Laboratuvar etleri, çok yakında soframızda olacak!..

Laboratuvar etleri, çok yakında soframızda olacak!..

-Yeni dünya düzeninde "Deve, davar, koyun" başta olmak üzere, hayvanlara yer yok!

Bir Peygamber düşünün ki;

Asla nefsinden konuşmamış..

Sadece kendi devrinde değil, kıyamete kadar gelen her devirde inananlara yardımcı olacak kelamlar etmiş..

Hani her uyarana "peki çözüm?" diyoruz ya, aslında çözümü, Efendimiz çoktan koymuş avuçlarımıza..

Evet, her yanımız sarıldı ne ekinimiz, ne sebzemiz, ne etimiz neredeyse artık helal ve tayyib statüsünde değil.. 

“Peki biz ne yapacağız; Ey Rabbim!?” diye dertlenip haykırdığımız zaman; Buhari, Muslim senetli bu hadisler, mermi misali saplanmalı beynimize..

- Haberiniz olsun, fitne iner veya vukua gelecek olursa, kimin dağda develeri varsa onların peşine düşsün, kimin davarı varsa, davarlarının yanına gitsin. Kimin de tarım arazisi varsa o da çiftinin başına çekilsin!

- Yakında, Müslümanın en hayırlı malı, dağ başlarında otlattığı koyun olacaktır, böylece diniyle beraber fitnelerden kaçmış olur.

Vallahi doğru söyledi, Sallallahu Aleyhi ve Sellem..

Peki biz ne yapıyoruz?

Köylerimizde gökyüzüne uzanan tertemiz topraklarımız dururken, “AVM AVM” gezmek uğruna, metropollerde daracık alanlarda birbirimizin terini içiyor, nefesini kokluyoruz..

Hatta bazılarımız, sırf bu kirlilikten kutu kadar daire alabilmek için, köyde ne kadar toprağı varsa satıyor.. 

Efendimiz; "araziniz varsa gidin!" buyuyor, biz satıp satıp geliyoruz..

Efendimiz; "Davarınıza, koyununuza sahip çıkın!" buyuruyor..

Bizler; "aman kim uğraşacak" diyor, tenezzül dahi etmiyoruz.

Bu Hadis-i Şerif, köy hayatını öneriyor evet ama dikkat ederseniz başında "fitne iner veya vukua gelirse" diye buyurmuş efendimiz.

Fitne indiğinde; davarınıza, devenize, koyununuza sahip çıkın!” ne demek?

Hiç düşündük mü son yıllarda ortaya atılan ve yeni neslin bunu bir marjinallik sanıp, kendilerini atfettikleri "VEGANLIK" ne demek?

Hemen masumane bir şekilde;

“Ama et, yumurta uğruna milyonlarca hayvan zulum görüyor biz de endüstriyel üretime karşı olduğumuz için tüketmiyoruz!” diyorlar..

Evet, sonuna kadar haklı bir sitem bu.. 

Endüstriyel üretime ben de karşıyım; hatta annesini ememeyen buzağı, canlı canlı yem yapılan civciv günlerce uykumu kaçırmıştır benim..

Bunlara karşı olan her platformda, her tepkide ben de varım kesinlikle katılıyorum..

Ama bunu bahane edip, yeni kuşağa veganlığı hoş göstermeleri de başlı başına bir proje değil de nedir?

Yeni dünya düzeninde "Deve, davar, koyun" başta olmak üzere, hayvanlara yer yok!

En son yapılan binlerce deve katliamını, her birimiz seyrettik değil mi?

Onları yok etmek için başta; yok sera gazı, yok metan gazı üretiyorlar, “hava kirliliğinin en büyük sebebi ineklerdir!” gibi absürd açıklamalar yaptı koskoca Nasa(!).

Ama tutmadı..

İyi ama neden?

Alt tarafı, otlayan kendi halinde hayvanlar bunlar.. 

Ne projesi olacak, abartma!” diyenleriniz vardır..

Mevzu zaten inanın, hayvanda değil, mevzu sensin, mevzu benim, mevzu BİZİM İTAATİMİZ!

İnsanoğlunun fıtratının değişmesi için, insanlıktan çıkabilmesi için önce, beslenme alışkanlıklarının değişmesi lazım. 

Çünkü insan yediklerinden ibarettir..

Nasıl ki eski Türk kavimlerinden biri, et yemeyi terk etti, neticesinde de savaşçılık özelliğini yitirdi; işte sadece bu misal de yediklerimizin, fıtratımızın üzerinde büyük tesiri olduğunun tartışılamaz bir gerçeğidir aslında.

