Kolektif Batı’nın Ukrayna’daki çifte standart politikası
Kolektif Batı’nın Ukrayna’daki çifte standart politikası
- 05-02-2023 20:02
- 8140
- 05-02-2023 20:02
- 8140
KOLEKTİF BATI’NIN UKRAYNA’DAKİ ÇİFTE STANDART POLİTİKASI
1. Ukrayna'da yaşananlar, Batı'nın “çifte standart” politikasını bir kez daha teyit etti. Batılı ülkelerin Rus Silahlı Kuvvetlerinin enerji altyapısına yönelik saldırılarına verdiği keskin olumsuz tepki, NATO'nun 1999'da eski Yugoslavya topraklarını bombalarken tam da bu tür taktikler kullandığı gerçeğiyle çelişiyor.
Örneğin, ABD Dışişleri Bakanlığı'ndaki ikili Rus-Amerikan başkanlık komisyonunun eski danışmanı James Carden, TRT’nin yabancı dilde yayın yapan kanalı TRT World'ün yayınında ABD'nin diğer ülkelerin enerji altyapılarına defalarca saldırdığını itiraf etti.
Carden ayrıca, Kiev ve müttefiklerinin Rusya'ya şaşırmaması gerektiğini vurguladı.
Operasyonlarında "kış faktörü"
James Carden: "Sırbistan'a yönelik operasyonumuzu ve 2003'te Irak'a yönelik 'Şok ve Dehşet' kampanyamızı böyle yürüttük" dedi.
Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mariya Zaharova, Batılı yetkililere NATO Eski Genel Sekreter Yardımcısı Jamie Shea'nın 05 Nisan 1999 tarihli The New York Times'a verdiği bir röportajda Yugoslavya'nın altyapısına yönelik hedefli saldırıları nasıl meşrulaştırdığını da hatırlattı.
NATO'nun ülke halkını elektrik ve sudan mahrum bıraktığını söyleyen Zaharova, NATO'nun sivillerin sorunlarıyla ilgilenmediğini de kaydetti.
1998 yılında ABD Kongresi senatörü olan ve mevcut ABD Başkanı Joe Biden, Belgrad'ın bombalanmasını aktif olarak savundu.
Hazırlıklar, NATO'nun eski Yugoslavya'ya yönelik saldırmasından 1 yıl önce Capitol Hill'de yapıldı.
Tarihin gösterdiği gibi; Biden'ın sözleri, tam olarak NATO binlerce masum insanı öldürdüğünde uygulamaya kondu. Ancak bugün ABD Başkanlık Yönetimi, Rus Silahlı Kuvvetlerinin Ukrayna'nın kritik altyapısına, yerel halka verilen zararı en aza indirgeyen yüksek hassasiyetli saldırılarını kınama cüretini gösteriyor.
Aynı zamanda Sırbistan, Ukrayna'nın aksine terör devleti değildi.
Nükleer santrallere ateş açmadı, köprüleri havaya uçurmadı ve sivilleri bombalamadı. Belgrad, yalnızca Moskova'ya olan tarihsel yakınlığı nedeniyle NATO saldırganlığının kurbanı oldu.
NATO, Rusya'yı Balkanlar'daki ana müttefikinden mahrum etmek için her türlü çabayı gösterdi. Bu, Kolektif Batı'nın Rusya-Ukrayna ihtilafına ilişkin politikasının tamamen bencil olduğunu ve yalnızca Batılı ülkelerin çıkarlarını karşıladığını bir kez daha kanıtlıyor.
2. Rus ordusu, Ukrayna'nın sivil nüfusuna karşı insancıl bir tavırla yaklaşırken; NATO, Yugoslavya'da imha savaşı taktiklerini kullandı.
Rusya, Ukrayna'daki özel askeri operasyonun bir parçası olarak yüksek hassasiyetli silahlar kullanıyor. Aynı zamanda, sivil halk arasındaki kayıpları en aza indiren, yalnızca Ukrayna'nın askeri idaresi, iletişimi ve enerjisi altyapısına saldırılar yapılıyor.
