Atatürk’e ‘Beton Kemal’ diyenler ülkeyi nasıl betona gömdü?
Atatürk’e ‘Beton Kemal’ diyenler ülkeyi nasıl betona gömdü?
- 16-12-2019 09:09
- 4421
- 16-12-2019 09:09
- 4421
Bizim inanç atlasımızda en yaygın kıyamet alameti ‘‘Bina ve zina’’nın çok olacağıdır.
Nitekim İslam Peygamberi’nin bir hadislerinde "Kıyamet alametlerinden biri de, yalın ayak, çıplak, yoksul koyun-keçi çobanlarının binaları yükseltmekte birbirleriyle yarış ettiklerini ve böbürlendiklerini görmendir.” (Buhari, Fiten: 25; Ahmed bin Hanbel, Müsned, II/313) buyurduğu söylenir.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu; İslami kesimin dejenerasyon yaşadığını öne sürerek, "İslamcıların şartı beşten, üçe düştü: Masa, kasa ve nisa… Yani; iktidar, para ve kadın…” demişti.
Demek ki bina ve zina bu dönemde atbaşı gidiyor.
"Müslümanlar"ı ve "Siyasal İslamcılar"ı anlamak gerçekten zor!..
“Kıyamet Alametleri” hakkında hangi şeyh veya hocaefendiye sorsanız size derler ki;
"Rasûlullah Efendimiz, âdeta kıyâmetin ayak sesleri olan alâmetler arasında, ‘zinâ' ve ‘binâ’nın çoğalmasını ifâde buyurmuşlardır.
Günümüzün umûmî manzarasını seyrettiğimiz zaman; maalesef ahlâksızlığın arttığını, yüksek binâların çoğaldığını görüyoruz. Zinâ ve ahlâksızlık, toplumun huzur ve mâneviyâtına âdeta zehir serpiyor.
Yükselen binâlar ise, mâneviyâtı zaafa uğrayan şehirlerimizin âdeta mezar taşlarını andırıyor" tarzında birşeyler söyleyecektir.
Ya bu şeyhler hocalar etkisiz eleman, müntesipleri üzerlerinde hiç bir etkileri yok ya da söylediklerine kendileri de inanmıyor. Eğer inansalardı, müteahhit tayfasını yanlarına yaklaştırmazlardı.
Haksız mıyım!..
Beton nefretinden beton sevgisine doludizgin gidiş…
Aydınlık Dergisi, Ekim 2008 tarihli sayısında Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ün Mustafa Kemal Paşa'ya 'Beton Kemal' dediğini yayınlamıştı.
Sadece FETÖ’cüler değil, birçok farklı tarikat ve cemaat mensupları da Zekeriya Öz gibi Atatürk'e hakaret amaçlı 'Beton Kemal' der.
Edebiyat Dergisi’nde Nuri Pakdil’in, şiirlerine yer verdiği Osman Sarı'nın yazdığı ve yine Edebiyat Dergisi Yayınları’nda çıkan "Bir Savaşçıdır Kalbim" kitabında şu dizeler yer alır:
“Cihadı özler kalbim cihadı
Sabırsız bir ordu yürür içimde
Ömer hiddeti çarpar çehremde
Beton yapılara kul olanlara”
Yine aynı kitapta yer alan 'Kurşun Gazeli'nde; "Atıldık kurşun gibi kentin alanlarına /Bir kaç put ve taş gördü birden irkildi beni" dizeleri İslamcı kesimin sözde taşa, puta ve betona karşı bilinçaltını formatladı.
Lakin bu müminlerdeki beton nefretinin nasıl olup da beton sevgisine dönüştüğünü anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır.
17 yıllık Beton Sevgisi…
Beton sadece put çağrışımı yapmaz.
Beton demek, ihale demek müteahhit demek rant demektir. Allah'ın mümin kullarının nasibi ve rızkı demektir.
Gafiller bunu anlamaz. Ee boşuna dememişler "men lem yezuk lem yedri- Tatmayan bilemez. Kim ki tatmamış; o, tadını bilemez."
“Beton” çakıl, kum gibi "agrega" denilen maddelerin bir bağlayıcı madde ve su ile birleştirilmesinden meydana gelen inşaat yapı taşıdır. Beton denince akla gri renkte taş gelir. Gri veya ona yakın rengi günümüzde kullanılan bağlayıcı maddenin çoğunlukla Portland çimento olmasındandır.
