Kızıl yasaklansın gonca yasaklanmasın

Kızıl yasaklansın gonca yasaklanmasın

Kızıl yasaklansın gonca yasaklanmasın Kızıl yasaklansın gonca yasaklanmasın

Kızıl yasaklansın gonca yasaklanmasın 

Sabah programları yasaklansın!

Kritikçiler yasaklansın!

Psikolojiyle oynayanlar yasaklansın; psikolojiyi anlatanlar yasaklanmasın!

Kurmacalar yasaklansın; kurgular yasaklanmasın!

Kızıl yasaklansın; gonca yasaklanmasın!

Bir tür hezeyan içindeyiz, canına dokununca ortaya çıkıyor her şey…

Çok yazdık buradan, kime anlatıyoruz!..

Ya amaç olursunuz ya hedef.

Şimdi her açıdan bakılınca kadını korumaklı, ağlamaklı, acıklı, yaralı-bereli hikayelerde erkeğin kutsadığı anayı-bacıyı, yari göremiyoruz!

Zaten erkek, bu üçünü kutsamak için erkek.

Kadın, kendi yarasından doğmuş hep…

Eşitlikle yenmiş, haklarla çiğnenmiş…

Erkekte kaybolmuş…

Dün de böyle bugün de.

Yani;

Sevdiceğimiz değilse herkes hiç!

Yani;

El-alem derse sevdiceğimiz hiç!

Mesele dönemsel senaryoları, dönemin sonucu senaryoları, günümüzün senaryoları değil mesele; birinin bir diğerini nasıl anlattığı da değil.

Mesele, onu nasıl anladığın.

O dediğin öyle değil” demek için akıllara kazınan, yaftalanan, yargılanan yanlarımızı masaya yatırmalarımız...

Hiç bitmeyen karşı yaka yolculukları...

Herkes ister güzel anılar ama olmayınca olmuyor!

Belki de birileri tam da bunu istiyor!

Hala iktidara ideolojilerin çıktığını sananlar var.

Hala kurgulanmak istenen şeyin tam da yapılmak istenen gibi olduğunu; 28 Şubat’ın yatalak kas hastası, aklıyla kalbini birleştirmiş iman sahibi, hırslarına köle olmuş kaybolmuş insan, ve koyunlaşmış birilerini okuyabiliyoruz.

Ne güzel!..

Kimin nasıl yorumlayacağı değil ki önemsenen…

Hiçbir eser muhataplarını düşünmez.

İnsanımız kendi olmasa öyküsüz kalacak bilinçlere, kendini yazıp, kendini oynadığı sanata, iki kelimeyi bir araya getiremeyen derinliksiz ödül konuşmalarına bakmadan, bilmelidir ki;

Kazanılmış para ve konuşulmuş olmak yeter...

Birileri bana “sen busun” diye nasıl diyebilir!

Hangi hakla, hangi senaryoda!..

Mesela içkiye karşıyım.

İçki içen insana değil.

Farklı zekâ düzeylerinde senaristlerimiz var!

Benim ne demek istediğimi bilemeyen olacaktır.

Pat diye çakanlar da yok değildir mesela…

Ama işte anlamak, bana hizmet edecek değildir.

İslam tartışılamaz.

İnsan tartışmaya açıktır.

Dönemler, kitleler, topluluklar ve ‘izm’ler…

Hepsi tartışılabilir.

Konumunuz iyi sanat yapan, halkın üstünde bir konumdaysa!..

Veya “tüm bunlardan uzak, Allah’a yakın duruyorum” diyorsanız…

Sığlıkta yarış, pisi-pisine kıyasıya…

Gün gibi…

Kimi vardır sadece kendi izin verirse onu eleştirebilirsiniz ya da o kendi kendini ucundan eleştirir ki sana gerek kalmasın.

Sahi bunu bilmeyen otuz yaş üstü kaç kişi vardır!

Girdiği rolü, gerçek sanıp, oyuncuya saldıranlar dışında!.. :)

Yasak iyi bir şey değildir.

Her insan her düşünce ve yaşayış eleştirilebilir.

Kişisel hakların korunduğu…

Bilgilerin doğru kanallardan alınma erdemliliği içinde insanın öyküsüne…

Eksiğine gediğine…

Seyirci olabilmeliyiz…

Hayatımıza oluyoruz…

Dizilere mi olamayacağız!

Bırakalım kim nasıl çırpınıyor görelim.

Bırakalım kim ne kadar başarıyor!

Olmadı müzik yaparız!

