Darbeyi Erdoğan planladı!
Darbeyi Erdoğan planladı!
- 29-04-2023 16:49
- 2619
- 29-04-2023 16:49
- 2619
DARBEYİ ERDOĞAN PLANLADI!
15 Temmuz 2016 tarihinde CIA beslemesi FETÖ isimli yapı, ülkemize yönelik efendilerinin kendilerine verdiği görevi yerine getirmek için bir darbe girişiminde bulundu.
Aradan geçen bunca zamana ve on binlerce delil olmasına rağmen FETÖ’nün darbeyi sahiplenmediğini görüyoruz.
Aksine FETÖ, medyadaki trolleriyle bu darbenin “Erdoğan, Hulusi Akar ve Hakan Fidan” tarafından kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için yaptıklarını ve bu ahlaksız darbe girişimini, FETÖ üzerine yıkmaya çalıştıklarını tekrarlayıp durmaktadırlar.
Malum; bir yalanı 40 defa tekrarlarsan ona inananlar çıkabilir. FETÖ, bu psikolojik harp taktiğini kullanarak CIA adına taşeronluğa giriştiği ve başarısız olduğu darbeyi üzerinden atmak istiyor.
Hâlbuki FETÖ darbesine katılan binlerce asker ve sivil örgüt mensubu, etkin pişmanlıktan yararlanmak için mahkemelerde itiraflarda bulunarak darbenin FETÖ tarafından yapıldığını itiraf etmişlerdir.
Ne yazık ki bu itiraflar ya mahkeme belgeleri arasında ya da zamanında bahsi geçen basının yazıldığı sayfalarda kaldı (Hatta o basılı haberleri bile aldırdıkları mahkeme kararlarıyla internet sitelerinden kaldırtma yoluna gittiler.)
Hükümetin bu hususta yeterli çalışma yapmadığı da acı ve açık bir gerçek.
FETÖ trolleri, 7/24 çalışarak darbeyi yapmadıkları yalanını tekrarlarken hükümeti temsil edenler ne yazık ki aynı hassasiyeti göstermemiş ve binlerce gerçek belge ve bilgiyi insanımıza ulaştırmada yeterli gayreti sergilememişlerdir.
Bunun değişik sebeplerini defalarca yazdım, konuştum. Bunda FETÖ için bir siyasi operasyon yapılmadığının ve geçmişi FETÖ ile iltisaklı siyasilerin etkin görevlerde bulunmasının tesiri şüphesiz büyüktür.
Ne yazık ki iktidardaki AK Parti, Başkan Erdoğan’ın meseleye sahip çıkmasının ve bu hususta verdiği mücadelenin binde birini vermedi/vermiyor.
Bütün yük Erdoğan’ın sırtına yüklendi. Bu sebepten olsa gerek Erdoğan, “FETÖ ile mücadele konusunda en yakınlarım bile beni yalnız bıraktı.” açıklamasını yapmak zorunda kaldı.
Gerçekten de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve etrafındaki bir avuç insan hariç FETÖ denen iblisi yapı ile etkin bir mücadeleye girişmedi.
FETÖ ile “İslami, siyasi, sosyal, ekonomik, emniyet ve yargı vs.” alanlarında topyekûn bir mücadele yapılamadı. Bu iş sadece emniyet ve yargıdaki bir grup vatansevere bırakıldı. Bu sebeple, FETÖ 15 Temmuz’dan bu yana aradan geçen bunca zamana rağmen hala darbeyi Erdoğan, Akar ve Fidan’ın yaptırdığı yalanını, bütün dünyaya yayabiliyor.
Bugün cezaevinde bulunan birkaç istisna hariç bu ihanet örgütünün hemen hemen bütün üst yönetimi, yurt dışında ihanetlerine devam ediyor.
Hâlbuki böyle bir hareketi ABD’de bir papaz yapsa şimdiye kadar ABD, onların sülalelerini kuruturdu. Biz ise bütün yapılanması hukuk dışı olan bir CIA taşeronu örgütle mücadeleyi hukuk içinde kalarak halletmeye çalışıyoruz.
Hâlbuki Demirel’in deyimiyle, “Devlet bazen rutin dışına çıkmalı” ve vatana, millete, İslam’a ihanet edenleri girdikleri inlerinde imha etmeliydi.
Başta da değindiğim gibi 15 Temmuz darbesini FETÖ isimli CIA yapılanmasının yaptığına dair binlerce itiraf mevcuttur.
Şimdi bunlardan bazılarını sizlerle paylaşarak bu alçak darbe girişimini CIA’nın emriyle FETÖ denen iblisi yapının nasıl gerçekleştirdiğini gözler önüne sermek istiyorum:
-Darbeyi haber vermediğim için pişmanım!..
İzmir’de FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin örgüt elebaşı Fetullah Gülen’in bir numaralı sanık olduğu 280 sanığın yargılandığı davada itirafçı olan FETÖ’cü eski Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız yargılandığı mahkemede, “Adil Öksüz’le yaptığımız darbeye hazırlık toplantılarını anlatsaydım bu acılar yaşanmayacaktı. Hain planı önceden haber vermediğim için çok pişmanım.” diyerek anlattıklarıyla FETÖ algılarına büyük bir tokat atmış oldu:
İtirafçı FETÖ’cü eski Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız, mahkemede şunları söyledi:
“Örgütün televizyonda gerçek yüzünü gördükten sonra dönemin İzmir Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya ile telefonda görüşüp kendi isteğimle teslim oldum. Terör örgütü tarafından kandırıldığımı idrak edebilseydim bunlar yaşanmayacaktı.
Ankara Çukurambar’daki villada darbe girişiminden hemen önce yapılan toplantıları, planları villadan çıktığımda anlatsaydım bu acılar yaşanmayacaktı.
Hain planı daha önceden haber vermediğim için çok pişmanım.
Talimat verilen kişileri söyledim. Darbe girişiminin planlayıcısı firari Adil Öksüz’dür ve talimatları bizzat örgüt elebaşı Fetullah Gülen vermiştir. Bu nedenle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını istiyorum.”
-Kendini tecavüz edilmiş gibi hisseden başkan!..
FETÖ’cü HSYK eski Başkanvekili Ahmet Hamsici, 2018 yılında, “Kendimi tecavüze uğramış olduğumu hissettiğim için itirafçı oldum.” diyerek şunları söyledi:
“Cezaevindeyken bir gazetede darbe girişiminde bomba atan pilotlardan birinin ifadesini okuduktan sonra itirafçı olmaya karar verdim.
