“Davutoğlu Partisi”nin şifreleri: Anti-Türkçü, NATO’cu, Arapçı, Kürtçü, İslamcı!

“Davutoğlu Partisi”nin şifreleri: Anti-Türkçü, NATO’cu, Arapçı, Kürtçü, İslamcı!

9 Şubat Cumartesi günü Ankara Ulus’ta, Hacı Bayram Veli Camii’ne yakın, Araştırma ve Kültür Vakfı'nın konferans salonunda, Dışişleri eski bakanı ve mülga eski başbakanlardan, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun "Sistemik Deprem: Ulusal, Bölgesel ve Küresel Bunalım" temalı konuşmasını dinlemeye giderken üç soruya cevap  bulmayı umuyordum. 

Birincisi; yeni kurulacak parti ile ilgisi ne düzeydeydi, ikincisi; Suriye politikasından pişmanlığı var mıydı ve üçüncüsü; konferansa ev sahipliği yapan vakıf bu işin neresindeydi? 

Daha sonra izlenimlerimi "NATO’cu İslamcılar Partisi”nde eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na yer var mı?" başlığı ile yazıya döktüm.

Gelen tepkilerin bir kısmı Davutoğlu'nun baştan beri Mücadele Birliği hareketiyle irtibatını ortaya koymama yönelikti.

Bir başka tepki grubu adı geçen vakfın Ankara Büyükşehir Belediyesi eski başkanıyla, isminin yan yana geçirilmesine içerlemiş görünüyordu. 

Politik gelişmelerden uzak kesim de benim, “Davutoğlu'na iftira” attığımı, başka bir kesim ise “Bir Müslümanın önünü kesme operasyonu”nda görev aldığımı ileri sürüyordu.

“İstihbaratçı” yaftası taktılar…

Hatta bir sergide çektirdiğim hatıra fotoğrafına bakıp beni “MİT ajanı” olmakla itham ettiler. Öyle ya bazılarına göre, kendileri gibi düşünmeyen ya haindi ya ajan! 

Eski başbakan Davutoğlu'nun eleştirilere talimli olduğunu söyleyebilirim. Çünkü başbakanlıktan alınmasına, deyim yerindeyse “gıkı dahi” çıkmamıştı.

Etrafındaki danışman sürüsü, "-Reise meydan okumayalım,   ortam oluştuğunda alanlara ineriz…” gibi suya-sabuna dokunmayan yol haritası önerdiler.

O bunun farkında. 

Madem “içimizden biri” madem “memleket evladı” o halde hamama girenin terleyeceğini, politikacının “görücüye çıkmış gelinlik kız gibi” olduğunu biliyordur.

NATO eksenli Suriye politikasının mimarı Davutoğlu'nun başbakanlıktan ayrılışı…

15 Temmuz darbe kalkışmasından iki ay önce, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 3 Mayıs 2016’da TBMM’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmayı dinleyen birçok kişi, istifa mektubunu çoktan cebine koyduğunu anlamıştı.

Aslında aylar öncesinden dillendirilen, hatta zaman zaman basına yansıyan AK Parti’nin Mayıs’ta olağanüstü kongreye gideceği ve kabine değişikliği yapılacağı hatta Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Kongreden, Genel Başkan ve Başbakan olarak çıkacağı Beştepe’ye yakın kaynaklarca teyit ediliyordu.

AB ve ABD çok üzülmüştü…

Davutoğlu’nun görevini bırakmak zorunda kalması Avrupa Birliği’ni şoka sokmuştu. 

ABD'nin Davutoğlu’nun başbakanlıktan ayrılışına verdiği tepki önemli ip ucuydu. 

Beyaz Saray, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti Kongresi’nde aday olmama kararına ilişkin olarak, Davutoğlu’nu “ABD’nin iyi bir ortağı” olarak nitelendirmişti.  

Avrupa basınında çıkan haber ve yorumlardan Avrupa Birliği’nin karar mekanizmasının Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu partner olarak gördüğü anlaşılıyordu.

Dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda, hükümet değişikliği ile Türkiye’nin yeniden Avrasyacı bir yörüngeye yerleşmesi çabasına girdiği görülüyordu. “Komşularla sıfır sorun” stratejik derinliği, Türkiye'nin başına büyük belalar açmıştı.

