Kur’an tartışmaları ve dinsizlik dünyada ve İslam ülkelerinde neden yayılıyor!
Kur’an tartışmaları ve dinsizlik dünyada ve İslam ülkelerinde neden yayılıyor!
- 04-11-2018 21:56
- 2008
- 04-11-2018 21:56
- 2008
Teolojik konuları tartışmak, havanda su dövmek gibidir.
Elinize birşey geçmez.
İnsanları düşman kutuplara dönüştürür.
Düşünsenize "tuvalete sağ ayakla veya sol ayakla girmenin günah veya sevabını" konuşmanın kime neye faydası var?
Genelde dinin insanlık tarihinde facia, trajedi ve felaketlere yol açması, din adamları sınıfının bireylerin inançlarını istismar ederek dünyevi, siyasi ve ekonomik statü sağlamaları geniş kitlelerin dine bakış açısını olumsuzlaştırdı.
Kutsal kitapların ortaya çıkışına ilişkin tartışmalar Kur'an eleştirilerinden çok önce başlamıştı.
İncil Konsillerinin toplanma gündemleri farklı İncil nüshalarının içinden şimdiki İncili oluşturan dört kitabıseçmek içindi.
İSLAM’DAKİ TARTIŞMALARIN BAŞLANGICI VE ABDULLAH İBN-İ MESUD...
Benzer tartışmalar İslam Peygamberi'nin vefatından hemen sonra başladı.
Tartışmanın anlaşmazlığa evrilmesinde başı çeken öncü isim, İslâm'ı kabul edenlerin altıncısı, ilk dönem müfessir, muhaddis ve fâkihlerinden, bütün büyük savaşlara katılmış ve hepsinde de önemli fedakârlıklar göstermiş,
Sahabe Abdullah bin Mesud'dur.
Hayatının ilk yıllarında Mekkeli bir zengin için çobanlık yapmış, İslam'ı duyunca da kardeşi Ukbe ve annesi Ümmü Abd bint Abd İbn Süvâ ile birlikte müslüman olmuştu.
Rasûlullah (sav.) onun hakkında şöyle buyurmuştu: “Kur’an’ı dört kişiden öğreniniz: Ibn Mes’ud’dan, Muaz b. Cebel, Übey b. Kaab ve Ebu Huzeyfe’nin mevlâ’si Sâlim’den.”
Kendisi de bu hususta şöyle demiştir; “Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Kitabı’ndan hiçbir sure yoktur ki, onun nerede indiğini en iyi bilen ben olmayayım! Hiçbir ayet yoktur ki, niçin indiğini en iyi bilen ben olmayayım… Develerin ulaşabileceği yerde, Allah’ın Kitabı’nı benden daha iyi bilen birinin olduğunu bilsem, mutlaka deveye binip ona giderdim.”
İşte böylesine bir kişiliğe sahip İbn-i Mesud’un, Felak-Nas Surelerini kabul etmeyişine ne demeli?
İbn-i Mesud'un Felak-Nas Surelerini kabul etmeyişi ile ilgili Buhari’de kayıtlı hadisin Fahreddin Razi ve İbn-i Hazm tarafından kabul edilmeyişi, söz konusudur.
Ahmed bin Hanbel, Bezzar, Taberani gibi bazı alimlerin yaptığı rivayete göre, Abdullah b. Mesud, Felak-Nas surelerini, Kur’an’dan saymıyordu. (bk. Suyuti, ed-Dürru’l-Mensur, 6/416)
Razi, konuyla ilgili şunları söylemiştir: “Rivayetlere göre, İbn Mesud Fatiha ve Felak-Nas surelerini Kur’an’dan silmiş (Mushafına almamıştır).
İbni Malik de şöyle nakleder: “Mesahif’in (Kuran nüshaları) değiştirilmesi emredildi.
İbni Mesud da dedi ki: ‘Sizin aranızdan Mushafını saklayabilen saklasın, çünkü bir şey saklayan Kıyamet günü onunla gelecektir.’
Sonra da dedi ki: ‘Ben Resulullah’ın ağzından 70 sure okudum! Ben Resulullah’ın ağzından aldığım şeyi bırakır mıyım?”