Örgütle üyeleri arasında yazılı olmayan bir sözleşme vardır. PKK için dağa çıkan kişi, bir gün eline silah verileceğini ve bu silahı polise, askere doğrultacağını bilir, bu kabulle örgüte katılır. DEAŞ’a katılan biri, günün birinde eline bir bıçak verileceğini, bununla kamera karşısında birinin kafasını kesebileceğini bilir.
Bize cemaat toplantılarında ‘Biz eğitim gönüllüsüyüz, Türk dostu insanlar yetiştiriyoruz’ diyorlardı. Bizimle cemaat yöneticileri arasındaki gizli akitte ‘darbe yapılacağı’ yoktu. Bu akdi onlar bozdu.
Ben kendimi kandırılmış, hatta tecavüze uğramış olduğumu hissettiğim için itirafçı oldum.”
-FETÖ’nün itirafçı Mülkiye İmamı...
FETÖ’nün vali, vali yardımcıları ve kaymakamlardan sorumlu mülkiye yapılanması mahrem imamı A.Y, devletin kılcal damarlarına kadar nasıl sinsice girdiklerini ayrıntılarıyla şöyle anlattı:
“Toplantıları 15 günde Kızılcahamam’daki Asya Termal tatil yerinde toplanıyorduk. Mülki idare amirleri, maaşlarının her ay yüzde 10’unu örgüte aktarıyordu. Her yıl Mülkiyeliler kararnamesi çıktığında bu kararnamenin çıktısını alıp, hizmetten olanların üzerlerini işaretleyip gittikleri il ve ilçelerdeki mahrem imamlarla irtibatlandırıyorduk.
Her kaymakama ve valiye mutlaka örgütün demirbaşı olan ByLock yüklü birer tablet verir, haberleşmeyi buradan sağlardık.
Tayini çıkan mülki amir, gideceği zaman tıpkı zimmet gibi tableti bana getirir teslim eder, ben de onun yerine gelen kişiye zimmet yapardım.
Kızılcahamam’da genellikle ABD‘den gelen Fetullah Gülen’in önemli talimatları okunurdu. Toplanan paraları ve önemli raporları, internet bağlantısı olmayan kişisel bilgisayarımıza kaydediyorduk.
Ben çok pişmanım ancak ne yazık ki, halen devletimizin içinde FETÖ unsurlarının olduğunu görüyoruz.”
-General Serdar Atasoy itirafları...
Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı kararıyla tuğgeneralliğe terfi ettirilen ve 2021 yılına kadar tespit edilemediği için görevde kalan FETÖ’cü General Serdar Atasoy, FETÖ üyesi olmak iddiasıyla gözaltına alınmasından sonra itirafçı oldu.
“Yıllar önce örgütle temasımı kesmiş bir insanım. Zaten o zaman örgüt olduğunu bilseydim böyle bir yapı içerisinde olmazdım. İstanbul Altunizade’deki FEM dershanesinde teğmen rütbemi bizzat örgüt FETÖ lideri Fetullah Gülen taktı. Ben de elini öptüm.
O günden itibaren FETÖ’nün askeri yapılanması içerisinde yer aldım.
2003’te örgütün bana verdiği sınav sorularıyla kurmaylık sınavını kazandım. 30 Ağustos 2020 Yüksek Askeri Şura kararıyla tuğgeneralliğe terfi ettirildim ve ardından Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığına atandım.”
-Akar’ın Yaveri Yarbay Levent Türkkan...
Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ın yaveri Yarbay Levent Türkkan da itirafçı olan subaylardandır. İfadelerinde şunları söylemiştir:
“Babam çok fakir bir çiftçiydi. Gülen Cemaati ile ilk defa ortaokul döneminde tanıştım. Ben subay olmak istiyordum. 1989 yılında Işıklar Askeri Lisesi’nin sınavlarına girdim. Bana sınav olmadan önceki gece yarısı getirip soruları verdiler. Şıkların üzerine cevaplar işaretlenmişti.
Işıklar Askeri Lisesi’ndeyken Serdar ve Musa abilerle görüşmeye devam ettim. Ayda bir kez görüşüyorduk. Namaz kılıyorduk, sohbet ediyorduk, Fetullah Gülen’nin kitaplarını okuyorduk.
Abilerim bana deşifre olmamak için askeri lisede tuvalette abdest almayı ve ima ile namaz kılmayı öğretmişlerdi. Herhangi bir siyasi kanala yönlendirilmedim. Bize, ‘Tek göreviniz ifşa olmamak’ diye öğretiyorlardı.
Necdet Özel Paşa’nın son üç ayında emir subayı oldum. Genelkurmay’da emir subayı görevine başladıktan sonra Cemaat yapılanması adına bana verilen örgütsel görevleri de yerine getirmeye başladım.
Özel Paşa’yı dinleme cihazıyla sürekli dinliyordum. Murat abiden önceki ismini hatırlayamadığım Türk Telekom’da çalışan abi, bana dinleme cihazını verip, Paşa’nın sesini kaydetmem talimatını verdi.
Paşa’nın her gün sesini kaydettim. Necdet Özel Paşa döneminde iki yıl Hulusi Akar Paşa, iki yıl da Yaşar Güler Paşa Genelkurmay 2. Başkanlığı görevini yürütmüşlerdi. Her ikisinin de emir subayı arkadaşım Binbaşı Mehmet Akkurt’tu.
Mehmet Akkurt da Gülen Cemaati’nin bir mensubudur. Ses kayıtlarını onunla birlikte yaptık.
Şu anda Mehmet Akkurt’un nerede olduğunu bilmiyorum (15 Temmuz’da öldürüldü). Darbeye teşebbüs günü onun görevi, Genelkurmay 2. Başkanı’nı etkisiz hale getirmekti.
Bize söylenen Yaşar Paşa cemaatçi değildi. Benim şahsi kanaatim 1990’lı yıllardan bu yana sınavla okullardan gelen ve orduya alınan subaylardan yüzde 60–70’i cemaatçidir.
Genelde cemaatçi olan subaylar kurmay subaylardır. Ben darbe yapılacağını 14 Temmuz 2016 Perşembe günü saat 10.00–11.00 sıralarında öğrendim.
Genelkurmay Başkanı Danışmanı Kurmay Albay Orhan Yıkılkan bana darbe planladıklarını, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve orgenerallerin tek tek alınacağını sessiz sedasız işin biteceğini söyledi.
15 Temmuz 2016 Cuma günü öğleden sonra Albay Orhan Yıkılkan beni de aldı. Birlikte Tümgeneral Mehmet Dişli’nin odasına gittik.
Dişli, Genelkurmay Proje Yönetim Daire Başkanı’dır. Dişli, darbe teşebbüsü başladığından ilk önce Hulusi Akar Paşa’nın odasına kendisinin tek başına gireceğini, ona darbeyi tebliğ edeceğini, onun kabul etmesi halinde darbe faaliyetinin başına geçirileceğini bize söyledi.
Bunu söylerken bize ‘Genelkurmay Başkanı’na Kenan Evren olacak mısın olmayacak mısın diye soracağım’ şeklinde beyanda bulundu. Elinde bir not kâğıdı vardı. Oraya Genelkurmay Başkanı’na söyleyeceklerini tek tek yazmıştı.
Dişli Paşa içerde 5 dakika civarında kaldı ne konuştuklarını duymadık.
Hulusi Akar, Dişli Paşa ve bizlere hitaben ‘Yanlış yapıyorsunuz, bu böyle olmaz’ dedi. Herkes içeriyi girince panik yaptı su getirin dedi.
‘Suyu içtikten sonra abdest alıp namaz kılacağım, üstümü değiştireceğim’ dedi. Namazını kıldıktan sonra özel kuvvetlerden gelen görevliler, koluna girip alıp götürdüler.
Samimi olarak pişmanım. Sadece darbeye iştirak etmekten değil, Fetullah Gülen Cemaati mensubu olmaktan dolayı da çok pişmanım. Olayların içindeyim bu yüzden sorumluluğum var.”
-Pilot Üsteğmen: Komutanlarım FETÖ’cüydü!
Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki “mahrem imamlar” yapılanması soruşturmasında örgüt üyesi bir pilotun itirafları, çetenin yapılanma boyutunu gözler önüne serdi.
Kendi isteğiyle emniyete giderek itirafçı olan Hava Pilot Üsteğmen Cemil Selvi, kendisi ve arkadaşlarının himmet vermeyi kestiğinde jet pilotu yapılmadıklarını anlattı.
Örgütün onay vermediği kişilerin F-16 pilotu olamadıkları, son yıllarda savaş pilotu olan subayların büyük çoğunluğunun FETÖ üyesi oldukları belirtildi.
Pilot Selvi şunları söyledi:
“Harp Okulu döneminde Muhammet İkbal Üzek isimli örgüt mensubu ile görüştüm. Harp Okulu’nun son dönemine kadar toplantılar samimi sohbet havasında geçerken, bir anda sohbetin yönü değişti. Daha sonra eve gelen tanımadığım bir şahıs, bize Hava Harp Okulu ile ilgili, çevremdeki okul arkadaşlarımla ilgili ‘Kız arkadaşları var mı, sigara içerler mi’ şeklinde sorular soruyorlardı.
Ayda bir bu sohbetler devam etti. Daha sonra bu beni İsa Kulaç isimli bir örgüt mensubuna devretti.
Okul bittikten sonra İzmir Çiğli 2. Ana Jet Üssü’nde pilot adayı olarak teğmen rütbesiyle göreve başladım. İzmir’de 3 ayrı örgüt üyesiyle irtibat halindeydim. Para istemeye başladılar.
Maaşlarımızdan yüzde 15 kesinti yapıyorlardı. Biz de 1-2 ay sonra, vermek istemedik. Ancak, para vermeseydik görev yaptığımız Ana Jet Üssü’nde yıldırmalara maruz kalacağımızı biliyorduk. Nitekim cemaatle ters düşenlerin sınavları başarısız sayılıyordu.
17-25 Aralık sürecinden sonra, cemaati eleştirmemiz üzerine bize karşı davranışlar sertleşmeye başladı. Örgütün kararlarına karşı çıkınca beni üstü kapalı askerlikten tard etmekle tehdit ediyorlardı.
Ben bu oluşumdan yakamı kurtarmaya çalıştım, ancak bulunduğum askeriyenin yapısı yüzde 90 itibariyle bunların elindeydi.
Kimi kime şikâyet edeceğimi kara kara düşünüyordum. Ben örgüt yapısı içinde 5/1’lik güvenilmeyen sınıf içerisinde olduğum için evimizde bulunan abileri sık değiştirmeye başlamışlardı.”
-Albay her şeyi anlattı...
FETÖ’den tutuklu Diyarbakır İl Jandarma eski Komutanı Albay Hasan Ceyhun Keleş, etkin pişmanlıktan yararlanarak örgütle ilgili itiraflarda bulundu:
“2015 Haziran-Temmuz aylarında ‘Tekin’ beni ‘Saffet’ kod adlı Karadeniz aksanlı bir şahıs ile tanıştırdı. Bana bundan sonra bu şahsın benimle ilgileneceğini ve kendisinin olmayacağını söyledi.
2015 Eylül ayı içerisinde Ankara’da izinli olduğum bir zamanda Cevizlidere’de kime ait olduğunu bilmediğim bir evde ‘Ekrem’ ve ‘Saffet’ ile birlikte görüştüm.
Saffet, 15 Temmuz darbe kalkışması olarak adlandırılan gecede, beni personelim vasıtasıyla aradı. Saat 22.45 sıralarında İl Jandarma Komutanlığı nöbetçi amiri Jandarma İkmal Yüzbaşı S.A. ile Harekât Merkezi Vardiya Amiri Jandarma Üst Çavuş Ö.K. tarafından sözde sıkıyönetim direktifi konulu mesaj odamın kapısı sertçe vurularak bana getirildi.
Mesajı incelediğimde ‘Yıldırım’ ibareli olduğu, konusunun sıkıyönetim direktifi olduğu, hatırladığım kadarıyla Çakırsöğüt Jandarma Tugayının Ankara’ya hareket edeceği, saat 03.00 itibariyle sıkıyönetim ilan edileceği imza bloğunda Tuğgeneral Mehmet Partigöç’ün imzası, paraf bölümünde ise Kurmay Albay Cemil Turhan’ın imzası vardı.
Evrakın üç eki vardı. Ek-A’sında sıkıyönetim komutan ve yardımcıların adları vardı. Ek-B’sinde sözde sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilecek 400 kadar hakim ve savcı isimleri vardı. Ek-C’sinde personel atama listesi vardı.
Emri getiren personele konusu suç teşkil eden mesajın tatbikat olup olmadığını sordum. Personel ise gerçek olduğunu söyledi.
Saat 00.00-01.00 arası makam telefonundan beni Yüzbaşı Serkan Alemdar aradı. Serkan konuşmadan ben direk talimat vermeye başladım. ‘Buraya gelmeye gerek yok, olduğun yerde kal’ dedim.
