nun kurduğu kumpaslarla siyasi mahkum olarak tutuklandı.  

Kıbrıslı Türkler tarafından farklı çözüm yolları arandı.  Ada’dan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti yetkililerine mektup ve rapor gönderilerek karşılaştıkları sorunlarla ilgili bilgi verildi. 

Atatürk’ün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1930’da Antalya bölgesinde yaptığı bir tatbikatta söylediği “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir” sözleri, adayı İngilizler’e bırakmaya ve hele hele “Kıprıs Türkleri”ni yalnız bırakmaya hiç de niyetli olmadığını gösteriyordu.  

Kıbrıs adasında meydana gelen 1931 Rum İsyanları’ndan sonra Ankara’ya gelen ve kurulacak olan mukavemet hareketi için yardım isteyen bir Kıbrıs Türk heyetine aynı sözleri ifade etmişti.

Kıbrıs Türkleri'nin silahlı eğitimi Atatürk döneminde başladı!..

Kıbrıs Türkleri’nin Ada’daki iktisadî durumunun düzeltilmesi için alınacak tedbirler çerçevesinde Ada’dan Türkiye’ye işçi göçü organize edildi. Adana ve Mersin’de özellikle yaz aylarında önemli miktarda ziraatla uğraşacak ameleye ihtiyaç vardı.  

Kıbrıs’ta işsiz kalan ve çok az miktarda bir yevmiye ile çalışan Türkler’e hususi vize verilerek, bunların bu şehirlerde çalışmalarının sağlanması, gelir sağlamak ve refah seviyesini yükseltmek için uygun  bulundu.  

Ada’daki İngiliz Sömürge Yönetimi’ne, Çukurova'da ihtiyaç duyulan mevsimlik işçi ihtiyacı bildirildi. Onlar da yaptıkları tetkiklerde doğru bir talep olduğunu belirlemişlerdi. 

Böylelikle İngiliz istihbaratının dikkatini çekmeden “Mevsimlik işçi” statüsünde çalışmaya gelenlerden seçilenler, gizliliğe dikkat edilerek Antalya-Kemer yolu üzerinde ormanlık bir alan içinde bulunan gayri nizami harp tekniklerinin öğretildiği  askeri kampa götürülüyordu.

Türk Mukavemet Teşkilatı'nın ilk çekirdek kadrosu burada eğitim alan Türkler’den oluşturuluyordu.

Bu kamplarda eğitime tabi tutulan Kıbrıs Türklerine, Eğirdir Dağ ve Komando Okulu personeli tarafından silah kullanımı, bakımı, atış talimi, gerilla, komando, sabotaj, kundaklama ve gizli harekât teknikleri konularında bilgiler veriliyordu.

Onlar da Kıbrıs’a döndüklerinde aldıkları eğitime göre hareket ediyordu. 

Neden “Taksim”e karşı çıkıyorum?

Kıbrıs tarihinin Rumlar - Türkler çatışmasından ibaret olduğunu sanmak Adanın işgalcisi İngilizlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir. Çünkü işgalci İngilizler, Rumlarla Türkleri çatıştırdı. Ada Rumlarının, İngiliz askeri varlığına karşı başlattıkları tedhiş ve terörle baş edemeyen Koloni yönetimi, Rum direnişçileri saf dışı bırakmak için Türkleri askere aldı. Daha düne kadar İngilizlere karşı birlikte kafa tutan Türkler ve Rumlar, şimdi birbirlerine silah doğrultuyordu.

İkinci aşama, İngiliz istihbaratının devşirdiği Rumların, Türklere saldırmasıydı. Böylelikle ilk nifak tohumları ekildi. EOKA'nın asıl hedefi, İngiliz Sömürge Yönetimi olmasına rağmen, İngiliz İstihbaratı, Türklerle Rumları karşı karşıya getirmeyi, çatıştırmayı başardı, böylelikle adadaki işgalci tutumunu sürdürmeyi garantiledi.

