Hırsızın hidâyeti..

Hırsızın hidâyeti..

Bu defa ki yazımız, yıllar öncesinden bir önemli anekdot..
Tam bir ibret vesikası.. 
İlgiyle okuyacağınızı ümit ediyorum.. 
İşadamı kardeşimiz Coşkun Topaloğlu‘nun Fındıkzade‘deki “All Seasons”otelinde oturuyoruz..
Coşkun’un yanı sıra, Fuzulev Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Akbal ve Cebeci Plâstik‘ten işadamı Alican Cebeci’de yanımızdalar.. 
Demli çaylar eşliğinde günlük meseleleri konuşuyoruz.. 
Bir ara sohbet ayrı bir mecraya kaydı.. “Tövbekârlık, günahkârlık” konuşulmaya başlandı.. 
Biz de, “Allah(cc) dilerse en günahkâr kulunu bir anda doğru yola sevk eder” dedik!..
“Elhak doğrudur” dedi arkadaşlarımız!..
Öyle ya; kırk yıl günahkâr, bir gün tövbekâr!.. Kâlplere hidayeti veren Hâlik-i Zülcelâl'dir.. O dilesin yeter ki.. Akan suları durdurur.. 
Neyse uzatmayalım, Alican Cebeci her zamanki kemâl-i edebiyle söz istedi ve “Sami abicim, müsaade ederseniz bu konuda başımdan geçen bir hadiseyi sizlere nakletmek istiyorum” dedi.. Alican Cebeci plâstik sanayisinde tanınan işadamlarındandır.. Sahavetlidir ve son derece de mütevazıdır.. Ayni zamanda da Eyüp Akbal gibi Dostlar Divanı'mızın üyesidir..
“Hay hay Alican” dedik.. Memnuniyetle, seni dinliyoruz!..
Alican Cebeci başladı başından geçen ibret dolu hikayeyi anlatmaya.. 
Olay takriben otuz sene evveline dayanıyor.. Alican o zamanlar küçük bir işletmeye sahip.. Bir gün Şişhane‘den aşağıya inerken aklına Perşembe Pazarı’na uğramak geliyor.. Zira oradan bir makine parçası alması gerekiyor.. O zamanlar Kartal marka bir arabası var!.. Unkapanı Köprüsü’nün kenarına arabasını bırakıyor ve “nasıl olsa çabucak parçayı alır gelirim” diyor.. Öyle de oluyor.. Alican‘ın gidip gelmesi on dakika bile sürmüyor.. Arabasının yanına geldiği zaman bagaj kapağının açık olduğunu farkediyor.. “Acaba ben mi açık bıraktım” diyor.. Ancak, başka bir el tarafından açıldığının farkına varıyor..
Evet, hırsız üç-beş dakika içinde Alican‘ın arabasını açmış!.. Bir şeyler alınmış mı, diye bakıyor, Alican!.. Sadece teybin çalınmış olduğunu görüyor.. O vakitler teyp hırsızlığı İstanbul’da çok oluyordu.. Biz de dahil, pek çok araba sahibi, hırsız korkusundan teybini akşam evine götürebilmek için “kızak” yaptırırdı arabalarına.. Neyse, Alican bir an öfkeye kapılıyor.. Kâlbinden hırsız için çok kötü düşünceler geçiriyor.. Hani o an hırsızı yakalasa parçalayacak gibi hissediyor kendisini..
Ama o ne?..