Çalar söyleriz…

Yaşasın özgür halklar…

Yaşasın özgür bilinç…

Yaşasın sıfır ego…

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

Kızıl yasaklansın gonca yasaklanmasın 

Sabah programları yasaklansın!

Kritikçiler yasaklansın!

Psikolojiyle oynayanlar yasaklansın; psikolojiyi anlatanlar yasaklanmasın!

Kurmacalar yasaklansın; kurgular yasaklanmasın!

Kızıl yasaklansın; gonca yasaklanmasın!

Bir tür hezeyan içindeyiz, canına dokununca ortaya çıkıyor her şey…

Çok yazdık buradan, kime anlatıyoruz!..

Ya amaç olursunuz ya hedef.

Şimdi her açıdan bakılınca kadını korumaklı, ağlamaklı, acıklı, yaralı-bereli hikayelerde erkeğin kutsadığı anayı-bacıyı, yari göremiyoruz!

Zaten erkek, bu üçünü kutsamak için erkek.

Kadın, kendi yarasından doğmuş hep…

Eşitlikle yenmiş, haklarla çiğnenmiş…

Erkekte kaybolmuş…

Dün de böyle bugün de.

Yani;

Sevdiceğimiz değilse herkes hiç!

Yani;

El-alem derse sevdiceğimiz hiç!

Mesele dönemsel senaryoları, dönemin sonucu senaryoları, günümüzün senaryoları değil mesele; birinin bir diğerini nasıl anlattığı da değil.

Mesele, onu nasıl anladığın.

O dediğin öyle değil” demek için akıllara kazınan, yaftalanan, yargılanan yanlarımızı masaya yatırmalarımız...

Hiç bitmeyen karşı yaka yolculukları...

Herkes ister güzel anılar ama olmayınca olmuyor!

Belki de birileri tam da bunu istiyor!

Hala iktidara ideolojilerin çıktığını sananlar var.

Hala kurgulanmak istenen şeyin tam da yapılmak istenen gibi olduğunu; 28 Şubat’ın yatalak kas hastası, aklıyla kalbini birleştirmiş iman sahibi, hırslarına köle olmuş kaybolmuş insan, ve koyunlaşmış birilerini okuyabiliyoruz.

Ne güzel!..

Kimin nasıl yorumlayacağı değil ki önemsenen…

Hiçbir eser muhataplarını düşünmez.

İnsanımız kendi olmasa öyküsüz kalacak bilinçlere, kendini yazıp, kendini oynadığı sanata, iki kelimeyi bir araya getiremeyen derinliksiz ödül konuşmalarına bakmadan, bilmelidir ki;

Kazanılmış para ve konuşulmuş olmak yeter...

Birileri bana “sen busun” diye nasıl diyebilir!

Hangi hakla, hangi senaryoda!..

Mesela içkiye karşıyım.

İçki içen insana değil.

Farklı zekâ düzeylerinde senaristlerimiz var!

Benim ne demek istediğimi bilemeyen olacaktır.

Pat diye çakanlar da yok değildir mesela…

Ama işte anlamak, bana hizmet edecek değildir.

İslam tartışılamaz.

İnsan tartışmaya açıktır.

Dönemler, kitleler, topluluklar ve ‘izm’ler…

Hepsi tartışılabilir.

Konumunuz iyi sanat yapan, halkın üstünde bir konumdaysa!..

Veya “tüm bunlardan uzak, Allah’a yakın duruyorum” diyorsanız…

Sığlıkta yarış, pisi-pisine kıyasıya…

Gün gibi…

Kimi vardır sadece kendi izin verirse onu eleştirebilirsiniz ya da o kendi kendini ucundan eleştirir ki sana gerek kalmasın.

Sahi bunu bilmeyen otuz yaş üstü kaç kişi vardır!

Girdiği rolü, gerçek sanıp, oyuncuya saldıranlar dışında!.. :)

Yasak iyi bir şey değildir.

Her insan her düşünce ve yaşayış eleştirilebilir.

Kişisel hakların korunduğu…

Bilgilerin doğru kanallardan alınma erdemliliği içinde insanın öyküsüne…

Eksiğine gediğine…

Seyirci olabilmeliyiz…

Hayatımıza oluyoruz…

Dizilere mi olamayacağız!

Bırakalım kim nasıl çırpınıyor görelim.

Bırakalım kim ne kadar başarıyor!

Olmadı müzik yaparız!

Çalar söyleriz…

Yaşasın özgür halklar…

Yaşasın özgür bilinç…

Yaşasın sıfır ego…

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com