Eğirdir Gölü’ndeki coğrafî değişim öncesi Ashâbı Kehf ve Anadolu’daki ilk yedi kilise nerededir?
Eğirdir Gölü’ndeki coğrafî değişim öncesi Ashâbı Kehf ve Anadolu’daki ilk yedi kilise nerededir?
- 19-09-2022 06:13
- 5435
- 19-09-2022 06:13
- 5435
EĞİRDİR GÖLÜ’NDEKİ COĞRAFÎ DEĞİŞİM ÖNCESİ
ASHÂB-I KEHF VE ANADOLU’DAKİ İLK YEDİ KİLİSE NEREDEDİR?
Ramazan Topraklı
Hatice Nesibe Topraklı
(AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Dinler Tarihi Y. Lisans öğrencisi)
Özet
Eğirdir Gölü’nün, 500 yıl önce Eğirdir ve Hoyran olmak üzere iki ayrı göl olması ve Efes, Laodikya, Ainos, Sart, İzmir (Myria), Bergama ve daha birçok şehrin, iki göl civarında ve Thrakesia teminde bulunması, Ashâb-ı Kehf ve ilk yedi Hıristiyan cemaatinin (kilisenin) yeri konusuna yeniden düşünmeyi gerektirmiştir.
İbn Hordazbih’in, geniş bir alana kurulu Efsis (Efes) kalesi Terkasîs Bölgesi’ndedir ve burası Ashâb-ı Kehf’in kalesidir ifadesi, çalışmamızın temelini oluşturmuştur. Çünkü Terkasîs bölgesi, Thrakesia temidir.
Ashâb-ı Kehf’in kalesinin, Gelendost ilçesi Kiremitli Burun açıklarında ve göl içinde kalan Efes, mağarasının ise Gelendost-Yakaköy Karain olduğu düşünülmektedir. Efes, Laodikya, Filâdelfiya, Bergama, Sart ve İzmir gibi isimler, Anadolu’daki birçok şehrin adı olarak kullanılmıştır.
Onun için Anadolu’daki ilk yedi Hıristiyan cemaati (kilisesi) de, Efes (Gelendost-Kiremitli Burun), Laodikya (Eğirdir), Sart (Barla), İzmir (Barla-Eye Burnu), Thyateira (Kemer Boğazı), Bergama (Gaziri Adası) ve Filâdelfiya (Alaşehir: Antakya), yani Yalvaç’ta bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Ashab-ı Kehf, Thrakesia, Efes, Laodikya, Sart, İzmir, Thyateira, Bergama, Alaşehir.
Abstract
Considering the facts that 500 years ago Lake Egirdir consisted of two separate lakes called ‘Egirdir’ and ‘Hoyran’; and Ephesus, Laodikeia, Ainos, Sardis, Myria, Bergama and many other cities were located around the banks of these two lakes and in the Thracesian Theme, it is crucial to reexamine the locations of Ashabe Kahf (Seven Sleepers) and the First seven Ecumenical Councils.
The Ephesus Castle, according to Ibn Khordadbeh, is located in the Terkasîs Region, which is in the Thracesian Theme, and his indication to this place as ‘the Castle of Ashabe Kahf’ laid the foundation for our research.
The Castle of Ashabe Kahf is believed to be the Efsis Castle, located in the vicinity of Kiremitli Burun in the Gelendost district, and their cave is, in fact, the Gelendost-Yakakoy Karain Cave. Many city names in Anatolia such as Ephesus, Laodikeia, Philadelphia, Bergama, Sardis and Izmir were used for more than one places. The First seven Ecumenical Councils in Anatolia were located in the following places: Ephesus (Gelendost-Kiremitli Burun), Laodikeia (Egirdir), Sart (Barla), Izmir (Barla-Eye Burnu), Thyateira (Kemer Strait), Bergama (Gaziri Island) ve Philadelphia (Alasehir: Antakya: Yalvac).
Key Words: Seven Sleepers, Thrakesia, Ephesus, Laodikeia, Sardes, Myria, Thyateira, Pergamus, Philadelphia.
Giriş
İsmet Ersöz, Ashab-ı Kehf kıssası hakkında geniş malûmat verir. Hindistan'da bir kişinin uzun süre uykuda kaldığı, Mahabharata'da yedi kişinin, peşlerinde bir de köpek olduğu halde riyazete çekildikleri ve Yahudilikte de benzer hikâyeler bulunduğunu söyler.
O, Ashab-ı Kehf’in İmparator Decius zamanında uykuya dalmaları halinde, uyanmanın Theodosius zamanına (408-450) uymadığı, olayın ne zaman, hangi dine mensup olduğu konusunda da bir açıklık bulunmadığını söyler. Kıssanın geçtiği yerle ilgili olarak da İspanya, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan, Doğu Türkistan gibi rivayetleri verir.
Ashâb-ı Kehf’ için Anadolu'da Efes, Tarsus ve Efsüs (Arabissos, Afşin) gösterilir. Ürdün-Amman yakınlarındaki bir mağara ile ilgili rivayeti ve Fahreddin er-Râzî’nin (1149-1209), Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı zaman ve mekân hakkında bir nas bulunmadığı, onun için yer ve zamanını bilmenin mümkün olmadığını görüşünü aktarır (TDVİA, Ashab-ı Kehf Md. İsmet Ersöz).
Halkımız, Kur’an-ı Kerim’deki anlatıma uygun mağaraları Ashâb-ı Kehf kabul etmiş, buralar için Selçuklular zamanında vakıflar kurmuş, Osmanlı döneminde de gelenek devam etmiştir. Hâlbuki Selçuklular, sadece Ashâb-ı Kehf’ konusunda değil, Battal Gazi’nin mezarında da yanılmışlardı. Çaka Bey, Selçuklu tarihi, Beylikler tarihi ve Osmanlı tarihinin başlarına ait birçok bilgi ve birçok kadim şehrin yerleri de yanlış bilinmiştir ve bilinmektedir.
Mesleme, Göller Bölgesi’ne, Ashâb-ı Kehf’in uyanmalarından 150 yıl sonra, 8. Asrın başlarında, Selçuklular ise 11. Asrın sonlarında, hatta 12. Asrın başlarında gelmişlerdir ve aralarında dört Asırlık bir fark vardır.
İmparator Decius (249-251) zamanında vukûbulduğu söylenen olayın ayrıntıları, Ersöz’e ait ilgili maddede görülebilir. Theodosius zamanı (408-450), ölümden sonra dirilişi inkâr eden bir akımın baş göstermesi Hıristiyan âlemini sarstığı anlaşılıyor. Ashab-ı Kehf’in uyanmaları, Justianus (527-565) zamanına denk gelmektedir.
Ashâb-ı Kehf, Ashâb-ı Rakîm ve Kur’an-ı Kerim
Sen (ey Resûlüm), Kehf ve Rakîm ashabını, bizim (öteki) ayetlerimizden daha meraka değer mi buluyorsun? (9). Hatırla ki, o vakit, o genç yiğitler mağaraya sığındılar da şöyle dediler: -Ey Rabbimiz! Bize, tarafından bir rahmet ihsan buyur ve işimizden bize bir başarı hazırla (10).
Bunun üzerine nice seneler mağarada üzerlerine uyku bıraktık ve kendilerini uyuttuk (11).
Sonra onları uyandırdık ki, iki topluluğun hangisi, onların mağarada beklediği müddeti daha iyi hesap etmiştir, fiilen bilelim (12).
Ayağa kalkıp da: -Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; asla ondan başkasına ilâh deyip tapmayız, o takdirde muhakkak saçma söylemiş oluruz (13).
(Yiğitlerden biri, diğerlerine şöyle demişti): - Mademki siz, kavminizden ve onların Allah’tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz rahmetinden size genişlik versin ve size, işinizde bir kolaylık hazırlasın (16).
Görürdün ki, güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yönelir, battığı zaman da onları sol taraftan terk ederdi. Onlar, mağarada geniş bir açıklık içindeydiler (…) (17).
(…) Köpekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatıp yatmaktaydı (…) (18).
Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini uyandırdık da, içlerinden bir sözcü şöyle dedi: - Ne kadar durup kaldınız? – Bir gün yahut bir günün bir kısmı kadar eğleştik dediler. Bir kısmı da –Ne kadar durduğumuzu Rabbimiz daha iyi bilir. Şimdi siz, birinizi, bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temizse ondan size bir rızık getirsin; hem çok kurnaz davransın da asla sizi hiç kimseye sezdirmesin dediler (19).
Böylece onları, onların hallerine muttali kıldık (…) (21).
Onlar, mağaralarında üç yüz sene kaldılar ve buna dokuz yıl daha kattılar (22). (Kehf Suresi, Ayet 9 (M. Esed’den esinlenildi)-13, 16-19 ve 21: Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meâli Âlisi, A. Fikri Yavuz, İstanbul ve Tefhimu’l-Kur’an, Kur’an’ın anlamı ve Tefsiri, Ebu’l A’lâ Mevdûdî, İnsan yayınları, İstanbul-1986).
“Kehf” sözlükte büyük ve geniş mağara demektir. Rakîm kelimesinin anlamı konusunda farklı görüşler var. Bazı sahabe ve tâbiine göre Rakîm, olayın meydana geldiği yerin adı, bazı müfessirlere göre de inde uyuyanların anısına dikilen kitabedir (Tefhimu’l-Kur’an, 1986: 140 Kehf Suresi).
Biz, Gezi Rehberi-2014, s. 12-13’de görüldüğü gibi Ashâb-ı Kehf ve Ashâbi’r-Rakîm’i, Musa el-Müneccim’in ifadesine dayanarak, Ammûriye (Uluborlu) ile İznik arasında aramıştık (Topraklı, 2013: 144).
Hâlbuki Ashâb-ı Rakîm ile Ashâb-ı Kehf farklıdır.
Geniş bir alana kurulu, Ashâb-ı Kehf’in kalesi olan Efes, Terkasîs Bölgesi’nde (İbn Hordazbih, 2008: 91; Pahimeris, 2009: 101 açık. 178), Ashâb-ı Rakîm ise Ammûriye (Uluborlu) ile Nikiyye (İznik) arasında, Hurme denilen bir yer ve Firik vâdisindeki Yazılıkaya veya civarı olmalıdır (Gönçer, Afyon İli Tarihi 1971, s.211-219).