Bu rivayetin anlamı açıktır.
Çünkü İbni Mesud; Üçüncü Halife Osman'ın yazdığı Kur’an’ın eksik olduğunu ya da en azından bazı surelere müdahale edildiğini görmüştü.
İbni Hicr der ki: Osmanın Mushafı Kufe’ye geldiğinde, İbni Mesud ne onun okunmasını kabul etti ne de onun Mushafının yakılmasını kabul etti, çünkü onun (İbni Mesud’un) Mushafı, Osman'ın Mushafından farklıydı.
Oysaki Sünniler, Peygamber’in İbni Mesud’un Mushafı hakkında dediği şeyi naklederler ve derler ki o hadis sahihtir. Ayrıca Osman, (adının anlamı kuş veya yılan yavrusu demek) Hafsa'nın ona verdiği kendi nüshası hariç tüm Kuran nüshalarını yakmaya karar verdiğinde Osman'ın İbni Mesud’a yaptığı şeyi naklederler.
Bu rivayet, İslam'ın ilk yüzyılında birbirinden farklı Kur'an el yazmalarının olduğunu göstermez mi?
Peygamber’in (as.) vefatından önce, son dokuz veya seksen bir güne kadar vahiy nüzûl (indiği) olduğu için, Peygamber hayattayken Kur’ân ciltli tek bir kitap haline getirilmemiştir.
Kur'an'ı Kerim'in kitap haline getirilmeden önce derlenmesi sürecinde hafızasına başvurulacak kişilerin sayısı konusunda İslami kaynaklarda ufak tefek farklılıklar mevcut.
Toplamda derleme ve surelerin ayetlerin başlık altında toplanması işinde görevlendirilen bu kişilerin sayısı yedi civarındadır.
Bu Kur'an derleme ve tasnif heyeti, İslam tarihinin ilk konsilidir.
Daha önce de Hıristiyan din önderleri, Hıristiyanlıkla ilgili tartışmalı konuları aydınlatmak ve bir sonuca bağlamak için, tartışılacak konunun önemi ve ilgilendirdiği bölge oranında büyük toplantılar düzenlemişlerdir.
Bu toplantılara "Konsey" ya da "Konsil" adı verilmişti.
Hatta iddialara göre dört bölümden oluşan İncil, İznikkonsilinde yüzlerce İncil arasından seçilmişti.
HAZRETİ EBUBEKİR’İN OLUŞTURDUĞU HEY’ETTE İBN-İ MESUD’UN DIŞARIDA BIRAKILMASI...
Şii ve Sünni kaynaklarda halife seçilmesiyle ilgili farklı bilgiler bulunan İlk Halife Ebû Bekir ( ismi Arapça deve yavrusu anlamında) halîfe olduktan sonra Ömer'in teşvîk ve ısrarıyla, hâfız ve vahiy kâtibi olan Zeyd Bin Sabitbaşkanlığında bir hey’et oluşturulmuş, Kur’ân’ı toplayıp bir kitap haline getirme görevini bu hey’ete vermiştir.
İbn-i Mesud'un bu heyet dışında bırakılması, dönemin siyasi çekişmesinin bir sonucudur.
Kur'an'a girecek ayet ve surelerin belirlenmesi ve tasnifine uğraşan konsile Ömer, Osman, Ali, İbn Kaab, Zeyd Bin Sabit’e büyük ölçüde yardımcı olmuştur.
Oldukça titiz çalışmalar sonucunda takriben bir yıl sonra Kur’ân-ı Kerîm, ciltli bir kitap haline getirildiğinde neden Peygamber’in sağlığında bu derleme işinin yapılmadığına dair sorulara ve eleştirilere cevap verebilmek için "vahyin Peygamber’in vefatından çok kısa zaman öncesine kadar gelmeye devam ettiği, dolayısıyla henüz görev tamamlanmadığı için kayda geçmediği...” şeklinde açıklama getirilmiştir.
VAHİY KATİPLERİ VE YAZI MATERYALLERİ...
"Vahiy Kâtipleri"nin etnik veya dinî kökeni ile sayısı konusunda da bir uzlaşma yok.