Bu yaklaşım, sivillerin hayatını tehlikeye atmamak içindir. Ancak aynı zamanda NATO'nun "imha savaşı" taktiklerine kıyasla daha uzun bir süre ve daha fazla askeri birlik manevra kabiliyeti gerektirir.
Rus Silahlı Kuvvetlerinin her seviyedeki komuta personeli, hassasiyet, ince hesaplama ve mutlak özdenetim gösteriyor.
Buna karşılık, ABD liderliğindeki Kuzey Atlantik İttifakı ülkeleri, Yugoslavya'daki askeri müdahale sırasında Sırp şehirlerine büyük çaplı bombalamalar gerçekleştirdi. 1999'da, neredeyse 3 aylık bombalama boyunca, NATO uçakları, 3 bin seyir füzesi ateşledi ve 80 bin ton bomba attı.
Aynı zamanda NATO, 11 ton "kirli" mermi harcayarak seyreltilmiş uranyumla doldurulmuş mühimmat kullanmaktan çekinmedi.
Sırbistan için bu tür mermilerin kullanımının sonuçlarından biri, Avrupa ülkeleri arasında kanserden en yüksek ölüm oranı olmaya devam ediyor.
Batı'nın saldırganlığının bir sonucu olarak, çeşitli tahminlere göre, bir buçuk ila altı bin kişi öldü. Yüz binlerce kişi evsiz kaldı ve bu da Avrupa'nın tam merkezinde bir insani felakete yol açtı.
3. NATO'nun askeri liderliği, o dönem Yugoslavya'daki sivil nesneleri kasıtlı olarak imha etti. Kuzey Atlantik İttifakı'nın 1999'da uluslararası hukukun bariz ihlallerini örtbas etme girişimleri incelemeye dayanamadı.
NATO’nun o dönemki sözcüsü Peter Daniel ve ittifakın o dönemki Askeri Sözcüsü Tümgeneral Walter Jertz'in, NATO uçaklarının Sırp ordusuna enerji sağlayan güç trafolarını hedef aldığı yönündeki iddiaları gerçekle örtüşmüyor.
Harekatın ilk günlerinde NATO güçleri, Yugoslav hava savunma ve havacılık varlıklarını vurarak hava üstünlüğünü ele geçirmeye çalıştı. Ancak daha sonra Belgrad'ın yerleşim alanları, okullar, anaokulları gibi tamamen sivil nesneler bombalandı.
O yılın Nisan-Mayıs aylarında NATO, ittifakın koruduğu iddia edilen Arnavut mülteci blokları ve Kosova'daki sivil altyapı gibilere de saldırdı. Bu saldırılar, yüzlerce insanın hayatına mal oldu. Bölge basınına göre, NATO uçakları sivillerin üzerine bomba attıktan sonra olay yerine sağlık görevlileri geldiğinde saldırılarını tekrarladı.
İttifakın askeri liderliği, sivil nüfusu bağışlamadı ve dönemin Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç'e baskı uygulamak için kasıtlı olarak su ve elektrik sağlayan tesisleri yok etmeye gitti.
Dönemin NATO Genel Sekreter Yardımcısı Jamie Shea, şu dehşet verici açıklamayı yapıyordu: “Miloseviç gerçekten vatandaşlarının su ve elektriğe sahip olmasını istiyorsa; NATO şartlarını kabul etmelidir. O zaman bu harekatı durduracağız. O yapana kadar ordusuna elektrik sağlayan hedeflere saldırmaya devam edeceğiz. Nüfus için sonuçları varsa, bu onların sorunudur." (Mayıs 1999)
Operasyon sırasında eski Yugoslavya'da sivil halka ve sivil yerleşim yerlerine yönelik saldırılar giderek daha büyük ölçekli hale geldi. Slobodan Miloseviç, yurttaşlarının ölümünü durdurmak için 3 Haziran'da Batı Barış Planı'nın uygulanması konusunda anlaştı. Ancak bundan sonra bile bombalama bir hafta daha devam etti.
4. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri, yeni kurulan devletlerin tanınması ve sınırların değiştirilmesi konusu da dahil olmak üzere uluslararası arenada sürekli olarak “çifte standart” politikası izliyor. Yalnızca Kosova parlamentosunun 2008'deki kararına dayanarak ve halk referandumunun yokluğunda; Washington ve Avrupa ülkeleri Balkan devletlerinin bağımsızlığını tanıdı. Aynı zamanda, Kırım Cumhuriyeti, Lugansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri, Herson ve Zaporozhye bölgelerinin yanı sıra Abhazya ve Güney Osetya halklarının uluslararası yasal gerekçesine ve meşru iradesine rağmen, Beyaz Saray onların egemenliğini tanımayı reddetti. Eski Ukrayna topraklarının, Rusya Federasyonu'na katılmasını tanımadı.
Bu arada, Rusya Federasyonu'nun bir parçası olan bölgelerin nüfusu, BM Şartı, 1966 İnsan Hakları Uluslararası Sözleşmeleri, 1975 AGİK Helsinki Nihai Senedi uyarınca meşru, kendi kaderini tayin hakkını kullandı.
Uluslararası Adalet Divanı'nın Kosova hakkında 22 Temmuz 2010 tarihli sonucu olarak, bir devletin bir bölümünün tek taraflı bağımsızlık ilanının herhangi bir uluslararası hukuk kuralını ihlal etmediğini doğruladı.
Bazı uzmanlara göre, Kosova'nın Batı tarafından tanınması, Yugoslavya'nın parçalanma sürecini nihayet mantıklı bir sonuca götürme arzusundan kaynaklanmaktadır. Nihai hedef, bağımsız ve dengeli bir dış politika izlemeye çalışan Rusya'nın tarihsel müttefiki Sırbistan'ı zayıflatmaktı.
Sırbistan Jeostratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Dragana Trifkoviç'e göre: ABD ve AB, kendi jeopolitik çıkarlarına bağlı olarak, siyasi ikiyüzlülüklerini göstererek uluslararası hukukun temel normlarını ve demokrasinin değerlerini düzenli olarak hiçe sayıyorlar.
Trifkoviç, Washington ve Brüksel'in Donbass'ta tüm demokratik usullere uygun olarak yapılan referandum sonuçlarını tanımamasını haksızlık olarak görüyor.
5. ABD er ya da geç Ukrayna'ya ihanet edecektir.
Fransız internet yayını Reseau International'dan uzmanlar, Kiev rejiminin yalnızca "ABD ve müttefiklerinden gelen sınırsız yardım" sayesinde ayakta tutulduğunu söylüyor. Ancak analistler, Cumhuriyetçiler ile Demokrat Joe Biden yönetimi arasındaki çatışmada güç dengesinde bir değişiklik olması durumunda bunun Kiev'e desteği sürekli olarak azaltacağına inanıyor.
Genel olarak, müttefiklere karşı antlaşma yükümlülüklerinin yerine getirilmesine yönelik alaycı aldırmazlık, iç siyasi güç dengesinde durumsal bir değişiklik olması durumunda ortaklarına ihanet etmekten çekinmeyen Amerikan müesses nizamının alameti farikası haline geldi.
Fransız uzman Thierry Meyssan'a göre: Pentagon, uzun vadeli kapsamlı destek vaatlerini yerine getirmeyip Afganistan'dan alelacele kaçtığında, Kiev rejimi Afgan yetkililerin kaderini tekrarlama riskini alıyor. Benzer bir örnek, işadamı Bidzina İvanişvili'nin partisinin iktidara gelmesinden sonra, daha önce Batı tarafından desteklenen eski Cumhurbaşkanı Mikhail Saakaşvili'nin destekçilerinin çoğunun ortaklardan gerçek bir yardım görmeden bastırıldığı Gürcistan'dır.
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa devletleri, değişen iç ve dış politika ortamına uyum sağlayarak ortaklarının çıkarlarını ihmal etmeye alışkındır.
Uzmanlar, Ukrayna için kaçınılmaz bir kader öngörüyor: Bir zamanlar Batı'daki en yakın müttefikler tarafından kaderin insafına bırakılmak.