Kanunsuz emrin olduğunu, uygulanmayacağını ve darbeye karşı olduğumu söyledim. Serkan’ın sesini hiç duymadım, bana cevap vermedi.
Bu arada Serkan telefonu sivil birine verdi. Telefondan ‘Haydi başlıyoruz’ şeklinde sesler gelmeye başladı. Telefondaki kişinin sesini ‘Saffet’ kod adlı şahsa benzettim.
Ben de sinirlenip, bağırarak bu darbenin kanunsuz olduğunu, uygulanmayacağını söyledim ve telefonu kapattım.
Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Erkut Güre ile saat 01.15’te görüştüm. Daha sonra 4-5 defa daha görüştüm.
Cemaatten olduğunu öğrendiğim Serkan’a cemaatin nasıl böyle bir şey yaptığını, böyle bir şeyin kabul edilemeyeceğini, bir sürü vatan evladının şehit olduğunu söyledim.
Bundan sonra kendisinin cemaatten uzak durmasını, ilişkisini kesmesi gerektiğini söyledim. Sonra odamdan ayrıldı.
Ben kesinlikle sözde darbe girişiminden öncesinde bilgi sahibi değildim. Sıkıyönetim direktifinin gelmesiyle bilgi sahibi oldum. Bilgi sahibi olduğum andan itibaren darbe girişimine karşı Diyarbakır ilinde herhangi bir kalkışmanın olmaması için elimden gelen gayreti gösterdim.
Yapılan sözde darbe girişimi günü tahkikatlara da bizzat katıldım. Emir komuta zinciri içerisinde amirlerimden aldığım direktifler çerçevesinde darbe girişimini önlemeye yönelik her türlü gayreti gösterdim.”
-Erdoğan’ı alıp İzmir’e götürecektik...
15 Temmuz darbe girişiminin detayları, çok sayıda itirafçının yazılı ifadelerinden, savcılıklarca hazırlanan iddianamelerden ortaya çıktı.
Darbeci tabur komutanı eski Yarbay Murat Bolat, “Vicdanımı rahatlatmak için anlatıyorum.” diyerek başladığı konuşmasında, devletin zirvesindeki isimleri kaçırma planını detaylarıyla şöyle anlattı:
“Benim bu ifadeyi vermekteki amacım-isteğim, vicdanımı rahatlatmak ve bu tür olayların bir daha olmaması. Yıllarca bu devlet için savaştık, benim 3 tane cesaret madalyam var.
Geldiğimiz noktada 251 kişinin ölümünden sorumlu bir ordunun mensubuyuz. Helikopterlerle ilgili operasyonel görevlerde yer alacak 2-3 kişi vardı.
2 tane planlı, 2 tane de ihtiyaç duyulursa helikopter planı vardı.
Tüm planlama burada yapıldı, ana koordinasyon yapıldı.
Bu planlardan birincisi, Cumhurbaşkanı’nın Marmaris’te tatil yaptığı yerden alınması. İstanbul’daki 4 Skorsky helikopter Çiğli’deki SAT timlerini alacak, o timler kendi cephanelerini patlatacaklar yani çalacaklar, teçhizat, mühimmat alacaklar.
Sonra 4. Kara Havacılık Alayı’nın helikopterleri ile buluşup Çiğli’ye geçip Kara Havacılık Komutanlığı’ndan 3 tane Couger helikopteri alacaklar. Toplam 9 helikopter görev alacaktı. (6 Kara Havacılık’tan, 3 Hava Kuvvetleri’nden).
80-90 kişilik operasyonel ekiple Marmaris’e geçecekler. Sayın Cumhurbaşkanı alınacak, devamında ikmal yapıp Çiğli’ye geçecekler, başlangıç emaresi buna bağlı.
İkinci plan ise dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın lojmandan alınması. Lojmanda olacağı sanılıyor, tim tarafından 2 Skorsky, 2 Couger helikopterle oraya indirme yapılacak.
İndirme esnasında kapısı demirmiş sanırım onun için ‘Kobrayla vurun’ şeklinde koordine ediliyor.
Başbakan’a (Binali Yıldırım) yönelik karadan operasyon yapılacak, eğer ihtiyaç duyulması durumunda, alamazlarsa helikopter desteği isteyecekler şeklindeydi.
Darbe günü saat 15.30’da Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak Komutanlığa geliyor denildi.
Ben de helikopterin başına gittim. Alay komutanı geldi, ‘Kara havacılıkta neler oluyor’ dedi.
Kara Kuvvetleri Komutanı, Cumhuriyet savcısı ile gelmiş, gece uçuşlarını sorguluyormuş, ‘Neler oluyor’ dedi.
Belki 2 saat bizimle oldu, uzaklaştı, telefonla görüştü bir türlü gitmek istemedi.
Gece uçuşuyla ilgili sorular sormaya başladı. ‘Bu akşam gece uçuşu var mı? Jandarma pilotları sizin helikopterle uçabilir mi?’ gibi darbeyle ilişkilendirilebilecek sorular sordu.
Planlama, darbenin gece 3 gibi yapılması hedefleniyor. Bunlar olunca bir anda hareketlilik başladı.”
Yukarıda örneğini verdiğim türden binlerce itiraf metni var.
Mahkemeler, emniyet kayıtları ve gazete arşivlerini araştıranlar bunları görmektedir.
Bütün bu itiraflar 15 Temmuz alçak darbesinin CIA emriyle taşeronu FETÖ tarafından kotarıldığını açık biçimde ortaya koymaktadır.
FETÖ’nün trolleri ile 15 Temmuz 2016 darbesini Erdoğan’ın üzerine yıkma girişimi ise tam anlamıyla bir dezenformasyondur.
Fakat kendisine karşı ciddi mücadele edilmediği için FETÖ, bu algıyı başarılı bir şekilde icra etmeye devam etmektedir.
Zira hala bu ülkede bunca gerçek ortada olmasına rağmen darbeye “tiyatro” diyen çok sayıda gezi zekalı var.
PKK’dan kat kat iyi örgütlenen FETÖ ile mücadelenin nerede ve nasıl biteceği hususu hala netlik kazanmış değildir.
Eğer bu seviyede aymazca mücadeleye devam edilirse FETÖ, en az elli yıl daha içimizde yaşar.
FETÖ denen CIA yapılanmasını yaşatmak istemiyorsak topyekûn millet ve devletimiz olarak “İslam’ı, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, emniyet ve yargı” alanlarda oluşturulacak bir koordinasyon ile mümkün olabilir.
