Mahmut Celâlettin Paşa’ya dair

Mahmut Celâlettin Paşa’ya dair

Yazan: Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1888-1977)

Resimli Tarih Mecmuası, S. 49, s.2840-2843-2844, İstanbul, Ocak 1954

Yayına Haz.: Ramazan Topraklı

(…): Sultan Abdülâziz’in hal’ ve ölümüyle ilgisi olmayan makalenin baş kısımları alınmamıştır.

Sultan Abdülâziz’in hal’ ve intiharından sonra naşının Feriye karakolhanesine (bk. R.1 altta) nakledilerek alelacele defnedilmesi, merhumun intihar etmeyerek malûm sebepler dolayısiyle kendisine kini olan Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın tertibiyle katlolunduğu rivayetini ortaya çıkarmıştı. 

Fakat bunun aslı olmadığı hâdiselerin içinde bulunan ve o tarihte devlet ricalinden olan zevatça malûmdu; hatta o tarihte âmedci olan Mahmut Celâlettin Bey de bunu bilirdi.

Abdülâziz’in hal’ine karar verenlerden Mithat Paşa, durumu günden güne fenalaşan devleti meşruti bir idare ile keyfî ve müstebit idareden kurtarmak için hal’ kararına iştirak etmişti; fakat Mithat Paşa isteğine nail olamayarak karşısında Hüseyin Avni Paşa ile Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa’yı bulmuş ve onların itirazlariyle arzusuna nail olamamıştı.

Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa konağındaki bir müzakere esnasında Sultan Abdülâziz’in mensuplarından Çerkes Hasan Bey tarafından katledilmiş ve padişah Beşinci Murad’ın da devam eden cinneti sebebiyle hal’i zaruri hale gelince Mithat Paşa yeniden emelini fiile çıkarmak için veliahd Abdülhamit Efendi ile görüşerek meşrutî idare kuracağına dair vait almış ve nihayet Abdülhamit’in cülusiyle meşrutî idare kabul olunmuştu (1293 – 1876).

Mütercim Rüştü Paşa’nın yerine sadrazam olan Mithat Paşa’nın bütün gayreti kanuni esasi (anayasa)’nin kaleme alınmasıyla Meclisi Mebusan’ı (Millet Meclisi) açmak idi. Kendisinin muhitinin haricindeki aleyhine olan faaliyetlerden haberi yoktu veya vardı da kendisine ve milletin itimadına güvenerek ehemmiyet vermiyordu. 

Fakat bazı arîzeleri padişah tarafından kabul edilmediği için Sultan Abdülhamit’e kafa tutmakta ve Babıâli’ye gelmemekte idi. 

Nihayet bir tertiple saraya getirtilerek elinden sadaret mührü alındıktan sonra evvelce hazırlanmış olan İzzettin vapuru ile hudut harici edilmiş ve Napoli limanına çıkarılmıştı (5 Şubat 1877–21 Muharrem 1294). 

Mithat Paşa’nın Avrupa’ya teb’idi hakkındaki resmî hükümet beyannamesi o tarihte âmedci olan Mahmut Celâlettin Bey’in kaleminden çıkmıştı.

Bir müddet sonra Mithat Paşa’nın Türkiye’ye avdetine müsaade edilmiş, evvelâ Suriye ve daha sonra 1880 (H.1297) de Aydın valiliğine tâyin olunmuştur.

Sultan Abdülhamit, herhangi bir suretle padişah hal’lerini önlemek için bu işe teşebbüs edenleri yok etmek istediğinden Abdülâziz’in hal’ine karar verenlerden hayatta olan Mütercim Rüştü Paşa ile çok çekindiği Mithat Paşa’yı temizlemeye teşebbüs etti. Bunun için amcası Abdülâziz’in intihar etmeyerek hal’ erkânının tertibi ile katledilmiş olduğunu ortaya sürerek el altından tahkikata başladı. 

İşte Abdülhamit’in bu yoldaki hareketine jurnalleriyle icabet edenlerin başında Şûrayı Devlet Tanzimat Dairesi Reisi Mahmut Celâlettin Bey de vardı. Bu zat, jurnallerinden başka saraydaki tahkikat ve Yıldız muhakemesi esnasında da mühim roller oynamıştır.

