Kalk gidelim

Kalk gidelim

Kalk gidelim Kalk gidelim

Kıyam-et!

Yatay bir dünyada yaşıyoruz; sürmesi, akması için, bizi kendine ait kılması için...

Dikey hale gelmemiz için insan olarak geldiğimiz yerle bağ kurabilmemiz için ayağa kalkmak gerek.

Bedenle hazır oluş ruhla da ayakta olmak…

Bunu dünyada başardın başardın…

Diğer türlü çağrılmamak zaten mümkün değil.

Kıyamet gününün ürküntü veren hali, mecburi kıyamın bize yüklediği hazır olmama hali…

Yatay dünyada yaşıyoruz” dedik; tekamül etmek yani yükselmek için ayağa kalkma şartı var!

Hizaya gelme ve başın yukarıda olması…

Ama dünya, görevini yapıyor…

Aşağıya çekmek için, kendi içinde bizi yaşıyor kılmak için bedenlere sahibiz.

Ruhumuz yatayda kalamazdı çünkü…

Çünkü biz etrafımız nedeniyle insanız.

Bedendeyiz ve ihtiyaçlarımız var.

Örneğin; “eşim bana bunu yaptı!.. Patronum, arkadaşım bana bunu yaptı!..” demezsek kıyam etmiş oluyoruz.

Dediğimiz de yatayda kalıyor kendimizi koruyoruz.

Dünya bir hayal ise neden uçurum gören herkes atlamıyor; çünkü canın yanar!

Ateşe elini sokmuyorsun çünkü yanarsın!

Dünya seni kendinde tutmak için bedenine ihtiyaç duyuyor; yatayda yaşarken dikey olmak da görevin kendisi.

Birileri, sana bir şey yapmıyor.

Frekans olarak onlar yoklar.

Dünya bir rüya ise sadece sen varsın!..

Geldiğimiz yere döndüğümüzde yani kıyametimiz gerçekleştiğinde oraya ait tırnak içi bedenlerde buradaki bedenle ruhuna ne yaptığınızı izah etmek…

Ancak ve ancak buradaki bedenin çabalarına, atmosferin, yer çekiminin, kişilerin zorunluluklarına rağmen ait olduğun yeri kavramakla mümkün.

Diğer her şekilde birileri bize bir şey yapıyor…

Hayatın darbeleri de bulunduğun mesafeye denge merkezine, bulunduğun mesafeye göre geliyor.

Lastiği ne kadar çekersen seninle buluştuğunda acısı o kadar olur.

Kıyametimiz gelmeden kıyam etmek üzere ne kadar çabalarsak, rutinden ne denli çıkarsak, dengeye o kadar yaklaşıyoruz.

Ama ben yatayda kalmak istiyorum, böyle çok güzel” demek ister miydik!..

Elbette…

Ama o zaman yolculuk yatışa, tekamül vasatlığa dönüşürdü.

Hayal ettiklerimiz için var olabildiğimiz en büyük potansiyelimizi hiç göremezdik.

İyi ki!..” demek istemez miyiz!

Kesinlikle evet!

Gelin” denmeden önce…

Kalkın gidiyoruz.

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

Kıyam-et!

Yatay bir dünyada yaşıyoruz; sürmesi, akması için, bizi kendine ait kılması için...

Dikey hale gelmemiz için insan olarak geldiğimiz yerle bağ kurabilmemiz için ayağa kalkmak gerek.

Bedenle hazır oluş ruhla da ayakta olmak…

Bunu dünyada başardın başardın…

Diğer türlü çağrılmamak zaten mümkün değil.

Kıyamet gününün ürküntü veren hali, mecburi kıyamın bize yüklediği hazır olmama hali…

Yatay dünyada yaşıyoruz” dedik; tekamül etmek yani yükselmek için ayağa kalkma şartı var!

Hizaya gelme ve başın yukarıda olması…

Ama dünya, görevini yapıyor…

Aşağıya çekmek için, kendi içinde bizi yaşıyor kılmak için bedenlere sahibiz.

Ruhumuz yatayda kalamazdı çünkü…

Çünkü biz etrafımız nedeniyle insanız.

Bedendeyiz ve ihtiyaçlarımız var.

Örneğin; “eşim bana bunu yaptı!.. Patronum, arkadaşım bana bunu yaptı!..” demezsek kıyam etmiş oluyoruz.

Dediğimiz de yatayda kalıyor kendimizi koruyoruz.

Dünya bir hayal ise neden uçurum gören herkes atlamıyor; çünkü canın yanar!

Ateşe elini sokmuyorsun çünkü yanarsın!

Dünya seni kendinde tutmak için bedenine ihtiyaç duyuyor; yatayda yaşarken dikey olmak da görevin kendisi.

Birileri, sana bir şey yapmıyor.

Frekans olarak onlar yoklar.

Dünya bir rüya ise sadece sen varsın!..

Geldiğimiz yere döndüğümüzde yani kıyametimiz gerçekleştiğinde oraya ait tırnak içi bedenlerde buradaki bedenle ruhuna ne yaptığınızı izah etmek…

Ancak ve ancak buradaki bedenin çabalarına, atmosferin, yer çekiminin, kişilerin zorunluluklarına rağmen ait olduğun yeri kavramakla mümkün.

Diğer her şekilde birileri bize bir şey yapıyor…

Hayatın darbeleri de bulunduğun mesafeye denge merkezine, bulunduğun mesafeye göre geliyor.

Lastiği ne kadar çekersen seninle buluştuğunda acısı o kadar olur.

Kıyametimiz gelmeden kıyam etmek üzere ne kadar çabalarsak, rutinden ne denli çıkarsak, dengeye o kadar yaklaşıyoruz.

Ama ben yatayda kalmak istiyorum, böyle çok güzel” demek ister miydik!..

Elbette…

Ama o zaman yolculuk yatışa, tekamül vasatlığa dönüşürdü.

Hayal ettiklerimiz için var olabildiğimiz en büyük potansiyelimizi hiç göremezdik.

İyi ki!..” demek istemez miyiz!

Kesinlikle evet!

Gelin” denmeden önce…

Kalkın gidiyoruz.

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com