“Betonlaşma” kavramıyla özellikle büyük şehirlerde insanların doğanın her alanını tahrip etmeleri, binayla, havuzla, yapay şelale ve parke taşlarla, büyük “AVM”ler ile doğanın yok olması anlatılır.
Aynı zamanda Betonlaşma, çarpık kentleşmenin neden olduğu, belediyelerin para uğruna göz yumduğu, yeşil alanların tamamen yok edilmesine sebep olan inşaat sektörünün insanlara sunduğu, insanları taş duvarlara ve çevreye hapseden durumdur.
Betona gömülen bir ekonominin bütçesi…
Felaket tellallığından nefret ederim. Ama bazen de yaşanılan süreç, bir felaket sinyali veriyorsa yapılması gereken insanları doğru bilgilendirmek olmalı.
Maalesef günümüzde, temel ekonomik göstergelerin tamamı açık bir ekonomik bunalıma ve buna bağlı düzen değişikliği ihtiyacına işaret ediyor. Ekonomik bunalım, sosyal olayları tetikleyebilme potansiyelini her zaman içerir.
Ekonomi uzmanlarına göre 2020 bütçesi ve dayandırıldığı “Yeni Ekonomi Programı” (YEP) ihtiyacın tam aksine eski düzeni devam ettirmeyi hedefleyen rantçı bütçesidir, betona gömülen bir ekonominin bütçesidir.
AK Parti iktidarlarının 17 yıllık döneminde 4 trilyon 902 milyar liralık inşaat yatırımı yapıldığı ortada. Bu büyük tutar, yurtdışından borç alınan dövizlerin önemli bir bölümünün Türkiye ekonomisini sağlıklı büyütecek alanlara yatırılmak yerine, adeta betona tercih edildiğini yani gömüldüğünü gösteriyor.
AK Parti'nin gayrimenkul rantını tepelere çıkaran ekonomik modeli, eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan uygulamış gıkı bile çıkmamıştı. Ne yazık ki Erdoğan’ın ekonomi kurmayları, onu yanlış yönlendirmiş.
Göreceli döviz bolluğunun yaşandığı 2008 yılına kadar adeta akan yabancı sermayenin, yanlış planlama ve yönlendirmeyle, fabrikalar yerine betona harcanması, alınan dış borçların geri ödemesini kısa vadede riske soktu.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) milli gelir hesapları üzerinden yapılan hesaplamalara göre, 2003 yılından 2017 yılına kadar geçen 15 yıllık dönemde inşaata yapılan toplam yatırım tutarı 2017 yılı fiyatlarıyla 4.9 trilyon dolara ulaştı.
Bu yatırımın 1 trilyon 418 milyar lirası 2003-2008, 3 trilyon 484 milyar lirası ise 2009-2017 yılları arasında gerçekleştirildi. Sadece 2017'de inşaata yapılan harcama 535 milyar liraya ulaştı.
2003 yılında inşaat yatırımlarının toplam milli gelir içerisindeki payı yüzde 10.4 seviyesinde bulunuyordu. Ancak inşaat vergi ve benzeri yöntemlerle gayrimenkul yatırımları teşvik edilince bu oran 2017'nin sonunda yüzde 17.23'e kadar çıktı.
AK Parti'nin inşaata olan desteği, inşaatın toplam yatırımlar içindeki payına da yansıdı.
2003-2008 döneminde yaklaşık yüzde 50 civarında tahmin edilen inşaat yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı 2009-2017 döneminde ortalama yüzde 54'e, 2017'nin sonunda ise yüzde 57'ye ulaştı.
Yolun sonuna gelindiğini belirten uzmanlara göre, ekonominin içinde bulunduğu döviz sıkıntısı ve cari açık riski, kaynaklar betona gömülünce netleşti.
Eğer, rasyonel bir planlamayla İnşaat yatırımlarının milli gelir içindeki payı, yüzde 17'ye kadar çıkarmak yerine yüzde 10'lar düzeyinde sabitlenebilseydi ve eğer bu kaynaklar üretim ve istihdam sağlayan fabrikalara harcanmış olsaydı ne işsizlik ne de cari açık sorunu bu kadar yüksek olmazdı!