Bölge (Eğirdir Gölü Çevresi) Hakkında Bilgi
Bölgeye önce Firikler (MÖ 1180- 685), Lidyalılar (MÖ 685-547), Ahamenişler (MÖ 547-333) hâkim oldu. Bilâhare Helenler (MÖ 333-323 İskender, MÖ 323-301 Antigones, MÖ 301-281 Lizimahos, MÖ 281-188 Selefkos, MÖ 188-129 Eumenes), Pontlar/Mihirdatlar (MÖ 129-27), Roma (MÖ 27-MS 395 ve 395-1453) ve 1074 yılından itibaren de Türkler hâkim oldu.
Araplar uzun süre (646-740) ve (770-860) yılları; Emevi ve Abbasi dönemlerinde bölgeye çok sık geldiler ve zaman zaman da İstanbul’a kadar gittiler.
Herodotos’un bahsettiği ünlü Kıral Yolu, bölgeden ve Kemer Boğazı’ndan geçer. Hep meskûn yerlerden geçmekte olan bu yol üzerinde insanlar güvenlik içinde seyahat ederler. Onun için Anadolu’da tarihi en çok kayıt altına alınan bölge Eğirdir Gölü civarıdır.
MÖ 270’lerde İskender’in kumandanlarından Selefkos’un oğlu Antiyokus’un, Eğirdir Gölü civarında Antakya (Yalvaç), Apameya (Barla-Eye Burnu önü), Laodikya (Eğirdir), Selefko-Sidera (Atabey-Bayat köyü), Apollonia (Uluborlu) gibi şehirler kurduğu bilinmektedir.
MÖ 189’dan sonra bölgeye Bergama kırallarının hâkim olmasıyla şehirlerin adlarının değiştirildiği ve Yalvaç’ın Filâdelfiya, Apameya’nın İzmir, Barla’nın Sart, diğerlerinin de farklı isimlerle anılmaya başladığı tahmin edilmektedir (bk. Harita 1-2).
Bölgeye MS 45’li yıllarda Pavlus ve Barnabas, Kıbrıs, Side ve Beyşehir üzerinden geçen tarihi yolu takiple Eğirdir Gölü civarına geldiler. Efes, Eğirdir, Barla, Apameia, Kemer Boğazı, Gaziri Adası ve Yalvaç’ı ziyaret ettiler. Yahudilerin karşı çıkmaları üzerine de Derbe’ye gittiler. 50’li yıllarda bölgeye bu defa Pavlus kendisi geldi.
Yeni dine inananlar, her inancın başlangıcında olduğu gibi küçük ve mütevazı cemaatlerdi. Bunlar (kiliseler), bugün, insanların zannettiği gibi büyük cemaatler ve görkemli yapılar değillerdi.
MS 250; Dekius (Takyanus) zamanında mağaraya giren gençler, üç yüz yıl sonra, Hıristiyanlığın serbest, hatta devlet dini olduğu bir dönem olan 550 yılında uyanmış olmaları gerekir. Kur’an’a göre böyle olmalıdır.
Hz. Peygamberin büyük dedesi Haşim’in bölgeye geldiği söylenir. Arapların Yedi Askı şairlerinden Ümru’l-Kays, bölgeden geçerek İstanbul’a gitmiş ve dönüş yolunda, Ankara’ya (Seydişehir-Karaviran) yaklaştığında da Kemer Boğazı civarında ölmüştür.
571’de de Hz. Peygamber (SAV) Dünya’yı teşrif etmişlerdir.
Müslüman Araplar, 646 yılından itibaren Kıral Yolu’nu takiple bölgeye çok sık geldiler. Muaviye, 646 yılında Uluborlu’yu (Amorion: Ammûriyye) kuşattı; 652 yılında Roma askerî yolunu takiple Eskişehir’e, hatta Marmara’ya kadar gittiği söylenir.
666 Halid b. Velid’in oğlu Abdurrahman tarafından haraç ödemeye mecbur edilen Uluborlu (Ammûriyye), 669’da Sahabe Fedale b. Ubeyd el-Ensar-i tarafından ilk kez fethedildi. O, 668 kışını Kötürnek (Carabba) ve Afşar’da (Kyzikos) geçirdi.
708’de Mesleme b. Abdülmelik, bir Bizans ordusunu Uluborlu önünde mağlup etti.
713 yılında Yalvaç (Antakya el-Muhterika: Yanık Antakya) zaptedildi. Bu ara Eğirdir’in de zaptedildiği rivayet edilir.
716 İstanbul seferi esnasında Uluborlu, Mesleme’nin zabitlerinden biri (Battal Gazi?) tarafından kuşatıldı. Battal, buralarda 30 yıl gazâ etti ve büyük kahramanlıklar gösterdi. Onun için iki göl arasındaki nehrin adı el-Battal, ovanın adı Mercü Hüseyin, Kemer Boğazı’ndaki Miryokefalon kalesinin adı ise Malatyalı (Meltinis) olarak anıldı (Vittek, 2000: 2; el-Belâzurî, 2002: 243; Simbad: Topraklı, 2021: 93).
Battal Gâzî, 740 yılında Afyon-Çay Geneli köyünde şehit düştü.
774’de Bizans’ın Thrakesion teminin kıtaları hezimete uğratıldı (Remsi, 1960: 172). 779’da Hasan b. Kahtaba ve 797’de Harun Reşid’in hilâfetinde, kuşatılan Uluborlu, 838’de Halife el-Mu’tasım tarafından tekrar zaptedildi. 10 ve 11. Asırlarda Türkler, bölgeye birçok akın yaptı. Uluborlu, 931 yılında Tarsus Emiri Samal (?), 1068’de ise Afşin Bey tarafından yağmalandı.
Roma tarihçileri tarafından kaydedilen birçok malûmat, İslâm Coğrafyacıları olan İbn Hordazbih (820?-912) ve el-İdrîsî (1100-1166) tarafından günümüze ulaştırılmıştır. Kâtip Çelebi’nin verdiği tarihî malûmat da böyledir.
Terkasîs Bölgesi ve Ashâb-ı Kehf’in Kalesi
Hz. İsa inancının bölgede ilk duyulduğu yer, Eğirdir Gölü civarıdır. Bölge, yolların kavşağında, fikir akımları bakımından hareketli ve kültürlerin buluştuğu bir yerdir.
Anadolu’nun en gelişmiş kentleri buradadır. Apameia ve İznik’te (İlegüp) öldürülen Cains, Aleksander, Trifon, kiliseyle birlik yakılan Hıristiyanlar (Arundel, 2013: 22-23), aynı bölgede vukûbulan Ashâb-ı Kehf olayını anlaşılır hâle getirmektedir (bk. Topraklı-Bilgin, 2021/5: 301-18).
Gelendost-Efes’ten, 1. Pavlusçular (Divriği: Tefrike) (Anna, 1996: 472), 2. 1097 yılı Haçlı Seferi (Anna, s. 336-38), 3. 1109 yılı Hasan Gâzî (Anna, s.442) ve 4. 1304 (?) Sasa(n) (Pahimeris, 2009: 100-101) olaylarında bahsedilir. Efes, Sart, İzmir, Nimfe, Bergama ve Khlira’nın, Thrakesia temi veya yanında olduğu görülmektedir.
1110-1111 yılında Şahin-şah, doğudan gelerek Alaşehir’e saldırmış ve buna karşı İmparator Aleksios ise birliklerini Skamandros yoluyla Edremit’te (Yalvaç- A. Tırtar), Thrakesia teminde konuşlandırmıştır (Anna, 1996: 448-449).
Türkler, 1146’da Thrakesia temine, denize (Eğirdir Gölü) yakın Kelbianon adındaki bölgeye saldırdı ve Manuel ise bunları mağlup ederek Konya’yı kuşattı.
Edremit, Bergama ve Khliara Asya İlindedir. Bu gibi olaylar Thrakesia’nın Eğirdir Gölü yanında olduğuna işaret etmektedir (Honiyates, 1995: 36, 103; Kinnamos, 2001: 35).
Çapalı köyünde ve Kıral Yolu üzerindeki yazıt ile Uluborlu’daki Ogüst yazıtında Appolonia, Lycia ve Dağlı Trakya (Thrakia) halklarından söz edilir (Remsi, 1960: 187, yıl 135 ve Hamideli Tarih 04, 2017: 71, sıfırlı yıllar). Yazıtlarda zikredilen Appolonia Uluborlu, Lycia ve Dağlı Trakya adları Eğirdir Gölü civarını işaret etmektedir.
Efes, St. John Theologos kilisesi ile meşhurdu. Rumca Agio Theologo, Ayo-Thologo ve en nihayet Ayaslug şeklini almıştır. Açık. 1: Bu kilise hakkında Theophan s. 469: “Efes ve Theologos’a indiler.” Paul tariki mensupları Thrakesia vilâyetine girdikleri zaman St. Teologos’a kadar nüfuz ettiler, kiliseyi atlarına ahır yaptılar. Açık. 6: Son senelerde Wood’un yaptığı tetkikat ve neşriyatın tesiriyle St. Luka’nın mezarı diye tanılan yer de ziyaretgâh olmuş ve panayıra dâhil edilmiştir. Lâkin eskiden St. Luka’nın hiçbir yeri yoktu (Remsi, 1960: 117).
Olayların çağdaşı sayılan ve Kemer Boğazı civarında yaşayan Aziz Teofanes (758-818), Ashâb-ı Kehf, Paul tarikatı ve bölgede meydana gelen olaylar hakkında çok doğru ve sağlıklı bilgiler verir. Güzel bir geçmiş inşa etmek için Selçuk-Efes-Ayaslug ziyaretinin, daha sonra tesis edildiği anlaşılıyor. Birçok kentte olduğu gibi ikinci bir Efes’in varlığının bilinmemesi bu hataya sebebiyet vermiş olup, Selçuk’un Ashâb-ı Kehf ile hiçbir ilgisi yoktur.
Halife Vâsık Billâh’ın (842-847), Ashâb-ı Rakîm’e bakması için Musa el-Müneccim’i gönderdiği tarihten 130 yıl önce bölgeye gelen Mesleme b. Abdülmelik ile ilişkilendirilen Ashâb-ı Kehf’in yeri hakkında İbn Hordazbih’in verdiği malûmat (İbn Hordazbih, 1889: 78 ve 2008: 91), çalışmamızın temelini oluşturmuştur:
Terkasis (Thrakesion), el-Avasi (Kurtlar: Λύκοι) sancağında kalesi olan müstahkem Efes kentini ve ayrıca dört tane daha kaleyi kapsar. Efes, yedi uyurlar mağarasının bulunduğu kenttir.