Başbakanlıktan alınma sürecinde dik duramayan şimdi aslan mı kesiliyor?

O günleri bir hatırlayın! 

Başbakanlık görevinden alınmasını büyük bir başarı gibi takdim etmişti. Yüzbinlerce Suriyeli’nin yerinden yurdundan edilmesine sebep sanki kendi politikaları değilmiş gibi, bunu hiç üstüne alınmama becerisi de müthişti.

Başbakanlığa veda konuşması”nda; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan, 28 Ağustos 2014'te kutsal bir görev devraldığını belirten Davutoğlu, Partililere, ayrışmaya izin vermemeleri çağrısında bulunmuş, "Kim ki partimizde bir gedik açmaya, kim ki şu veya bu olay sebebiyle partimizden yolunu ayırmaya kalkarsa onun karşısında önce ben dururum. AK Parti'nin neferi olarak yürütmekte olduğum siyaset ve demokrasi mücadelesini son ana kadar sürdüreceğim" demişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile vefa ilişkisini son nefesine kadar sürdüreceğini vurgulayan Davutoğlu, "Ne gelişme olursa olsun ben verdiğim söze sadığım. Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. 

Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak. Bunun açık ve net bilinmesini isterim ve bunun istismar konusu edilmesine de izin vermem.

Cumhurbaşkanımızın onuru, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başkanı olarak hem benim dava arkadaşım olarak, onun ailesinin onuru benim ailemin onurudur. Onun ailesi benim ailemdir.

Kimsenin bundan sonra yeni fitne kapıları açmaya niyetlenmemesi icap eder." demişti.

Davutoğlu şimdi, kendi ağzından çıkan bu sözleri unutmuş!..

Davutoğlu, seri konferanslarında, "Türkiye'de de gerek akademik camiaya, gerek devlet hayatındaki bürokrat arkadaşlara, gerek halk içine girdiğimde son derece yüksek bir karamsarlığın yaygınlaşmakta olduğunu görmek beni üzüyor" ifadesini kullanıyor.

Davutoğlu, er meydanına yeni çıkan acemi yeniyetme pehlivan gibi  peşrev çekiyor; ve “ülkemin insanını, esnafını, bürokratını karamsarlık sarmış. Yani işler kötüye gidiyor, bu duruma AK Parti sebeb oldu, yeni bir parti kuralım…” demeye getiriyor.

Ankara kulislerini hareketlendiren söylentilere göre, Ahmet Davutoğlu'nun 31 Mart 2019'da gerçekleştirilecek yerel seçim sonrası yeni partiyle ilgili açıklama yapması bekleniyor.

Açıklamada, “Türkiye'nin ekonomi, dış politika, eğitim, kültür ve hukuk alanında 'çıkmaza' girdiği…” falan vurgulanacakmış.

Pes doğrusu, sanki bu çorbada tuzu yok?

Halkımız da öyle “Aman aman nerede kaldı… Bir an önce çıksın gelsin!..” havasında değil?

Sıhhiye’de ara sıra takıldığımız çay ocağında bir dostla  konuşmamıza kulak misafiri olan yaşlıca bir Ankaralı, "-Boşuna hayal kurmasın halk onun arkasından gitmez!..” deyiverdi.

Ben biraz kızgın bir ses tonuyla “Neden” diye sordum, dedi ki “Kuzu-kuzu başbakanlığı bırakıp gitti; şimdi efeleneceğine o zaman dik dursaydı şansı olurdu."

Halkımız cesur, kafa tutan, dik duran, sözünün eri liderleri seviyor. Geçmişteki merhum Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel gibi.

Davutoğlu'nun "Sistemik Deprem: Ulusal, Bölgesel ve Küresel Bunalım" temalı seri konferansları bir işe yarar mı? Sanırım konferansa yüklenen misyon, dinamik bir  taraftar kitlesi oluşturmak.