Bir fabrika kurmakla konut yapmanın ekonomiye etkisi birinci yıl aynı olsa da ilerleyen yıllarda denge bozuluyor…
Bir fabrika kurmakla, konut yapmanın ekonomiye etkisinin birinci yıl aynı olsa da ilerleyen yıllarda fabrika üretim ve istihdamla ekonomiyi büyütürken konut gelecek yıllarda ekonomiye yeterli katkı sağlamıyor.
Karşılaştırmalı bir örnek verilecek olursa Türkiye'nin inşaata yatırım yapması, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler yani bir “KOBİ”nin eskimiş makinesini yenileyip üretime devam etmek yerine, bankadan kredi alıp evine mobilya alması gibi bir şey. İronik ama gerçek.
Düşünsenize Türkiye, üstelik ekonomik hovardalığı dışarıdan alınan döviz borçlanmasıyla yaptı. Cari açık arttıkça arttı ve sonuçta dış borçların ödenmesi zorlaştı. Sebeb olanlar utansın.
Vergi mükelleflerine göre Almanya ve Türkiye ekonomileri!
Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu tarafından gelişmekte olan piyasa ekonomisi olarak tanımlanan bir ekonomi tanımı var.
Türkiye, dünyanın yeni sanayileşen ülkeleri arasında görülür ve büyük ölçüde gelişmiş bir iktisada sahiptir.
Son büyüme ve enflasyon verileri, geçen bir yılda krizle boğuşan Türk ekonomisine ilişkin beklentilerde temkinli bir iyileşme yarattı. Ancak krizden çıkış reçetesinin olmayışı, 2020’ye ilişkin kaygıları artırıyor.
Türk ekonomisindeki küçülme, üst üste üçüncü çeyreğe yayılınca Türkiye ekonomisi 2018 son çeyrekte yüzde 3, 2019 ilk çeyrekte ise yüzde 2,6 küçülmüştü. Buna karşın yüzde 2 düzeyinde beklenen küçülmenin, yüzde 1,5’ta kalması, olumlu bir işaret olarak algılandı.
Yıl sonu yaklaşırken, devletler en çok vergi ödeyen kurumlarını tek tek açıklamaya başladı.
Türkiye’de en çok vergi ödeyen kurumlar listesinin ilk sıralarında finans kurumları yer alırken; Almanya’da ise üretim yapan firmalar bulunuyor.
Türkiye'de en çok vergi ödeyen kurumlar listesinin ilk sıralarında paradan para kazanan bankalar yer alırken; Almanya'da ise üretim yapan firmalar yer alıyor.
Türkiye ekonomisi 2019’un Nisan-Mayıs-Haziran aylarını kapsayan ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 1.5 daralırken, bir önceki çeyreğe göre ise yüzde 1.2 büyüdü.
Bu dönemde, devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 3.3 artarken, özel sektörün sermaye yatırımları aylık bazda yüzde 7,4 ve yıllık bazda yüzde 22,8 düştü.
Türkiye'de geçtiğimiz yıl en fazla vergi ödeyen kurumlar listesinde ilk 4 sırayı, bankalar parselledi.
Merkez Bankası, Kurumlar Vergisi türünde 1. sırada yer alırken onu; Ziraat Bankası, Garanti Bankası, İş Bankası takip etti. 5. sırada ise Türkiye Petrolleri yer aldı.
Türkiye'nin son yıllarda yaptığı büyük para kaynaklarının tahsis edildiği projelerin ihalelerini alan büyük müteahhitler, en fazla vergi ödeyenlerde üst sıralarda kendilerine yer bulamadı.
Almanya'nın vergi rekortmenleri listesinde ilk 10'da yer alan firmaların hepsi; üretim yapan ve sadece Almanya'nın değil dünya ekonomisinde de söz sahibi olan kurumlardan oluşuyor. 1 - Volkswagen 2- Daimler (Mercedes) 3- BMW 4 - E.ON Enerji 5- Deutsche Telekom (T Mobile) 6 - Siemens 7 - BASF Kimya 8- Metro Grup 9- Schwarz Grup 10- Bayer
İki veri, Türkiye’deki ekonomik sıkıntıların kaynağını gösteriyor.
Üreticilerin değil, bankaların vergi şampiyonu olduğu ülkede ekonomik sıkıntılar bitmez.
Görüldüğü gibi Almanya'nın ekonomisi üretime dayalı iken Türkiye'nin ekonomisi katma değersiz sıcak paraya dayalı.
Üretmeyen Türkiye batar!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
Bizim inanç atlasımızda en yaygın kıyamet alameti ‘‘Bina ve zina’’nın çok olacağıdır.
Nitekim İslam Peygamberi’nin bir hadislerinde "Kıyamet alametlerinden biri de, yalın ayak, çıplak, yoksul koyun-keçi çobanlarının binaları yükseltmekte birbirleriyle yarış ettiklerini ve böbürlendiklerini görmendir.” (Buhari, Fiten: 25; Ahmed bin Hanbel, Müsned, II/313) buyurduğu söylenir.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu; İslami kesimin dejenerasyon yaşadığını öne sürerek, "İslamcıların şartı beşten, üçe düştü: Masa, kasa ve nisa… Yani; iktidar, para ve kadın…” demişti.
Demek ki bina ve zina bu dönemde atbaşı gidiyor.
"Müslümanlar"ı ve "Siyasal İslamcılar"ı anlamak gerçekten zor!..
“Kıyamet Alametleri” hakkında hangi şeyh veya hocaefendiye sorsanız size derler ki;
"Rasûlullah Efendimiz, âdeta kıyâmetin ayak sesleri olan alâmetler arasında, ‘zinâ' ve ‘binâ’nın çoğalmasını ifâde buyurmuşlardır.
Günümüzün umûmî manzarasını seyrettiğimiz zaman; maalesef ahlâksızlığın arttığını, yüksek binâların çoğaldığını görüyoruz. Zinâ ve ahlâksızlık, toplumun huzur ve mâneviyâtına âdeta zehir serpiyor.
Yükselen binâlar ise, mâneviyâtı zaafa uğrayan şehirlerimizin âdeta mezar taşlarını andırıyor" tarzında birşeyler söyleyecektir.
Ya bu şeyhler hocalar etkisiz eleman, müntesipleri üzerlerinde hiç bir etkileri yok ya da söylediklerine kendileri de inanmıyor. Eğer inansalardı, müteahhit tayfasını yanlarına yaklaştırmazlardı.
Haksız mıyım!..
Beton nefretinden beton sevgisine doludizgin gidiş…
Aydınlık Dergisi, Ekim 2008 tarihli sayısında Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ün Mustafa Kemal Paşa'ya 'Beton Kemal' dediğini yayınlamıştı.
Sadece FETÖ’cüler değil, birçok farklı tarikat ve cemaat mensupları da Zekeriya Öz gibi Atatürk'e hakaret amaçlı 'Beton Kemal' der.
Edebiyat Dergisi’nde Nuri Pakdil’in, şiirlerine yer verdiği Osman Sarı'nın yazdığı ve yine Edebiyat Dergisi Yayınları’nda çıkan "Bir Savaşçıdır Kalbim" kitabında şu dizeler yer alır:
“Cihadı özler kalbim cihadı
Sabırsız bir ordu yürür içimde
Ömer hiddeti çarpar çehremde
Beton yapılara kul olanlara”
Yine aynı kitapta yer alan 'Kurşun Gazeli'nde; "Atıldık kurşun gibi kentin alanlarına /Bir kaç put ve taş gördü birden irkildi beni" dizeleri İslamcı kesimin sözde taşa, puta ve betona karşı bilinçaltını formatladı.
Lakin bu müminlerdeki beton nefretinin nasıl olup da beton sevgisine dönüştüğünü anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır.
17 yıllık Beton Sevgisi…
Beton sadece put çağrışımı yapmaz.
Beton demek, ihale demek müteahhit demek rant demektir. Allah'ın mümin kullarının nasibi ve rızkı demektir.
Gafiller bunu anlamaz. Ee boşuna dememişler "men lem yezuk lem yedri- Tatmayan bilemez. Kim ki tatmamış; o, tadını bilemez."
“Beton” çakıl, kum gibi "agrega" denilen maddelerin bir bağlayıcı madde ve su ile birleştirilmesinden meydana gelen inşaat yapı taşıdır. Beton denince akla gri renkte taş gelir. Gri veya ona yakın rengi günümüzde kullanılan bağlayıcı maddenin çoğunlukla Portland çimento olmasındandır.
