Kadim Türk Devlet Teşkilatı Libya Cumhuriyeti

Kadim Türk Devlet Teşkilatı Libya Cumhuriyeti

Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve diğer Türk subayları, İtalyan işgaline karşı vatan topaklarını savunmak için bugünkü Libya coğrafyasına gittiklerinde gündemde ne petrol ne doğalgaz vardı?

Mustafa Kemal, bölgedeki ilk görev yeri Calût Kazasına giderek başta Şeyh Senûsî tarikatı olmak üzere diğer tarikatlardan direnişe katılmaları için yardım istedi. 

Şeyh Ahmet Senûsî tarikatıyla birlikte mücadeleye katıldığı gibi Müslümanlar için cihat ilân etti. Mustafa Kemal, Calut’taki görevini yerine getirdikten sonra ilk olarak Tobruk’ta düşmana karşı mücadele etti. 

Buradaki mücadelesinden sonra Derne’ye geçti. Teşkilat-ı Mahsusa tarafından teşkil edilen takviyeli bir Türk taburu, savaş sonuna kadar Trablusgarp’ta kaldı ve yerli mücahitlerle birlikte İngiliz, İtalyan ve Fransız kuvvetlerine karşı savaştı.

V. Murad’ın torunu Osman Fuad Efendi Libya’da…

V. Murad’ın torunu Osman Fuad, fahri generalliğe getirilmiş ve Libya’da görevlendirilmişti. 

Nisan 1918’de “icabında merkezi tanımayarak müstakil hareket etmek yetkisini haiz olmak üzere” grup komutanı sıfatıyla bir Alman denizaltı gemisiyle Derne’ye hareket etti. 

60 Türk subayıyla Trablusgarb’a ulaştı ve yaklaşık 6 ay boyunca başarılı operasyonlar gerçekleştirdi. 

Osmanlı Padişahı ve İslam Halifesi’ni temsilen Osmanlı hanedanından Şehzade Osman Fuad’ın, Libya topraklarına ayak basması, yerli halkı adeta coşturdu. 

Mondros Mütarekesi sonrasında Enver Paşa'nın başında olduğu Erkânıharbiye, Şehzade’den en yakın İtilaf Kuvvetleri komutanlığına teslim olmasını istedi. 

Osman Fuad, bizzat padişahtan emir gelmedikçe silah bırakmayacağını söyledi. 

Subay ve ordusunu İtalyanlara teslim etmek istemeyen Tümgeneral Osman Fuad, merkezin emrini dinlemeyerek çöle doğru çekilmiş ve kuvvetlerini Tunus’a geçirmişti. 

Ancak merkezden gelen ikinci bir emirde Trablusgarb’ın, İtalyanlara bırakıldığı belirtilince geri dönüp İtalyanlara teslim oldu. Napoli’de 8 ay esir kaldıktan sonra Ekim 1919’da İstanbul’a döndü. 

Kasım 1918’de Trablusgarp Cumhuriyeti’ni kuran kadronun derdi, yerleşik Türk nüfusun ve diğer unsurların İtalyan işgaline karşı korumak ve namuslarını çiğnetmemekti. 

Trablusgarp Cumhuriyeti nasıl hangi şartlarda kuruldu? 

Türk idaresindeki Libya’nın, İtalya ordusunca işgaline karşı İstanbul’da Harbiye Nezareti’nde, Teşkilatı Mahsusa'nın kurucu başkanlarından olan Tunuslu Ali Baş Hampa'nın idaresi altında bir “Umur-u Şarkiye Dairesi” vardı ve Trablusgarp harekâtını organize ediyordu. 

 

-Tunuslu Ali Baş Hampa-

Mondros Mütarekesi imzalanınca cephelerdeki savaşların durdurulması emredilmişti. 

Trablusgarplılara bağımsızlıklarını savunma güç ve imkânı kazandırmak gerekiyordu. Bu konuda büyük çaba sarf eden ve 8 Haziran 1949 - 6 Haziran 1950 arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan, Yarbay Abdurrahman Nafiz (Gürman), Trablusgarp’ta bir cumhuriyet idaresi kurulması fikrini savunuyordu.

Nitekim Kasım 1918’de Trablusgarp Cumhuriyeti ilan edildi

-Sağdan sola; Umum Afrika Askeri Grupları Kumandanlığına tayin edilen Nuri Paşa, Seyyid Şerif Ahmet El Senusi, 1949’da Libya kralı olan Seyyid İdris ve Trablusgarp eyaletinde Trablus Cihetinin idare-i askeriyesi bu defa uhdesine ihale olunan âyandan ve mücahidinden Süleyman el-Bârûnî.-

Mondros Ateşkes Anlaşması sonucu bölgeden çekilen Türkler; iki büyük Arap aşireti lideri Ahmed Şerif Es-Senusi ve Ahmed el-Maryad ile Son Osmanlı Mebusan Meclisi üyesi ve Berberilerin lideri, Trablusgarp’a bağlı Kâbâv’da doğumlu, Cebelinefûse’nin eski ve köklü bir Berberî ailesine mensup, Türk  idaresinin Trablusgarp valisi olarak atadığı, 1916’da bir denizaltıyla Misurata’ya ayak basan Süleyman El Baruni, 1908-1912 döneminde Meclis-i Mebûsan Bingazi mebusluğu yapan, Meclis-i Mebûsan mebusları tarafından kurulan Mutedil Hürriyetperveran Fırkası'nda yer alan, 1912 seçimlerinde de İttihat ve Terakki Partisi’nden Bingazi Mebusu olarak Meclis-i Mebûsan'a giren,  Kürt Şeyh Cevad Berzenci'nin damadı, Askeri Temyiz Mahkemesi Başkanı, Cemiyet-i Hayriye-i İslâmiyye tarafından yayınlanan, Türkçe, Arapça ve Urduca olarak genellikle on veya on beş günde bir İstanbul’da yayımlanan, Cihan-ı İslâm Dergisi’nin sorumlu müdürü, eski adı Teşkilatı Mahsusa olan 'Umur-u Şarkiye Dairesi’nin önde gelen isimlerinden Bingazili Yusuf Şetvan, Mısrata’da Osmanlı askerlerine ev sahipliği yapan Kuloğlu aşiretinin önde gelenlerinden, Hums Mutasarrıfı Ramazan Suveyhli’yi bir araya getirerek, 15 Kasım 1918 tarihinde Trablusgarp Cumhuriyeti’ni kurdurdu. 

Bugün Libya’nın Mısrata şehri, Türklerin bütünüyle blok halinde yaşadıkları bir yer. Libya’nın tam ortasında bulunan Akdeniz’in iki sahilinin üzerinde duran Mısrata, yüzölçümü ve nüfusuna göre Libya’nın 3. büyük şehridir. Bu şehirde Kuloğlu / Köroğlu Türk aşireti hâkim.

Mondros Mütarekesi sonrasında İtalyan işgaline karşı savaşan bu kadro, Wilson Prensipleri’nin 9. Maddesinde yer alan “İtalya'nın sınırları, açıkça belirlenmiş ulusal sınırlar temelinde yeniden çizilmelidir” ibaresinin gereği olarak Trablus Cumhuriyeti’ni kurdular. 

Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı’ndan yenilmiş olarak çıkarken, 16 Kasım 1918'de Trablus Cumhuriyeti, Kuzey Afrika halkları için bir umut ışığı olarak parladı. 

İslam dünyasının ilk cumhuriyetçi hükümeti, “Trablusgarp Cumhuriyeti, الجمهورية الطرابلسية / El-Cumhuriyyetu't Trablusiyye/ Repubblica di Tripolitania 1918-1922 yılları arası var oldu.

Sonrasında İtalyan işgali güçleri, Ömer Muhtar komutasındaki direnişçileri susturdu. 

Libya’nın bağımsızlık öncesi ara dönemi…

1858’de Fransız ordu birliklerinin Cezayir’e girmesiyle Fransa, Büyük Sahra’daki egemenliğini güçlendirdi. 

1858 sonrası Türklerle Fransızlar arasında, sahra boyunca uzanan ve Sudan’a ulaşan ticaret yollarının kontrolünü ele geçirmeye yönelik uzun bir çatışma dönemi başladı.  

Türkler, zaman zaman bu ticaret yollarının kontrolünü sağladılar ve sömürgeci Fransızlara gün yüzü göstermediler.  

İkinci Dünya Savaşı'nda İngilizler, Amerikalılar ve Fransızlar, İtalyanlar’ı kovarak Libya'yı işgal etti. Trablus ve Bingazi dahil, ülkenin büyük bölümü İngiliz egemenliğine geçti.

Orta Doğu'daki diğer sömürgelerinde olduğu gibi, İngiliz ve Fransız işgal güçleri Libyalıların bağımsızlık taleplerine şiddetle direndiler. 

Sömürgeci İngilizler, milliyetçilerin gazetelerini kapattı. 

1949'da İngiltere'nin Libya'yı, İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar arasında üçe bölme planı, Libya halkının öfkesini artırmaktan başka bir işe yaramadı.

Günümüzdeki fiili bölünmüşlük durumunun baş sorumlusu halen güncelliğini koruyan İngilizlerin bu planlarıdır.

Fransa yönetiminin, Libya'da ekonomik ve jeopolitik çıkarlarını darbeci general ile koruma peşinde olmasının nedeni de budur.  

Amerika Birleşik Devletleri, İngilizlerin planını durdurmak için Birleşmiş Milletler'de devreye girdi. Ama Amerika, bunu Libyalılar için yapmadı. 

Washington, Akdeniz'in ortasında, uzun bir kıyı şeridi olan Libya'yı Sovyetler Birliği'yle mücadelesinin stratejik bir ödülü olarak gördü, Trablus yakınlarındaki üssünü genişletmeye başladı. 

İtalyanlar tarafından inşa edilen üsse, beş bin Amerikan askeri ve sayısız uçak yerleştirildi. Birleşmiş Milletler 1949'da Libya'nın bağımsız bir ülke olması gerektiği kararını aldı.

İngilizlerin Libya Tahtına oturttukları Kral İdris, Türk Cumhuriyeti’ne yanaştı…

İkinci Dünya Savaşı devam ederken, İtalyanların 1942'de boşalttıkları Libya'da İngilizler askerî bir yönetim kurunca, Ankara Hükümeti, olanı biteni anlamak ve yerinde gözlemlemek için 13 Nisan 1942’de Genelkurmay Hava Müşaviri Tuğgeneral Şefik Çakmak başkanlığında bir heyeti Libya’ya gönderildi.

İkinci Dünya Savaşı'nda Şeyh Sunusî'nin yeğeni İdris, İttifak devletlerine yardım etmiş, onlar da kendisine Libya'nın bağımsızlığını vaat etmişlerdi.

 

-Libya’nın ilk ve tek Kralı İdris-

BM, Libya'nın bağımsızlığına 1949 Aralık’ta karar verdi ve İdris, 1951 Aralık'ında bağımsız Libya'nın başına resmen geçmiş oldu. Ankara’da toplanan Bakanlar Kurulu, 16 Ocak 1952 tarihli karar uyarınca Birleşik Libya Krallığı’nı tanıdı. 

Cihanşümul Kadim Türk Devlet aklı, hiç vakit geçirmeden yeni sürece uygun aktörlerini Libya’da konuşlandırdı. 

21 Aralık 1951'de Bağımsız Libya Krallığı'nın kurulduğu dünyaya duyuruldu. 

Kral İdrîs, kurduğu ilk hükümette 1930-1940 yılları arasında Hakkâri ve Bingöl valiliklerinde bulunan Sâdullah Koloğlu'nu sırasıyla İçişleri, Sağlık, Millî Eğitim bakanlıkları ile birlikte başbakanlığa getirdi.

Yirmi iki yıl Türk Dışişleri'nde matbuat ve hukuk müşavirliği yanı sıra bakanlık mütercimliği görevinde bulunan Abdullah Busayri'yi Dışişleri bakanı, ardından bir nevi kral nâibliğiyle Trablusgarp valisi tayin etti.

Kuloğullarından Sadullah Koloğlu, Libya Başbakanı…

Gençliğinin ilk yılları Libya'da geçen Sadullah Koloğlu 1949'da bağımsızlığını yeni kazanmış, kadroları olmayan Libya'da eskiden tanıdığı Emir Sunusi'nin talebi ve Türk hükümetinin izniyle ilk başbakanlık görevini üstlenip 1952'ye kadar sürdürdü. 