Davutoğlu, Türkçü değil ama Kürtçülüğe soğuk bakmıyor…

Söylemleri “Organik bir bütünleşme” öneriyor. Ona göre “Organik bir bütünleşme”, Ortadoğu’nun doğal geleceğidir ve bu yolda öncelikle Arap-Türk farklılığını ortadan kaldırmak gerekmektedir.  “Sözde İslam Ümmetçiliği", bu projenin tuzu biberi.

Zaman tüneline yolculuk yapalım. 

Günlerden 24 Ağustos 2012 Cuma, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NTV'nin konuğu. 

Oğuz Haksever yönetimindeki programda, Cengiz Çandar ve İsmet Berkan'ın sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Davutoğlu; terör, Suriye ve dış politikadaki son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor.

Davutoğlu, Suriye'de Kürt devletine karşı değil! 

Diyor ki, "Biz hiçbir zaman Suriye'deki Kürtlerin haklarını almalarına karşı çıkmadık. 

Hatta Esad'a haklarının verilmesine yönelik telkinlerde bulunduk”

Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor; 

Bizim Suriye'nin kuzeyindeki gelişmelerle ilgili karşı çıktığımız şey iç savaşı tetikleyecek şekilde otonom bölgelerin diretme şeklinde ortaya çıkmasıdır."

“Stratejist Davutoğlu” nasıl çuvalladı?

24 Ağustos tarihli programda kendisinden çok emin şekilde Beşar Esad'ın siyasi ömrüne kefen biçmiş, Suriye'deki sancılı sürecin çok uzun sürmeyeceğini, bu süreci artık yıllarla değil, aylarla veya haftalarla ifade etmek gerekeceğini söylemişti.

ESAD'ın halen Şam'da görevinin başında olduğunu hatırlayalım.

Tuğla kalınlığında kitapları var ama eski siyasilerin, “çarıklı erkanı harp” dedikleri insanlarımız kadar öngörüsü yok.

MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, “Davutoğlu, Kerkük'ün Türkmen ruhunu inkar ediyor" demişti!..

Davutoğlu, 15 Ekim 2017 Pazar günü Kerkük için 10 maddelik çözüm önerisinde bulunduğunda, MHP lideri Bahçeli;

”Sıfır sorun enkazı daha kaldırılmamışken, sana ne oluyor, sen hangi yüzle konuşuyorsun? 

Kerkük’ün acıları büyürken hala zalimlerin sözcülüğüne cüret edenlerin varlığı kabul edilemez. 

Sorarım sana, durdun durdun da şimdi niye ortaya çıktın? 

Bu sözlerin sahibi Kerkük’ün Türkmen ruhunu inkâr etmiş, Türkmen yurdu olduğunu yok saymıştır. 

Yani kendisinden bekleneni bir kez daha yerine getirmiştir. 

Sayın Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Dışişleri Bakanlığı, TSK güçlü bir iradeyle ağız birliği içindeyken, bir eski Başbakan'ın durumdan vazife çıkararak devletin politikalarına aykırı beyanat vermesi, Türkmenlerin haklarına kara çalması gafillik ve garabettir.

Ve de hükümetin politikalarını sabote etmektir." demişti.

Davutoğlu, “Andımız”ın okullarda okunmasına karşı…

Bu “İslamcılar”ın nedense Atatürk’le, Türklük’le problemleri var. Nitekim Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da onlardan biri.

Danıştay'ın Öğrenci Andı'yla ilgili kararını eleştirmiş, Danıştay'ın yetkisini aştığını savunan Davutoğlu, "Andımız uygulaması, 1930’lu yılların otoriter zihniyetinin bir ürünüdür. 2013 yılında pedagojiye aykırı bulunularak kaldırılmıştır" demişti.

Ben sadece, Ahmet Davutoğlu'nun Milli Görüşçü olmadığını, Mücadele Birliği’nde yetiştiğini yazmıştım. 

Gerçi “NATO’cu” olduğu imasında bulunmuştum. (*) Lakin benden sonra ve benim burada yazdıklarımdan yola çıkanlar, başka şeyler de yazdılar.

Bu sayede ortaya atılan iddialardan bir de öğrendik ki, "Trump karşıtı ABD demokratlarından, İslamcı İHH’ye, liberal yazarlardan tarikatlara uzanan şaşırtıcı bir ağ, Erdoğan’ın karşısına çıkmaya hazırlanıyor

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

(*) NATO’cu İslamcılar Partisi”nde eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na yer var mı?