Bu kentin kiliseden çevrilmiş camisinde Mesleme'nin, Romalıların ülkesine muzaffer girişinin anısına yapılmış Arapça bir kitabe bulunmaktadır (İbn Hordazbih, 1889: 106; 1992: 78, terc. Y. Kurtoğlu).
Grekçe Λύκοι “kurtlar”, Λύκια “kurt derisi” veya “kurtların yeri” demektir. Yardımları için Yusuf Kurtoğlu, Velid Ramazan (Mısır), Prof. Fafo Telatar ve Minas Köfüncüoğlu’na (Serez) teşekkür ederim. Böylece Ashab-ı Kehf’le ilgili Efes’in, Thrakesia temi ve Lykia’da olduğu anlaşılmıştır. Thrakesia temindeki adı verilmeyen dört kale, Eğirdir, Ainos, İzmir (Apameia) ve Kyzikos olabilir.
Lykia adı, Arapçaya Avasi çevrilmiştir. İbn Hordazbih’in Mesleme’yle ilgili malûmatı ile Göller Bölgesi’nden geçen Roma yolları hakkında verdiği bilgiler doğru olup, onun Rûm kaynaklarına hâkim olduğu anlaşılıyor.
Ona göre el-Natulus (Anadolu, Anatolikon, Asya) Eyâletinin merkezi Ammûriye (Amorion: Uluborlu) olup, 30’dan çok kalesi vardır (Topraklı, 2013: 144). Prof. Kopraman, Arapça metni, “Kurtlar sancağı, Thrakesia temi içinde kalan bir bölgedir” diye yorumladı. Thrakesia temi de, Anadolu Eyâleti içinde kalan bir bölgedir.
Ashab-ı Kehf’in Uyudukları Mağara Nerededir?
Ashab-ı Kehf olayına, yeryüzü değişikliği ve İslâm kaynaklarının yardımıyla yeniden bakılmalıdır.
Il. Theodosius'un saltanatının 38. yılında hiç bozulmamış bazı cesetlerin bulunduğu Efes yanındaki mağara ile “Hıristiyanlıkta VI. yüzyılın başından itibaren tazimde bulunulan ve Kuzey Afrikalı hacı Theodose tarafından 530'1ara doğru kabirleri ziyaret edilen Efes'in yedi uyurları, ne Kur’an’a ne de tarihe uyar.
Kur’an, gençlerin 300 yıl uykuda kaldıklarını söyler ki, gençler, 550’de Hıristiyanlığın serbest olduğu Jüstinyen (527-565) zamanında uyanmış olmalılar. 1926’da Selçuk-Panayırdağı’nda bulunan kalıntıların da bir kıymeti olmamalıdır. Bu iddialar, Efes adıyla ilgili olup, Gelendost yakınında bulunan ikinci bir Efes’in varlığı hesaba katılmamıştır.
Mesleme İstanbul’a, Afyon üzerinden gitmiş olup, Selçuk’un, Mesleme’nin 708 ve 717 yıllarındaki yoluyla hiçbir ilgisi yoktur. Onun uğradığı Efes, Uluborlu ve İstanbul yolu yanındadır.
Efes, Gelendost-Kiremitli Burun açıklarında ve Eğirdir Gölü içinde (bk. Topraklı, 2015: 56-71; 2016: 52-95, Hamideli Tarih 02; Hamideli Tarih 03) ve Afyon L25-c3 Pafta, 18.000 doğu boylamı, 16.000 kuzey enlemi ve 913.00 rakımındadır (bk. Harita 1, 2).
Efes, Ayasluk, İzmir, Laodikya, Sart, Bergama, Filâdelfiya, Edremit ve daha birçok şehir, birkaç yerde vardır.
Bugünkü mevcut isimlere takılıp kalmak, tarihi olayların belli bir mekâna yerleştirilmesine izin vermemektedir. Eğirdir Gölü’nde vukûbulan değişimin fark edilmesiyle önümüzde yeni bir ufuk açılmıştır. Buna göre olayı baştan ele alarak, tarihî coğrafyayı yeniden ortaya koymamız gerekmektedir (bk. Harita 1-2).
Ashâb-ı Kehf’in Mağarası: Gelendost-Yakaköy-Karain
Kur’an’a göre mağaranın ağzı kuzeye bakmalı ve Ashâb-ı Kehf’in yaşadığı Efes’e çok uzak olmamalı ve söz konusu bu mağara, ekmek almaya gidip gelinecek bir mesafede bulunmalıdır.
Bu evsafa uygun bir in, doğu-batı yönünde uzanan Anamas dağının kuzey ve Gelendost’a bakan dik yamaçlarında arandı ve bulundu (R.1, R.2).
Gelendost-Yakaköy hududunda bulunan Karain, Afyon L26-d4 pafta,1520 rakım, 27.117 doğu boylamı, 15.978 kuzey enlemindedir.
Mağaranın eni 4.00 m, derinliği 13.80 m ve yüksekliği 3.74 metredir. Mağara kuzeye bakmaktadır. İnin 20 metre doğusunda onun yarı büyüklüğünde bir küçük in daha olup, bu iki inin önü, yanları kaya, üstü açık, yaklaşık 4 m eninde bir boşluktur.
Bu boşlukta, Hz. Meryem ve İsa’ya ait heykellerin bulunduğu söylendi.
Karain’in alt tarafında, Afyon L26-d4 pafta, 1325 rakım, 26.870 doğu boylamı, 16.391 kuzey enleminde küçük bir düzlük vardır.
Yakaköylü Ali Alkan (1964-), burada yapı kalıntıları olduğunu söyledi. Bu düzlüğün 50-100 m doğusunda aynı seviyede ve Kayapınar kuyusu adında bir pınar vardır.
Karain, Gelendost’a 4, Yalvaç’a 25, Efes’e yaklaşık 9 bm, yani ekmek alınıp gelinecek bir mesafededir. İnin tabanında çok miktarda güherçile ve toz olup, burada barut yapıldığı söylenmiştir. İnin girişindeki yosunlar, İnin kuzeye baktığının işaretidir (bk. R.2).
Anadolu’da İlk Yedi Hıristiyan Cemaati’nin (kilise) Bulunduğu Şehirler
Küçük Firikya veya Firikya Salutaris, Hz. İsa’ya iman edenlerin çok çetin imtihana tâbi tutuldukları bir yerdir.
İlk yedi Hıristiyan cemaatine (kilise) ait isimlerin (Efes, Lâdik, Sart, İzmir, Thyateira, Bergama ve Filâdelfiya), Eğirdir Gölü etrafında bulunduğu, Pavlus ile Barnabas’ın erken dönemde (MS 45-50) bölgeye geldikleri kesin olduğuna göre, Anadolu’da bulunan ilk yedi kiliseyi de bu bölgede (Anatolikon Eyâleti) aramak gerekmektedir.
Hıristiyanlarca kutsal olan Firikya Salutaris ile Firikya Hellespontia, Kemer Boğazı civarıdır. 1425 yılında Cüneyt’in, Konya’dan sonra Salutaris üzerinden Denizli’ye inmesi Salutaris’in yerini belirtir (Dukas, 1956: 117).
Pavlus ve Barnabas, Side (Eski Antalya) ve Beyşehir yoluyla Efes (Gelendost-Kiremitli Br.), Lâdik (Eğirdir), Ainos (Aynalı Çarşı), Sart (Barla), İzmir (Myria: Apameya), Thyatira (Kemer Boğazı), Bergama (Gaziri Adası) ve Filâdelfiya’ya (Yalvaç: Küçük Antakya) gelmişler ve Yahudilerin tepkisi üzerine de Derbe taraflarına gitmişlerdir.
Pavlos ve Barnabas’ın Yalvaç’ta yaptıkları vaazın metninin günümüze ulaştığı söylenir. Bunlara göre:
1.Efes: Ayaslug, Efes, Efsis, Ufsus, bugün için kalıntıları Gelendost-Kiremitli Burun açığında ve göl içindedir.
“1304 yılında Sasa tarafından fethedilen Efes” (Vittek, 1999: 39), bugünkü Selçuk (Efes) olmayıp, Eğirdir Gölü altında kalan Efes’tir.
Pahimeris, kuşatma altındaki Efes halkının, yaptıkları anlaşma sonucu ünlü Meryem ve İsa heykeli ile büyük miktarda para vererek eziyet çekmekten kurtulduklarını söyler (Pahimeris, 2009: 100-101).
2.Laodikya (Lâdik): Burası Felekiyye, Akrokos, Afsaka (Eflâk?) ve Lykia gibi muhtelif adlar alan Eğirdir’dir. Yeşilada (Nis) ve Can Ada, eskiden surlar içindedir (Topraklı, 2015: 54).
3.Sart: Sart, Eski Tralleis (Trakya dilinde muharipler) ve Parlais gibi adları bulunan Barla kasabasıdır.
4.İzmir: Barla Eye (Hyaleas) burnu önündeki Apameia şehri, bugün Eğirdir Gölü içinde kalmıştır.
Antiyokus, anası Apama adına Apameia’yı, eski bir şehir olan Myria üzerinde kurmuştur. “Apameya’nın Paganizm ve Hıristiyanlıktan önceki dönemlerde uzun ve ayrıntılı anlatımına rağmen, Hıristiyanlık tarihiyle ilgili hemen hemen hiçbir kaydının olmaması acıklı bir durumdur” denilir (Arundel, 2013: 22).
Hâlbuki Selçuklu tarihiyle ilgili olan İzmir’in, bugünkü İzmir değil, Apameia olduğu tarafımızdan gösterilmiştir (bk. Topraklı, 2016: 52 ve 68: “Tarih Yazımının Mekân ile Yüzleşmesi” ve “Çaka Bey”).
Aynı sebepten olacak, Cramer, Apameya kilisesinin Firikya’daki en erken dönem kiliseleri arasında görülmediğini söyler ve bu olgudan hareketle St. Paul’ün Firikya’nın bir kısmını şahsen ziyaret etmediği, en azından bir kilise kuracak kadar kalmadığı sonucuna varır. (… Ancak) havarinin Apameia’yı ziyaret etmemesi ihtimal dışıdır. MS 172 yılında Julianus Apameia’nın piskoposu idi (Arundel, 2013: 22).