Alican bir anda sanki bir değişim geçirdiğinin farkına varıyor.. Adeta kâlbi yumuşuyor.. Nereden geliyorsa aklına, o an Hz. Ali’nin vefât hadisesi geliyor.. Bilirsiniz; Hz Ali’yi vuran kişi yakalanır.. Hz Ali herkesin can gargarasına düşeceği bir zamanda katili düşünür ve yanındakilere dönüp; “o kişiye süt verin, belki korkmuştur” der!.. İşte Alican’ın da bir anda aklına bu ifadeler geliyor ve bir an da “ben ne yapıyorum  Allah’ım!.” diyerek başlıyor Unkapanı Köprüsü’nün üzerinde hırsıza dua etmeye..
“Yarabbi, o insana hidayet eyle!.. Yarabbi, o kişiyi doğru yola sevk et!..” 
Ardından arabasına binip, gidiyor..
Olayın üzerinden birkaç sene geçiyor.. Günlerden bir gün Alican Cebeci ofisinde gazeteleri takip ederken bir anda irkiliyor.. Çünkü okumakta olduğu gazetelerden birinde yaşanmış hikayelerden bir yazı çarpıyor gözüne.. 
Alican yazıyı bir solukta okuyor ardından da gözlerinden sicim gibi yaşlar dökülüyor..
Bakın, Alican'ın ağlamasına sebep olan satırları yazan kişi neler demiş?..
“Ben günahkâr bir insandım!.. Pek çok kişinin evini, arabasını soydum.. Şimdi ise Elhamdülillah tövbe ettim.. Başımdan geçen bir olay neticesinde ve de Rabbimin inayetiyle doğru yolu buldum..” 
Devam ediyor;
“Bir gün Unkapanı köprüsünün üzerinde duran bir arabaya girdim ve teybini aldım.. Eve geldim, baktım ki teybin içinde bir kaset var.. Ama bu kaset şarkı-türkü kasetine benzemiyordu.. Merak edip dinlemeye başladım.. Kasette konuşan ses, imâni hakikatlerden bahsediyordu.. Anlatılanlar, o zamana kadar duymadığım şeylerdi.. Dikkatlice dinledim.. Kaset bitti, bir daha dinledim.. Derken bir daha.. Yetmedi bir kere daha.. Bana bir şeyler olmuştu ve o an kasette söylenenler gibi yaşamak istediğimi fark ettim.. Ve bir anda tüm yaptığım hırsızlıklara tövbe ettim.. Allahıma şükürler olsun, o tarihten itibaren yeni doğmuş bir insan olarak hayatımı sürdürüyorum..” 
Yazıyı okuyan Alican Cebeci gerçekten şok olmuştur.. Hemen aklına o tarihteki arabası ve çalınan teybi gelir..
Evet, yazıda ifade edilen teyp de kaset de, Alican’ındır..
Ve Alican’ın teybini çalan da, ardından ıslâh-ı nefs edip hırsızlığı bırakan da, bu yazıyı yazan kişiden başkası değildir..
Evet kıymetli dostlarım; 
Alican Cebeci, o kasedi teybin içinde tesadüfen mi bırakmıştır?.. 
Yoksa, sevki İlahi’mi dir?.. 
Bir gerçek varsa, hırsızın doğruyu bulmasına sebep olmuştur.. 
Hem, Unkapanı köprüsünün üzerinde dua etmemiş miydi Alican?..
Ey Allah’ım, o hırsıza hidayet eyle, dememiş miydi?.. 
Görünen o ki; Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, kendisine gönülden iltica edenlere ilgisiz kalmıyor.. 
Rabbim diyene, "kulum benim" deyip cevabını gönderiyor.. 
Vesselâm..

.

Sami Özey, dikGAZETE.com

Bu defa ki yazımız, yıllar öncesinden bir önemli anekdot..
Tam bir ibret vesikası.. 
İlgiyle okuyacağınızı ümit ediyorum.. 
İşadamı kardeşimiz Coşkun Topaloğlu‘nun Fındıkzade‘deki “All Seasons”otelinde oturuyoruz..
Coşkun’un yanı sıra, Fuzulev Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Akbal ve Cebeci Plâstik‘ten işadamı Alican Cebeci’de yanımızdalar.. 
Demli çaylar eşliğinde günlük meseleleri konuşuyoruz.. 
Bir ara sohbet ayrı bir mecraya kaydı.. “Tövbekârlık, günahkârlık” konuşulmaya başlandı.. 
Biz de, “Allah(cc) dilerse en günahkâr kulunu bir anda doğru yola sevk eder” dedik!..
“Elhak doğrudur” dedi arkadaşlarımız!..
Öyle ya; kırk yıl günahkâr, bir gün tövbekâr!.. Kâlplere hidayeti veren Hâlik-i Zülcelâl'dir.. O dilesin yeter ki.. Akan suları durdurur.. 
Neyse uzatmayalım, Alican Cebeci her zamanki kemâl-i edebiyle söz istedi ve “Sami abicim, müsaade ederseniz bu konuda başımdan geçen bir hadiseyi sizlere nakletmek istiyorum” dedi.. Alican Cebeci plâstik sanayisinde tanınan işadamlarındandır.. Sahavetlidir ve son derece de mütevazıdır.. Ayni zamanda da Eyüp Akbal gibi Dostlar Divanı'mızın üyesidir..
“Hay hay Alican” dedik.. Memnuniyetle, seni dinliyoruz!..
Alican Cebeci başladı başından geçen ibret dolu hikayeyi anlatmaya.. 
Olay takriben otuz sene evveline dayanıyor.. Alican o zamanlar küçük bir işletmeye sahip.. Bir gün Şişhane‘den aşağıya inerken aklına Perşembe Pazarı’na uğramak geliyor.. Zira oradan bir makine parçası alması gerekiyor.. O zamanlar Kartal marka bir arabası var!.. Unkapanı Köprüsü’nün kenarına arabasını bırakıyor ve “nasıl olsa çabucak parçayı alır gelirim” diyor.. Öyle de oluyor.. Alican‘ın gidip gelmesi on dakika bile sürmüyor.. Arabasının yanına geldiği zaman bagaj kapağının açık olduğunu farkediyor.. “Acaba ben mi açık bıraktım” diyor.. Ancak, başka bir el tarafından açıldığının farkına varıyor..
Evet, hırsız üç-beş dakika içinde Alican‘ın arabasını açmış!.. Bir şeyler alınmış mı, diye bakıyor, Alican!.. Sadece teybin çalınmış olduğunu görüyor.. O vakitler teyp hırsızlığı İstanbul’da çok oluyordu.. Biz de dahil, pek çok araba sahibi, hırsız korkusundan teybini akşam evine götürebilmek için “kızak” yaptırırdı arabalarına.. Neyse, Alican bir an öfkeye kapılıyor.. Kâlbinden hırsız için çok kötü düşünceler geçiriyor.. Hani o an hırsızı yakalasa parçalayacak gibi hissediyor kendisini..
Ama o ne?..