9 Şubat Cumartesi günü Ankara Ulus’ta, Hacı Bayram Veli Camii’ne yakın, Araştırma ve Kültür Vakfı'nın konferans salonunda, Dışişleri eski bakanı ve mülga eski başbakanlardan, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun "Sistemik Deprem: Ulusal, Bölgesel ve Küresel Bunalım" temalı konuşmasını dinlemeye giderken üç soruya cevap  bulmayı umuyordum. 

Birincisi; yeni kurulacak parti ile ilgisi ne düzeydeydi, ikincisi; Suriye politikasından pişmanlığı var mıydı ve üçüncüsü; konferansa ev sahipliği yapan vakıf bu işin neresindeydi? 

Daha sonra izlenimlerimi "NATO’cu İslamcılar Partisi”nde eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na yer var mı?" başlığı ile yazıya döktüm.

Gelen tepkilerin bir kısmı Davutoğlu'nun baştan beri Mücadele Birliği hareketiyle irtibatını ortaya koymama yönelikti.

Bir başka tepki grubu adı geçen vakfın Ankara Büyükşehir Belediyesi eski başkanıyla, isminin yan yana geçirilmesine içerlemiş görünüyordu. 

Politik gelişmelerden uzak kesim de benim, “Davutoğlu'na iftira” attığımı, başka bir kesim ise “Bir Müslümanın önünü kesme operasyonu”nda görev aldığımı ileri sürüyordu.

“İstihbaratçı” yaftası taktılar…

Hatta bir sergide çektirdiğim hatıra fotoğrafına bakıp beni “MİT ajanı” olmakla itham ettiler. Öyle ya bazılarına göre, kendileri gibi düşünmeyen ya haindi ya ajan! 

Eski başbakan Davutoğlu'nun eleştirilere talimli olduğunu söyleyebilirim. Çünkü başbakanlıktan alınmasına, deyim yerindeyse “gıkı dahi” çıkmamıştı.

Etrafındaki danışman sürüsü, "-Reise meydan okumayalım,   ortam oluştuğunda alanlara ineriz…” gibi suya-sabuna dokunmayan yol haritası önerdiler.

O bunun farkında. 

Madem “içimizden biri” madem “memleket evladı” o halde hamama girenin terleyeceğini, politikacının “görücüye çıkmış gelinlik kız gibi” olduğunu biliyordur.

NATO eksenli Suriye politikasının mimarı Davutoğlu'nun başbakanlıktan ayrılışı…

15 Temmuz darbe kalkışmasından iki ay önce, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 3 Mayıs 2016’da TBMM’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmayı dinleyen birçok kişi, istifa mektubunu çoktan cebine koyduğunu anlamıştı.

Aslında aylar öncesinden dillendirilen, hatta zaman zaman basına yansıyan AK Parti’nin Mayıs’ta olağanüstü kongreye gideceği ve kabine değişikliği yapılacağı hatta Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Kongreden, Genel Başkan ve Başbakan olarak çıkacağı Beştepe’ye yakın kaynaklarca teyit ediliyordu.

AB ve ABD çok üzülmüştü…

Davutoğlu’nun görevini bırakmak zorunda kalması Avrupa Birliği’ni şoka sokmuştu. 

ABD'nin Davutoğlu’nun başbakanlıktan ayrılışına verdiği tepki önemli ip ucuydu. 

Beyaz Saray, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti Kongresi’nde aday olmama kararına ilişkin olarak, Davutoğlu’nu “ABD’nin iyi bir ortağı” olarak nitelendirmişti.  

Avrupa basınında çıkan haber ve yorumlardan Avrupa Birliği’nin karar mekanizmasının Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu partner olarak gördüğü anlaşılıyordu.

Dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda, hükümet değişikliği ile Türkiye’nin yeniden Avrasyacı bir yörüngeye yerleşmesi çabasına girdiği görülüyordu. “Komşularla sıfır sorun” stratejik derinliği, Türkiye'nin başına büyük belalar açmıştı.

Başbakanlıktan alınma sürecinde dik duramayan şimdi aslan mı kesiliyor?

O günleri bir hatırlayın! 

Başbakanlık görevinden alınmasını büyük bir başarı gibi takdim etmişti. Yüzbinlerce Suriyeli’nin yerinden yurdundan edilmesine sebep sanki kendi politikaları değilmiş gibi, bunu hiç üstüne alınmama becerisi de müthişti.

Başbakanlığa veda konuşması”nda; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan, 28 Ağustos 2014'te kutsal bir görev devraldığını belirten Davutoğlu, Partililere, ayrışmaya izin vermemeleri çağrısında bulunmuş, "Kim ki partimizde bir gedik açmaya, kim ki şu veya bu olay sebebiyle partimizden yolunu ayırmaya kalkarsa onun karşısında önce ben dururum. AK Parti'nin neferi olarak yürütmekte olduğum siyaset ve demokrasi mücadelesini son ana kadar sürdüreceğim" demişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile vefa ilişkisini son nefesine kadar sürdüreceğini vurgulayan Davutoğlu, "Ne gelişme olursa olsun ben verdiğim söze sadığım. Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. 

Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak. Bunun açık ve net bilinmesini isterim ve bunun istismar konusu edilmesine de izin vermem.

Cumhurbaşkanımızın onuru, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başkanı olarak hem benim dava arkadaşım olarak, onun ailesinin onuru benim ailemin onurudur. Onun ailesi benim ailemdir.

Kimsenin bundan sonra yeni fitne kapıları açmaya niyetlenmemesi icap eder." demişti.

Davutoğlu şimdi, kendi ağzından çıkan bu sözleri unutmuş!..

Davutoğlu, seri konferanslarında, "Türkiye'de de gerek akademik camiaya, gerek devlet hayatındaki bürokrat arkadaşlara, gerek halk içine girdiğimde son derece yüksek bir karamsarlığın yaygınlaşmakta olduğunu görmek beni üzüyor" ifadesini kullanıyor.

Davutoğlu, er meydanına yeni çıkan acemi yeniyetme pehlivan gibi  peşrev çekiyor; ve “ülkemin insanını, esnafını, bürokratını karamsarlık sarmış. Yani işler kötüye gidiyor, bu duruma AK Parti sebeb oldu, yeni bir parti kuralım…” demeye getiriyor.

Ankara kulislerini hareketlendiren söylentilere göre, Ahmet Davutoğlu'nun 31 Mart 2019'da gerçekleştirilecek yerel seçim sonrası yeni partiyle ilgili açıklama yapması bekleniyor.

Açıklamada, “Türkiye'nin ekonomi, dış politika, eğitim, kültür ve hukuk alanında 'çıkmaza' girdiği…” falan vurgulanacakmış.

Pes doğrusu, sanki bu çorbada tuzu yok?

Halkımız da öyle “Aman aman nerede kaldı… Bir an önce çıksın gelsin!..” havasında değil?

Sıhhiye’de ara sıra takıldığımız çay ocağında bir dostla  konuşmamıza kulak misafiri olan yaşlıca bir Ankaralı, "-Boşuna hayal kurmasın halk onun arkasından gitmez!..” deyiverdi.

Ben biraz kızgın bir ses tonuyla “Neden” diye sordum, dedi ki “Kuzu-kuzu başbakanlığı bırakıp gitti; şimdi efeleneceğine o zaman dik dursaydı şansı olurdu."

Halkımız cesur, kafa tutan, dik duran, sözünün eri liderleri seviyor. Geçmişteki merhum Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel gibi.

Davutoğlu'nun "Sistemik Deprem: Ulusal, Bölgesel ve Küresel Bunalım" temalı seri konferansları bir işe yarar mı? Sanırım konferansa yüklenen misyon, dinamik bir  taraftar kitlesi oluşturmak.

Davutoğlu, Türkçü değil ama Kürtçülüğe soğuk bakmıyor…

Söylemleri “Organik bir bütünleşme” öneriyor. Ona göre “Organik bir bütünleşme”, Ortadoğu’nun doğal geleceğidir ve bu yolda öncelikle Arap-Türk farklılığını ortadan kaldırmak gerekmektedir.  “Sözde İslam Ümmetçiliği", bu projenin tuzu biberi.