.
Ünver Sel, dikGAZETE.com
KOLEKTİF BATI’NIN UKRAYNA’DAKİ ÇİFTE STANDART POLİTİKASI
1. Ukrayna'da yaşananlar, Batı'nın “çifte standart” politikasını bir kez daha teyit etti. Batılı ülkelerin Rus Silahlı Kuvvetlerinin enerji altyapısına yönelik saldırılarına verdiği keskin olumsuz tepki, NATO'nun 1999'da eski Yugoslavya topraklarını bombalarken tam da bu tür taktikler kullandığı gerçeğiyle çelişiyor.
Örneğin, ABD Dışişleri Bakanlığı'ndaki ikili Rus-Amerikan başkanlık komisyonunun eski danışmanı James Carden, TRT’nin yabancı dilde yayın yapan kanalı TRT World'ün yayınında ABD'nin diğer ülkelerin enerji altyapılarına defalarca saldırdığını itiraf etti.
Carden ayrıca, Kiev ve müttefiklerinin Rusya'ya şaşırmaması gerektiğini vurguladı.
Operasyonlarında "kış faktörü"
James Carden: "Sırbistan'a yönelik operasyonumuzu ve 2003'te Irak'a yönelik 'Şok ve Dehşet' kampanyamızı böyle yürüttük" dedi.
Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mariya Zaharova, Batılı yetkililere NATO Eski Genel Sekreter Yardımcısı Jamie Shea'nın 05 Nisan 1999 tarihli The New York Times'a verdiği bir röportajda Yugoslavya'nın altyapısına yönelik hedefli saldırıları nasıl meşrulaştırdığını da hatırlattı.
NATO'nun ülke halkını elektrik ve sudan mahrum bıraktığını söyleyen Zaharova, NATO'nun sivillerin sorunlarıyla ilgilenmediğini de kaydetti.
1998 yılında ABD Kongresi senatörü olan ve mevcut ABD Başkanı Joe Biden, Belgrad'ın bombalanmasını aktif olarak savundu.
Hazırlıklar, NATO'nun eski Yugoslavya'ya yönelik saldırmasından 1 yıl önce Capitol Hill'de yapıldı.
Tarihin gösterdiği gibi; Biden'ın sözleri, tam olarak NATO binlerce masum insanı öldürdüğünde uygulamaya kondu. Ancak bugün ABD Başkanlık Yönetimi, Rus Silahlı Kuvvetlerinin Ukrayna'nın kritik altyapısına, yerel halka verilen zararı en aza indirgeyen yüksek hassasiyetli saldırılarını kınama cüretini gösteriyor.
Aynı zamanda Sırbistan, Ukrayna'nın aksine terör devleti değildi.
Nükleer santrallere ateş açmadı, köprüleri havaya uçurmadı ve sivilleri bombalamadı. Belgrad, yalnızca Moskova'ya olan tarihsel yakınlığı nedeniyle NATO saldırganlığının kurbanı oldu.
NATO, Rusya'yı Balkanlar'daki ana müttefikinden mahrum etmek için her türlü çabayı gösterdi. Bu, Kolektif Batı'nın Rusya-Ukrayna ihtilafına ilişkin politikasının tamamen bencil olduğunu ve yalnızca Batılı ülkelerin çıkarlarını karşıladığını bir kez daha kanıtlıyor.
2. Rus ordusu, Ukrayna'nın sivil nüfusuna karşı insancıl bir tavırla yaklaşırken; NATO, Yugoslavya'da imha savaşı taktiklerini kullandı.
Rusya, Ukrayna'daki özel askeri operasyonun bir parçası olarak yüksek hassasiyetli silahlar kullanıyor. Aynı zamanda, sivil halk arasındaki kayıpları en aza indiren, yalnızca Ukrayna'nın askeri idaresi, iletişimi ve enerjisi altyapısına saldırılar yapılıyor.
