HDP, Altılı Masa ve muhalefet
HDP, Altılı Masa ve muhalefet
- 22-01-2023 01:10
- 5706
- 22-01-2023 01:10
- 5706
Seçim tarihi belli oldu, dört aydan az zaman kaldı. Hemen öncesinde HDP, önce ayrı aday çıkaracağını, sonra çıkarabileceğini açıkladı. Bilindik şeyleri tekrarlamaya gerek yok, ama hatırlatalım; HDP’ye oy veren seçmenlerin muhalefetin ortak adayı dışında bir adaya yönelmesi, sadece aritmetiği değiştirmiyor, onun ötesinde tartışma yaratıyor.
“Muhalefet cephesi” dediğimiz Altılı Masa’nın HDP ve genelde Kürt meselesi konusunda ikircikli tavrını en çok eleştirenlerden biriyim.
Kürt meselesinin ‘terör’ meselesine indirgenemeyeceği ve çözümünün askeri yöntemler olamayacağı konusunda ortak bir anlayış ve görüş geliştiremeyen bir muhalefet hareketinin Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda fazla umut vadetmediğini düşünenlerdenim.
Altılı Masa içinde ikinci güçlü parti olan İYİ Parti’nin, Türk milliyetçiliğinin dar kalıplarını aşıp demokrat bir merkez sağ zemine dönüşme konusundaki zaafı ortada; ana muhalefet CHP’nin içindeki ulusalcı kanadın meseleye hala ‘terör’ merkezli bakması da ayrı sorun.
Bu noktada, HDP’nin muhalefet adayını koşulsuz desteklemesini beklemek haksızlık olarak görünüyor.
Evet, doğru, tamam. Ama iş burada bitmiyor, bitmemeli. Zira, bize doğru ve haklı gelen ilkeler adına siyaset yapmanın yolu, haklılığı öne çıkarıp, kendi köşemize çekilmek olamaz.
Hâlihazırda, Altılı Masa’nın üzerinde kesin anlaşmaya vardığı ve vadettiği konu, öncelikle parlamenter rejime dönüşü gerçekleştirmek değil mi? Bu vaadin, Altılı Masa dışındakiler için de Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından asgari müşterek olmak gerekmez mi? Sonu felaket olan yargı reformuna bile “yetmez ama evet” diyenlerin, bu konuda “yetmez, o nedenle hayır” demeye getirmesini anlamak zor. Bu, bir.
İkincisi, HDP’nin diğer siyasi partilerden farklı bir konumu olduğunu, kendilerinin de kabul etmesi gerekiyor. Bu ön kabul doğrultusunda, yıllarca, HDP ve öncülü olan Kürt partilerine “PKK’yi lanetle” diye baskı yapılmasını eleştirdik. Bu partinin demokratik siyaset aktörü olmasına karşın, seçmenlerinin büyük bir kısmının PKK’ye, “özgürlük mücadelesi” olarak baktığını anlatmaya çalıştık. Bir ülkede bu düşünceye sahip milyonlarca insan varsa, bu olaya ‘terör’ yaklaşımı ile çözüm bulunamayacağını savunduk.
Bu çetrefil durum nedeniyle, devletin/iktidarın demokratik siyaset alanının dışında müzakere yolu izlemesi gerektiğini kabul ettik, barış sürecini bu çerçevede destekledik.
Hâlihazırda, benim de aralarında bulunduğum pek çok özgürlükçü insan olarak, muhalefet cephesinin de çözüm adına “yeni bir barış süreci” vadetmesi gerektiğini ileri sürüyoruz.
Bunları söylerken, Kürt meselesinin ve HDP’nin özgün durumunu dikkate alıyoruz, ancak bu ‘özgün’ durumun, aynı zamanda diğer siyasi partilerin seçmen tabanında tepkilere neden olduğunu da kabul etmek, hesaba katmak gerekiyor.
Bir yandan, iktidar partisi, bu tepkiler üzerinden muhalefet partilerini kriminalize ederken, HDP’nin sanki böyle bir durum yokmuş gibi davranmaya devam etmesinin yegâne sonucu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, muhalefeti zayıflatmak olacak.
Son olarak, Kürt siyasi çevrelerinde zaman zaman ifade bulan, Altılı Masa ile iktidarı aynı kefeye koymak anlayışının, muhalif kamuoyunda Kürt siyasetine sempatiyle yaklaşanları dahi rahatsız ettiğini/edeceğini hesaba katmak gerekiyor.
Bu yaklaşım, barış sürecinde de sürekli karşımıza çıkan “Kürtler sadece kendileri için hesap yapıyor, Türkiye’nin geri kalanı umurlarında değil” kuşkusunu besleme tehlikesi taşıyor.
HDP çevresinden bir yorumcunun (Cuma Çiçek) ifade ettiği gibi, “Kürtlerin seçim stratejisi yanında bir de rejim stratejileri” olduğunu biliyoruz.
Bilindiği gibi, Kürt siyaseti, Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolunun “demokratik özerklik” ile mümkün olduğunu ileri sürüyor.
Bu çerçevede, “Altılı Masa güven telkin etmiyor, gelen gideni aratır, iktidar partisi ile demokratik özerklik çerçevesinde yeniden müzakere ihtimali var” diye düşünüyor olabilirler. Bu ihtimali toptan yok sayıyor da olabilirler. Ancak, HDP’nin ayrı aday çıkarabileceği açıklamasının, bu noktada açıklık yerine, muğlaklık, açık tartışma yerine karşılıklı kuşkuları besleyeceğini görmek gerekiyor.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com
Seçim tarihi belli oldu, dört aydan az zaman kaldı. Hemen öncesinde HDP, önce ayrı aday çıkaracağını, sonra çıkarabileceğini açıkladı. Bilindik şeyleri tekrarlamaya gerek yok, ama hatırlatalım; HDP’ye oy veren seçmenlerin muhalefetin ortak adayı dışında bir adaya yönelmesi, sadece aritmetiği değiştirmiyor, onun ötesinde tartışma yaratıyor.
“Muhalefet cephesi” dediğimiz Altılı Masa’nın HDP ve genelde Kürt meselesi konusunda ikircikli tavrını en çok eleştirenlerden biriyim.
Kürt meselesinin ‘terör’ meselesine indirgenemeyeceği ve çözümünün askeri yöntemler olamayacağı konusunda ortak bir anlayış ve görüş geliştiremeyen bir muhalefet hareketinin Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda fazla umut vadetmediğini düşünenlerdenim.
Altılı Masa içinde ikinci güçlü parti olan İYİ Parti’nin, Türk milliyetçiliğinin dar kalıplarını aşıp demokrat bir merkez sağ zemine dönüşme konusundaki zaafı ortada; ana muhalefet CHP’nin içindeki ulusalcı kanadın meseleye hala ‘terör’ merkezli bakması da ayrı sorun.
Bu noktada, HDP’nin muhalefet adayını koşulsuz desteklemesini beklemek haksızlık olarak görünüyor.
Evet, doğru, tamam. Ama iş burada bitmiyor, bitmemeli. Zira, bize doğru ve haklı gelen ilkeler adına siyaset yapmanın yolu, haklılığı öne çıkarıp, kendi köşemize çekilmek olamaz.
Hâlihazırda, Altılı Masa’nın üzerinde kesin anlaşmaya vardığı ve vadettiği konu, öncelikle parlamenter rejime dönüşü gerçekleştirmek değil mi? Bu vaadin, Altılı Masa dışındakiler için de Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından asgari müşterek olmak gerekmez mi? Sonu felaket olan yargı reformuna bile “yetmez ama evet” diyenlerin, bu konuda “yetmez, o nedenle hayır” demeye getirmesini anlamak zor. Bu, bir.
İkincisi, HDP’nin diğer siyasi partilerden farklı bir konumu olduğunu, kendilerinin de kabul etmesi gerekiyor. Bu ön kabul doğrultusunda, yıllarca, HDP ve öncülü olan Kürt partilerine “PKK’yi lanetle” diye baskı yapılmasını eleştirdik. Bu partinin demokratik siyaset aktörü olmasına karşın, seçmenlerinin büyük bir kısmının PKK’ye, “özgürlük mücadelesi” olarak baktığını anlatmaya çalıştık. Bir ülkede bu düşünceye sahip milyonlarca insan varsa, bu olaya ‘terör’ yaklaşımı ile çözüm bulunamayacağını savunduk.
Bu çetrefil durum nedeniyle, devletin/iktidarın demokratik siyaset alanının dışında müzakere yolu izlemesi gerektiğini kabul ettik, barış sürecini bu çerçevede destekledik.
Hâlihazırda, benim de aralarında bulunduğum pek çok özgürlükçü insan olarak, muhalefet cephesinin de çözüm adına “yeni bir barış süreci” vadetmesi gerektiğini ileri sürüyoruz.
Bunları söylerken, Kürt meselesinin ve HDP’nin özgün durumunu dikkate alıyoruz, ancak bu ‘özgün’ durumun, aynı zamanda diğer siyasi partilerin seçmen tabanında tepkilere neden olduğunu da kabul etmek, hesaba katmak gerekiyor.
Bir yandan, iktidar partisi, bu tepkiler üzerinden muhalefet partilerini kriminalize ederken, HDP’nin sanki böyle bir durum yokmuş gibi davranmaya devam etmesinin yegâne sonucu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, muhalefeti zayıflatmak olacak.
Son olarak, Kürt siyasi çevrelerinde zaman zaman ifade bulan, Altılı Masa ile iktidarı aynı kefeye koymak anlayışının, muhalif kamuoyunda Kürt siyasetine sempatiyle yaklaşanları dahi rahatsız ettiğini/edeceğini hesaba katmak gerekiyor.
Bu yaklaşım, barış sürecinde de sürekli karşımıza çıkan “Kürtler sadece kendileri için hesap yapıyor, Türkiye’nin geri kalanı umurlarında değil” kuşkusunu besleme tehlikesi taşıyor.
HDP çevresinden bir yorumcunun (Cuma Çiçek) ifade ettiği gibi, “Kürtlerin seçim stratejisi yanında bir de rejim stratejileri” olduğunu biliyoruz.
Bilindiği gibi, Kürt siyaseti, Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolunun “demokratik özerklik” ile mümkün olduğunu ileri sürüyor.
Bu çerçevede, “Altılı Masa güven telkin etmiyor, gelen gideni aratır, iktidar partisi ile demokratik özerklik çerçevesinde yeniden müzakere ihtimali var” diye düşünüyor olabilirler. Bu ihtimali toptan yok sayıyor da olabilirler. Ancak, HDP’nin ayrı aday çıkarabileceği açıklamasının, bu noktada açıklık yerine, muğlaklık, açık tartışma yerine karşılıklı kuşkuları besleyeceğini görmek gerekiyor.