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com
DARBEYİ ERDOĞAN PLANLADI!
15 Temmuz 2016 tarihinde CIA beslemesi FETÖ isimli yapı, ülkemize yönelik efendilerinin kendilerine verdiği görevi yerine getirmek için bir darbe girişiminde bulundu.
Aradan geçen bunca zamana ve on binlerce delil olmasına rağmen FETÖ’nün darbeyi sahiplenmediğini görüyoruz.
Aksine FETÖ, medyadaki trolleriyle bu darbenin “Erdoğan, Hulusi Akar ve Hakan Fidan” tarafından kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak için yaptıklarını ve bu ahlaksız darbe girişimini, FETÖ üzerine yıkmaya çalıştıklarını tekrarlayıp durmaktadırlar.
Malum; bir yalanı 40 defa tekrarlarsan ona inananlar çıkabilir. FETÖ, bu psikolojik harp taktiğini kullanarak CIA adına taşeronluğa giriştiği ve başarısız olduğu darbeyi üzerinden atmak istiyor.
Hâlbuki FETÖ darbesine katılan binlerce asker ve sivil örgüt mensubu, etkin pişmanlıktan yararlanmak için mahkemelerde itiraflarda bulunarak darbenin FETÖ tarafından yapıldığını itiraf etmişlerdir.
Ne yazık ki bu itiraflar ya mahkeme belgeleri arasında ya da zamanında bahsi geçen basının yazıldığı sayfalarda kaldı (Hatta o basılı haberleri bile aldırdıkları mahkeme kararlarıyla internet sitelerinden kaldırtma yoluna gittiler.)
Hükümetin bu hususta yeterli çalışma yapmadığı da acı ve açık bir gerçek.
FETÖ trolleri, 7/24 çalışarak darbeyi yapmadıkları yalanını tekrarlarken hükümeti temsil edenler ne yazık ki aynı hassasiyeti göstermemiş ve binlerce gerçek belge ve bilgiyi insanımıza ulaştırmada yeterli gayreti sergilememişlerdir.
Bunun değişik sebeplerini defalarca yazdım, konuştum. Bunda FETÖ için bir siyasi operasyon yapılmadığının ve geçmişi FETÖ ile iltisaklı siyasilerin etkin görevlerde bulunmasının tesiri şüphesiz büyüktür.
Ne yazık ki iktidardaki AK Parti, Başkan Erdoğan’ın meseleye sahip çıkmasının ve bu hususta verdiği mücadelenin binde birini vermedi/vermiyor.
Bütün yük Erdoğan’ın sırtına yüklendi. Bu sebepten olsa gerek Erdoğan, “FETÖ ile mücadele konusunda en yakınlarım bile beni yalnız bıraktı.” açıklamasını yapmak zorunda kaldı.
Gerçekten de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve etrafındaki bir avuç insan hariç FETÖ denen iblisi yapı ile etkin bir mücadeleye girişmedi.
FETÖ ile “İslami, siyasi, sosyal, ekonomik, emniyet ve yargı vs.” alanlarında topyekûn bir mücadele yapılamadı. Bu iş sadece emniyet ve yargıdaki bir grup vatansevere bırakıldı. Bu sebeple, FETÖ 15 Temmuz’dan bu yana aradan geçen bunca zamana rağmen hala darbeyi Erdoğan, Akar ve Fidan’ın yaptırdığı yalanını, bütün dünyaya yayabiliyor.
Bugün cezaevinde bulunan birkaç istisna hariç bu ihanet örgütünün hemen hemen bütün üst yönetimi, yurt dışında ihanetlerine devam ediyor.
Hâlbuki böyle bir hareketi ABD’de bir papaz yapsa şimdiye kadar ABD, onların sülalelerini kuruturdu. Biz ise bütün yapılanması hukuk dışı olan bir CIA taşeronu örgütle mücadeleyi hukuk içinde kalarak halletmeye çalışıyoruz.
Hâlbuki Demirel’in deyimiyle, “Devlet bazen rutin dışına çıkmalı” ve vatana, millete, İslam’a ihanet edenleri girdikleri inlerinde imha etmeliydi.
Başta da değindiğim gibi 15 Temmuz darbesini FETÖ isimli CIA yapılanmasının yaptığına dair binlerce itiraf mevcuttur.
Şimdi bunlardan bazılarını sizlerle paylaşarak bu alçak darbe girişimini CIA’nın emriyle FETÖ denen iblisi yapının nasıl gerçekleştirdiğini gözler önüne sermek istiyorum:
-Darbeyi haber vermediğim için pişmanım!..
İzmir’de FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin örgüt elebaşı Fetullah Gülen’in bir numaralı sanık olduğu 280 sanığın yargılandığı davada itirafçı olan FETÖ’cü eski Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız yargılandığı mahkemede, “Adil Öksüz’le yaptığımız darbeye hazırlık toplantılarını anlatsaydım bu acılar yaşanmayacaktı. Hain planı önceden haber vermediğim için çok pişmanım.” diyerek anlattıklarıyla FETÖ algılarına büyük bir tokat atmış oldu:
İtirafçı FETÖ’cü eski Tuğamiral Halil İbrahim Yıldız, mahkemede şunları söyledi:
“Örgütün televizyonda gerçek yüzünü gördükten sonra dönemin İzmir Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya ile telefonda görüşüp kendi isteğimle teslim oldum. Terör örgütü tarafından kandırıldığımı idrak edebilseydim bunlar yaşanmayacaktı.
Ankara Çukurambar’daki villada darbe girişiminden hemen önce yapılan toplantıları, planları villadan çıktığımda anlatsaydım bu acılar yaşanmayacaktı.
Hain planı daha önceden haber vermediğim için çok pişmanım.
Talimat verilen kişileri söyledim. Darbe girişiminin planlayıcısı firari Adil Öksüz’dür ve talimatları bizzat örgüt elebaşı Fetullah Gülen vermiştir. Bu nedenle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını istiyorum.”
-Kendini tecavüz edilmiş gibi hisseden başkan!..
FETÖ’cü HSYK eski Başkanvekili Ahmet Hamsici, 2018 yılında, “Kendimi tecavüze uğramış olduğumu hissettiğim için itirafçı oldum.” diyerek şunları söyledi:
“Cezaevindeyken bir gazetede darbe girişiminde bomba atan pilotlardan birinin ifadesini okuduktan sonra itirafçı olmaya karar verdim.
