Kur’an’da yönetim ilkeleri

Kur’an’da yönetim ilkeleri

Kur’an’da yönetim ilkeleri Kur’an’da yönetim ilkeleri

KUR’AN’DA YÖNETİM İLKELERİ 

Kur’an inanan insanlar için hayat nizamıdır. İnsanın ferdi hayatından sosyal hayatına, ailesinden iş hayatına kadar hiçbir alanı boş bırakmadan ilkeler vazetmiştir. Birçok ayette insanın yaratıldıktan sonra başıboş bırakılmadığı açık biçimde beyan edilmiştir.

Kur’an en küçük müesseseden devletlere kadar olan geniş alanda yönetim ilkelerini belirlemiş, insanlar ve insan-devlet arası ilişkilerde yolları çizmiştir.

İnanmış her insan için yaşadığı hayatta karşılaştığı bütün problemlerde ilk başvuracağı kaynak Kur’an’dır. Zaten bir insan herhangi bir problemle karşılaştığında ilk olarak aklına, Bu hususta Rabbimiz Kur’an’da ne gibi yol göstermiş düşüncesi gelmiyorsa o insanın kitabı olan Kur’an ile ciddi problemleri var demektir.

“Ey insanlar! Rabbinizden size, bir öğüt, gönüllerde olan dert ve sıkıntılara bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet olan Kur’an gelmiştir.” (Yunus, 57)

Kur’an, Allah’ın varlığını ve birliğini gönüllere nakşeden, Nübüvvet müessesesini akılların dikkatine sunan, öldükten sonra insanların yeniden dirilip hesaba çekileceklerini, mükâfat veya ceza alacakları ahiret yurdunun varlığını vicdanın derinliklerine kazıyan, insanların Allah ile olan ilişkilerinde ibadetin, kullar ile olan ilişkilerinde ise adaletin, kulluğun olmazsa olmaz şartı olduğunu ders veren yanılmaz ve yanıltmaz bir hidayet kılavuzu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kur’an’ın söylediklerinden şüpheye düşenler, imandan yoksun kimselerdir. Kur’an mutlak doğrunun adresidir. Bu doğruluktur ki insanı kurtuluşa götürür.

“İçinde asla şüphe olmayan Kur’an, yolunda gitmek ve arınmak isteyenler için yol gösterici bir kurtuluş rehberidir.” (Bakara, 2)

Ne yazık ki Kur’an’ın bu yol göstericiliğinden uzaklaşanlar, onu ölülerin arkasından okunan dua kitabı haline dönüştürmüş ve sonuç itibariyle Kur’an’ın âlemşümul yol gösteren ilkeleri görmezden gelinmiştir.

Hâlbuki Kur’an, dirilere inen bir kitaptır. Bütün diriler aile, sosyal hayat, devlet yönetimi, ticaret yaparken, mahkemelerde onu merkeze koyarak çözümleri almak ve onun gölgesi altında yeni çözümler üretmektir.

“Ey iman edenler! Hepiniz çekişmeyi bırakıp Kur’an’ın prensiplerinde toplanarak barışa, güvenliğe girin, şeytanın ve benzerlerinin izinden gitmeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 208)

Kur’an inanan insanların yönetim ilkeleri alanında hayatlarının merkezine Adalet, Emanet, Ehliyet, Meşveret, Maslahat gibi vasıfları yerleştirmesi gerektiğinin zorunluluğunu dile getirir.

Kur’an’ın hayata bakışında hemen her alanda temel kabul ettiği düsturların başında adaletli olmak gelir. Kur’an, açık biçimde, “İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmediniz.”  (Nisa, 58) diye emreder.

Adaletli ol emri, ister bireysel olarak ticaret yaparken isterse de herhangi bir müessese veya devlet yönetirken geçerli olan en önemli ilkelerdendir.

Buradan hareketle önemli hukukçular, “Devletin dini adalettir.” diyerek meselenin önemine dikkat çekmişlerdir.

Adaletin kelime anlamı; eşit olmak, eşit kılmak, denklik, denge, doğru davranmak, hakka göre hüküm vermekti, bir şeyi yerli yerince yapmak veya herkese ve her şeye hak ettiği şekilde davranmak demektir.

Adaletin zıddı ise, haksızlık yapmak ve doğru yoldan sapmak gibi anlamlara gelen zulüm kavramıdır. Zulüm ise İslam’da şen’i bir davranış olarak tanımlanmıştır.

Adaletli olmak için yapmamız gerekenler aslında çok basittir.

İnanmış insanın, kendisi veya çevresinde fark ettiği haksızlıkları dile getirmek.

Kendi haklarını kadar çevresindeki insanların haklarını da savunmak,

Yapmış olduğu davranışların sonuçlarını kabul ederek karşı koymadan sonuçlarına razı olmak.

Paylaşım yapılması gereken durumlarda paylaşımı adil bir şekilde yapmak.

Yapılan zulüm ve haksızlıklara karşı eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele etmek.

İslam, insanı adaletsizlik yapmaktan men eder. Adil olmada insanın en yakını bile olsa adaletten vazgeçilmemesini emreder.

“Bir topluluğa veya kişiye olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adaletli olun adâletten ayrılmayın.” (Maide, 8)

Kur’an’ın yönetim ilkelerinden emanet ve ehliyet de çok önemlidir. “Emaneti ehline veriniz.” ilkesi bizzat Kur’an’daki Nisa Suresi 58. Ayetinde belirlenmiştir;

“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.”

Adalet, emanet ve ehliyet birbiriyle üçüz kardeş gibidir. Adaletin hükümferma olduğu her zaman ve mekânda emanetler ehil olanlara verilir. Başarının altında yatan sır da burada gizlidir. Aksi ise devlet yönetiminde, şirket yönetiminde, aile yönetiminde ehil olmayanların eline geçmesi demektir ki bu devlet, aile, şirket ve toplumlar için en büyük felaketlerden biridir.

Ehliyet ilkesi, fıkıh usulüne de temel teşkil etmiştir. Hukukçularımız ayeti merkeze alıp, “Maharet ibadete tercih edilir.” diyerek yapılacak işin, dindar olana değil de ehil olana verilmesini istemiştir. Ehil olanın dini inançlarına ve cinsiyetine ise asla bakılmaz.

Kur’an’ın önemli yönetim ilkelerinden biri de meşverettir. Meşveret, enaniyeti, kibirlenmeyi bırakıp, başkalarının fikrinden de faydalanmak demektir.

“O mü’minler işlerini birbirine danışarak yapar.” Ayeti, inananların meşveret ilkesine önem vermelerini istemiştir. Meşveret ilkesi, aynı zamanda diğer insanların da yönetime katılmaları anlamına gelir. Yalnız meşveret yapılırken açık ve şeffaf bir zemin oluşturmalı, buradan çıkan ortak akılla meselelere çözümler aranmalıdır.

Meşveret, hak ve hakikati ortaya koyma ve mevcut şartlar içinde yapılması gerekeni en isabetli şekilde belirleme imkânı verir.

Meşveret edilenlere değer verildiğini gösterir. Onların kalplerini hoşnut eder, işin beraberce yürütülmesini sağlar.

Meşveret ilkesi aynı zamanda Kur’an’ın akla verdiği önemi de bütün açıklığı ile ortaya koyar.

“İnananlar Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar.” (Şura 38).

Bu ayet, İslâmî idare şeklinin, Müslümanların kendi aralarından seçecekleri şûranın kararlarına dayandığına delil olarak gösterilmiştir.

Resulullah da hemen her meseleyi dostlarıyla istişare ederek onların düşünce ve görüşlerini alıyordu. Bununla yapılması plânlanan işlere, herkesin ruhen ve fikren iştirakini sağlayarak projelerini en sağlam statikler üzerinde gerçekleştiriyordu.

Atalarımız da Kur’an ve Resulullah’ı örnek aldığı için, “Bir bilene sor. İki bilgi bir bilgiden hayırlıdır.” diyerek meseleyi formüle etmiş ve bunu her zaman ve mekânda uygulamışlardır. Bu sebeple çoğu kez zaferi yakalamışlardır.

İslam’ın vazettiği önemli düsturlardan biri de umumun menfaati anlamına gelen maslahattır.

Günümüzde “Kamu yararı” olarak isimlendirdiğimiz maslahat, toplumun birlik ve beraberliği için işletilmesi gereken bir prensiptir.

Devlet yöneticileri, ortaya koyacakları çalışmalarda Kur’an’ın tanıdığı çerçeve içinde halkın yani kamunun yararını gözetmek zorundadır.

İslam, kamu yöneticilerinin görev yaptığı süre içinde zenginleşemeyeceğini ilke olarak koyar.

Kamu yöneticisi, yönetime nasıl geldiyse öyle gider. Devletin haliyle milletin malını çalmaz, yolsuzluklara alet etmez. Yönetici, adalet ve hukuk prensiplerinden asla ayrılmaz. Emanete hıyanet etmez.

Kısaca yönetime Harun gibi gelip Karun gibi gitmek Müslüman yöneticinin sıfatı olamaz. Çünkü Müslüman yönetici, hep milletin menfaatlerini şahsi menfaatlerinden üstün tutar.

***

Ramazan ayının içindeyiz. Ramazan, Kur’an ayıdır. Bunu vesile ederek bize yol gösterici rehber olarak gönderilen Kur’an’ımızı okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalışmamız bizi Mü’min kılar ve takvaya eriştirir.

“O Kur’an, insanları Hakk’a ulaştırır; helâl, haramda ve din hükümlerinde hakkı batıldan ayırır…” (Bakara, 185).

Elimizde böyle mucize bir kullanım kılavuzu varken çözümleri başka yerlerde aramak akılsızlık olmaz mı?

“Bu Kur’an, akıl sahiplerinin, ayetlerini iyice düşünüp anlamaları ve ders almaları için, sana indirdiğimiz saadet kaynağı bir kitaptır.” (Sâd, 29)

Resulullah (sav) Kur’an ile amel etti ve bize Kur’an’ı eksiksiz şekilde iletilmesinde elçilik yaptı. Hz. Âdem ile başlayan ve Hz. Muhammed ile kemale eren İslam dininin son kitabı Kur’an, eksiksiz olarak elimizdedir ve insanlığın tek kurtuluş rehberi olmuştur.

“De ki: Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam. De ki: Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?” (Enam, 50)

Yazımızı Kur’an’daki Resul duaları ile bitirelim:

“Ya Rabbi! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma. Katından bize rahmet bağışla, sen çok bağışlayansın. Ey Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak sen toplayacaksın. Allah verdiği sözden kesinlikle geri dönmez.” (Al-i İmran, 8-9)

“Ey Rabbimiz! Biz iman ettik. İşlediğimiz günahları bağışla ve bizleri ateşin azabından koru.( Al-i İmran, 16)

.

Selim Çoraklı, dikGAZETE.com

KUR’AN’DA YÖNETİM İLKELERİ 

Kur’an inanan insanlar için hayat nizamıdır. İnsanın ferdi hayatından sosyal hayatına, ailesinden iş hayatına kadar hiçbir alanı boş bırakmadan ilkeler vazetmiştir. Birçok ayette insanın yaratıldıktan sonra başıboş bırakılmadığı açık biçimde beyan edilmiştir.

Kur’an en küçük müesseseden devletlere kadar olan geniş alanda yönetim ilkelerini belirlemiş, insanlar ve insan-devlet arası ilişkilerde yolları çizmiştir.

İnanmış her insan için yaşadığı hayatta karşılaştığı bütün problemlerde ilk başvuracağı kaynak Kur’an’dır. Zaten bir insan herhangi bir problemle karşılaştığında ilk olarak aklına, Bu hususta Rabbimiz Kur’an’da ne gibi yol göstermiş düşüncesi gelmiyorsa o insanın kitabı olan Kur’an ile ciddi problemleri var demektir.

“Ey insanlar! Rabbinizden size, bir öğüt, gönüllerde olan dert ve sıkıntılara bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet olan Kur’an gelmiştir.” (Yunus, 57)

Kur’an, Allah’ın varlığını ve birliğini gönüllere nakşeden, Nübüvvet müessesesini akılların dikkatine sunan, öldükten sonra insanların yeniden dirilip hesaba çekileceklerini, mükâfat veya ceza alacakları ahiret yurdunun varlığını vicdanın derinliklerine kazıyan, insanların Allah ile olan ilişkilerinde ibadetin, kullar ile olan ilişkilerinde ise adaletin, kulluğun olmazsa olmaz şartı olduğunu ders veren yanılmaz ve yanıltmaz bir hidayet kılavuzu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kur’an’ın söylediklerinden şüpheye düşenler, imandan yoksun kimselerdir. Kur’an mutlak doğrunun adresidir. Bu doğruluktur ki insanı kurtuluşa götürür.

“İçinde asla şüphe olmayan Kur’an, yolunda gitmek ve arınmak isteyenler için yol gösterici bir kurtuluş rehberidir.” (Bakara, 2)

Ne yazık ki Kur’an’ın bu yol göstericiliğinden uzaklaşanlar, onu ölülerin arkasından okunan dua kitabı haline dönüştürmüş ve sonuç itibariyle Kur’an’ın âlemşümul yol gösteren ilkeleri görmezden gelinmiştir.

Hâlbuki Kur’an, dirilere inen bir kitaptır. Bütün diriler aile, sosyal hayat, devlet yönetimi, ticaret yaparken, mahkemelerde onu merkeze koyarak çözümleri almak ve onun gölgesi altında yeni çözümler üretmektir.

“Ey iman edenler! Hepiniz çekişmeyi bırakıp Kur’an’ın prensiplerinde toplanarak barışa, güvenliğe girin, şeytanın ve benzerlerinin izinden gitmeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 208)

Kur’an inanan insanların yönetim ilkeleri alanında hayatlarının merkezine Adalet, Emanet, Ehliyet, Meşveret, Maslahat gibi vasıfları yerleştirmesi gerektiğinin zorunluluğunu dile getirir.

Kur’an’ın hayata bakışında hemen her alanda temel kabul ettiği düsturların başında adaletli olmak gelir. Kur’an, açık biçimde, “İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmediniz.”  (Nisa, 58) diye emreder.

Adaletli ol emri, ister bireysel olarak ticaret yaparken isterse de herhangi bir müessese veya devlet yönetirken geçerli olan en önemli ilkelerdendir.

Buradan hareketle önemli hukukçular, “Devletin dini adalettir.” diyerek meselenin önemine dikkat çekmişlerdir.

Adaletin kelime anlamı; eşit olmak, eşit kılmak, denklik, denge, doğru davranmak, hakka göre hüküm vermekti, bir şeyi yerli yerince yapmak veya herkese ve her şeye hak ettiği şekilde davranmak demektir.

Adaletin zıddı ise, haksızlık yapmak ve doğru yoldan sapmak gibi anlamlara gelen zulüm kavramıdır. Zulüm ise İslam’da şen’i bir davranış olarak tanımlanmıştır.

Adaletli olmak için yapmamız gerekenler aslında çok basittir.

İnanmış insanın, kendisi veya çevresinde fark ettiği haksızlıkları dile getirmek.

Kendi haklarını kadar çevresindeki insanların haklarını da savunmak,

Yapmış olduğu davranışların sonuçlarını kabul ederek karşı koymadan sonuçlarına razı olmak.

Paylaşım yapılması gereken durumlarda paylaşımı adil bir şekilde yapmak.

Yapılan zulüm ve haksızlıklara karşı eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele etmek.

İslam, insanı adaletsizlik yapmaktan men eder. Adil olmada insanın en yakını bile olsa adaletten vazgeçilmemesini emreder.

“Bir topluluğa veya kişiye olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adaletli olun adâletten ayrılmayın.” (Maide, 8)

Kur’an’ın yönetim ilkelerinden emanet ve ehliyet de çok önemlidir. “Emaneti ehline veriniz.” ilkesi bizzat Kur’an’daki Nisa Suresi 58. Ayetinde belirlenmiştir;

“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.”

Adalet, emanet ve ehliyet birbiriyle üçüz kardeş gibidir. Adaletin hükümferma olduğu her zaman ve mekânda emanetler ehil olanlara verilir. Başarının altında yatan sır da burada gizlidir. Aksi ise devlet yönetiminde, şirket yönetiminde, aile yönetiminde ehil olmayanların eline geçmesi demektir ki bu devlet, aile, şirket ve toplumlar için en büyük felaketlerden biridir.

Ehliyet ilkesi, fıkıh usulüne de temel teşkil etmiştir. Hukukçularımız ayeti merkeze alıp, “Maharet ibadete tercih edilir.” diyerek yapılacak işin, dindar olana değil de ehil olana verilmesini istemiştir. Ehil olanın dini inançlarına ve cinsiyetine ise asla bakılmaz.

Kur’an’ın önemli yönetim ilkelerinden biri de meşverettir. Meşveret, enaniyeti, kibirlenmeyi bırakıp, başkalarının fikrinden de faydalanmak demektir.

“O mü’minler işlerini birbirine danışarak yapar.” Ayeti, inananların meşveret ilkesine önem vermelerini istemiştir. Meşveret ilkesi, aynı zamanda diğer insanların da yönetime katılmaları anlamına gelir. Yalnız meşveret yapılırken açık ve şeffaf bir zemin oluşturmalı, buradan çıkan ortak akılla meselelere çözümler aranmalıdır.

Meşveret, hak ve hakikati ortaya koyma ve mevcut şartlar içinde yapılması gerekeni en isabetli şekilde belirleme imkânı verir.

Meşveret edilenlere değer verildiğini gösterir. Onların kalplerini hoşnut eder, işin beraberce yürütülmesini sağlar.

Meşveret ilkesi aynı zamanda Kur’an’ın akla verdiği önemi de bütün açıklığı ile ortaya koyar.

“İnananlar Rablerinin çağrısına uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri de aralarındaki danışma ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar.” (Şura 38).

Bu ayet, İslâmî idare şeklinin, Müslümanların kendi aralarından seçecekleri şûranın kararlarına dayandığına delil olarak gösterilmiştir.

Resulullah da hemen her meseleyi dostlarıyla istişare ederek onların düşünce ve görüşlerini alıyordu. Bununla yapılması plânlanan işlere, herkesin ruhen ve fikren iştirakini sağlayarak projelerini en sağlam statikler üzerinde gerçekleştiriyordu.

Atalarımız da Kur’an ve Resulullah’ı örnek aldığı için, “Bir bilene sor. İki bilgi bir bilgiden hayırlıdır.” diyerek meseleyi formüle etmiş ve bunu her zaman ve mekânda uygulamışlardır. Bu sebeple çoğu kez zaferi yakalamışlardır.

İslam’ın vazettiği önemli düsturlardan biri de umumun menfaati anlamına gelen maslahattır.

Günümüzde “Kamu yararı” olarak isimlendirdiğimiz maslahat, toplumun birlik ve beraberliği için işletilmesi gereken bir prensiptir.

Devlet yöneticileri, ortaya koyacakları çalışmalarda Kur’an’ın tanıdığı çerçeve içinde halkın yani kamunun yararını gözetmek zorundadır.

İslam, kamu yöneticilerinin görev yaptığı süre içinde zenginleşemeyeceğini ilke olarak koyar.

Kamu yöneticisi, yönetime nasıl geldiyse öyle gider. Devletin haliyle milletin malını çalmaz, yolsuzluklara alet etmez. Yönetici, adalet ve hukuk prensiplerinden asla ayrılmaz. Emanete hıyanet etmez.

Kısaca yönetime Harun gibi gelip Karun gibi gitmek Müslüman yöneticinin sıfatı olamaz. Çünkü Müslüman yönetici, hep milletin menfaatlerini şahsi menfaatlerinden üstün tutar.

***

Ramazan ayının içindeyiz. Ramazan, Kur’an ayıdır. Bunu vesile ederek bize yol gösterici rehber olarak gönderilen Kur’an’ımızı okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalışmamız bizi Mü’min kılar ve takvaya eriştirir.

“O Kur’an, insanları Hakk’a ulaştırır; helâl, haramda ve din hükümlerinde hakkı batıldan ayırır…” (Bakara, 185).

Elimizde böyle mucize bir kullanım kılavuzu varken çözümleri başka yerlerde aramak akılsızlık olmaz mı?

“Bu Kur’an, akıl sahiplerinin, ayetlerini iyice düşünüp anlamaları ve ders almaları için, sana indirdiğimiz saadet kaynağı bir kitaptır.” (Sâd, 29)

Resulullah (sav) Kur’an ile amel etti ve bize Kur’an’ı eksiksiz şekilde iletilmesinde elçilik yaptı. Hz. Âdem ile başlayan ve Hz. Muhammed ile kemale eren İslam dininin son kitabı Kur’an, eksiksiz olarak elimizdedir ve insanlığın tek kurtuluş rehberi olmuştur.

“De ki: Size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam. De ki: Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?” (Enam, 50)

Yazımızı Kur’an’daki Resul duaları ile bitirelim:

“Ya Rabbi! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma. Katından bize rahmet bağışla, sen çok bağışlayansın. Ey Rabbimiz! Kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak sen toplayacaksın. Allah verdiği sözden kesinlikle geri dönmez.” (Al-i İmran, 8-9)

“Ey Rabbimiz! Biz iman ettik. İşlediğimiz günahları bağışla ve bizleri ateşin azabından koru.( Al-i İmran, 16)

.

Selim Çoraklı, dikGAZETE.com