“Betonlaşma” kavramıyla özellikle büyük şehirlerde insanların doğanın her alanını tahrip etmeleri, binayla, havuzla, yapay şelale ve parke taşlarla, büyük “AVM”ler ile doğanın yok olması anlatılır.
Aynı zamanda Betonlaşma, çarpık kentleşmenin neden olduğu, belediyelerin para uğruna göz yumduğu, yeşil alanların tamamen yok edilmesine sebep olan inşaat sektörünün insanlara sunduğu, insanları taş duvarlara ve çevreye hapseden durumdur.
Betona gömülen bir ekonominin bütçesi…
Felaket tellallığından nefret ederim. Ama bazen de yaşanılan süreç, bir felaket sinyali veriyorsa yapılması gereken insanları doğru bilgilendirmek olmalı.
Maalesef günümüzde, temel ekonomik göstergelerin tamamı açık bir ekonomik bunalıma ve buna bağlı düzen değişikliği ihtiyacına işaret ediyor. Ekonomik bunalım, sosyal olayları tetikleyebilme potansiyelini her zaman içerir.
Ekonomi uzmanlarına göre 2020 bütçesi ve dayandırıldığı “Yeni Ekonomi Programı” (YEP) ihtiyacın tam aksine eski düzeni devam ettirmeyi hedefleyen rantçı bütçesidir, betona gömülen bir ekonominin bütçesidir.
AK Parti iktidarlarının 17 yıllık döneminde 4 trilyon 902 milyar liralık inşaat yatırımı yapıldığı ortada. Bu büyük tutar, yurtdışından borç alınan dövizlerin önemli bir bölümünün Türkiye ekonomisini sağlıklı büyütecek alanlara yatırılmak yerine, adeta betona tercih edildiğini yani gömüldüğünü gösteriyor.
AK Parti'nin gayrimenkul rantını tepelere çıkaran ekonomik modeli, eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan uygulamış gıkı bile çıkmamıştı. Ne yazık ki Erdoğan’ın ekonomi kurmayları, onu yanlış yönlendirmiş.
Göreceli döviz bolluğunun yaşandığı 2008 yılına kadar adeta akan yabancı sermayenin, yanlış planlama ve yönlendirmeyle, fabrikalar yerine betona harcanması, alınan dış borçların geri ödemesini kısa vadede riske soktu.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) milli gelir hesapları üzerinden yapılan hesaplamalara göre, 2003 yılından 2017 yılına kadar geçen 15 yıllık dönemde inşaata yapılan toplam yatırım tutarı 2017 yılı fiyatlarıyla 4.9 trilyon dolara ulaştı.
Bu yatırımın 1 trilyon 418 milyar lirası 2003-2008, 3 trilyon 484 milyar lirası ise 2009-2017 yılları arasında gerçekleştirildi. Sadece 2017'de inşaata yapılan harcama 535 milyar liraya ulaştı.
2003 yılında inşaat yatırımlarının toplam milli gelir içerisindeki payı yüzde 10.4 seviyesinde bulunuyordu. Ancak inşaat vergi ve benzeri yöntemlerle gayrimenkul yatırımları teşvik edilince bu oran 2017'nin sonunda yüzde 17.23'e kadar çıktı.
AK Parti'nin inşaata olan desteği, inşaatın toplam yatırımlar içindeki payına da yansıdı.
2003-2008 döneminde yaklaşık yüzde 50 civarında tahmin edilen inşaat yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı 2009-2017 döneminde ortalama yüzde 54'e, 2017'nin sonunda ise yüzde 57'ye ulaştı.
Yolun sonuna gelindiğini belirten uzmanlara göre, ekonominin içinde bulunduğu döviz sıkıntısı ve cari açık riski, kaynaklar betona gömülünce netleşti.
Eğer, rasyonel bir planlamayla İnşaat yatırımlarının milli gelir içindeki payı, yüzde 17'ye kadar çıkarmak yerine yüzde 10'lar düzeyinde sabitlenebilseydi ve eğer bu kaynaklar üretim ve istihdam sağlayan fabrikalara harcanmış olsaydı ne işsizlik ne de cari açık sorunu bu kadar yüksek olmazdı!
Bir fabrika kurmakla konut yapmanın ekonomiye etkisi birinci yıl aynı olsa da ilerleyen yıllarda denge bozuluyor…
Bir fabrika kurmakla, konut yapmanın ekonomiye etkisinin birinci yıl aynı olsa da ilerleyen yıllarda fabrika üretim ve istihdamla ekonomiyi büyütürken konut gelecek yıllarda ekonomiye yeterli katkı sağlamıyor.
Karşılaştırmalı bir örnek verilecek olursa Türkiye'nin inşaata yatırım yapması, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler yani bir “KOBİ”nin eskimiş makinesini yenileyip üretime devam etmek yerine, bankadan kredi alıp evine mobilya alması gibi bir şey. İronik ama gerçek.
Düşünsenize Türkiye, üstelik ekonomik hovardalığı dışarıdan alınan döviz borçlanmasıyla yaptı. Cari açık arttıkça arttı ve sonuçta dış borçların ödenmesi zorlaştı. Sebeb olanlar utansın.
Vergi mükelleflerine göre Almanya ve Türkiye ekonomileri!
Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu tarafından gelişmekte olan piyasa ekonomisi olarak tanımlanan bir ekonomi tanımı var.
Türkiye, dünyanın yeni sanayileşen ülkeleri arasında görülür ve büyük ölçüde gelişmiş bir iktisada sahiptir.
Son büyüme ve enflasyon verileri, geçen bir yılda krizle boğuşan Türk ekonomisine ilişkin beklentilerde temkinli bir iyileşme yarattı. Ancak krizden çıkış reçetesinin olmayışı, 2020’ye ilişkin kaygıları artırıyor.
Türk ekonomisindeki küçülme, üst üste üçüncü çeyreğe yayılınca Türkiye ekonomisi 2018 son çeyrekte yüzde 3, 2019 ilk çeyrekte ise yüzde 2,6 küçülmüştü. Buna karşın yüzde 2 düzeyinde beklenen küçülmenin, yüzde 1,5’ta kalması, olumlu bir işaret olarak algılandı.
Yıl sonu yaklaşırken, devletler en çok vergi ödeyen kurumlarını tek tek açıklamaya başladı.
Türkiye’de en çok vergi ödeyen kurumlar listesinin ilk sıralarında finans kurumları yer alırken; Almanya’da ise üretim yapan firmalar bulunuyor.
Türkiye'de en çok vergi ödeyen kurumlar listesinin ilk sıralarında paradan para kazanan bankalar yer alırken; Almanya'da ise üretim yapan firmalar yer alıyor.
Türkiye ekonomisi 2019’un Nisan-Mayıs-Haziran aylarını kapsayan ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 1.5 daralırken, bir önceki çeyreğe göre ise yüzde 1.2 büyüdü.
Bu dönemde, devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 3.3 artarken, özel sektörün sermaye yatırımları aylık bazda yüzde 7,4 ve yıllık bazda yüzde 22,8 düştü.
Türkiye'de geçtiğimiz yıl en fazla vergi ödeyen kurumlar listesinde ilk 4 sırayı, bankalar parselledi.
Merkez Bankası, Kurumlar Vergisi türünde 1. sırada yer alırken onu; Ziraat Bankası, Garanti Bankası, İş Bankası takip etti. 5. sırada ise Türkiye Petrolleri yer aldı.
Türkiye'nin son yıllarda yaptığı büyük para kaynaklarının tahsis edildiği projelerin ihalelerini alan büyük müteahhitler, en fazla vergi ödeyenlerde üst sıralarda kendilerine yer bulamadı.
Almanya'nın vergi rekortmenleri listesinde ilk 10'da yer alan firmaların hepsi; üretim yapan ve sadece Almanya'nın değil dünya ekonomisinde de söz sahibi olan kurumlardan oluşuyor. 1 - Volkswagen 2- Daimler (Mercedes) 3- BMW 4 - E.ON Enerji 5- Deutsche Telekom (T Mobile) 6 - Siemens 7 - BASF Kimya 8- Metro Grup 9- Schwarz Grup 10- Bayer
İki veri, Türkiye’deki ekonomik sıkıntıların kaynağını gösteriyor.
Üreticilerin değil, bankaların vergi şampiyonu olduğu ülkede ekonomik sıkıntılar bitmez.
Görüldüğü gibi Almanya'nın ekonomisi üretime dayalı iken Türkiye'nin ekonomisi katma değersiz sıcak paraya dayalı.
Üretmeyen Türkiye batar!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete