Bu akşam gün batarken gel..

Bu akşam gün batarken gel..

Her şarkının bir tarihçe-i hayatı  vardır..  


Türk sanat musikisinde zirve olmuş, gönüllerde taht kurmuş ve pek çok insanda iz bırakmış olan eserler, musiki severlerde daima ilgi uyandırmıştır..  


Bu defa da alâkanızı çekeceğini umduğum bir eserin nasıl ortaya çıktığını sizlerle paylaşmak istiyorum..


Amacım, sizleri biraz geçmişe götürmek, varsa şayet hatıralarınızı tazelemek!..


Ahmet Rasim’i bilirsiniz..


1864-1932
 yılları arasında yaşamış, gazeteci, yazar, şair ve tarihçi..


Ayrıca Türk sanat musikisinde birçok mühim şarkıya imza atmış bir İstanbul’lu.. 


Hele; “Pek revadır sevdiğim ettiklerin” isimli Suzinak bir eseri vardır ki, bugün bile dillerden düşmez!.. 


Uzatmayalım; Heybeliada’da oturan Ahmet Rasim’in, sohbetten sohbete, fasıldan fasıla koşan uçarı bir yaşam tarzı vardır.. Tabii bu özellikleri ailesini ihmal etmesine sebep olur.. Haftalardır evine uğramadığı olur üstadın!.. Bu da doğal olarak hanımında üzüntü meydana getirir..


Yine ayrılığın hüküm sürdüğü hüzünlü günlerden bir gün, Ahmet Rasim evine döner ama ertesi gün tekrar dışarı çıkması gerekmektedir.. Sabah olur, giyinir, kuşanır ve “hoşça kal”der hanımına!..


Fakat  hanımının da bir diyeceği vardır Ahmet Rasim’e..


0 zamanki nezaketin ve kemal-i edebin verdiği incelikle; “Efendi” der, Ahmet Rasim’in hanımı ve devam eder; “lütfen geç kalmayınız eve erken geliniz!..”  


Üstad, önce aldırmaz, ama ne hikmetse bu cümleden etkilenir ve yol boyunca da kafasına takar!..


İstanbul
’a geçmek için vapura biner ve yolculuğu boyunca hanımının sözleri devamlı kulağında çınlar!..


Ahmet Rasim, Eminönü’ne gelir ve oradan da doğruca Vezneciler’e geçer!..
 Tabii o zamanlar İstanbul bir başka güzeldir!.. Buram buram zerafet kokan kişizadelerin yaşadığı, nezaket rahle-i tedrisinden geçmiş insanların hayat sürdüğü, selâm vermenin adet olduğu, aziz İstanbul.. 

Fatih’
iyle, Sultanahmet’iyle, Süleymaniye’siyle, Beyazıt’ıyla, Eyüp Sultan’ıyla, Sarıgüzel’iyle, Laleli’siyle, Kağıthane’siyle, Samatya’sıyla, başlı başına bir okul..

Bu semtler; ediplerin, şairlerin, güzel konuşan, güzel düşünen, duygulu  insanların, adeta istilasına uğramış, o vakitler!..


Vezneciler
’de bunlardan biri.. Şehzadebaşı’ndan, Süleymaniye’ye dönen yolun tam köşesinde o zamanlar meşhur Letafet apartmanı (İstanbul’un ilk apartmanlarından) bulunmakta!.. Alt katında da kıraathane var!. 

Musiki adına,  edebiyat adına, aklınıza kim gelirse orada!.. Edebi sohbetler yapılıyor, bestekârlar eserlerini tanıtıyorlar vs.. Kısacası, İstanbul’da Türk sanat musikisinin kalbinin attığı yerlerin en başında geliyor bu kıraathane!.. Ve Ahmet Rasim’de buranın müdavimlerinden..


Ahmet Rasim
 giriyor kıraathaneden içeri, ama bir türlü hanımının “lütfen geç kalma erken gel” sözü aklından çıkmıyor..


0turuyor her zamanki masasına!.. Kahveci, kimin ne içtiğini bildiğinden hemen getiriyor “sade serçe batmaz”ı..

Üstad, kahvesini hem yudumluyor, hem de kafasında yıllar boyu dillerden düşmeyecek olan o ünlü eserin güftesini şekillendiriyor..


Neticede, Ahmet Rasim güfteyi yazıp bitiriyor.. Ancak, sıra bestenin yapılmasına geliyor.. 0 da kolay, çünkü Letafet  apartmanının altındaki kıraathane, belirttiğimiz gibi adeta bestekâr kaynamakta.. İşte onlardan biri hemen gözüne çarpıyor Ahmet Rasim’in!.


Kemani Tatyos Efendi..


Yan masada oturuyor Tatyos Efendi ve o da kahvesini yudumluyor..


Ahmet Rasim;
 “üstad” diyor Tatyos’a, ardından da devam ediyor;


“Sizden  bir istirhamım olacak, şu güfteyi besteler misiniz?..”


Tatyos Efendi
 güfteyi alıyor, okuyor ve kısa bir zaman içinde besteyi yapıyor.. Yıllardır dinlerken zevk duyduğumuz o unutulmaz “uşşak” şarkı işte bu şekilde ortaya çıkıyor..                                           

 

                                        Bu akşam gün batarken gel.. 

                                        Sakın geç kalma erken gel,

                                        Tahammül kalmadı artık.. 

                                        Aman geç kalma erken gel..

                                                           ***

                                        Cefa etme bana mahım.. 

                                        Sonra tutar seni ahım, 

                                        Üzme beni şivekârım.. 

                                        Aman geç kalma erken gel..

                                                          ***

Evet değerli dostlar; evinin hanımına karşı bu nasıl bir sevgi, bu nasıl bir ulvi saygı ve bu nasıl bir aşk?..  

Ancak işin enteresanı; yardımlaşma da fevkalâde..

Biri güfteyi yazıyor, öteki besteyi yapıyor..

Bize de yıllar boyu keyifle dinlemesi kalıyor..

deneme bonusu veren siteler - canlı bahis siteleri - kaçak bahis - casino siteleri - kaçak iddaa -

Her şarkının bir tarihçe-i hayatı  vardır..  


Türk sanat musikisinde zirve olmuş, gönüllerde taht kurmuş ve pek çok insanda iz bırakmış olan eserler, musiki severlerde daima ilgi uyandırmıştır..  


Bu defa da alâkanızı çekeceğini umduğum bir eserin nasıl ortaya çıktığını sizlerle paylaşmak istiyorum..


Amacım, sizleri biraz geçmişe götürmek, varsa şayet hatıralarınızı tazelemek!..


Ahmet Rasim’i bilirsiniz..


1864-1932
 yılları arasında yaşamış, gazeteci, yazar, şair ve tarihçi..


Ayrıca Türk sanat musikisinde birçok mühim şarkıya imza atmış bir İstanbul’lu.. 


Hele; “Pek revadır sevdiğim ettiklerin” isimli Suzinak bir eseri vardır ki, bugün bile dillerden düşmez!.. 


Uzatmayalım; Heybeliada’da oturan Ahmet Rasim’in, sohbetten sohbete, fasıldan fasıla koşan uçarı bir yaşam tarzı vardır.. Tabii bu özellikleri ailesini ihmal etmesine sebep olur.. Haftalardır evine uğramadığı olur üstadın!.. Bu da doğal olarak hanımında üzüntü meydana getirir..


Yine ayrılığın hüküm sürdüğü hüzünlü günlerden bir gün, Ahmet Rasim evine döner ama ertesi gün tekrar dışarı çıkması gerekmektedir.. Sabah olur, giyinir, kuşanır ve “hoşça kal”der hanımına!..


Fakat  hanımının da bir diyeceği vardır Ahmet Rasim’e..


0 zamanki nezaketin ve kemal-i edebin verdiği incelikle; “Efendi” der, Ahmet Rasim’in hanımı ve devam eder; “lütfen geç kalmayınız eve erken geliniz!..”  


Üstad, önce aldırmaz, ama ne hikmetse bu cümleden etkilenir ve yol boyunca da kafasına takar!..


İstanbul
’a geçmek için vapura biner ve yolculuğu boyunca hanımının sözleri devamlı kulağında çınlar!..


Ahmet Rasim, Eminönü’ne gelir ve oradan da doğruca Vezneciler’e geçer!..
 Tabii o zamanlar İstanbul bir başka güzeldir!.. Buram buram zerafet kokan kişizadelerin yaşadığı, nezaket rahle-i tedrisinden geçmiş insanların hayat sürdüğü, selâm vermenin adet olduğu, aziz İstanbul.. 

Fatih’
iyle, Sultanahmet’iyle, Süleymaniye’siyle, Beyazıt’ıyla, Eyüp Sultan’ıyla, Sarıgüzel’iyle, Laleli’siyle, Kağıthane’siyle, Samatya’sıyla, başlı başına bir okul..

Bu semtler; ediplerin, şairlerin, güzel konuşan, güzel düşünen, duygulu  insanların, adeta istilasına uğramış, o vakitler!..


Vezneciler
’de bunlardan biri.. Şehzadebaşı’ndan, Süleymaniye’ye dönen yolun tam köşesinde o zamanlar meşhur Letafet apartmanı (İstanbul’un ilk apartmanlarından) bulunmakta!.. Alt katında da kıraathane var!. 

Musiki adına,  edebiyat adına, aklınıza kim gelirse orada!.. Edebi sohbetler yapılıyor, bestekârlar eserlerini tanıtıyorlar vs.. Kısacası, İstanbul’da Türk sanat musikisinin kalbinin attığı yerlerin en başında geliyor bu kıraathane!.. Ve Ahmet Rasim’de buranın müdavimlerinden..


Ahmet Rasim
 giriyor kıraathaneden içeri, ama bir türlü hanımının “lütfen geç kalma erken gel” sözü aklından çıkmıyor..


0turuyor her zamanki masasına!.. Kahveci, kimin ne içtiğini bildiğinden hemen getiriyor “sade serçe batmaz”ı..

Üstad, kahvesini hem yudumluyor, hem de kafasında yıllar boyu dillerden düşmeyecek olan o ünlü eserin güftesini şekillendiriyor..


Neticede, Ahmet Rasim güfteyi yazıp bitiriyor.. Ancak, sıra bestenin yapılmasına geliyor.. 0 da kolay, çünkü Letafet  apartmanının altındaki kıraathane, belirttiğimiz gibi adeta bestekâr kaynamakta.. İşte onlardan biri hemen gözüne çarpıyor Ahmet Rasim’in!.


Kemani Tatyos Efendi..


Yan masada oturuyor Tatyos Efendi ve o da kahvesini yudumluyor..


Ahmet Rasim;
 “üstad” diyor Tatyos’a, ardından da devam ediyor;


“Sizden  bir istirhamım olacak, şu güfteyi besteler misiniz?..”


Tatyos Efendi
 güfteyi alıyor, okuyor ve kısa bir zaman içinde besteyi yapıyor.. Yıllardır dinlerken zevk duyduğumuz o unutulmaz “uşşak” şarkı işte bu şekilde ortaya çıkıyor..                                           

 

                                        Bu akşam gün batarken gel.. 

                                        Sakın geç kalma erken gel,

                                        Tahammül kalmadı artık.. 

                                        Aman geç kalma erken gel..

                                                           ***

                                        Cefa etme bana mahım.. 

                                        Sonra tutar seni ahım, 

                                        Üzme beni şivekârım.. 

                                        Aman geç kalma erken gel..

                                                          ***

Evet değerli dostlar; evinin hanımına karşı bu nasıl bir sevgi, bu nasıl bir ulvi saygı ve bu nasıl bir aşk?..  

Ancak işin enteresanı; yardımlaşma da fevkalâde..

Biri güfteyi yazıyor, öteki besteyi yapıyor..

Bize de yıllar boyu keyifle dinlemesi kalıyor..

deneme bonusu veren siteler - canlı bahis siteleri - kaçak bahis - casino siteleri - kaçak iddaa -