Azerbaycan Bakü’de, İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı…

1918’de Azerbaycan Türkleri, Bakü’yü işgal eden Bolşevik Rus ve Ermenilere karşı Türk Ordusu’nu desteğe çağırır.

Nuri Paşa’nın kumandasında Kafkas Türk-İslam Ordusu kurulur ve Azerbaycan içlerinden Bakü üzerine ilerlemeye başlar. Türk ordusu karşısında sıkışan Ermeniler, kendilerini kurtarması için İngiltere’ye başvururlar. İngiltere, bu iş için “Gizli Ordu” veya komutanının adı dolayısıyla “Dunsterforce” olarak bilinen ve o sırada İran - Güney Azerbaycan’daki Türk ilerleyişini durdurmakla görevli birliği oluşturur.

Ancak tüm sinsi planlarına rağmen 15 Eylül 1918’de Bakü’nün Türkler tarafından kurtarılmasına engel olamazlar.

-Kafkas İslam Ordusu ve Nuri Paşa-

İngilizler, Kızılordu’ya karşı çarpışan Çar taraftarı Denikini, Kolçakı ve Vragelçileri savunarak onları silah ve yiyecek sağlıyordu. İngilizlerin amacı Rusya’nın başını iç savaşa katarak Bakü petrolünü istedikleri gibi kullanmaktı.

İngilizler’in bu güçlere yardım etmesinin bir anlamı kalmadığından Azerbaycan’ı terk ettiler.

Türkiye, o dönemde Merkezi Bakü olarak kurulmuş Azerbaycan Cumhuriyeti, “Müsavat Partisi”nin oluşturduğu milli ordu mensubu Osmanlı ordusu bakiyesi subay ve askerlerin İngilizlerle savaşması ve İngilizlere yardım edilmemesi talimatını vermişti.

Sonuçta Ankara’nın talimatları etkili oldu ve İngilizler, Azerbaycan’dan ayrılmak zorunda kaldılar.

Afganistan’da İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı…

Türkiye, İngilizler’e üçüncü çomağı Afganistan’da soktu.

Hindistan üzerinden Afganistan’a ve oradan da Tahran ve Bakü’ye inmek isteyen İngiltere’nin önünü Kabil’de kesti.

İngiliz istihbaratının, Müslümanların gözünde küçük düşürerek etkisizleştirmek amacıyla Sebataist ilan ettiği Mustafa Kemal Paşa, 20 Ağustos 1920’de Afganistan’a gönderdiği ilk Türk temsilcisi Abdurrahman Bey’le Emanullah Han’a yazdığı mektupta “İngilizlere karşı birlikte savaşalım” önerisinde bulunmuştu.

Arabistan’da vazife yaptığı dönemde İngiliz ordusuna ve isyancı Araplara kök söktüren Medine Muhafızı Fahrettin Paşa başkanlığında Türk elçilik heyeti 19 Mart 1922 günü Ankara’dan hareket etti.

Trabzon, Batum, Bitlis, Bakü yoluyla 25 Mayıs’ta Afganistan’ın Herat kentine ulaştı, burada büyük bir törenle karşılandı. O tarihte Afganistan’da 200 kadar Türk subayı görev yapmakta, İngiliz ordusuna karşı savaşan Afgan ordusunu eğitmekte, sevk ve idare etmekteydi.

Mustafa Kemal Paşa’nın Afganistan’a büyük önem verdiği görülüyor.

Medine eski Muhafızı Fahrettin (Türkkan) Paşa, Kabil’e Elçi olarak atanması ve 26 Haziran 1922-12 Mayıs 1926 tarihleri arasında görev yapması bunu göstermektedir.

-Fahreddin Paşa, Afganistan-

Türkiye Cumhuriyeti’nin, Afganistan’ı tahkimatı sayesinde İngilizler Hindistan üzerinden Orta Asya’ya yayılamadığı gibi Tahran ve Bakü’ye de ulaşamadılar.

Mısır’da İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı…

İngilizler’e dördüncü çomak en güvendikleri Mısır’da sokuldu.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın, Mısır masası, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı kurarak İngilizler’in Ortadoğu’daki egemenliğine direndiler.

İngilizler’in ellerini kollarını sallayarak İslam coğrafyasında faaliyet göstermesini engellediler.

1. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla birlikte 1914-1915 yılları arasında Teşkilatı Mahsusa’nın Arap Yarımadası’ndan sorumlu başkanı olarak görev yapan, Çerkez Ubıh asıllı Türk istihbaratçı ve gerilla savaşçısı Eşref Sencer Kuşçubaşı kendisini sorgulayan Lawrence’a;Lawrence, kazandığını sanıyorsun. Fakat henüz hiçbir şey bitmedi. Hükûmetinin başına öyle musibetler salacağım ki, iki asır uğraşsanız bitiremeyeceksiniz” demişti.

Sözlerini doğrulayan gelişmeler sonraki yıllarda yaşandı.

Sıkı durun! Asıl bombayı şimdi patlatıyorum!

İsrail Devleti’nin kurulması, Türk istihbaratının projesiydi.

Çünkü İsrail devleti kurulduğunda o topraklar İngiliz mandasıydı ve İngiliz koloni valisi tarafından yönetiliyordu.

Birleşik Krallık, Filistin Mandası’ndaki Yahudi yerleşimlerini korumak amacıyla kurulan ve 1920-1948 yılları arasında faaliyet gösteren Yahudi paramiliter örgütü Haganah, İngiliz ordusunu hedef alan eylemlerde bulundu.

Yüzlerce İngiliz askeri öldürüldü.

İkinci Dünya Savaşı sonunda İngiliz Hükümetinin Siyonist karşıtı tavrını değiştirmeyeceği kesinlikle anlaşılınca, Haganah, Filistin’deki İngiliz Manda yönetimine karşı çıkmaya karar verdi.

İngilizlere karşı her alanda direnişler düzenlenmeye başladı.

Avrupa’dan ve Kuzey Afrika’dan Filistin’e yasa dışı yollardan yapılan toplu Yahudi göçlerini örgütledi. 1940 yılı sonlarına doğru Haganah terör örgütü 45 bin elemana ulaşmıştı. 

İngilizler, Yahudilerin saldırılarını bertaraf etmek için Araplara yanaştı. Arap - Yahudi anlaşmazlığını körükledi.

Türkiye; Yahudiler’in İngilizlere karşı eylemlilik kararlarını okuduğunda her türlü desteği sundu. Öncelikle Türkiye topraklarından Filistin’e Yahudi göçünü teşvik etti.

Vatandaş Türkçe Konuş kampanyalarından rahatsız olan binlerce Türk Yahudisi soluğu Filistin’de aldı ve Şerif Hüseyin’in oğlunun kral olduğu topraklarda demografik dengeyi Yahudiler lehine değiştirdi.

İsrail’e gönderilen Yahudilerin bir çoğu, Hazar Türkleri’nin bakiyesiydi…

Türkiye; Avrupa’da popülerleşen Hıristiyan geleneği antisemitizm karşıtı projeler gerçekleştirdi.

Örneğin Hitler zulmünden kaçan Alman Yahudi bilim insanlarını üniversitelerde istihdam etti.

Savaşın devam ettiği yıllara Türk diplomatları, görev yaptıkları ülkelerde binlerce Yahudi’nin hayatını onlara Türk pasaportu vererek kurtardılar.

Yahudileri soykırımdan kurtaran bu diplomatlar “Türk Schindlerler” olarak anılıyorlar.

İkinci Dünya Savaşı sırasında görev yapmış olan, Türkiye’nin Marsilya Büyükelçisi Necdet Kent ve Rodos Konsolosu Selahattin Ülkümen’in kahramanca çabaları sayesinde birçok Yahudi, soykırımdan kurtulmuştu.

Vatandaşları arasında dine bağlı ayırım yapmayan Türk hükümetinin diplomatları, büyük tehlikeleri göze alarak çok cesaret isteyen kurtarma operasyonları düzenlemiş ve pek çok Yahudi’nin hayatını kurtarmışlardır.

Türk konsoloslukları, Yahudi sığınmacıların çocuklarına da Türk vatandaşı kimliği vererek, onları Nazi kamplarına gönderilmekten alıkoymuştu.

Türk istihbaratı; Türkiye’den göç ettirilen Yahudiler ile Türk diplomatların Avrupa’da toplama kamplarında imha edilmekten kurtardıkları Yahudiler aracılığıyla Filistin’de bağımsız İsrail devletinin kurulması için İngilizlere karşı savaşan Haganah benzeri örgütlere sızdı.

İngilizler, tersinden karşılık verdi. Araplar üzerinden Filistin davasını uluslararası krize dönüştürdüler.

Kim ne derse desin, İsrail devletinin kuruluşu, Türkiye’nin projesidir.

Irak’ta İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı Molla Mustafa Barzani…

Bazı kayıtlarda Barzanî ailesinin, Siirt’in Şirvan kazasından 18. yüzyıl sonlarında Irak’taki İmadiye kazası yakınlarında bulunan Barzan bölgesine göç ettikleri ve Arap asıllı oldukları belirtilir. 

1932 sonrasında Barzan ailesi, Türkiye Cumhuriyeti ile ters düşmemeye özen gösterir. 1932 Haziran’ında İngiliz ve Irak ordusunun takibinden kaçan Molla Mustafa Barzani ailesi ve 400 adamı Türkiye sınırından girerek jandarmalara teslim olmuştur.

-Molla Mustafa Barzani-

Aile üyelerinden Molla Mustafa Barzani Ankara, Eskişehir ve Edirne’de ikamet ettirilmiştir. Bu süreç içinde Mustafa Barzani’nin, Türk istihbarat servisi tarafından brife edildiği, özel eğitim verildiği iddia edilmekte. 

Hatta Molla Mustafa Barzani’nin Türkiye’de bulunduğu süre içinde Barla’da ikamet eden Bediüzzaman Said Nursi ile haberleştiği ve Said Nursi’nin Mustafa Barzani’denMolla İzzet” ismiyle söz ettiği kaydedilmektedir. 

Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani, Türk istihbaratıyla çalıştı mı?

Iraklı Kürt lider Molla Mustafa Barzani ile Türkiye arasında bilinen ilk temas 1932’de gerçekleşti. Barzani ailesi kuşaklarının İngiliz aleyhtarlığı, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyor. 

Kasım 1919 - Mart 1920 tarihlerinde Barzan ve Zibar aşiretlerinin Nesturi ve Ermenilerden oluşan İngiliz kuvvetlerine karşı savaştığı, hatta Türklerden yardım istediği biliniyor. 

Şeyh Mahmud Berzenci’nin, İngilizlere karşı başlattığı kıyama katılan Barzani aşiretinin bulunduğu yerler İngiliz uçaklarınca bombalanmıştı. 

İngiliz belgelerine göre İngiliz uçakları İngiliz kuklası Irak devletine karşı ayaklanan Kürt aşiretlerinin meskûn olduğu 79 köyü bombalamış, 2382 evden 1365’ini yerle bir etmişti.

21 Haziran 1932’de Molla Mustafa Barzanî ve beraberindeki 1700 kişi İngilizlerin ve kukla Irak devletinin takibatından kurtulmak için Türkiye sınırından giriş yapmışlar, Şark Hudut Komutanı Binbaşı Şükrü Kanatlı yönetimindeki Türk ordusu tarafından çok iyi karşılanmışlardı. 

Türkiye, Molla Mustafa ve adamlarının Barzan’a geri dönmesine izin vermiş, Irak Hükümetinin, Kürt isyancılara karşı operasyon yapılması teklifine karşı çıkmıştı. 

Mustafa Barzani’nin, 1945 yılına kadar yaklaşık 2 yıl boyunca, İngiliz güçlerinin eline geçmemek için İran’da Mirava köyünde saklandığı biliniyor. 

Barzani’nin Sovyetler’de bulunduğu dönemde, İngilizlerin Irak’taki hâkimiyeti sürüyordu. İngilizlerin, hem Mahabad hem de Sovyet süreci nedeniyle, Barzanilere ve özellikle Mustafa Barzani’ye yönelik kinleri sınır tanımamıştır. 

Sonuçta İngilizler, Türklerden kopardıkları Irak topraklarında uzun süreli hakimiyet sağlayamadılar. 

Ankara, Barzan aşireti üzerinden İngiliz egemenliğindeki Irak'ı istikrarsızlaştırdı. Bugünkü Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Atatürk dönemi izlenen politikaların sonucudur. 

Sonuç:

İngiliz İslamcıları”nın, Filistin davasında nasıl Kraliçe’nin adamlarının tezlerine bağlılıkları Türk Milleti’nin ve Devlet’inin doğrusu değilse, Kıbrıs mevzusunda da İngiliz tezlerine sahip çıkmak doğru olmadığı gibi ihanettir. 

Yahudiler, Filistin’i Osmanlı’dan koparıp almadı. Filistin’i İngilizler işgal etti ve kolonileştirdi. Yahudiler ise İngilizler’le çatışarak, savaşarak, karakollarını basarak, askerlerini öldürerek bu işgale son verdiler.  

Türkçesi şu; kadim Türk Devleti, Hazar Musevisi askerleriyle Filistin’i yani bugünkü İsrail topraklarını, yani Kudüs’ü, İngilizler’den geri aldı. 

Benzer süreç Kıbrıs’ta yaşandı. Kadim Türk Devleti, Ortodoks Hıristiyan Türk askerleriyle İngilizler’den şimdilik Kıbrıs'ın bir kısmını aldı. “İçimizdeki İrlandalılar” olmasaydı tamamını alacaktı.  

Kadim Devlet,  Mevali ve Kölemenlerin torunları ile Ortadoğu'da ilerleyişini sürdürüyor. Türkiye plakasına Musul ve Kerkük’ü ekleyenlere tavsiyem, Erbil ve Süleymaniye’yi, Kudüs ve Kahire’yi ve dahi Kabil’i eklemeyi unutmasınlar.

*

Taziye: 19. Genelkurmay Başkanı E. Org. Necdet Üruğ'un ruhu 100 yaşında uçmağa vardı. Ruhu şad, mekanı cennet olsun. Cihanşümul Kadim Türk Devletinin başı sağ olsun!

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Seçilmiş Kaynakça:

https://kafkassam.com/israil-devletinin-kurulusu-turkiyeni-projesi-olabilir-mi.html

https://medium.com/iyibilgiler/israil-devletinin-kurulusu-turkiyenin-projesimi-8446060818e1

https://www.kibrisgazetesi.com/ataturkun-yillar-once-kibrisla-ilgili-sozleri-makale,12712.html

Mehmet Kaya, Atatürk Dönemi Türkiye-Kıbrıs İlişkileri (1923-1938),  Uluslararası Boyutlarıyla Kıbrıs Meselesi Ve Geleceği Uluslararası Sempozyumu 11-13 Aralık 2014 / Gazimağusa Bildiriler https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/KIBRIS-MESELESI-BILDIRILER.pdf

https://www.dikgazete.com/turkiye-kibrista-bolgesel-denge-politikasini-birakti-kuzey-kibrista-gidenler-hain-gelenler-kahraman-degil-makale,2931.html

https://www.dikgazete.com/kibrisli-popaz-iii-makaryos-turkiyeden-mi-gitti-turk-devletine-nasil-hizmet-etti-makale,1996.htm