Hepimizin içine düştüğü, sabrederse sığındığı kuyu
Hepimizin içine düştüğü, sabrederse sığındığı kuyu
- 29-03-2020 09:34
- 354
- 29-03-2020 09:34
- 354
"Beni Kör Kuyularda" kitabını okuyabilmek için kısacık da olsa zaman arıyordum kendime.
Ta ki evde vakit bollaşana dek.
Evlerimize sığındığımız sonu bilinmez gündüzlerimiz var artık.
Okuma şımarıklığım (!) da son buldu haliyle.
Ailemiz sağlıklı olduğu müddetçe, hayat evimize sığıyor, şükür.
Yalnız buna şükredebilmekse bencil hissettiriyor şu aralar.
Kitapta özel olarak yer verilmiş bir satır çarptı gözüme.
“Demek onu okuyabilmek de bir vakti bekliyormuş” dedim.
Aşağıdaki satırlar, bugün toplumsal olarak paylaştığımız ve bir müddet daha yaşamak durumunda olduğumuz günlere ne kadar benziyor bir bakın!
“Dünyanın renkleri değişti onlar ilerledikçe, dünyanın sesleri, sessizlikleri değişti, şekilleri sonra, kapıları, kapılarından girip çıkanları değişti, gülenleri, ağlayanları, yürüyenleri değişti, ağaçları, çimenleri, yaprakları değişti, güzellikleri, çirkinlikleri değişti, hatta bütün bunlarla ve daha başka şeylerle birlikte mesafeleri, boşlukları ve bu mesafelerle bu boşluklarda gezinen kokuları da değişti.”
Cümleler, "kör kuyu" metaforuyla ifade ediliyor.
Hepimizin içine düştüğü, sabrederse sığındığı kuyu.
'Bütün mümkünlerin kıyısında', sıkışmış, bir başına merdivensiz kalan insanlar.
'Tam da oradan, kuyudan sesleniyorlar.’
"Roman boyunca iki soru peşimizi bırakmıyor:
Hakikaten gittiler mi?
Gittilerse nereye gittiler?"
Sabah penceremde, bir kuş vardı mesela.
“Merak ediyorlar mıdır bizi, özlediniz mi, neredeyiz” dedim kendimce.
Sonra kitaba döndüm.
“İnsanlardaki seyir merakı” diyordu Toptaş.
"Bu merakın doğurduğu acımasızlık, sürekli incelikten bahseden kabalar, tevazudan bahseden kibirliler, iyilikten bahseden kötüler..
Habire dönen karanlık bir çark, çarkın öğüttüğü insanlar, yarım kalmış sevdalar ve parçalanmış hikâyeler.."
Ve bu hikayelere rağmen, mazlum olana şaşmaz büyüklüğünü (!) gösterip lütufta bulunan memleket sahipleri (!), biraz bizler, biraz sizler, onlar her kimse.
Şöyle diyor yazar; "Tabiat, bayır aşağı inen yollarda, kasıla kasıla yürümemize yardım eder de; bayırı tırmanmaya başladın mı göbeğinin üzerinde kan ter içinde bırakır, kasılmamıza izin vermez."
Öyleyse tabiata dön bak, onu oku, evir çevir, dinle.
Her türlü statüyü sıfırlayacak görünmez bir virüse yenik düşecek kadar küçüğüz.
Ancak kainatın küçük bir parçası, benzeri olacak kadar da Büyük..
İnsan olabildiğimiz kadar Varız, insan olabildiğimiz kadar Yüce.
Seçim bize ait!
Velhasıl, yaşananlar bizi değiştirsin istiyorum.
Daha çok sevgi, anlayış, sabırla çıkalım kabuğumuzdan.
Bir şiir değiştirsin ya da merhametimizi okşasın karaya vurmuş her bebek adına..
"Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın / Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın / Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı / Beni sensiz bıraktın, beni bensiz bıraktın.” (Ümit Yaşar Oğuzcan)
Sağlıkla kalın!
