Kitap tanıtım: SDÜ Miryokefalon Savaşı'nın Yeri
Kitap tanıtım: SDÜ Miryokefalon Savaşı'nın Yeri
- 23-01-2023 07:02
- 3602
- 23-01-2023 07:02
- 3602
KİTAP TANITIM: SDÜ MİRYOKEFALON SAVAŞI’NIN YERİ
Özet
Makalenin amacı, Süleyman Demirel Üniversitesi’nin Aralık 2022’de yayınladığı Miryokefalon Savaşı’nın Yeri, Isparta-2022 adlı kitap ve içindeki makaleler hakkında kısa bir bilgi sunmaktır. Bütün iddia sahiplerinin bir araya getirildiği bu yayın, Miryokefalon Savaşı’nın yerinin tespit edilmesinde umarım büyük bir katkı sunar. Bütün milleti kucaklamayı başaran merhum Demirel’in kurduğu ve onun adını taşıyan bir üniversiteye de elbette bu yakışırdı.
Anahtar Kelimeler: Miryokefalon Savaşı’nın Yeri, SDÜ, Keçiş, Çay, Karaca, Bakır, Akyol, Ceylan, Eskikurt, Özcan.
Kitap Hakkında
Editörlüğünü Tarih Bölümü Başkanı Hayri Çapraz’ın yaptığı, birinci hamur kağıt, 224 sayfa ve renkli kitapta, dokuz yazar katkı vermiştir. Yalvaç-Kundanlı, Yalvaç-Karamık veya Kara Sağır (Kermeşkî) Beli, Gelendost Kemer Boğazı-Yenice Sivrisi, Uluborlu-Pupa (Papa) Boğazı olmak üzere dört iddia Isparta hududunda, bir iddia Çivril-Kufi Boğazı, bir iddia da Beyşehir-Bağırsakdere Boğazı olmak üzere toplam altı iddia vardır.
1.0-Murat Keçiş, Miryokefalon Savaşı’nın Yerinin Tespitinde Kaynak Kullanımı Üzerine
2.1-Behset Karaca-Kadir Karacan, Miryokefalon Savaşı’nın Yeri Üzerine
3.2-Abdullah Bakır, Myriokephalon Savaşı Esnasında Siyasi Durum ve Uluborlu Coğrafyasında Savaşın Yeri
4.3-Abdulhalûk Çay, Miryokefalon/Karamıkbeli Zaferi
5.4-Hasan Akyol, Miryokefalon Savaşı ve Savaşın Yeri
6.4-Ramazan Topraklı, Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı
7.5-Mehmet Akif Ceylan, Myriokephalon Savaşı’nın Yeri: Konya Bağırsak Boğazı ve Diğer İddia Edilen Yerler
8.5-Adnan Eskikurt, Ortaçağ kroniklerine göre Miryokefalon Zaferi (17 Eylül 1176 Bağırsak Boğazı/Konya)
9.6-Altan Tayun Özcan, Myriokephalon Muharebesi Nerede Oldu?
Makaleler Hakkında Kısa Bilgi ve Eleştiriler
Prof. Dr. Murat Keçiş (1975-)
Murat Bey, “Miryokefalon Savaşı’nın yerini tespit edebilmede mevcut Türkçe çeviriler ne kadar güvenilirdir, ya da dönem kaynaklarının yeniden tercüme edilmesi gerekli midir?” sorularına cevap arıyor. O, haklı. Birkaç misâl: 1- Subleon, “Grekçe metinde Menderes'in ağzı (έκβολάς), Latince metinde ise kaynakları (fontes) yakınındadır” (Cinnami, 1836: 298). Bu ifade, kaynağı ile ağzı arasında 548 bm olan Büyük Menderes için bir anlam taşımaz. 2- Honiyates’in Işıltan çevirisinde Tzivritze geçidi “kuzeyi daha az eğimli, güneye doğru ise dikleşir, sarplaşır”; diğer çevirilerde ise “güneyi uçurum”. Tarihçi yıllardır Işıltan’a göre bir vadi arar. 3- Grekçe Τζιβριτζη, Tzivritze, Latince Zybrize, İng. Cybrilcymani, Fr. Sybrize yazılan ismi, bir çağdaş, Sivrisi dediğini unutup, Çivril- Çivril-çimeni yaptı. Çivril-Tshivril ve (ç)= (tsh) yazılır (bk. Kiepert Haritası). Baştaki (tz)=(s) ise, sondaki (tz)=(s) olmaz mı? (β)=(v) okunur; al sana “sivrisi ve sivrice”. Cybrilcymani ve Cibrilcimani ise Sivri’l-Semmâni, yani Yağcı Sivrisi demektir. Eskiden Sivri’deki mağarada yağ saklanmış, onun için Roma buraya Pion Tepesi der. 4- İngilizce çeviride Meldinis olan kelime, eserin aslında Meltinis, yâni Malatyalı= Battal Gâzi demektir. Bağırsak Boğazı müddeileri, Meldinis’i Meldos, onu da Balkayası yaptılar. Hâlbuki bu kalenin adı Melissopetrion, yâni Balkayası’dır. 5- Bet-Toman, eserin aslında Beth Thoma olup, Thomas yurdu, Thomas yeri demektir. Yun. Didyma, Didymai (ikiz, ikizler) olup, bu yer, iki tepeli Yenice Sivrisi’dir. Prof. Kesik, “Kutlu Akalın’dan bettoman’ın sınır bölgesi olduğunu öğrendik” der (!)
Savaş için çok mühim olan III. Haçlı Seferi kaynakları henüz Türkçeye çevrilmedi. Historia Expeditione’u, Laud İngilizceye çevrildi, ama Historia Peregrinorum ve Epistola duruyor. Ben, Epistola ve Peregrinorum’un bu savaşla ilgili kısımlarını Ümit Fafo Telatar Hoca’ya Latincesinden tercüme ettirdim ve yayınladım. Bu iki kaynak, Manuel’in yürüdüğü yolun via regia (Kıral Yolu) olduğunu, Türklerin, Uluborlu’dan bir gün sonra, iki Mayıs akşamı henüz Haçlılar gölü (Hoyran) geçmeden saldırdığını, Haçlıların, Manuel’in hezimete uğradığı geçide girmemek için üç Mayıs sabahı via regia’dan sola saptıklarını söyler. Bunlar bilinmeden savaş yerine karar verilebilir mi?
Kaynak eserlerin çevirisi kadar, hatta ondan da mühimi tarihî coğrafyadır. Şimdi sen, Sozopolis’in Uluborlu olduğunu bilmeden savaş yerine karar verebilir misin? Bunun gibi Kelene (Kelainai), Apameia, Laodikya ve Menderes bilinmeden savaş yerine karar verilebilir mi? Şehirler ve ırmaklar bilinmeden hudut da bilinemez. Tarihî yollar bilinmeden, bugünkü yollara bakarak savaş yerine karar verilebilir mi? Prof. M. Kesik verir. Vadiye şöyle bir bakar: Burada savaş olmaz; şöyle bir bakar: Burada savaş olabilir der. Kaynak bize vız gelir, tırıs gider…
Kaynak eserlerin çevirisiyle birlik, Batı Anadolu’nun tarihî coğrafyası yeniden yazılmadır. Değilse daha çok tartışırız. Bu husus tarihçilere bol malzeme verir, ama millete yazık olur. Dirimtekin gibi ciddî birinin 1944’de Çivril-Homa-Düzbel’i iddia etmesi, Apameia’nın Dinar’a, Subleon’un Homa’ya yerleştirilmesindendir. O, bu iki yanlışa istinaden hududu Homa’ya taşır, Düzbel’i iddia eder. Hâlbuki Subleon Uluborlu’nun şarkında (Turan, 1998: 214) ve huduttadır (Eğirdir Gölü) (Kinnam, Khoniate, Ferec). Subleon, Jüstinyen’in (482-527-565), yaptırdığı bir kale olup, adı bilâhare Homa ve Subleon olmuştur. O, bu kaleyi yaparken Miryokefalon’a da bir kale yapmıştır. Sofokles sözlük Myriokefalos adının 600’de geçtiğini söyler (s.773). Kimi tarihçi Miryokefalon diye bir yer yok, kimisi de savaşta ölen insan başıyla ilişkili der. Miryokefalon, coğrafyaya ait bir isim olup, insan başıyla bir ilgisi yok. Uluborlu 1182’de alındı, 1190’da Türkler Dinar’a anca gittiler. O sıra Roma’da bulunan bir yer, Türkçe “Cibrilcimani” adını nasıl alır? Benzer bir yanlış da Alaşehir’dir. Yıldırım’ın 1390’da fethettiği bir şehir, ondan 179 yıl önce 1211’de nasıl Türkçe bir isim alır? İbn Bibi’nin Alaşehir dediği Yalvaç olup, Dirimtekin 1944’de yazdığı Konya ve Düzbel kitabında Alaşehir savaşı için Yalvaç muharebesi der (s.74). Prof. Tayfun’a göre ise, Remsi ve Haldon bize yeter.