Zaman tüneline yolculuk yapalım. 

Günlerden 24 Ağustos 2012 Cuma, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NTV'nin konuğu. 

Oğuz Haksever yönetimindeki programda, Cengiz Çandar ve İsmet Berkan'ın sorularını yanıtlayan Dışişleri Bakanı Davutoğlu; terör, Suriye ve dış politikadaki son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor.

Davutoğlu, Suriye'de Kürt devletine karşı değil! 

Diyor ki, "Biz hiçbir zaman Suriye'deki Kürtlerin haklarını almalarına karşı çıkmadık. 

Hatta Esad'a haklarının verilmesine yönelik telkinlerde bulunduk”

Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor; 

Bizim Suriye'nin kuzeyindeki gelişmelerle ilgili karşı çıktığımız şey iç savaşı tetikleyecek şekilde otonom bölgelerin diretme şeklinde ortaya çıkmasıdır."

“Stratejist Davutoğlu” nasıl çuvalladı?

24 Ağustos tarihli programda kendisinden çok emin şekilde Beşar Esad'ın siyasi ömrüne kefen biçmiş, Suriye'deki sancılı sürecin çok uzun sürmeyeceğini, bu süreci artık yıllarla değil, aylarla veya haftalarla ifade etmek gerekeceğini söylemişti.

ESAD'ın halen Şam'da görevinin başında olduğunu hatırlayalım.

Tuğla kalınlığında kitapları var ama eski siyasilerin, “çarıklı erkanı harp” dedikleri insanlarımız kadar öngörüsü yok.

MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, “Davutoğlu, Kerkük'ün Türkmen ruhunu inkar ediyor" demişti!..

Davutoğlu, 15 Ekim 2017 Pazar günü Kerkük için 10 maddelik çözüm önerisinde bulunduğunda, MHP lideri Bahçeli;

”Sıfır sorun enkazı daha kaldırılmamışken, sana ne oluyor, sen hangi yüzle konuşuyorsun? 

Kerkük’ün acıları büyürken hala zalimlerin sözcülüğüne cüret edenlerin varlığı kabul edilemez. 

Sorarım sana, durdun durdun da şimdi niye ortaya çıktın? 

Bu sözlerin sahibi Kerkük’ün Türkmen ruhunu inkâr etmiş, Türkmen yurdu olduğunu yok saymıştır. 

Yani kendisinden bekleneni bir kez daha yerine getirmiştir. 

Sayın Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, Dışişleri Bakanlığı, TSK güçlü bir iradeyle ağız birliği içindeyken, bir eski Başbakan'ın durumdan vazife çıkararak devletin politikalarına aykırı beyanat vermesi, Türkmenlerin haklarına kara çalması gafillik ve garabettir.

Ve de hükümetin politikalarını sabote etmektir." demişti.

Davutoğlu, “Andımız”ın okullarda okunmasına karşı…

Bu “İslamcılar”ın nedense Atatürk’le, Türklük’le problemleri var. Nitekim Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da onlardan biri.

Danıştay'ın Öğrenci Andı'yla ilgili kararını eleştirmiş, Danıştay'ın yetkisini aştığını savunan Davutoğlu, "Andımız uygulaması, 1930’lu yılların otoriter zihniyetinin bir ürünüdür. 2013 yılında pedagojiye aykırı bulunularak kaldırılmıştır" demişti.

Ben sadece, Ahmet Davutoğlu'nun Milli Görüşçü olmadığını, Mücadele Birliği’nde yetiştiğini yazmıştım. 

Gerçi “NATO’cu” olduğu imasında bulunmuştum. (*) Lakin benden sonra ve benim burada yazdıklarımdan yola çıkanlar, başka şeyler de yazdılar.

Bu sayede ortaya atılan iddialardan bir de öğrendik ki, "Trump karşıtı ABD demokratlarından, İslamcı İHH’ye, liberal yazarlardan tarikatlara uzanan şaşırtıcı bir ağ, Erdoğan’ın karşısına çıkmaya hazırlanıyor

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

(*) NATO’cu İslamcılar Partisi”nde eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na yer var mı?