Çerkes kızları güzeldir

Çerkes kızları güzeldir

Çerkes kızları güzeldir Çerkes kızları güzeldir

Çerkesler, artık siz deyin sadece “Adiğeler” ya da “bütün Kafkas halkları”, ben bütün Kafkas halklarını kast ediyorum, büyük bir işgale 300 yıl direndiler.

Bu öyle bir şeydir ki insan soyunun hayal gücü, bunu tahayyül edemez.

300 yıl doğan her erkek, her kadın ölüme doğsun, silah kuşansın.

300 yıl tarlalar yansın, nehirler kan aksın.

Köyler basılıp yağmalansın 300 yıl.

Ve Adiğe, Abaza, Çeçen, İnguş, Dağıstanlı dirensin, yılmasın vazgeçip teslim olmasın.

Öyle bir 300 yıl, azgın düşmanın karşısında atı ve kamasıyla binlerce onurlu insan, ölüm kadar açlığa, yokluğa direndiler.

Bir fotoğrafı yok, bir videosu yok ve sözler bu çağın insanına yetmiyor.

Her acının fotoğrafı olmuyor işte.

Kafkasya halklarının ruhlarında binlerce yara izi…

Ruhun fotoğrafı olmuyor.

Bugün nasıl kirli işler çevirenler, silah tüccarları, organ mafyası savaşın olduğu coğrafyalarda cirit atıyorsa, o gün de köle tüccarları geziyordu Kafkasya’da.

Kadınlar, çocuklar kaçırıldı, satıldılar.

O günlerden bugünlere Çerkeslere dair dört şey kaldı bu ülkenin hafızasında: Çerkes tavuğu, Çerkes savaşçıları, Çerkes dansı, Çerkes kızı

Zaman zaman bir meziyetmiş gibi maalesef çerkeslerin kendileri de kaşı gözü, boyu posu kast ederek, etten ibaret birşeymiş gibi Çerkes kızlarının güzelliğini anlattılar.

Kadının metalaştırılması yani bir mobilyaymış, beyaz eşyaymış gibi ölçülerinden, renginden bahsedilmesi, açıkçası tiksindirici bir ilkelliktir.

Hiçbir kadını, hiçbir insanı, bir diğerinden daha açık bir ten, göz rengine sahip olmak, daha zayıf, daha uzun olmak değerli yapmaz.

Değerli kılan ürettikleri, hayata kattıklarıdır.

Çerkes kadınlarını güzel kılan da budur.

Şişman, koyu renk tenli, buruş buruş yüzlü olarak çok güzeldirler onlar.

300 yıl çoğu erkekten oluşan Kafkas savaşçılarının ardında, bir halkı kültürü, değerleri ile yaşatıp bugüne getirmeyi başardıkları için.

Xabzenin koruyucusu, sürdürücüsü oldukları, yokluk içinde taşı aş yapabilme kabiliyetleri, halkı bir arada tutabilecek büyük özveriyi, dayanışmayı koşulsuz gösterebildikleri için.

Diasporada da aynı koşullarda yaşadılar.

Birbirlerinin öksüzlerini bağırlarına basarak, birbirlerinin ve halklarının bütün fertlerinin yaralarını sararak, zor zamanlarda mücadeleleriyle siper olarak.

Bugün Çerkes olmanın bir anlamı varsa en büyük emeği onlar verdiler.

Ürettiler, çoğalttılar iyiyi ve güzeli.

Güzelliğin anlamını emekleri, çabaları ve ruha, sevgiye, saygıya, insan olmak hassasiyetine gösterdikleri özenle onlar oluşturdular. Bacak, bel ölçüleri ile değil.

Sevgili dostlar, bütün kadınlarla birlikte Çerkes kadınlarının da bedenlerinden çok daha büyük, çok daha anlamlı olduğunu son söz olarak söylemek isterim.

Biz kadınlar, bedenleri olan ruhlarız.

Hayal gücümüz, alın terimiz, göz yaşımız ve kahkahamızla insanız.

Şiirlerimiz, resimlerimiz, projelerimiz, eserlerimizle, dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirebildiğimiz kadar güzeliz.