Örgütle üyeleri arasında yazılı olmayan bir sözleşme vardır. PKK için dağa çıkan kişi, bir gün eline silah verileceğini ve bu silahı polise, askere doğrultacağını bilir, bu kabulle örgüte katılır. DEAŞ’a katılan biri, günün birinde eline bir bıçak verileceğini, bununla kamera karşısında birinin kafasını kesebileceğini bilir.
Bize cemaat toplantılarında ‘Biz eğitim gönüllüsüyüz, Türk dostu insanlar yetiştiriyoruz’ diyorlardı. Bizimle cemaat yöneticileri arasındaki gizli akitte ‘darbe yapılacağı’ yoktu. Bu akdi onlar bozdu.
Ben kendimi kandırılmış, hatta tecavüze uğramış olduğumu hissettiğim için itirafçı oldum.”
-FETÖ’nün itirafçı Mülkiye İmamı...
FETÖ’nün vali, vali yardımcıları ve kaymakamlardan sorumlu mülkiye yapılanması mahrem imamı A.Y, devletin kılcal damarlarına kadar nasıl sinsice girdiklerini ayrıntılarıyla şöyle anlattı:
“Toplantıları 15 günde Kızılcahamam’daki Asya Termal tatil yerinde toplanıyorduk. Mülki idare amirleri, maaşlarının her ay yüzde 10’unu örgüte aktarıyordu. Her yıl Mülkiyeliler kararnamesi çıktığında bu kararnamenin çıktısını alıp, hizmetten olanların üzerlerini işaretleyip gittikleri il ve ilçelerdeki mahrem imamlarla irtibatlandırıyorduk.
Her kaymakama ve valiye mutlaka örgütün demirbaşı olan ByLock yüklü birer tablet verir, haberleşmeyi buradan sağlardık.
Tayini çıkan mülki amir, gideceği zaman tıpkı zimmet gibi tableti bana getirir teslim eder, ben de onun yerine gelen kişiye zimmet yapardım.
Kızılcahamam’da genellikle ABD‘den gelen Fetullah Gülen’in önemli talimatları okunurdu. Toplanan paraları ve önemli raporları, internet bağlantısı olmayan kişisel bilgisayarımıza kaydediyorduk.
Ben çok pişmanım ancak ne yazık ki, halen devletimizin içinde FETÖ unsurlarının olduğunu görüyoruz.”
-General Serdar Atasoy itirafları...
Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı kararıyla tuğgeneralliğe terfi ettirilen ve 2021 yılına kadar tespit edilemediği için görevde kalan FETÖ’cü General Serdar Atasoy, FETÖ üyesi olmak iddiasıyla gözaltına alınmasından sonra itirafçı oldu.
“Yıllar önce örgütle temasımı kesmiş bir insanım. Zaten o zaman örgüt olduğunu bilseydim böyle bir yapı içerisinde olmazdım. İstanbul Altunizade’deki FEM dershanesinde teğmen rütbemi bizzat örgüt FETÖ lideri Fetullah Gülen taktı. Ben de elini öptüm.
O günden itibaren FETÖ’nün askeri yapılanması içerisinde yer aldım.
2003’te örgütün bana verdiği sınav sorularıyla kurmaylık sınavını kazandım. 30 Ağustos 2020 Yüksek Askeri Şura kararıyla tuğgeneralliğe terfi ettirildim ve ardından Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığına atandım.”
-Akar’ın Yaveri Yarbay Levent Türkkan...
Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ın yaveri Yarbay Levent Türkkan da itirafçı olan subaylardandır. İfadelerinde şunları söylemiştir:
“Babam çok fakir bir çiftçiydi. Gülen Cemaati ile ilk defa ortaokul döneminde tanıştım. Ben subay olmak istiyordum. 1989 yılında Işıklar Askeri Lisesi’nin sınavlarına girdim. Bana sınav olmadan önceki gece yarısı getirip soruları verdiler. Şıkların üzerine cevaplar işaretlenmişti.
Işıklar Askeri Lisesi’ndeyken Serdar ve Musa abilerle görüşmeye devam ettim. Ayda bir kez görüşüyorduk. Namaz kılıyorduk, sohbet ediyorduk, Fetullah Gülen’nin kitaplarını okuyorduk.
Abilerim bana deşifre olmamak için askeri lisede tuvalette abdest almayı ve ima ile namaz kılmayı öğretmişlerdi. Herhangi bir siyasi kanala yönlendirilmedim. Bize, ‘Tek göreviniz ifşa olmamak’ diye öğretiyorlardı.
Necdet Özel Paşa’nın son üç ayında emir subayı oldum. Genelkurmay’da emir subayı görevine başladıktan sonra Cemaat yapılanması adına bana verilen örgütsel görevleri de yerine getirmeye başladım.
Özel Paşa’yı dinleme cihazıyla sürekli dinliyordum. Murat abiden önceki ismini hatırlayamadığım Türk Telekom’da çalışan abi, bana dinleme cihazını verip, Paşa’nın sesini kaydetmem talimatını verdi.
Paşa’nın her gün sesini kaydettim. Necdet Özel Paşa döneminde iki yıl Hulusi Akar Paşa, iki yıl da Yaşar Güler Paşa Genelkurmay 2. Başkanlığı görevini yürütmüşlerdi. Her ikisinin de emir subayı arkadaşım Binbaşı Mehmet Akkurt’tu.
Mehmet Akkurt da Gülen Cemaati’nin bir mensubudur. Ses kayıtlarını onunla birlikte yaptık.
Şu anda Mehmet Akkurt’un nerede olduğunu bilmiyorum (15 Temmuz’da öldürüldü). Darbeye teşebbüs günü onun görevi, Genelkurmay 2. Başkanı’nı etkisiz hale getirmekti.
Bize söylenen Yaşar Paşa cemaatçi değildi. Benim şahsi kanaatim 1990’lı yıllardan bu yana sınavla okullardan gelen ve orduya alınan subaylardan yüzde 60–70’i cemaatçidir.
Genelde cemaatçi olan subaylar kurmay subaylardır. Ben darbe yapılacağını 14 Temmuz 2016 Perşembe günü saat 10.00–11.00 sıralarında öğrendim.
Genelkurmay Başkanı Danışmanı Kurmay Albay Orhan Yıkılkan bana darbe planladıklarını, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve orgenerallerin tek tek alınacağını sessiz sedasız işin biteceğini söyledi.
15 Temmuz 2016 Cuma günü öğleden sonra Albay Orhan Yıkılkan beni de aldı. Birlikte Tümgeneral Mehmet Dişli’nin odasına gittik.
Dişli, Genelkurmay Proje Yönetim Daire Başkanı’dır. Dişli, darbe teşebbüsü başladığından ilk önce Hulusi Akar Paşa’nın odasına kendisinin tek başına gireceğini, ona darbeyi tebliğ edeceğini, onun kabul etmesi halinde darbe faaliyetinin başına geçirileceğini bize söyledi.
Bunu söylerken bize ‘Genelkurmay Başkanı’na Kenan Evren olacak mısın olmayacak mısın diye soracağım’ şeklinde beyanda bulundu. Elinde bir not kâğıdı vardı. Oraya Genelkurmay Başkanı’na söyleyeceklerini tek tek yazmıştı.
Dişli Paşa içerde 5 dakika civarında kaldı ne konuştuklarını duymadık.
Hulusi Akar, Dişli Paşa ve bizlere hitaben ‘Yanlış yapıyorsunuz, bu böyle olmaz’ dedi. Herkes içeriyi girince panik yaptı su getirin dedi.
‘Suyu içtikten sonra abdest alıp namaz kılacağım, üstümü değiştireceğim’ dedi. Namazını kıldıktan sonra özel kuvvetlerden gelen görevliler, koluna girip alıp götürdüler.
Samimi olarak pişmanım. Sadece darbeye iştirak etmekten değil, Fetullah Gülen Cemaati mensubu olmaktan dolayı da çok pişmanım. Olayların içindeyim bu yüzden sorumluluğum var.”
-Pilot Üsteğmen: Komutanlarım FETÖ’cüydü!
Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki “mahrem imamlar” yapılanması soruşturmasında örgüt üyesi bir pilotun itirafları, çetenin yapılanma boyutunu gözler önüne serdi.
Kendi isteğiyle emniyete giderek itirafçı olan Hava Pilot Üsteğmen Cemil Selvi, kendisi ve arkadaşlarının himmet vermeyi kestiğinde jet pilotu yapılmadıklarını anlattı.
Örgütün onay vermediği kişilerin F-16 pilotu olamadıkları, son yıllarda savaş pilotu olan subayların büyük çoğunluğunun FETÖ üyesi oldukları belirtildi.
Pilot Selvi şunları söyledi:
“Harp Okulu döneminde Muhammet İkbal Üzek isimli örgüt mensubu ile görüştüm. Harp Okulu’nun son dönemine kadar toplantılar samimi sohbet havasında geçerken, bir anda sohbetin yönü değişti. Daha sonra eve gelen tanımadığım bir şahıs, bize Hava Harp Okulu ile ilgili, çevremdeki okul arkadaşlarımla ilgili ‘Kız arkadaşları var mı, sigara içerler mi’ şeklinde sorular soruyorlardı.
Ayda bir bu sohbetler devam etti. Daha sonra bu beni İsa Kulaç isimli bir örgüt mensubuna devretti.
Okul bittikten sonra İzmir Çiğli 2. Ana Jet Üssü’nde pilot adayı olarak teğmen rütbesiyle göreve başladım. İzmir’de 3 ayrı örgüt üyesiyle irtibat halindeydim. Para istemeye başladılar.
Maaşlarımızdan yüzde 15 kesinti yapıyorlardı. Biz de 1-2 ay sonra, vermek istemedik. Ancak, para vermeseydik görev yaptığımız Ana Jet Üssü’nde yıldırmalara maruz kalacağımızı biliyorduk. Nitekim cemaatle ters düşenlerin sınavları başarısız sayılıyordu.
17-25 Aralık sürecinden sonra, cemaati eleştirmemiz üzerine bize karşı davranışlar sertleşmeye başladı. Örgütün kararlarına karşı çıkınca beni üstü kapalı askerlikten tard etmekle tehdit ediyorlardı.
Ben bu oluşumdan yakamı kurtarmaya çalıştım, ancak bulunduğum askeriyenin yapısı yüzde 90 itibariyle bunların elindeydi.
Kimi kime şikâyet edeceğimi kara kara düşünüyordum. Ben örgüt yapısı içinde 5/1’lik güvenilmeyen sınıf içerisinde olduğum için evimizde bulunan abileri sık değiştirmeye başlamışlardı.”
-Albay her şeyi anlattı...
FETÖ’den tutuklu Diyarbakır İl Jandarma eski Komutanı Albay Hasan Ceyhun Keleş, etkin pişmanlıktan yararlanarak örgütle ilgili itiraflarda bulundu:
“2015 Haziran-Temmuz aylarında ‘Tekin’ beni ‘Saffet’ kod adlı Karadeniz aksanlı bir şahıs ile tanıştırdı. Bana bundan sonra bu şahsın benimle ilgileneceğini ve kendisinin olmayacağını söyledi.
2015 Eylül ayı içerisinde Ankara’da izinli olduğum bir zamanda Cevizlidere’de kime ait olduğunu bilmediğim bir evde ‘Ekrem’ ve ‘Saffet’ ile birlikte görüştüm.
Saffet, 15 Temmuz darbe kalkışması olarak adlandırılan gecede, beni personelim vasıtasıyla aradı. Saat 22.45 sıralarında İl Jandarma Komutanlığı nöbetçi amiri Jandarma İkmal Yüzbaşı S.A. ile Harekât Merkezi Vardiya Amiri Jandarma Üst Çavuş Ö.K. tarafından sözde sıkıyönetim direktifi konulu mesaj odamın kapısı sertçe vurularak bana getirildi.
Mesajı incelediğimde ‘Yıldırım’ ibareli olduğu, konusunun sıkıyönetim direktifi olduğu, hatırladığım kadarıyla Çakırsöğüt Jandarma Tugayının Ankara’ya hareket edeceği, saat 03.00 itibariyle sıkıyönetim ilan edileceği imza bloğunda Tuğgeneral Mehmet Partigöç’ün imzası, paraf bölümünde ise Kurmay Albay Cemil Turhan’ın imzası vardı.
Evrakın üç eki vardı. Ek-A’sında sıkıyönetim komutan ve yardımcıların adları vardı. Ek-B’sinde sözde sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilecek 400 kadar hakim ve savcı isimleri vardı. Ek-C’sinde personel atama listesi vardı.
Emri getiren personele konusu suç teşkil eden mesajın tatbikat olup olmadığını sordum. Personel ise gerçek olduğunu söyledi.
Saat 00.00-01.00 arası makam telefonundan beni Yüzbaşı Serkan Alemdar aradı. Serkan konuşmadan ben direk talimat vermeye başladım. ‘Buraya gelmeye gerek yok, olduğun yerde kal’ dedim.
Kanunsuz emrin olduğunu, uygulanmayacağını ve darbeye karşı olduğumu söyledim. Serkan’ın sesini hiç duymadım, bana cevap vermedi.
Bu arada Serkan telefonu sivil birine verdi. Telefondan ‘Haydi başlıyoruz’ şeklinde sesler gelmeye başladı. Telefondaki kişinin sesini ‘Saffet’ kod adlı şahsa benzettim.
Ben de sinirlenip, bağırarak bu darbenin kanunsuz olduğunu, uygulanmayacağını söyledim ve telefonu kapattım.
Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Erkut Güre ile saat 01.15’te görüştüm. Daha sonra 4-5 defa daha görüştüm.
Cemaatten olduğunu öğrendiğim Serkan’a cemaatin nasıl böyle bir şey yaptığını, böyle bir şeyin kabul edilemeyeceğini, bir sürü vatan evladının şehit olduğunu söyledim.
Bundan sonra kendisinin cemaatten uzak durmasını, ilişkisini kesmesi gerektiğini söyledim. Sonra odamdan ayrıldı.
Ben kesinlikle sözde darbe girişiminden öncesinde bilgi sahibi değildim. Sıkıyönetim direktifinin gelmesiyle bilgi sahibi oldum. Bilgi sahibi olduğum andan itibaren darbe girişimine karşı Diyarbakır ilinde herhangi bir kalkışmanın olmaması için elimden gelen gayreti gösterdim.
Yapılan sözde darbe girişimi günü tahkikatlara da bizzat katıldım. Emir komuta zinciri içerisinde amirlerimden aldığım direktifler çerçevesinde darbe girişimini önlemeye yönelik her türlü gayreti gösterdim.”
-Erdoğan’ı alıp İzmir’e götürecektik...
15 Temmuz darbe girişiminin detayları, çok sayıda itirafçının yazılı ifadelerinden, savcılıklarca hazırlanan iddianamelerden ortaya çıktı.
Darbeci tabur komutanı eski Yarbay Murat Bolat, “Vicdanımı rahatlatmak için anlatıyorum.” diyerek başladığı konuşmasında, devletin zirvesindeki isimleri kaçırma planını detaylarıyla şöyle anlattı:
“Benim bu ifadeyi vermekteki amacım-isteğim, vicdanımı rahatlatmak ve bu tür olayların bir daha olmaması. Yıllarca bu devlet için savaştık, benim 3 tane cesaret madalyam var.
Geldiğimiz noktada 251 kişinin ölümünden sorumlu bir ordunun mensubuyuz. Helikopterlerle ilgili operasyonel görevlerde yer alacak 2-3 kişi vardı.
2 tane planlı, 2 tane de ihtiyaç duyulursa helikopter planı vardı.
Tüm planlama burada yapıldı, ana koordinasyon yapıldı.
Bu planlardan birincisi, Cumhurbaşkanı’nın Marmaris’te tatil yaptığı yerden alınması. İstanbul’daki 4 Skorsky helikopter Çiğli’deki SAT timlerini alacak, o timler kendi cephanelerini patlatacaklar yani çalacaklar, teçhizat, mühimmat alacaklar.
Sonra 4. Kara Havacılık Alayı’nın helikopterleri ile buluşup Çiğli’ye geçip Kara Havacılık Komutanlığı’ndan 3 tane Couger helikopteri alacaklar. Toplam 9 helikopter görev alacaktı. (6 Kara Havacılık’tan, 3 Hava Kuvvetleri’nden).
80-90 kişilik operasyonel ekiple Marmaris’e geçecekler. Sayın Cumhurbaşkanı alınacak, devamında ikmal yapıp Çiğli’ye geçecekler, başlangıç emaresi buna bağlı.
İkinci plan ise dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın lojmandan alınması. Lojmanda olacağı sanılıyor, tim tarafından 2 Skorsky, 2 Couger helikopterle oraya indirme yapılacak.
İndirme esnasında kapısı demirmiş sanırım onun için ‘Kobrayla vurun’ şeklinde koordine ediliyor.
Başbakan’a (Binali Yıldırım) yönelik karadan operasyon yapılacak, eğer ihtiyaç duyulması durumunda, alamazlarsa helikopter desteği isteyecekler şeklindeydi.
Darbe günü saat 15.30’da Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak Komutanlığa geliyor denildi.
Ben de helikopterin başına gittim. Alay komutanı geldi, ‘Kara havacılıkta neler oluyor’ dedi.
Kara Kuvvetleri Komutanı, Cumhuriyet savcısı ile gelmiş, gece uçuşlarını sorguluyormuş, ‘Neler oluyor’ dedi.
Belki 2 saat bizimle oldu, uzaklaştı, telefonla görüştü bir türlü gitmek istemedi.
Gece uçuşuyla ilgili sorular sormaya başladı. ‘Bu akşam gece uçuşu var mı? Jandarma pilotları sizin helikopterle uçabilir mi?’ gibi darbeyle ilişkilendirilebilecek sorular sordu.
Planlama, darbenin gece 3 gibi yapılması hedefleniyor. Bunlar olunca bir anda hareketlilik başladı.”
Yukarıda örneğini verdiğim türden binlerce itiraf metni var.
Mahkemeler, emniyet kayıtları ve gazete arşivlerini araştıranlar bunları görmektedir.
Bütün bu itiraflar 15 Temmuz alçak darbesinin CIA emriyle taşeronu FETÖ tarafından kotarıldığını açık biçimde ortaya koymaktadır.
FETÖ’nün trolleri ile 15 Temmuz 2016 darbesini Erdoğan’ın üzerine yıkma girişimi ise tam anlamıyla bir dezenformasyondur.
Fakat kendisine karşı ciddi mücadele edilmediği için FETÖ, bu algıyı başarılı bir şekilde icra etmeye devam etmektedir.
Zira hala bu ülkede bunca gerçek ortada olmasına rağmen darbeye “tiyatro” diyen çok sayıda gezi zekalı var.
PKK’dan kat kat iyi örgütlenen FETÖ ile mücadelenin nerede ve nasıl biteceği hususu hala netlik kazanmış değildir.
Eğer bu seviyede aymazca mücadeleye devam edilirse FETÖ, en az elli yıl daha içimizde yaşar.
FETÖ denen CIA yapılanmasını yaşatmak istemiyorsak topyekûn millet ve devletimiz olarak “İslam’ı, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, emniyet ve yargı” alanlarda oluşturulacak bir koordinasyon ile mümkün olabilir.
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com