Felsefe ve hiç alâkasız ekran yüzleri!

Felsefe ve hiç alâkasız ekran yüzleri!

Ne zaman çekildiğini bilmiyorum fakat hafta içi bir televizyon kanalında; Türkiye’nin sayılı felsefe hocalarından Prof. Dr. Teoman Duralı ile bir röportaj yayımlandı.

Bu ilginç röportajdan anlıyoruz ki; Teoman Hoca, felsefe konusunda hayatını ortaya koyarak zor şartlar altında okumuş. 

Bu önemli ama hoca ve izleyiciyi daha çok etkileyen; “Bu bilime yıllarınızı verdiniz. Felsefe size ne kattı?” şeklinde gelen soru ve ardından verdiği cevaplar oldu:

“Kişiler gibi milletlerin de yatkınlıkları vardır. Özet olarak söyleyeyim. Bizim felsefeye yatkınlığımız yok. Üç aşağı beş yukarı, sıfıra sıfır elde var sıfır.

Ve hemen hemen bütün eserlerimi, -bir kitabım hariç onu da Malezya'da yazmıştım- Türkçe yazdım. Bunları gömseydim daha iyi olurdu!.. Hiçbir etkisi, hiçbir sonucu olmamıştır. Olacağı da yok.

…Çünkü en büyük eksiğimiz, en büyük zaafımız merakın olmaması. 

Merak olmadığında ne yapıyorsun, taklitte bulunuyorsun. Başkaları ne yapıyorsa, onu izliyorsun ve o yüzden de hep biz geriden geliyoruz. 

Hiçbir zaman öne geçemiyoruz, hep arkadan nal topluyoruz. Bugün de bu böyle devam ediyor…

…Türkçede teorik bir ifade imkanını aradım. Bulduğuma da inanıyorum. Ama bu bulduğum yol, yürünecek durumda değil. Ona hiçbir hazırlığı yok toplumumun.

…Kısacası büyük bir hüsran oldu benim için.

Ben sırf felsefe tutkumdan ötürü bunca kötü nefesi solumak zorunda kaldım.”

Teoman Duralı Hoca, kırgın, kahırlı ve sitemkâr sözler söylüyordu…

Her ne kadar TRT 2’de felsefe programında konuşuyorsa da, branşı üzerine olan konularda televizyonlara davet edilip fikri sorulmuyor ki sitem ediyordu.

Haksız da değildi…

28 Şubat döneminde Kemal Gürüz, Erdoğan Teziç, Vural Savaş, Zekeriya Beyaz, Bedri Baykam, Nur Serter, Yekta Güngör Özden, Kemal Alemdaroğlu gibi isimler her gün ekranlarda görülürken (Zekeriya Beyaz gibi ekran gülleri bazen iki kanalda birden çıkıyordu); konu hakkında bilgi sahibi olanlar bırakın ekrana çıkarılmayı, dışlanıyordu.

Sonra “Ergenekon” mevzusu çıktı…   

Ne kadar ilgisiz adam varsa televizyonların neredeyse kadrolu elemanı gibi ekrandaydılar.

Hatta kömürcüler, bavulcular, zerzevatçılar savcılık iddianamelerini aynen alıp, kes-yapıştır yaparak kitap yazdılar ki; o kitaplar şimdi sahaflarda ‘toz toplama’ görevi yapıyorlar.

Devletimiz, sınırlarımızı korumak için başta Fırat Kalkanı Operasyonu olmak üzere Suriye’ye girdiğinde de; yine konuyla ilgisi olmayan siyaset bilimi, uluslar arası savaş hukukundan bihaber, hatta hayatında Suriye’ye gitmemiş adamların bir kısmı ‘Ortadoğu uzmanı’ bir kısmı ‘siyaset bilimci’ bir kısmı ‘strateji uzmanı’ etiketiyle ekranlara çıkarılıp, kanal kanal gezdirildiler. 

Bazı yeni yetme muhabirlerin ellerini yüzüne ya da çenesine koyup poz verdiği gibi, ekranlarda aynı pozu verdiler ki, bilgi sahibi sanılsın…

Son olarak dünyayı saran ‘korona virüs’le ilgili, tıp okumuş ilim sahibi insanları ekrana çıkarıp, hem bilgi almak hem uyarı yaptırmak yerine nerede şöhret peşinde koşan birileri varsa ki; içlerinde doktor olanlar da var, buldular çıkardılar.

Yetmedi virüsle ilgili konuşsun diye, tiyatrocu, şiir okuyucusu, anketçi, kömürcü, kitap yazdığını söyleyen ve kafadan uydurup uydurup giden bir komplo teoricisini de çıkardılar.

Ve bu kişilerden bazıları ‘tıp doktoru’ edasıyla korona virüsü anlatıyorlar..

40 yıldır kehanette bulunan fakat hiçbir kehaneti tutmayan bir kahin de korona virüs hakkında “birileri tanrıyı kıyamete zorluyor!..” diyor!..

Tıp konusunda hayatını yakmış, şarlatanlık yapmayan bilim adamlarının yanı sıra, uluslararası dış ilişkiler, siyaset okumuş insanlar da Teoman Hoca gibi haklı olarak sitem ediyor!..

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

Twitterda bizi takip edin: @alimevlutkaya  @dikgazete

Ne zaman çekildiğini bilmiyorum fakat hafta içi bir televizyon kanalında; Türkiye’nin sayılı felsefe hocalarından Prof. Dr. Teoman Duralı ile bir röportaj yayımlandı.

Bu ilginç röportajdan anlıyoruz ki; Teoman Hoca, felsefe konusunda hayatını ortaya koyarak zor şartlar altında okumuş. 

Bu önemli ama hoca ve izleyiciyi daha çok etkileyen; “Bu bilime yıllarınızı verdiniz. Felsefe size ne kattı?” şeklinde gelen soru ve ardından verdiği cevaplar oldu:

“Kişiler gibi milletlerin de yatkınlıkları vardır. Özet olarak söyleyeyim. Bizim felsefeye yatkınlığımız yok. Üç aşağı beş yukarı, sıfıra sıfır elde var sıfır.

Ve hemen hemen bütün eserlerimi, -bir kitabım hariç onu da Malezya'da yazmıştım- Türkçe yazdım. Bunları gömseydim daha iyi olurdu!.. Hiçbir etkisi, hiçbir sonucu olmamıştır. Olacağı da yok.

…Çünkü en büyük eksiğimiz, en büyük zaafımız merakın olmaması. 

Merak olmadığında ne yapıyorsun, taklitte bulunuyorsun. Başkaları ne yapıyorsa, onu izliyorsun ve o yüzden de hep biz geriden geliyoruz. 

Hiçbir zaman öne geçemiyoruz, hep arkadan nal topluyoruz. Bugün de bu böyle devam ediyor…

…Türkçede teorik bir ifade imkanını aradım. Bulduğuma da inanıyorum. Ama bu bulduğum yol, yürünecek durumda değil. Ona hiçbir hazırlığı yok toplumumun.

…Kısacası büyük bir hüsran oldu benim için.

Ben sırf felsefe tutkumdan ötürü bunca kötü nefesi solumak zorunda kaldım.”

Teoman Duralı Hoca, kırgın, kahırlı ve sitemkâr sözler söylüyordu…

Her ne kadar TRT 2’de felsefe programında konuşuyorsa da, branşı üzerine olan konularda televizyonlara davet edilip fikri sorulmuyor ki sitem ediyordu.

Haksız da değildi…

28 Şubat döneminde Kemal Gürüz, Erdoğan Teziç, Vural Savaş, Zekeriya Beyaz, Bedri Baykam, Nur Serter, Yekta Güngör Özden, Kemal Alemdaroğlu gibi isimler her gün ekranlarda görülürken (Zekeriya Beyaz gibi ekran gülleri bazen iki kanalda birden çıkıyordu); konu hakkında bilgi sahibi olanlar bırakın ekrana çıkarılmayı, dışlanıyordu.

Sonra “Ergenekon” mevzusu çıktı…   

Ne kadar ilgisiz adam varsa televizyonların neredeyse kadrolu elemanı gibi ekrandaydılar.

Hatta kömürcüler, bavulcular, zerzevatçılar savcılık iddianamelerini aynen alıp, kes-yapıştır yaparak kitap yazdılar ki; o kitaplar şimdi sahaflarda ‘toz toplama’ görevi yapıyorlar.

Devletimiz, sınırlarımızı korumak için başta Fırat Kalkanı Operasyonu olmak üzere Suriye’ye girdiğinde de; yine konuyla ilgisi olmayan siyaset bilimi, uluslar arası savaş hukukundan bihaber, hatta hayatında Suriye’ye gitmemiş adamların bir kısmı ‘Ortadoğu uzmanı’ bir kısmı ‘siyaset bilimci’ bir kısmı ‘strateji uzmanı’ etiketiyle ekranlara çıkarılıp, kanal kanal gezdirildiler. 

Bazı yeni yetme muhabirlerin ellerini yüzüne ya da çenesine koyup poz verdiği gibi, ekranlarda aynı pozu verdiler ki, bilgi sahibi sanılsın…

Son olarak dünyayı saran ‘korona virüs’le ilgili, tıp okumuş ilim sahibi insanları ekrana çıkarıp, hem bilgi almak hem uyarı yaptırmak yerine nerede şöhret peşinde koşan birileri varsa ki; içlerinde doktor olanlar da var, buldular çıkardılar.

Yetmedi virüsle ilgili konuşsun diye, tiyatrocu, şiir okuyucusu, anketçi, kömürcü, kitap yazdığını söyleyen ve kafadan uydurup uydurup giden bir komplo teoricisini de çıkardılar.

Ve bu kişilerden bazıları ‘tıp doktoru’ edasıyla korona virüsü anlatıyorlar..

40 yıldır kehanette bulunan fakat hiçbir kehaneti tutmayan bir kahin de korona virüs hakkında “birileri tanrıyı kıyamete zorluyor!..” diyor!..

Tıp konusunda hayatını yakmış, şarlatanlık yapmayan bilim adamlarının yanı sıra, uluslararası dış ilişkiler, siyaset okumuş insanlar da Teoman Hoca gibi haklı olarak sitem ediyor!..

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

Twitterda bizi takip edin: @alimevlutkaya  @dikgazete