Tam da bu sebeple, çeşitli bahaneler sunarak, besinlerimizi "Sentetik, kimyasal, GDO’lu" hale getirdiler..

Mısırımız tarlada patlar hale geldi, domatesimizin içinden biber çıktı, salatalığımızın üzerinde neredeyse ağaç oluştu..

Tavuk desen, eski tavuklar daha zayıf, daha uzun bacaklı, en az 3-4 saatte pişen ve "kırmızı et" statüsünde olacak derecede rengi koyu bir haldeydi..

Tavuk, başlı başına başka bir yaratığa dönüştü..

Geriye ne kaldı? 

Kırmızı et..

Onunla da hayvanlara vurdukları iğnelerle oynamaya çalışsalar da istedikleri ifsadı pek elde edemediler.

İşte bu noktada girdi devreye "Vegan" projesi..

Önce seni, zihniyet ve yaşam tarzı olarak DEĞİŞTİRECEKLER..

Sonra sen yediklerinle, içtiklerinle, hemhal olduklarınla başka bir canlıya DÖNÜŞECEKSİN!

Ve son olarak seni istedikleri gibi YÖNETECEKLER!

Aslında işin özü bu, sahnelenen her şeyin bir tek amacı var zihin kontrolü ve kolay yönetim!..

Bir kısmına et yedirmeyecek, yemekte direnenlere de laboratuvarlarda ürettikleri "Yapay etleri" yedirecekler..

Bahaneleri ise "hayvanlar doğal kaynakları tüketiyor, yeterli alan yok, suları kirletiyor, herkes ete ulaşamıyor" şeklinde olsa da

işin aslı, fıtratımızla oynamak olacak..

Hatta önümüzdeki yıllarda, öyle sahnelenecek ki bu oyun, gerçek ete ulaşmak, GDO’suz buğdaya ulaşmak kadar zor olacak..

Peki nedir bu yapay et

Hayvansız nasıl et üretiliyor” derseniz, kısa bir izah yapayım;

Domuzun, dananın veya tavuğun bedeninden ufak bir doku alınarak, laboratuvar ortamında liflerine ayrılıp büyümesi için hazırlanmış olan kaplara koyulur ve bu canlı dokular, koyuldukları kaplarda besi ortamında büyütülerek hücrelerin bölünüp çoğalması sağlanır.

Et pişirilmeye hazır hale gelir…

Gelir de, peki bu içinde yapay etlerin büyütüldüğü "besi ortamı" nedir?

Bu ortam, akademik literatürde “fetal bovine serum” yani “sığır fetüsü serumu” olarak geçer..

Daha da açarsam;

Hamile bir ineğin karnından, yavrusunu daha cenin halindeyken çıkarıyorlar. 

Bu yavrunun bütün kanı bir enjektör ile çekiliyor. 

Bu kanı, bir takım işlemlerden geçirip serum elde ediyorlar.

Her kök hücre çalışmalarında bu serumu, “besi ortamı” olarak kullanmak zorunludur.

Ayrıca, bebeklerinize yaptırdığınız aşılarda bulunan "Dana serumu ne ola ki diye hiç araştırdınız mı?

Vel hasıl;

Bu şartlar altında üretilip, insanlara “et” diye sunulacak bu şeyin, hayatla ya da canlılıkla bir ilgisi olmayacak; üretilen şeybaşka bir şey” olacaktır.

Ve bunu tüketen insanların bedenlerine, zihinlerine, sistemlerine, fıtratlarına nasıl etki edecek?

Bilinmiyor..

Ancak şuna eminim ki milyonlarca insan için çok da önemli bir mevzu olmayacaktır..

Hatta "Laboratuvar eti, Besmelesizdir yenmez… Caiz değildir… ile Yenir caizdir!..” diyen hocaların fetvaları havalarda uçuşacaktır..

Olan yine bizlere olacaktır..

Bu sebeple ki okumalıyız kardeşlerim..

Rabbimizin Kelâmı’nı, Efendimizin Hadis-i Şeriflerini okumalı hayatımızı bu düstur üzere yönlendirmeliyiz..

Bizim imtihanımız ahir zaman ümmeti olmak, ahir zaman fitneleriyle savaşmak..

Ne mutlu ehlini muhafaza için direnen babalara, ne mutlu yavrularını korumak için çırpınan annelere, ne mutlu Rabbine fıtratıyla dönmek için çabalayan kardeşlerime..

Rabbim, Mü’min ferasetini bizlere ihsan eylesin..

Önümüzdeki yıl, bu etleri piyasaya sürecekler, o gün bu kelamları hatırlayın..

Direnin, karşı çıkın, kursağınızdan geçirmeyin.

Rabbim yardımcımız olsun!

.

Yağmur (Mirzayeva) İbiç, dikGAZETE.com

-Yeni dünya düzeninde "Deve, davar, koyun" başta olmak üzere, hayvanlara yer yok!

Bir Peygamber düşünün ki;

Asla nefsinden konuşmamış..

Sadece kendi devrinde değil, kıyamete kadar gelen her devirde inananlara yardımcı olacak kelamlar etmiş..

Hani her uyarana "peki çözüm?" diyoruz ya, aslında çözümü, Efendimiz çoktan koymuş avuçlarımıza..

Evet, her yanımız sarıldı ne ekinimiz, ne sebzemiz, ne etimiz neredeyse artık helal ve tayyib statüsünde değil.. 

“Peki biz ne yapacağız; Ey Rabbim!?” diye dertlenip haykırdığımız zaman; Buhari, Muslim senetli bu hadisler, mermi misali saplanmalı beynimize..

- Haberiniz olsun, fitne iner veya vukua gelecek olursa, kimin dağda develeri varsa onların peşine düşsün, kimin davarı varsa, davarlarının yanına gitsin. Kimin de tarım arazisi varsa o da çiftinin başına çekilsin!

- Yakında, Müslümanın en hayırlı malı, dağ başlarında otlattığı koyun olacaktır, böylece diniyle beraber fitnelerden kaçmış olur.

Vallahi doğru söyledi, Sallallahu Aleyhi ve Sellem..

Peki biz ne yapıyoruz?

Köylerimizde gökyüzüne uzanan tertemiz topraklarımız dururken, “AVM AVM” gezmek uğruna, metropollerde daracık alanlarda birbirimizin terini içiyor, nefesini kokluyoruz..

Hatta bazılarımız, sırf bu kirlilikten kutu kadar daire alabilmek için, köyde ne kadar toprağı varsa satıyor.. 

Efendimiz; "araziniz varsa gidin!" buyuyor, biz satıp satıp geliyoruz..

Efendimiz; "Davarınıza, koyununuza sahip çıkın!" buyuruyor..

Bizler; "aman kim uğraşacak" diyor, tenezzül dahi etmiyoruz.

Bu Hadis-i Şerif, köy hayatını öneriyor evet ama dikkat ederseniz başında "fitne iner veya vukua gelirse" diye buyurmuş efendimiz.

Fitne indiğinde; davarınıza, devenize, koyununuza sahip çıkın!” ne demek?

Hiç düşündük mü son yıllarda ortaya atılan ve yeni neslin bunu bir marjinallik sanıp, kendilerini atfettikleri "VEGANLIK" ne demek?

Hemen masumane bir şekilde;

“Ama et, yumurta uğruna milyonlarca hayvan zulum görüyor biz de endüstriyel üretime karşı olduğumuz için tüketmiyoruz!” diyorlar..

Evet, sonuna kadar haklı bir sitem bu.. 

Endüstriyel üretime ben de karşıyım; hatta annesini ememeyen buzağı, canlı canlı yem yapılan civciv günlerce uykumu kaçırmıştır benim..

Bunlara karşı olan her platformda, her tepkide ben de varım kesinlikle katılıyorum..

Ama bunu bahane edip, yeni kuşağa veganlığı hoş göstermeleri de başlı başına bir proje değil de nedir?

Yeni dünya düzeninde "Deve, davar, koyun" başta olmak üzere, hayvanlara yer yok!

En son yapılan binlerce deve katliamını, her birimiz seyrettik değil mi?

Onları yok etmek için başta; yok sera gazı, yok metan gazı üretiyorlar, “hava kirliliğinin en büyük sebebi ineklerdir!” gibi absürd açıklamalar yaptı koskoca Nasa(!).

Ama tutmadı..

İyi ama neden?

Alt tarafı, otlayan kendi halinde hayvanlar bunlar.. 

Ne projesi olacak, abartma!” diyenleriniz vardır..

Mevzu zaten inanın, hayvanda değil, mevzu sensin, mevzu benim, mevzu BİZİM İTAATİMİZ!

İnsanoğlunun fıtratının değişmesi için, insanlıktan çıkabilmesi için önce, beslenme alışkanlıklarının değişmesi lazım. 

Çünkü insan yediklerinden ibarettir..

Nasıl ki eski Türk kavimlerinden biri, et yemeyi terk etti, neticesinde de savaşçılık özelliğini yitirdi; işte sadece bu misal de yediklerimizin, fıtratımızın üzerinde büyük tesiri olduğunun tartışılamaz bir gerçeğidir aslında.

Tam da bu sebeple, çeşitli bahaneler sunarak, besinlerimizi "Sentetik, kimyasal, GDO’lu" hale getirdiler..

Mısırımız tarlada patlar hale geldi, domatesimizin içinden biber çıktı, salatalığımızın üzerinde neredeyse ağaç oluştu..

Tavuk desen, eski tavuklar daha zayıf, daha uzun bacaklı, en az 3-4 saatte pişen ve "kırmızı et" statüsünde olacak derecede rengi koyu bir haldeydi..

Tavuk, başlı başına başka bir yaratığa dönüştü..

Geriye ne kaldı? 

Kırmızı et..

Onunla da hayvanlara vurdukları iğnelerle oynamaya çalışsalar da istedikleri ifsadı pek elde edemediler.

İşte bu noktada girdi devreye "Vegan" projesi..

Önce seni, zihniyet ve yaşam tarzı olarak DEĞİŞTİRECEKLER..

Sonra sen yediklerinle, içtiklerinle, hemhal olduklarınla başka bir canlıya DÖNÜŞECEKSİN!

Ve son olarak seni istedikleri gibi YÖNETECEKLER!

Aslında işin özü bu, sahnelenen her şeyin bir tek amacı var zihin kontrolü ve kolay yönetim!..

Bir kısmına et yedirmeyecek, yemekte direnenlere de laboratuvarlarda ürettikleri "Yapay etleri" yedirecekler..

Bahaneleri ise "hayvanlar doğal kaynakları tüketiyor, yeterli alan yok, suları kirletiyor, herkes ete ulaşamıyor" şeklinde olsa da

işin aslı, fıtratımızla oynamak olacak..

Hatta önümüzdeki yıllarda, öyle sahnelenecek ki bu oyun, gerçek ete ulaşmak, GDO’suz buğdaya ulaşmak kadar zor olacak..

Peki nedir bu yapay et

Hayvansız nasıl et üretiliyor” derseniz, kısa bir izah yapayım;

Domuzun, dananın veya tavuğun bedeninden ufak bir doku alınarak, laboratuvar ortamında liflerine ayrılıp büyümesi için hazırlanmış olan kaplara koyulur ve bu canlı dokular, koyuldukları kaplarda besi ortamında büyütülerek hücrelerin bölünüp çoğalması sağlanır.

Et pişirilmeye hazır hale gelir…

Gelir de, peki bu içinde yapay etlerin büyütüldüğü "besi ortamı" nedir?

Bu ortam, akademik literatürde “fetal bovine serum” yani “sığır fetüsü serumu” olarak geçer..

Daha da açarsam;

Hamile bir ineğin karnından, yavrusunu daha cenin halindeyken çıkarıyorlar. 

Bu yavrunun bütün kanı bir enjektör ile çekiliyor. 

Bu kanı, bir takım işlemlerden geçirip serum elde ediyorlar.

Her kök hücre çalışmalarında bu serumu, “besi ortamı” olarak kullanmak zorunludur.

Ayrıca, bebeklerinize yaptırdığınız aşılarda bulunan "Dana serumu ne ola ki diye hiç araştırdınız mı?

Vel hasıl;

Bu şartlar altında üretilip, insanlara “et” diye sunulacak bu şeyin, hayatla ya da canlılıkla bir ilgisi olmayacak; üretilen şeybaşka bir şey” olacaktır.

Ve bunu tüketen insanların bedenlerine, zihinlerine, sistemlerine, fıtratlarına nasıl etki edecek?

Bilinmiyor..

Ancak şuna eminim ki milyonlarca insan için çok da önemli bir mevzu olmayacaktır..

Hatta "Laboratuvar eti, Besmelesizdir yenmez… Caiz değildir… ile Yenir caizdir!..” diyen hocaların fetvaları havalarda uçuşacaktır..

Olan yine bizlere olacaktır..

Bu sebeple ki okumalıyız kardeşlerim..

Rabbimizin Kelâmı’nı, Efendimizin Hadis-i Şeriflerini okumalı hayatımızı bu düstur üzere yönlendirmeliyiz..

Bizim imtihanımız ahir zaman ümmeti olmak, ahir zaman fitneleriyle savaşmak..

Ne mutlu ehlini muhafaza için direnen babalara, ne mutlu yavrularını korumak için çırpınan annelere, ne mutlu Rabbine fıtratıyla dönmek için çabalayan kardeşlerime..

Rabbim, Mü’min ferasetini bizlere ihsan eylesin..

Önümüzdeki yıl, bu etleri piyasaya sürecekler, o gün bu kelamları hatırlayın..

Direnin, karşı çıkın, kursağınızdan geçirmeyin.

Rabbim yardımcımız olsun!

.

Yağmur (Mirzayeva) İbiç, dikGAZETE.com