Sünûsî tarikatine mensup Derneli bir Kuloğlu ailesinden olan ve İstanbul’da mülkiyeyi bitiren kaymakam Sadullah Bey, 1949’dan 1952 senesine kadar o zaman tam müstakil olmayan Emir İdris’in isteğiyle Libya Başbakanlığı yaptı. 

Libya’nın bağımsızlığı sonrası 1947 yılında Trablusgarp’taki Kuloğlu Türkleri, “Türk-Trablus Birliği” adıyla parti kurmuş ve Trablusgarp’ın Türkiye ile birleşmesini talep etmişlerdi. 

Daha sonraki yıllarda Kral I. İdris döneminde Kuloğulları yönetimde aktif görev almış ve Kral’ın yakın çalışma arkadaşları arasında yer alarak Libya’nın gelişmesine katkı sunmuşlardı. 

Osmanlı zamanında, 16. yüzyılda Libya'ya giden yeniçerilere dayanıyor. Bu yeniçerilerin çocuklarından, torunlarından oluşan nesile de 'Kuloğlu' deniyor.

Libya Ordusunu Türkler kurdu…

Türkiye de boş durmayacak ve BM'de kurulmasını desteklediği Libya Devleti'ne askerî yardım ve uzmanlar gönderecektir. 1953 yılında, aralarında General Hıfzı Betin'in de bulunduğu, daha önce Trablusgarp'ta savaşan subaylarla Libya asıllı olup Türk ordusunda görev yapan subaylardan önemli bir grubu ülkesine götürdü.  Emekli Tuğgeneral Hıfzı Betin’in kızı Özkan Hanım, gazeteci Can Ataklı’nın annesi. 

Türk Hükümeti, Libya Ordusunu teşkilatlandırmak ve eğitmek için Piyade Yarbay Umran Yetişal’ı Bingazi’ye gönderir. Kral İdris, Sadullah Koloğlu’nun da önerisi ile Umran Yetişal’ı da ordu kumandanı yaptı. 

1954 Aralık'ında Türkiye'den gönderilen toplar, törenle Libyalı yetkililere teslim edilmişti. 

Hemen ardından 25 Haziran 1956 tarihli ve 6757 Sayılı Kanun kapsamında Kırıkkale yapısı 81. mm.lik 2000 adet havan mermisi, Libya’ya hibe edildi. 

1954 ila 1958 yıllarında 21'i yüksek okul, 8'i üniversite, 26'sı ilahiyat ve 8'i de askerî (4'ü deniz, 4'ü de hava kuvvetleri) okullarda olmak üzere 63 Libyalı öğrenciye Türkiye'de eğitim yapma imkânı sağlamış olup bunlar daha sonra Libya hükümetinde bakan, hatta Başbakan olarak görev yaptılar. 

Umran Yetişal’ın “Bombalar” isimli kitabı vardır. 

Binbaşı rütbesi ile Yedek Subay Okulu Beden Terbiyesi ve Bombacılık Öğretmeni olarak görev yaparken hazırladığı bu kitap, İstanbul’da 1944’te, Resimli Ay Matbaasında basılmış ve Yedeksubay Okulu Yayınları arasında çıkmıştır. 

Sıkı bir Beşiktaş kulübü üyesi ve taraftarı olan Umran Yetişal, Libya ordusuna ve Afrika’daki diğer mazlum  halkların kurtuluş mücadelesi  savaşçılarına gayri nizami harp eğitimi vermişti. 

Cezayir Savaşında Türk desteği…

Türkiye; Cezayir halkının sömürgeci Fransa’ya karşı verdiği özgürlük mücadelesinde de sessiz kalmadı. 

Türkiye o dönem Libya’ya gizli olarak silah ve mühimmat yolladı. Bu malzemeler karayoluyla Libya’nın iç kesimlerinden Cezayir’in ücra taraflarına ulaştırıldı. 

Buradaki gönüllülerin eğitilmesi için de buradan uzmanlık alanı patlayıcı maddeler ve bombalar olan Tuğgeneral Ümran Yetişal, buraya yollandı. Bir süre buradaki milis güçleri eğitip tekrar Türkiye’ye döndü. Türkiye’nin desteği net sonuç verdi, 1962’de Fransa, Cezayir’den tamamen çekildi.

Kaddafi Devrimin Gizli Kahramanı Abdüsselam Callut…

Sidi Muhammed İdris El Mehdi es-Senusi, Libya Kralı olmasından on sekiz yıl sonra, Eylül 1969'da kaplıca tedavisi görmek üzere Türkiye'de bulunduğu sırada Albay Muammer Kaddafi önderliğindeki askeri bir darbeyle tahtından uzaklaştırıldı. 

1969'da, ordunun genç subaylarından Muammer Ebu Minyar El-Kaddafi, bir darbe yaptı. 

Monarşi sona erdirildi ve “Libya Arap Cemahiriyesi” kuruldu. Ve o dönemden Ekim 2011'deki ölümüne dek, ülkeyi 'Yeşil Sosyalizm' adı verilen bir sistemle yönetti.

Kaddafi, Arap milliyetçisiydi ama bir Türk düşmanı değildi. 

Askeri eğitimini Türkiye'de yaptı. 27 Mayıs 1960 darbesi sırasında Kaddafi, Harp Okulu öğrencisiydi. 

Kaddafi, Ankara'daki Kara Harp Okulu'nun 1962 mezunu. 

Kaddafi ile birlikte Libya'da ihtilali gerçekleştiren Abdüsselam Callud da Türk harbiyesinden mezun. İkisi birlikte, 1962-63 eğitim yılında Harbiye'nin dil okulunda da kurs gördüler.

Callud, Tarblusgarb Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosundan Türk Subayı Nuri Calud’un torunu. 

Çok iyi Türkçe konuşuyordu. Türk Subayı Nuri Calud, büyük ve silahlı bir aşiret olan Fizan merkezli, Magariha’ya mensup. 

Türkiye yanlısı olan bu aşirete, Senusi tarikatı şeyhleri de mensup. Magariha kabilesi, sistem içerisinde kilit konumları elinde tutmaktadır. Kaddafi'ye en yakın ikinci aşiretti. Serbest bırakılan Lockerbie bombacısı El Megrahi” bu aşiretin mensubu. 

Callud, Türkiye'nin yakından tanıdığı bir isim. Osmanlı ve Türk hayranlığını hiçbir zaman saklamayan Callud, 1962-63 yıllarında Türk Harbiye'sinin dil okulunda kurs gördü. 