Kleisoura için “Klisorie: geçilmesi güç geçit bölgeleri” diyorsunuz. Kinnamos da, Tzibrelitzemani geçidi, değil ordular, seyyahlar için bile geçilmesi güçtür der. Sofokles, Kleisoura (s.667, κλεισουρα) için, “geçit ve iki dağ arasından geçmek” gibi anlamlar veriyor. Burası, 1894 rakımlı Çirişli dağı ile 2799 rakımlı Gelincik (Barla) dağını ayıran Kemer Boğazı’dır. 1530’da Kemer Boğazı’nda Çatakoğlu, nâm-ı diğer Dizdar-yeri adlı bir mezraa var. Çatak, “iki dağ yamacının arasında oluşmuş derin dere yatağı” demek olup, Kemer Boğazı’nı tarif eder. Buradaki nehir için, İbn Sa’îd el-Mağribî, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında sınır olan “büyük ve derin el-Battal” der (Wittek, 1999: 2). Birçok adı olan bu nehrin bir adı da Menderes’tir. Behset Karaca’nın arşiv belgesinden okuduğu Firigos Boğazı- Kemer Boğazı; Tzivritzi Kleisoura ve Taurokomos geçidi ise Yenice Derbendi’dir. Her yanı dik bayır Kelene Hisarı ise Yenice Sivrisi’ndeki kaleden başkası değildir (Arrianos: 1945: 66).
Prof. Dr. Behset Karaca (1965-)-Kadir Karacan
Ramsay, Osman Turan, Ali Sevim ve Erdoğan Merçil’in iddia ettikleri Yalvaç-Kundanlı civarını iddia ile oradaki Kemikli Çukur adını delil getirirler. Kemikli Çukur meselesini, Gökçeali köyünün eski muhtarı Veli Bölükbaşı’na (1952) sordum (30.12.22): Kemikli Çukur eski bir mezarlık. Sulama kanalı kazısı sırasında kemik çıktığı için Kemikli Çukur denilmiş. Kemikli Çukur, yeni adlandırmadır. Göğceli çiftliğinin eski sahibi Semra Kurucu’nun (Başaran) dediğine göre o mevkinin kadim adı Deve Taşı. Mezarlık, eski Göğceli (1530 Gökçe, 1933 Gökçeli) köyüne ait olmalıdır. Şimdi oradaki köyün adı Gökçeali yapılmıştır (bk. Har.1 ve Kemikli Çukur).
Diğer husus, Firederik’i Hoyran Gölü’nün kuzey sahilinden yürütürler; A. Kaşıkara köyü civarında Türkleri, Haçlılara saldırtır ve Haçlıların, Manuel’in mağlup olduğu yere girmemesi için de, Yoğurtçubeli üzerinden Şuhut-Arızlı köyüne indirirler. Peregrinorum ise Türklerin gölü geçmeden saldırdıkları söyler. Yâni Firederik, Yoğurtçubeli değil, Bozdurmuşbeli’ni aşarak Şuhut-Oyniğan veya Oynan köyüne (Eumeneia) inmiştir. Bir diğer hata da, hudutta olması gereken Subleon’u Eldere köyü civarına koymalarıdır. İbn Hordazbih ve el-İdrîsî’nin verdiği tarihî yolları dikkate almazlar, Firederik’i bugünkü yoldan yürütürler. Hoyran Gölü’nün kuzey sahilinde bir araba yolu yok. Müh. Kadir Beyle tanışırdım. Doktora için SDÜ’ye başvurdu. Kendine sen bir mühendissin, tarihçinin emrine girme dedim, ama sözümü tutmadı. Kanaatimce sırf bir yayın yapmak için makale yazdı.
Merhumla aramızda telefonda şöyle bir konuşma oldu: Kadir Bey, Kemer Boğazı’na niye karşısın?
-Abi, ben, Eğirdir Gölü’nün geçmişte iki parça olduğuna inanmıyorum.
Peki, Yenice Köyü Köprüsü’nü nereye koyuyorsun?
-Yenice köyü civarında bir yerdedir. Peki, araştırdın mı? – Hayır, araştırmadım… (!)
Behset ve Kadir Beyler, “1500’lü yıllarda Eğirdir Köprübaşı Balıklağası faal olup, Eğirdir Göl’ü, 1614’den önce iki parça olamaz” demişler. Bu iki zatın hatası, balıklağıları göl kıyısında sanmış olmalarıdır. Hâlbuki Köprübaşı Balıklağısı gölün ayağı üzerindeydi. Gölün ayağında sırayla Kapı, Köprübaşı ve Cire balıklağıları vardı. Cire, Köprübaşı’nın yedi bm güneyindedir. Başarının sırrı samimiyet, ama o da bizde yok. İyi tanışmamıza rağmen hiç haber vermeden 2014’deki SDÜ Bilgitoyu’nda Abdullah Beyle birlik karşıma iki farklı iddia ile çıktılar.
Doç. Dr. Abdullah Bakır (1966-)
Uluborlu’nun 5-6 bm garbi olan Popa Boğazı’nı iddia ediyor. O tarihte Uluborlu Bizans elinde olup, bir Selçuklu tarihçisi olarak, savaşın Türk toprağında yapıldığını en iyi bilmesi gereken kişi. Bir yayın yapmış olmak için bu işe giriştiğini düşünüyorum. 2014 yılındaki görüşünde hiçbir değişme olmamış. O’nu üzmek istemem, ama başka bir izah bulamıyorum.
Prof. Dr. Abdulhalûk Çay (1947-)
Doktora tezi olarak 1984’te Karamıkbeli’ni iddi etti. Belin belgelerdeki adı Kermeşki, yâni Kara Sağır Beli. Şimdi belde Yalvaç-Sağır köyü vardır. Çay Hoca, davetimize icabetle üç kez Isparta’ya geldi ve faaliyetimize destek verdi. Fransızca bir metni yanlış tercüme etmiş ve Cogni, yâni Konya’yı, Çay-Karamık köyüne yerleştirmiştir. 2010’da O’na güvendim ve Cogni’nin Konya olacağını düşünemedim; Cogni’yi, Dinar-Konya yolunun çatallandığı yere; Dombayova’ya koydum. Sonra aynı metni Eriman Topbaş tercüme ettiğinde Cogni’nin Konya olduğunu gördüm. Manuel, Çivril-Homa’ya geldiğinde, Sultan, O’ndan ikinci kez barış talep etmiş, ama Manuel, elçiye, Sultana cevabı Cogni’ye geldiğimde vereceğim demişti, ama Çay bu metni, Manuel, Cogni’ye geldi olarak tercüme etmişti. Bu kitapta da Çay, aynı yerde duruyor. Bu kadar da olmaz, olmamalı. Benim doktora tezim diye, hatasını kabul etmiş görünmek istemiyor, ama makale hata dolu. 1- Manuel’i Honas, Dazkırı, Dinar, Çivril-Homa’ya, oradan da Düzbel, Kartı, Tatarlı yoluyla Çay-Karamık köyüne getirir. 2- Lampis’i Dazkırı’ya, 3- Kelene’yi Dinar’a, 4-Sobleon’u Çivril-Homa’ya yerleştirir ve kendisiyle çelişir. Hani, Subleon huduttaydı? Hâlbuki Manuel, Honas, Baklan ve Sundurlu yoluyla Çivril-Homa’ya, oradan da Dinar, Eldere, Çapalı ve Uluborlu yoluyla Hoyran Gölü’nün batı sahiline gelmiştir ki, Manuel’in yürüdüğü yol, via regia (Kıral Yolu) idi (bk. Ansbert). Hoca’nın rahatsız olduğu işittim; kendisine acil şifalar diliyorum.
Doç. Dr. Hasan Akyol
Hasan Beye, bazı Grekçe metinleri sordum. Miryokefalon Çalıştayı sonunda, hudut Eğirdir Gölü, Uluborlu Roma toprağı olduğu hâlde, daha batıdaki bir Çivril’i nasıl iddia ediyorlar diye sordum. Subleon, Homa’da diyoruz, deyince ayıktım; Subleon’un Çivril-Homa olamayacağını o an anladım. Hâlbuki Subleon, Uluborlu’nun şarkında idi (Turan, 1998: 214). Amorion ve Ankara hakkında kendisiyle tartıştım. Kaynak metinlere dikkat eden yegâne makale! Savaş yeri için, Kemer Boğazı, Yenice Derbendi, vadinin çıkış yeri ve Yenice Sivrisi (Tzibritzi) der. Hasan Bey, Ebû’l-Ferec’in, Kıral, Türk hududuna yürüdü kaydına dikkat eder, ama Kelene’ye yürüdü kaydına dikkat etmez. Savaş, yürünen yerde, yâni hudutta ve Kelene’de yapılmıştır. O, geçit tarifindeki “güneye doğru ise vadi gittikçe dikleşir, sarplaşır” ifadesine dikkat etmemiş; şayet etseydi, geçidin güneyinin uçurum olduğunu görecekti.
Y. Müh. Ramazan Topraklı (1944-)
Kitaptaki en uzun ve en dağınık makale bana ait. Çok kıymetli bilgiler vermeme rağmen maalesef yazım, derli toplu değil. Tarihçiye Pîrî Reis’in Eski Eğirdir Gölü haritasını hatırlatırım (bk. Har.2). Pîrî Reis haritasında Göl’e kuzeyden karışan ırmak, iki göl arasındaki Menderes’tir. M. Ertan Yıldız, “2012, Kelainai ve Apameia Kibotos’un Tarihi” adlı doktora tezinde; güçlü, şiddetli ve yoğun anlamında dediği Obrimas (Yıldız, s.25) ile zengin, çok sayıda anlamındaki cıαλις (halis), Menderes’in sıfatlarıdır. cıAλυς (Halis) ise Kızılırmak’tır. Türk-Bizans hududu olan Menderes’teki Yenice Köyü Köprüsü ile Rabaz-ı Konya (Konya sınırı: Manarga) arasında 35 mil (52 bm) mesafe vardır. Uc’un merkezi, iki asır Türk-Bizans kavgasının yapıldığı, Rabaz-ı Konya ile Kemer Boğazı arasıdır.
Prof. Dr. M. Akif Ceylan (1963-)-Doç. Dr. Adnan Eskikurt (1968-)
Coğrafya profesörü ile 2014 veya 2015 yılında MÜ Prof. Ali Selçuk Biricik’in odasında tanıştım. Kâtip Çelebi, Beyşehir Gölü’nü, Beyşehir ve Kıreli olmak üzere iki parça gösterir (bk. Har.3). Bu hususu GÜ’de coğrafyacı Ülkü hanıma sordum. O, benim hocam Beyşehir Gölü üzerinde çalıştı, o daha iyi bilir diyerek, beni Ali Selçuk Beye gönderdi. Ali Selçuk Bey, Doğanhisarlı ve benim gibi Şarkîkaraağaç’ın damadı çıktı. Çay içerken Eğirdir Gölü’nün eski halinden ve Miryokefalon savaşından bahsettim. Birini çağıracağım, o gelsin öyle konuşalım dedi. 15 dakika sonra M. Akif Bey odaya girdi. Miryokefalon savaşı, Çivril-Kufi Boğazı’nda yapıldı, bu konu tartışmaya açık değil gibi bana çıkışmak istedi. Hatta savaşın Kufi Boğazı’nda yapıldığına dair bir makalesinin bulunduğu TDAV dergini bana verdi. TDAV Başkanı, Eğirdirli hemşerim Turan Yazgan idi ve ona 1989 Mahalli seçimlerinde RP’den Isparta Belediye Başkanı adaylığı teklif etmiş ve 2005’li yıllarda da İBB yanındaki vakıf binasında ziyaret etmiştim.
M. Akif Bey, 2001 yılından beri Adnan Eskikurt Beyle Kufi Boğazı üzerinde çalışıp, makaleler yazmışlar. Bir gün, İÜ tarih bölümünde Ebru Altan ile Birsel Küçüksipahioğlu hocaları ziyaret ettim. Birsel Hanım beni, bölüm başkanı Abdülkerim Özaydın’ın odasına götürüp tanıştırdı ve çalışmamdan bahsetti. Abdülkerim Bey, -bizim Adnan da Miryokefalon üzerinde çalışıyor deyince, ondan Adnan Beyin telefonunu aldım; defalarca aradım, ama ulaşmak nasip olmadı, ancak 2017 yılı, 8-9 Mayıs günlerinde TTK Miryokefalon Çalıştayı’nda kendisiyle tanıştım.
M. Akif Bey, “Tzibritze geçidi, kuzeye doğru gittikçe dikliği azalır, güneye doğru ise vadi dikleşir ve sarplaşır” (Honiyates, 1995: 124) ifadesini, vadi, güney-kuzey yönünde uzanır anlamıştı. Hâlbuki bense, vadi, doğu-batı yönünde uzanır anlamıştım. Aslında bu ifade iki türlü de anlaşılabilirdi. O, Kufi Boğazı’nı iddia ettiği için güney-kuzey anlamıştı, bense Senirkent ovasını düşündüğüm için doğu-batı şeklinde anlamıştım. Fikret Işıltan çevirisi yanlış olup, herkes bu çeviriye göre savaş yeri arıyordu. Doğru çeviri ve gerçekte, “geçidin kuzeyi dağ, güneyi uçurum”. Fransızca ve Almanca çeviriler bu şekildedir. Buna uyan yegâne geçit, Kemer Boğazı ile Yenice Sivrisi arasındaki Yenice Derbendi’dir. M. Akif ve Adnan Beyler, Haz. 2015’de Çamlıca’dan çıkan bir kitap yayınladılar ve bu defa da geçidin doğu-batı yününde uzanan Bağırsakdere Boğazı olduğunu iddia ettiler.
M. Akif, Kufi Boğazı ve Bağırsakdere Boğazı’na, sırf Honiyates’in Işıltan çevirisindeki vadi tasvirine göre ve sırf coğrafî açıdan bakar ki, yanlıştır. Hudut, Eğirdir Gölü demelerine rağmen, olayın bir numaralı şahidi Manuel’in, “Türk topraklarına girer girmez savaş naraları işitildi” kaydını, kendiyle çelişme pahasına bile bile görmezden geldi. O’nun bu çelişkisini kendisine hatırlatacak bir kurum ve bir tarihçi çıkmadı. Umarım ileride bir kurum, bu işi önemser de, O’na çelişkilerini ve Kâtip Çelebi’nin Beyşehir ve Eğirdir Gölü haritasını gösterir.
2-Süryani Mihail’in “beş gündüzlük yürüyüş” ifadesini yanlış anladılar (!); Manuel’i beş gün Türk topraklarında yürüterek Bağırsakdere’ye getirirler. Türk elçisi, ikinci kez Manuel’e Çivril-Homa’da geldi. Onun için beş gündüzlük süre Çivril-Homa’da başlar. 3- Meldinis kelimesi, asıl kaynakta Meltinis olup, o da Malatyalı (Battal Gazi) demektir. Balkayası’nın Melissopetrion olduğunu önce anlattım. Kitaplarının arka kapak resmi, her şeyi anlatmaya kâfidir. Bu arkadaşları, Allah’a havale etmekten başka çare yok. Çünkü bile bile, kasten gerçeği saptırıyorlar.
Prof. Dr. Altay Tayfun Özcan (1979-)
Tayfun Bey, Gelendost’ta yaptığımız kutlamalara arabasıyla gelme nezaketinde bulundu. Yolu bilmediği için yanlışlıkla Karamıkbeli’nden dönmüş; böylelikle orada savaş olamayacağını anlamış. Çalıştay’da sözünü Çay’dan esirgemedi ve yüzüne karşı Karamıkbeli’nde savaş olmaz dedi. Beni de John Haldon’u okumamakla eleştirdi. Mert ve çalışkan adamı severim; Haldon, beni okusun dedim. Hayton’u çevirdi ve Firikya’daki Lichie Grecie (Hayton, 2015: 51) için Denizli dedi ki, doğrusu Eğirdir. Kendisi tarihî coğrafya ile ilgilenmediği için Ramsay’ın dediklerini doğru kabul eder. “Manuel, Eskişehir’i inşa edip, bir birlik yerleştirdi, oradan Rindakos’a gitti, oradan da Suble’ye, Menderes’in döküldüğü yere geçti ve oradan Menderes’i tekrar geçerek yeniden başkentin yolunu tuttu” (Cinnami > Deguignes, 1756: 46) ifadesi, hiçbir şekilde Büyük Menderes’e uymaz. Bunun, iki göl arasındaki ırmak olduğunu, sizi bilmem, ama ne Ramsay bilir, ne de John Haldon! Tayfun Bey, kendime iki şey sormamı ister:
1.Bu köprünün (Yenice Köyü Köprüsü), Miryokefalon savaşından önce varlığına dair bir delilim var mı?
2.Bu köprü Bizans ordusunun kullanabileceği büyüklükte mi?
İyi ki bana sordun; bunu Dünya’da benden başkası bilemez. Kısa olduğu için önce ikinci soruyu cevaplayayım. Köprü enkazı bulunmadığı için Kıral Yolu ve devamındaki köprülerin enlerini vereyim: Çapalı köyündeki taşlık yerde Kıral Yolunun eni 2.20-2.50 m arasında değişiyor. İki gözlü Afşar köprüsü (3.40-3.80), üç gözlü Köpürlü (3.88-4.48), üç gözlü Hüyüklü köprüsü (3.25-4.45) m enindedir. İlk ölçü köprüde yürünen yer, ikincisi ise dıştan dışa köprü enidir. Köpürlü- Kıral Yolunu Yalvaç’a bağlayan yol, Hüyüklü köprüsü ise Kıral Yolu’nu İstanbul’a bağlayan Bizans Askerî yolu üzerindedir. Bu genişlikteki bir köprüden Bizans ordusu çok rahat geçer, ama sizi bilemem Hocam!
Tayfun Beyin, Isparta Belediyesince 3. Baskısı yapılan, Miryokefalon Savaşı’nın Yeri: Isparta- 2021 adlı kitabı okumadığı anlaşılıyor. Bütün Ortaçağ tarihçilerine gönderilecekti. Köprüyü Veren Kaynaklar (s.113-115) özetle:
MÖ 547: Karun, Halis kıyılarına vardığı zaman askerlerini mevcut köprülerden geçirdi (Herodotos I-75).
MS 390: Teodesiyus’a (379-395) Halys üzerine köprü yapılması için bir dilekçe verilir (Remsi, 1960: 78).
