Erdoğan-Putin görüşmesinin sonucu; Türkiye, istikrarsızlaştırıcı bir faktör!
Erdoğan-Putin görüşmesinin sonucu; Türkiye, istikrarsızlaştırıcı bir faktör!
- 07-03-2020 11:33
- 742
- 07-03-2020 11:33
- 742
Dış aktörlerin gözünde Türkiye’nin imajı “oyun kuran değil ama oyunbozan” ülke.
Haksız da sayılmazlar.
Düşünsenize Suriye Politikası’na ABD ile başladık, Rusya ile devam ediyoruz. Eğer her ikisini dengeleyebilecek başka bir küresel aktör bulsak inanın onunla da ittifak yapabiliriz.
Belli ki buna mecburuz.
Sahadaki “Zeitgeist / Zamanın Ruhu”, Türk derin aklı ve karar alıcılar ve çekirdek kadro, erken öten horozların kulağını çekiyor olmalı.
Çünkü Fecri, işrak vaktiyle karıştıranların sebep olduğu problemler, Moskova’da Putin’in karşısına çıkan Türk Heyeti’ne aynen yansıtıldı.
Tekrar ediyorum, Türk Devleti’ne değil, mevcut haziruna yönelik bir itibarsızlaştırma yaşandı Moskova’da. Kimse kusura bakmasın ama hiç de hoş değildi. Sahi parti yöneticilerinin orada ne işi vardı?
Cumhurbaşkanını tenzih ederim; ama diğer heyet üyelerinin durumu neye benziyordu biliyor musunuz?
“Recep İvedik II” filminde aktörün konuşma yaptığı sahneyi göz önüne getiriniz.
“Recep İvedik, kürsüye çıkar ve konuşmasını yapar. Ne der:
-…Hepiniz ip gibi dizilmişsiniz, efendi olun, adam olun len!..”
Putin’in vücut dili, karşısında ayakta bekleyen Türk heyetine aynen böyle der gibiydi.
Heykel ve bibloya ne demeli?
Erdoğan ve Putin’in birlikte oturdukları köşedeki küçük heykel, 1877-1878 yılları arasında yapılan ve “93 Harbi” olarak da bilinen Osmanlı-Rus savaşındaki Rus askerlerini temsili olarak gösteriyor.
Kremlin’in teşrifat memurları, talimat gereği, Türk delegasyonu Moskova'da, Osmanlı'yı 11 kez yenen Kraliçe Katarina heykelinin önüne konuşlandırdı.
Kalabalık Türk heyeti, fotoğraf karelerine bu şekilde adeta sokuldu.
Anlaşılan Ruslar, mesaj vermek için hiç bir fırsatı kaçırmamıştı. Ne demişler; at binenin kılıç kuşananın.
Ama yine de görüntü sizi aldatmasın.
Oysa Türkiye, oyunu tersinden kuruyor…
Doğu Akdeniz’de tespit edilen yüksek rezervli enerji kaynakları nedeniyle Akdeniz havzasında küresel güç odaklarının kurtlarla dansı başlıyor.
Paylaşım rekabeti kızıştı. Neredeyse metrekareye bir savaş gemisi düşüyor. Tüm deniz kuvvetleri alarmda.
İlk mermiyi kim sıkar ilk topu kim ateşler?
Herkes birbirini gözlüyor.
Hesaplarını hep Türkiye’ye göre yaptıkları kesin; tıpkı, “Ayının kırk türküsü var kırkı da armut üstüne” sözünde ki gibi.
Türkiye nasıl bir strateji izliyor?
Yabancı uzmanlar Türkiye’nin, yakın geçmişte çeşitli biçimlerde uyguladığı geleneksel revizyonist ve istikrarsızlaştırıcı politikasını yoğunlaştırdığını düşünüyor.
Türkiye'nin devam eden ve giderek artan bir revizyonist ve çatışmacı politikadaki etkisinin bir çok devlet tarafından şimdiye kadar fark edildiğini söylüyor.
Biz kendimizi dev aynasında görsek de dışarıdan daha nesnel bakanlar, Türkiye'nin istikrarsızlaştırma projeleriyle, Ankara'nın askeri gücü veya stratejik etkiyi yansıtmayı amaçladığı kanaatinde. Böyle düşünenlere göre, Türkiye'nin istikrarsızlaştırma eylemlerinin odak noktası Suriye.
İran ve Rusya destekli Beşar Esad rejimi, ülkenin kuzey-batı kesiminde bölgesel kontrolü ele geçirerek, Suriye ulusal egemenliğini yeniden sağladığında Ankara ne yaptı?
Türkiye, Suriye topraklarında doğrudan askeri müdahaleyle birlikte, İdlib'in büyük bölgesinde yıkıcı bir varlığı sürdürülebilir sürece dönüştürdü.
Türkiye’nin, Suriye’de gerçekleştirdiği askeri operasyonlar, meşruiyetini, son yıllarda Rusya ile kurduğu yakın bağlardan alıyor.
Ancak bununla birlikte Türkiye ve Rusya arasındaki işbirliği, taktik düzeyde sınırlıdır ve iki aktör arasındaki çıkar çatışmasının Türk kuvvetleri için büyük kayıplarla ortaya çıktığı stratejik bir seviyeyi kapsamamaktadır.
Türkiye'nin Suriye’yi, kalıcı olarak istikrarsızlaştırma nedeninin, sınırlarında herhangi bir Kürt proto-politik yapısının olasılığını önlemeye yönelik amaç taşıdığı belirtiliyor.
Göç dalgası, demografik terörizm mi?
Atina Üniversitesi’nden jeopolitik uzmanı Ioannis Kotoulas, Türkiye’nin, göç akışlarını Yunanistan'ı istikrarsızlaştırmak için stratejik bir silah olarak kullandığını ifade ediyor.
Neymiş efendim; Türkiye, yasadışı göçü Yunanistan ve Avrupa Birliği'ne karşı yaptığı hibrit savaşın bir parçası olarak kullanıyormuş.
Adam hızını alamıyor; "Türkiye'nin stratejik göç kullanımı, doğrudan Yunan egemenliğine yönelik bir tür demografik terörizmdir" diyor.
Ulan müptezel!..
-Yunanistan’daki mülteci kamplarında Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (Revolutionary People's Liberation Party/Front) ile PKK’lı teröristleri yıllardır barındıran siz değil misiniz?
Yunan aklı, Türkiye’ye meydan okuyabilir mi?
NATO ve AB üyesi Yunanistan'ın önemli hava ve deniz kuvvetleri mevcut. Yunanistan, Ege Denizi’nde toplam avcı ve önleme uçağı filo gücünde küresel olarak en güçlü 16. hava gücüne sahip.
Bunlar askeri bir çatışma senaryosu kapsamında, Türkiye'ye ciddi askeri hasar verebilecek şekilde konuşlandırıldığından, rahatlıkla büyük Türk kentsel merkezlerine ulaşabilir.
İşte bu yakınlık nedeniyle Yunanistan jeopolitik merkezi, Türk devletine askeri kayıplar verdirebilecek durumdaki Türkiye'nin tek komşusudur.
Demek ki Bulgaristan bu denklemin dışında.
Onlar hepisi, Türkiye tek…
Türkiye’nin, Doğu Akdeniz'deki pek çok devletin ulusal çıkarlarına karşı revizyonist politikası cevapsız kalmıyor. Doğu Akdeniz'de diplomatik, ekonomik ve askeri düzeyde kademeli olarak yeni bölgesel ittifaklar kurulmaktadır.
Diplomatik düzeyde, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır, karşılıklı yardım ağlarını kurmak için bir süredir birlikte çalışıyorlar.
Bu amaçla, enerji işbirliği alanında, Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumu, bölgede yakından çalışan devletler ağı tarafından kuruldu.
Yunanistan, büyük Batı deniz gücü ABD ile diplomatik ilişkilerini ve askeri işbirliğini yoğunlaştırdı.
Ocak 2020'de Yunanistan parlamentosu, Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilim arttıkça, askeri işbirliğinin önemli ölçüde genişletilmesi için ABD ile güncellenen Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması’nı onayladı.