.
Betül Özey, dikGAZETE.com
Sosyolog/Psikolog
"Beni Kör Kuyularda" kitabını okuyabilmek için kısacık da olsa zaman arıyordum kendime.
Ta ki evde vakit bollaşana dek.
Evlerimize sığındığımız sonu bilinmez gündüzlerimiz var artık.
Okuma şımarıklığım (!) da son buldu haliyle.
Ailemiz sağlıklı olduğu müddetçe, hayat evimize sığıyor, şükür.
Yalnız buna şükredebilmekse bencil hissettiriyor şu aralar.
Kitapta özel olarak yer verilmiş bir satır çarptı gözüme.
“Demek onu okuyabilmek de bir vakti bekliyormuş” dedim.
Aşağıdaki satırlar, bugün toplumsal olarak paylaştığımız ve bir müddet daha yaşamak durumunda olduğumuz günlere ne kadar benziyor bir bakın!
“Dünyanın renkleri değişti onlar ilerledikçe, dünyanın sesleri, sessizlikleri değişti, şekilleri sonra, kapıları, kapılarından girip çıkanları değişti, gülenleri, ağlayanları, yürüyenleri değişti, ağaçları, çimenleri, yaprakları değişti, güzellikleri, çirkinlikleri değişti, hatta bütün bunlarla ve daha başka şeylerle birlikte mesafeleri, boşlukları ve bu mesafelerle bu boşluklarda gezinen kokuları da değişti.”
Cümleler, "kör kuyu" metaforuyla ifade ediliyor.
Hepimizin içine düştüğü, sabrederse sığındığı kuyu.
'Bütün mümkünlerin kıyısında', sıkışmış, bir başına merdivensiz kalan insanlar.
'Tam da oradan, kuyudan sesleniyorlar.’
"Roman boyunca iki soru peşimizi bırakmıyor:
Hakikaten gittiler mi?
Gittilerse nereye gittiler?"
Sabah penceremde, bir kuş vardı mesela.
“Merak ediyorlar mıdır bizi, özlediniz mi, neredeyiz” dedim kendimce.
Sonra kitaba döndüm.
“İnsanlardaki seyir merakı” diyordu Toptaş.
"Bu merakın doğurduğu acımasızlık, sürekli incelikten bahseden kabalar, tevazudan bahseden kibirliler, iyilikten bahseden kötüler..
Habire dönen karanlık bir çark, çarkın öğüttüğü insanlar, yarım kalmış sevdalar ve parçalanmış hikâyeler.."
Ve bu hikayelere rağmen, mazlum olana şaşmaz büyüklüğünü (!) gösterip lütufta bulunan memleket sahipleri (!), biraz bizler, biraz sizler, onlar her kimse.
Şöyle diyor yazar; "Tabiat, bayır aşağı inen yollarda, kasıla kasıla yürümemize yardım eder de; bayırı tırmanmaya başladın mı göbeğinin üzerinde kan ter içinde bırakır, kasılmamıza izin vermez."
Öyleyse tabiata dön bak, onu oku, evir çevir, dinle.
Her türlü statüyü sıfırlayacak görünmez bir virüse yenik düşecek kadar küçüğüz.
Ancak kainatın küçük bir parçası, benzeri olacak kadar da Büyük..
İnsan olabildiğimiz kadar Varız, insan olabildiğimiz kadar Yüce.
Seçim bize ait!
Velhasıl, yaşananlar bizi değiştirsin istiyorum.
Daha çok sevgi, anlayış, sabırla çıkalım kabuğumuzdan.
Bir şiir değiştirsin ya da merhametimizi okşasın karaya vurmuş her bebek adına..
"Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın / Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın / Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı / Beni sensiz bıraktın, beni bensiz bıraktın.” (Ümit Yaşar Oğuzcan)
Sağlıkla kalın!
.
Betül Özey, dikGAZETE.com
Sosyolog/Psikolog