Türk kamuoyu onu eski Başbakan Bülent Ecevit ile olan yakınlığı ile tanıdı. Hatta “Ecevit'in akrabası” olduğu bile söylendi. 1944 doğumlu olan Abdüsselam Callud, Libya'da, 1969'da Kral İdris'i deviren askeri darbeye katıldı, Kaddafi'nin danışmanı ve başkan yardımcısı oldu. 

1990'lı yılların ortasına kadar Kaddafi'nin en yakınındaki isim ve Libya'nın 2 numarası olan Callud, ailesinin 1993'te isyan etmesi sonrası gözden düştü.

Kaddafi'nin yanında olduğu 1970'li yıllarda CHP lideri Ecevit ile sıkı ilişkileri vardı. Ecevit'in CHP'si ile Callud'un (Kaddafi'nin) Arap Sosyalist Birliği Partisi ortak açıklamalar bile yaptı. 

Bülent Ecevit bir görüşmede “CHP de Libya Arap Sosyalist Birliği Partisi de kapitalizm yolundan kalkınmayı reddettiği gibi komünizm yolundan kalkınmayı da reddetmektedir. Her iki parti de kalkınma uğruna insanın ezilmesini insanın sömürülmesini reddetmektedir" demişti.

Abdüsselam Callud, Milli Türk Talebe Birliği'nde verdiği konferansta Kur’an'ı havaya kaldırarak, "Anayasamız da Kur’an, kaynağımız da Kur’an" deyince o dönemin muhafazakâr gençleri arasında bir efsane olmuştu. 

Callud'un Türk kamuoyunda tanınmasına neden olan başlıca olaylardan biri de Kıbrıs Barış Harekâtı oldu. Harekât için Muammer Kaddafi ile birlikte Türkiye'ye büyük destek verdi. 

Öyle ki Türk savaş uçaklarının petrolü, yedek parçaları Libya'dan geldi. Callud, ekonomi ve sanayi bakanlıkları hatta başbakanlık döneminde Libya yatırımlarında Türk şirketlerine büyük ihaleler verdi. 

Ecevit'in Mart 1976'da gerçekleştirdiği Libya gezisinde, kendisine büyük ilgi gösteren Callud, Ecevit'e Türkiye'nin sorunları için “Meseleniz, bizim de meselemizdirdiyerek Türkiye'ye olan yakınlığını ortaya koyuyordu.

Callud, Türkiye'ye yaptığı ziyaretlerde Türk sanatçılarla da iyi ilişkiler kurmuştu. Callud, Batı'nın Libya'nın zenginliklerine sahip olmasına karşı çıkıyordu.

Petrolün kamulaştırılmasında etkin rol oynayan Callud, Libya petrollerinden sorumluydu. 7 büyük petrol şirketiyle yaptığı görüşmelerde petrol satış fiyatını artırmayı başaran Callud'un bu görüşmelerde masasında bir silah olduğu, o müzakerelerde olan Andrew Ensor tarafından anlatılır.

Çocukluk yıllarından beri Muammer Kaddafi ile arkadaş olan Callud, 1969'da Libya Kralı İdris'in devrildiği darbeyi de Kaddafi ile birlikte planlamıştı.

Abdusselam Callud, darbenin ardından 1970'te başbakan yardımcılığı ve içişleri bakanlığı görevlerini üstlendi.

1972 yılında ise başbakanlığa getirilen Callud, 1977'ye kadar bu görevde kaldı. 

Muammer Kaddafi'ye 'cemâhiriye tipi yönetim' (Libya'nın kabile sistemi temelinde özerk cumhuriyetçiklere bölünmesi) kurması için fikir veren de Callud oldu. 

Libya hükümetinin yönetim kademelerinde bulunurken yaptığı Moskova ve Pekin ziyaretleriyle ülkesinin Batı karşıtı tutumunu güçlendiren Abdusselam Callud, aynı zamanda Libya'nın petrol sanayisinin de başı konumundaydı. 

1990'ların başından itibaren, Abdusselam Callud ve Muammer Kaddafi arasında ciddi görüş ayrılıkları belirmeye başladı. Ancak iplerin tamamen kopması, sıradışı bir nedenle oldu: 1993 yılında Kaddafi, Libyalı hacıları Mekke yerine Kudüs'e göndermeye kalkışınca, Callud, Kaddafi hükümetindeki bütün resmi görevlerinden ayrıldığını açıkladı. 

Libya'da Kaddafi rejiminin ikinci adamı olarak bilinen eski Başbakan Abdüsselam Callud, darbe arkadaşı Kaddafi’yi, “Yeşil Kitap-Yeşil Yürüyüş” doktrininden  sapmakla itham ederek muhaliflerin safına katıldı. 

Neymiş efendim; Cihanşümul Kadim Türk Devlet Teşkilatı sınır tanımazmış.

Yeri gelmişken…

Evrensel Kadim Türk Devlet Teşkilatı” ifadesini hayali bulan bir çok okuyucum var. 

İtiraz için ileri sürdükleri ilk gerekçe, “madem bu devlet yapısı o kadar güçlü idi neden Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasını engelleyemediler?” 

İkinci itiraz sorusu; “madem bu kadar güçlü, örgütlü ve yaygın o halde neden Türkiye günümüzde ekonomik sorunlarla boğuşuyor?” 

Şahsi tavrım Nasrettin Hoca misali, bilenler bilmeyenlere anlatsın. Günlük basit meşgalelere bakıp, bütünü göremeyenlere ne deseniz boş? 

Onlar derya denizleri geçip derelerde boğulanların ruh halini yaşayanlar. Bir de anlamamakta ısrarcı olanlar, tıpkı deveye hendek atlatmak kadar inatçı ve zorlular. 

Yazdıklarıma bakıp sakın beni istihbarat kurumları ile zihninizde irtbatlandırmayın. Benim yazdıklarım, düzenli ve sistematik okumanın yansımasıdır. 

Bir de eskilerin dediği “hissi kalbel vuku durumudur. 

Et tekrarü ahsen, velevkane yüzseksen.” O nedenle  bir daha belirteyim, bir siyasî partinin, ocak, dernek, vakıf veya sendikanın ve dahi cemaatin müntesibi, üyesi, adamı değilim.

