Medenileşemeyen modernlik

Medenileşemeyen modernlik

Medenileşemeyen modernlik Medenileşemeyen modernlik

En zamanlar vardır.

O anlar, her şeyin zirvesi, ucudur malumumuz.

Böylesi anlar değildir bizi bize ele veren, zira enlerin çekiciliği bize muhakkak birkaç yandaş çıkaracaktır.

Bizi bize ele veren bir diğer en düşkün, bitik halimiz de değildir; onda da dünyanın, zarif merhametli insanlarıyla karşılaşırız.

Bizi bize anlatan en sıradan gündeki biziz...

Boşluğa düşmeden önceki coşkun olmaya gerek duymadığımız…

Yorgun-argın elimizde poşetler…

Terliklerimizdeki parmak izleri, diş fırçamızın yamulan kılları…

Telefon çalarkenki suratımız, uykudan geberdiğimiz an, birini dinlememiz… 

Sevdiğiniz yemeği yerkenki şapırtılar…

En çok da beklediğimiz her şeyin, hiçbirini karşımızdakine layık göremediğimiz, bizle dolu anlarımız...

Çok modern gördüm…

Medenisi çok azdı…

Neden modernin daha medeni olması gerektiğini zatıalinize anlatacak değilim.

Neden olamadığını da galiba biliyorum:)

İnsanı yerden yere vurmaya gerek yoksa da şu kendimizi çok ciddiye alma fraksiyonlarından uzaklaşabilirsek azıcık, ciddi bir bilinç adımını atlamış olacağız.

Dışardan açıkça görüneni saklama, güzelleştirme, aslında öyle olmadığına topyekün inanılsa, sağlıklı birey olabileceğimizi bize düşündürten komikliğimize, “sen nasıl görüyorsan gör, dediğimi onayla ve defol git, yeter ki bana çaktırma; durup dururken kötü olmayalım” yetersizliği gün geçtikçe büyüyor efendim.

Durduramıyoruz...

Saçma-salak gündemlere fikrimizi söyledikten sonra, saçma salaklığıyla baş başa bırakmamıza…

Uğraşıp didindiklerimizin, başardıklarımızın sonunda aynı gribi, aynı ishali yaşıyor oluşumuza gülesim geliyor.

Büyük acıların umurunda olmayan kişilerin, kendini şanslı görmesine nasıl gülünmez. 

Fikir özgürlüğünü, benim özgürlük anlayışımla ifade etmekte ne kadar da özgürsün...

Kendi fikrini savunurken, karşındakinin doğrusunu çürüttüğünü sanma da!..

Kural ve kaidelerin hep diğerleri için olduğuna inandığımız o gizli-garip dürtü. 

Medeni... Ne muhteşem kelime.

Karşısına alabildiği bir sürü kelime var ve yine de güçlü.

Tarifini birkaç kişi hariç ahir ömrümüzde göremeyeceğimiz mümtaz olgu.

Sonucunu sebebten önce bilen…

Gidişata müdahalenin katkılarını zararından ayıran, tarafgirliğin sınırlarını peşinen çizen, doğruya kibar, hakikate aşık hadise...

Modern yaşamın henüz ulaşamadığı “Sen de haklısın” arabeskinin, nezaket görgüsüzlüğünün, şıklık yarışının, açlık haklılığının bozamadığı, yalanın yanaşamadığı, satılmayan bilginin, ödenemeyen borcun, güzide vefanın, nazik olgunluğun, sıska gürbüzlüğün sahibi aşkın güç…

Medenî…

Söylemesi bile ayrıcalıklı.

Allah’ım, lütfen dünya gözüyle…

Amin.

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

En zamanlar vardır.

O anlar, her şeyin zirvesi, ucudur malumumuz.

Böylesi anlar değildir bizi bize ele veren, zira enlerin çekiciliği bize muhakkak birkaç yandaş çıkaracaktır.

Bizi bize ele veren bir diğer en düşkün, bitik halimiz de değildir; onda da dünyanın, zarif merhametli insanlarıyla karşılaşırız.

Bizi bize anlatan en sıradan gündeki biziz...

Boşluğa düşmeden önceki coşkun olmaya gerek duymadığımız…

Yorgun-argın elimizde poşetler…

Terliklerimizdeki parmak izleri, diş fırçamızın yamulan kılları…

Telefon çalarkenki suratımız, uykudan geberdiğimiz an, birini dinlememiz… 

Sevdiğiniz yemeği yerkenki şapırtılar…

En çok da beklediğimiz her şeyin, hiçbirini karşımızdakine layık göremediğimiz, bizle dolu anlarımız...

Çok modern gördüm…

Medenisi çok azdı…

Neden modernin daha medeni olması gerektiğini zatıalinize anlatacak değilim.

Neden olamadığını da galiba biliyorum:)

İnsanı yerden yere vurmaya gerek yoksa da şu kendimizi çok ciddiye alma fraksiyonlarından uzaklaşabilirsek azıcık, ciddi bir bilinç adımını atlamış olacağız.

Dışardan açıkça görüneni saklama, güzelleştirme, aslında öyle olmadığına topyekün inanılsa, sağlıklı birey olabileceğimizi bize düşündürten komikliğimize, “sen nasıl görüyorsan gör, dediğimi onayla ve defol git, yeter ki bana çaktırma; durup dururken kötü olmayalım” yetersizliği gün geçtikçe büyüyor efendim.

Durduramıyoruz...

Saçma-salak gündemlere fikrimizi söyledikten sonra, saçma salaklığıyla baş başa bırakmamıza…

Uğraşıp didindiklerimizin, başardıklarımızın sonunda aynı gribi, aynı ishali yaşıyor oluşumuza gülesim geliyor.

Büyük acıların umurunda olmayan kişilerin, kendini şanslı görmesine nasıl gülünmez. 

Fikir özgürlüğünü, benim özgürlük anlayışımla ifade etmekte ne kadar da özgürsün...

Kendi fikrini savunurken, karşındakinin doğrusunu çürüttüğünü sanma da!..

Kural ve kaidelerin hep diğerleri için olduğuna inandığımız o gizli-garip dürtü. 

Medeni... Ne muhteşem kelime.

Karşısına alabildiği bir sürü kelime var ve yine de güçlü.

Tarifini birkaç kişi hariç ahir ömrümüzde göremeyeceğimiz mümtaz olgu.

Sonucunu sebebten önce bilen…

Gidişata müdahalenin katkılarını zararından ayıran, tarafgirliğin sınırlarını peşinen çizen, doğruya kibar, hakikate aşık hadise...

Modern yaşamın henüz ulaşamadığı “Sen de haklısın” arabeskinin, nezaket görgüsüzlüğünün, şıklık yarışının, açlık haklılığının bozamadığı, yalanın yanaşamadığı, satılmayan bilginin, ödenemeyen borcun, güzide vefanın, nazik olgunluğun, sıska gürbüzlüğün sahibi aşkın güç…

Medenî…

Söylemesi bile ayrıcalıklı.

Allah’ım, lütfen dünya gözüyle…

Amin.

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com