MS 560: Jüstinyen, yan yana dizilmiş kayıklardan (gemi) ibaret ve sellerin sık sık bozduğu eski bir köprünün yerine yaptırdı. Köprü yapılırken, nehrin yatağını değiştirdi. Ritter, Zompi ve Pontogefura’nın aynı şey olduğunu söyler. Askeri yolun Sangarios'u geçtiği noktada idi. Bu köprünün mevkii için, Sangarios'un membaından tutun da, mansabına kadar muhtelif noktaları kabul eden farklı görüşler var. Pahimeris hakiki adının Pontogefura olduğunu, Sangarios yatağını değiştirdiği için köprünün Sangarios üstünde değil, Melas denilen küçük bir dere üstünde bulunduğunu söyler. Aynı hataya Cedrenus ile Theophanes de düşer. Agathias bu köprü için bir epigram yazmıştı; bunu Zonaras ile Konstantin Porphyrogenitus, kendi eserlerinde tekrar etmişlerdir; hatta Konstantin epigramı aldığı vesikayı yanlış anlayarak bunun köprüdeki bir taşın üstünde mahkûk olduğunu iddia eder. Aynı hata birçok kimse tarafından tekrar edilmiştir. Texier, Çifteler’deki “Çandır Köprüsü” der. Anna Komnena, Zompi’nin Santabaris ile Amorion’un şarkında olduğunu, Bryennios ise, Sangarios membaları yanında bulunduğunu söyler (Remsi, 1960: 235-237). Ritter doğru der. Zompos (Kemer), Pontogefura (Boğaz Köprüsü) ve Yenice Köyü Köprüsü aynı köprüdür. Bryennios da doğru söyler, çünkü O, 1116’da Zompe’deki köprüden bizzat geçti (Anna, 1996: 490).
Köprü veya epigramda anlamca, “Ey coşkun akan ırmak! Ey kemerlerle kendine pranga vurulan Sangarios! Sen de artık mağrur Batı ve Doğu halklarıyla birlik, tüm Barbar kabileler gibi imparatora boyun eğdin. Bir zamanlar gemisiz geçilemeyen ve kabına sığmayan sen! Şimdi artık eğilip bükülmeyen taşların arasından akıyorsun” yazar.
1071: Romen Diyojen Malazgirt’e giderken Zompos Köprüsü’nden geçti (Attaleiates, 2008: 151).
1073-1074: Asi Roussel ile Jan Doukas, Zompos köprüsünde karşılaştılar (Bryennios, 2008: 87).
1087: Rumlar, köprüde İlhan’ın tuzağına düştü, çoğu öldürüldü, çoğu ırmakta boğuldu (Anna, 1996: 208-209).
1115: Lopadion köprüsü (Anna, 1996: 479-80), Kemer Boğazı’ndaki köprüdür.
1116: Zompè köprüsü (Anna, 1996: 490), Kemer Boğazı’ndaki köprüdür.
1145: Pithekas (Barla) yanındaki köprü (Anna, 1996: 487; Kinnamos, 2001: 35; Khoniates, 1995: 36).
1148 Ocak: Pisidia Antakyası yanında, nehrin üzerindeki köprüde iki taraf (Türkler ile Haçlılar) arasında bir savaş vukû buldu; Fransızlar, köprüden zorla geçmeye muvaffak oldular (Runciman/Ransimın, 1987: 225).
Uluborlu’ya 24 mil Medinetü’l-Endosyane (Abidos-yane), burada (boğazdaki ırmağın sağı) muhkem bir kale vardır (el-İdrîsî, 2002: II, 809). 1176 savaşı dolayısıyla zikredilen metruk Miryokefalon kalesi, işte bu kaledir.
1530: Vakf-ı Köpri der Karye-i Yeñice, daim haraba müteveccihtir (566 Nu. Evkaf Defteri, s. 80a). Tayfun Bey, bak! Miryokefalon savaşından önce, köprüyle ilgili tam dokuz + bir (10) delil sundum. Bunu başka kim yapabilir?
61 yıllık geçmişi sayma, tam 17 yıldır benzer soruları kendime sordum. Şöyle bir hesap yapalım, 17 yıl, günde 15 saat, yaklaşık 90 bin saat, sadece bu konulara kafa yordum. Siz, sorduğum sorular için hep, bu konular halledildi dediniz. John Haldon ise, Peutinger tablosu (Ramsay, 1890: 169) için, “Güzergâh, dediğim gibi, verilen mesafeler açısından bir anlam ifade etmiyor gibi görünüyor. Açıklamanızın tamamen mümkün olduğunu ve en azından ilginç bir tartışmaya yol açacağını düşünüyorum! Ramsay'in yanıldığını görmek ilginç olacak!” JH (12 Kas. 21) dedi. Apameia, Dinar’a yanlış yerleştirildi. Onun için Peutinger, Dinar’a uymaz, ama Kemer Boğazı’na tam uyar.
Sen yine kime inanacaksan inan, ama vaktin olursa beni de oku! Ben bu işe yüz bin saatten fazla emek verdim. Senin yanında emeğin zerre kadar bir kıymeti varsa dinlersin, yoksa sözüm kendime. Sana bir müjde: “Niketas’ın eserini geri plana düşüren ve Miryokefalon Savaşı’nın vuku bulduğu yer, Konya’nın hemen dışında Beyşehir’e giden yolda aranmalıdır” dediği için eleştirdiğin Prof. M. Kesik, gerçeği gördü ve şimdi Kufi Boğazı’nı iddia ediyor. Ve III. Haçlı Seferi kaynağı (Ansbert), dikkate alınamaz diyor. Ansbert, Manuel’i, Hoyran Gölü’nün batı sahiline kadar getirir ve bir gün sonra da mağlup oldu der. M. Kesik, Ansbert’i dikkate alırsa Kufi’yi iddia edemez!
Bazı akademisyenler için, nerede akşam oldu orada sabah. Bugün burada, yarın şurada, ertesi gün daha başka yerde. Levent Bey, önce Tzibritzi = Sivrisi dedi, ardından 28 bm uzunluğundaki Tokalı Kapızı, daha sonra da Kufi dedi, ama şimdi çağdaş oldu. M. Akif ve Adnan Beyler de Kufi’yi bırakıp, Bağırsak Boğazına gittiler.
Tayfun Bey, Kufi Boğazı için ne delilim var diye, hiç kendine sordun mu? Pîrî Reis haritasını hiç gördün mü?
Remsi, III. Haçlı seferini verirken, “Mayıs 2. Sozopolis, Mayıs 3. Ginglarion (Chateau Cingulaire). Manuel’in Mağlup düştüğü geçit” der (Ramsay, 1960: 140). Remsi de, sizler gibi ne dediğini bilmez; s.140’da Manuel’in, Uluborlu’dan sonra ve Şato Cingulaire’de (yuvarlak kale), s.147’de de Homa-Düzbel’den Kızılören’e inen Değirmen Boğazı’nda yenik düştüğünü yazar. Yuvarlak kale, bir koni gibi olan Yenice Sivrisi üzerindeki kaledir. Her yanı dik bayır (yuvarlak) Kelainai Hisarı (Arrianos, 1945: 66) Yenice Sivrisi, Apameia ise Barla-Eye Burnu önündedir.
Siz, Kufi derken, Manuel’in mektubu, Kinnamos, Honiyates, Süryani Mihail, III. Haçlı Seferi kaynağı (Ansbert), Ermeni Simbad ve Ebû’l-Ferec gibi 7 kaynağın hangisine istinat ettiniz? Savaşın hudutta ve Türk toprağında yapıldığından haberin var mı? O gün için Hoyran Gölü’nün garbının, Bizans’ta olduğundan haberin var mı?
Tayfun Bey, Kemer Boğazı iddiasının temeli Osman Turan’a dayanır. O güzel insanı, sakın, Ayiter, Turfan, Umar ve kendinle karıştırma. O bir güneşti, battı! Subleon’un Uluborlu’nun şarkında ve Sybrize’nin, geçidin çıkış yerinde bulunduğunu, o günkü şartlarda, Prof. Osman Turan’dan başka diyen biri var mı? Aradan 60 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu hususu, koca profesörler ordusu bilir mi? YÖK e sor? Belki o bilir!
Sonuç
SDÜ, iyi bir iş yaptı ve Miryokefalon Savaşı’nın yeriyle ilgili tüm görüşleri, akademisyenlerin kendi ifadelerini bir kitapta toplamayı başardı. SDÜ’ni, Rektör İlker H. Çarıkçı’nın şahsında kutluyorum. Bu kitap, bir vesika olarak kalacak ve herkes yazdıkları ve yazmadıkları için tarih önünde hesap verecektir. Ayrıca bir Ispartalı ve iddia sahibi olarak, makale gönderen herkese teşekkür ediyorum. “Bârika-i hakikat müsâdeme-i efkârdan doğar”. İnşallah, bu kitap, hakikatin ortaya çıkmasına bir vesile olur. Miryokefalon savaşının kazanılmış olmasından da önemlisi, savaş yerinin tespitidir; yer bilinmezse savaş, bir masal hükmündedir.
Bu kitaptan, ülkemizde 206 üniversite ve bu üniversitelerde binlerce tarihçi akademisyen olmasına rağmen, bir tek tarihî coğrafyacı ve bu konuda çalışan birinin olmadığını gördüm. Üniversitelerimizin çokluğuyla övünüyoruz, ama tarihçi ve araştırmacılarımız Ramsay, Haldon vs gibi yabancıların yanlış tarihî coğrafya bilgilerine muhtaç. Bu hususu YÖK ve Sn. Cumhurbaşkanımıza hatırlatmak istiyorum.
En mühim husus, Türk Tarih Kurumu, iddia sahiplerini, iddia edilen yerlerinin yöneticileri ile bilim adamlarından oluşan bir heyet huzurunda tartışmaya çağırmalı ve savaş yerine karar vermelidir.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Har.1. Yalvaç-Gökçeali köyü ve Kemikli Çukur Mevkii.
Har.2. Eski Eğirdir Gölü ve ona dökülen ırmak (Pîrî Reis).
Har.3. Burdur, Eğirdir, Kıreli, Bekşehri ve Seydişehri gölleri (Kâtip Çelebi, yukarısı güney/kıble).
KİTAP TANITIM: SDÜ MİRYOKEFALON SAVAŞI’NIN YERİ
Özet
Makalenin amacı, Süleyman Demirel Üniversitesi’nin Aralık 2022’de yayınladığı Miryokefalon Savaşı’nın Yeri, Isparta-2022 adlı kitap ve içindeki makaleler hakkında kısa bir bilgi sunmaktır. Bütün iddia sahiplerinin bir araya getirildiği bu yayın, Miryokefalon Savaşı’nın yerinin tespit edilmesinde umarım büyük bir katkı sunar. Bütün milleti kucaklamayı başaran merhum Demirel’in kurduğu ve onun adını taşıyan bir üniversiteye de elbette bu yakışırdı.
Anahtar Kelimeler: Miryokefalon Savaşı’nın Yeri, SDÜ, Keçiş, Çay, Karaca, Bakır, Akyol, Ceylan, Eskikurt, Özcan.
Kitap Hakkında
Editörlüğünü Tarih Bölümü Başkanı Hayri Çapraz’ın yaptığı, birinci hamur kağıt, 224 sayfa ve renkli kitapta, dokuz yazar katkı vermiştir. Yalvaç-Kundanlı, Yalvaç-Karamık veya Kara Sağır (Kermeşkî) Beli, Gelendost Kemer Boğazı-Yenice Sivrisi, Uluborlu-Pupa (Papa) Boğazı olmak üzere dört iddia Isparta hududunda, bir iddia Çivril-Kufi Boğazı, bir iddia da Beyşehir-Bağırsakdere Boğazı olmak üzere toplam altı iddia vardır.
1.0-Murat Keçiş, Miryokefalon Savaşı’nın Yerinin Tespitinde Kaynak Kullanımı Üzerine
2.1-Behset Karaca-Kadir Karacan, Miryokefalon Savaşı’nın Yeri Üzerine
3.2-Abdullah Bakır, Myriokephalon Savaşı Esnasında Siyasi Durum ve Uluborlu Coğrafyasında Savaşın Yeri
4.3-Abdulhalûk Çay, Miryokefalon/Karamıkbeli Zaferi
5.4-Hasan Akyol, Miryokefalon Savaşı ve Savaşın Yeri
6.4-Ramazan Topraklı, Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı
7.5-Mehmet Akif Ceylan, Myriokephalon Savaşı’nın Yeri: Konya Bağırsak Boğazı ve Diğer İddia Edilen Yerler
8.5-Adnan Eskikurt, Ortaçağ kroniklerine göre Miryokefalon Zaferi (17 Eylül 1176 Bağırsak Boğazı/Konya)
9.6-Altan Tayun Özcan, Myriokephalon Muharebesi Nerede Oldu?
Makaleler Hakkında Kısa Bilgi ve Eleştiriler
Prof. Dr. Murat Keçiş (1975-)
Murat Bey, “Miryokefalon Savaşı’nın yerini tespit edebilmede mevcut Türkçe çeviriler ne kadar güvenilirdir, ya da dönem kaynaklarının yeniden tercüme edilmesi gerekli midir?” sorularına cevap arıyor. O, haklı. Birkaç misâl: 1- Subleon, “Grekçe metinde Menderes'in ağzı (έκβολάς), Latince metinde ise kaynakları (fontes) yakınındadır” (Cinnami, 1836: 298). Bu ifade, kaynağı ile ağzı arasında 548 bm olan Büyük Menderes için bir anlam taşımaz. 2- Honiyates’in Işıltan çevirisinde Tzivritze geçidi “kuzeyi daha az eğimli, güneye doğru ise dikleşir, sarplaşır”; diğer çevirilerde ise “güneyi uçurum”. Tarihçi yıllardır Işıltan’a göre bir vadi arar. 3- Grekçe Τζιβριτζη, Tzivritze, Latince Zybrize, İng. Cybrilcymani, Fr. Sybrize yazılan ismi, bir çağdaş, Sivrisi dediğini unutup, Çivril- Çivril-çimeni yaptı. Çivril-Tshivril ve (ç)= (tsh) yazılır (bk. Kiepert Haritası). Baştaki (tz)=(s) ise, sondaki (tz)=(s) olmaz mı? (β)=(v) okunur; al sana “sivrisi ve sivrice”. Cybrilcymani ve Cibrilcimani ise Sivri’l-Semmâni, yani Yağcı Sivrisi demektir. Eskiden Sivri’deki mağarada yağ saklanmış, onun için Roma buraya Pion Tepesi der. 4- İngilizce çeviride Meldinis olan kelime, eserin aslında Meltinis, yâni Malatyalı= Battal Gâzi demektir. Bağırsak Boğazı müddeileri, Meldinis’i Meldos, onu da Balkayası yaptılar. Hâlbuki bu kalenin adı Melissopetrion, yâni Balkayası’dır. 5- Bet-Toman, eserin aslında Beth Thoma olup, Thomas yurdu, Thomas yeri demektir. Yun. Didyma, Didymai (ikiz, ikizler) olup, bu yer, iki tepeli Yenice Sivrisi’dir. Prof. Kesik, “Kutlu Akalın’dan bettoman’ın sınır bölgesi olduğunu öğrendik” der (!)
Savaş için çok mühim olan III. Haçlı Seferi kaynakları henüz Türkçeye çevrilmedi. Historia Expeditione’u, Laud İngilizceye çevrildi, ama Historia Peregrinorum ve Epistola duruyor. Ben, Epistola ve Peregrinorum’un bu savaşla ilgili kısımlarını Ümit Fafo Telatar Hoca’ya Latincesinden tercüme ettirdim ve yayınladım. Bu iki kaynak, Manuel’in yürüdüğü yolun via regia (Kıral Yolu) olduğunu, Türklerin, Uluborlu’dan bir gün sonra, iki Mayıs akşamı henüz Haçlılar gölü (Hoyran) geçmeden saldırdığını, Haçlıların, Manuel’in hezimete uğradığı geçide girmemek için üç Mayıs sabahı via regia’dan sola saptıklarını söyler. Bunlar bilinmeden savaş yerine karar verilebilir mi?
Kaynak eserlerin çevirisi kadar, hatta ondan da mühimi tarihî coğrafyadır. Şimdi sen, Sozopolis’in Uluborlu olduğunu bilmeden savaş yerine karar verebilir misin? Bunun gibi Kelene (Kelainai), Apameia, Laodikya ve Menderes bilinmeden savaş yerine karar verilebilir mi? Şehirler ve ırmaklar bilinmeden hudut da bilinemez. Tarihî yollar bilinmeden, bugünkü yollara bakarak savaş yerine karar verilebilir mi? Prof. M. Kesik verir. Vadiye şöyle bir bakar: Burada savaş olmaz; şöyle bir bakar: Burada savaş olabilir der. Kaynak bize vız gelir, tırıs gider…
Kaynak eserlerin çevirisiyle birlik, Batı Anadolu’nun tarihî coğrafyası yeniden yazılmadır. Değilse daha çok tartışırız. Bu husus tarihçilere bol malzeme verir, ama millete yazık olur. Dirimtekin gibi ciddî birinin 1944’de Çivril-Homa-Düzbel’i iddia etmesi, Apameia’nın Dinar’a, Subleon’un Homa’ya yerleştirilmesindendir. O, bu iki yanlışa istinaden hududu Homa’ya taşır, Düzbel’i iddia eder. Hâlbuki Subleon Uluborlu’nun şarkında (Turan, 1998: 214) ve huduttadır (Eğirdir Gölü) (Kinnam, Khoniate, Ferec). Subleon, Jüstinyen’in (482-527-565), yaptırdığı bir kale olup, adı bilâhare Homa ve Subleon olmuştur. O, bu kaleyi yaparken Miryokefalon’a da bir kale yapmıştır. Sofokles sözlük Myriokefalos adının 600’de geçtiğini söyler (s.773). Kimi tarihçi Miryokefalon diye bir yer yok, kimisi de savaşta ölen insan başıyla ilişkili der. Miryokefalon, coğrafyaya ait bir isim olup, insan başıyla bir ilgisi yok. Uluborlu 1182’de alındı, 1190’da Türkler Dinar’a anca gittiler. O sıra Roma’da bulunan bir yer, Türkçe “Cibrilcimani” adını nasıl alır? Benzer bir yanlış da Alaşehir’dir. Yıldırım’ın 1390’da fethettiği bir şehir, ondan 179 yıl önce 1211’de nasıl Türkçe bir isim alır? İbn Bibi’nin Alaşehir dediği Yalvaç olup, Dirimtekin 1944’de yazdığı Konya ve Düzbel kitabında Alaşehir savaşı için Yalvaç muharebesi der (s.74). Prof. Tayfun’a göre ise, Remsi ve Haldon bize yeter.
Kleisoura için “Klisorie: geçilmesi güç geçit bölgeleri” diyorsunuz. Kinnamos da, Tzibrelitzemani geçidi, değil ordular, seyyahlar için bile geçilmesi güçtür der. Sofokles, Kleisoura (s.667, κλεισουρα) için, “geçit ve iki dağ arasından geçmek” gibi anlamlar veriyor. Burası, 1894 rakımlı Çirişli dağı ile 2799 rakımlı Gelincik (Barla) dağını ayıran Kemer Boğazı’dır. 1530’da Kemer Boğazı’nda Çatakoğlu, nâm-ı diğer Dizdar-yeri adlı bir mezraa var. Çatak, “iki dağ yamacının arasında oluşmuş derin dere yatağı” demek olup, Kemer Boğazı’nı tarif eder. Buradaki nehir için, İbn Sa’îd el-Mağribî, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında sınır olan “büyük ve derin el-Battal” der (Wittek, 1999: 2). Birçok adı olan bu nehrin bir adı da Menderes’tir. Behset Karaca’nın arşiv belgesinden okuduğu Firigos Boğazı- Kemer Boğazı; Tzivritzi Kleisoura ve Taurokomos geçidi ise Yenice Derbendi’dir. Her yanı dik bayır Kelene Hisarı ise Yenice Sivrisi’ndeki kaleden başkası değildir (Arrianos: 1945: 66).
Prof. Dr. Behset Karaca (1965-)-Kadir Karacan
Ramsay, Osman Turan, Ali Sevim ve Erdoğan Merçil’in iddia ettikleri Yalvaç-Kundanlı civarını iddia ile oradaki Kemikli Çukur adını delil getirirler. Kemikli Çukur meselesini, Gökçeali köyünün eski muhtarı Veli Bölükbaşı’na (1952) sordum (30.12.22): Kemikli Çukur eski bir mezarlık. Sulama kanalı kazısı sırasında kemik çıktığı için Kemikli Çukur denilmiş. Kemikli Çukur, yeni adlandırmadır. Göğceli çiftliğinin eski sahibi Semra Kurucu’nun (Başaran) dediğine göre o mevkinin kadim adı Deve Taşı. Mezarlık, eski Göğceli (1530 Gökçe, 1933 Gökçeli) köyüne ait olmalıdır. Şimdi oradaki köyün adı Gökçeali yapılmıştır (bk. Har.1 ve Kemikli Çukur).
Diğer husus, Firederik’i Hoyran Gölü’nün kuzey sahilinden yürütürler; A. Kaşıkara köyü civarında Türkleri, Haçlılara saldırtır ve Haçlıların, Manuel’in mağlup olduğu yere girmemesi için de, Yoğurtçubeli üzerinden Şuhut-Arızlı köyüne indirirler. Peregrinorum ise Türklerin gölü geçmeden saldırdıkları söyler. Yâni Firederik, Yoğurtçubeli değil, Bozdurmuşbeli’ni aşarak Şuhut-Oyniğan veya Oynan köyüne (Eumeneia) inmiştir. Bir diğer hata da, hudutta olması gereken Subleon’u Eldere köyü civarına koymalarıdır. İbn Hordazbih ve el-İdrîsî’nin verdiği tarihî yolları dikkate almazlar, Firederik’i bugünkü yoldan yürütürler. Hoyran Gölü’nün kuzey sahilinde bir araba yolu yok. Müh. Kadir Beyle tanışırdım. Doktora için SDÜ’ye başvurdu. Kendine sen bir mühendissin, tarihçinin emrine girme dedim, ama sözümü tutmadı. Kanaatimce sırf bir yayın yapmak için makale yazdı.
Merhumla aramızda telefonda şöyle bir konuşma oldu: Kadir Bey, Kemer Boğazı’na niye karşısın?
-Abi, ben, Eğirdir Gölü’nün geçmişte iki parça olduğuna inanmıyorum.
Peki, Yenice Köyü Köprüsü’nü nereye koyuyorsun?
-Yenice köyü civarında bir yerdedir. Peki, araştırdın mı? – Hayır, araştırmadım… (!)
Behset ve Kadir Beyler, “1500’lü yıllarda Eğirdir Köprübaşı Balıklağası faal olup, Eğirdir Göl’ü, 1614’den önce iki parça olamaz” demişler. Bu iki zatın hatası, balıklağıları göl kıyısında sanmış olmalarıdır. Hâlbuki Köprübaşı Balıklağısı gölün ayağı üzerindeydi. Gölün ayağında sırayla Kapı, Köprübaşı ve Cire balıklağıları vardı. Cire, Köprübaşı’nın yedi bm güneyindedir. Başarının sırrı samimiyet, ama o da bizde yok. İyi tanışmamıza rağmen hiç haber vermeden 2014’deki SDÜ Bilgitoyu’nda Abdullah Beyle birlik karşıma iki farklı iddia ile çıktılar.
Doç. Dr. Abdullah Bakır (1966-)
Uluborlu’nun 5-6 bm garbi olan Popa Boğazı’nı iddia ediyor. O tarihte Uluborlu Bizans elinde olup, bir Selçuklu tarihçisi olarak, savaşın Türk toprağında yapıldığını en iyi bilmesi gereken kişi. Bir yayın yapmış olmak için bu işe giriştiğini düşünüyorum. 2014 yılındaki görüşünde hiçbir değişme olmamış. O’nu üzmek istemem, ama başka bir izah bulamıyorum.
Prof. Dr. Abdulhalûk Çay (1947-)
Doktora tezi olarak 1984’te Karamıkbeli’ni iddi etti. Belin belgelerdeki adı Kermeşki, yâni Kara Sağır Beli. Şimdi belde Yalvaç-Sağır köyü vardır. Çay Hoca, davetimize icabetle üç kez Isparta’ya geldi ve faaliyetimize destek verdi. Fransızca bir metni yanlış tercüme etmiş ve Cogni, yâni Konya’yı, Çay-Karamık köyüne yerleştirmiştir. 2010’da O’na güvendim ve Cogni’nin Konya olacağını düşünemedim; Cogni’yi, Dinar-Konya yolunun çatallandığı yere; Dombayova’ya koydum. Sonra aynı metni Eriman Topbaş tercüme ettiğinde Cogni’nin Konya olduğunu gördüm. Manuel, Çivril-Homa’ya geldiğinde, Sultan, O’ndan ikinci kez barış talep etmiş, ama Manuel, elçiye, Sultana cevabı Cogni’ye geldiğimde vereceğim demişti, ama Çay bu metni, Manuel, Cogni’ye geldi olarak tercüme etmişti. Bu kitapta da Çay, aynı yerde duruyor. Bu kadar da olmaz, olmamalı. Benim doktora tezim diye, hatasını kabul etmiş görünmek istemiyor, ama makale hata dolu. 1- Manuel’i Honas, Dazkırı, Dinar, Çivril-Homa’ya, oradan da Düzbel, Kartı, Tatarlı yoluyla Çay-Karamık köyüne getirir. 2- Lampis’i Dazkırı’ya, 3- Kelene’yi Dinar’a, 4-Sobleon’u Çivril-Homa’ya yerleştirir ve kendisiyle çelişir. Hani, Subleon huduttaydı? Hâlbuki Manuel, Honas, Baklan ve Sundurlu yoluyla Çivril-Homa’ya, oradan da Dinar, Eldere, Çapalı ve Uluborlu yoluyla Hoyran Gölü’nün batı sahiline gelmiştir ki, Manuel’in yürüdüğü yol, via regia (Kıral Yolu) idi (bk. Ansbert). Hoca’nın rahatsız olduğu işittim; kendisine acil şifalar diliyorum.
Doç. Dr. Hasan Akyol
Hasan Beye, bazı Grekçe metinleri sordum. Miryokefalon Çalıştayı sonunda, hudut Eğirdir Gölü, Uluborlu Roma toprağı olduğu hâlde, daha batıdaki bir Çivril’i nasıl iddia ediyorlar diye sordum. Subleon, Homa’da diyoruz, deyince ayıktım; Subleon’un Çivril-Homa olamayacağını o an anladım. Hâlbuki Subleon, Uluborlu’nun şarkında idi (Turan, 1998: 214). Amorion ve Ankara hakkında kendisiyle tartıştım. Kaynak metinlere dikkat eden yegâne makale! Savaş yeri için, Kemer Boğazı, Yenice Derbendi, vadinin çıkış yeri ve Yenice Sivrisi (Tzibritzi) der. Hasan Bey, Ebû’l-Ferec’in, Kıral, Türk hududuna yürüdü kaydına dikkat eder, ama Kelene’ye yürüdü kaydına dikkat etmez. Savaş, yürünen yerde, yâni hudutta ve Kelene’de yapılmıştır. O, geçit tarifindeki “güneye doğru ise vadi gittikçe dikleşir, sarplaşır” ifadesine dikkat etmemiş; şayet etseydi, geçidin güneyinin uçurum olduğunu görecekti.
Y. Müh. Ramazan Topraklı (1944-)
Kitaptaki en uzun ve en dağınık makale bana ait. Çok kıymetli bilgiler vermeme rağmen maalesef yazım, derli toplu değil. Tarihçiye Pîrî Reis’in Eski Eğirdir Gölü haritasını hatırlatırım (bk. Har.2). Pîrî Reis haritasında Göl’e kuzeyden karışan ırmak, iki göl arasındaki Menderes’tir. M. Ertan Yıldız, “2012, Kelainai ve Apameia Kibotos’un Tarihi” adlı doktora tezinde; güçlü, şiddetli ve yoğun anlamında dediği Obrimas (Yıldız, s.25) ile zengin, çok sayıda anlamındaki cıαλις (halis), Menderes’in sıfatlarıdır. cıAλυς (Halis) ise Kızılırmak’tır. Türk-Bizans hududu olan Menderes’teki Yenice Köyü Köprüsü ile Rabaz-ı Konya (Konya sınırı: Manarga) arasında 35 mil (52 bm) mesafe vardır. Uc’un merkezi, iki asır Türk-Bizans kavgasının yapıldığı, Rabaz-ı Konya ile Kemer Boğazı arasıdır.
Prof. Dr. M. Akif Ceylan (1963-)-Doç. Dr. Adnan Eskikurt (1968-)
Coğrafya profesörü ile 2014 veya 2015 yılında MÜ Prof. Ali Selçuk Biricik’in odasında tanıştım. Kâtip Çelebi, Beyşehir Gölü’nü, Beyşehir ve Kıreli olmak üzere iki parça gösterir (bk. Har.3). Bu hususu GÜ’de coğrafyacı Ülkü hanıma sordum. O, benim hocam Beyşehir Gölü üzerinde çalıştı, o daha iyi bilir diyerek, beni Ali Selçuk Beye gönderdi. Ali Selçuk Bey, Doğanhisarlı ve benim gibi Şarkîkaraağaç’ın damadı çıktı. Çay içerken Eğirdir Gölü’nün eski halinden ve Miryokefalon savaşından bahsettim. Birini çağıracağım, o gelsin öyle konuşalım dedi. 15 dakika sonra M. Akif Bey odaya girdi. Miryokefalon savaşı, Çivril-Kufi Boğazı’nda yapıldı, bu konu tartışmaya açık değil gibi bana çıkışmak istedi. Hatta savaşın Kufi Boğazı’nda yapıldığına dair bir makalesinin bulunduğu TDAV dergini bana verdi. TDAV Başkanı, Eğirdirli hemşerim Turan Yazgan idi ve ona 1989 Mahalli seçimlerinde RP’den Isparta Belediye Başkanı adaylığı teklif etmiş ve 2005’li yıllarda da İBB yanındaki vakıf binasında ziyaret etmiştim.
M. Akif Bey, 2001 yılından beri Adnan Eskikurt Beyle Kufi Boğazı üzerinde çalışıp, makaleler yazmışlar. Bir gün, İÜ tarih bölümünde Ebru Altan ile Birsel Küçüksipahioğlu hocaları ziyaret ettim. Birsel Hanım beni, bölüm başkanı Abdülkerim Özaydın’ın odasına götürüp tanıştırdı ve çalışmamdan bahsetti. Abdülkerim Bey, -bizim Adnan da Miryokefalon üzerinde çalışıyor deyince, ondan Adnan Beyin telefonunu aldım; defalarca aradım, ama ulaşmak nasip olmadı, ancak 2017 yılı, 8-9 Mayıs günlerinde TTK Miryokefalon Çalıştayı’nda kendisiyle tanıştım.
M. Akif Bey, “Tzibritze geçidi, kuzeye doğru gittikçe dikliği azalır, güneye doğru ise vadi dikleşir ve sarplaşır” (Honiyates, 1995: 124) ifadesini, vadi, güney-kuzey yönünde uzanır anlamıştı. Hâlbuki bense, vadi, doğu-batı yönünde uzanır anlamıştım. Aslında bu ifade iki türlü de anlaşılabilirdi. O, Kufi Boğazı’nı iddia ettiği için güney-kuzey anlamıştı, bense Senirkent ovasını düşündüğüm için doğu-batı şeklinde anlamıştım. Fikret Işıltan çevirisi yanlış olup, herkes bu çeviriye göre savaş yeri arıyordu. Doğru çeviri ve gerçekte, “geçidin kuzeyi dağ, güneyi uçurum”. Fransızca ve Almanca çeviriler bu şekildedir. Buna uyan yegâne geçit, Kemer Boğazı ile Yenice Sivrisi arasındaki Yenice Derbendi’dir. M. Akif ve Adnan Beyler, Haz. 2015’de Çamlıca’dan çıkan bir kitap yayınladılar ve bu defa da geçidin doğu-batı yününde uzanan Bağırsakdere Boğazı olduğunu iddia ettiler.
M. Akif, Kufi Boğazı ve Bağırsakdere Boğazı’na, sırf Honiyates’in Işıltan çevirisindeki vadi tasvirine göre ve sırf coğrafî açıdan bakar ki, yanlıştır. Hudut, Eğirdir Gölü demelerine rağmen, olayın bir numaralı şahidi Manuel’in, “Türk topraklarına girer girmez savaş naraları işitildi” kaydını, kendiyle çelişme pahasına bile bile görmezden geldi. O’nun bu çelişkisini kendisine hatırlatacak bir kurum ve bir tarihçi çıkmadı. Umarım ileride bir kurum, bu işi önemser de, O’na çelişkilerini ve Kâtip Çelebi’nin Beyşehir ve Eğirdir Gölü haritasını gösterir.
2-Süryani Mihail’in “beş gündüzlük yürüyüş” ifadesini yanlış anladılar (!); Manuel’i beş gün Türk topraklarında yürüterek Bağırsakdere’ye getirirler. Türk elçisi, ikinci kez Manuel’e Çivril-Homa’da geldi. Onun için beş gündüzlük süre Çivril-Homa’da başlar. 3- Meldinis kelimesi, asıl kaynakta Meltinis olup, o da Malatyalı (Battal Gazi) demektir. Balkayası’nın Melissopetrion olduğunu önce anlattım. Kitaplarının arka kapak resmi, her şeyi anlatmaya kâfidir. Bu arkadaşları, Allah’a havale etmekten başka çare yok. Çünkü bile bile, kasten gerçeği saptırıyorlar.
Prof. Dr. Altay Tayfun Özcan (1979-)
Tayfun Bey, Gelendost’ta yaptığımız kutlamalara arabasıyla gelme nezaketinde bulundu. Yolu bilmediği için yanlışlıkla Karamıkbeli’nden dönmüş; böylelikle orada savaş olamayacağını anlamış. Çalıştay’da sözünü Çay’dan esirgemedi ve yüzüne karşı Karamıkbeli’nde savaş olmaz dedi. Beni de John Haldon’u okumamakla eleştirdi. Mert ve çalışkan adamı severim; Haldon, beni okusun dedim. Hayton’u çevirdi ve Firikya’daki Lichie Grecie (Hayton, 2015: 51) için Denizli dedi ki, doğrusu Eğirdir. Kendisi tarihî coğrafya ile ilgilenmediği için Ramsay’ın dediklerini doğru kabul eder. “Manuel, Eskişehir’i inşa edip, bir birlik yerleştirdi, oradan Rindakos’a gitti, oradan da Suble’ye, Menderes’in döküldüğü yere geçti ve oradan Menderes’i tekrar geçerek yeniden başkentin yolunu tuttu” (Cinnami > Deguignes, 1756: 46) ifadesi, hiçbir şekilde Büyük Menderes’e uymaz. Bunun, iki göl arasındaki ırmak olduğunu, sizi bilmem, ama ne Ramsay bilir, ne de John Haldon! Tayfun Bey, kendime iki şey sormamı ister:
1.Bu köprünün (Yenice Köyü Köprüsü), Miryokefalon savaşından önce varlığına dair bir delilim var mı?
2.Bu köprü Bizans ordusunun kullanabileceği büyüklükte mi?
İyi ki bana sordun; bunu Dünya’da benden başkası bilemez. Kısa olduğu için önce ikinci soruyu cevaplayayım. Köprü enkazı bulunmadığı için Kıral Yolu ve devamındaki köprülerin enlerini vereyim: Çapalı köyündeki taşlık yerde Kıral Yolunun eni 2.20-2.50 m arasında değişiyor. İki gözlü Afşar köprüsü (3.40-3.80), üç gözlü Köpürlü (3.88-4.48), üç gözlü Hüyüklü köprüsü (3.25-4.45) m enindedir. İlk ölçü köprüde yürünen yer, ikincisi ise dıştan dışa köprü enidir. Köpürlü- Kıral Yolunu Yalvaç’a bağlayan yol, Hüyüklü köprüsü ise Kıral Yolu’nu İstanbul’a bağlayan Bizans Askerî yolu üzerindedir. Bu genişlikteki bir köprüden Bizans ordusu çok rahat geçer, ama sizi bilemem Hocam!
Tayfun Beyin, Isparta Belediyesince 3. Baskısı yapılan, Miryokefalon Savaşı’nın Yeri: Isparta- 2021 adlı kitabı okumadığı anlaşılıyor. Bütün Ortaçağ tarihçilerine gönderilecekti. Köprüyü Veren Kaynaklar (s.113-115) özetle:
MÖ 547: Karun, Halis kıyılarına vardığı zaman askerlerini mevcut köprülerden geçirdi (Herodotos I-75).
MS 390: Teodesiyus’a (379-395) Halys üzerine köprü yapılması için bir dilekçe verilir (Remsi, 1960: 78).
MS 560: Jüstinyen, yan yana dizilmiş kayıklardan (gemi) ibaret ve sellerin sık sık bozduğu eski bir köprünün yerine yaptırdı. Köprü yapılırken, nehrin yatağını değiştirdi. Ritter, Zompi ve Pontogefura’nın aynı şey olduğunu söyler. Askeri yolun Sangarios'u geçtiği noktada idi. Bu köprünün mevkii için, Sangarios'un membaından tutun da, mansabına kadar muhtelif noktaları kabul eden farklı görüşler var. Pahimeris hakiki adının Pontogefura olduğunu, Sangarios yatağını değiştirdiği için köprünün Sangarios üstünde değil, Melas denilen küçük bir dere üstünde bulunduğunu söyler. Aynı hataya Cedrenus ile Theophanes de düşer. Agathias bu köprü için bir epigram yazmıştı; bunu Zonaras ile Konstantin Porphyrogenitus, kendi eserlerinde tekrar etmişlerdir; hatta Konstantin epigramı aldığı vesikayı yanlış anlayarak bunun köprüdeki bir taşın üstünde mahkûk olduğunu iddia eder. Aynı hata birçok kimse tarafından tekrar edilmiştir. Texier, Çifteler’deki “Çandır Köprüsü” der. Anna Komnena, Zompi’nin Santabaris ile Amorion’un şarkında olduğunu, Bryennios ise, Sangarios membaları yanında bulunduğunu söyler (Remsi, 1960: 235-237). Ritter doğru der. Zompos (Kemer), Pontogefura (Boğaz Köprüsü) ve Yenice Köyü Köprüsü aynı köprüdür. Bryennios da doğru söyler, çünkü O, 1116’da Zompe’deki köprüden bizzat geçti (Anna, 1996: 490).
Köprü veya epigramda anlamca, “Ey coşkun akan ırmak! Ey kemerlerle kendine pranga vurulan Sangarios! Sen de artık mağrur Batı ve Doğu halklarıyla birlik, tüm Barbar kabileler gibi imparatora boyun eğdin. Bir zamanlar gemisiz geçilemeyen ve kabına sığmayan sen! Şimdi artık eğilip bükülmeyen taşların arasından akıyorsun” yazar.
1071: Romen Diyojen Malazgirt’e giderken Zompos Köprüsü’nden geçti (Attaleiates, 2008: 151).
1073-1074: Asi Roussel ile Jan Doukas, Zompos köprüsünde karşılaştılar (Bryennios, 2008: 87).
1087: Rumlar, köprüde İlhan’ın tuzağına düştü, çoğu öldürüldü, çoğu ırmakta boğuldu (Anna, 1996: 208-209).
1115: Lopadion köprüsü (Anna, 1996: 479-80), Kemer Boğazı’ndaki köprüdür.
1116: Zompè köprüsü (Anna, 1996: 490), Kemer Boğazı’ndaki köprüdür.
1145: Pithekas (Barla) yanındaki köprü (Anna, 1996: 487; Kinnamos, 2001: 35; Khoniates, 1995: 36).
1148 Ocak: Pisidia Antakyası yanında, nehrin üzerindeki köprüde iki taraf (Türkler ile Haçlılar) arasında bir savaş vukû buldu; Fransızlar, köprüden zorla geçmeye muvaffak oldular (Runciman/Ransimın, 1987: 225).
Uluborlu’ya 24 mil Medinetü’l-Endosyane (Abidos-yane), burada (boğazdaki ırmağın sağı) muhkem bir kale vardır (el-İdrîsî, 2002: II, 809). 1176 savaşı dolayısıyla zikredilen metruk Miryokefalon kalesi, işte bu kaledir.
1530: Vakf-ı Köpri der Karye-i Yeñice, daim haraba müteveccihtir (566 Nu. Evkaf Defteri, s. 80a). Tayfun Bey, bak! Miryokefalon savaşından önce, köprüyle ilgili tam dokuz + bir (10) delil sundum. Bunu başka kim yapabilir?
61 yıllık geçmişi sayma, tam 17 yıldır benzer soruları kendime sordum. Şöyle bir hesap yapalım, 17 yıl, günde 15 saat, yaklaşık 90 bin saat, sadece bu konulara kafa yordum. Siz, sorduğum sorular için hep, bu konular halledildi dediniz. John Haldon ise, Peutinger tablosu (Ramsay, 1890: 169) için, “Güzergâh, dediğim gibi, verilen mesafeler açısından bir anlam ifade etmiyor gibi görünüyor. Açıklamanızın tamamen mümkün olduğunu ve en azından ilginç bir tartışmaya yol açacağını düşünüyorum! Ramsay'in yanıldığını görmek ilginç olacak!” JH (12 Kas. 21) dedi. Apameia, Dinar’a yanlış yerleştirildi. Onun için Peutinger, Dinar’a uymaz, ama Kemer Boğazı’na tam uyar.
Sen yine kime inanacaksan inan, ama vaktin olursa beni de oku! Ben bu işe yüz bin saatten fazla emek verdim. Senin yanında emeğin zerre kadar bir kıymeti varsa dinlersin, yoksa sözüm kendime. Sana bir müjde: “Niketas’ın eserini geri plana düşüren ve Miryokefalon Savaşı’nın vuku bulduğu yer, Konya’nın hemen dışında Beyşehir’e giden yolda aranmalıdır” dediği için eleştirdiğin Prof. M. Kesik, gerçeği gördü ve şimdi Kufi Boğazı’nı iddia ediyor. Ve III. Haçlı Seferi kaynağı (Ansbert), dikkate alınamaz diyor. Ansbert, Manuel’i, Hoyran Gölü’nün batı sahiline kadar getirir ve bir gün sonra da mağlup oldu der. M. Kesik, Ansbert’i dikkate alırsa Kufi’yi iddia edemez!
Bazı akademisyenler için, nerede akşam oldu orada sabah. Bugün burada, yarın şurada, ertesi gün daha başka yerde. Levent Bey, önce Tzibritzi = Sivrisi dedi, ardından 28 bm uzunluğundaki Tokalı Kapızı, daha sonra da Kufi dedi, ama şimdi çağdaş oldu. M. Akif ve Adnan Beyler de Kufi’yi bırakıp, Bağırsak Boğazına gittiler.
Tayfun Bey, Kufi Boğazı için ne delilim var diye, hiç kendine sordun mu? Pîrî Reis haritasını hiç gördün mü?
Remsi, III. Haçlı seferini verirken, “Mayıs 2. Sozopolis, Mayıs 3. Ginglarion (Chateau Cingulaire). Manuel’in Mağlup düştüğü geçit” der (Ramsay, 1960: 140). Remsi de, sizler gibi ne dediğini bilmez; s.140’da Manuel’in, Uluborlu’dan sonra ve Şato Cingulaire’de (yuvarlak kale), s.147’de de Homa-Düzbel’den Kızılören’e inen Değirmen Boğazı’nda yenik düştüğünü yazar. Yuvarlak kale, bir koni gibi olan Yenice Sivrisi üzerindeki kaledir. Her yanı dik bayır (yuvarlak) Kelainai Hisarı (Arrianos, 1945: 66) Yenice Sivrisi, Apameia ise Barla-Eye Burnu önündedir.
Siz, Kufi derken, Manuel’in mektubu, Kinnamos, Honiyates, Süryani Mihail, III. Haçlı Seferi kaynağı (Ansbert), Ermeni Simbad ve Ebû’l-Ferec gibi 7 kaynağın hangisine istinat ettiniz? Savaşın hudutta ve Türk toprağında yapıldığından haberin var mı? O gün için Hoyran Gölü’nün garbının, Bizans’ta olduğundan haberin var mı?
Tayfun Bey, Kemer Boğazı iddiasının temeli Osman Turan’a dayanır. O güzel insanı, sakın, Ayiter, Turfan, Umar ve kendinle karıştırma. O bir güneşti, battı! Subleon’un Uluborlu’nun şarkında ve Sybrize’nin, geçidin çıkış yerinde bulunduğunu, o günkü şartlarda, Prof. Osman Turan’dan başka diyen biri var mı? Aradan 60 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu hususu, koca profesörler ordusu bilir mi? YÖK e sor? Belki o bilir!
Sonuç
SDÜ, iyi bir iş yaptı ve Miryokefalon Savaşı’nın yeriyle ilgili tüm görüşleri, akademisyenlerin kendi ifadelerini bir kitapta toplamayı başardı. SDÜ’ni, Rektör İlker H. Çarıkçı’nın şahsında kutluyorum. Bu kitap, bir vesika olarak kalacak ve herkes yazdıkları ve yazmadıkları için tarih önünde hesap verecektir. Ayrıca bir Ispartalı ve iddia sahibi olarak, makale gönderen herkese teşekkür ediyorum. “Bârika-i hakikat müsâdeme-i efkârdan doğar”. İnşallah, bu kitap, hakikatin ortaya çıkmasına bir vesile olur. Miryokefalon savaşının kazanılmış olmasından da önemlisi, savaş yerinin tespitidir; yer bilinmezse savaş, bir masal hükmündedir.
Bu kitaptan, ülkemizde 206 üniversite ve bu üniversitelerde binlerce tarihçi akademisyen olmasına rağmen, bir tek tarihî coğrafyacı ve bu konuda çalışan birinin olmadığını gördüm. Üniversitelerimizin çokluğuyla övünüyoruz, ama tarihçi ve araştırmacılarımız Ramsay, Haldon vs gibi yabancıların yanlış tarihî coğrafya bilgilerine muhtaç. Bu hususu YÖK ve Sn. Cumhurbaşkanımıza hatırlatmak istiyorum.
En mühim husus, Türk Tarih Kurumu, iddia sahiplerini, iddia edilen yerlerinin yöneticileri ile bilim adamlarından oluşan bir heyet huzurunda tartışmaya çağırmalı ve savaş yerine karar vermelidir.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Har.1. Yalvaç-Gökçeali köyü ve Kemikli Çukur Mevkii.
Har.2. Eski Eğirdir Gölü ve ona dökülen ırmak (Pîrî Reis).
Har.3. Burdur, Eğirdir, Kıreli, Bekşehri ve Seydişehri gölleri (Kâtip Çelebi, yukarısı güney/kıble).