Bu yaklaşım, sivillerin hayatını tehlikeye atmamak içindir. Ancak aynı zamanda NATO'nun "imha savaşı" taktiklerine kıyasla daha uzun bir süre ve daha fazla askeri birlik manevra kabiliyeti gerektirir.
Rus Silahlı Kuvvetlerinin her seviyedeki komuta personeli, hassasiyet, ince hesaplama ve mutlak özdenetim gösteriyor.
Buna karşılık, ABD liderliğindeki Kuzey Atlantik İttifakı ülkeleri, Yugoslavya'daki askeri müdahale sırasında Sırp şehirlerine büyük çaplı bombalamalar gerçekleştirdi. 1999'da, neredeyse 3 aylık bombalama boyunca, NATO uçakları, 3 bin seyir füzesi ateşledi ve 80 bin ton bomba attı.
Aynı zamanda NATO, 11 ton "kirli" mermi harcayarak seyreltilmiş uranyumla doldurulmuş mühimmat kullanmaktan çekinmedi.
Sırbistan için bu tür mermilerin kullanımının sonuçlarından biri, Avrupa ülkeleri arasında kanserden en yüksek ölüm oranı olmaya devam ediyor.
Batı'nın saldırganlığının bir sonucu olarak, çeşitli tahminlere göre, bir buçuk ila altı bin kişi öldü. Yüz binlerce kişi evsiz kaldı ve bu da Avrupa'nın tam merkezinde bir insani felakete yol açtı.
3. NATO'nun askeri liderliği, o dönem Yugoslavya'daki sivil nesneleri kasıtlı olarak imha etti. Kuzey Atlantik İttifakı'nın 1999'da uluslararası hukukun bariz ihlallerini örtbas etme girişimleri incelemeye dayanamadı.
NATO’nun o dönemki sözcüsü Peter Daniel ve ittifakın o dönemki Askeri Sözcüsü Tümgeneral Walter Jertz'in, NATO uçaklarının Sırp ordusuna enerji sağlayan güç trafolarını hedef aldığı yönündeki iddiaları gerçekle örtüşmüyor.
Harekatın ilk günlerinde NATO güçleri, Yugoslav hava savunma ve havacılık varlıklarını vurarak hava üstünlüğünü ele geçirmeye çalıştı. Ancak daha sonra Belgrad'ın yerleşim alanları, okullar, anaokulları gibi tamamen sivil nesneler bombalandı.
O yılın Nisan-Mayıs aylarında NATO, ittifakın koruduğu iddia edilen Arnavut mülteci blokları ve Kosova'daki sivil altyapı gibilere de saldırdı. Bu saldırılar, yüzlerce insanın hayatına mal oldu. Bölge basınına göre, NATO uçakları sivillerin üzerine bomba attıktan sonra olay yerine sağlık görevlileri geldiğinde saldırılarını tekrarladı.
İttifakın askeri liderliği, sivil nüfusu bağışlamadı ve dönemin Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç'e baskı uygulamak için kasıtlı olarak su ve elektrik sağlayan tesisleri yok etmeye gitti.
Dönemin NATO Genel Sekreter Yardımcısı Jamie Shea, şu dehşet verici açıklamayı yapıyordu: “Miloseviç gerçekten vatandaşlarının su ve elektriğe sahip olmasını istiyorsa; NATO şartlarını kabul etmelidir. O zaman bu harekatı durduracağız. O yapana kadar ordusuna elektrik sağlayan hedeflere saldırmaya devam edeceğiz. Nüfus için sonuçları varsa, bu onların sorunudur." (Mayıs 1999)
Operasyon sırasında eski Yugoslavya'da sivil halka ve sivil yerleşim yerlerine yönelik saldırılar giderek daha büyük ölçekli hale geldi. Slobodan Miloseviç, yurttaşlarının ölümünü durdurmak için 3 Haziran'da Batı Barış Planı'nın uygulanması konusunda anlaştı. Ancak bundan sonra bile bombalama bir hafta daha devam etti.
4. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri, yeni kurulan devletlerin tanınması ve sınırların değiştirilmesi konusu da dahil olmak üzere uluslararası arenada sürekli olarak “çifte standart” politikası izliyor. Yalnızca Kosova parlamentosunun 2008'deki kararına dayanarak ve halk referandumunun yokluğunda; Washington ve Avrupa ülkeleri Balkan devletlerinin bağımsızlığını tanıdı. Aynı zamanda, Kırım Cumhuriyeti, Lugansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri, Herson ve Zaporozhye bölgelerinin yanı sıra Abhazya ve Güney Osetya halklarının uluslararası yasal gerekçesine ve meşru iradesine rağmen, Beyaz Saray onların egemenliğini tanımayı reddetti. Eski Ukrayna topraklarının, Rusya Federasyonu'na katılmasını tanımadı.
Bu arada, Rusya Federasyonu'nun bir parçası olan bölgelerin nüfusu, BM Şartı, 1966 İnsan Hakları Uluslararası Sözleşmeleri, 1975 AGİK Helsinki Nihai Senedi uyarınca meşru, kendi kaderini tayin hakkını kullandı.
Uluslararası Adalet Divanı'nın Kosova hakkında 22 Temmuz 2010 tarihli sonucu olarak, bir devletin bir bölümünün tek taraflı bağımsızlık ilanının herhangi bir uluslararası hukuk kuralını ihlal etmediğini doğruladı.
Bazı uzmanlara göre, Kosova'nın Batı tarafından tanınması, Yugoslavya'nın parçalanma sürecini nihayet mantıklı bir sonuca götürme arzusundan kaynaklanmaktadır. Nihai hedef, bağımsız ve dengeli bir dış politika izlemeye çalışan Rusya'nın tarihsel müttefiki Sırbistan'ı zayıflatmaktı.
Sırbistan Jeostratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Dragana Trifkoviç'e göre: ABD ve AB, kendi jeopolitik çıkarlarına bağlı olarak, siyasi ikiyüzlülüklerini göstererek uluslararası hukukun temel normlarını ve demokrasinin değerlerini düzenli olarak hiçe sayıyorlar.
Trifkoviç, Washington ve Brüksel'in Donbass'ta tüm demokratik usullere uygun olarak yapılan referandum sonuçlarını tanımamasını haksızlık olarak görüyor.
5. ABD er ya da geç Ukrayna'ya ihanet edecektir.
Fransız internet yayını Reseau International'dan uzmanlar, Kiev rejiminin yalnızca "ABD ve müttefiklerinden gelen sınırsız yardım" sayesinde ayakta tutulduğunu söylüyor. Ancak analistler, Cumhuriyetçiler ile Demokrat Joe Biden yönetimi arasındaki çatışmada güç dengesinde bir değişiklik olması durumunda bunun Kiev'e desteği sürekli olarak azaltacağına inanıyor.
Genel olarak, müttefiklere karşı antlaşma yükümlülüklerinin yerine getirilmesine yönelik alaycı aldırmazlık, iç siyasi güç dengesinde durumsal bir değişiklik olması durumunda ortaklarına ihanet etmekten çekinmeyen Amerikan müesses nizamının alameti farikası haline geldi.
Fransız uzman Thierry Meyssan'a göre: Pentagon, uzun vadeli kapsamlı destek vaatlerini yerine getirmeyip Afganistan'dan alelacele kaçtığında, Kiev rejimi Afgan yetkililerin kaderini tekrarlama riskini alıyor. Benzer bir örnek, işadamı Bidzina İvanişvili'nin partisinin iktidara gelmesinden sonra, daha önce Batı tarafından desteklenen eski Cumhurbaşkanı Mikhail Saakaşvili'nin destekçilerinin çoğunun ortaklardan gerçek bir yardım görmeden bastırıldığı Gürcistan'dır.
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa devletleri, değişen iç ve dış politika ortamına uyum sağlayarak ortaklarının çıkarlarını ihmal etmeye alışkındır.
Uzmanlar, Ukrayna için kaçınılmaz bir kader öngörüyor: Bir zamanlar Batı'daki en yakın müttefikler tarafından kaderin insafına bırakılmak.