Abdülhamit, Sultan Abdülâziz’in katli iddiasını ortaya atıp deliller aradığı sırada Mahmut Celâlettin Bey de o tarihte ticaret nezareti mektupçusu olan oğlu Münir Bey’in zevcesi Pervin Felek Hanım’ın, Sultan Aziz zamanında sarayda küçük hazinedar olması sebebi ile onun da ifadesinin alınması için padişaha bir arîze takdim eylemiş ve bunun üzerine Pervin Felek Hanım’ın ifadesi alınmıştır.

Mahmut Celâlettin Paşa arîzesinde şöyle diyor (Eski yazı olan bu arîzenin fotoğrafı s.2841’dedir):

“Sultan Abdülâziz Han merhumun sureti irtihalleri hakkında ol vakit hazinedarlık hizmetinde bulunmuş olan gelinim cariyelerinin verdiği malûmat şöyledir ki: Merhum hazretleri Ortaköy dairesine (bk. R.1, R.2, R.3 ve Plan) nakil olundukta hizmetlerine tayin olunmuş adamları istemeyip (Cezayirli Mustafa, Hacı Mehmet ve süvari Mustafa Çavuş isimli pehlivanlar), kendi eminleri bulunan adamlarını talep ettiği halde müsaade olunmaz idi; vakıa uğradıkları felâketten mükedder bir hal içinde bulunmuşlar ise de akıl ve şuurlarında zerre kadar fenalık ve kendilerine kasdedecek tarzda bir uygunsuzluk yok idi. İrtihalleri gününün akşamı, ikinci hazinedar benim gibi küçük cariyeleri, efendimiz rahat edecekler, siz de rahat ediniz diyerek aşağı kata savmış ve merdiven kapısını kapamış ve kendisi de yukarıda kalmıştı. Hepimiz alt katta yattık. Sabah olunca bir gürültü ve feryat ile “efendimiz canına kıydı” diye bize haber veren gene kendisi oldu. 

Şu kadar gördük ki merhumun vefat ettiği odanın köşe penceresi ile ittisalindeki sofanın zikrolunan odaya muttasıl penceresi açıktı; sonra işittik merhuma kasdedenler o pencereden içeri alınmış ve gene o pencereden aşırılmış imiş (bk. Açıklama 2).

“İşte efendimiz şu ifadat sair suretle mesmuu kemteranem olan doğru rivayetlere muvafıktır. Emrü ferman hümayuni hilâfetpenahileri veçhile inşallahü taalâ indelistintak bu maddei facianın faili müstakilleri inkâra mecal bulamazlar. Velinimet bîminnet efendimizden bütün esdikayı tebaanın muntazır oldukları âsarı adalet bu hususta dahi zâhir olarak mel’unların cezayı sezaları verilir. Herhalde emrü ferman hazreti veliyyülemr efendimizindir. Abdi memlûki şehinşahî Mahmut

Filhakika Pervin Felek Hanım’ın 2 Mayıs 1881 (2 Cemaziyelâhir 1298)’de müddeiumumî Lâtif Bey vasıtasıyla ifadesi alınmış ve bu ifadenin takriri veçhile zaptedilmiş olduğu mabeyinci Ragıp, Ali ve hanımın kayınpederi Mahmut Celâlettin beyler tarafından tasdik ve imza edilmiştir.

Mahmut Bey, ara sıra bizzat padişah tarafından kabul olunarak görüşür, direktif alır ve bu suretle Abdülâziz’in katledildiği hakkında Abdülhamid’in iddialarını körükler ve vasıtalı, vasıtasız elde ettiği malûmatı padişaha arz ederdi.

1 Mayıs 1881 (1298 Cemaziyelâhir iptidası), tarihiyle takdim etmiş olduğu bir arîzesinde: Tetkik edilmekte olan katil meselesinin padişahın muvaffakiyeti eseri olarak tahakkuk etmiş olması ve Abdülâziz’i hal’ etmiş olanların (Mütercim Rüştü, Mithat Paşalarla, Medine’ye şeyhülharem olarak gönderilen esbak Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi hayatta idiler) telâş ve ızdıraplarını mucibolarak adamları vasıtasiyle etrafı yokladıklarını beyan ettikten sonra şöyle demektedir:

Rüştü Paşa’nın mensubatından buraca müdiri umuru mesabesinde olan Mahkemesi Temyiz âzasından Karabet Efendi bu esnada Sadullah Beyin (V. Murad’a başkâtip olmuştu. Hüseyin Avni Paşa mensuplarından sayılmıştı. O sırada Berlin Elçisi idi. Daha sonra Viyana elçisi olmuştu) Berlin’den celbi kararlaştırıldığı gibi Rüştü Paşa’nın dahi bâzı isticvabat için çiftliğinden getirtileceği (Rüştü Paşa, İstanbul’dan çıkarılarak Manisa’da oturmakta idi) familyası tarafından istima’ olunmasına ve bunun tahkikini Rüştü Paşa kendisine sipariş eylemesine mebni evvelâ hariciye nezareti müşteşarlığına vesair Ermeni memurlara bilmüracaa Sadullah Beyin celbolunacağını öğrenmiş ve Rüştü Paşa’ya dair bittabi hariciyece malûmat olmadığını anlamış olması üzerine Sururi Efendi (Yıldız “Mithat Paşa” mahkemesine, Adliye Nazırı Cevdet Paşanın tavsiyesiyle reis olmuştu. Mithat Paşa’nın bir numaralı hasımlarındandı) dailerinin akrabasından maiyetinde müstahdem bir efendi ile bâzı istintak ve tebyiz işlerinde bulunan diğer efendiden sual ile Rüştü Paşa’nın celbi şayiasının aslı olmadığını tahkik eylediğini Şûrayı Devlet âzasından Nuryan Efendiye ifade etmiş olduğunu mumaileyhin çakerlerine olan beyanatından anlaşılmıştır. Herhalde emrü ferman hazreti veliyyülemr efendimizindir. Abdi memlûkleri Mahmut

*

Açık. 1: Resimli Tarih Mecmuasını veren Hacı Bayram (Gâzî) Üniversitesi Hocalarından Ferhat Tamir Beye; 85 yaşına rağmen Feriye Saraylarını ve Feriye Karakolunu gezdiren Kabataş Liseli İlhan Hattatoğlu (1935-) ve Kabataş Eğitim Vakfı Başkanı İlyas Tunaoğlu ve Kabataş Lisesi Müdürü Selman Küçük beylere teşekkürlerimi arz ediyorum.

Açık. 2: Ölüm, güpegündüz, güneş doğduktan beş saat sonra 10.30 sularında vuku bulmuştur. Saat 09-10 sularında istirahat ediniz denilmesi anlamsızdır. R.3’de görüldüğü gibi Abdülaziz’in kaldığı odanın penceresi, yerden 9 m yüksektedir. Pehlivanların buradan içeri alınması ve buradan atlayıp gitmeleri asla mümkün değildir. Pervin Felek, yalancı şahittir.

R.1. (Soldan sağa) Feriye 2 (Onarım hâlindeki Kabataş Lisesi binası), Küçük bina (Müdür Lojmanı, Revir), Feriye 3 (Abdülaziz’in kaldığı bina, hâlen Kabataş Lisesi) ve Feriye Karakolu görülmektedir. (R. Resim demektir)

R.2. (Soldan sağa) Feriye 1 (Galatasaray Üniversitesi), Feriye 2 (Onarım hâlindeki Kabataş Lisesi binası), Feriye 3 (Abdülaziz’in kaldığı bina), Feriye Karakolu (Çok az görülüyor)

R.3. Feriye 3 (Abdülaziz’in kaldığı bina ve oda gösterilmiştir)

Plan. Feriye 3 (3. Kat Planı: Abdülaziz’in öldüğü yer, gül ile gösterildi), Feriye Karakolu. Planda Feriye 3 ile Karakol arasında kalın bir duvar ve iki kapı var. Kabataş Liseli İlhan Hattatoğlu’nun (1935-) ifadesine göre büyük kapı yeni açılmış. Onun okuduğu zaman kapı yokmuş, ama şimdi olmayan küçük kapı eski gravürlerde görülüyormuş. İbretnümâ’ya göre; Abdülaziz Feriye’yi istemiş, Hüseyin Avni Paşa da uygun bulmuş ve Hakan-ı Mahlû’nun Feriye 3’de kalmasına karar verilmiş ve Karakol ile Feriye 3 arasına bir kapı açılmıştır. Planı yapan İnşaat Mühendisi Halûk Özçelik’e çok teşekkür ediyorum.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

Yazan: Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1888-1977)

Resimli Tarih Mecmuası, S. 49, s.2840-2843-2844, İstanbul, Ocak 1954

Yayına Haz.: Ramazan Topraklı

(…): Sultan Abdülâziz’in hal’ ve ölümüyle ilgisi olmayan makalenin baş kısımları alınmamıştır.

Sultan Abdülâziz’in hal’ ve intiharından sonra naşının Feriye karakolhanesine (bk. R.1 altta) nakledilerek alelacele defnedilmesi, merhumun intihar etmeyerek malûm sebepler dolayısiyle kendisine kini olan Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın tertibiyle katlolunduğu rivayetini ortaya çıkarmıştı. 

Fakat bunun aslı olmadığı hâdiselerin içinde bulunan ve o tarihte devlet ricalinden olan zevatça malûmdu; hatta o tarihte âmedci olan Mahmut Celâlettin Bey de bunu bilirdi.

Abdülâziz’in hal’ine karar verenlerden Mithat Paşa, durumu günden güne fenalaşan devleti meşruti bir idare ile keyfî ve müstebit idareden kurtarmak için hal’ kararına iştirak etmişti; fakat Mithat Paşa isteğine nail olamayarak karşısında Hüseyin Avni Paşa ile Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa’yı bulmuş ve onların itirazlariyle arzusuna nail olamamıştı.

Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa konağındaki bir müzakere esnasında Sultan Abdülâziz’in mensuplarından Çerkes Hasan Bey tarafından katledilmiş ve padişah Beşinci Murad’ın da devam eden cinneti sebebiyle hal’i zaruri hale gelince Mithat Paşa yeniden emelini fiile çıkarmak için veliahd Abdülhamit Efendi ile görüşerek meşrutî idare kuracağına dair vait almış ve nihayet Abdülhamit’in cülusiyle meşrutî idare kabul olunmuştu (1293 – 1876).

Mütercim Rüştü Paşa’nın yerine sadrazam olan Mithat Paşa’nın bütün gayreti kanuni esasi (anayasa)’nin kaleme alınmasıyla Meclisi Mebusan’ı (Millet Meclisi) açmak idi. Kendisinin muhitinin haricindeki aleyhine olan faaliyetlerden haberi yoktu veya vardı da kendisine ve milletin itimadına güvenerek ehemmiyet vermiyordu. 

Fakat bazı arîzeleri padişah tarafından kabul edilmediği için Sultan Abdülhamit’e kafa tutmakta ve Babıâli’ye gelmemekte idi. 

Nihayet bir tertiple saraya getirtilerek elinden sadaret mührü alındıktan sonra evvelce hazırlanmış olan İzzettin vapuru ile hudut harici edilmiş ve Napoli limanına çıkarılmıştı (5 Şubat 1877–21 Muharrem 1294). 

Mithat Paşa’nın Avrupa’ya teb’idi hakkındaki resmî hükümet beyannamesi o tarihte âmedci olan Mahmut Celâlettin Bey’in kaleminden çıkmıştı.

Bir müddet sonra Mithat Paşa’nın Türkiye’ye avdetine müsaade edilmiş, evvelâ Suriye ve daha sonra 1880 (H.1297) de Aydın valiliğine tâyin olunmuştur.

Sultan Abdülhamit, herhangi bir suretle padişah hal’lerini önlemek için bu işe teşebbüs edenleri yok etmek istediğinden Abdülâziz’in hal’ine karar verenlerden hayatta olan Mütercim Rüştü Paşa ile çok çekindiği Mithat Paşa’yı temizlemeye teşebbüs etti. Bunun için amcası Abdülâziz’in intihar etmeyerek hal’ erkânının tertibi ile katledilmiş olduğunu ortaya sürerek el altından tahkikata başladı. 

İşte Abdülhamit’in bu yoldaki hareketine jurnalleriyle icabet edenlerin başında Şûrayı Devlet Tanzimat Dairesi Reisi Mahmut Celâlettin Bey de vardı. Bu zat, jurnallerinden başka saraydaki tahkikat ve Yıldız muhakemesi esnasında da mühim roller oynamıştır.

Abdülhamit, Sultan Abdülâziz’in katli iddiasını ortaya atıp deliller aradığı sırada Mahmut Celâlettin Bey de o tarihte ticaret nezareti mektupçusu olan oğlu Münir Bey’in zevcesi Pervin Felek Hanım’ın, Sultan Aziz zamanında sarayda küçük hazinedar olması sebebi ile onun da ifadesinin alınması için padişaha bir arîze takdim eylemiş ve bunun üzerine Pervin Felek Hanım’ın ifadesi alınmıştır.

Mahmut Celâlettin Paşa arîzesinde şöyle diyor (Eski yazı olan bu arîzenin fotoğrafı s.2841’dedir):

“Sultan Abdülâziz Han merhumun sureti irtihalleri hakkında ol vakit hazinedarlık hizmetinde bulunmuş olan gelinim cariyelerinin verdiği malûmat şöyledir ki: Merhum hazretleri Ortaköy dairesine (bk. R.1, R.2, R.3 ve Plan) nakil olundukta hizmetlerine tayin olunmuş adamları istemeyip (Cezayirli Mustafa, Hacı Mehmet ve süvari Mustafa Çavuş isimli pehlivanlar), kendi eminleri bulunan adamlarını talep ettiği halde müsaade olunmaz idi; vakıa uğradıkları felâketten mükedder bir hal içinde bulunmuşlar ise de akıl ve şuurlarında zerre kadar fenalık ve kendilerine kasdedecek tarzda bir uygunsuzluk yok idi. İrtihalleri gününün akşamı, ikinci hazinedar benim gibi küçük cariyeleri, efendimiz rahat edecekler, siz de rahat ediniz diyerek aşağı kata savmış ve merdiven kapısını kapamış ve kendisi de yukarıda kalmıştı. Hepimiz alt katta yattık. Sabah olunca bir gürültü ve feryat ile “efendimiz canına kıydı” diye bize haber veren gene kendisi oldu. 

Şu kadar gördük ki merhumun vefat ettiği odanın köşe penceresi ile ittisalindeki sofanın zikrolunan odaya muttasıl penceresi açıktı; sonra işittik merhuma kasdedenler o pencereden içeri alınmış ve gene o pencereden aşırılmış imiş (bk. Açıklama 2).

“İşte efendimiz şu ifadat sair suretle mesmuu kemteranem olan doğru rivayetlere muvafıktır. Emrü ferman hümayuni hilâfetpenahileri veçhile inşallahü taalâ indelistintak bu maddei facianın faili müstakilleri inkâra mecal bulamazlar. Velinimet bîminnet efendimizden bütün esdikayı tebaanın muntazır oldukları âsarı adalet bu hususta dahi zâhir olarak mel’unların cezayı sezaları verilir. Herhalde emrü ferman hazreti veliyyülemr efendimizindir. Abdi memlûki şehinşahî Mahmut

Filhakika Pervin Felek Hanım’ın 2 Mayıs 1881 (2 Cemaziyelâhir 1298)’de müddeiumumî Lâtif Bey vasıtasıyla ifadesi alınmış ve bu ifadenin takriri veçhile zaptedilmiş olduğu mabeyinci Ragıp, Ali ve hanımın kayınpederi Mahmut Celâlettin beyler tarafından tasdik ve imza edilmiştir.

Mahmut Bey, ara sıra bizzat padişah tarafından kabul olunarak görüşür, direktif alır ve bu suretle Abdülâziz’in katledildiği hakkında Abdülhamid’in iddialarını körükler ve vasıtalı, vasıtasız elde ettiği malûmatı padişaha arz ederdi.

1 Mayıs 1881 (1298 Cemaziyelâhir iptidası), tarihiyle takdim etmiş olduğu bir arîzesinde: Tetkik edilmekte olan katil meselesinin padişahın muvaffakiyeti eseri olarak tahakkuk etmiş olması ve Abdülâziz’i hal’ etmiş olanların (Mütercim Rüştü, Mithat Paşalarla, Medine’ye şeyhülharem olarak gönderilen esbak Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi hayatta idiler) telâş ve ızdıraplarını mucibolarak adamları vasıtasiyle etrafı yokladıklarını beyan ettikten sonra şöyle demektedir:

Rüştü Paşa’nın mensubatından buraca müdiri umuru mesabesinde olan Mahkemesi Temyiz âzasından Karabet Efendi bu esnada Sadullah Beyin (V. Murad’a başkâtip olmuştu. Hüseyin Avni Paşa mensuplarından sayılmıştı. O sırada Berlin Elçisi idi. Daha sonra Viyana elçisi olmuştu) Berlin’den celbi kararlaştırıldığı gibi Rüştü Paşa’nın dahi bâzı isticvabat için çiftliğinden getirtileceği (Rüştü Paşa, İstanbul’dan çıkarılarak Manisa’da oturmakta idi) familyası tarafından istima’ olunmasına ve bunun tahkikini Rüştü Paşa kendisine sipariş eylemesine mebni evvelâ hariciye nezareti müşteşarlığına vesair Ermeni memurlara bilmüracaa Sadullah Beyin celbolunacağını öğrenmiş ve Rüştü Paşa’ya dair bittabi hariciyece malûmat olmadığını anlamış olması üzerine Sururi Efendi (Yıldız “Mithat Paşa” mahkemesine, Adliye Nazırı Cevdet Paşanın tavsiyesiyle reis olmuştu. Mithat Paşa’nın bir numaralı hasımlarındandı) dailerinin akrabasından maiyetinde müstahdem bir efendi ile bâzı istintak ve tebyiz işlerinde bulunan diğer efendiden sual ile Rüştü Paşa’nın celbi şayiasının aslı olmadığını tahkik eylediğini Şûrayı Devlet âzasından Nuryan Efendiye ifade etmiş olduğunu mumaileyhin çakerlerine olan beyanatından anlaşılmıştır. Herhalde emrü ferman hazreti veliyyülemr efendimizindir. Abdi memlûkleri Mahmut

*

Açık. 1: Resimli Tarih Mecmuasını veren Hacı Bayram (Gâzî) Üniversitesi Hocalarından Ferhat Tamir Beye; 85 yaşına rağmen Feriye Saraylarını ve Feriye Karakolunu gezdiren Kabataş Liseli İlhan Hattatoğlu (1935-) ve Kabataş Eğitim Vakfı Başkanı İlyas Tunaoğlu ve Kabataş Lisesi Müdürü Selman Küçük beylere teşekkürlerimi arz ediyorum.

Açık. 2: Ölüm, güpegündüz, güneş doğduktan beş saat sonra 10.30 sularında vuku bulmuştur. Saat 09-10 sularında istirahat ediniz denilmesi anlamsızdır. R.3’de görüldüğü gibi Abdülaziz’in kaldığı odanın penceresi, yerden 9 m yüksektedir. Pehlivanların buradan içeri alınması ve buradan atlayıp gitmeleri asla mümkün değildir. Pervin Felek, yalancı şahittir.

R.1. (Soldan sağa) Feriye 2 (Onarım hâlindeki Kabataş Lisesi binası), Küçük bina (Müdür Lojmanı, Revir), Feriye 3 (Abdülaziz’in kaldığı bina, hâlen Kabataş Lisesi) ve Feriye Karakolu görülmektedir. (R. Resim demektir)

R.2. (Soldan sağa) Feriye 1 (Galatasaray Üniversitesi), Feriye 2 (Onarım hâlindeki Kabataş Lisesi binası), Feriye 3 (Abdülaziz’in kaldığı bina), Feriye Karakolu (Çok az görülüyor)

R.3. Feriye 3 (Abdülaziz’in kaldığı bina ve oda gösterilmiştir)

Plan. Feriye 3 (3. Kat Planı: Abdülaziz’in öldüğü yer, gül ile gösterildi), Feriye Karakolu. Planda Feriye 3 ile Karakol arasında kalın bir duvar ve iki kapı var. Kabataş Liseli İlhan Hattatoğlu’nun (1935-) ifadesine göre büyük kapı yeni açılmış. Onun okuduğu zaman kapı yokmuş, ama şimdi olmayan küçük kapı eski gravürlerde görülüyormuş. İbretnümâ’ya göre; Abdülaziz Feriye’yi istemiş, Hüseyin Avni Paşa da uygun bulmuş ve Hakan-ı Mahlû’nun Feriye 3’de kalmasına karar verilmiş ve Karakol ile Feriye 3 arasına bir kapı açılmıştır. Planı yapan İnşaat Mühendisi Halûk Özçelik’e çok teşekkür ediyorum.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com