Yeni anlaşmaya göre, Yunan askeri üsleri ve tesisleri, Yunan topraklarının stratejik noktalarında örneğin Çanakkale Boğazı'nda, Türkiye ile sınırda bulunan bir liman olan Dedeağaç'ta ve ABD-Yunanistan ve NATO'nun artan faaliyetleri için kullanılacak.
Yine Akdeniz'in en önemli ABD üssü olan Girit adasındaki Souda Körfezi ABD Deniz Üssü de aynı misyona sahip.
Ey ümmetçiler! “İslam Kardeşliği” nerede!..
Yunanistan ayrıca Mısır ve Suudi Arabistan ile de yakın işbirliği içerisindedir.
Yunanistan, Patriot savunma füzelerinin bir kısmını Suudi Arabistan'a potansiyel İran saldırganlığıyla başa çıkmasına yardımcı olmak amacıyla ABD, İngiltere ve Fransa'yı içeren bir program kapsamında konuşlandırdı.
Kıbrıs, ABD'deki askeri ve diplomatik varlığını ve Akdeniz'deki girişimlerini büyük ölçüde arttıran ABD ve Fransa ile bağlantılarını güçlendirdi.
Bu Yunan tohumu "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki istikrarsızlaştırıcı eylemleri, Türk revizyonizmini ve emperyalist hırslarını gösteriyor" diyor.
Akdeniz'de Ege'de kıta sahanlığını ihlal edenler kendileri, Türk karasuları içindeki 18 civarındaki adacığı sahiplenenler kendileri, ilkokullarda çocuklara “İstanbul bizim olacak…” marşlarını okutanlar kendileri, ama emperyalist hırsı olan Türkler!
Erbakan Hoca yaşasaydı bunları “Hadi oradan hadi oradan!..” diyerek kovalardı.
Yunanlılar’ın, Türkiye ile tek başlarına mücadele etmeye gözleri kesmediği için Türkiye'yi, müttefikler sayesinde dengelemeye çalıştıkları ortada.
Akdeniz’e sınırı olan devletlerarası düzeyde, uluslararası güvenliği ve her bir devletin ulusal çıkarlarını ulusal düzeyde korumayı amaçlayan bölgesel bir işbirliği networkunda kısmen başarılılar.
Bu bağlamda, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır arasındaki askeri, diplomatik ve ekonomik işbirliğinin derinleştirilmesi, ulusal çıkar gündemlerine ve birbiriyle bağlantılı stratejik hedeflerine fayda sağlamaktadır. (*)
Suriye odaklı Türkiye - Rusya ilişkileri…
Türk ve Rus cumhurbaşkanları Moskova’da, kuzeybatı Suriye'de, iki ülkeyi doğrudan askeri çatışmada birbirine itmekle tehdit eden düşmanlıkların sona erdirilmesini amaçlayan görüşmeler için bir araya geldi.
Kim ne derse desin, son İdlip krizine kadar Moskova, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı desteklerken, Ankara, Suriye'nin dokuz yıllık savaşı boyunca hükümetin düşmanlarını desteklese de Putin ve Erdoğan ülkelerinin Suriye'deki çıkarlarını koordine etmeyi başardı.
İdlib eyaletindeki keskin çatışmalar, karşılıklı olarak kabul edilebilir bir uzlaşmayı müzakere etmeyi zorlaştırsa da hem Rusya hem de Türkiye'nin bir çatışmadan kaçınmaya istekli olması, diyalog kapısını araladı.
Rusya destekli Suriye ordusu ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki çatışma nedeniyle yaklaşık bir milyon Suriyeli sivil, Türkiye'ye doğru yola çıktı.
Avrupa Konseyi Başkanı, Erdoğan ile Putin arasında mekik dokudu…
Erdoğan, Rusya’nın saldırısına, Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısını, Batı'yı Ankara'ya daha fazla destek sunmaya ikna etmek için göçmenlere açarak, karşılık verdi.
Bu taktik işe yaradı.
Erdoğan ile aynı fotoğraf karesinde buluşmak istemeyen Putin'i ikna etmek Avrupa Konseyi’ne düştü.
Erdoğan’la görüşmesinden hemen önce Putin, Avrupa Konseyi başkanı Charles Michel’i kabul etti.
Avrupa Konseyi Başkanı Michel, Putin'e AB'nin göçmen akışını engelleme çabaları hakkında bilgi verdiğini söyledi.
Oysa Charles Michel'ın Moskova'dan önceki durağı, Ankara idi. Erdoğan’ın tekliflerini Putin’le müzakere etmek için görevlendirilmişti.
Avrupalı arabulucular, Ankara’ya doluşan akbaba kılıklı ABD’li diplomatlar, NATO’cu savaş çığırtkanları, Putin üzerinde adeta mahalle baskısı kurdu. Ruslar, Türk Ordusu’nun savaş kabiliyetini de hesaba kattılar.
Erdoğan - Putin görüşmesinin Türk tarafı açısından göreceli başarısı biraz da jeopolitik nedenlerle ilintili.
Çünkü Moskova’nın, Suriye yerleşiminde ortak olarak Ankara'ya ihtiyacı var ve Rusya’nın, Suriye'deki güçleri için tedarik yolları Türk Boğazları'ndan geçiyor.
Ayrıca Moskova, Ankara'yı Batı ile olan görüşmelerinde değerlendirmeyi umuyor. (**)
Son atılan imzalarla Suriye’de, Türk - Rus çatışmasızlığı garantilendi. Türkiye’nin hangi gerekçeyle olursa olsun İdlip’teki askeri varlığı, Moskova ve Şam nezdinde tescillendi.
Yasal meşruiyet kazandı.
Ama Putin de "Bir daha mızıkçılık yapmayın, karışmam!” dedi.
Türkiye, Akdeniz'deki nihai kapışma öncesi, düşman çoğaltmak istemediğinden “Yav, he… he…” deyip geçiştirdi.
İçimizden, yüzüne karşı ne dedik biliyor musunuz; "Ey Putin efendi!.. Sen onu gel de bizim külahımıza anlat!..”
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
(*) Ioannis Kotoulas/ Turkey as a destabilising factor https://english.ahram.org.eg/NewsContent/50/0/364611/AlAhram-Weekly/0/Turkey-as-a-destabilising-factor.aspx
(**) https://english.ahram.org.eg/NewsContent/2/0/364763/World/0/Russian,-Turkish-presidents-meet-as-Syria-violence.aspx
Dış aktörlerin gözünde Türkiye’nin imajı “oyun kuran değil ama oyunbozan” ülke.
Haksız da sayılmazlar.
Düşünsenize Suriye Politikası’na ABD ile başladık, Rusya ile devam ediyoruz. Eğer her ikisini dengeleyebilecek başka bir küresel aktör bulsak inanın onunla da ittifak yapabiliriz.
Belli ki buna mecburuz.
Sahadaki “Zeitgeist / Zamanın Ruhu”, Türk derin aklı ve karar alıcılar ve çekirdek kadro, erken öten horozların kulağını çekiyor olmalı.
Çünkü Fecri, işrak vaktiyle karıştıranların sebep olduğu problemler, Moskova’da Putin’in karşısına çıkan Türk Heyeti’ne aynen yansıtıldı.
Tekrar ediyorum, Türk Devleti’ne değil, mevcut haziruna yönelik bir itibarsızlaştırma yaşandı Moskova’da. Kimse kusura bakmasın ama hiç de hoş değildi. Sahi parti yöneticilerinin orada ne işi vardı?
Cumhurbaşkanını tenzih ederim; ama diğer heyet üyelerinin durumu neye benziyordu biliyor musunuz?
“Recep İvedik II” filminde aktörün konuşma yaptığı sahneyi göz önüne getiriniz.
“Recep İvedik, kürsüye çıkar ve konuşmasını yapar. Ne der:
-…Hepiniz ip gibi dizilmişsiniz, efendi olun, adam olun len!..”
Putin’in vücut dili, karşısında ayakta bekleyen Türk heyetine aynen böyle der gibiydi.
Heykel ve bibloya ne demeli?
Erdoğan ve Putin’in birlikte oturdukları köşedeki küçük heykel, 1877-1878 yılları arasında yapılan ve “93 Harbi” olarak da bilinen Osmanlı-Rus savaşındaki Rus askerlerini temsili olarak gösteriyor.
Kremlin’in teşrifat memurları, talimat gereği, Türk delegasyonu Moskova'da, Osmanlı'yı 11 kez yenen Kraliçe Katarina heykelinin önüne konuşlandırdı.
Kalabalık Türk heyeti, fotoğraf karelerine bu şekilde adeta sokuldu.
Anlaşılan Ruslar, mesaj vermek için hiç bir fırsatı kaçırmamıştı. Ne demişler; at binenin kılıç kuşananın.
Ama yine de görüntü sizi aldatmasın.
Oysa Türkiye, oyunu tersinden kuruyor…
Doğu Akdeniz’de tespit edilen yüksek rezervli enerji kaynakları nedeniyle Akdeniz havzasında küresel güç odaklarının kurtlarla dansı başlıyor.
Paylaşım rekabeti kızıştı. Neredeyse metrekareye bir savaş gemisi düşüyor. Tüm deniz kuvvetleri alarmda.
İlk mermiyi kim sıkar ilk topu kim ateşler?
Herkes birbirini gözlüyor.
Hesaplarını hep Türkiye’ye göre yaptıkları kesin; tıpkı, “Ayının kırk türküsü var kırkı da armut üstüne” sözünde ki gibi.
Türkiye nasıl bir strateji izliyor?
Yabancı uzmanlar Türkiye’nin, yakın geçmişte çeşitli biçimlerde uyguladığı geleneksel revizyonist ve istikrarsızlaştırıcı politikasını yoğunlaştırdığını düşünüyor.
Türkiye'nin devam eden ve giderek artan bir revizyonist ve çatışmacı politikadaki etkisinin bir çok devlet tarafından şimdiye kadar fark edildiğini söylüyor.
Biz kendimizi dev aynasında görsek de dışarıdan daha nesnel bakanlar, Türkiye'nin istikrarsızlaştırma projeleriyle, Ankara'nın askeri gücü veya stratejik etkiyi yansıtmayı amaçladığı kanaatinde. Böyle düşünenlere göre, Türkiye'nin istikrarsızlaştırma eylemlerinin odak noktası Suriye.
İran ve Rusya destekli Beşar Esad rejimi, ülkenin kuzey-batı kesiminde bölgesel kontrolü ele geçirerek, Suriye ulusal egemenliğini yeniden sağladığında Ankara ne yaptı?
Türkiye, Suriye topraklarında doğrudan askeri müdahaleyle birlikte, İdlib'in büyük bölgesinde yıkıcı bir varlığı sürdürülebilir sürece dönüştürdü.
Türkiye’nin, Suriye’de gerçekleştirdiği askeri operasyonlar, meşruiyetini, son yıllarda Rusya ile kurduğu yakın bağlardan alıyor.
Ancak bununla birlikte Türkiye ve Rusya arasındaki işbirliği, taktik düzeyde sınırlıdır ve iki aktör arasındaki çıkar çatışmasının Türk kuvvetleri için büyük kayıplarla ortaya çıktığı stratejik bir seviyeyi kapsamamaktadır.
Türkiye'nin Suriye’yi, kalıcı olarak istikrarsızlaştırma nedeninin, sınırlarında herhangi bir Kürt proto-politik yapısının olasılığını önlemeye yönelik amaç taşıdığı belirtiliyor.
Göç dalgası, demografik terörizm mi?
Atina Üniversitesi’nden jeopolitik uzmanı Ioannis Kotoulas, Türkiye’nin, göç akışlarını Yunanistan'ı istikrarsızlaştırmak için stratejik bir silah olarak kullandığını ifade ediyor.
Neymiş efendim; Türkiye, yasadışı göçü Yunanistan ve Avrupa Birliği'ne karşı yaptığı hibrit savaşın bir parçası olarak kullanıyormuş.
Adam hızını alamıyor; "Türkiye'nin stratejik göç kullanımı, doğrudan Yunan egemenliğine yönelik bir tür demografik terörizmdir" diyor.
Ulan müptezel!..
-Yunanistan’daki mülteci kamplarında Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (Revolutionary People's Liberation Party/Front) ile PKK’lı teröristleri yıllardır barındıran siz değil misiniz?
Yunan aklı, Türkiye’ye meydan okuyabilir mi?
NATO ve AB üyesi Yunanistan'ın önemli hava ve deniz kuvvetleri mevcut. Yunanistan, Ege Denizi’nde toplam avcı ve önleme uçağı filo gücünde küresel olarak en güçlü 16. hava gücüne sahip.
Bunlar askeri bir çatışma senaryosu kapsamında, Türkiye'ye ciddi askeri hasar verebilecek şekilde konuşlandırıldığından, rahatlıkla büyük Türk kentsel merkezlerine ulaşabilir.
İşte bu yakınlık nedeniyle Yunanistan jeopolitik merkezi, Türk devletine askeri kayıplar verdirebilecek durumdaki Türkiye'nin tek komşusudur.
Demek ki Bulgaristan bu denklemin dışında.
Onlar hepisi, Türkiye tek…
Türkiye’nin, Doğu Akdeniz'deki pek çok devletin ulusal çıkarlarına karşı revizyonist politikası cevapsız kalmıyor. Doğu Akdeniz'de diplomatik, ekonomik ve askeri düzeyde kademeli olarak yeni bölgesel ittifaklar kurulmaktadır.
Diplomatik düzeyde, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır, karşılıklı yardım ağlarını kurmak için bir süredir birlikte çalışıyorlar.
Bu amaçla, enerji işbirliği alanında, Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumu, bölgede yakından çalışan devletler ağı tarafından kuruldu.
Yunanistan, büyük Batı deniz gücü ABD ile diplomatik ilişkilerini ve askeri işbirliğini yoğunlaştırdı.
Ocak 2020'de Yunanistan parlamentosu, Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilim arttıkça, askeri işbirliğinin önemli ölçüde genişletilmesi için ABD ile güncellenen Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması’nı onayladı.
Yeni anlaşmaya göre, Yunan askeri üsleri ve tesisleri, Yunan topraklarının stratejik noktalarında örneğin Çanakkale Boğazı'nda, Türkiye ile sınırda bulunan bir liman olan Dedeağaç'ta ve ABD-Yunanistan ve NATO'nun artan faaliyetleri için kullanılacak.
Yine Akdeniz'in en önemli ABD üssü olan Girit adasındaki Souda Körfezi ABD Deniz Üssü de aynı misyona sahip.
Ey ümmetçiler! “İslam Kardeşliği” nerede!..
Yunanistan ayrıca Mısır ve Suudi Arabistan ile de yakın işbirliği içerisindedir.
Yunanistan, Patriot savunma füzelerinin bir kısmını Suudi Arabistan'a potansiyel İran saldırganlığıyla başa çıkmasına yardımcı olmak amacıyla ABD, İngiltere ve Fransa'yı içeren bir program kapsamında konuşlandırdı.
Kıbrıs, ABD'deki askeri ve diplomatik varlığını ve Akdeniz'deki girişimlerini büyük ölçüde arttıran ABD ve Fransa ile bağlantılarını güçlendirdi.
Bu Yunan tohumu "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki istikrarsızlaştırıcı eylemleri, Türk revizyonizmini ve emperyalist hırslarını gösteriyor" diyor.
Akdeniz'de Ege'de kıta sahanlığını ihlal edenler kendileri, Türk karasuları içindeki 18 civarındaki adacığı sahiplenenler kendileri, ilkokullarda çocuklara “İstanbul bizim olacak…” marşlarını okutanlar kendileri, ama emperyalist hırsı olan Türkler!
Erbakan Hoca yaşasaydı bunları “Hadi oradan hadi oradan!..” diyerek kovalardı.
Yunanlılar’ın, Türkiye ile tek başlarına mücadele etmeye gözleri kesmediği için Türkiye'yi, müttefikler sayesinde dengelemeye çalıştıkları ortada.
Akdeniz’e sınırı olan devletlerarası düzeyde, uluslararası güvenliği ve her bir devletin ulusal çıkarlarını ulusal düzeyde korumayı amaçlayan bölgesel bir işbirliği networkunda kısmen başarılılar.
Bu bağlamda, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır arasındaki askeri, diplomatik ve ekonomik işbirliğinin derinleştirilmesi, ulusal çıkar gündemlerine ve birbiriyle bağlantılı stratejik hedeflerine fayda sağlamaktadır. (*)
Suriye odaklı Türkiye - Rusya ilişkileri…
Türk ve Rus cumhurbaşkanları Moskova’da, kuzeybatı Suriye'de, iki ülkeyi doğrudan askeri çatışmada birbirine itmekle tehdit eden düşmanlıkların sona erdirilmesini amaçlayan görüşmeler için bir araya geldi.
Kim ne derse desin, son İdlip krizine kadar Moskova, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı desteklerken, Ankara, Suriye'nin dokuz yıllık savaşı boyunca hükümetin düşmanlarını desteklese de Putin ve Erdoğan ülkelerinin Suriye'deki çıkarlarını koordine etmeyi başardı.
İdlib eyaletindeki keskin çatışmalar, karşılıklı olarak kabul edilebilir bir uzlaşmayı müzakere etmeyi zorlaştırsa da hem Rusya hem de Türkiye'nin bir çatışmadan kaçınmaya istekli olması, diyalog kapısını araladı.
Rusya destekli Suriye ordusu ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki çatışma nedeniyle yaklaşık bir milyon Suriyeli sivil, Türkiye'ye doğru yola çıktı.
Avrupa Konseyi Başkanı, Erdoğan ile Putin arasında mekik dokudu…
Erdoğan, Rusya’nın saldırısına, Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısını, Batı'yı Ankara'ya daha fazla destek sunmaya ikna etmek için göçmenlere açarak, karşılık verdi.
Bu taktik işe yaradı.
Erdoğan ile aynı fotoğraf karesinde buluşmak istemeyen Putin'i ikna etmek Avrupa Konseyi’ne düştü.
Erdoğan’la görüşmesinden hemen önce Putin, Avrupa Konseyi başkanı Charles Michel’i kabul etti.
Avrupa Konseyi Başkanı Michel, Putin'e AB'nin göçmen akışını engelleme çabaları hakkında bilgi verdiğini söyledi.
Oysa Charles Michel'ın Moskova'dan önceki durağı, Ankara idi. Erdoğan’ın tekliflerini Putin’le müzakere etmek için görevlendirilmişti.
Avrupalı arabulucular, Ankara’ya doluşan akbaba kılıklı ABD’li diplomatlar, NATO’cu savaş çığırtkanları, Putin üzerinde adeta mahalle baskısı kurdu. Ruslar, Türk Ordusu’nun savaş kabiliyetini de hesaba kattılar.
Erdoğan - Putin görüşmesinin Türk tarafı açısından göreceli başarısı biraz da jeopolitik nedenlerle ilintili.
Çünkü Moskova’nın, Suriye yerleşiminde ortak olarak Ankara'ya ihtiyacı var ve Rusya’nın, Suriye'deki güçleri için tedarik yolları Türk Boğazları'ndan geçiyor.
Ayrıca Moskova, Ankara'yı Batı ile olan görüşmelerinde değerlendirmeyi umuyor. (**)
Son atılan imzalarla Suriye’de, Türk - Rus çatışmasızlığı garantilendi. Türkiye’nin hangi gerekçeyle olursa olsun İdlip’teki askeri varlığı, Moskova ve Şam nezdinde tescillendi.
Yasal meşruiyet kazandı.
Ama Putin de "Bir daha mızıkçılık yapmayın, karışmam!” dedi.
Türkiye, Akdeniz'deki nihai kapışma öncesi, düşman çoğaltmak istemediğinden “Yav, he… he…” deyip geçiştirdi.
İçimizden, yüzüne karşı ne dedik biliyor musunuz; "Ey Putin efendi!.. Sen onu gel de bizim külahımıza anlat!..”
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
(*) Ioannis Kotoulas/ Turkey as a destabilising factor https://english.ahram.org.eg/NewsContent/50/0/364611/AlAhram-Weekly/0/Turkey-as-a-destabilising-factor.aspx
(**) https://english.ahram.org.eg/NewsContent/2/0/364763/World/0/Russian,-Turkish-presidents-meet-as-Syria-violence.aspx