İlelebet hür yaşamasına gönül verdiğim Türk Milletinin ve Devletinin sıradan bir ferdiyim. Duam; Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin!

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve diğer Türk subayları, İtalyan işgaline karşı vatan topaklarını savunmak için bugünkü Libya coğrafyasına gittiklerinde gündemde ne petrol ne doğalgaz vardı?

Mustafa Kemal, bölgedeki ilk görev yeri Calût Kazasına giderek başta Şeyh Senûsî tarikatı olmak üzere diğer tarikatlardan direnişe katılmaları için yardım istedi. 

Şeyh Ahmet Senûsî tarikatıyla birlikte mücadeleye katıldığı gibi Müslümanlar için cihat ilân etti. Mustafa Kemal, Calut’taki görevini yerine getirdikten sonra ilk olarak Tobruk’ta düşmana karşı mücadele etti. 

Buradaki mücadelesinden sonra Derne’ye geçti. Teşkilat-ı Mahsusa tarafından teşkil edilen takviyeli bir Türk taburu, savaş sonuna kadar Trablusgarp’ta kaldı ve yerli mücahitlerle birlikte İngiliz, İtalyan ve Fransız kuvvetlerine karşı savaştı.

V. Murad’ın torunu Osman Fuad Efendi Libya’da…

V. Murad’ın torunu Osman Fuad, fahri generalliğe getirilmiş ve Libya’da görevlendirilmişti. 

Nisan 1918’de “icabında merkezi tanımayarak müstakil hareket etmek yetkisini haiz olmak üzere” grup komutanı sıfatıyla bir Alman denizaltı gemisiyle Derne’ye hareket etti. 

60 Türk subayıyla Trablusgarb’a ulaştı ve yaklaşık 6 ay boyunca başarılı operasyonlar gerçekleştirdi. 

Osmanlı Padişahı ve İslam Halifesi’ni temsilen Osmanlı hanedanından Şehzade Osman Fuad’ın, Libya topraklarına ayak basması, yerli halkı adeta coşturdu. 

Mondros Mütarekesi sonrasında Enver Paşa'nın başında olduğu Erkânıharbiye, Şehzade’den en yakın İtilaf Kuvvetleri komutanlığına teslim olmasını istedi. 

Osman Fuad, bizzat padişahtan emir gelmedikçe silah bırakmayacağını söyledi. 

Subay ve ordusunu İtalyanlara teslim etmek istemeyen Tümgeneral Osman Fuad, merkezin emrini dinlemeyerek çöle doğru çekilmiş ve kuvvetlerini Tunus’a geçirmişti. 

Ancak merkezden gelen ikinci bir emirde Trablusgarb’ın, İtalyanlara bırakıldığı belirtilince geri dönüp İtalyanlara teslim oldu. Napoli’de 8 ay esir kaldıktan sonra Ekim 1919’da İstanbul’a döndü. 

Kasım 1918’de Trablusgarp Cumhuriyeti’ni kuran kadronun derdi, yerleşik Türk nüfusun ve diğer unsurların İtalyan işgaline karşı korumak ve namuslarını çiğnetmemekti. 

Trablusgarp Cumhuriyeti nasıl hangi şartlarda kuruldu? 

Türk idaresindeki Libya’nın, İtalya ordusunca işgaline karşı İstanbul’da Harbiye Nezareti’nde, Teşkilatı Mahsusa'nın kurucu başkanlarından olan Tunuslu Ali Baş Hampa'nın idaresi altında bir “Umur-u Şarkiye Dairesi” vardı ve Trablusgarp harekâtını organize ediyordu. 

 

-Tunuslu Ali Baş Hampa-

Mondros Mütarekesi imzalanınca cephelerdeki savaşların durdurulması emredilmişti. 

Trablusgarplılara bağımsızlıklarını savunma güç ve imkânı kazandırmak gerekiyordu. Bu konuda büyük çaba sarf eden ve 8 Haziran 1949 - 6 Haziran 1950 arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan, Yarbay Abdurrahman Nafiz (Gürman), Trablusgarp’ta bir cumhuriyet idaresi kurulması fikrini savunuyordu.

Nitekim Kasım 1918’de Trablusgarp Cumhuriyeti ilan edildi

-Sağdan sola; Umum Afrika Askeri Grupları Kumandanlığına tayin edilen Nuri Paşa, Seyyid Şerif Ahmet El Senusi, 1949’da Libya kralı olan Seyyid İdris ve Trablusgarp eyaletinde Trablus Cihetinin idare-i askeriyesi bu defa uhdesine ihale olunan âyandan ve mücahidinden Süleyman el-Bârûnî.-

Mondros Ateşkes Anlaşması sonucu bölgeden çekilen Türkler; iki büyük Arap aşireti lideri Ahmed Şerif Es-Senusi ve Ahmed el-Maryad ile Son Osmanlı Mebusan Meclisi üyesi ve Berberilerin lideri, Trablusgarp’a bağlı Kâbâv’da doğumlu, Cebelinefûse’nin eski ve köklü bir Berberî ailesine mensup, Türk  idaresinin Trablusgarp valisi olarak atadığı, 1916’da bir denizaltıyla Misurata’ya ayak basan Süleyman El Baruni, 1908-1912 döneminde Meclis-i Mebûsan Bingazi mebusluğu yapan, Meclis-i Mebûsan mebusları tarafından kurulan Mutedil Hürriyetperveran Fırkası'nda yer alan, 1912 seçimlerinde de İttihat ve Terakki Partisi’nden Bingazi Mebusu olarak Meclis-i Mebûsan'a giren,  Kürt Şeyh Cevad Berzenci'nin damadı, Askeri Temyiz Mahkemesi Başkanı, Cemiyet-i Hayriye-i İslâmiyye tarafından yayınlanan, Türkçe, Arapça ve Urduca olarak genellikle on veya on beş günde bir İstanbul’da yayımlanan, Cihan-ı İslâm Dergisi’nin sorumlu müdürü, eski adı Teşkilatı Mahsusa olan 'Umur-u Şarkiye Dairesi’nin önde gelen isimlerinden Bingazili Yusuf Şetvan, Mısrata’da Osmanlı askerlerine ev sahipliği yapan Kuloğlu aşiretinin önde gelenlerinden, Hums Mutasarrıfı Ramazan Suveyhli’yi bir araya getirerek, 15 Kasım 1918 tarihinde Trablusgarp Cumhuriyeti’ni kurdurdu. 

Bugün Libya’nın Mısrata şehri, Türklerin bütünüyle blok halinde yaşadıkları bir yer. Libya’nın tam ortasında bulunan Akdeniz’in iki sahilinin üzerinde duran Mısrata, yüzölçümü ve nüfusuna göre Libya’nın 3. büyük şehridir. Bu şehirde Kuloğlu / Köroğlu Türk aşireti hâkim.

Mondros Mütarekesi sonrasında İtalyan işgaline karşı savaşan bu kadro, Wilson Prensipleri’nin 9. Maddesinde yer alan “İtalya'nın sınırları, açıkça belirlenmiş ulusal sınırlar temelinde yeniden çizilmelidir” ibaresinin gereği olarak Trablus Cumhuriyeti’ni kurdular. 

Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı’ndan yenilmiş olarak çıkarken, 16 Kasım 1918'de Trablus Cumhuriyeti, Kuzey Afrika halkları için bir umut ışığı olarak parladı. 

İslam dünyasının ilk cumhuriyetçi hükümeti, “Trablusgarp Cumhuriyeti, الجمهورية الطرابلسية / El-Cumhuriyyetu't Trablusiyye/ Repubblica di Tripolitania 1918-1922 yılları arası var oldu.

Sonrasında İtalyan işgali güçleri, Ömer Muhtar komutasındaki direnişçileri susturdu. 

Libya’nın bağımsızlık öncesi ara dönemi…

1858’de Fransız ordu birliklerinin Cezayir’e girmesiyle Fransa, Büyük Sahra’daki egemenliğini güçlendirdi. 

1858 sonrası Türklerle Fransızlar arasında, sahra boyunca uzanan ve Sudan’a ulaşan ticaret yollarının kontrolünü ele geçirmeye yönelik uzun bir çatışma dönemi başladı.  

Türkler, zaman zaman bu ticaret yollarının kontrolünü sağladılar ve sömürgeci Fransızlara gün yüzü göstermediler.  

İkinci Dünya Savaşı'nda İngilizler, Amerikalılar ve Fransızlar, İtalyanlar’ı kovarak Libya'yı işgal etti. Trablus ve Bingazi dahil, ülkenin büyük bölümü İngiliz egemenliğine geçti.

Orta Doğu'daki diğer sömürgelerinde olduğu gibi, İngiliz ve Fransız işgal güçleri Libyalıların bağımsızlık taleplerine şiddetle direndiler. 

Sömürgeci İngilizler, milliyetçilerin gazetelerini kapattı. 

1949'da İngiltere'nin Libya'yı, İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar arasında üçe bölme planı, Libya halkının öfkesini artırmaktan başka bir işe yaramadı.

Günümüzdeki fiili bölünmüşlük durumunun baş sorumlusu halen güncelliğini koruyan İngilizlerin bu planlarıdır.

Fransa yönetiminin, Libya'da ekonomik ve jeopolitik çıkarlarını darbeci general ile koruma peşinde olmasının nedeni de budur.  

Amerika Birleşik Devletleri, İngilizlerin planını durdurmak için Birleşmiş Milletler'de devreye girdi. Ama Amerika, bunu Libyalılar için yapmadı. 

Washington, Akdeniz'in ortasında, uzun bir kıyı şeridi olan Libya'yı Sovyetler Birliği'yle mücadelesinin stratejik bir ödülü olarak gördü, Trablus yakınlarındaki üssünü genişletmeye başladı. 

İtalyanlar tarafından inşa edilen üsse, beş bin Amerikan askeri ve sayısız uçak yerleştirildi. Birleşmiş Milletler 1949'da Libya'nın bağımsız bir ülke olması gerektiği kararını aldı.

İngilizlerin Libya Tahtına oturttukları Kral İdris, Türk Cumhuriyeti’ne yanaştı…

İkinci Dünya Savaşı devam ederken, İtalyanların 1942'de boşalttıkları Libya'da İngilizler askerî bir yönetim kurunca, Ankara Hükümeti, olanı biteni anlamak ve yerinde gözlemlemek için 13 Nisan 1942’de Genelkurmay Hava Müşaviri Tuğgeneral Şefik Çakmak başkanlığında bir heyeti Libya’ya gönderildi.

İkinci Dünya Savaşı'nda Şeyh Sunusî'nin yeğeni İdris, İttifak devletlerine yardım etmiş, onlar da kendisine Libya'nın bağımsızlığını vaat etmişlerdi.

 

-Libya’nın ilk ve tek Kralı İdris-

BM, Libya'nın bağımsızlığına 1949 Aralık’ta karar verdi ve İdris, 1951 Aralık'ında bağımsız Libya'nın başına resmen geçmiş oldu. Ankara’da toplanan Bakanlar Kurulu, 16 Ocak 1952 tarihli karar uyarınca Birleşik Libya Krallığı’nı tanıdı. 

Cihanşümul Kadim Türk Devlet aklı, hiç vakit geçirmeden yeni sürece uygun aktörlerini Libya’da konuşlandırdı. 

21 Aralık 1951'de Bağımsız Libya Krallığı'nın kurulduğu dünyaya duyuruldu. 

Kral İdrîs, kurduğu ilk hükümette 1930-1940 yılları arasında Hakkâri ve Bingöl valiliklerinde bulunan Sâdullah Koloğlu'nu sırasıyla İçişleri, Sağlık, Millî Eğitim bakanlıkları ile birlikte başbakanlığa getirdi.

Yirmi iki yıl Türk Dışişleri'nde matbuat ve hukuk müşavirliği yanı sıra bakanlık mütercimliği görevinde bulunan Abdullah Busayri'yi Dışişleri bakanı, ardından bir nevi kral nâibliğiyle Trablusgarp valisi tayin etti.

Kuloğullarından Sadullah Koloğlu, Libya Başbakanı…

Gençliğinin ilk yılları Libya'da geçen Sadullah Koloğlu 1949'da bağımsızlığını yeni kazanmış, kadroları olmayan Libya'da eskiden tanıdığı Emir Sunusi'nin talebi ve Türk hükümetinin izniyle ilk başbakanlık görevini üstlenip 1952'ye kadar sürdürdü. 

Sünûsî tarikatine mensup Derneli bir Kuloğlu ailesinden olan ve İstanbul’da mülkiyeyi bitiren kaymakam Sadullah Bey, 1949’dan 1952 senesine kadar o zaman tam müstakil olmayan Emir İdris’in isteğiyle Libya Başbakanlığı yaptı. 

Libya’nın bağımsızlığı sonrası 1947 yılında Trablusgarp’taki Kuloğlu Türkleri, “Türk-Trablus Birliği” adıyla parti kurmuş ve Trablusgarp’ın Türkiye ile birleşmesini talep etmişlerdi. 

Daha sonraki yıllarda Kral I. İdris döneminde Kuloğulları yönetimde aktif görev almış ve Kral’ın yakın çalışma arkadaşları arasında yer alarak Libya’nın gelişmesine katkı sunmuşlardı. 

Osmanlı zamanında, 16. yüzyılda Libya'ya giden yeniçerilere dayanıyor. Bu yeniçerilerin çocuklarından, torunlarından oluşan nesile de 'Kuloğlu' deniyor.

Libya Ordusunu Türkler kurdu…

Türkiye de boş durmayacak ve BM'de kurulmasını desteklediği Libya Devleti'ne askerî yardım ve uzmanlar gönderecektir. 1953 yılında, aralarında General Hıfzı Betin'in de bulunduğu, daha önce Trablusgarp'ta savaşan subaylarla Libya asıllı olup Türk ordusunda görev yapan subaylardan önemli bir grubu ülkesine götürdü.  Emekli Tuğgeneral Hıfzı Betin’in kızı Özkan Hanım, gazeteci Can Ataklı’nın annesi. 

Türk Hükümeti, Libya Ordusunu teşkilatlandırmak ve eğitmek için Piyade Yarbay Umran Yetişal’ı Bingazi’ye gönderir. Kral İdris, Sadullah Koloğlu’nun da önerisi ile Umran Yetişal’ı da ordu kumandanı yaptı. 

1954 Aralık'ında Türkiye'den gönderilen toplar, törenle Libyalı yetkililere teslim edilmişti. 

Hemen ardından 25 Haziran 1956 tarihli ve 6757 Sayılı Kanun kapsamında Kırıkkale yapısı 81. mm.lik 2000 adet havan mermisi, Libya’ya hibe edildi. 

1954 ila 1958 yıllarında 21'i yüksek okul, 8'i üniversite, 26'sı ilahiyat ve 8'i de askerî (4'ü deniz, 4'ü de hava kuvvetleri) okullarda olmak üzere 63 Libyalı öğrenciye Türkiye'de eğitim yapma imkânı sağlamış olup bunlar daha sonra Libya hükümetinde bakan, hatta Başbakan olarak görev yaptılar. 

Umran Yetişal’ın “Bombalar” isimli kitabı vardır. 

Binbaşı rütbesi ile Yedek Subay Okulu Beden Terbiyesi ve Bombacılık Öğretmeni olarak görev yaparken hazırladığı bu kitap, İstanbul’da 1944’te, Resimli Ay Matbaasında basılmış ve Yedeksubay Okulu Yayınları arasında çıkmıştır. 

Sıkı bir Beşiktaş kulübü üyesi ve taraftarı olan Umran Yetişal, Libya ordusuna ve Afrika’daki diğer mazlum  halkların kurtuluş mücadelesi  savaşçılarına gayri nizami harp eğitimi vermişti. 

Cezayir Savaşında Türk desteği…

Türkiye; Cezayir halkının sömürgeci Fransa’ya karşı verdiği özgürlük mücadelesinde de sessiz kalmadı. 

Türkiye o dönem Libya’ya gizli olarak silah ve mühimmat yolladı. Bu malzemeler karayoluyla Libya’nın iç kesimlerinden Cezayir’in ücra taraflarına ulaştırıldı. 

Buradaki gönüllülerin eğitilmesi için de buradan uzmanlık alanı patlayıcı maddeler ve bombalar olan Tuğgeneral Ümran Yetişal, buraya yollandı. Bir süre buradaki milis güçleri eğitip tekrar Türkiye’ye döndü. Türkiye’nin desteği net sonuç verdi, 1962’de Fransa, Cezayir’den tamamen çekildi.

Kaddafi Devrimin Gizli Kahramanı Abdüsselam Callut…

Sidi Muhammed İdris El Mehdi es-Senusi, Libya Kralı olmasından on sekiz yıl sonra, Eylül 1969'da kaplıca tedavisi görmek üzere Türkiye'de bulunduğu sırada Albay Muammer Kaddafi önderliğindeki askeri bir darbeyle tahtından uzaklaştırıldı. 

1969'da, ordunun genç subaylarından Muammer Ebu Minyar El-Kaddafi, bir darbe yaptı. 

Monarşi sona erdirildi ve “Libya Arap Cemahiriyesi” kuruldu. Ve o dönemden Ekim 2011'deki ölümüne dek, ülkeyi 'Yeşil Sosyalizm' adı verilen bir sistemle yönetti.

Kaddafi, Arap milliyetçisiydi ama bir Türk düşmanı değildi. 

Askeri eğitimini Türkiye'de yaptı. 27 Mayıs 1960 darbesi sırasında Kaddafi, Harp Okulu öğrencisiydi. 

Kaddafi, Ankara'daki Kara Harp Okulu'nun 1962 mezunu. 

Kaddafi ile birlikte Libya'da ihtilali gerçekleştiren Abdüsselam Callud da Türk harbiyesinden mezun. İkisi birlikte, 1962-63 eğitim yılında Harbiye'nin dil okulunda da kurs gördüler.

Callud, Tarblusgarb Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosundan Türk Subayı Nuri Calud’un torunu. 

Çok iyi Türkçe konuşuyordu. Türk Subayı Nuri Calud, büyük ve silahlı bir aşiret olan Fizan merkezli, Magariha’ya mensup. 

Türkiye yanlısı olan bu aşirete, Senusi tarikatı şeyhleri de mensup. Magariha kabilesi, sistem içerisinde kilit konumları elinde tutmaktadır. Kaddafi'ye en yakın ikinci aşiretti. Serbest bırakılan Lockerbie bombacısı El Megrahi” bu aşiretin mensubu. 

Callud, Türkiye'nin yakından tanıdığı bir isim. Osmanlı ve Türk hayranlığını hiçbir zaman saklamayan Callud, 1962-63 yıllarında Türk Harbiye'sinin dil okulunda kurs gördü. 

Türk kamuoyu onu eski Başbakan Bülent Ecevit ile olan yakınlığı ile tanıdı. Hatta “Ecevit'in akrabası” olduğu bile söylendi. 1944 doğumlu olan Abdüsselam Callud, Libya'da, 1969'da Kral İdris'i deviren askeri darbeye katıldı, Kaddafi'nin danışmanı ve başkan yardımcısı oldu. 

1990'lı yılların ortasına kadar Kaddafi'nin en yakınındaki isim ve Libya'nın 2 numarası olan Callud, ailesinin 1993'te isyan etmesi sonrası gözden düştü.

Kaddafi'nin yanında olduğu 1970'li yıllarda CHP lideri Ecevit ile sıkı ilişkileri vardı. Ecevit'in CHP'si ile Callud'un (Kaddafi'nin) Arap Sosyalist Birliği Partisi ortak açıklamalar bile yaptı. 

Bülent Ecevit bir görüşmede “CHP de Libya Arap Sosyalist Birliği Partisi de kapitalizm yolundan kalkınmayı reddettiği gibi komünizm yolundan kalkınmayı da reddetmektedir. Her iki parti de kalkınma uğruna insanın ezilmesini insanın sömürülmesini reddetmektedir" demişti.

Abdüsselam Callud, Milli Türk Talebe Birliği'nde verdiği konferansta Kur’an'ı havaya kaldırarak, "Anayasamız da Kur’an, kaynağımız da Kur’an" deyince o dönemin muhafazakâr gençleri arasında bir efsane olmuştu. 

Callud'un Türk kamuoyunda tanınmasına neden olan başlıca olaylardan biri de Kıbrıs Barış Harekâtı oldu. Harekât için Muammer Kaddafi ile birlikte Türkiye'ye büyük destek verdi. 

Öyle ki Türk savaş uçaklarının petrolü, yedek parçaları Libya'dan geldi. Callud, ekonomi ve sanayi bakanlıkları hatta başbakanlık döneminde Libya yatırımlarında Türk şirketlerine büyük ihaleler verdi. 

Ecevit'in Mart 1976'da gerçekleştirdiği Libya gezisinde, kendisine büyük ilgi gösteren Callud, Ecevit'e Türkiye'nin sorunları için “Meseleniz, bizim de meselemizdirdiyerek Türkiye'ye olan yakınlığını ortaya koyuyordu.

Callud, Türkiye'ye yaptığı ziyaretlerde Türk sanatçılarla da iyi ilişkiler kurmuştu. Callud, Batı'nın Libya'nın zenginliklerine sahip olmasına karşı çıkıyordu.

Petrolün kamulaştırılmasında etkin rol oynayan Callud, Libya petrollerinden sorumluydu. 7 büyük petrol şirketiyle yaptığı görüşmelerde petrol satış fiyatını artırmayı başaran Callud'un bu görüşmelerde masasında bir silah olduğu, o müzakerelerde olan Andrew Ensor tarafından anlatılır.

Çocukluk yıllarından beri Muammer Kaddafi ile arkadaş olan Callud, 1969'da Libya Kralı İdris'in devrildiği darbeyi de Kaddafi ile birlikte planlamıştı.

Abdusselam Callud, darbenin ardından 1970'te başbakan yardımcılığı ve içişleri bakanlığı görevlerini üstlendi.

1972 yılında ise başbakanlığa getirilen Callud, 1977'ye kadar bu görevde kaldı. 

Muammer Kaddafi'ye 'cemâhiriye tipi yönetim' (Libya'nın kabile sistemi temelinde özerk cumhuriyetçiklere bölünmesi) kurması için fikir veren de Callud oldu. 

Libya hükümetinin yönetim kademelerinde bulunurken yaptığı Moskova ve Pekin ziyaretleriyle ülkesinin Batı karşıtı tutumunu güçlendiren Abdusselam Callud, aynı zamanda Libya'nın petrol sanayisinin de başı konumundaydı. 

1990'ların başından itibaren, Abdusselam Callud ve Muammer Kaddafi arasında ciddi görüş ayrılıkları belirmeye başladı. Ancak iplerin tamamen kopması, sıradışı bir nedenle oldu: 1993 yılında Kaddafi, Libyalı hacıları Mekke yerine Kudüs'e göndermeye kalkışınca, Callud, Kaddafi hükümetindeki bütün resmi görevlerinden ayrıldığını açıkladı. 

Libya'da Kaddafi rejiminin ikinci adamı olarak bilinen eski Başbakan Abdüsselam Callud, darbe arkadaşı Kaddafi’yi, “Yeşil Kitap-Yeşil Yürüyüş” doktrininden  sapmakla itham ederek muhaliflerin safına katıldı. 

Neymiş efendim; Cihanşümul Kadim Türk Devlet Teşkilatı sınır tanımazmış.

Yeri gelmişken…

Evrensel Kadim Türk Devlet Teşkilatı” ifadesini hayali bulan bir çok okuyucum var. 

İtiraz için ileri sürdükleri ilk gerekçe, “madem bu devlet yapısı o kadar güçlü idi neden Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasını engelleyemediler?” 

İkinci itiraz sorusu; “madem bu kadar güçlü, örgütlü ve yaygın o halde neden Türkiye günümüzde ekonomik sorunlarla boğuşuyor?” 

Şahsi tavrım Nasrettin Hoca misali, bilenler bilmeyenlere anlatsın. Günlük basit meşgalelere bakıp, bütünü göremeyenlere ne deseniz boş? 

Onlar derya denizleri geçip derelerde boğulanların ruh halini yaşayanlar. Bir de anlamamakta ısrarcı olanlar, tıpkı deveye hendek atlatmak kadar inatçı ve zorlular. 

Yazdıklarıma bakıp sakın beni istihbarat kurumları ile zihninizde irtbatlandırmayın. Benim yazdıklarım, düzenli ve sistematik okumanın yansımasıdır. 

Bir de eskilerin dediği “hissi kalbel vuku durumudur. 

Et tekrarü ahsen, velevkane yüzseksen.” O nedenle  bir daha belirteyim, bir siyasî partinin, ocak, dernek, vakıf veya sendikanın ve dahi cemaatin müntesibi, üyesi, adamı değilim.

İlelebet hür yaşamasına gönül verdiğim Türk Milletinin ve Devletinin sıradan bir ferdiyim. Duam; Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin!

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete