Azar azar olan değişim fark edilmiyor!

Azar azar olan değişim fark edilmiyor!

Ömür Çelikdönmez’in Dikgazete’de çıkan “Dünya Sağlık Örgütü istedi, Hıfzıssıhha kapatıldı, Ülke koronavirüse teslim edildi” (*) başlıklı yazısında Arif Nihat Asya’nın “Ne olduysa hep bize azar azar oldu” ifadesini görünce 2011’de ikinci defa basılan “Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı” adlı kitaptaki “Değişikliğin fark edilmeyiş sebebi: Azar, azar…” başlıklı bölüm aklıma geldi.

Kanaatimce göl, uzun yıllar içinde ve yavaş, yavaş yükseldiğinden insanlar tarafından fark edilmemişti, fark edilse bile azar azar olan değişikliği insanlar önemsemiyor. 

Canlılar yavaş yavaş olan değişikliklere uyum sağlayacak şekilde yaratılmışlar. 

Çocuğun büyümesini ebeveyninin fark edemeyişi de böyleymiş. “Bir çocuğun büyümesini anası babası zor fark eder. Çünkü çocuk her gün gözlerinin önündedir ve bir günden ertesi güne değişiklik olmamaktadır. Çocuk hep aynı gibidir.”

Barla ile, Gelendost, Afşar ve Yenice köyleri arasındaki ovanın ve orada bulunan köy ve arazilerin sular altında kaldığına dair, bölge halkının rivayetleri dışında, hiçbir yerde hiçbir bilgi yok. 

Sadece Maziye (Marsia) köyünü denizin basması Isparta şer’iye siciline girmiş; Ün Isparta Dergisi, bu olayı Neşet Çağatay’ın kaleminden vermiş. 

Maziye köyünü denizin basması olayı Hicrî 1116 Za 23 tarihinden 93 sene evvel 25 Aralık 1614 yılında vukû bulduğu ifade edilmiştir. 

Miryokefalon Savaşı’nda bahis mevzuu olan Bigadiç Nehri’nden de bu olay sebebiyle bahsedilir (Honiyates, 1995: 128, suları coşkun çay, ırmak / potamos veya Honiyates, 1995: 123, Menderes’e karışan Marsyas suyu).

Gölün tedrîci olarak, insanı alıştıra alıştıra genişlemesi, insanoğlunun nazarından kaçmakta, insanlar azar azar vukû bulan olaya bir tepki gösterememektedirler. 

Kurbağa ve hırsız çiftçi hikâyeleri bu hadiseyi çok güzel anlatır: “Kurbağayı kaynar suya atmışlar, fırlayıp kurtulmuş. Yavaş yavaş ısıtılan bir kazana koymuşlar, hiçbir tepki göstermeyen kurbağa, suda haşlanıp ölmüş. Hırsız çiftçi de komşu tarlaya her sene birer ayak, birer ayak tecavüz eder, komşusu bunu fark edemezmiş”. 

Eşkıya yol kesip adam soyar; gazeteler çarşaf çarşaf haberini verir, ama haber olmamış olayları kimse bilmez. 

Şayet Ilgın köyü, Yenice halkının yolunu kesmemiş, Yenice köyü de ‘Kadı’ya gitmemiş olsaydı, Maziye köyünü deniz bastığından haberimiz olmayacaktı. 

Vukuatın yoksa tarihte de yoksun.

Eski Eğirdir Gölü’nün seviyesi, yaklaşık yüz sene içinde 909 rakımından 913,30 rakımına yükselmiş ve iki göl Kemer Boğazı’nda birleşmiştir. 

Göl suları, yıllar içinde ve 3-4 nesil boyunca yükselmiş. Bir senede 4 santimetre yükselmeyi insanlar fark etmemiş olmalılar. 

Hâlbuki sadece bu yıl, gölün seviyesi geçen yıla göre 915,98’den 915,60’a, yani 38 sm düştü. Gölün ikiye ayrılması için seviyenin 2,30 m daha düşmesi gerekir. 

Dr. Erol Kesici’nin TV’deki “Eğirdir Gölü İkiye Bölünüyor” haberiyle, duruma herkes dikkat kesildi ve bizi arayan birçok kişi; “Kemer Boğazı’ndaki yol ve köprü ortaya çıkacak galiba” diye bir nevi müjde etmek istedi. 

Hâlbuki biz on yıldır deriz, ama maalesef insanoğlu olayı illâ ki TV’den duyacak.

Alttaki resimde “gölün ikiye bölüneceği yer” denilen Kemer Boğazı (Miryokefalon) görülüyor.

Fakir, gölün ikiye ayrıldığını görmek istemez. Gölün ikiye bölünmesi demek, Isparta’da sulu tarımın yok olması ve halkın fakirliği demektir.

Onlarca vesikayı bir yana bırakıp, gördüğüne inananlar, çocuklar ve cahillerdir; aklı başında olan herkes, zaten gölün 500 sene önce iki parça olduğunu anlamıştır.

Göl sularının yükselme sebebini ilk önce 15. Asrın sonu ile 16. Asrın başında vukû bulan depremlere bağlamak istedik, ama Beyşehir ve İznik Göllerindeki benzer büyümeleri de görünce olayın iklim değişikliğiyle alâkalı olabileceğini düşündük.

Jeofizik Müh. Dr. Aksu, Böcüzade’nin Isparta Tarihi’nde söz ettiği ve tsunami meydana getiren 1509 İstanbul depreminin Isparta’ya tesir etmeyeceğini; 1496’da ölen Şeyh Mehmet Çelebi ise Senirkent-Delipınar suyunun zelzele yüzünden kesildiğini söyler. 

Kemer halkı, 1995 Dinar depreminden sonra Kemer Boğazı’nda -şimdilerde tekrar kesilen- yeni bir su peyda olduğunu söyler. Nuri Güngör, 2005’de yayınlanan Eğirdir Ansiklopedisi’nde bu sudan bahseder.

Netice-i kelâm: Ölçüm yapılmadığı takdirde azar azar olan bir değişiklik kayda alınamıyor.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

(*) https://www.dikgazete.com/dunya-saglik-orgutu-istedi-hifzissihha-kapatildi-ulke-koronaviruse-teslim-edildi-makale,3100.html

Ömür Çelikdönmez’in Dikgazete’de çıkan “Dünya Sağlık Örgütü istedi, Hıfzıssıhha kapatıldı, Ülke koronavirüse teslim edildi” (*) başlıklı yazısında Arif Nihat Asya’nın “Ne olduysa hep bize azar azar oldu” ifadesini görünce 2011’de ikinci defa basılan “Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı” adlı kitaptaki “Değişikliğin fark edilmeyiş sebebi: Azar, azar…” başlıklı bölüm aklıma geldi.

Kanaatimce göl, uzun yıllar içinde ve yavaş, yavaş yükseldiğinden insanlar tarafından fark edilmemişti, fark edilse bile azar azar olan değişikliği insanlar önemsemiyor. 

Canlılar yavaş yavaş olan değişikliklere uyum sağlayacak şekilde yaratılmışlar. 

Çocuğun büyümesini ebeveyninin fark edemeyişi de böyleymiş. “Bir çocuğun büyümesini anası babası zor fark eder. Çünkü çocuk her gün gözlerinin önündedir ve bir günden ertesi güne değişiklik olmamaktadır. Çocuk hep aynı gibidir.”

Barla ile, Gelendost, Afşar ve Yenice köyleri arasındaki ovanın ve orada bulunan köy ve arazilerin sular altında kaldığına dair, bölge halkının rivayetleri dışında, hiçbir yerde hiçbir bilgi yok. 

Sadece Maziye (Marsia) köyünü denizin basması Isparta şer’iye siciline girmiş; Ün Isparta Dergisi, bu olayı Neşet Çağatay’ın kaleminden vermiş. 

Maziye köyünü denizin basması olayı Hicrî 1116 Za 23 tarihinden 93 sene evvel 25 Aralık 1614 yılında vukû bulduğu ifade edilmiştir. 

Miryokefalon Savaşı’nda bahis mevzuu olan Bigadiç Nehri’nden de bu olay sebebiyle bahsedilir (Honiyates, 1995: 128, suları coşkun çay, ırmak / potamos veya Honiyates, 1995: 123, Menderes’e karışan Marsyas suyu).

Gölün tedrîci olarak, insanı alıştıra alıştıra genişlemesi, insanoğlunun nazarından kaçmakta, insanlar azar azar vukû bulan olaya bir tepki gösterememektedirler. 

Kurbağa ve hırsız çiftçi hikâyeleri bu hadiseyi çok güzel anlatır: “Kurbağayı kaynar suya atmışlar, fırlayıp kurtulmuş. Yavaş yavaş ısıtılan bir kazana koymuşlar, hiçbir tepki göstermeyen kurbağa, suda haşlanıp ölmüş. Hırsız çiftçi de komşu tarlaya her sene birer ayak, birer ayak tecavüz eder, komşusu bunu fark edemezmiş”. 

Eşkıya yol kesip adam soyar; gazeteler çarşaf çarşaf haberini verir, ama haber olmamış olayları kimse bilmez. 

Şayet Ilgın köyü, Yenice halkının yolunu kesmemiş, Yenice köyü de ‘Kadı’ya gitmemiş olsaydı, Maziye köyünü deniz bastığından haberimiz olmayacaktı. 

Vukuatın yoksa tarihte de yoksun.

Eski Eğirdir Gölü’nün seviyesi, yaklaşık yüz sene içinde 909 rakımından 913,30 rakımına yükselmiş ve iki göl Kemer Boğazı’nda birleşmiştir. 

Göl suları, yıllar içinde ve 3-4 nesil boyunca yükselmiş. Bir senede 4 santimetre yükselmeyi insanlar fark etmemiş olmalılar. 

Hâlbuki sadece bu yıl, gölün seviyesi geçen yıla göre 915,98’den 915,60’a, yani 38 sm düştü. Gölün ikiye ayrılması için seviyenin 2,30 m daha düşmesi gerekir. 

Dr. Erol Kesici’nin TV’deki “Eğirdir Gölü İkiye Bölünüyor” haberiyle, duruma herkes dikkat kesildi ve bizi arayan birçok kişi; “Kemer Boğazı’ndaki yol ve köprü ortaya çıkacak galiba” diye bir nevi müjde etmek istedi. 

Hâlbuki biz on yıldır deriz, ama maalesef insanoğlu olayı illâ ki TV’den duyacak.

Alttaki resimde “gölün ikiye bölüneceği yer” denilen Kemer Boğazı (Miryokefalon) görülüyor.

Fakir, gölün ikiye ayrıldığını görmek istemez. Gölün ikiye bölünmesi demek, Isparta’da sulu tarımın yok olması ve halkın fakirliği demektir.

Onlarca vesikayı bir yana bırakıp, gördüğüne inananlar, çocuklar ve cahillerdir; aklı başında olan herkes, zaten gölün 500 sene önce iki parça olduğunu anlamıştır.

Göl sularının yükselme sebebini ilk önce 15. Asrın sonu ile 16. Asrın başında vukû bulan depremlere bağlamak istedik, ama Beyşehir ve İznik Göllerindeki benzer büyümeleri de görünce olayın iklim değişikliğiyle alâkalı olabileceğini düşündük.

Jeofizik Müh. Dr. Aksu, Böcüzade’nin Isparta Tarihi’nde söz ettiği ve tsunami meydana getiren 1509 İstanbul depreminin Isparta’ya tesir etmeyeceğini; 1496’da ölen Şeyh Mehmet Çelebi ise Senirkent-Delipınar suyunun zelzele yüzünden kesildiğini söyler. 

Kemer halkı, 1995 Dinar depreminden sonra Kemer Boğazı’nda -şimdilerde tekrar kesilen- yeni bir su peyda olduğunu söyler. Nuri Güngör, 2005’de yayınlanan Eğirdir Ansiklopedisi’nde bu sudan bahseder.

Netice-i kelâm: Ölçüm yapılmadığı takdirde azar azar olan bir değişiklik kayda alınamıyor.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

(*) https://www.dikgazete.com/dunya-saglik-orgutu-istedi-hifzissihha-kapatildi-ulke-koronaviruse-teslim-edildi-makale,3100.html