Koşulsuzluk
Koşulsuzluk
- 18-08-2023 19:50
- 1502
- 18-08-2023 19:50
- 1502
Muktedir olmaya bayılıyoruz dostlar!
Bunun için dış etkenlere ihtiyaç duymasak mutlak bir muktedirlikten bahsede-yazacağız amma olmuyor!
Muhtaç olduğumuzu zannettiğimiz her şey bizi başkalarının nasıl gördüğü, kendimizi başkalarına onaylatma üstüne kurulu...
Hiçbir koşul yok ki görüntüsel güce bizi itmesin.
Bunu bizden isteyen yine biziz.
İçimizdeki sese kulak vermediğimiz bir dakika bile yok!
Yoldan geçen kişiye; “gölge yanlarını biliyor musun” deseniz “bana küfür mü ettin” diyebilecekken üstelik.
Buna kafa yoran kişileri deli ilan etmek varken…
Gidip gidip aynı noktaya kafa atmamıza neden olan şeyin diretmek üstüne kurulu olan dürtülerimiz olduğunu kendimize nasıl itiraf edeceğiz!..
Zor!
Beğenilme kaygısı ile onaylanma beklentisi aynı şeylermiş gibi dursa da bütünüyle ayrılar.
“İnsan, beğendiği şeyi onaylar” diyenleriniz olacaktır.
Onayladıklarımızı beğenemeyip öte ittiğimizi de unutmazsak pek iyi olacak bu durumda.
Ancak kendimizi ifade edişimizin, başkalarına bağlı olduğu bir hayat kurgulayıp, bize sunan çağa kafa atmaya çalışmak da yersiz.
Madem bizden beklenen neyse onu yapıyoruz; o zaman özsaygımızın olduğunu iddia etmekten, “kendim gibi yaşıyorum” palavraları atmaktan da imtina etmeliyiz.
Eğer bizden beklenilen şekilde yaşamıyorsak niçin ispata tevessül ediyoruz.
İzah etmeden hayır diyemeyen herkes, boş yerlere oturabilir!
Biz, ayağa kalkmış ve hizmet duygusu gelişmiş kişilere bunu borçluyuz.
Biz, kendimizi kandırdığımızı kendimize itiraf etmekle yükümlüyüz.
Yoksa şikayetlerimiz birer ışık huzmesi gibi havaya karışır ve “Neden onaylanmıyorum!.. Niçin sevilmiyorum!.. Neden istediğim ilgiyi alamıyorum!.. Nasıl günah çıkartmalıyım ki anlaşılayım!..” nazında niyazında devam ederiz.
Koşulsuzca sevgiler, koşulsuz hizmetler, koşulsuz kişilikler olabilecek potansiyeli olanlar ne demek istediğinize bakmaksızın koşulsuz onaylayacaktır.
Koşulsuz duracaklardır durdukları yerde.
Hayatı borçlu çıkarmayacaklar, insanları beklentilerle boğmayacaklar ve kendilerine davranılış şeklinden de bunu şıp diye anlayacaktır.
Koşulsuz kişiler vardır.
Varlığını hiçbir koşula bağlamadan, şefkatle elinde tutan ve attığı her adımda onaylanma mercii olarak daha üst bir bilince muhtaçlığını itiraf etmiş…
Para ya da statünün girdabından çoktan çıkmış…
Güçlü ve muktedir.
Bunun için elinize bir diploma tutuşturulmasına gerek kalmaz, bunun için sevgi gösterilerine, saygı duruşlarına, öyleyse, şöyle-böyleyse, pekâlâ denmesine ihtiyaç hasıl olmaz ve koşulsuzluğun nefis atmosferini tatmış oluruz.
Böyle kişileri menkıbe - masal ve öylelerden dinlemekten, hayatta kalmaya çalışmaktan, “yorgunum şaka mı bu” laflarından uzakta…
Ve kendi masalımızın tam ortasında…
Hayat esastır dostlar!
Gerçek coşku ve eğlence, gerçek haz o zaman başlayacaktır.
Hakiki acılarımız olacaktır, başımıza gelmeden…
Elle tutulur bir karakterimiz, neyi-neden yaptığını bilen bir ruhumuz kendini defaatle dışardan izlemeye bayılan gözlerimiz olacaktır...
Bu bir hayal midir; değildir!
Her birimizde o potansiyel vardır.
İşe; “buna mecbur muyum” diyerek başlamalıyız.
Mecbur isek bunun anlamını, bize kattığını bulmalıyız.
Hangi yanımızı doyurduğu için sıkı sıkıya bağlı kaldığımızı…
Ağzımızdan çıkanı kulağımızın duyup duymadığını…
Beklentiden öldüklerimizin kaçını yapabildiğimizi…
Ve kendimize yakıştırdığımız kimliği, buruşturup atsalar bizden geriye ne kaldığını bulmalıyız.
Bazen seçimlerimiz, özümüz değildir!
“Yanlış” ve “çok yanlış” şıklarını bize sunan hayat, “en doğru” tabelasını saklamış olamaz!
Umulur ki gören gözle bakılsın.
Umulur ki koşulsuzca önce kendimizle tanışalım.
“Sonsuzluk ve bir gün” filminin muhteşem müziği ile…
...ve muhabbetle.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com
Muktedir olmaya bayılıyoruz dostlar!
Bunun için dış etkenlere ihtiyaç duymasak mutlak bir muktedirlikten bahsede-yazacağız amma olmuyor!
Muhtaç olduğumuzu zannettiğimiz her şey bizi başkalarının nasıl gördüğü, kendimizi başkalarına onaylatma üstüne kurulu...
Hiçbir koşul yok ki görüntüsel güce bizi itmesin.
Bunu bizden isteyen yine biziz.
İçimizdeki sese kulak vermediğimiz bir dakika bile yok!
Yoldan geçen kişiye; “gölge yanlarını biliyor musun” deseniz “bana küfür mü ettin” diyebilecekken üstelik.
Buna kafa yoran kişileri deli ilan etmek varken…
Gidip gidip aynı noktaya kafa atmamıza neden olan şeyin diretmek üstüne kurulu olan dürtülerimiz olduğunu kendimize nasıl itiraf edeceğiz!..
Zor!
Beğenilme kaygısı ile onaylanma beklentisi aynı şeylermiş gibi dursa da bütünüyle ayrılar.
“İnsan, beğendiği şeyi onaylar” diyenleriniz olacaktır.
Onayladıklarımızı beğenemeyip öte ittiğimizi de unutmazsak pek iyi olacak bu durumda.
Ancak kendimizi ifade edişimizin, başkalarına bağlı olduğu bir hayat kurgulayıp, bize sunan çağa kafa atmaya çalışmak da yersiz.
Madem bizden beklenen neyse onu yapıyoruz; o zaman özsaygımızın olduğunu iddia etmekten, “kendim gibi yaşıyorum” palavraları atmaktan da imtina etmeliyiz.
Eğer bizden beklenilen şekilde yaşamıyorsak niçin ispata tevessül ediyoruz.
İzah etmeden hayır diyemeyen herkes, boş yerlere oturabilir!
Biz, ayağa kalkmış ve hizmet duygusu gelişmiş kişilere bunu borçluyuz.
Biz, kendimizi kandırdığımızı kendimize itiraf etmekle yükümlüyüz.
Yoksa şikayetlerimiz birer ışık huzmesi gibi havaya karışır ve “Neden onaylanmıyorum!.. Niçin sevilmiyorum!.. Neden istediğim ilgiyi alamıyorum!.. Nasıl günah çıkartmalıyım ki anlaşılayım!..” nazında niyazında devam ederiz.
Koşulsuzca sevgiler, koşulsuz hizmetler, koşulsuz kişilikler olabilecek potansiyeli olanlar ne demek istediğinize bakmaksızın koşulsuz onaylayacaktır.
Koşulsuz duracaklardır durdukları yerde.
Hayatı borçlu çıkarmayacaklar, insanları beklentilerle boğmayacaklar ve kendilerine davranılış şeklinden de bunu şıp diye anlayacaktır.
Koşulsuz kişiler vardır.
Varlığını hiçbir koşula bağlamadan, şefkatle elinde tutan ve attığı her adımda onaylanma mercii olarak daha üst bir bilince muhtaçlığını itiraf etmiş…
Para ya da statünün girdabından çoktan çıkmış…
Güçlü ve muktedir.
Bunun için elinize bir diploma tutuşturulmasına gerek kalmaz, bunun için sevgi gösterilerine, saygı duruşlarına, öyleyse, şöyle-böyleyse, pekâlâ denmesine ihtiyaç hasıl olmaz ve koşulsuzluğun nefis atmosferini tatmış oluruz.
Böyle kişileri menkıbe - masal ve öylelerden dinlemekten, hayatta kalmaya çalışmaktan, “yorgunum şaka mı bu” laflarından uzakta…
Ve kendi masalımızın tam ortasında…
Hayat esastır dostlar!
Gerçek coşku ve eğlence, gerçek haz o zaman başlayacaktır.
Hakiki acılarımız olacaktır, başımıza gelmeden…
Elle tutulur bir karakterimiz, neyi-neden yaptığını bilen bir ruhumuz kendini defaatle dışardan izlemeye bayılan gözlerimiz olacaktır...
Bu bir hayal midir; değildir!
Her birimizde o potansiyel vardır.
İşe; “buna mecbur muyum” diyerek başlamalıyız.
Mecbur isek bunun anlamını, bize kattığını bulmalıyız.
Hangi yanımızı doyurduğu için sıkı sıkıya bağlı kaldığımızı…
Ağzımızdan çıkanı kulağımızın duyup duymadığını…
Beklentiden öldüklerimizin kaçını yapabildiğimizi…
Ve kendimize yakıştırdığımız kimliği, buruşturup atsalar bizden geriye ne kaldığını bulmalıyız.
Bazen seçimlerimiz, özümüz değildir!
“Yanlış” ve “çok yanlış” şıklarını bize sunan hayat, “en doğru” tabelasını saklamış olamaz!
Umulur ki gören gözle bakılsın.
Umulur ki koşulsuzca önce kendimizle tanışalım.
“Sonsuzluk ve bir gün” filminin muhteşem müziği ile…
...ve muhabbetle.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com