.

Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com

Çerkesler, artık siz deyin sadece “Adiğeler” ya da “bütün Kafkas halkları”, ben bütün Kafkas halklarını kast ediyorum, büyük bir işgale 300 yıl direndiler.

Bu öyle bir şeydir ki insan soyunun hayal gücü, bunu tahayyül edemez.

300 yıl doğan her erkek, her kadın ölüme doğsun, silah kuşansın.

300 yıl tarlalar yansın, nehirler kan aksın.

Köyler basılıp yağmalansın 300 yıl.

Ve Adiğe, Abaza, Çeçen, İnguş, Dağıstanlı dirensin, yılmasın vazgeçip teslim olmasın.

Öyle bir 300 yıl, azgın düşmanın karşısında atı ve kamasıyla binlerce onurlu insan, ölüm kadar açlığa, yokluğa direndiler.

Bir fotoğrafı yok, bir videosu yok ve sözler bu çağın insanına yetmiyor.

Her acının fotoğrafı olmuyor işte.

Kafkasya halklarının ruhlarında binlerce yara izi…

Ruhun fotoğrafı olmuyor.

Bugün nasıl kirli işler çevirenler, silah tüccarları, organ mafyası savaşın olduğu coğrafyalarda cirit atıyorsa, o gün de köle tüccarları geziyordu Kafkasya’da.

Kadınlar, çocuklar kaçırıldı, satıldılar.

O günlerden bugünlere Çerkeslere dair dört şey kaldı bu ülkenin hafızasında: Çerkes tavuğu, Çerkes savaşçıları, Çerkes dansı, Çerkes kızı

Zaman zaman bir meziyetmiş gibi maalesef çerkeslerin kendileri de kaşı gözü, boyu posu kast ederek, etten ibaret birşeymiş gibi Çerkes kızlarının güzelliğini anlattılar.

Kadının metalaştırılması yani bir mobilyaymış, beyaz eşyaymış gibi ölçülerinden, renginden bahsedilmesi, açıkçası tiksindirici bir ilkelliktir.

Hiçbir kadını, hiçbir insanı, bir diğerinden daha açık bir ten, göz rengine sahip olmak, daha zayıf, daha uzun olmak değerli yapmaz.

Değerli kılan ürettikleri, hayata kattıklarıdır.

Çerkes kadınlarını güzel kılan da budur.

Şişman, koyu renk tenli, buruş buruş yüzlü olarak çok güzeldirler onlar.

300 yıl çoğu erkekten oluşan Kafkas savaşçılarının ardında, bir halkı kültürü, değerleri ile yaşatıp bugüne getirmeyi başardıkları için.

Xabzenin koruyucusu, sürdürücüsü oldukları, yokluk içinde taşı aş yapabilme kabiliyetleri, halkı bir arada tutabilecek büyük özveriyi, dayanışmayı koşulsuz gösterebildikleri için.

Diasporada da aynı koşullarda yaşadılar.

Birbirlerinin öksüzlerini bağırlarına basarak, birbirlerinin ve halklarının bütün fertlerinin yaralarını sararak, zor zamanlarda mücadeleleriyle siper olarak.

Bugün Çerkes olmanın bir anlamı varsa en büyük emeği onlar verdiler.

Ürettiler, çoğalttılar iyiyi ve güzeli.

Güzelliğin anlamını emekleri, çabaları ve ruha, sevgiye, saygıya, insan olmak hassasiyetine gösterdikleri özenle onlar oluşturdular. Bacak, bel ölçüleri ile değil.

Sevgili dostlar, bütün kadınlarla birlikte Çerkes kadınlarının da bedenlerinden çok daha büyük, çok daha anlamlı olduğunu son söz olarak söylemek isterim.

Biz kadınlar, bedenleri olan ruhlarız.

Hayal gücümüz, alın terimiz, göz yaşımız ve kahkahamızla insanız.

Şiirlerimiz, resimlerimiz, projelerimiz, eserlerimizle, dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirebildiğimiz kadar güzeliz.

.

Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com