5.Thyateira: İlk önce burayı Ainos, Limenopolis (Limenkome), Tripolis ve Baris gibi çeşitli adlar alan ve Barla halkının “Aynalı Çarşı (Ainos)” dediği yer sandık (bk. Hamideli Tarih 03, 2016: 124).
Arkadiopolis’in, Akhisar değil, Asya Eyaletindeki Teira (Thya-teira) ile aynı yere yerleştiğini gördük (Psellos, 2020: 152-154; Attaleiates, 2008: 49; Remsi, 1960: 111-112, 122; Kurat, 2016: 175; Skylitzes, 2016: 47). (bk. Harita 1-2).
366’da İmparator Valens'in ordusunun Roma gaspçısı Kilikyalı Procopius'u yenilgiye uğrattığı yer, Kemer Boğazı’nın şarkındaki Thyateira (Arkadiopolis) olmalıdır.
Burası Kilikya hududu olması bakımından Akhisar’a göre daha mâkuldür. Kemer Boğazı’nda Kıral Yolu’ndan ayrılan bir yol, Bozdurmuşbeli üzerinden Afyon-Eskişehir veya Bolvadin-Eskişehir üzerinden İstanbul’a gider.
Pavlus, Uluborlu’dan batıya geçmemiştir. Makedonya ve Selanik gibi adlar, Makedonyalı ve Selanikli askerlerin bulundukları yerler olup, bugünkü Selanik ve Makedonya değildir.
Kışı Nimfe’de geçiren imparator, (1261 baharı) Phlebia’da birkaç gün kaldıktan sonra Klyzomene’ye hareket etti ve orada konakladı (Akropolites, 2008: 164) cümlesinde geçen Nimfe, Senirkent-İlegüp, Phlebia ise Hoyran Gölü kıyısında ve Kemer Boğazı’nda; Klyzomene ise Marsyas (Maziye/ Bigadiç) ırmağı kıyısında olmalıdır.
Pavlus’un mektup gönderdiği Nimfe (Nymphaie), Senirkent-İlegüplü biri (Nimfa) olabilir. Kayaağzı civarında “semavi güçlerin başkomutanı Mikail’e adanmış kilise” göl içinde kalmıştır (Akropolites, 2008: 45).
Bugüne kadar Pavlus ve Barnabas’ın, Sütçüler-Yazılı Kapız üzerinden Eğirdir’e geldiği iddia edilir ve güya onların geçtikleri yerler, dağımıza taşımıza işaret levhalarıyla işaretlenir.
Bu levhaları dikmek için topraklarımızda dolaşanların ülkemiz aleyhine daha başka maksatları olmalıdır. Çünkü burada tarihî bir yol yoktur.
Pavlus, Tarsusludur ve uzun süre Hz. İsa taraftarlarına işkence yapan bir Romalıdır.
O, Anadolu’daki yolları ve gitmek istediği yerleri iyi bilmektedir ve Side (Eski Antalya) ve İbradı’dan geçen Askerî yolu takiple Derebucak, Beyşehir, Karaağaç, Gelendost üzerinden Efes’e gelmiş olmalıdır.
Oradan da Eğirdir, Barla, İzmir (Barla-Boyalı önü Apameia), Kemer Boğazı (Thyateira), Gaziri Adası (Bergama) ve Yalvaç (Filâdelfiya) şeklinde yürümüştür.
“Peutinger Thyateira'dan Filadelfiya'ya giden XXV mil, kestirme bir yoldan bahseder. Bu fena çizilişten hâsıl bir hatadır. Sardis'ten geçen yol asıl kestirmedir” (Remsi, 1960: 181) ifadesi Thyateira’nın yerine açıklık getirir.
Thyateira’nın asıl adı Pelopeia ve Semiramis idi ve Asya ilindeki ana yolun üzerindeydi (Remsi, 1960: 130).
Miletopolis, Uluborlu şehir çayının Papa çayına karıştığı yerdedir.
Filâdelfiya, Yalvaç olup, (25 mil) 37,5 bm ölçüsü, Kemer Boğazı’na denk gelir.
Thyateira, boğazın doğu yakasındadır. “Miletopolis yahut son zamanlarda daha mühim bir nokta olan Lopadion'dan Thyateira ve Hermos vadisine giden yoldan Bizans müellifleri sık-sık bahsederlerse de eski eserlerde bahsedilmez. Akhyraous'tan geçerdi”, Peutinger’i doğrular.
Lopadion Kayaağzı yanı, Akhyraous ise Kötürnek köyüdür (Remsi, 1960: 173, 181). Bunların hepsi de Kıral Yolu üzerindedir.
6.Bergama: Büyük ihtimal Hoyran Gölü’ndeki Gaziri Adası (Aspra veya Akça-kilise) denilen yerdir.
7.Filadelfiya (Philadelfia): Alaşehir, Antióchette (Küçük Antakya) ve Küçük Atina gibi adları olan Yalvaç’tır.
Sonuç
Eğirdir Gölü’ndeki coğrafi değişim, birçok kentin yerinin değişmesine ve olayların geçtiği yerlerin bilinmesine mani olmuştur.
Tarihî coğrafya esas alındığında İbn Hordazbih’in Ashâb-ı Kehf hakkında verdiği bilgi tam yerine oturmuştur. Yeni dine inananlar, her inancın başlangıcında olduğu gibi küçük ve mütevazı cemaatlerdi. Bunlar (kiliseler), bugün, insanların zannettiği gibi büyük cemaatler ve görkemli yapılar değillerdir.
Bu makaleyle “Yedi Uyurlar’ın” şehri olan Efes ile 300 yıl uyuyakaldıkları İn’in (Gelendost-Yakaköy Karain veya Kara Mağara) ve Hıristiyanların ilk yedi cemaatinin Anadolu Eyâletinde bulunan yedi şehrinin Efes, Eğirdir, Barla, İzmir (Apameia), Kemer Boğazı, Gaziri Adası ve Yalvaç olduğu iddia edilmiştir.
“Efes’te, kiliseden çevrilmiş olan camide, Mesleme’nin Romalıların ülkesine muzaffer girişi anısına konulmuş Arapça kitabe”, şu sıralarda, göl sularının çekilmesiyle bulunması hâlinde, tarihimiz, büyük bir kültür malzemesine kavuşacaktır. MS 177 depreminde yıkılan İzmir’in yeniden inşasındaki katkıları dolayısıyla, bir şükran ifadesi olarak dikilen, Kötürnekli (Hadrianoutherai) Aristides’e ait tunç büstü bulmak o kadar kolay olmayabilir.
Bu çalışmamızın, araştırmacıya yeni ufuklar açacağını ummak istiyoruz.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Kaynaklar ve Tetkik Eserler:
Akropolites, Georgios (2008): Vekayinâme, terc. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.
Arundel, F. V. J. (Eylül 2013): Anadolu’da Keşifler, terc. Atabay Topbaş, Sistem Ofset-Ankara.
Attaleiates, Mikhael (2008): Tarih, terc. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.
Dukas, Mikhael (1956): Bizans Tarihi, terc. Viladimir Mirmiroğlu, İstanbul Fethi Dermeği, İstanbul Ens. Yayınları-İstanbul.
Ebû’l A’lâ Mevdûdî (1986): Tefhimu’l Kur’an: Kehf Suresi Açıklaması, 3. Cilt, İnsan Yayınları-İstanbul.
el-Belâzurî (2002): Fütûhu’l- Büldân, terc. Mustafa Fayda, T. C. Kültür Bakanlığı- Ankara.
İbn Hordazbih (1889, 1992): el-Mesalik ve’l-Memalik, Ed. F. Sezgin, Edidit, terc. M. J. de Goeje, Beril Mat.-Leiden.
İbn Hordadbih (2008): Yollar ve Ülkeler Kitabı, terc. Murat Ağarı, Kitabevi-İstanbul.
Kurat, A. Nimet (2016): Peçenekler, Yay. Haz. Ahsen Batur, Türk Tarih Kurumu-Ankara.
Pahimeris (Pachymeres), Georges (2009): Bizanslı Gözüyle Türkler, terc.: İlcan Bihter Barlas, İlgi-İstanbul.
Psellos, (2020):
Remsi (Ramsay, W. M.) (1960): Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, terc. Mihri Pektaş, MEB-İstanbul
Skylitzes, Ioannes (2016): Bizans Tarihi, terc. Hatice Bolat, Y. Lisans Tezi), Marmara Ü., XII-XXIII Bl. (959-1057) yılları, s.1-233.
Topraklı-Bilgin, Ramazan-K. Ufuk (2021): “Eğirdir Gölü Coğrafî Değişimi Öncesi (…) Aziz Trifon”, UTAD, 2021/5, s.301-318.
Topraklı, Ramazan (2013): Hicrî 541 / 1146 Sütkuyusu Baskını ve Ammûriye, Sistem Ofset-Ankara.
Topraklı, Ramazan (2015): “1402 Timurlenk’in Geçtiği Yerler”, Hamideli Tarih 02, Sistem Ofset, Ankara, s. 51-55.
Topraklı, Ramazan (2016): “Tarih Yazımının Mekân ile Yüzleşmesi”, Hamideli Tarih 03, Sistem Ofset, Ankara, s. 52-95.
Vittek (Wittek), Pol (Paul) (1944): Menteşe Beyliği, terc. O. Şaik Gökyay, Türk Tarih Kurumu-Ankara.
Ersöz, İsmet: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedesi (TDVİA), Ashab-ı Kehf Maddesi.
Kısaltma: (bm): Bin metre. 1 mil (Roma mili): 1480 m veya 1, 48 bm.
R.1: Ashab-ı Kehf’in Mağarası’ndan Gelendost ve çevresi.
R.2: Karain’in (Ashâb-ı Kehf) önü görülüyor (Rakım: 1520).
Harita 1: Küçük Firikya, Firikya Salutaris ve Kurtar (Avasi, Lykia) Nahiyesinde bulunan Thrakesia (Terkasîs) temi.
Harita 2: Küçük Firikya: Firikya Salutaris: İlk yedi Hıristiyan cemaatin (Kilise) bulunduğu bölge: 1. Efes, 2. Lâdik (Eğirdir), Ainos, 3. Sart (Barla), 4. İzmir (Eye Burnu), 5. Kemer Boğazı, 6. Bergama (Gaziri Adası), 7. Yalvaç (Filâdelfiya/Antakya).
EĞİRDİR GÖLÜ’NDEKİ COĞRAFÎ DEĞİŞİM ÖNCESİ
ASHÂB-I KEHF VE ANADOLU’DAKİ İLK YEDİ KİLİSE NEREDEDİR?
Ramazan Topraklı
Hatice Nesibe Topraklı
(AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Dinler Tarihi Y. Lisans öğrencisi)
Özet
Eğirdir Gölü’nün, 500 yıl önce Eğirdir ve Hoyran olmak üzere iki ayrı göl olması ve Efes, Laodikya, Ainos, Sart, İzmir (Myria), Bergama ve daha birçok şehrin, iki göl civarında ve Thrakesia teminde bulunması, Ashâb-ı Kehf ve ilk yedi Hıristiyan cemaatinin (kilisenin) yeri konusuna yeniden düşünmeyi gerektirmiştir.
İbn Hordazbih’in, geniş bir alana kurulu Efsis (Efes) kalesi Terkasîs Bölgesi’ndedir ve burası Ashâb-ı Kehf’in kalesidir ifadesi, çalışmamızın temelini oluşturmuştur. Çünkü Terkasîs bölgesi, Thrakesia temidir.
Ashâb-ı Kehf’in kalesinin, Gelendost ilçesi Kiremitli Burun açıklarında ve göl içinde kalan Efes, mağarasının ise Gelendost-Yakaköy Karain olduğu düşünülmektedir. Efes, Laodikya, Filâdelfiya, Bergama, Sart ve İzmir gibi isimler, Anadolu’daki birçok şehrin adı olarak kullanılmıştır.
Onun için Anadolu’daki ilk yedi Hıristiyan cemaati (kilisesi) de, Efes (Gelendost-Kiremitli Burun), Laodikya (Eğirdir), Sart (Barla), İzmir (Barla-Eye Burnu), Thyateira (Kemer Boğazı), Bergama (Gaziri Adası) ve Filâdelfiya (Alaşehir: Antakya), yani Yalvaç’ta bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Ashab-ı Kehf, Thrakesia, Efes, Laodikya, Sart, İzmir, Thyateira, Bergama, Alaşehir.
Abstract
Considering the facts that 500 years ago Lake Egirdir consisted of two separate lakes called ‘Egirdir’ and ‘Hoyran’; and Ephesus, Laodikeia, Ainos, Sardis, Myria, Bergama and many other cities were located around the banks of these two lakes and in the Thracesian Theme, it is crucial to reexamine the locations of Ashabe Kahf (Seven Sleepers) and the First seven Ecumenical Councils.
The Ephesus Castle, according to Ibn Khordadbeh, is located in the Terkasîs Region, which is in the Thracesian Theme, and his indication to this place as ‘the Castle of Ashabe Kahf’ laid the foundation for our research.
The Castle of Ashabe Kahf is believed to be the Efsis Castle, located in the vicinity of Kiremitli Burun in the Gelendost district, and their cave is, in fact, the Gelendost-Yakakoy Karain Cave. Many city names in Anatolia such as Ephesus, Laodikeia, Philadelphia, Bergama, Sardis and Izmir were used for more than one places. The First seven Ecumenical Councils in Anatolia were located in the following places: Ephesus (Gelendost-Kiremitli Burun), Laodikeia (Egirdir), Sart (Barla), Izmir (Barla-Eye Burnu), Thyateira (Kemer Strait), Bergama (Gaziri Island) ve Philadelphia (Alasehir: Antakya: Yalvac).
Key Words: Seven Sleepers, Thrakesia, Ephesus, Laodikeia, Sardes, Myria, Thyateira, Pergamus, Philadelphia.
Giriş
İsmet Ersöz, Ashab-ı Kehf kıssası hakkında geniş malûmat verir. Hindistan'da bir kişinin uzun süre uykuda kaldığı, Mahabharata'da yedi kişinin, peşlerinde bir de köpek olduğu halde riyazete çekildikleri ve Yahudilikte de benzer hikâyeler bulunduğunu söyler.
O, Ashab-ı Kehf’in İmparator Decius zamanında uykuya dalmaları halinde, uyanmanın Theodosius zamanına (408-450) uymadığı, olayın ne zaman, hangi dine mensup olduğu konusunda da bir açıklık bulunmadığını söyler. Kıssanın geçtiği yerle ilgili olarak da İspanya, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan, Doğu Türkistan gibi rivayetleri verir.
Ashâb-ı Kehf’ için Anadolu'da Efes, Tarsus ve Efsüs (Arabissos, Afşin) gösterilir. Ürdün-Amman yakınlarındaki bir mağara ile ilgili rivayeti ve Fahreddin er-Râzî’nin (1149-1209), Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı zaman ve mekân hakkında bir nas bulunmadığı, onun için yer ve zamanını bilmenin mümkün olmadığını görüşünü aktarır (TDVİA, Ashab-ı Kehf Md. İsmet Ersöz).
Halkımız, Kur’an-ı Kerim’deki anlatıma uygun mağaraları Ashâb-ı Kehf kabul etmiş, buralar için Selçuklular zamanında vakıflar kurmuş, Osmanlı döneminde de gelenek devam etmiştir. Hâlbuki Selçuklular, sadece Ashâb-ı Kehf’ konusunda değil, Battal Gazi’nin mezarında da yanılmışlardı. Çaka Bey, Selçuklu tarihi, Beylikler tarihi ve Osmanlı tarihinin başlarına ait birçok bilgi ve birçok kadim şehrin yerleri de yanlış bilinmiştir ve bilinmektedir.
Mesleme, Göller Bölgesi’ne, Ashâb-ı Kehf’in uyanmalarından 150 yıl sonra, 8. Asrın başlarında, Selçuklular ise 11. Asrın sonlarında, hatta 12. Asrın başlarında gelmişlerdir ve aralarında dört Asırlık bir fark vardır.
İmparator Decius (249-251) zamanında vukûbulduğu söylenen olayın ayrıntıları, Ersöz’e ait ilgili maddede görülebilir. Theodosius zamanı (408-450), ölümden sonra dirilişi inkâr eden bir akımın baş göstermesi Hıristiyan âlemini sarstığı anlaşılıyor. Ashab-ı Kehf’in uyanmaları, Justianus (527-565) zamanına denk gelmektedir.
Ashâb-ı Kehf, Ashâb-ı Rakîm ve Kur’an-ı Kerim
Sen (ey Resûlüm), Kehf ve Rakîm ashabını, bizim (öteki) ayetlerimizden daha meraka değer mi buluyorsun? (9). Hatırla ki, o vakit, o genç yiğitler mağaraya sığındılar da şöyle dediler: -Ey Rabbimiz! Bize, tarafından bir rahmet ihsan buyur ve işimizden bize bir başarı hazırla (10).
Bunun üzerine nice seneler mağarada üzerlerine uyku bıraktık ve kendilerini uyuttuk (11).
Sonra onları uyandırdık ki, iki topluluğun hangisi, onların mağarada beklediği müddeti daha iyi hesap etmiştir, fiilen bilelim (12).
Ayağa kalkıp da: -Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir; asla ondan başkasına ilâh deyip tapmayız, o takdirde muhakkak saçma söylemiş oluruz (13).
(Yiğitlerden biri, diğerlerine şöyle demişti): - Mademki siz, kavminizden ve onların Allah’tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz rahmetinden size genişlik versin ve size, işinizde bir kolaylık hazırlasın (16).
Görürdün ki, güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yönelir, battığı zaman da onları sol taraftan terk ederdi. Onlar, mağarada geniş bir açıklık içindeydiler (…) (17).
(…) Köpekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatıp yatmaktaydı (…) (18).
Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini uyandırdık da, içlerinden bir sözcü şöyle dedi: - Ne kadar durup kaldınız? – Bir gün yahut bir günün bir kısmı kadar eğleştik dediler. Bir kısmı da –Ne kadar durduğumuzu Rabbimiz daha iyi bilir. Şimdi siz, birinizi, bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temizse ondan size bir rızık getirsin; hem çok kurnaz davransın da asla sizi hiç kimseye sezdirmesin dediler (19).
Böylece onları, onların hallerine muttali kıldık (…) (21).
Onlar, mağaralarında üç yüz sene kaldılar ve buna dokuz yıl daha kattılar (22). (Kehf Suresi, Ayet 9 (M. Esed’den esinlenildi)-13, 16-19 ve 21: Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meâli Âlisi, A. Fikri Yavuz, İstanbul ve Tefhimu’l-Kur’an, Kur’an’ın anlamı ve Tefsiri, Ebu’l A’lâ Mevdûdî, İnsan yayınları, İstanbul-1986).
“Kehf” sözlükte büyük ve geniş mağara demektir. Rakîm kelimesinin anlamı konusunda farklı görüşler var. Bazı sahabe ve tâbiine göre Rakîm, olayın meydana geldiği yerin adı, bazı müfessirlere göre de inde uyuyanların anısına dikilen kitabedir (Tefhimu’l-Kur’an, 1986: 140 Kehf Suresi).
Biz, Gezi Rehberi-2014, s. 12-13’de görüldüğü gibi Ashâb-ı Kehf ve Ashâbi’r-Rakîm’i, Musa el-Müneccim’in ifadesine dayanarak, Ammûriye (Uluborlu) ile İznik arasında aramıştık (Topraklı, 2013: 144).
Hâlbuki Ashâb-ı Rakîm ile Ashâb-ı Kehf farklıdır.
Geniş bir alana kurulu, Ashâb-ı Kehf’in kalesi olan Efes, Terkasîs Bölgesi’nde (İbn Hordazbih, 2008: 91; Pahimeris, 2009: 101 açık. 178), Ashâb-ı Rakîm ise Ammûriye (Uluborlu) ile Nikiyye (İznik) arasında, Hurme denilen bir yer ve Firik vâdisindeki Yazılıkaya veya civarı olmalıdır (Gönçer, Afyon İli Tarihi 1971, s.211-219).
Bölge (Eğirdir Gölü Çevresi) Hakkında Bilgi
Bölgeye önce Firikler (MÖ 1180- 685), Lidyalılar (MÖ 685-547), Ahamenişler (MÖ 547-333) hâkim oldu. Bilâhare Helenler (MÖ 333-323 İskender, MÖ 323-301 Antigones, MÖ 301-281 Lizimahos, MÖ 281-188 Selefkos, MÖ 188-129 Eumenes), Pontlar/Mihirdatlar (MÖ 129-27), Roma (MÖ 27-MS 395 ve 395-1453) ve 1074 yılından itibaren de Türkler hâkim oldu.
Araplar uzun süre (646-740) ve (770-860) yılları; Emevi ve Abbasi dönemlerinde bölgeye çok sık geldiler ve zaman zaman da İstanbul’a kadar gittiler.
Herodotos’un bahsettiği ünlü Kıral Yolu, bölgeden ve Kemer Boğazı’ndan geçer. Hep meskûn yerlerden geçmekte olan bu yol üzerinde insanlar güvenlik içinde seyahat ederler. Onun için Anadolu’da tarihi en çok kayıt altına alınan bölge Eğirdir Gölü civarıdır.
MÖ 270’lerde İskender’in kumandanlarından Selefkos’un oğlu Antiyokus’un, Eğirdir Gölü civarında Antakya (Yalvaç), Apameya (Barla-Eye Burnu önü), Laodikya (Eğirdir), Selefko-Sidera (Atabey-Bayat köyü), Apollonia (Uluborlu) gibi şehirler kurduğu bilinmektedir.
MÖ 189’dan sonra bölgeye Bergama kırallarının hâkim olmasıyla şehirlerin adlarının değiştirildiği ve Yalvaç’ın Filâdelfiya, Apameya’nın İzmir, Barla’nın Sart, diğerlerinin de farklı isimlerle anılmaya başladığı tahmin edilmektedir (bk. Harita 1-2).
Bölgeye MS 45’li yıllarda Pavlus ve Barnabas, Kıbrıs, Side ve Beyşehir üzerinden geçen tarihi yolu takiple Eğirdir Gölü civarına geldiler. Efes, Eğirdir, Barla, Apameia, Kemer Boğazı, Gaziri Adası ve Yalvaç’ı ziyaret ettiler. Yahudilerin karşı çıkmaları üzerine de Derbe’ye gittiler. 50’li yıllarda bölgeye bu defa Pavlus kendisi geldi.
Yeni dine inananlar, her inancın başlangıcında olduğu gibi küçük ve mütevazı cemaatlerdi. Bunlar (kiliseler), bugün, insanların zannettiği gibi büyük cemaatler ve görkemli yapılar değillerdi.
MS 250; Dekius (Takyanus) zamanında mağaraya giren gençler, üç yüz yıl sonra, Hıristiyanlığın serbest, hatta devlet dini olduğu bir dönem olan 550 yılında uyanmış olmaları gerekir. Kur’an’a göre böyle olmalıdır.
Hz. Peygamberin büyük dedesi Haşim’in bölgeye geldiği söylenir. Arapların Yedi Askı şairlerinden Ümru’l-Kays, bölgeden geçerek İstanbul’a gitmiş ve dönüş yolunda, Ankara’ya (Seydişehir-Karaviran) yaklaştığında da Kemer Boğazı civarında ölmüştür.
571’de de Hz. Peygamber (SAV) Dünya’yı teşrif etmişlerdir.
Müslüman Araplar, 646 yılından itibaren Kıral Yolu’nu takiple bölgeye çok sık geldiler. Muaviye, 646 yılında Uluborlu’yu (Amorion: Ammûriyye) kuşattı; 652 yılında Roma askerî yolunu takiple Eskişehir’e, hatta Marmara’ya kadar gittiği söylenir.
666 Halid b. Velid’in oğlu Abdurrahman tarafından haraç ödemeye mecbur edilen Uluborlu (Ammûriyye), 669’da Sahabe Fedale b. Ubeyd el-Ensar-i tarafından ilk kez fethedildi. O, 668 kışını Kötürnek (Carabba) ve Afşar’da (Kyzikos) geçirdi.
708’de Mesleme b. Abdülmelik, bir Bizans ordusunu Uluborlu önünde mağlup etti.
713 yılında Yalvaç (Antakya el-Muhterika: Yanık Antakya) zaptedildi. Bu ara Eğirdir’in de zaptedildiği rivayet edilir.
716 İstanbul seferi esnasında Uluborlu, Mesleme’nin zabitlerinden biri (Battal Gazi?) tarafından kuşatıldı. Battal, buralarda 30 yıl gazâ etti ve büyük kahramanlıklar gösterdi. Onun için iki göl arasındaki nehrin adı el-Battal, ovanın adı Mercü Hüseyin, Kemer Boğazı’ndaki Miryokefalon kalesinin adı ise Malatyalı (Meltinis) olarak anıldı (Vittek, 2000: 2; el-Belâzurî, 2002: 243; Simbad: Topraklı, 2021: 93).
Battal Gâzî, 740 yılında Afyon-Çay Geneli köyünde şehit düştü.
774’de Bizans’ın Thrakesion teminin kıtaları hezimete uğratıldı (Remsi, 1960: 172). 779’da Hasan b. Kahtaba ve 797’de Harun Reşid’in hilâfetinde, kuşatılan Uluborlu, 838’de Halife el-Mu’tasım tarafından tekrar zaptedildi. 10 ve 11. Asırlarda Türkler, bölgeye birçok akın yaptı. Uluborlu, 931 yılında Tarsus Emiri Samal (?), 1068’de ise Afşin Bey tarafından yağmalandı.
Roma tarihçileri tarafından kaydedilen birçok malûmat, İslâm Coğrafyacıları olan İbn Hordazbih (820?-912) ve el-İdrîsî (1100-1166) tarafından günümüze ulaştırılmıştır. Kâtip Çelebi’nin verdiği tarihî malûmat da böyledir.
Terkasîs Bölgesi ve Ashâb-ı Kehf’in Kalesi
Hz. İsa inancının bölgede ilk duyulduğu yer, Eğirdir Gölü civarıdır. Bölge, yolların kavşağında, fikir akımları bakımından hareketli ve kültürlerin buluştuğu bir yerdir.
Anadolu’nun en gelişmiş kentleri buradadır. Apameia ve İznik’te (İlegüp) öldürülen Cains, Aleksander, Trifon, kiliseyle birlik yakılan Hıristiyanlar (Arundel, 2013: 22-23), aynı bölgede vukûbulan Ashâb-ı Kehf olayını anlaşılır hâle getirmektedir (bk. Topraklı-Bilgin, 2021/5: 301-18).
Gelendost-Efes’ten, 1. Pavlusçular (Divriği: Tefrike) (Anna, 1996: 472), 2. 1097 yılı Haçlı Seferi (Anna, s. 336-38), 3. 1109 yılı Hasan Gâzî (Anna, s.442) ve 4. 1304 (?) Sasa(n) (Pahimeris, 2009: 100-101) olaylarında bahsedilir. Efes, Sart, İzmir, Nimfe, Bergama ve Khlira’nın, Thrakesia temi veya yanında olduğu görülmektedir.
1110-1111 yılında Şahin-şah, doğudan gelerek Alaşehir’e saldırmış ve buna karşı İmparator Aleksios ise birliklerini Skamandros yoluyla Edremit’te (Yalvaç- A. Tırtar), Thrakesia teminde konuşlandırmıştır (Anna, 1996: 448-449).
Türkler, 1146’da Thrakesia temine, denize (Eğirdir Gölü) yakın Kelbianon adındaki bölgeye saldırdı ve Manuel ise bunları mağlup ederek Konya’yı kuşattı.
Edremit, Bergama ve Khliara Asya İlindedir. Bu gibi olaylar Thrakesia’nın Eğirdir Gölü yanında olduğuna işaret etmektedir (Honiyates, 1995: 36, 103; Kinnamos, 2001: 35).
Çapalı köyünde ve Kıral Yolu üzerindeki yazıt ile Uluborlu’daki Ogüst yazıtında Appolonia, Lycia ve Dağlı Trakya (Thrakia) halklarından söz edilir (Remsi, 1960: 187, yıl 135 ve Hamideli Tarih 04, 2017: 71, sıfırlı yıllar). Yazıtlarda zikredilen Appolonia Uluborlu, Lycia ve Dağlı Trakya adları Eğirdir Gölü civarını işaret etmektedir.
Efes, St. John Theologos kilisesi ile meşhurdu. Rumca Agio Theologo, Ayo-Thologo ve en nihayet Ayaslug şeklini almıştır. Açık. 1: Bu kilise hakkında Theophan s. 469: “Efes ve Theologos’a indiler.” Paul tariki mensupları Thrakesia vilâyetine girdikleri zaman St. Teologos’a kadar nüfuz ettiler, kiliseyi atlarına ahır yaptılar. Açık. 6: Son senelerde Wood’un yaptığı tetkikat ve neşriyatın tesiriyle St. Luka’nın mezarı diye tanılan yer de ziyaretgâh olmuş ve panayıra dâhil edilmiştir. Lâkin eskiden St. Luka’nın hiçbir yeri yoktu (Remsi, 1960: 117).
Olayların çağdaşı sayılan ve Kemer Boğazı civarında yaşayan Aziz Teofanes (758-818), Ashâb-ı Kehf, Paul tarikatı ve bölgede meydana gelen olaylar hakkında çok doğru ve sağlıklı bilgiler verir. Güzel bir geçmiş inşa etmek için Selçuk-Efes-Ayaslug ziyaretinin, daha sonra tesis edildiği anlaşılıyor. Birçok kentte olduğu gibi ikinci bir Efes’in varlığının bilinmemesi bu hataya sebebiyet vermiş olup, Selçuk’un Ashâb-ı Kehf ile hiçbir ilgisi yoktur.
Halife Vâsık Billâh’ın (842-847), Ashâb-ı Rakîm’e bakması için Musa el-Müneccim’i gönderdiği tarihten 130 yıl önce bölgeye gelen Mesleme b. Abdülmelik ile ilişkilendirilen Ashâb-ı Kehf’in yeri hakkında İbn Hordazbih’in verdiği malûmat (İbn Hordazbih, 1889: 78 ve 2008: 91), çalışmamızın temelini oluşturmuştur:
Terkasis (Thrakesion), el-Avasi (Kurtlar: Λύκοι) sancağında kalesi olan müstahkem Efes kentini ve ayrıca dört tane daha kaleyi kapsar. Efes, yedi uyurlar mağarasının bulunduğu kenttir.
Bu kentin kiliseden çevrilmiş camisinde Mesleme'nin, Romalıların ülkesine muzaffer girişinin anısına yapılmış Arapça bir kitabe bulunmaktadır (İbn Hordazbih, 1889: 106; 1992: 78, terc. Y. Kurtoğlu).
Grekçe Λύκοι “kurtlar”, Λύκια “kurt derisi” veya “kurtların yeri” demektir. Yardımları için Yusuf Kurtoğlu, Velid Ramazan (Mısır), Prof. Fafo Telatar ve Minas Köfüncüoğlu’na (Serez) teşekkür ederim. Böylece Ashab-ı Kehf’le ilgili Efes’in, Thrakesia temi ve Lykia’da olduğu anlaşılmıştır. Thrakesia temindeki adı verilmeyen dört kale, Eğirdir, Ainos, İzmir (Apameia) ve Kyzikos olabilir.
Lykia adı, Arapçaya Avasi çevrilmiştir. İbn Hordazbih’in Mesleme’yle ilgili malûmatı ile Göller Bölgesi’nden geçen Roma yolları hakkında verdiği bilgiler doğru olup, onun Rûm kaynaklarına hâkim olduğu anlaşılıyor.
Ona göre el-Natulus (Anadolu, Anatolikon, Asya) Eyâletinin merkezi Ammûriye (Amorion: Uluborlu) olup, 30’dan çok kalesi vardır (Topraklı, 2013: 144). Prof. Kopraman, Arapça metni, “Kurtlar sancağı, Thrakesia temi içinde kalan bir bölgedir” diye yorumladı. Thrakesia temi de, Anadolu Eyâleti içinde kalan bir bölgedir.
Ashab-ı Kehf’in Uyudukları Mağara Nerededir?
Ashab-ı Kehf olayına, yeryüzü değişikliği ve İslâm kaynaklarının yardımıyla yeniden bakılmalıdır.
Il. Theodosius'un saltanatının 38. yılında hiç bozulmamış bazı cesetlerin bulunduğu Efes yanındaki mağara ile “Hıristiyanlıkta VI. yüzyılın başından itibaren tazimde bulunulan ve Kuzey Afrikalı hacı Theodose tarafından 530'1ara doğru kabirleri ziyaret edilen Efes'in yedi uyurları, ne Kur’an’a ne de tarihe uyar.
Kur’an, gençlerin 300 yıl uykuda kaldıklarını söyler ki, gençler, 550’de Hıristiyanlığın serbest olduğu Jüstinyen (527-565) zamanında uyanmış olmalılar. 1926’da Selçuk-Panayırdağı’nda bulunan kalıntıların da bir kıymeti olmamalıdır. Bu iddialar, Efes adıyla ilgili olup, Gelendost yakınında bulunan ikinci bir Efes’in varlığı hesaba katılmamıştır.
Mesleme İstanbul’a, Afyon üzerinden gitmiş olup, Selçuk’un, Mesleme’nin 708 ve 717 yıllarındaki yoluyla hiçbir ilgisi yoktur. Onun uğradığı Efes, Uluborlu ve İstanbul yolu yanındadır.
Efes, Gelendost-Kiremitli Burun açıklarında ve Eğirdir Gölü içinde (bk. Topraklı, 2015: 56-71; 2016: 52-95, Hamideli Tarih 02; Hamideli Tarih 03) ve Afyon L25-c3 Pafta, 18.000 doğu boylamı, 16.000 kuzey enlemi ve 913.00 rakımındadır (bk. Harita 1, 2).
Efes, Ayasluk, İzmir, Laodikya, Sart, Bergama, Filâdelfiya, Edremit ve daha birçok şehir, birkaç yerde vardır.
Bugünkü mevcut isimlere takılıp kalmak, tarihi olayların belli bir mekâna yerleştirilmesine izin vermemektedir. Eğirdir Gölü’nde vukûbulan değişimin fark edilmesiyle önümüzde yeni bir ufuk açılmıştır. Buna göre olayı baştan ele alarak, tarihî coğrafyayı yeniden ortaya koymamız gerekmektedir (bk. Harita 1-2).
Ashâb-ı Kehf’in Mağarası: Gelendost-Yakaköy-Karain
Kur’an’a göre mağaranın ağzı kuzeye bakmalı ve Ashâb-ı Kehf’in yaşadığı Efes’e çok uzak olmamalı ve söz konusu bu mağara, ekmek almaya gidip gelinecek bir mesafede bulunmalıdır.
Bu evsafa uygun bir in, doğu-batı yönünde uzanan Anamas dağının kuzey ve Gelendost’a bakan dik yamaçlarında arandı ve bulundu (R.1, R.2).
Gelendost-Yakaköy hududunda bulunan Karain, Afyon L26-d4 pafta,1520 rakım, 27.117 doğu boylamı, 15.978 kuzey enlemindedir.
Mağaranın eni 4.00 m, derinliği 13.80 m ve yüksekliği 3.74 metredir. Mağara kuzeye bakmaktadır. İnin 20 metre doğusunda onun yarı büyüklüğünde bir küçük in daha olup, bu iki inin önü, yanları kaya, üstü açık, yaklaşık 4 m eninde bir boşluktur.
Bu boşlukta, Hz. Meryem ve İsa’ya ait heykellerin bulunduğu söylendi.
Karain’in alt tarafında, Afyon L26-d4 pafta, 1325 rakım, 26.870 doğu boylamı, 16.391 kuzey enleminde küçük bir düzlük vardır.
Yakaköylü Ali Alkan (1964-), burada yapı kalıntıları olduğunu söyledi. Bu düzlüğün 50-100 m doğusunda aynı seviyede ve Kayapınar kuyusu adında bir pınar vardır.
Karain, Gelendost’a 4, Yalvaç’a 25, Efes’e yaklaşık 9 bm, yani ekmek alınıp gelinecek bir mesafededir. İnin tabanında çok miktarda güherçile ve toz olup, burada barut yapıldığı söylenmiştir. İnin girişindeki yosunlar, İnin kuzeye baktığının işaretidir (bk. R.2).
Anadolu’da İlk Yedi Hıristiyan Cemaati’nin (kilise) Bulunduğu Şehirler
Küçük Firikya veya Firikya Salutaris, Hz. İsa’ya iman edenlerin çok çetin imtihana tâbi tutuldukları bir yerdir.
İlk yedi Hıristiyan cemaatine (kilise) ait isimlerin (Efes, Lâdik, Sart, İzmir, Thyateira, Bergama ve Filâdelfiya), Eğirdir Gölü etrafında bulunduğu, Pavlus ile Barnabas’ın erken dönemde (MS 45-50) bölgeye geldikleri kesin olduğuna göre, Anadolu’da bulunan ilk yedi kiliseyi de bu bölgede (Anatolikon Eyâleti) aramak gerekmektedir.
Hıristiyanlarca kutsal olan Firikya Salutaris ile Firikya Hellespontia, Kemer Boğazı civarıdır. 1425 yılında Cüneyt’in, Konya’dan sonra Salutaris üzerinden Denizli’ye inmesi Salutaris’in yerini belirtir (Dukas, 1956: 117).
Pavlus ve Barnabas, Side (Eski Antalya) ve Beyşehir yoluyla Efes (Gelendost-Kiremitli Br.), Lâdik (Eğirdir), Ainos (Aynalı Çarşı), Sart (Barla), İzmir (Myria: Apameya), Thyatira (Kemer Boğazı), Bergama (Gaziri Adası) ve Filâdelfiya’ya (Yalvaç: Küçük Antakya) gelmişler ve Yahudilerin tepkisi üzerine de Derbe taraflarına gitmişlerdir.
Pavlos ve Barnabas’ın Yalvaç’ta yaptıkları vaazın metninin günümüze ulaştığı söylenir. Bunlara göre:
1.Efes: Ayaslug, Efes, Efsis, Ufsus, bugün için kalıntıları Gelendost-Kiremitli Burun açığında ve göl içindedir.
“1304 yılında Sasa tarafından fethedilen Efes” (Vittek, 1999: 39), bugünkü Selçuk (Efes) olmayıp, Eğirdir Gölü altında kalan Efes’tir.
Pahimeris, kuşatma altındaki Efes halkının, yaptıkları anlaşma sonucu ünlü Meryem ve İsa heykeli ile büyük miktarda para vererek eziyet çekmekten kurtulduklarını söyler (Pahimeris, 2009: 100-101).
2.Laodikya (Lâdik): Burası Felekiyye, Akrokos, Afsaka (Eflâk?) ve Lykia gibi muhtelif adlar alan Eğirdir’dir. Yeşilada (Nis) ve Can Ada, eskiden surlar içindedir (Topraklı, 2015: 54).
3.Sart: Sart, Eski Tralleis (Trakya dilinde muharipler) ve Parlais gibi adları bulunan Barla kasabasıdır.
4.İzmir: Barla Eye (Hyaleas) burnu önündeki Apameia şehri, bugün Eğirdir Gölü içinde kalmıştır.
Antiyokus, anası Apama adına Apameia’yı, eski bir şehir olan Myria üzerinde kurmuştur. “Apameya’nın Paganizm ve Hıristiyanlıktan önceki dönemlerde uzun ve ayrıntılı anlatımına rağmen, Hıristiyanlık tarihiyle ilgili hemen hemen hiçbir kaydının olmaması acıklı bir durumdur” denilir (Arundel, 2013: 22).
Hâlbuki Selçuklu tarihiyle ilgili olan İzmir’in, bugünkü İzmir değil, Apameia olduğu tarafımızdan gösterilmiştir (bk. Topraklı, 2016: 52 ve 68: “Tarih Yazımının Mekân ile Yüzleşmesi” ve “Çaka Bey”).
Aynı sebepten olacak, Cramer, Apameya kilisesinin Firikya’daki en erken dönem kiliseleri arasında görülmediğini söyler ve bu olgudan hareketle St. Paul’ün Firikya’nın bir kısmını şahsen ziyaret etmediği, en azından bir kilise kuracak kadar kalmadığı sonucuna varır. (… Ancak) havarinin Apameia’yı ziyaret etmemesi ihtimal dışıdır. MS 172 yılında Julianus Apameia’nın piskoposu idi (Arundel, 2013: 22).
5.Thyateira: İlk önce burayı Ainos, Limenopolis (Limenkome), Tripolis ve Baris gibi çeşitli adlar alan ve Barla halkının “Aynalı Çarşı (Ainos)” dediği yer sandık (bk. Hamideli Tarih 03, 2016: 124).
Arkadiopolis’in, Akhisar değil, Asya Eyaletindeki Teira (Thya-teira) ile aynı yere yerleştiğini gördük (Psellos, 2020: 152-154; Attaleiates, 2008: 49; Remsi, 1960: 111-112, 122; Kurat, 2016: 175; Skylitzes, 2016: 47). (bk. Harita 1-2).
366’da İmparator Valens'in ordusunun Roma gaspçısı Kilikyalı Procopius'u yenilgiye uğrattığı yer, Kemer Boğazı’nın şarkındaki Thyateira (Arkadiopolis) olmalıdır.
Burası Kilikya hududu olması bakımından Akhisar’a göre daha mâkuldür. Kemer Boğazı’nda Kıral Yolu’ndan ayrılan bir yol, Bozdurmuşbeli üzerinden Afyon-Eskişehir veya Bolvadin-Eskişehir üzerinden İstanbul’a gider.
Pavlus, Uluborlu’dan batıya geçmemiştir. Makedonya ve Selanik gibi adlar, Makedonyalı ve Selanikli askerlerin bulundukları yerler olup, bugünkü Selanik ve Makedonya değildir.
Kışı Nimfe’de geçiren imparator, (1261 baharı) Phlebia’da birkaç gün kaldıktan sonra Klyzomene’ye hareket etti ve orada konakladı (Akropolites, 2008: 164) cümlesinde geçen Nimfe, Senirkent-İlegüp, Phlebia ise Hoyran Gölü kıyısında ve Kemer Boğazı’nda; Klyzomene ise Marsyas (Maziye/ Bigadiç) ırmağı kıyısında olmalıdır.
Pavlus’un mektup gönderdiği Nimfe (Nymphaie), Senirkent-İlegüplü biri (Nimfa) olabilir. Kayaağzı civarında “semavi güçlerin başkomutanı Mikail’e adanmış kilise” göl içinde kalmıştır (Akropolites, 2008: 45).
Bugüne kadar Pavlus ve Barnabas’ın, Sütçüler-Yazılı Kapız üzerinden Eğirdir’e geldiği iddia edilir ve güya onların geçtikleri yerler, dağımıza taşımıza işaret levhalarıyla işaretlenir.
Bu levhaları dikmek için topraklarımızda dolaşanların ülkemiz aleyhine daha başka maksatları olmalıdır. Çünkü burada tarihî bir yol yoktur.
Pavlus, Tarsusludur ve uzun süre Hz. İsa taraftarlarına işkence yapan bir Romalıdır.
O, Anadolu’daki yolları ve gitmek istediği yerleri iyi bilmektedir ve Side (Eski Antalya) ve İbradı’dan geçen Askerî yolu takiple Derebucak, Beyşehir, Karaağaç, Gelendost üzerinden Efes’e gelmiş olmalıdır.
Oradan da Eğirdir, Barla, İzmir (Barla-Boyalı önü Apameia), Kemer Boğazı (Thyateira), Gaziri Adası (Bergama) ve Yalvaç (Filâdelfiya) şeklinde yürümüştür.
“Peutinger Thyateira'dan Filadelfiya'ya giden XXV mil, kestirme bir yoldan bahseder. Bu fena çizilişten hâsıl bir hatadır. Sardis'ten geçen yol asıl kestirmedir” (Remsi, 1960: 181) ifadesi Thyateira’nın yerine açıklık getirir.
Thyateira’nın asıl adı Pelopeia ve Semiramis idi ve Asya ilindeki ana yolun üzerindeydi (Remsi, 1960: 130).
Miletopolis, Uluborlu şehir çayının Papa çayına karıştığı yerdedir.
Filâdelfiya, Yalvaç olup, (25 mil) 37,5 bm ölçüsü, Kemer Boğazı’na denk gelir.
Thyateira, boğazın doğu yakasındadır. “Miletopolis yahut son zamanlarda daha mühim bir nokta olan Lopadion'dan Thyateira ve Hermos vadisine giden yoldan Bizans müellifleri sık-sık bahsederlerse de eski eserlerde bahsedilmez. Akhyraous'tan geçerdi”, Peutinger’i doğrular.
Lopadion Kayaağzı yanı, Akhyraous ise Kötürnek köyüdür (Remsi, 1960: 173, 181). Bunların hepsi de Kıral Yolu üzerindedir.
6.Bergama: Büyük ihtimal Hoyran Gölü’ndeki Gaziri Adası (Aspra veya Akça-kilise) denilen yerdir.
7.Filadelfiya (Philadelfia): Alaşehir, Antióchette (Küçük Antakya) ve Küçük Atina gibi adları olan Yalvaç’tır.
Sonuç
Eğirdir Gölü’ndeki coğrafi değişim, birçok kentin yerinin değişmesine ve olayların geçtiği yerlerin bilinmesine mani olmuştur.
Tarihî coğrafya esas alındığında İbn Hordazbih’in Ashâb-ı Kehf hakkında verdiği bilgi tam yerine oturmuştur. Yeni dine inananlar, her inancın başlangıcında olduğu gibi küçük ve mütevazı cemaatlerdi. Bunlar (kiliseler), bugün, insanların zannettiği gibi büyük cemaatler ve görkemli yapılar değillerdir.
Bu makaleyle “Yedi Uyurlar’ın” şehri olan Efes ile 300 yıl uyuyakaldıkları İn’in (Gelendost-Yakaköy Karain veya Kara Mağara) ve Hıristiyanların ilk yedi cemaatinin Anadolu Eyâletinde bulunan yedi şehrinin Efes, Eğirdir, Barla, İzmir (Apameia), Kemer Boğazı, Gaziri Adası ve Yalvaç olduğu iddia edilmiştir.
“Efes’te, kiliseden çevrilmiş olan camide, Mesleme’nin Romalıların ülkesine muzaffer girişi anısına konulmuş Arapça kitabe”, şu sıralarda, göl sularının çekilmesiyle bulunması hâlinde, tarihimiz, büyük bir kültür malzemesine kavuşacaktır. MS 177 depreminde yıkılan İzmir’in yeniden inşasındaki katkıları dolayısıyla, bir şükran ifadesi olarak dikilen, Kötürnekli (Hadrianoutherai) Aristides’e ait tunç büstü bulmak o kadar kolay olmayabilir.
Bu çalışmamızın, araştırmacıya yeni ufuklar açacağını ummak istiyoruz.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Kaynaklar ve Tetkik Eserler:
Akropolites, Georgios (2008): Vekayinâme, terc. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.
Arundel, F. V. J. (Eylül 2013): Anadolu’da Keşifler, terc. Atabay Topbaş, Sistem Ofset-Ankara.
Attaleiates, Mikhael (2008): Tarih, terc. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.
Dukas, Mikhael (1956): Bizans Tarihi, terc. Viladimir Mirmiroğlu, İstanbul Fethi Dermeği, İstanbul Ens. Yayınları-İstanbul.
Ebû’l A’lâ Mevdûdî (1986): Tefhimu’l Kur’an: Kehf Suresi Açıklaması, 3. Cilt, İnsan Yayınları-İstanbul.
el-Belâzurî (2002): Fütûhu’l- Büldân, terc. Mustafa Fayda, T. C. Kültür Bakanlığı- Ankara.
İbn Hordazbih (1889, 1992): el-Mesalik ve’l-Memalik, Ed. F. Sezgin, Edidit, terc. M. J. de Goeje, Beril Mat.-Leiden.
İbn Hordadbih (2008): Yollar ve Ülkeler Kitabı, terc. Murat Ağarı, Kitabevi-İstanbul.
Kurat, A. Nimet (2016): Peçenekler, Yay. Haz. Ahsen Batur, Türk Tarih Kurumu-Ankara.
Pahimeris (Pachymeres), Georges (2009): Bizanslı Gözüyle Türkler, terc.: İlcan Bihter Barlas, İlgi-İstanbul.
Psellos, (2020):
Remsi (Ramsay, W. M.) (1960): Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, terc. Mihri Pektaş, MEB-İstanbul
Skylitzes, Ioannes (2016): Bizans Tarihi, terc. Hatice Bolat, Y. Lisans Tezi), Marmara Ü., XII-XXIII Bl. (959-1057) yılları, s.1-233.
Topraklı-Bilgin, Ramazan-K. Ufuk (2021): “Eğirdir Gölü Coğrafî Değişimi Öncesi (…) Aziz Trifon”, UTAD, 2021/5, s.301-318.
Topraklı, Ramazan (2013): Hicrî 541 / 1146 Sütkuyusu Baskını ve Ammûriye, Sistem Ofset-Ankara.
Topraklı, Ramazan (2015): “1402 Timurlenk’in Geçtiği Yerler”, Hamideli Tarih 02, Sistem Ofset, Ankara, s. 51-55.
Topraklı, Ramazan (2016): “Tarih Yazımının Mekân ile Yüzleşmesi”, Hamideli Tarih 03, Sistem Ofset, Ankara, s. 52-95.
Vittek (Wittek), Pol (Paul) (1944): Menteşe Beyliği, terc. O. Şaik Gökyay, Türk Tarih Kurumu-Ankara.
Ersöz, İsmet: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedesi (TDVİA), Ashab-ı Kehf Maddesi.
Kısaltma: (bm): Bin metre. 1 mil (Roma mili): 1480 m veya 1, 48 bm.
R.1: Ashab-ı Kehf’in Mağarası’ndan Gelendost ve çevresi.
R.2: Karain’in (Ashâb-ı Kehf) önü görülüyor (Rakım: 1520).
Harita 1: Küçük Firikya, Firikya Salutaris ve Kurtar (Avasi, Lykia) Nahiyesinde bulunan Thrakesia (Terkasîs) temi.
Harita 2: Küçük Firikya: Firikya Salutaris: İlk yedi Hıristiyan cemaatin (Kilise) bulunduğu bölge: 1. Efes, 2. Lâdik (Eğirdir), Ainos, 3. Sart (Barla), 4. İzmir (Eye Burnu), 5. Kemer Boğazı, 6. Bergama (Gaziri Adası), 7. Yalvaç (Filâdelfiya/Antakya).