Ancak sayıları 40’a kadar çıkarılan bu kâtiplerden İslamikaynaklarda adı en çok tekrarlananlar Yunanlı Bel’am, Yaiş, Yemenli Cebr, Yessar, Addas, İman, İranlı Selman(Selman-ı Farisi), Yahudi Bahira, Verka, Abdullah İbn-i Selam.
Ayetler, “Lihaf” (küçük yassı taşlar), “Rıka” (deri, ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), “Ektaf” (deve ve koyun kemikleri), “Ektab” (ağaç parçası) gibi nesnelere yazılmıştı.
İbn’el-Nadim ve Buhari gibi kaynaklara bakılırsa, Peygamber’e (SAV) vahyedilmiş bazı ayetler, (Şeytan Ayetleri gibi) Allah’ın dilemesi ile Peygamber’in hafızasından silinmişti. Silinme olayı muhtemelen Alzheimer hastalığı ile ilgili, bunama/demans sonucunda hatırlanmaması.
Ayetin ayeti nesh etmesi de açıklanması gereken bir husus, Yüce Yaratıcının bilgisi evveli ve ahiri, görüneni ve görünmeyeni kapsadığına göre nasıl olur da hükmü zail olacak ayet gönderir?
HAZRETİ ALİ’NİN SÖZÜ...
İslam tarihi okunduğunda Kur’an'ın, Ebu Bekirzamanında oduncu (hattap) Ömer'in ısrarı üzerine toplandığı ve daha sonra, Osman zamanında da çoğaltılıp diğer nüshaların yakıldığı öğrenilebilir.
Peygamber’in hayatında birçok sahabi, Kur’an’ı hem hafızalarında hem de sahifelerinde toplamış bulunuyorlardı.
O’nun ölümü üzerine, damadı Ali, derhal evine kapanmış, “Kur’an’ı cemetmedikçe cuma namazına çıkmak hariç, ridamı giymemeye yemin ettim.” diyerek, sözünü yerine getirmişti.
Ali'nin cem ettiği Kur'an, İbn-i Mesud'un Ali ile karşılıklı okuduğu surelerin yazılmasıyla oluşturulmuştu.
Şiilerin elindeki Kur'an nüshası Ali'nin birleştirdiği kaydettiği Kur’an’ı Kerim'dir.
*
Zeyd, bizzat kendisi iyi bir hafız olduğu halde, kendisi gibi başka hafızlarla da yetinmeyip, her ayet hakkında mukabele görmüş iki yazılı şahid aramak gibi son derece titiz ve ilmi bir usul takib etmiştir.
Yalnız, Tevbe suresinin sonundaki iki ayet hakkında, araştırmasına rağmen iki yazılı şahidi bulamamış, Ebu Huzeyme’deki yazılı nüshaya istinad etmek durumunda kalmıştır.
Bu şekilde Ebu Bekir devrinde biraraya getirilen sahifelere “el- Mushaf” denilmiştir.
ATEİZM VE DEİZM’İN YAYILMASINA İSLAM TOPLUMLARI İÇİNDEKİ KATKI...
Sonuc olarak deizmin yaygınlaşması, inanç sistemlerinin birçoğunun, kadını ikinci plana atmasından kaynaklandığı gibi herkesin eşit haklara sahip olduğu laik sistemlere eğilimi artırıyor.
"Hiçbir dine ya da Tanrı'ya inanmama" anlamına gelen Ateizm ve "yalnızca Tanrı inancı" anlamına gelen Deizm (Dinsizlik) inançları dünya genelinde artış gösteriyor.
Müslümanlar kimseye kızmasın ya da çamur atmasın, toplumsal yaşantıları, inançları ile davranışlarının birbirini tutmaması, herşeyden önemlisi Kur'an tartışmalarının daha hicrî birinci yüzyılda hatta Peygamber aleyhisselâmın ölümünden bir kaç saat sonra başlamasıyla ilgili aktarımlar, İslam toplumu içinde Deistlerin sayısını artırıyor.
