Çanakkale, Nevruz, Millî Birlik… Ve Anka misali yeniden…

Çanakkale, Nevruz, Millî Birlik… Ve Anka misali yeniden…

Çanakkale, Nevruz, Millî Birlik… Ve Anka misali yeniden… Çanakkale, Nevruz, Millî Birlik… Ve Anka misali yeniden…

ÇANAKKALE, NEVRUZ, MİLLÎ BİRLİK… VE ANKA MİSÀLİ YENİDEN...

Fikirsiz, mefkûresiz hedef olur mu?

Hedefsiz yol olur mu?

Yol yoksa Mücàdele yöntemini konuşmanın bir önemi var mı? 

Çanakkale!..

Kimseden emir beklemediler. Kınaladı oğlu Hasan’ı Elif Ana. Dualarla gönderdi cepheye. Çünkü onların kocaman yüreklerinde; DİNİMİZ (İMÂN), DEVLETİMİZ, MİLLETİMİZ (TÖRE VE MİLLÎ AHLÂK/TERBİYE) VE VATAN SEVGİSİ vardı. Her bir Mehmetçik Yavuz Ata’sı gibi “ÖLÜRSEK CENNET BİZİM, KALIRSAK DEVLET BİZİM.” şuuru ile gidiyordu cepheye.

Sonra birileri çıktı. Bir kısmı lâiklik, çağdaşlık, Atatürkçülük, ilericilik, solculuk vs. diye dinimizi, töremizi aşağılamaya başladı.

Birileri çıktı, dindarlık kisvesi ile Vatan Sevgimizi, Devlete Sadàkâtimizi, Töremize Bağlılığımızı aşağılamaya, şirk iftirası ile yok etmeye çalıştı.

Rahmetli N. ERBAKAN Hocam “Kuklalara değil, kuklacıya bakın.” derdi. Oyunları geç de olsa görüyoruz.

Nevruz…

Ben çocukken Hıdırellez de vardı.

Bu bayramlar İslâm Öncesi kültür ve inançların İslâm ile harmanlanması ile yeni bir şekil alarak kutlanmıştır.

Yani Müslüman Türkler 1350 yıldır bu bayramları kutlamışlar. Birileri bize “CAHİLİYE ADETİ” dedi.

Bıraktık. Aynı kişiler Kürt Türkleri’ne de “Bu bayramlar sizin bayramlarınız, faşist Türk Devleti sizi tektipleştirmek, asimile etmek için bayramlarınızı kutlatmıyor.” dediler.

“Ne mutlu Türküm diyene!” sözüne bile düşman olduk. Yetmedi. T.C. lafzını kaldırdık.

Ne için?

Değdi mi?

Evet, Kemalizm’in eski Türk ile kavgalı yeni bir Türk Yaratma İdeolojisi kabul edilemez. Dayatılan Türk ile birlikte mücadele etmek yerine, biz çimento değerlerimize de düşman olduk.

Oysa dünyanın tüm büyük medeniyetlerinde din ile medeniyet, millî ahlâk, töre iç içe girmiştir. Düşünün tüm dünyanın baş belâsı İngiltere de kral kendisine mezhep ve kilise kurmuştur.

Anglikan Kilisesi. Adamlar bir mezhep kuruyor adını da Katolik ve Protestanlığın orta yolu diye Latince “Via Media” olarak adlandırıyorlar.

Selçuklu ve Osmanlı da tatbikat olarak İslâm Dünyası’ndaki mezhepçiliği aşmış benzer tatbikatlar yapmış ancak bir ad koymak yerine zamanla Emeviliğin izleri sarayda artarak devam etmiştir.

Bugün camilerimizdeki ilk 6 halife adı bile bunun sonucudur. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali sonra Muaviye değil, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin. Türk Milleti’nde Ehl-i Beyt’e muhabbet fıkhî değil, fıtrîdir. (Türk; coğrafyamızdaki Fars ve Araplar dışındaki akraba halkların ortak adıdır ve benzer inanış ve kültür değerlerine sahiptirler.)

TARİH YAZMAK, GELECEĞİ YAZMAKTIR.

Özellikle son 300 yılın hatalarından kurtulmalıyız. Yeni bir mefkûre oluşturmalıyız. Çünkü çok şey değişti.

140 yıldır 1. Dünya Savaşı devàm ediyor. Bàbûr Türk Devleti yıkıldı. Osmanlı yıkıldı ve işgâl edildi. Kaçar Türk Devleti yıkıldı. Düşünün…

Eski Türk ile, değerler manzûmesi ile kavgalı nesiller yetiştirildi. Bu kısmen maya tuttu. Millî değerleri küçümsemek bir yana vasfına, fıkhî durumuna bakmaksızın reddeden yeni tip İslâmcılar(!) çıktı.

Son yüzyılda kavrayıcı iki değerimiz öne çıktı. Biri İslâm ve Ümmet, diğeri Türklük ve Turan… Dinamik kesimler bu değerleri miras olarak kabul ettiler. Devlete saygılı, Vatana sadık, töre ve terbiyeye bağlı ve imânlıydılar.

Bu dinamik insanların içinden yozlaşmaya karşı iki mefkûre çıktı. İslâmî hassasiyeti yüksek Millî Görüşçüler ve ilâve olarak Töre Hassasiyetleri de canlı Ülkücüler… İkisi arasında aslında fark bile yoktu. Küçük çözüm farkları vardı.

1960-70’li yıllarda başlayan Mücàdele bu günkü siyasi kalabalıkları oluşturdu. Ancak emperyalizm de çalışıyordu. Önce etnik bölücülük çıktı. PKK…

Ermeni terör örgütü ASALA adeta yerini PKK’ya bırakmıştı. Sanki kuklacı emperyalizm PKK ve ihànete “Kürt’ü imân, töre ve terbiyesinden kopart!” demişti. Bunlardan kopunca kardeşi Türk’ten de kopacaktı.

Rejim PKK’nın Kürt’ü kopartması için elinden geleni yapıyordu. Zulmün adı sanki “Ne mutlu Türküm diyene!” olmuştu.

Oyuna bakın dostlar.

Bu arada aynı emperyalist kuklacı Türk Milliyetçilerine de “Kürtlerden kopun, onlar ayrı bir millet. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu boşaltın.” demişti. Bu değerlendirmeme itiraz edenlere sorum şu!..

“12 Eylül 1980 Öncesi MHP ve Ülkücüler Van’da mı daha güçlüydü, Uşak’ta mı? Urfa’da mı daha güçlüydü, Zonguldak’ta mı? Bingöl’de mi daha güçlüydü Edirne’de mi?”

40 yıldır baktığınız TÜRK DÜNYASI AKRABA TOPLULUKLARI HARİTALARI’na bakın. Sadece Kürtler yok. Düşünün… Haritaları bile biz yapmamışız.

Aziz Milletim…

Gevûr tanımlarımızı bozdu. Biz de àlet olduk.

Şimdi Anka Kuşu Misali küllerimizden yeniden doğma zamanı…

İki ana değerimizi birbirinin karşısına diktiler, biz de aptalca cevaplar aradık. Sorarım size Türk ne zaman İslâm’a, imâna karşı bir değer oldu. Aynı şekilde İslâm Yüce Dinimiz ne zaman Türk Milleti’nin değerlerine karşı oldu?

Burada konuyu çok güzel özetleyen bir M. Akif değerlendirmesi paylaşacağım. Akif, İstiklâl Harbi öncesi Anadolu’da uyanış mücadelesi veren hatiplerden biriydi.

Merhum Erol GÜNGÖR Hocamız, Akif için diyor ki;

“Onun Millî Mücadele yıllarında halkı mücadeleye katılmak üzere ikna etmeye çalışırken kullandığı temalar hep İslâmî idi; fakat bir insan bütün bu sözleri ancak Türk câmilerinde, Türk halkına anlattığı takdirde, onlarda bir hareket uyandırabilirdi.

Konuşan hatip gibi dinleyen halk da belki Türk kelimesini pek kullanmıyor, hatta kullanana bazan tuhaf nazarlarla bakabiliyordu. Ama ortada katıksız bir Milliyetçilik Olayı vardı.

Bizim milliyetimizde İslâm’ın işgal ettiği yeri bilenler benim bu olay için kullandığım milliyetçiliğin tabirini hiç yadırgamayacaklardır. Milliyetçilerin din anlayışı gibi modernleşme konusundaki fikirleri de diğer İslâmcılara nisbetle Âkif’e çok yakındır.

Onun kadar millete mal olmuş bir kimse çok azdır. Âkif bu milletin duygularını ve özlemlerini dile getiren yüksek bir şahsiyet olarak Türk Milliyetçiliğinin liderlerinden biri olmuştur.”

Türk İslâm Ülküsü’nün yazarı Seyyid Ahmed ARVÂSİ de İctimâi ırktan bahseder. Tıpkı M. Akif’in “Kahraman ırkıma bir gül…” dediği gibi.

“Nedir ictimâi ırk?

Adından da anlaşılacağı üzere, içtimai ırk biyolojinin konusu değildir, sosyolojinin konusudur. Bir milleti teşkil eden ortak bir şuur tarzında beliren mensubiyet duygusunun soy ve kan birliği şuuru biçiminde de duyulmasıdır. Zaten, biyolojik verasetin yanında ortak mücadeleler bir milletin fert ve tabakalarını hem ruhi hem de fizik bakımından birbirine yaklaştırır.

Aynı kültürün içinde yaşayan ve aynı kaderi paylaşan insanlar arasında evlenmeler kolaylaşacağından tarih içinde bir oluş ve yoğruluş halinde insanlar fizik manada birbirlerine benzemeye başlar.

Yani sosyal kültürel ekonomik ve politik bütünleşmelerden sosyolojik bir zaruret olarak zamanla bir içtimai ırk doğar. Aynı sosyal yapı içinde çeşitli sebeplerle, bir diğerine kız alıp vermeyen gruplar var ise, bunlar birer küçük dar bölge ve küçük bir etnik yapı olmada ısrar ediyor ise, tipik bir içtimai ırkın doğması güçleşir.

Ülkemizde aynı dine mensubiyet ve aynı kökten gelme şuuru sebebi ile kız alıp verme kolaylaşmış bulunduğundan ve ülke çapında sosyal temaslar gittikçe artmakta olduğundan Türk içtimai ırkı tarih içinde çok kolayca teşekkül etmiş bulunmakta ve gittikçe de kuvvetlenmektedir.

Esasen ülkemizde yabancılar, kitle halinde Müslümanlaşmadıklarından evlenmeler çeşitli yollarla bir araya gelen ve çeşitli adlar taşıyan Türk boyları ve aşiretleri arasında cereyan etmiş, bu suretle kaynaşmaya kolaylaşmıştır.

Ayrıca Türk boyları arasına dağılmış veya serpiştirilmişlerdir. Bu durum kaynaşmayı ve içtimai ırkın kuvvetlenmesini sağlamada yardımcı olmuştur.

Bütün bu ve diğer sebeplerden dolayı, ister istemez bir Fransız bir İngiliz bir Alman bir Rus bir Çinli bir Japon… Tipi teşekkül ettiği gibi bir Türk tipi de teşekkül etmiştir. Bu tip ve diğer milletlere ait yeni teşekkül etmiş değildir, binlerce yıllık bir tarihi birikimin ifadesidir.”

Görüldüğü üzere Türkiye’de Türk Milliyetçiliği’ne yön verenler İslâmî Hassasiyetlerle davranmışlardır. Bu arada soydaşlığı da reddetmemişler. Millî tarihimizde ilk kez Müslüman olmayan Türklerle de ilgilenmişlerdir.

Türk Milliyetçiliği’ni, Atatürk Milliyetçiliği denilen yapay anlayışla bir görmek büyük bir haksızlıktır. İslâmcı geçinen bazıları bunu maksatlı ve düşmanca yapmaktadırlar.

Oysa Türk Milliyetçileri, sistemden İslâmcı kesimlerden daha çok mağdur oldular. İdamlar, hapisler, mevcut siyasetin geldiği nokta bunu göstermiştir.

Aziz Milletim…

Yeni şeyler icâd etmeye gerek yok. Her şey söylenmiş. Ancak biz yozlaşmışız. Yapılacak şey ecdàdımız gibi küllerimizden yeniden doğmaktır.

Siyaset, cemaat, tarikat vd. yapılar toplumu kendileri lehine kazanalım derken ötekileştirmiştir. Bu durum yozlaşmaya, Allah korusun toplumda kendine güvensizliğe sebep olmaktadır. Her türlü fitneyi yenmek zorundayız.

Türkiye Halkı, Gülümüz SAV’in, Selçuklu ve Osmanlı’nın hem maddi, hem de manevî mirasını kabul etmiştir.

Türkiye’nin etki alanı, Osmanlı ve Selçuklu’nun en geniş sırları ve şimdiki bağımsız Türk Devletleri’ni içine alan coğrafyadır. İlgi Alanı ise, dünyanın neresinde biri “Ben Müslümanım yetiş...” dediğinde milliyetine bakmaksızın, dünyanın neresinde biri “Ben Türküm yetiş...” dediğinde dinini sormaksızın ulaşmak zorundadır.

Biz Turan diyoruz. Bizim TURAN’ımızın en önde parçasıdır Kürtler… Bilinsin. Kimse 12 Eylül Öncesi şehid olan yüzlerce Kürt Ülkücü Ağabeylerimizi unutmasın. Biz İttihàd-ı İslâm’ın (İslâm Birliği) farz olduğunu biliyoruz. Turan da İslâm değil mi?

AŞAĞIDAKİ SÖZLERİ VİCDÂNINIZLA OKUYUNUZ…

“Bulgar da olabilirsin, Makedon da olabilirsin; hatta Afrikalı zenci de olabilirsin. Ama ne olursan ol, eğer Müslüman’san Türk’e saygı göstermelisin. Bu milletin İslâm’a hizmetleri unutulmaz onun için de bu millet sevilir.”

“Hayretle gördüm ki bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki bu ülkede İslam kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede Türk ve İslam kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var.” -S. Ahmed ARVASİ-

“Tabuta konmuş olsa da toprağa gömülmediği sürece Türkler tek güvencemizdir.” -Aliya İZZETBEGOVİÇ-

“Şimdi gururla söylemek istiyorum ki, Çeçenler tarih boyunca Türklere bağlı kalmışlar ve tarihin hiçbir döneminde ihanet etmemişlerdir.”

“Tarih boyunca İslâm Alemi Türklerden faydalanmıştır. Türkler güçlü oldukça İslâm Alemi rahat ve huzur içinde olmuştur; zayıfladıkça, İslâm Alemi ezilmiş ve horlanmıştır. Türkler İslâm'ın koruyucu gücü olmuşlardır.”

“Türkiye hem Türk Dünyasının hem de İslâm Aleminin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi hem İslâm Aleminin hem de Türk Dünyasının karanlığa gömülmesi demektir.”

“Türkleri çok seviyorum. Tarih boyunca kahramanlıklarıyla, cesaret ve atılganlıklarıyla kendilerini kabul ettirmişlerdir. Milli ve manevi değerlerine bağlıdırlar. Dostluklarına güvenilir, düşmanlıklarından korkulur.” -Cahar Dudayev- 

“Türk, Anadolu'da bin yıldır hükümran olan ve İslamiyet ile bir araya, aynı hedefe yönelen büyük bir milletin adıdır.

Fatih, Selahaddin Eyyubi, Sokullu, Mimar Sinan, Mevlana, Mehmet Akif bu coğrafyaya İslamiyet'i nakşetmiş Türk ulularıdır.

Milletimizle, bin yıldır İslamiyet'in şerefiyle şereflendiği, İslam sancağını zirvelere diktikleri için iftihar ediyoruz. Bu tarihin ve kader birliğinin bu topraklardan yükselecek yeni bir hamleye sağlam bir başlangıç teşkil ettiğine inanıyoruz.” -Muhsin YAZICIOĞLU- 

“Ğuzların (Oğuzların) zulmü Arap adaletinden iyidir.” -Mısır Atasözü-

“Ben Türk'üm, o kadar! Mardin'de doğmuşsam, Cizre'de de doğmuşsam, Kars'ta da doğmuşsam ben Türk'üm.” -Aziz SANCAR (Mardin doğumlu olmasına dikkat çekerek "Kürt müsünüz, Arap mısınız?" diye soran BBC muhabirine cevabı.)-

“Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz.” -Fritz NEUMARK-

.

E. Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı-

ÇANAKKALE, NEVRUZ, MİLLÎ BİRLİK… VE ANKA MİSÀLİ YENİDEN...

Fikirsiz, mefkûresiz hedef olur mu?

Hedefsiz yol olur mu?

Yol yoksa Mücàdele yöntemini konuşmanın bir önemi var mı? 

Çanakkale!..

Kimseden emir beklemediler. Kınaladı oğlu Hasan’ı Elif Ana. Dualarla gönderdi cepheye. Çünkü onların kocaman yüreklerinde; DİNİMİZ (İMÂN), DEVLETİMİZ, MİLLETİMİZ (TÖRE VE MİLLÎ AHLÂK/TERBİYE) VE VATAN SEVGİSİ vardı. Her bir Mehmetçik Yavuz Ata’sı gibi “ÖLÜRSEK CENNET BİZİM, KALIRSAK DEVLET BİZİM.” şuuru ile gidiyordu cepheye.

Sonra birileri çıktı. Bir kısmı lâiklik, çağdaşlık, Atatürkçülük, ilericilik, solculuk vs. diye dinimizi, töremizi aşağılamaya başladı.

Birileri çıktı, dindarlık kisvesi ile Vatan Sevgimizi, Devlete Sadàkâtimizi, Töremize Bağlılığımızı aşağılamaya, şirk iftirası ile yok etmeye çalıştı.

Rahmetli N. ERBAKAN Hocam “Kuklalara değil, kuklacıya bakın.” derdi. Oyunları geç de olsa görüyoruz.

Nevruz…

Ben çocukken Hıdırellez de vardı.

Bu bayramlar İslâm Öncesi kültür ve inançların İslâm ile harmanlanması ile yeni bir şekil alarak kutlanmıştır.

Yani Müslüman Türkler 1350 yıldır bu bayramları kutlamışlar. Birileri bize “CAHİLİYE ADETİ” dedi.

Bıraktık. Aynı kişiler Kürt Türkleri’ne de “Bu bayramlar sizin bayramlarınız, faşist Türk Devleti sizi tektipleştirmek, asimile etmek için bayramlarınızı kutlatmıyor.” dediler.

“Ne mutlu Türküm diyene!” sözüne bile düşman olduk. Yetmedi. T.C. lafzını kaldırdık.

Ne için?

Değdi mi?

Evet, Kemalizm’in eski Türk ile kavgalı yeni bir Türk Yaratma İdeolojisi kabul edilemez. Dayatılan Türk ile birlikte mücadele etmek yerine, biz çimento değerlerimize de düşman olduk.

Oysa dünyanın tüm büyük medeniyetlerinde din ile medeniyet, millî ahlâk, töre iç içe girmiştir. Düşünün tüm dünyanın baş belâsı İngiltere de kral kendisine mezhep ve kilise kurmuştur.

Anglikan Kilisesi. Adamlar bir mezhep kuruyor adını da Katolik ve Protestanlığın orta yolu diye Latince “Via Media” olarak adlandırıyorlar.

Selçuklu ve Osmanlı da tatbikat olarak İslâm Dünyası’ndaki mezhepçiliği aşmış benzer tatbikatlar yapmış ancak bir ad koymak yerine zamanla Emeviliğin izleri sarayda artarak devam etmiştir.

Bugün camilerimizdeki ilk 6 halife adı bile bunun sonucudur. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali sonra Muaviye değil, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin. Türk Milleti’nde Ehl-i Beyt’e muhabbet fıkhî değil, fıtrîdir. (Türk; coğrafyamızdaki Fars ve Araplar dışındaki akraba halkların ortak adıdır ve benzer inanış ve kültür değerlerine sahiptirler.)

TARİH YAZMAK, GELECEĞİ YAZMAKTIR.

Özellikle son 300 yılın hatalarından kurtulmalıyız. Yeni bir mefkûre oluşturmalıyız. Çünkü çok şey değişti.

140 yıldır 1. Dünya Savaşı devàm ediyor. Bàbûr Türk Devleti yıkıldı. Osmanlı yıkıldı ve işgâl edildi. Kaçar Türk Devleti yıkıldı. Düşünün…

Eski Türk ile, değerler manzûmesi ile kavgalı nesiller yetiştirildi. Bu kısmen maya tuttu. Millî değerleri küçümsemek bir yana vasfına, fıkhî durumuna bakmaksızın reddeden yeni tip İslâmcılar(!) çıktı.

Son yüzyılda kavrayıcı iki değerimiz öne çıktı. Biri İslâm ve Ümmet, diğeri Türklük ve Turan… Dinamik kesimler bu değerleri miras olarak kabul ettiler. Devlete saygılı, Vatana sadık, töre ve terbiyeye bağlı ve imânlıydılar.

Bu dinamik insanların içinden yozlaşmaya karşı iki mefkûre çıktı. İslâmî hassasiyeti yüksek Millî Görüşçüler ve ilâve olarak Töre Hassasiyetleri de canlı Ülkücüler… İkisi arasında aslında fark bile yoktu. Küçük çözüm farkları vardı.

1960-70’li yıllarda başlayan Mücàdele bu günkü siyasi kalabalıkları oluşturdu. Ancak emperyalizm de çalışıyordu. Önce etnik bölücülük çıktı. PKK…

Ermeni terör örgütü ASALA adeta yerini PKK’ya bırakmıştı. Sanki kuklacı emperyalizm PKK ve ihànete “Kürt’ü imân, töre ve terbiyesinden kopart!” demişti. Bunlardan kopunca kardeşi Türk’ten de kopacaktı.

Rejim PKK’nın Kürt’ü kopartması için elinden geleni yapıyordu. Zulmün adı sanki “Ne mutlu Türküm diyene!” olmuştu.

Oyuna bakın dostlar.

Bu arada aynı emperyalist kuklacı Türk Milliyetçilerine de “Kürtlerden kopun, onlar ayrı bir millet. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu boşaltın.” demişti. Bu değerlendirmeme itiraz edenlere sorum şu!..

“12 Eylül 1980 Öncesi MHP ve Ülkücüler Van’da mı daha güçlüydü, Uşak’ta mı? Urfa’da mı daha güçlüydü, Zonguldak’ta mı? Bingöl’de mi daha güçlüydü Edirne’de mi?”

40 yıldır baktığınız TÜRK DÜNYASI AKRABA TOPLULUKLARI HARİTALARI’na bakın. Sadece Kürtler yok. Düşünün… Haritaları bile biz yapmamışız.

Aziz Milletim…

Gevûr tanımlarımızı bozdu. Biz de àlet olduk.

Şimdi Anka Kuşu Misali küllerimizden yeniden doğma zamanı…

İki ana değerimizi birbirinin karşısına diktiler, biz de aptalca cevaplar aradık. Sorarım size Türk ne zaman İslâm’a, imâna karşı bir değer oldu. Aynı şekilde İslâm Yüce Dinimiz ne zaman Türk Milleti’nin değerlerine karşı oldu?

Burada konuyu çok güzel özetleyen bir M. Akif değerlendirmesi paylaşacağım. Akif, İstiklâl Harbi öncesi Anadolu’da uyanış mücadelesi veren hatiplerden biriydi.

Merhum Erol GÜNGÖR Hocamız, Akif için diyor ki;

“Onun Millî Mücadele yıllarında halkı mücadeleye katılmak üzere ikna etmeye çalışırken kullandığı temalar hep İslâmî idi; fakat bir insan bütün bu sözleri ancak Türk câmilerinde, Türk halkına anlattığı takdirde, onlarda bir hareket uyandırabilirdi.

Konuşan hatip gibi dinleyen halk da belki Türk kelimesini pek kullanmıyor, hatta kullanana bazan tuhaf nazarlarla bakabiliyordu. Ama ortada katıksız bir Milliyetçilik Olayı vardı.

Bizim milliyetimizde İslâm’ın işgal ettiği yeri bilenler benim bu olay için kullandığım milliyetçiliğin tabirini hiç yadırgamayacaklardır. Milliyetçilerin din anlayışı gibi modernleşme konusundaki fikirleri de diğer İslâmcılara nisbetle Âkif’e çok yakındır.

Onun kadar millete mal olmuş bir kimse çok azdır. Âkif bu milletin duygularını ve özlemlerini dile getiren yüksek bir şahsiyet olarak Türk Milliyetçiliğinin liderlerinden biri olmuştur.”

Türk İslâm Ülküsü’nün yazarı Seyyid Ahmed ARVÂSİ de İctimâi ırktan bahseder. Tıpkı M. Akif’in “Kahraman ırkıma bir gül…” dediği gibi.

“Nedir ictimâi ırk?

Adından da anlaşılacağı üzere, içtimai ırk biyolojinin konusu değildir, sosyolojinin konusudur. Bir milleti teşkil eden ortak bir şuur tarzında beliren mensubiyet duygusunun soy ve kan birliği şuuru biçiminde de duyulmasıdır. Zaten, biyolojik verasetin yanında ortak mücadeleler bir milletin fert ve tabakalarını hem ruhi hem de fizik bakımından birbirine yaklaştırır.

Aynı kültürün içinde yaşayan ve aynı kaderi paylaşan insanlar arasında evlenmeler kolaylaşacağından tarih içinde bir oluş ve yoğruluş halinde insanlar fizik manada birbirlerine benzemeye başlar.

Yani sosyal kültürel ekonomik ve politik bütünleşmelerden sosyolojik bir zaruret olarak zamanla bir içtimai ırk doğar. Aynı sosyal yapı içinde çeşitli sebeplerle, bir diğerine kız alıp vermeyen gruplar var ise, bunlar birer küçük dar bölge ve küçük bir etnik yapı olmada ısrar ediyor ise, tipik bir içtimai ırkın doğması güçleşir.

Ülkemizde aynı dine mensubiyet ve aynı kökten gelme şuuru sebebi ile kız alıp verme kolaylaşmış bulunduğundan ve ülke çapında sosyal temaslar gittikçe artmakta olduğundan Türk içtimai ırkı tarih içinde çok kolayca teşekkül etmiş bulunmakta ve gittikçe de kuvvetlenmektedir.

Esasen ülkemizde yabancılar, kitle halinde Müslümanlaşmadıklarından evlenmeler çeşitli yollarla bir araya gelen ve çeşitli adlar taşıyan Türk boyları ve aşiretleri arasında cereyan etmiş, bu suretle kaynaşmaya kolaylaşmıştır.

Ayrıca Türk boyları arasına dağılmış veya serpiştirilmişlerdir. Bu durum kaynaşmayı ve içtimai ırkın kuvvetlenmesini sağlamada yardımcı olmuştur.

Bütün bu ve diğer sebeplerden dolayı, ister istemez bir Fransız bir İngiliz bir Alman bir Rus bir Çinli bir Japon… Tipi teşekkül ettiği gibi bir Türk tipi de teşekkül etmiştir. Bu tip ve diğer milletlere ait yeni teşekkül etmiş değildir, binlerce yıllık bir tarihi birikimin ifadesidir.”

Görüldüğü üzere Türkiye’de Türk Milliyetçiliği’ne yön verenler İslâmî Hassasiyetlerle davranmışlardır. Bu arada soydaşlığı da reddetmemişler. Millî tarihimizde ilk kez Müslüman olmayan Türklerle de ilgilenmişlerdir.

Türk Milliyetçiliği’ni, Atatürk Milliyetçiliği denilen yapay anlayışla bir görmek büyük bir haksızlıktır. İslâmcı geçinen bazıları bunu maksatlı ve düşmanca yapmaktadırlar.

Oysa Türk Milliyetçileri, sistemden İslâmcı kesimlerden daha çok mağdur oldular. İdamlar, hapisler, mevcut siyasetin geldiği nokta bunu göstermiştir.

Aziz Milletim…

Yeni şeyler icâd etmeye gerek yok. Her şey söylenmiş. Ancak biz yozlaşmışız. Yapılacak şey ecdàdımız gibi küllerimizden yeniden doğmaktır.

Siyaset, cemaat, tarikat vd. yapılar toplumu kendileri lehine kazanalım derken ötekileştirmiştir. Bu durum yozlaşmaya, Allah korusun toplumda kendine güvensizliğe sebep olmaktadır. Her türlü fitneyi yenmek zorundayız.

Türkiye Halkı, Gülümüz SAV’in, Selçuklu ve Osmanlı’nın hem maddi, hem de manevî mirasını kabul etmiştir.

Türkiye’nin etki alanı, Osmanlı ve Selçuklu’nun en geniş sırları ve şimdiki bağımsız Türk Devletleri’ni içine alan coğrafyadır. İlgi Alanı ise, dünyanın neresinde biri “Ben Müslümanım yetiş...” dediğinde milliyetine bakmaksızın, dünyanın neresinde biri “Ben Türküm yetiş...” dediğinde dinini sormaksızın ulaşmak zorundadır.

Biz Turan diyoruz. Bizim TURAN’ımızın en önde parçasıdır Kürtler… Bilinsin. Kimse 12 Eylül Öncesi şehid olan yüzlerce Kürt Ülkücü Ağabeylerimizi unutmasın. Biz İttihàd-ı İslâm’ın (İslâm Birliği) farz olduğunu biliyoruz. Turan da İslâm değil mi?

AŞAĞIDAKİ SÖZLERİ VİCDÂNINIZLA OKUYUNUZ…

“Bulgar da olabilirsin, Makedon da olabilirsin; hatta Afrikalı zenci de olabilirsin. Ama ne olursan ol, eğer Müslüman’san Türk’e saygı göstermelisin. Bu milletin İslâm’a hizmetleri unutulmaz onun için de bu millet sevilir.”

“Hayretle gördüm ki bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki bu ülkede İslam kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede Türk ve İslam kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var.” -S. Ahmed ARVASİ-

“Tabuta konmuş olsa da toprağa gömülmediği sürece Türkler tek güvencemizdir.” -Aliya İZZETBEGOVİÇ-

“Şimdi gururla söylemek istiyorum ki, Çeçenler tarih boyunca Türklere bağlı kalmışlar ve tarihin hiçbir döneminde ihanet etmemişlerdir.”

“Tarih boyunca İslâm Alemi Türklerden faydalanmıştır. Türkler güçlü oldukça İslâm Alemi rahat ve huzur içinde olmuştur; zayıfladıkça, İslâm Alemi ezilmiş ve horlanmıştır. Türkler İslâm'ın koruyucu gücü olmuşlardır.”

“Türkiye hem Türk Dünyasının hem de İslâm Aleminin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi hem İslâm Aleminin hem de Türk Dünyasının karanlığa gömülmesi demektir.”

“Türkleri çok seviyorum. Tarih boyunca kahramanlıklarıyla, cesaret ve atılganlıklarıyla kendilerini kabul ettirmişlerdir. Milli ve manevi değerlerine bağlıdırlar. Dostluklarına güvenilir, düşmanlıklarından korkulur.” -Cahar Dudayev- 

“Türk, Anadolu'da bin yıldır hükümran olan ve İslamiyet ile bir araya, aynı hedefe yönelen büyük bir milletin adıdır.

Fatih, Selahaddin Eyyubi, Sokullu, Mimar Sinan, Mevlana, Mehmet Akif bu coğrafyaya İslamiyet'i nakşetmiş Türk ulularıdır.

Milletimizle, bin yıldır İslamiyet'in şerefiyle şereflendiği, İslam sancağını zirvelere diktikleri için iftihar ediyoruz. Bu tarihin ve kader birliğinin bu topraklardan yükselecek yeni bir hamleye sağlam bir başlangıç teşkil ettiğine inanıyoruz.” -Muhsin YAZICIOĞLU- 

“Ğuzların (Oğuzların) zulmü Arap adaletinden iyidir.” -Mısır Atasözü-

“Ben Türk'üm, o kadar! Mardin'de doğmuşsam, Cizre'de de doğmuşsam, Kars'ta da doğmuşsam ben Türk'üm.” -Aziz SANCAR (Mardin doğumlu olmasına dikkat çekerek "Kürt müsünüz, Arap mısınız?" diye soran BBC muhabirine cevabı.)-

“Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz.” -Fritz NEUMARK-

.

E. Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı-