Boşnak katliamı ve Bosna Hersek.. Düş kırıklığı ve bilgisiz kral!
Boşnak katliamı ve Bosna Hersek.. Düş kırıklığı ve bilgisiz kral!
- 18-09-2020 09:02
- 2945
- 18-09-2020 09:02
- 2945
Merhum Aliya İzzetbegoviç, ülkesindeki Müslüman Boşnakların dini ve milli bilincini uyandırmak için mücadele eden bir lider.
Bir o kadar da Boşnakların kitlesel ölümlerinden, Boşnak kadınların sistematik tecavüze uğramasından sorumlu.
Neden mi?
Çünkü, Almanların silahdırdığı Hırvatlar ve savaş makinesi Sırp ordusu ile baş edebilecek Boşnak askeri güçleri olmamasına rağmen savunmasız halkını, katiller sürüsünün önüne atma basiretsizliğini gösterdi.
Baştan belirteyim, amacım Boşnak lideri küçümsemek, mevcut Bosna Hersek Federasyonu’nun meşruiyetini, BM nezdinde yasallığını tartışmak falan değil.
Biliyorum, yazdıklarım İslamcılar nezdinde yenilir-yutulur kolay hazmedilir olmayacak.
Çünkü Türkiye’de “bilge kral sektörü” iyi iş yapıyor. Turizm iş kolunda getirisi yüksek. Hakkında belgeseller yapılıyor, filmler çekiliyor. Kitaplar yazılıyor, anma programları düzenleniyor.
Bilge kralın sırtından geçinenlerin, onu anlatarak para kazananların, kendisine şöhret sağlayanların sayısı hayli fazla.
Ümmet ideolojisi adına, onbinlerce Boşnak Müslümanın öldürülmesini, kadınlara tecavüz edilmesini, başarı ve kahramanlık öyküsü olarak takdim edenlerin vebali ne büyük?
Bir yanlışın düzeltilmesi: Sırplar Türk düşmanı değil, bilakis Türklerin tarihi müttefikidir…
Hatta Osmanlı hanedanı Sırplarla akraba bile.
Sırp Kralı Lazar’ın oğulları Prens Stefan ve Prens Vuk, kız kardeşleri Prenses Olivera Destina ile Yıldırım Bayezid’i evlenmeye ikna etmişlerdi.
Sırp prensleri, Osmanlı ile ilişkilerini güçlendirmek ve akrabalık kurmak için kardeşlerini Yıldırım Bayezid ile evlendirip, böylece Osmanlı ile akrabalık kurup toprak kazanmayı amaçlamışlardı.
Yıldırım’ın Timur’la savaşında 20 bin Sırp askeri Osmanlı ordusu safında yer almıştı. Yıldırımın çok güvendiği Anadolu Beyleri, Timur’un safına geçerken Sırplar ölümüne savaşarak Yıldırım Beyazıt’a bağlı kaldılar.
Türkiye; İkinci Dünya Savaşı’nda Alman ordusuna direnen Sırp Çetniklere yardım etmişti. ‘Çete’ kelimesinden türeyen ‘Çetnik’ hareketi, tüm Sırpları tek çatı altında toplayarak Büyük Sırbistan’ı hedefliyordu.
İkinci Dünya Savaşı’nda işgalci Mihver kuvvetlerine ve onların Hırvat işbirlikçilerine karşı direnen Çetnikler, Yugoslavya’nın eski devlet başkanı Josip Broz Tito’ya bağlı komünist gerilla hareketi Partizanlarla da savaştı.
Türkler’in hazırlıkları, Avrupa ve Balkanları ezip geçen Alman ordusunu cephe gerisinde yıpratmaya dönüktü ve gayri nizami harp stratejisi üzerine geliştirilmişti.
İkinci Dünya Savaşı’nda faaliyet gösteren Sırp Çetnik hareketinin kurucusu Dragolyub Mihailoviç‘e her türlü silah ve mühimmat desteği verilmişti.
Yine İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler’e karşı Yunan direniş örgütlerini kim silahlandırdı sanıyorsunuz?
Yugoslavya - Türkiye Projesi mi?
Mısır’ın lideri Nasır ve Hindistan’ın sosyalist başbakanı Nehru ile efsanevi bağlantısızlar hareketinin kurucusu, Yugoslavya / Güney Slavları Ülkesi devlet başkanı Tito; diktatör olmayan bir diktatördü!
Tito, devlet yönetiminde komünist rejiminin ideolojisini kabullenmekle birlikte Komünist Sovyet Rusya karşısında bağımsız bir tutum içine girdi.
Bu siyasetiyle Sovyet Rusya’ya, batı devletlerine ve ABD’ye yaklaşmayı becerdi. Hatta iktisadi, askeri ve mali yardımlar sağladı.
Tito, 1939 da Türkiye'de bir yıl yaşadı…
Josip Broz, 7 Mayıs 1892'de doğdu. Babası Hırvat, alkolik ve kumar düşkünü fakir bir çiftçi olan Josip’in annesi Sloven bir ev hanımıydı.
13 yaşındayken çilingir çırağı olan Josip Broz, daha sonra, birçok yerde metal işçiliği yaptı ve sendika faaliyetlerine katıldı.
1913 yılında Josip Broz, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından askere alındı. Savaş sonrası Rusya’nın desteği ile kurulan Komünist Partisi’ne üye oldu.
Tito 1928’den 1934 yılına kadar cezaevinde kalır. Hapishanede hayatı boyunca etkisinde kalacağı Yahudi Marksçı Moşa Pijde ile tanışan Josip, komünizme daha çok inanmış bir militan olarak 1934’te tahliye edildi.
Hapishane günleri sırasında Josip Broz, ‘Tito’ takma adını aldı. Hapisten çıktıktan sonra önce Komünist Enternasyonal’de görev almak için Moskova’ya geçti.
Almanca ve Çekce'nin yanı sıra Hırvatça, Sırpça, Boşnakça, Slovence ve Türkçe biliyordu.
Tito, Moskova dönüşü ilk kez 1936′da sahte pasaportla, bir Rus gemisiyle İstanbul’a geldi. Park Otel’in ikinci katındaki 44 numaralı odada 17 gün kaldı. Bir sonraki durağı Paris’e geçti.
1936 yılında Komünist Parti’yi resmen kurmak için Yugoslavya’ya geri döner ve 1937’de Yugoslav Komünist Partisi’nin (YKP) Genel Sekreterliğini üstlenir.
Tito, İstanbul’da Müslüman oldu!..
Eski Belgrad müftüsü Hamdi Yusufspahiç'e göre, Tito Müslüman’dı.
Kendisini cezaevinden kaçıran ve Türkiye’ye gönderen en yakın çalışma arkadaşı Cemal Biyediç, Müslüman’dı.
1971'de Mostar'da doğan ünlü bir tüccar aileye mensup, eski Yugoslavya'nın 1971-1977 yılları arasında ilk Müslüman başbakanı Boşnak kökenli Cemal Biyediç'in, 18 ocak 1977 yılında uçak kazasında öldüğü biliniyor.
Tito'nun kabine şefi Berislav Badurin de; "Tito can verirken elinde Kur'ân vardı" diyerek herkesi şaşırtmıştı.
Hayatı boyunca Kur'ân'ın mealini üç kez okuduğu belirtilen Tito'nun, İslam hakkında epey malumat sahibi olduğu ifade ediliyor.
Tito’nun İstanbul’da rehberi ve tercümanı olan Boşnak kimdir?
Ülkesinde tekrar cezaevine atılma durumu ortaya çıkınca önce Odesa’da geçen Tito, Spridion Mekas adına düzenlenmiş sahte Kanada Pasaportuyla bir Türk takasına binerek Odesa’dan İstanbul’a gelir.
Tito, “komünist asi” olarak arandığı bir dönemde Cemal Biyediç tarafından Türkiye’ye gönderilmişti.
Önce Pera Palas’ta kalır, sonradan daha ucuz olduğu gerekçesiyle Park Otel’e yerleşir.
İstanbul’da saklandığı dönemde irtibata geçtiği Türk Hükümeti, kaldığı sürece ihtiyaçlarını karşılar.
İki ay süresince Zagreb’den yeni pasaport bekleyen Tito, İstanbul’un hemen her yerini gezer. Türk yemeklerini beğenir, şiş kebabını ayrıca sever. Tito’nun İstanbul’da mihmandarı ise bir Boşnak’tır.
Uzanların 1950’li yıllarda Yugoslavya’dan Türkiye’ye geldikleri, Yugoslavya’nın kuruluşu esnasında Mareşal Tito’nun servetini yönettiği iddiaları işte Tito'nun Türkiye'de bulunduğu yıllara uzanıyor.
Tito'nun İstanbul’da rehberi ve tercümanı o Boşnak, Bosna Foça muhaciri Kemal Uzan’ın babası Adapazarı'nda ikamet eden Osman Üzüm'dü.
Josip Broz Tito ile Adapazarı’nda iskan edilen Mostar’a bağlı Foçalı Osman Üzüm'ü irtibatlandıran tıpkı Osman gibi Mostarlı olan Boşnak kökenli Cemal Biyediç idi.
Adapazarı'nda ikamet eden Kemal Uzan’ın babası Osman Üzüm'ü İstanbul’da saklanan Josip Broz Tito'ya rehber ve tercüman olarak Milli Emniyet / Milli Amele Hizmet (MAH) yani bugünkü muadil gizli servis Milli İstihbarat Teşkilatı mı görevlendirdi?
Dünyanın ve Yugoslavya'nın geleceğinin korunması, Anadolu’ya düşer!..
Tito ve arkadaşları İkinci Dünya Savaşı’nda vatandaşlarını birlik ve beraberlik duygusuyla örgütledi ve Partizan Direniş Grubu’nu kurdu. Almanlara karşı çok ciddi başarılar elde ettiler ve 1943 yılında Alman askerlerini ülkeden geri püskürttüler.
Josip Broz Tito, 1954 yılında Türkiye’ye ziyarete gelir ve Türk Devleti de Mareşal Tito’yu görkemli bir törenle karşılar. İlk olarak askeri birliklerin geçiş törenini izleyen Tito, ardından askerleri selamlar.
Tito 1954′te, Ankara’da bulunduğu süre içerisinde Anıtkabir’i de ziyaret ederek Atatürk’ün mozolesine çelenk bırakır ve hatıra defterini imzalar.
Tito daha sonra trenle İstanbul’a doğru yola çıkar. Haydarpaşa Garı’nda yine büyük bir törenle karşılanır. Bu arada Haydarpaşa’daki Türk bayrağıyla birlikte Yugoslavya bayrağı ve Tito’nun geçiş yoluna “Dobro doşli” (Hoşgeldiniz) yazısı asılmıştır.
Kemal Uzan, 1982 Eylül’de Devlet Başkanı Kenan Evren ile birlikte Yugoslavya ziyaretine katılmıştı.
Josip Broz Tito, ölümünden 2 yıl önce, 12 Mart 1978'de, Yugoslavya'nın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmasında;
"Ülkemiz kristal bir küredir. Ben Josip Broz Tito, bu küreyi ellerimle tutarak değil, alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum.
Umarım benim nefesim tükendiğinde de birisi gelip bu görevi benden devralır. Yoksa kristal küremiz yere düşer ve tuzla buz olur. İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması görevi başka bağlantısız ülkelere kalır.
Dünyanın geleceğinin korunması Anadolu’ya düşer. Anadolu’da Kemalistler tarafından kurulan devletin temel özelliği bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır” demiştir.
Nazi yandaşı: 'Bilge kral' Aliya İzzetbegoviç…
1925 Bosanska Kruba doğumlu İzzetbegoviç, 16 yaşındayken Boşnaklar arasında faaliyet yürüten "Genç Müslümanlar / Udruženje Mladi Muslimani" örgütüne üye oldu. 1943 yılında Alman Erkek Lisesi’ni bitirdi.
-1945 - 1949 arası kurşuna dizilen Genç Müslümanlar'ın (Mladi Müslümani) Mostar'da bulunan mezarları-
Nisan 1941 tarihinde Nazi Almanyası’nın Saraybosna’yı işgal ettiği günlerde, 18 Aralık 1942’de Berlin’de Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî ve Nazi istihbaratı işbirliği ile kurulan “İslam Merkezi Enstitüsü-Islamische Zentral-Institut" Genç Müslümanlar'ın kuruluşuna katkı sunmuştu.
24 Mart 1943’te SS Baş Dairesi’nin Amiri Gottlob Berger, el-Hüseynî’yi Bosna’da yaşayan Müslümanlar arasında “SS” asker toplama kampanyasına hazırlık olarak düzenlenen bir toplantıya katılması için davet etmiştir.
Şubat 1943’te SS, yeni bir Waffen-SS tümeni için Bosnalı Müslümanlar arasından asker toplamaya karar verdiğinde SS Ana Daire Amiri Berger, el-Hüseynî’yi, 30 Mart’tan 11 Nisan’a kadar Bosna’daki bir asker toplama kampanyasına kaydetmiştir.
29 Nisan’da Berger, 24.000 - 27.000 kadar yeni askerin yazıldığını rapor etmiş ve “Kudüs Büyük Müftüsü’nün ziyaretinin fevkalade başarılı bir etki yarattığını” belirtmiştir.
Hem el-Hüseynî, hem de SS, 13. Waffen-SS Dağ Tümeni’nin (“Handschar” olarak da bilinir) başarısına defalarca değinmiştir.
-Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî, Hitler ile..-
El-Hüseynî, tümenin askerî imamlarına seslenerek İslam prensiplerinin korunmasının ve “Müslümanlar ile müttefiki Almanya arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesinin” önemini vurgulamış ve Müslümanlar ile Almanların karşı karşıya olduğu ortak düşmanları tanımlamıştır:
Genç Müslümanlar (Mladi Müslümani) Örgütü Aliya İzzetbegoviç'in siyasi geçmişinin hemen her dönüm noktasında ortaya çıkacak olan, faaliyetlerini 1949 yılındaki açık silahlı isyanın ardından yeraltına indirmiş, anti-komünist örgüttü.
Soğuk Savaş yıllarında Batı Blokunun gizli servisleri bu örgütle irtibatlı olmaya özen gösterdi.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazilerin işgali altındaki Hırvatistan'da kurulan işbirlikçi Ante Pavliç yönetiminin destekçileri arasında birçok Genç Müslüman Örgütü üyesi gibi Aliya İzzetbegoviç de bulunuyordu.
ABD ve Avrupa Birliği'nin Bosna Hersek oyunu…
1984 yılında ABD hükümeti tarafından yayınlanan "Hassas Gizlilik" etiketli ABD Ulusal Güvenlik Karar Yönergesi "Birleşik Devletleri’in Yugoslavya Politikası” başlığını taşıyordu.
Bu belge, 1990 yılına kadar kamuoyundan gizlendi. Çünkü bu belgede ABD'nin Balkanlar'a ve Yugoslavya'ya yönelik stratejik amacının, Balkanlar'ı ve Yugoslavya'yı, "serbest piyasa sistemine katmak" olduğu belirtiliyordu.
Bu bilgiler ışığında Türkiye’nin, ABD'nin, NATO şemsiyesi altında (Batılı müttefikleri ile birlikte) Bosna-Hersek'e ve ardından Sırbistan'a yaptığı askeri müdahalelerin nedeni daha net anlaşılıyor değil mi?
Bilgisiz Kral Aliya, ABD ve Avrupa Birliği'nin değirmenine su taşımak için kollarını sıvadı. Belki bu görev aşkında Saraybosna'daki Alman lisesinde aldığı eğitimin etkisi vardı. 27 Mart 1990’da Demokratik Hareket Partisi (Stranka Demokratske Akcije-SDA) isimli bir parti kurdu.
18 Kasım 1990 tarihinde yapılan ilk çok partili seçimlerde SDA, parlamentodaki toplam 240 milletvekilliğinden 86’sını, Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin başkanlığını ve yedi üyeliğin üçünü kazanmıştı.
Anayasal Bosna-Hersek Cumhuriyeti Başkanlığı toplantısında Aliya İzzetbegoviç başkan seçildi. Seçim sonuçlarına göre SDA ve Hırvat Demokratik Birlik Partisi (Hrvatska Demokratska Zajednica-HDZ) ve Sırp Demokratik Partisi (Srpska Demokratska Stranka-SDS)’nin koalisyonundan oluşan bir hükümet kuruldu.
Fakat bu hükümet, Bosna-Hersek Cumhuriyeti ve onun iç anayasası hakkında tamamen birbirinden farklı olan görüşlerinden dolayı hiçbir zaman görev yapamadı.
29 Şubat ve 1 Mart 1992 tarihlerinde ülkede referandum yapıldı. Vatandaşların yüzde 63’ü referanduma katıldı ve Bosna-Hersek’in özerkliği ve bağımsızlığı lehine oy kullandı. Referandumu baz alan Avrupa Birliği, yangından mal kaçırır gibi alelacele Bosna-Hersek’i 6 Nisan 1992 yılında tanıdı. Bir gün sonra ABD de aynı kararı aldı.
Sonrası bilindik hikaye. Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde aralarında en kanlısının Srebrenitsa olduğu çok sayıda katliam yaşandı.
ABD ve Almanya başta olmak üzere emperyalist ülkelerin de kışkırtmasıyla milliyetçiliğin tırmandığı Yugoslavya’da 1990’lı yılların başında çıkan iç savaş, Batılı güçlerin farklı grupları silahlandırmasıyla hızla tırmanmıştı.
Bu süreçte gerçekleşen katliamların birçoğu birbirine düşmanlık besleyen Sırp, Boşnak, Hırvat ve Arnavut milliyetçiler tarafından gerçekleşirken, bazı katliamlar tarihe karanlık yönleriyle geçti. Srebrenitsa polis şefi ve kentteki Boşnak Birlikleri'nin komutanı tarafından "katliama göz yummakla" suçlandı.
"Srebrenitsa katliamına göz yummak"la suçlanan “Bilgisiz Kral” Aliya!..
Sırp komutan Mladiç ve ordusu Srebrenitsa'ya ilerlerken, Boşnak lider İzzetbegoviç, bu kentteki birliklerine “çekilin” emri verdi.
Nitekim, 9 Temmuz günü saat 17.00'de Sırp öncüsünün şehre yaklaştığı öğrenen Hollandalı komutan Thom Karremans, Boşnak Ordusunun 28. Tümen Komutan Vekili Ramiz Beçiroviç'ten yardım istedi.
Thom Karremans, Beçiroviç'e "Srebrenica'yı Sırp saldırısından koruyacak önlemler alınması" çağrısında bulunuyordu.
Hollandalı komutanın çağrısına Ramiz Beçiroviç şu şekilde cevap vermişti, "Srebrenica'yı korumaya niyetli değiliz."
Bu yüzden de Srebrenitsa polis şefi ve kentteki Boşnak Birlikleri'nin komutanı tarafından "katliama göz yummakla" suçlandı.
Srebrenitsa'da 11 Temmuz 1995 tarihinde 8 bin 372 silahsız Boşnak erkeği katledildi ve bu cesetler, toplu mezarlara gömüldü.
Neymiş efendim Bilge Kral, NATO müdahalesini haklı çıkarmak için Srebrenitsa katliamına zemin hazırlamış.
Savaşın sonuçları…
6 Nisan 1992’de Sırp güçlerinin, başkent Saraybosna’yı ablukaya alarak başlattıkları saldırılar, 3 buçuk yıl sürmüş, yüzbinlerce masum insan hayatını kaybetmiş, milyonlarcası evlerini terk etmek zorunda kalmıştı. .
3 yıldan fazla sürmüş olan Bosna Savaşı'nda 100.000 ila 110.000 kişinin hayatını kaybettiği bilinmektedir. 56.000 kişi yaralanmış günde ortalama 329 bomba şehirleri vurmuştur.
Bosna'da yaşayan Boşnak, Sırp, Hırvat çocuk nüfusun 700.000’i ölmüş, yaralanmış ve savaştan bir şekilde etkilenmiştir.
Savaşta öldürülen çocuk sayısı 17000 olarak kayıtlara geçmiştir.
Çatışmalar sırasında binlerce kadın ve kız çocuğu askeri ve paramiliter gruplar tarafından gerçekleştirilen tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimlerine maruz kaldı.
Birçoğu köleleştirildi, işkence gördü ve hatta ‘tecavüz kampları’ olarak adlandırılan yerlerde zorla hamile bırakıldı.
Bilge Kral geride ne bıraktı?
Ülkenin siyasi yapısını, 1995 yılında imzalanan Dayton Barış Anlaşması (DBA) oluşturmuştur. Sözkonusu Anlaşma ve ekleri ile ülkenin aynı zamanda devlet sistemi ve Anayasası belirlendi.
1995’de Dayton Barış Antlaşması imzalanarak ülke Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak iki federatif bölgeye ayrıldı.
Bosna-Hersek, biri Bosna-Hersek Federasyonu, diğeri Republika Srpska olmak üzere iki entite ile Boşnak, Hırvat ve Sırp olmak üzere üç kurucu halktan ve ayrı bir yönetimi bulunan Brçko Bölgesi'nden oluşmaktadır.
Boşnak ve Hırvatların oluşturduğu Bosna-Hersek Federasyonu içerisinde ayrıca 10 kanton bulunmaktadır.
Boşnak nüfusu yüzce 50,11, Sırp nüfusu yüzde 30,78, Hırvat nüfusu yüzde 15,43, diğer etnik gruplara mensup kişilerin sayısı ise yüzde 3,68’dir.
Sonuç, hâlâ çözülemeyen sınır anlaşmazlıkları, devam eden iç çatışmalar, birbirlerine düşmanlıkla bakan bir zamanların kardeş halkları, ekonomik krizler, yoksulluk ve şimdilik sekiz tane olan, sayıları her gün artan “bağımsız ülkeler”… Etnik sorunlar, sınır anlaşmazlıkları…
Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde iç savaşları doğuran referandumlar artık tarihin karanlık sayfalarında çünkü batı destekli referandumlar 300 bin insanın ölmesine neden olan bir iç savaşa neden olmuş, ırkçı milliyetçiliği güçlendirmişti.
Sonuçta savaş sırasında hayatlarını kaybeden binlerce Boşnak Müslüman, tecavüze uğrayan Boşnak kadınlar, Avrupa Birliği'nin Genişleme Politikasına kurban edildiler.
Oysa Sırbistan Sancak Bölgesi Müslümanları ne öldürüldüler ne tecavüze uğradılar?
Eğer, Bosna Hersek Müslümanları aynı basireti gösterip Sırplarla birlikte ortak hareket edebilselerdi hiç bu trajik olaylar yaşanmayacaktı.
Şimdi geriye dönüp bakalım, Boşnakların eline ne geçti?
Koca bir hiç! Üçe bölünmüş Bosna Hersek, ordusu bile olmayan Bosna Hersek, ekonomisi çökmüş bir Bosna Hersek.
Size bir şey diyeyim mi?
“Bilgisiz Kral” Aliya İzzetbegoviç, bağımsızlık kararını Türkiye Cumhuriyeti’ne rağmen almıştır. Akıl hocası her zamanki gibi Almanlardı.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
Merhum Aliya İzzetbegoviç, ülkesindeki Müslüman Boşnakların dini ve milli bilincini uyandırmak için mücadele eden bir lider.
Bir o kadar da Boşnakların kitlesel ölümlerinden, Boşnak kadınların sistematik tecavüze uğramasından sorumlu.
Neden mi?
Çünkü, Almanların silahdırdığı Hırvatlar ve savaş makinesi Sırp ordusu ile baş edebilecek Boşnak askeri güçleri olmamasına rağmen savunmasız halkını, katiller sürüsünün önüne atma basiretsizliğini gösterdi.
Baştan belirteyim, amacım Boşnak lideri küçümsemek, mevcut Bosna Hersek Federasyonu’nun meşruiyetini, BM nezdinde yasallığını tartışmak falan değil.
Biliyorum, yazdıklarım İslamcılar nezdinde yenilir-yutulur kolay hazmedilir olmayacak.
Çünkü Türkiye’de “bilge kral sektörü” iyi iş yapıyor. Turizm iş kolunda getirisi yüksek. Hakkında belgeseller yapılıyor, filmler çekiliyor. Kitaplar yazılıyor, anma programları düzenleniyor.
Bilge kralın sırtından geçinenlerin, onu anlatarak para kazananların, kendisine şöhret sağlayanların sayısı hayli fazla.
Ümmet ideolojisi adına, onbinlerce Boşnak Müslümanın öldürülmesini, kadınlara tecavüz edilmesini, başarı ve kahramanlık öyküsü olarak takdim edenlerin vebali ne büyük?
Bir yanlışın düzeltilmesi: Sırplar Türk düşmanı değil, bilakis Türklerin tarihi müttefikidir…
Hatta Osmanlı hanedanı Sırplarla akraba bile.
Sırp Kralı Lazar’ın oğulları Prens Stefan ve Prens Vuk, kız kardeşleri Prenses Olivera Destina ile Yıldırım Bayezid’i evlenmeye ikna etmişlerdi.
Sırp prensleri, Osmanlı ile ilişkilerini güçlendirmek ve akrabalık kurmak için kardeşlerini Yıldırım Bayezid ile evlendirip, böylece Osmanlı ile akrabalık kurup toprak kazanmayı amaçlamışlardı.
Yıldırım’ın Timur’la savaşında 20 bin Sırp askeri Osmanlı ordusu safında yer almıştı. Yıldırımın çok güvendiği Anadolu Beyleri, Timur’un safına geçerken Sırplar ölümüne savaşarak Yıldırım Beyazıt’a bağlı kaldılar.
Türkiye; İkinci Dünya Savaşı’nda Alman ordusuna direnen Sırp Çetniklere yardım etmişti. ‘Çete’ kelimesinden türeyen ‘Çetnik’ hareketi, tüm Sırpları tek çatı altında toplayarak Büyük Sırbistan’ı hedefliyordu.
İkinci Dünya Savaşı’nda işgalci Mihver kuvvetlerine ve onların Hırvat işbirlikçilerine karşı direnen Çetnikler, Yugoslavya’nın eski devlet başkanı Josip Broz Tito’ya bağlı komünist gerilla hareketi Partizanlarla da savaştı.
Türkler’in hazırlıkları, Avrupa ve Balkanları ezip geçen Alman ordusunu cephe gerisinde yıpratmaya dönüktü ve gayri nizami harp stratejisi üzerine geliştirilmişti.
İkinci Dünya Savaşı’nda faaliyet gösteren Sırp Çetnik hareketinin kurucusu Dragolyub Mihailoviç‘e her türlü silah ve mühimmat desteği verilmişti.
Yine İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler’e karşı Yunan direniş örgütlerini kim silahlandırdı sanıyorsunuz?
Yugoslavya - Türkiye Projesi mi?
Mısır’ın lideri Nasır ve Hindistan’ın sosyalist başbakanı Nehru ile efsanevi bağlantısızlar hareketinin kurucusu, Yugoslavya / Güney Slavları Ülkesi devlet başkanı Tito; diktatör olmayan bir diktatördü!
Tito, devlet yönetiminde komünist rejiminin ideolojisini kabullenmekle birlikte Komünist Sovyet Rusya karşısında bağımsız bir tutum içine girdi.
Bu siyasetiyle Sovyet Rusya’ya, batı devletlerine ve ABD’ye yaklaşmayı becerdi. Hatta iktisadi, askeri ve mali yardımlar sağladı.
Tito, 1939 da Türkiye'de bir yıl yaşadı…
Josip Broz, 7 Mayıs 1892'de doğdu. Babası Hırvat, alkolik ve kumar düşkünü fakir bir çiftçi olan Josip’in annesi Sloven bir ev hanımıydı.
13 yaşındayken çilingir çırağı olan Josip Broz, daha sonra, birçok yerde metal işçiliği yaptı ve sendika faaliyetlerine katıldı.
1913 yılında Josip Broz, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından askere alındı. Savaş sonrası Rusya’nın desteği ile kurulan Komünist Partisi’ne üye oldu.
Tito 1928’den 1934 yılına kadar cezaevinde kalır. Hapishanede hayatı boyunca etkisinde kalacağı Yahudi Marksçı Moşa Pijde ile tanışan Josip, komünizme daha çok inanmış bir militan olarak 1934’te tahliye edildi.
Hapishane günleri sırasında Josip Broz, ‘Tito’ takma adını aldı. Hapisten çıktıktan sonra önce Komünist Enternasyonal’de görev almak için Moskova’ya geçti.
Almanca ve Çekce'nin yanı sıra Hırvatça, Sırpça, Boşnakça, Slovence ve Türkçe biliyordu.
Tito, Moskova dönüşü ilk kez 1936′da sahte pasaportla, bir Rus gemisiyle İstanbul’a geldi. Park Otel’in ikinci katındaki 44 numaralı odada 17 gün kaldı. Bir sonraki durağı Paris’e geçti.
1936 yılında Komünist Parti’yi resmen kurmak için Yugoslavya’ya geri döner ve 1937’de Yugoslav Komünist Partisi’nin (YKP) Genel Sekreterliğini üstlenir.
Tito, İstanbul’da Müslüman oldu!..
Eski Belgrad müftüsü Hamdi Yusufspahiç'e göre, Tito Müslüman’dı.
Kendisini cezaevinden kaçıran ve Türkiye’ye gönderen en yakın çalışma arkadaşı Cemal Biyediç, Müslüman’dı.
1971'de Mostar'da doğan ünlü bir tüccar aileye mensup, eski Yugoslavya'nın 1971-1977 yılları arasında ilk Müslüman başbakanı Boşnak kökenli Cemal Biyediç'in, 18 ocak 1977 yılında uçak kazasında öldüğü biliniyor.
Tito'nun kabine şefi Berislav Badurin de; "Tito can verirken elinde Kur'ân vardı" diyerek herkesi şaşırtmıştı.
Hayatı boyunca Kur'ân'ın mealini üç kez okuduğu belirtilen Tito'nun, İslam hakkında epey malumat sahibi olduğu ifade ediliyor.
Tito’nun İstanbul’da rehberi ve tercümanı olan Boşnak kimdir?
Ülkesinde tekrar cezaevine atılma durumu ortaya çıkınca önce Odesa’da geçen Tito, Spridion Mekas adına düzenlenmiş sahte Kanada Pasaportuyla bir Türk takasına binerek Odesa’dan İstanbul’a gelir.
Tito, “komünist asi” olarak arandığı bir dönemde Cemal Biyediç tarafından Türkiye’ye gönderilmişti.
Önce Pera Palas’ta kalır, sonradan daha ucuz olduğu gerekçesiyle Park Otel’e yerleşir.
İstanbul’da saklandığı dönemde irtibata geçtiği Türk Hükümeti, kaldığı sürece ihtiyaçlarını karşılar.
İki ay süresince Zagreb’den yeni pasaport bekleyen Tito, İstanbul’un hemen her yerini gezer. Türk yemeklerini beğenir, şiş kebabını ayrıca sever. Tito’nun İstanbul’da mihmandarı ise bir Boşnak’tır.
Uzanların 1950’li yıllarda Yugoslavya’dan Türkiye’ye geldikleri, Yugoslavya’nın kuruluşu esnasında Mareşal Tito’nun servetini yönettiği iddiaları işte Tito'nun Türkiye'de bulunduğu yıllara uzanıyor.
Tito'nun İstanbul’da rehberi ve tercümanı o Boşnak, Bosna Foça muhaciri Kemal Uzan’ın babası Adapazarı'nda ikamet eden Osman Üzüm'dü.
Josip Broz Tito ile Adapazarı’nda iskan edilen Mostar’a bağlı Foçalı Osman Üzüm'ü irtibatlandıran tıpkı Osman gibi Mostarlı olan Boşnak kökenli Cemal Biyediç idi.
Adapazarı'nda ikamet eden Kemal Uzan’ın babası Osman Üzüm'ü İstanbul’da saklanan Josip Broz Tito'ya rehber ve tercüman olarak Milli Emniyet / Milli Amele Hizmet (MAH) yani bugünkü muadil gizli servis Milli İstihbarat Teşkilatı mı görevlendirdi?
Dünyanın ve Yugoslavya'nın geleceğinin korunması, Anadolu’ya düşer!..
Tito ve arkadaşları İkinci Dünya Savaşı’nda vatandaşlarını birlik ve beraberlik duygusuyla örgütledi ve Partizan Direniş Grubu’nu kurdu. Almanlara karşı çok ciddi başarılar elde ettiler ve 1943 yılında Alman askerlerini ülkeden geri püskürttüler.
Josip Broz Tito, 1954 yılında Türkiye’ye ziyarete gelir ve Türk Devleti de Mareşal Tito’yu görkemli bir törenle karşılar. İlk olarak askeri birliklerin geçiş törenini izleyen Tito, ardından askerleri selamlar.
Tito 1954′te, Ankara’da bulunduğu süre içerisinde Anıtkabir’i de ziyaret ederek Atatürk’ün mozolesine çelenk bırakır ve hatıra defterini imzalar.
Tito daha sonra trenle İstanbul’a doğru yola çıkar. Haydarpaşa Garı’nda yine büyük bir törenle karşılanır. Bu arada Haydarpaşa’daki Türk bayrağıyla birlikte Yugoslavya bayrağı ve Tito’nun geçiş yoluna “Dobro doşli” (Hoşgeldiniz) yazısı asılmıştır.
Kemal Uzan, 1982 Eylül’de Devlet Başkanı Kenan Evren ile birlikte Yugoslavya ziyaretine katılmıştı.
Josip Broz Tito, ölümünden 2 yıl önce, 12 Mart 1978'de, Yugoslavya'nın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmasında;
"Ülkemiz kristal bir küredir. Ben Josip Broz Tito, bu küreyi ellerimle tutarak değil, alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum.
Umarım benim nefesim tükendiğinde de birisi gelip bu görevi benden devralır. Yoksa kristal küremiz yere düşer ve tuzla buz olur. İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması görevi başka bağlantısız ülkelere kalır.
Dünyanın geleceğinin korunması Anadolu’ya düşer. Anadolu’da Kemalistler tarafından kurulan devletin temel özelliği bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır” demiştir.
Nazi yandaşı: 'Bilge kral' Aliya İzzetbegoviç…
1925 Bosanska Kruba doğumlu İzzetbegoviç, 16 yaşındayken Boşnaklar arasında faaliyet yürüten "Genç Müslümanlar / Udruženje Mladi Muslimani" örgütüne üye oldu. 1943 yılında Alman Erkek Lisesi’ni bitirdi.
-1945 - 1949 arası kurşuna dizilen Genç Müslümanlar'ın (Mladi Müslümani) Mostar'da bulunan mezarları-
Nisan 1941 tarihinde Nazi Almanyası’nın Saraybosna’yı işgal ettiği günlerde, 18 Aralık 1942’de Berlin’de Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî ve Nazi istihbaratı işbirliği ile kurulan “İslam Merkezi Enstitüsü-Islamische Zentral-Institut" Genç Müslümanlar'ın kuruluşuna katkı sunmuştu.
24 Mart 1943’te SS Baş Dairesi’nin Amiri Gottlob Berger, el-Hüseynî’yi Bosna’da yaşayan Müslümanlar arasında “SS” asker toplama kampanyasına hazırlık olarak düzenlenen bir toplantıya katılması için davet etmiştir.
Şubat 1943’te SS, yeni bir Waffen-SS tümeni için Bosnalı Müslümanlar arasından asker toplamaya karar verdiğinde SS Ana Daire Amiri Berger, el-Hüseynî’yi, 30 Mart’tan 11 Nisan’a kadar Bosna’daki bir asker toplama kampanyasına kaydetmiştir.
29 Nisan’da Berger, 24.000 - 27.000 kadar yeni askerin yazıldığını rapor etmiş ve “Kudüs Büyük Müftüsü’nün ziyaretinin fevkalade başarılı bir etki yarattığını” belirtmiştir.
Hem el-Hüseynî, hem de SS, 13. Waffen-SS Dağ Tümeni’nin (“Handschar” olarak da bilinir) başarısına defalarca değinmiştir.
-Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseynî, Hitler ile..-
El-Hüseynî, tümenin askerî imamlarına seslenerek İslam prensiplerinin korunmasının ve “Müslümanlar ile müttefiki Almanya arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesinin” önemini vurgulamış ve Müslümanlar ile Almanların karşı karşıya olduğu ortak düşmanları tanımlamıştır:
Genç Müslümanlar (Mladi Müslümani) Örgütü Aliya İzzetbegoviç'in siyasi geçmişinin hemen her dönüm noktasında ortaya çıkacak olan, faaliyetlerini 1949 yılındaki açık silahlı isyanın ardından yeraltına indirmiş, anti-komünist örgüttü.
Soğuk Savaş yıllarında Batı Blokunun gizli servisleri bu örgütle irtibatlı olmaya özen gösterdi.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazilerin işgali altındaki Hırvatistan'da kurulan işbirlikçi Ante Pavliç yönetiminin destekçileri arasında birçok Genç Müslüman Örgütü üyesi gibi Aliya İzzetbegoviç de bulunuyordu.
ABD ve Avrupa Birliği'nin Bosna Hersek oyunu…
1984 yılında ABD hükümeti tarafından yayınlanan "Hassas Gizlilik" etiketli ABD Ulusal Güvenlik Karar Yönergesi "Birleşik Devletleri’in Yugoslavya Politikası” başlığını taşıyordu.
Bu belge, 1990 yılına kadar kamuoyundan gizlendi. Çünkü bu belgede ABD'nin Balkanlar'a ve Yugoslavya'ya yönelik stratejik amacının, Balkanlar'ı ve Yugoslavya'yı, "serbest piyasa sistemine katmak" olduğu belirtiliyordu.
Bu bilgiler ışığında Türkiye’nin, ABD'nin, NATO şemsiyesi altında (Batılı müttefikleri ile birlikte) Bosna-Hersek'e ve ardından Sırbistan'a yaptığı askeri müdahalelerin nedeni daha net anlaşılıyor değil mi?
Bilgisiz Kral Aliya, ABD ve Avrupa Birliği'nin değirmenine su taşımak için kollarını sıvadı. Belki bu görev aşkında Saraybosna'daki Alman lisesinde aldığı eğitimin etkisi vardı. 27 Mart 1990’da Demokratik Hareket Partisi (Stranka Demokratske Akcije-SDA) isimli bir parti kurdu.
18 Kasım 1990 tarihinde yapılan ilk çok partili seçimlerde SDA, parlamentodaki toplam 240 milletvekilliğinden 86’sını, Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin başkanlığını ve yedi üyeliğin üçünü kazanmıştı.
Anayasal Bosna-Hersek Cumhuriyeti Başkanlığı toplantısında Aliya İzzetbegoviç başkan seçildi. Seçim sonuçlarına göre SDA ve Hırvat Demokratik Birlik Partisi (Hrvatska Demokratska Zajednica-HDZ) ve Sırp Demokratik Partisi (Srpska Demokratska Stranka-SDS)’nin koalisyonundan oluşan bir hükümet kuruldu.
Fakat bu hükümet, Bosna-Hersek Cumhuriyeti ve onun iç anayasası hakkında tamamen birbirinden farklı olan görüşlerinden dolayı hiçbir zaman görev yapamadı.
29 Şubat ve 1 Mart 1992 tarihlerinde ülkede referandum yapıldı. Vatandaşların yüzde 63’ü referanduma katıldı ve Bosna-Hersek’in özerkliği ve bağımsızlığı lehine oy kullandı. Referandumu baz alan Avrupa Birliği, yangından mal kaçırır gibi alelacele Bosna-Hersek’i 6 Nisan 1992 yılında tanıdı. Bir gün sonra ABD de aynı kararı aldı.
Sonrası bilindik hikaye. Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde aralarında en kanlısının Srebrenitsa olduğu çok sayıda katliam yaşandı.
ABD ve Almanya başta olmak üzere emperyalist ülkelerin de kışkırtmasıyla milliyetçiliğin tırmandığı Yugoslavya’da 1990’lı yılların başında çıkan iç savaş, Batılı güçlerin farklı grupları silahlandırmasıyla hızla tırmanmıştı.
Bu süreçte gerçekleşen katliamların birçoğu birbirine düşmanlık besleyen Sırp, Boşnak, Hırvat ve Arnavut milliyetçiler tarafından gerçekleşirken, bazı katliamlar tarihe karanlık yönleriyle geçti. Srebrenitsa polis şefi ve kentteki Boşnak Birlikleri'nin komutanı tarafından "katliama göz yummakla" suçlandı.
"Srebrenitsa katliamına göz yummak"la suçlanan “Bilgisiz Kral” Aliya!..
Sırp komutan Mladiç ve ordusu Srebrenitsa'ya ilerlerken, Boşnak lider İzzetbegoviç, bu kentteki birliklerine “çekilin” emri verdi.
Nitekim, 9 Temmuz günü saat 17.00'de Sırp öncüsünün şehre yaklaştığı öğrenen Hollandalı komutan Thom Karremans, Boşnak Ordusunun 28. Tümen Komutan Vekili Ramiz Beçiroviç'ten yardım istedi.
Thom Karremans, Beçiroviç'e "Srebrenica'yı Sırp saldırısından koruyacak önlemler alınması" çağrısında bulunuyordu.
Hollandalı komutanın çağrısına Ramiz Beçiroviç şu şekilde cevap vermişti, "Srebrenica'yı korumaya niyetli değiliz."
Bu yüzden de Srebrenitsa polis şefi ve kentteki Boşnak Birlikleri'nin komutanı tarafından "katliama göz yummakla" suçlandı.
Srebrenitsa'da 11 Temmuz 1995 tarihinde 8 bin 372 silahsız Boşnak erkeği katledildi ve bu cesetler, toplu mezarlara gömüldü.
Neymiş efendim Bilge Kral, NATO müdahalesini haklı çıkarmak için Srebrenitsa katliamına zemin hazırlamış.
Savaşın sonuçları…
6 Nisan 1992’de Sırp güçlerinin, başkent Saraybosna’yı ablukaya alarak başlattıkları saldırılar, 3 buçuk yıl sürmüş, yüzbinlerce masum insan hayatını kaybetmiş, milyonlarcası evlerini terk etmek zorunda kalmıştı. .
3 yıldan fazla sürmüş olan Bosna Savaşı'nda 100.000 ila 110.000 kişinin hayatını kaybettiği bilinmektedir. 56.000 kişi yaralanmış günde ortalama 329 bomba şehirleri vurmuştur.
Bosna'da yaşayan Boşnak, Sırp, Hırvat çocuk nüfusun 700.000’i ölmüş, yaralanmış ve savaştan bir şekilde etkilenmiştir.
Savaşta öldürülen çocuk sayısı 17000 olarak kayıtlara geçmiştir.
Çatışmalar sırasında binlerce kadın ve kız çocuğu askeri ve paramiliter gruplar tarafından gerçekleştirilen tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimlerine maruz kaldı.
Birçoğu köleleştirildi, işkence gördü ve hatta ‘tecavüz kampları’ olarak adlandırılan yerlerde zorla hamile bırakıldı.
Bilge Kral geride ne bıraktı?
Ülkenin siyasi yapısını, 1995 yılında imzalanan Dayton Barış Anlaşması (DBA) oluşturmuştur. Sözkonusu Anlaşma ve ekleri ile ülkenin aynı zamanda devlet sistemi ve Anayasası belirlendi.
1995’de Dayton Barış Antlaşması imzalanarak ülke Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak iki federatif bölgeye ayrıldı.
Bosna-Hersek, biri Bosna-Hersek Federasyonu, diğeri Republika Srpska olmak üzere iki entite ile Boşnak, Hırvat ve Sırp olmak üzere üç kurucu halktan ve ayrı bir yönetimi bulunan Brçko Bölgesi'nden oluşmaktadır.
Boşnak ve Hırvatların oluşturduğu Bosna-Hersek Federasyonu içerisinde ayrıca 10 kanton bulunmaktadır.
Boşnak nüfusu yüzce 50,11, Sırp nüfusu yüzde 30,78, Hırvat nüfusu yüzde 15,43, diğer etnik gruplara mensup kişilerin sayısı ise yüzde 3,68’dir.
Sonuç, hâlâ çözülemeyen sınır anlaşmazlıkları, devam eden iç çatışmalar, birbirlerine düşmanlıkla bakan bir zamanların kardeş halkları, ekonomik krizler, yoksulluk ve şimdilik sekiz tane olan, sayıları her gün artan “bağımsız ülkeler”… Etnik sorunlar, sınır anlaşmazlıkları…
Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde iç savaşları doğuran referandumlar artık tarihin karanlık sayfalarında çünkü batı destekli referandumlar 300 bin insanın ölmesine neden olan bir iç savaşa neden olmuş, ırkçı milliyetçiliği güçlendirmişti.
Sonuçta savaş sırasında hayatlarını kaybeden binlerce Boşnak Müslüman, tecavüze uğrayan Boşnak kadınlar, Avrupa Birliği'nin Genişleme Politikasına kurban edildiler.
Oysa Sırbistan Sancak Bölgesi Müslümanları ne öldürüldüler ne tecavüze uğradılar?
Eğer, Bosna Hersek Müslümanları aynı basireti gösterip Sırplarla birlikte ortak hareket edebilselerdi hiç bu trajik olaylar yaşanmayacaktı.
Şimdi geriye dönüp bakalım, Boşnakların eline ne geçti?
Koca bir hiç! Üçe bölünmüş Bosna Hersek, ordusu bile olmayan Bosna Hersek, ekonomisi çökmüş bir Bosna Hersek.
Size bir şey diyeyim mi?
“Bilgisiz Kral” Aliya İzzetbegoviç, bağımsızlık kararını Türkiye Cumhuriyeti’ne rağmen almıştır. Akıl hocası her zamanki gibi Almanlardı.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete