DUANIN GÜCÜ..

DUANIN GÜCÜ..

GECE SOHBETİ..

:

İşan Hüseyni..

Pakistanlı bir tıp doktoru. 

Ülkesinde de çok tanınan ve sevilen birisi..

Ülke çapında yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. 

Uçağa bindi, ancak hava çok yağmurlu ve fırtınalıydı.. Uçak bir müddet olumsuz hava şartlarına direndi ve üstüne üstlük bir de yıldırım çarpması sonucunda en yakın havalimanına inmek zorunda kaldı..

Neyse ki, ne uçağa ne de yolculara bir şey olmamıştı.. 

Ama indikleri şehir ufak bir yerdi.. Gideceği yere bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı.. O an sinirlendi ve o toplantıya muhakkak yetişmem lazım, 16 saat bekleyemem, diye söylendi..

Görevliler gideceği şehrin kara yoluyla 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler..

İşan Hüseyni tamam diyerek ve alelacele bir taksi kiralayarak  yola çıktı ama aksilik ya, bu sefer de yolda şiddetli yağmura yakalandı.. Yağmur o kadar çok yağıyordu ki, göz gözü görmez olmuştu ve oluşan selden dolayı da araba yürüyemez hale girmişti..

Hayırdır inşallah, diyerek arabadan aşağıya indi İşan Hüseyni..

Yağan yağmur kendisini adeta su içinde bırakmıştı..

Kısa bir süre yürüdükten sonra bir anda yol kenarında eski püskü bir kulübe gördü.. Kulübenin kapısını hızlı hızlı çaldı.. Kapıyı yaşlı bir kadın açtı.. Buyur evladım, dedi yaşlı kadın İşan Hüseyni'ye..

İşan Hüseyni biraz sinirli biraz da çekingen bir tavırla;  telefonunuzu verir misiniz telefon etmem lazım, dedi..  Yaşlı kadın tebessüm ederek; evladım ne telefonu, burada değil telefon, elektrik bile yok.. Bir tek gaz lambamız var.. Bir de teneke sobamız..

Hadi sen geç biraz dinlen, Allah ne verdiyse önüne yemek koyayım da ye ve dinlen.. Sonra düşünürsün işlerini..

İşan Hüseyni üşümüştü.. Yorgundu ve bedbindi.. Çaresizce peki dedi.. Yaşlı kadın yanan sobasının üzerinde pişen çorbadan doktora ikram etti.. Doktor çorbayı içti..

İçi ısındı..

O an da yaşlı kadın namaza durmuştu.. Kadının namazını bitirdikten sonra uzun uzun dua ettiğini ve ederken de ağladını gördü..

Yaşlı kadın namazı ve duayı bitirdikten sonra İşan Hüseyni'ye, rahat ol evladım, diyerek bir de çay ikram etti.. 

Daha da memnun olmuştu doktor Hüseyni.. Sanki kendi evinde gibi hissetmişti kendisini.. O an aklına ne kaçırdığı uçak, ne de gidemediği konferans geliyordu..

Sanki farklı ve gizemli bir alemde bulunuyordu.. 

Ardından İşan Hüseyni'nin gözüne kadının yaptığı bir başka şey daha ilişti.. Dikkatle baktı ve  yaşlı kadının bir beşik salladığını ve beşikte  küçük bir bebeğin hareketsiz bir biçimde öylece yattığını gördü.

Dayanamadı ve kimin bu bebek anacığım,  hem hayırdır, niye ağlayarak dua ettin namazdan sonra?.. 

Anlatayım evladım, dedi,  gözleri dolan yaşlı kadın.. 

Beşikteki bebek yetim olan torunumdur.. Annesi de babası da öldüler.. Ağır bir hastalığı var.. Bölgedeki hiçbir doktor çaresini bulamadı.. Dediler ki;  İşan Hüseyni adlı çok meşhur bir doktor var..

Allah'ın izniyle bu hastalığın çaresi ondadır.. Ancak o doktor bize çok uzaktadır.. Ben de birkaç gündür Allah'ıma dua ediyorum..

Ey kudret ve merhamet sahibi Allah'ım, bu bebeğin işini kolaylaştır, ona hayırlı ve sağlıklı ömürler ver, Ey Rabbim, diyorum.. . 

Bu sözleri duyan Doktor Hüseyni duyduğu sözlere inanamadı.. Yerinden ağlayarak kalktı ve ey anacağım, Allah(CC) senin duanı kabul etti..

Senin o samimi ve hasbi yakarışın, yıldırımlar çaktırıp uçağı yere indirdi.. Yağmurları yağdırıp selleri akıttı ve sonunda beni sana ulaştırdı.. Dr. İşan Hüseyni benim, anacığım.. Allah'ın inayetiyle bebeği tedavi edeceğim, sen rahat ol.. 

Yaşlı kadın duyduğu sözlere adeta inanamadı.. 

Ellerini açarak ve de ağlayarak, Rabbine bu defa şükür duası etti.. 

İşan Hüseyni'de ağlıyordu.. Hem de hıçkıra hıçkıra..

Açtı ellerini ve Ey hayırda şerri, şerde hayırı olduran Rabbim, Sen ne büyük Allah'sın.. Beni ne kadar hayırlı bir işe memur ettin..

Sana ne kadar şükretsem azdır.. Zihnimi aç, bilgimi tazele ki şu masumu tedavi edeyim, şifasına Senin izninle vesile olayım.. 

O an ince bir ses duyuldu..

Ses beşikten geliyordu..

Bebek ağlıyordu.. 

Ama dikkatlice bakıldığında ise sanki gülüyordu..

Görünüşe bakılırsa o da Alemlerin Rabbi'ne hamd ediyordu..

Evet kıymetli dostlarım.. 

Bu kıssadan alınacak hisse çok büyük.. 

Allah'ın kendisine gönülden iltica eden mahzun kullarına nasıl yardım ettiğinin açık seçik bir misali bu..

Halik-i Zülcelal, kendisine yürekten teslim olan hiçbir kulunun yakarışını geri çevirmez..

Yeter ki dua, O dua olsun..

Ne demiş Ziya Paşa o ünlü Terkib-i Bendinde;

En ummadığın keşfeder o esrar-ı derunun..

Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın..

Allah(CC) sırat-ı müstakimden ayırmasın.. 
Vesselam..

:

Sami Özey, dikGAZETE.com

GECE SOHBETİ..

:

İşan Hüseyni..

Pakistanlı bir tıp doktoru. 

Ülkesinde de çok tanınan ve sevilen birisi..

Ülke çapında yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. 

Uçağa bindi, ancak hava çok yağmurlu ve fırtınalıydı.. Uçak bir müddet olumsuz hava şartlarına direndi ve üstüne üstlük bir de yıldırım çarpması sonucunda en yakın havalimanına inmek zorunda kaldı..

Neyse ki, ne uçağa ne de yolculara bir şey olmamıştı.. 

Ama indikleri şehir ufak bir yerdi.. Gideceği yere bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı.. O an sinirlendi ve o toplantıya muhakkak yetişmem lazım, 16 saat bekleyemem, diye söylendi..

Görevliler gideceği şehrin kara yoluyla 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler..

İşan Hüseyni tamam diyerek ve alelacele bir taksi kiralayarak  yola çıktı ama aksilik ya, bu sefer de yolda şiddetli yağmura yakalandı.. Yağmur o kadar çok yağıyordu ki, göz gözü görmez olmuştu ve oluşan selden dolayı da araba yürüyemez hale girmişti..

Hayırdır inşallah, diyerek arabadan aşağıya indi İşan Hüseyni..

Yağan yağmur kendisini adeta su içinde bırakmıştı..

Kısa bir süre yürüdükten sonra bir anda yol kenarında eski püskü bir kulübe gördü.. Kulübenin kapısını hızlı hızlı çaldı.. Kapıyı yaşlı bir kadın açtı.. Buyur evladım, dedi yaşlı kadın İşan Hüseyni'ye..

İşan Hüseyni biraz sinirli biraz da çekingen bir tavırla;  telefonunuzu verir misiniz telefon etmem lazım, dedi..  Yaşlı kadın tebessüm ederek; evladım ne telefonu, burada değil telefon, elektrik bile yok.. Bir tek gaz lambamız var.. Bir de teneke sobamız..

Hadi sen geç biraz dinlen, Allah ne verdiyse önüne yemek koyayım da ye ve dinlen.. Sonra düşünürsün işlerini..

İşan Hüseyni üşümüştü.. Yorgundu ve bedbindi.. Çaresizce peki dedi.. Yaşlı kadın yanan sobasının üzerinde pişen çorbadan doktora ikram etti.. Doktor çorbayı içti..

İçi ısındı..

O an da yaşlı kadın namaza durmuştu.. Kadının namazını bitirdikten sonra uzun uzun dua ettiğini ve ederken de ağladını gördü..

Yaşlı kadın namazı ve duayı bitirdikten sonra İşan Hüseyni'ye, rahat ol evladım, diyerek bir de çay ikram etti.. 

Daha da memnun olmuştu doktor Hüseyni.. Sanki kendi evinde gibi hissetmişti kendisini.. O an aklına ne kaçırdığı uçak, ne de gidemediği konferans geliyordu..

Sanki farklı ve gizemli bir alemde bulunuyordu.. 

Ardından İşan Hüseyni'nin gözüne kadının yaptığı bir başka şey daha ilişti.. Dikkatle baktı ve  yaşlı kadının bir beşik salladığını ve beşikte  küçük bir bebeğin hareketsiz bir biçimde öylece yattığını gördü.

Dayanamadı ve kimin bu bebek anacığım,  hem hayırdır, niye ağlayarak dua ettin namazdan sonra?.. 

Anlatayım evladım, dedi,  gözleri dolan yaşlı kadın.. 

Beşikteki bebek yetim olan torunumdur.. Annesi de babası da öldüler.. Ağır bir hastalığı var.. Bölgedeki hiçbir doktor çaresini bulamadı.. Dediler ki;  İşan Hüseyni adlı çok meşhur bir doktor var..

Allah'ın izniyle bu hastalığın çaresi ondadır.. Ancak o doktor bize çok uzaktadır.. Ben de birkaç gündür Allah'ıma dua ediyorum..

Ey kudret ve merhamet sahibi Allah'ım, bu bebeğin işini kolaylaştır, ona hayırlı ve sağlıklı ömürler ver, Ey Rabbim, diyorum.. . 

Bu sözleri duyan Doktor Hüseyni duyduğu sözlere inanamadı.. Yerinden ağlayarak kalktı ve ey anacağım, Allah(CC) senin duanı kabul etti..

Senin o samimi ve hasbi yakarışın, yıldırımlar çaktırıp uçağı yere indirdi.. Yağmurları yağdırıp selleri akıttı ve sonunda beni sana ulaştırdı.. Dr. İşan Hüseyni benim, anacığım.. Allah'ın inayetiyle bebeği tedavi edeceğim, sen rahat ol.. 

Yaşlı kadın duyduğu sözlere adeta inanamadı.. 

Ellerini açarak ve de ağlayarak, Rabbine bu defa şükür duası etti.. 

İşan Hüseyni'de ağlıyordu.. Hem de hıçkıra hıçkıra..

Açtı ellerini ve Ey hayırda şerri, şerde hayırı olduran Rabbim, Sen ne büyük Allah'sın.. Beni ne kadar hayırlı bir işe memur ettin..

Sana ne kadar şükretsem azdır.. Zihnimi aç, bilgimi tazele ki şu masumu tedavi edeyim, şifasına Senin izninle vesile olayım.. 

O an ince bir ses duyuldu..

Ses beşikten geliyordu..

Bebek ağlıyordu.. 

Ama dikkatlice bakıldığında ise sanki gülüyordu..

Görünüşe bakılırsa o da Alemlerin Rabbi'ne hamd ediyordu..

Evet kıymetli dostlarım.. 

Bu kıssadan alınacak hisse çok büyük.. 

Allah'ın kendisine gönülden iltica eden mahzun kullarına nasıl yardım ettiğinin açık seçik bir misali bu..

Halik-i Zülcelal, kendisine yürekten teslim olan hiçbir kulunun yakarışını geri çevirmez..

Yeter ki dua, O dua olsun..

Ne demiş Ziya Paşa o ünlü Terkib-i Bendinde;

En ummadığın keşfeder o esrar-ı derunun..

Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın..

Allah(CC) sırat-ı müstakimden ayırmasın.. 
Vesselam..

:

Sami Özey, dikGAZETE.com