Son söz:
Bize kâfir demiş Müftî Efendi,
Tutayım ben ana diyem Müselmân,
Vardıkda yarın Rûz-i Cezâ’ya,
İkimiz de çıkarız anda yalan!”
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter: @oc32oc32
Teolojik konuları tartışmak, havanda su dövmek gibidir.
Elinize birşey geçmez.
İnsanları düşman kutuplara dönüştürür.
Düşünsenize "tuvalete sağ ayakla veya sol ayakla girmenin günah veya sevabını" konuşmanın kime neye faydası var?
Genelde dinin insanlık tarihinde facia, trajedi ve felaketlere yol açması, din adamları sınıfının bireylerin inançlarını istismar ederek dünyevi, siyasi ve ekonomik statü sağlamaları geniş kitlelerin dine bakış açısını olumsuzlaştırdı.
Kutsal kitapların ortaya çıkışına ilişkin tartışmalar Kur'an eleştirilerinden çok önce başlamıştı.
İncil Konsillerinin toplanma gündemleri farklı İncil nüshalarının içinden şimdiki İncili oluşturan dört kitabıseçmek içindi.
İSLAM’DAKİ TARTIŞMALARIN BAŞLANGICI VE ABDULLAH İBN-İ MESUD...
Benzer tartışmalar İslam Peygamberi'nin vefatından hemen sonra başladı.
Tartışmanın anlaşmazlığa evrilmesinde başı çeken öncü isim, İslâm'ı kabul edenlerin altıncısı, ilk dönem müfessir, muhaddis ve fâkihlerinden, bütün büyük savaşlara katılmış ve hepsinde de önemli fedakârlıklar göstermiş,
Sahabe Abdullah bin Mesud'dur.
Hayatının ilk yıllarında Mekkeli bir zengin için çobanlık yapmış, İslam'ı duyunca da kardeşi Ukbe ve annesi Ümmü Abd bint Abd İbn Süvâ ile birlikte müslüman olmuştu.
Rasûlullah (sav.) onun hakkında şöyle buyurmuştu: “Kur’an’ı dört kişiden öğreniniz: Ibn Mes’ud’dan, Muaz b. Cebel, Übey b. Kaab ve Ebu Huzeyfe’nin mevlâ’si Sâlim’den.”
Kendisi de bu hususta şöyle demiştir; “Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Kitabı’ndan hiçbir sure yoktur ki, onun nerede indiğini en iyi bilen ben olmayayım! Hiçbir ayet yoktur ki, niçin indiğini en iyi bilen ben olmayayım… Develerin ulaşabileceği yerde, Allah’ın Kitabı’nı benden daha iyi bilen birinin olduğunu bilsem, mutlaka deveye binip ona giderdim.”
İşte böylesine bir kişiliğe sahip İbn-i Mesud’un, Felak-Nas Surelerini kabul etmeyişine ne demeli?
İbn-i Mesud'un Felak-Nas Surelerini kabul etmeyişi ile ilgili Buhari’de kayıtlı hadisin Fahreddin Razi ve İbn-i Hazm tarafından kabul edilmeyişi, söz konusudur.
Ahmed bin Hanbel, Bezzar, Taberani gibi bazı alimlerin yaptığı rivayete göre, Abdullah b. Mesud, Felak-Nas surelerini, Kur’an’dan saymıyordu. (bk. Suyuti, ed-Dürru’l-Mensur, 6/416)
Razi, konuyla ilgili şunları söylemiştir: “Rivayetlere göre, İbn Mesud Fatiha ve Felak-Nas surelerini Kur’an’dan silmiş (Mushafına almamıştır).
İbni Malik de şöyle nakleder: “Mesahif’in (Kuran nüshaları) değiştirilmesi emredildi.
İbni Mesud da dedi ki: ‘Sizin aranızdan Mushafını saklayabilen saklasın, çünkü bir şey saklayan Kıyamet günü onunla gelecektir.’
Sonra da dedi ki: ‘Ben Resulullah’ın ağzından 70 sure okudum! Ben Resulullah’ın ağzından aldığım şeyi bırakır mıyım?”
Bu rivayetin anlamı açıktır.
Çünkü İbni Mesud; Üçüncü Halife Osman'ın yazdığı Kur’an’ın eksik olduğunu ya da en azından bazı surelere müdahale edildiğini görmüştü.
İbni Hicr der ki: Osmanın Mushafı Kufe’ye geldiğinde, İbni Mesud ne onun okunmasını kabul etti ne de onun Mushafının yakılmasını kabul etti, çünkü onun (İbni Mesud’un) Mushafı, Osman'ın Mushafından farklıydı.
Oysaki Sünniler, Peygamber’in İbni Mesud’un Mushafı hakkında dediği şeyi naklederler ve derler ki o hadis sahihtir. Ayrıca Osman, (adının anlamı kuş veya yılan yavrusu demek) Hafsa'nın ona verdiği kendi nüshası hariç tüm Kuran nüshalarını yakmaya karar verdiğinde Osman'ın İbni Mesud’a yaptığı şeyi naklederler.
Bu rivayet, İslam'ın ilk yüzyılında birbirinden farklı Kur'an el yazmalarının olduğunu göstermez mi?
Peygamber’in (as.) vefatından önce, son dokuz veya seksen bir güne kadar vahiy nüzûl (indiği) olduğu için, Peygamber hayattayken Kur’ân ciltli tek bir kitap haline getirilmemiştir.
Kur'an'ı Kerim'in kitap haline getirilmeden önce derlenmesi sürecinde hafızasına başvurulacak kişilerin sayısı konusunda İslami kaynaklarda ufak tefek farklılıklar mevcut.
Toplamda derleme ve surelerin ayetlerin başlık altında toplanması işinde görevlendirilen bu kişilerin sayısı yedi civarındadır.
Bu Kur'an derleme ve tasnif heyeti, İslam tarihinin ilk konsilidir.
Daha önce de Hıristiyan din önderleri, Hıristiyanlıkla ilgili tartışmalı konuları aydınlatmak ve bir sonuca bağlamak için, tartışılacak konunun önemi ve ilgilendirdiği bölge oranında büyük toplantılar düzenlemişlerdir.
Bu toplantılara "Konsey" ya da "Konsil" adı verilmişti.
Hatta iddialara göre dört bölümden oluşan İncil, İznikkonsilinde yüzlerce İncil arasından seçilmişti.
HAZRETİ EBUBEKİR’İN OLUŞTURDUĞU HEY’ETTE İBN-İ MESUD’UN DIŞARIDA BIRAKILMASI...
Şii ve Sünni kaynaklarda halife seçilmesiyle ilgili farklı bilgiler bulunan İlk Halife Ebû Bekir ( ismi Arapça deve yavrusu anlamında) halîfe olduktan sonra Ömer'in teşvîk ve ısrarıyla, hâfız ve vahiy kâtibi olan Zeyd Bin Sabitbaşkanlığında bir hey’et oluşturulmuş, Kur’ân’ı toplayıp bir kitap haline getirme görevini bu hey’ete vermiştir.
İbn-i Mesud'un bu heyet dışında bırakılması, dönemin siyasi çekişmesinin bir sonucudur.
Kur'an'a girecek ayet ve surelerin belirlenmesi ve tasnifine uğraşan konsile Ömer, Osman, Ali, İbn Kaab, Zeyd Bin Sabit’e büyük ölçüde yardımcı olmuştur.
Oldukça titiz çalışmalar sonucunda takriben bir yıl sonra Kur’ân-ı Kerîm, ciltli bir kitap haline getirildiğinde neden Peygamber’in sağlığında bu derleme işinin yapılmadığına dair sorulara ve eleştirilere cevap verebilmek için "vahyin Peygamber’in vefatından çok kısa zaman öncesine kadar gelmeye devam ettiği, dolayısıyla henüz görev tamamlanmadığı için kayda geçmediği...” şeklinde açıklama getirilmiştir.
VAHİY KATİPLERİ VE YAZI MATERYALLERİ...
"Vahiy Kâtipleri"nin etnik veya dinî kökeni ile sayısı konusunda da bir uzlaşma yok.
Ancak sayıları 40’a kadar çıkarılan bu kâtiplerden İslamikaynaklarda adı en çok tekrarlananlar Yunanlı Bel’am, Yaiş, Yemenli Cebr, Yessar, Addas, İman, İranlı Selman(Selman-ı Farisi), Yahudi Bahira, Verka, Abdullah İbn-i Selam.
Ayetler, “Lihaf” (küçük yassı taşlar), “Rıka” (deri, ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), “Ektaf” (deve ve koyun kemikleri), “Ektab” (ağaç parçası) gibi nesnelere yazılmıştı.
İbn’el-Nadim ve Buhari gibi kaynaklara bakılırsa, Peygamber’e (SAV) vahyedilmiş bazı ayetler, (Şeytan Ayetleri gibi) Allah’ın dilemesi ile Peygamber’in hafızasından silinmişti. Silinme olayı muhtemelen Alzheimer hastalığı ile ilgili, bunama/demans sonucunda hatırlanmaması.
Ayetin ayeti nesh etmesi de açıklanması gereken bir husus, Yüce Yaratıcının bilgisi evveli ve ahiri, görüneni ve görünmeyeni kapsadığına göre nasıl olur da hükmü zail olacak ayet gönderir?
HAZRETİ ALİ’NİN SÖZÜ...
İslam tarihi okunduğunda Kur’an'ın, Ebu Bekirzamanında oduncu (hattap) Ömer'in ısrarı üzerine toplandığı ve daha sonra, Osman zamanında da çoğaltılıp diğer nüshaların yakıldığı öğrenilebilir.
Peygamber’in hayatında birçok sahabi, Kur’an’ı hem hafızalarında hem de sahifelerinde toplamış bulunuyorlardı.
O’nun ölümü üzerine, damadı Ali, derhal evine kapanmış, “Kur’an’ı cemetmedikçe cuma namazına çıkmak hariç, ridamı giymemeye yemin ettim.” diyerek, sözünü yerine getirmişti.
Ali'nin cem ettiği Kur'an, İbn-i Mesud'un Ali ile karşılıklı okuduğu surelerin yazılmasıyla oluşturulmuştu.
Şiilerin elindeki Kur'an nüshası Ali'nin birleştirdiği kaydettiği Kur’an’ı Kerim'dir.
*
Zeyd, bizzat kendisi iyi bir hafız olduğu halde, kendisi gibi başka hafızlarla da yetinmeyip, her ayet hakkında mukabele görmüş iki yazılı şahid aramak gibi son derece titiz ve ilmi bir usul takib etmiştir.
Yalnız, Tevbe suresinin sonundaki iki ayet hakkında, araştırmasına rağmen iki yazılı şahidi bulamamış, Ebu Huzeyme’deki yazılı nüshaya istinad etmek durumunda kalmıştır.
Bu şekilde Ebu Bekir devrinde biraraya getirilen sahifelere “el- Mushaf” denilmiştir.
ATEİZM VE DEİZM’İN YAYILMASINA İSLAM TOPLUMLARI İÇİNDEKİ KATKI...
Sonuc olarak deizmin yaygınlaşması, inanç sistemlerinin birçoğunun, kadını ikinci plana atmasından kaynaklandığı gibi herkesin eşit haklara sahip olduğu laik sistemlere eğilimi artırıyor.
"Hiçbir dine ya da Tanrı'ya inanmama" anlamına gelen Ateizm ve "yalnızca Tanrı inancı" anlamına gelen Deizm (Dinsizlik) inançları dünya genelinde artış gösteriyor.
Müslümanlar kimseye kızmasın ya da çamur atmasın, toplumsal yaşantıları, inançları ile davranışlarının birbirini tutmaması, herşeyden önemlisi Kur'an tartışmalarının daha hicrî birinci yüzyılda hatta Peygamber aleyhisselâmın ölümünden bir kaç saat sonra başlamasıyla ilgili aktarımlar, İslam toplumu içinde Deistlerin sayısını artırıyor.
Son söz:
Bize kâfir demiş Müftî Efendi,
Tutayım ben ana diyem Müselmân,
Vardıkda yarın Rûz-i Cezâ’ya,
İkimiz de çıkarız anda yalan!”
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter: @oc32oc32