Alican bir anda sanki bir değişim geçirdiğinin farkına varıyor.. Adeta kâlbi yumuşuyor.. Nereden geliyorsa aklına, o an Hz. Ali’nin vefât hadisesi geliyor.. Bilirsiniz; Hz Ali’yi vuran kişi yakalanır.. Hz Ali herkesin can gargarasına düşeceği bir zamanda katili düşünür ve yanındakilere dönüp; “o kişiye süt verin, belki korkmuştur” der!.. İşte Alican’ın da bir anda aklına bu ifadeler geliyor ve bir an da “ben ne yapıyorum  Allah’ım!.” diyerek başlıyor Unkapanı Köprüsü’nün üzerinde hırsıza dua etmeye..
“Yarabbi, o insana hidayet eyle!.. Yarabbi, o kişiyi doğru yola sevk et!..” 
Ardından arabasına binip, gidiyor..
Olayın üzerinden birkaç sene geçiyor.. Günlerden bir gün Alican Cebeci ofisinde gazeteleri takip ederken bir anda irkiliyor.. Çünkü okumakta olduğu gazetelerden birinde yaşanmış hikayelerden bir yazı çarpıyor gözüne.. 
Alican yazıyı bir solukta okuyor ardından da gözlerinden sicim gibi yaşlar dökülüyor..
Bakın, Alican'ın ağlamasına sebep olan satırları yazan kişi neler demiş?..
“Ben günahkâr bir insandım!.. Pek çok kişinin evini, arabasını soydum.. Şimdi ise Elhamdülillah tövbe ettim.. Başımdan geçen bir olay neticesinde ve de Rabbimin inayetiyle doğru yolu buldum..” 
Devam ediyor;
“Bir gün Unkapanı köprüsünün üzerinde duran bir arabaya girdim ve teybini aldım.. Eve geldim, baktım ki teybin içinde bir kaset var.. Ama bu kaset şarkı-türkü kasetine benzemiyordu.. Merak edip dinlemeye başladım.. Kasette konuşan ses, imâni hakikatlerden bahsediyordu.. Anlatılanlar, o zamana kadar duymadığım şeylerdi.. Dikkatlice dinledim.. Kaset bitti, bir daha dinledim.. Derken bir daha.. Yetmedi bir kere daha.. Bana bir şeyler olmuştu ve o an kasette söylenenler gibi yaşamak istediğimi fark ettim.. Ve bir anda tüm yaptığım hırsızlıklara tövbe ettim.. Allahıma şükürler olsun, o tarihten itibaren yeni doğmuş bir insan olarak hayatımı sürdürüyorum..” 
Yazıyı okuyan Alican Cebeci gerçekten şok olmuştur.. Hemen aklına o tarihteki arabası ve çalınan teybi gelir..
Evet, yazıda ifade edilen teyp de kaset de, Alican’ındır..
Ve Alican’ın teybini çalan da, ardından ıslâh-ı nefs edip hırsızlığı bırakan da, bu yazıyı yazan kişiden başkası değildir..
Evet kıymetli dostlarım; 
Alican Cebeci, o kasedi teybin içinde tesadüfen mi bırakmıştır?.. 
Yoksa, sevki İlahi’mi dir?.. 
Bir gerçek varsa, hırsızın doğruyu bulmasına sebep olmuştur.. 
Hem, Unkapanı köprüsünün üzerinde dua etmemiş miydi Alican?..
Ey Allah’ım, o hırsıza hidayet eyle, dememiş miydi?.. 
Görünen o ki; Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, kendisine gönülden iltica edenlere ilgisiz kalmıyor.. 
Rabbim diyene, "kulum benim" deyip cevabını gönderiyor.. 
Vesselâm..

.

Sami Özey, dikGAZETE.com