Çeçenistan'da olan!..
Çeçenistan'da olan!..
- 15-06-2022 07:09
- 3996
- 15-06-2022 07:09
- 3996
274 Çeçen, Kadirov rejimince rehin tutuluyor.
Bu, hiç dikkatimizi çekmeyen, magazinel olmayışından mıdır, haber değeri de taşımayan, Çeçenlerin örtük soykırımının son halkasıdır.
13 yaşından itibaren Çeçen erkekler, Ukrayna’da ön saflarda savaşmaya gönüllü olmak için bir takım kağıtlar imzalamaya zorlanıyorlar. Aksi takdirde işkence görüyor, öldürülüyor, daha da beteri aileleri ile tehdit ediliyorlar.
Yani ölüme razı olmak, bu insanlar için sorunu çözmüyor.
Geride kalanların canını sadist ellere bırakmayı kim ister ki?
İstemiyorlar!..
Olanı-biteni, bodrum katlarında bu insanlara yapılanları tahmin etmek için hayal gücünüz yetmeyecektir.
Ben de bu korkunç şeyleri yazamayacağım, düşünürken bile ellerim titriyor.
Kadirov ise sosyal medya hesaplarından “Büyük Rusya”yı nasıl sevdiğini ve bütün Çeçenleri, büyük rusya uğruna nasıl feda edeceğini, pahalı ayakkabıları ayağında, pozunu almış, böbürlenerek anlatıyor.
Kadirov’u ve yaptıklarını hatırlamamız için bize elbette yine “Öcalan’ın heykelini dikeceğim” demesine benzer bir laf etmesi lazım.
O zaman hemen sosyal medyanın başına geçip, bütün Çeçenlere; “biz de bunlara yardım ettik, şunların yaptığına bak!” diye yazarız. Lanet ederiz, küfür ederiz.
Dünyadan, tarihten, olan-bitenden zerre kadar haberi olmayan bu cahil güruhu, bu yazı da ıslah etmez.
Ama yine de yazmak gerekiyordu.
Dudayev, Maskhadov, Zelimhan, Şamil ve nice güzel insan birer birer şehid oldular.
Bir çoğu Rusya kadar, Rusya’nın canhıraş beslediği Kadirovlara karşı da savaştı; bugün, Çeçenlere hakaret edilmesine sebep olan Kadirovlara.
Yapmakla övünüp her fırsatta başa kaktıkları yardımlar sınırlardan geçmedi, geçse de çoğu Rus askerlerinin eline geçti.
Muhannete muhtaç etmesin Allah, bu da ayrı bir yönüdür bu sözlerin.
Adam, masum kundaklık bebeğe gönderdiği üç kuruşu, yirmibeş sene sonra başa kakıyor.
Belki kendi de yapmadı, yaşı yetmiyor çünkü.
Savaş sırasında Türkiye’ye gelenlerin Fenerbahçe’de barakalarda yaşarken kış aylarında ısınacak hiçbir şeyi yoktu. Elektrik yoktu. Soba yakınca zabıtalar sobaları topluyordu.
Çeçenistan’da savaşanlarsa dağlarda çok zorlu koşullarda mücadele ediyor, köyler basılıyor, naaşları helikopterlerden sarkıtılıp, ibret için kanları halklarının tepesinden dökülüyordu.
Hiç unutmam, incecik, 16 yaşında bir kız çocuğunun ağır silah taşıyıp kullanmaktan tutuklandığını.
Böyle kaç çocuk, kaç kadın, kaç erkek bu zulmün muhatabı oldu da kimse seslerini duymadı…
Daha da beterini yaptık hatta.
2000’lerin başıydı, yazarlar, hocalar gittiler, Kadirov rejimini öven konuşmalar yaptılar, “ne muhteşem bir ülke” olduğunu TV’lerde programlarla anlattılar. Caddeler ışıklı, binalar yüksekti, bodrum katlarında işkencede insanların seslerini bastırıyordu ziyaretçilerin ve zulüm iktidarının kahkahaları.
Son yıllarda ise televizyon yüzleri, üç-beş akçe alıp övdüler Kadirov’u…
“Başgan” dediler, oğlunu dizilerde oynattılar, ziyarete gittiler, kanlı sofrasına oturdular.
Herkes alkışladı.
Paraya tapma söz konusu olduğunda, insanlıktan bahsetmek olmaz tabii hiç.
Devrin ruhu hastalıklı.
Onura dair çok az şey kaldı.
Kaşına gözüne hayran olduğumuz koca dişli adamların kesesi, salınışı, zulüm altında inleyen çocuklardan çok daha kıymetli bu çağda.
Bütün bunlar oldu, doğruyu yanlışı vicdan terazisinde tartamadık, nefs için konuştuk, nefs için yazdık.
Bundan caymadıkça da vebali bizi bırakmayacak.
Bu yüzden, bizim insanlık namına da, Müslümanlık namına da evrensel değerler namına da bu insanlara edecek tek bir sözümüz, başa kakacak tek bir çabamız yok.
Dün Çeçen İçkeria Devleti’ni tanımayan, Çeçenistan’ın zulme karşı mücadelesine sessiz kalan insanlık, bugün Ukrayna’da ağır bir bedel ödüyor.
Yarın eski Sovyet sınırlarının tamamında bu bedeli ödemeye devam edecek.
Bizse dünyayı “dedi ki - dedim ki” çerçevesinde, sözler üzerinden algılayıp, sosyal medyada üç gün köpürür, sonra hiçbirşey olmamış gibi yaşamaya devam ederiz.
Büyüyen kötülük, azgın bir karanlığa dönüşüp üzerimize çökmeden önce, kötüyle iyiyi ayırmayı öğrenmemiz gerekiyor.
