Hendese
Hendese
- 14-02-2022 14:34
- 2211
- 14-02-2022 14:34
- 2211
“Tanrı yoksa hiç bir şeye izin de yoktur”
Jacques Lacan
Aşk, sizde olmayan bir şeyi, bunu sizden istemeyen birisine vermeye çalışmanızdır.
Peki…
Sahtekar olmadığımızdan nasıl emin olabiliriz!
Çağlar geçer, üstümüzde takım yıldızlar, gezegenler...
Gerçekliği ararız.
Rüyadan uyandığımızda göreceğimiz aşkı…
“Evet buymuş” deyip, cama yapışmış japon balıkları gibi şaşkın suratlarımızla ağzımızın kenarında bir damla.
Bunun üstesinden gelmeliyiz...
Bu rüyanın.
Durup durup kendimizi çimdiklemek pahasına...
Dibi tutmasın diye karıştırılması gereken muhallebinin olmaya yakın, büyük patlaklar vermesi gibi aşk da ara ara patlak verir.
Her aşkın bir sesi vardır.
“Kalp kırıklığının sesi, çıtır-pat diye kırılan onurdur” sözümü, aşkın sesi için söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi.
Ruhumuzun içine katılan aşk, ara ara patlak vererek kalbimizin yerini gösterir.
Bize seslenir.
Öyle kırıldığımızdaki gibi bi köşeye çekilmez, üstelik bütünümüze ses verir ve bu ses kulaklarınızda bir uğultuya dönüşür, görüş gücünüze, mide asidinize kadar etkiler sizi.
Oturup, geçsin diye beklemenin faydası yoktur.
Bekleyince geçmez.
Büyük hesaplamalarla bir plan çıkarmanız ve buna harfiyen uymanız gerekir.
“Aşkın da planı mı olur” demeyin.
Aşk ruhumuza konduğu gün, vücudumuz yoktu, bedenimiz ve içimizdeki şeytan yoktu, saf arı-duru durmaktaydı.
Sonra aşka arzu, hırs, körleşme, tutku, eklendi…
Aşk, duyduğumuz ne varsa, bizde olanı gün yüzüne çıkarmaya ant içti.
Kendi özünü görene kadar…
Bu büyük yemin, aşkı da büyük kıldı.
Birbiri ardına açılan kapılar hiç bitmedi…
Ulaşmak yetmedi…
Başka kapılar, hırslar ve tutkular çıktı gün yüzüne…
Arkası yarınlar bitmedi bir yerde bitirilen, bir sonraki için yaşama gücü verdi…
Ne vakit arı-duru olanı bulduk, teskin oldu, görevini yaptı.
Neyi çok istedikse ondan sınandık.
Bu kural hiç değişmedi.
Sebebindeki büyük sır, ilahi bir gücün varlığını fısıldadı bize.
Hepimizin başının üstündeki hale, şekil ve renk değiştirdi.
Birbirimizi görmedik; narsistik açıdan yaralı varlıklar olduk.
Sahtekar değildik, hepimiz yaralıydık.
Neden hepimiz yaralıydık.
Bu sahtekarlar kimlerdi.
Bu hayatın bir rüya olduğunun kanıtı, anne ve babalardan dünyaya gelmemizdir.
Rüya başka türlü devam edemezdi.
İşte aşk bize bu rüyayı hatırlatan şey…
Ruhumuzda kanayan yerlerimizin bizi öldürmemesi ama gerçekte kan kaybından ölmemiz
Bunu, bu geometriyi anlamak için bomboş hissettiğimiz sırada karşımıza çıkan aşkın, gölgeleri yoketmesi ve bizi anlamlandırmasına bakmalıyız.
“O doğru kişi mi” demeleri bırak!
Sen doğru kişi misin!
Aşk sana sadece bu sırrı bırakacaktır.
Çağlar geçer; üstümüzde takım yıldızlar gezegenler...
Gerçekliği ararız.
Rüyadan uyandığımızda göreceğimiz, ruhumuza arı-duru konulan, tüm gölgeleri netleştiren, bizi bize gösteren, nihayetimizi…
Ey aşk!..
Allah var ve bize izin verdi.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com
“Tanrı yoksa hiç bir şeye izin de yoktur”
Jacques Lacan
Aşk, sizde olmayan bir şeyi, bunu sizden istemeyen birisine vermeye çalışmanızdır.
Peki…
Sahtekar olmadığımızdan nasıl emin olabiliriz!
Çağlar geçer, üstümüzde takım yıldızlar, gezegenler...
Gerçekliği ararız.
Rüyadan uyandığımızda göreceğimiz aşkı…
“Evet buymuş” deyip, cama yapışmış japon balıkları gibi şaşkın suratlarımızla ağzımızın kenarında bir damla.
Bunun üstesinden gelmeliyiz...
Bu rüyanın.
Durup durup kendimizi çimdiklemek pahasına...
Dibi tutmasın diye karıştırılması gereken muhallebinin olmaya yakın, büyük patlaklar vermesi gibi aşk da ara ara patlak verir.
Her aşkın bir sesi vardır.
“Kalp kırıklığının sesi, çıtır-pat diye kırılan onurdur” sözümü, aşkın sesi için söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi.
Ruhumuzun içine katılan aşk, ara ara patlak vererek kalbimizin yerini gösterir.
Bize seslenir.
Öyle kırıldığımızdaki gibi bi köşeye çekilmez, üstelik bütünümüze ses verir ve bu ses kulaklarınızda bir uğultuya dönüşür, görüş gücünüze, mide asidinize kadar etkiler sizi.
Oturup, geçsin diye beklemenin faydası yoktur.
Bekleyince geçmez.
Büyük hesaplamalarla bir plan çıkarmanız ve buna harfiyen uymanız gerekir.
“Aşkın da planı mı olur” demeyin.
Aşk ruhumuza konduğu gün, vücudumuz yoktu, bedenimiz ve içimizdeki şeytan yoktu, saf arı-duru durmaktaydı.
Sonra aşka arzu, hırs, körleşme, tutku, eklendi…
Aşk, duyduğumuz ne varsa, bizde olanı gün yüzüne çıkarmaya ant içti.
Kendi özünü görene kadar…
Bu büyük yemin, aşkı da büyük kıldı.
Birbiri ardına açılan kapılar hiç bitmedi…
Ulaşmak yetmedi…
Başka kapılar, hırslar ve tutkular çıktı gün yüzüne…
Arkası yarınlar bitmedi bir yerde bitirilen, bir sonraki için yaşama gücü verdi…
Ne vakit arı-duru olanı bulduk, teskin oldu, görevini yaptı.
Neyi çok istedikse ondan sınandık.
Bu kural hiç değişmedi.
Sebebindeki büyük sır, ilahi bir gücün varlığını fısıldadı bize.
Hepimizin başının üstündeki hale, şekil ve renk değiştirdi.
Birbirimizi görmedik; narsistik açıdan yaralı varlıklar olduk.
Sahtekar değildik, hepimiz yaralıydık.
Neden hepimiz yaralıydık.
Bu sahtekarlar kimlerdi.
Bu hayatın bir rüya olduğunun kanıtı, anne ve babalardan dünyaya gelmemizdir.
Rüya başka türlü devam edemezdi.
İşte aşk bize bu rüyayı hatırlatan şey…
Ruhumuzda kanayan yerlerimizin bizi öldürmemesi ama gerçekte kan kaybından ölmemiz
Bunu, bu geometriyi anlamak için bomboş hissettiğimiz sırada karşımıza çıkan aşkın, gölgeleri yoketmesi ve bizi anlamlandırmasına bakmalıyız.
“O doğru kişi mi” demeleri bırak!
Sen doğru kişi misin!
Aşk sana sadece bu sırrı bırakacaktır.
Çağlar geçer; üstümüzde takım yıldızlar gezegenler...
Gerçekliği ararız.
Rüyadan uyandığımızda göreceğimiz, ruhumuza arı-duru konulan, tüm gölgeleri netleştiren, bizi bize gösteren, nihayetimizi…
Ey aşk!..
Allah var ve bize izin verdi.