Cinsel kimliklerimiz kurgulanıyor mu?
Cinsel kimliklerimiz kurgulanıyor mu?
- 06-09-2023 08:06
- 1577
- 06-09-2023 08:06
- 1577
CİNSEL KİMLİKLERİMİZ KURGULANIYOR MU?
Sizlere cinsiyetimizin Tanrı tarafından biyolojik olarak bizlere verilmediğini, aksine toplum içinde kurgulanan söylemlerle inşa edildiğini söyleseydiler ne derdiniz?
Meseleyi anlamak adına gelin “toplumsal cinsiyet” kavramının ne anlama geldiğine kısaca bir göz atalım.
Bugün kadın ve erkek arasındaki farkların biyolojik ve toplumsal cinsiyet açısından açıklandığı bir literatür olduğunu görmekteyiz.
1970’li yıllardan sonra önem kazanan “toplumsal cinsiyet” kavramı, ilk olarak John Money tarafından kullanılmış ve akabinde diğer feminist araştırmacılar tarafından kabul edilmiştir.
Dolayısıyla feminist kesimin söylemleriyle birlikte yer bulan “toplumsal cinsiyet” kavramının bazı kesimler tarafından eleştirilere maruz kaldığını söylemek mümkündür.
Peki toplumsal cinsiyet kavramı nasıl tanımlanmaktadır?
Cinsiyet, biyolojik farklılıklara vurgu yaparken “toplumsal cinsiyet”, kadınlık ve erkeklik rollerinin kültürel bir inşa olduğunu iddia etmektedir.
Diğer bir deyişle kadının ve erkeğin yerine getirmekle yükümlü olduğu sorumlulukların, toplumsal bir kurgu olduğu belirtilmektedir. Ancak bazı feminist kesimlerce tanımlanan, cinsel kimliklerin, erkekleri avantajlı bir konumda tuttuğu, tartışmaların ana gündemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yani eril sistemi besleyen bir anlayış olarak görülmektedir.
Bu noktada ünlü düşünürlerden biri olan Foucault, konuyla alakalı dikkat çeken saptamalar yapmıştır.
Ona göre; sahip olduğumuz bedenler, aslında bir cinsiyete sahip değildir. Dolayısıyla bedenlerimiz iktidarın ürettiği söylemlerle şekillenmektedir.
Toplumsal cinsiyet çalışmalarıyla öne çıkan bir diğer isim ise Butler’dir.
Butler’e göre; Toplumda yer bulan heteroseksüel anlayış, sistemin inşa ettiği bir anlayışa dayanmaktadır.
Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse; düşünürün ifadesine göre toplum, eril ve dişil olarak iki cinsiyet üzerinden kurgulanmıştır.
Yani düşünür, cinsiyetlerimizin birer kurgu olduğunu iddia etmektedir.
Dolayısıyla Butler “biyoloji kaderdir” anlayışından sıyrılarak toplumsal cinsiyetin, biyolojik cinsiyeti meydana getirdiğini savunmaktadır.
Cinsiyete inşacı bir perspektifle yaklaşan bu anlayış, temelde Foucault’nun iktidarın disipline edici işlevine gönderme yapmaktadır.
Nitekim Butler’in “heteronormatif hegemonya” olarak adlandırdığı teorisinde iktidarların cinsiyetleri devreye sokarak, insanları kadın ya da erkek kimlikleriyle belirlediklerini söylemektedir.
Bu anlayışa sahip olan düşünürler, cinsiyetin doğal, bilimsel ve özcü bir nitelik taşıdığını kabul etmezler.
Bununla birlikte Butler, daha da ileri giderek bedenin de sabit, değişmez bir nitelik taşımadığını vurgular.
Ona göre bedenlerimiz de tıpkı cinsiyet gibi bilimsel ve doğal olmayan ancak toplumsal bir üretim olan varlıklardır.
Yine düşünürün cinsel farklılıklar, cinsel organlar ve üreme işlevleriyle ilgili fikirleri şu şekildedir:
“Bu bilimsel betimleme biçimleri, tarih boyunca değişti ve bugün dahil hiçbir zaman bu betimlemelerin en iyi nasıl yapılacağı konusunda hemfikir olunmadı.
Anatomik betimlemenin kendisinin de bir tarihi var; cinsel farkların betimlemesinin de bir tarihi var; üreme organlarının ve üreme ediminin de bir tarihi var; üstelik çok da ilginç bir tarih.
Bedensel farklarımızı tarif etmede kullandığımız özgül lügatçenin doğru olduğunu bize düşündüren ne?
Veya bedenlere dair hakikatin doğrulandığı tek bir söylemsel rejim olduğunu düşündüren ne?
Bana bu, bir tür ‘şimdicilik’, bir tür ‘taşralılık’ gibi geliyor.
Bedenlerin neden şu anda olduğu gibi tarif edildiğini, cinsel bir organın ne olduğunu, neden erojen bölgelerimizi bugün olduğu gibi sınırladığımızı sormalıyız kendimize.
Bu, “her şey kuruluyor, yapılıyor” demekle aynı şey değildir.
Bedenimizde maddi olarak, tartışmasız olarak kabul ettiğimiz şeyin de işlendiğini ve yorumlandığını söylemektir sadece.
Bedenlerin nasıl işlendiği ve yorumlandığı üzerine konuşuyorsak o zaman, bir inşadan konuşuyoruz demektir.
Bunun neden anlaması bu denli güç olduğunu anlamıyorum; “Kim bu düşünceye karşı çıkar ki?”
Görüldüğü üzere Butler’in toplumsal cinsiyete ve bedene bakış açısı bu şekildedir.
Kuşkusuz “toplumsal cinsiyet” meselesi birkaç cümleyle ifade edilemeyecek kadar derin bir konudur.
Peki bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Sizce de cinsiyetlerimiz inşa edilen birer kurgu mu?
.
Hande Ustamahmut, dikGAZETE.com
Kaynaklar:
Dünyada Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareketler Meryem Şahin
Judith Butler ya da Lacancı Psikanaliz: Medya Etkileri ve Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları Güven Özdoyran
Sanatatax Judith Butler: “Toplumsal Cinsiyet Önceden Belirlenmiş Bir Şey Değildir”
CİNSEL KİMLİKLERİMİZ KURGULANIYOR MU?
Sizlere cinsiyetimizin Tanrı tarafından biyolojik olarak bizlere verilmediğini, aksine toplum içinde kurgulanan söylemlerle inşa edildiğini söyleseydiler ne derdiniz?
Meseleyi anlamak adına gelin “toplumsal cinsiyet” kavramının ne anlama geldiğine kısaca bir göz atalım.
Bugün kadın ve erkek arasındaki farkların biyolojik ve toplumsal cinsiyet açısından açıklandığı bir literatür olduğunu görmekteyiz.
1970’li yıllardan sonra önem kazanan “toplumsal cinsiyet” kavramı, ilk olarak John Money tarafından kullanılmış ve akabinde diğer feminist araştırmacılar tarafından kabul edilmiştir.
Dolayısıyla feminist kesimin söylemleriyle birlikte yer bulan “toplumsal cinsiyet” kavramının bazı kesimler tarafından eleştirilere maruz kaldığını söylemek mümkündür.
Peki toplumsal cinsiyet kavramı nasıl tanımlanmaktadır?
Cinsiyet, biyolojik farklılıklara vurgu yaparken “toplumsal cinsiyet”, kadınlık ve erkeklik rollerinin kültürel bir inşa olduğunu iddia etmektedir.
Diğer bir deyişle kadının ve erkeğin yerine getirmekle yükümlü olduğu sorumlulukların, toplumsal bir kurgu olduğu belirtilmektedir. Ancak bazı feminist kesimlerce tanımlanan, cinsel kimliklerin, erkekleri avantajlı bir konumda tuttuğu, tartışmaların ana gündemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yani eril sistemi besleyen bir anlayış olarak görülmektedir.
Bu noktada ünlü düşünürlerden biri olan Foucault, konuyla alakalı dikkat çeken saptamalar yapmıştır.
Ona göre; sahip olduğumuz bedenler, aslında bir cinsiyete sahip değildir. Dolayısıyla bedenlerimiz iktidarın ürettiği söylemlerle şekillenmektedir.
Toplumsal cinsiyet çalışmalarıyla öne çıkan bir diğer isim ise Butler’dir.
Butler’e göre; Toplumda yer bulan heteroseksüel anlayış, sistemin inşa ettiği bir anlayışa dayanmaktadır.
Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse; düşünürün ifadesine göre toplum, eril ve dişil olarak iki cinsiyet üzerinden kurgulanmıştır.
Yani düşünür, cinsiyetlerimizin birer kurgu olduğunu iddia etmektedir.
Dolayısıyla Butler “biyoloji kaderdir” anlayışından sıyrılarak toplumsal cinsiyetin, biyolojik cinsiyeti meydana getirdiğini savunmaktadır.
Cinsiyete inşacı bir perspektifle yaklaşan bu anlayış, temelde Foucault’nun iktidarın disipline edici işlevine gönderme yapmaktadır.
Nitekim Butler’in “heteronormatif hegemonya” olarak adlandırdığı teorisinde iktidarların cinsiyetleri devreye sokarak, insanları kadın ya da erkek kimlikleriyle belirlediklerini söylemektedir.
Bu anlayışa sahip olan düşünürler, cinsiyetin doğal, bilimsel ve özcü bir nitelik taşıdığını kabul etmezler.
Bununla birlikte Butler, daha da ileri giderek bedenin de sabit, değişmez bir nitelik taşımadığını vurgular.
Ona göre bedenlerimiz de tıpkı cinsiyet gibi bilimsel ve doğal olmayan ancak toplumsal bir üretim olan varlıklardır.
Yine düşünürün cinsel farklılıklar, cinsel organlar ve üreme işlevleriyle ilgili fikirleri şu şekildedir:
“Bu bilimsel betimleme biçimleri, tarih boyunca değişti ve bugün dahil hiçbir zaman bu betimlemelerin en iyi nasıl yapılacağı konusunda hemfikir olunmadı.
Anatomik betimlemenin kendisinin de bir tarihi var; cinsel farkların betimlemesinin de bir tarihi var; üreme organlarının ve üreme ediminin de bir tarihi var; üstelik çok da ilginç bir tarih.
Bedensel farklarımızı tarif etmede kullandığımız özgül lügatçenin doğru olduğunu bize düşündüren ne?
Veya bedenlere dair hakikatin doğrulandığı tek bir söylemsel rejim olduğunu düşündüren ne?
Bana bu, bir tür ‘şimdicilik’, bir tür ‘taşralılık’ gibi geliyor.
Bedenlerin neden şu anda olduğu gibi tarif edildiğini, cinsel bir organın ne olduğunu, neden erojen bölgelerimizi bugün olduğu gibi sınırladığımızı sormalıyız kendimize.
Bu, “her şey kuruluyor, yapılıyor” demekle aynı şey değildir.
Bedenimizde maddi olarak, tartışmasız olarak kabul ettiğimiz şeyin de işlendiğini ve yorumlandığını söylemektir sadece.
Bedenlerin nasıl işlendiği ve yorumlandığı üzerine konuşuyorsak o zaman, bir inşadan konuşuyoruz demektir.
Bunun neden anlaması bu denli güç olduğunu anlamıyorum; “Kim bu düşünceye karşı çıkar ki?”
Görüldüğü üzere Butler’in toplumsal cinsiyete ve bedene bakış açısı bu şekildedir.
Kuşkusuz “toplumsal cinsiyet” meselesi birkaç cümleyle ifade edilemeyecek kadar derin bir konudur.
Peki bu konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Sizce de cinsiyetlerimiz inşa edilen birer kurgu mu?
.
Hande Ustamahmut, dikGAZETE.com
Kaynaklar:
Dünyada Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareketler Meryem Şahin
Judith Butler ya da Lacancı Psikanaliz: Medya Etkileri ve Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları Güven Özdoyran
Sanatatax Judith Butler: “Toplumsal Cinsiyet Önceden Belirlenmiş Bir Şey Değildir”