Allah’tan dileğim, tez vakitte bizi istikamet üzere kılması…
.
Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com
274 Çeçen, Kadirov rejimince rehin tutuluyor.
Bu, hiç dikkatimizi çekmeyen, magazinel olmayışından mıdır, haber değeri de taşımayan, Çeçenlerin örtük soykırımının son halkasıdır.
13 yaşından itibaren Çeçen erkekler, Ukrayna’da ön saflarda savaşmaya gönüllü olmak için bir takım kağıtlar imzalamaya zorlanıyorlar. Aksi takdirde işkence görüyor, öldürülüyor, daha da beteri aileleri ile tehdit ediliyorlar.
Yani ölüme razı olmak, bu insanlar için sorunu çözmüyor.
Geride kalanların canını sadist ellere bırakmayı kim ister ki?
İstemiyorlar!..
Olanı-biteni, bodrum katlarında bu insanlara yapılanları tahmin etmek için hayal gücünüz yetmeyecektir.
Ben de bu korkunç şeyleri yazamayacağım, düşünürken bile ellerim titriyor.
Kadirov ise sosyal medya hesaplarından “Büyük Rusya”yı nasıl sevdiğini ve bütün Çeçenleri, büyük rusya uğruna nasıl feda edeceğini, pahalı ayakkabıları ayağında, pozunu almış, böbürlenerek anlatıyor.
Kadirov’u ve yaptıklarını hatırlamamız için bize elbette yine “Öcalan’ın heykelini dikeceğim” demesine benzer bir laf etmesi lazım.
O zaman hemen sosyal medyanın başına geçip, bütün Çeçenlere; “biz de bunlara yardım ettik, şunların yaptığına bak!” diye yazarız. Lanet ederiz, küfür ederiz.
Dünyadan, tarihten, olan-bitenden zerre kadar haberi olmayan bu cahil güruhu, bu yazı da ıslah etmez.
Ama yine de yazmak gerekiyordu.
Dudayev, Maskhadov, Zelimhan, Şamil ve nice güzel insan birer birer şehid oldular.
Bir çoğu Rusya kadar, Rusya’nın canhıraş beslediği Kadirovlara karşı da savaştı; bugün, Çeçenlere hakaret edilmesine sebep olan Kadirovlara.
Yapmakla övünüp her fırsatta başa kaktıkları yardımlar sınırlardan geçmedi, geçse de çoğu Rus askerlerinin eline geçti.
Muhannete muhtaç etmesin Allah, bu da ayrı bir yönüdür bu sözlerin.
Adam, masum kundaklık bebeğe gönderdiği üç kuruşu, yirmibeş sene sonra başa kakıyor.
Belki kendi de yapmadı, yaşı yetmiyor çünkü.
Savaş sırasında Türkiye’ye gelenlerin Fenerbahçe’de barakalarda yaşarken kış aylarında ısınacak hiçbir şeyi yoktu. Elektrik yoktu. Soba yakınca zabıtalar sobaları topluyordu.
Çeçenistan’da savaşanlarsa dağlarda çok zorlu koşullarda mücadele ediyor, köyler basılıyor, naaşları helikopterlerden sarkıtılıp, ibret için kanları halklarının tepesinden dökülüyordu.
Hiç unutmam, incecik, 16 yaşında bir kız çocuğunun ağır silah taşıyıp kullanmaktan tutuklandığını.
Böyle kaç çocuk, kaç kadın, kaç erkek bu zulmün muhatabı oldu da kimse seslerini duymadı…
Daha da beterini yaptık hatta.
2000’lerin başıydı, yazarlar, hocalar gittiler, Kadirov rejimini öven konuşmalar yaptılar, “ne muhteşem bir ülke” olduğunu TV’lerde programlarla anlattılar. Caddeler ışıklı, binalar yüksekti, bodrum katlarında işkencede insanların seslerini bastırıyordu ziyaretçilerin ve zulüm iktidarının kahkahaları.
Son yıllarda ise televizyon yüzleri, üç-beş akçe alıp övdüler Kadirov’u…
“Başgan” dediler, oğlunu dizilerde oynattılar, ziyarete gittiler, kanlı sofrasına oturdular.
Herkes alkışladı.
Paraya tapma söz konusu olduğunda, insanlıktan bahsetmek olmaz tabii hiç.
Devrin ruhu hastalıklı.
Onura dair çok az şey kaldı.
Kaşına gözüne hayran olduğumuz koca dişli adamların kesesi, salınışı, zulüm altında inleyen çocuklardan çok daha kıymetli bu çağda.
Bütün bunlar oldu, doğruyu yanlışı vicdan terazisinde tartamadık, nefs için konuştuk, nefs için yazdık.
Bundan caymadıkça da vebali bizi bırakmayacak.
Bu yüzden, bizim insanlık namına da, Müslümanlık namına da evrensel değerler namına da bu insanlara edecek tek bir sözümüz, başa kakacak tek bir çabamız yok.
Dün Çeçen İçkeria Devleti’ni tanımayan, Çeçenistan’ın zulme karşı mücadelesine sessiz kalan insanlık, bugün Ukrayna’da ağır bir bedel ödüyor.
Yarın eski Sovyet sınırlarının tamamında bu bedeli ödemeye devam edecek.
Bizse dünyayı “dedi ki - dedim ki” çerçevesinde, sözler üzerinden algılayıp, sosyal medyada üç gün köpürür, sonra hiçbirşey olmamış gibi yaşamaya devam ederiz.
Büyüyen kötülük, azgın bir karanlığa dönüşüp üzerimize çökmeden önce, kötüyle iyiyi ayırmayı öğrenmemiz gerekiyor.
Allah’tan dileğim, tez vakitte bizi istikamet üzere kılması…