Modern Türk Ordusunun Kurucusu Hüseyin Avnî Paşa

Modern Türk Ordusunun Kurucusu Hüseyin Avnî Paşa

Modern Türk Ordusunun Kurucusu Hüseyin Avnî Paşa Modern Türk Ordusunun Kurucusu Hüseyin Avnî Paşa

MODERN TÜRK ORDUSUNUN KURUCUSU HÜSEYİN AVNÎ PAŞA

Bilâl Sürgeç - Ramazan Topraklı

1820 Gelendost doğumlu Hüseyin Avnî Paşa, 1836 Nüfus sayımında orta boylu, ter bıyıklı Hâfız Hüseyin, sinni 17 kaydedilir. Sade giyimli, disiplinli, mantığı güçlü, yaratılıştan zekâ sahibi, çalışkan ve çok cesaretlidir.

Hüseyin Avnî Paşa, köylü olması hasebiyle özgür düşünce sahibidir ve din adına safsatalara inanmaz.

Mismer, “Omuzları ile göğsü geniş, başı dik, bakışları harp reislerini fark edecek derecede nüfuzlu ve tesirli idi. Bu vasıflarıyla H. Avnî Paşa bana bir arslan göründü. Mesleği de şahsı gibiydi. Askerliğin bütün kısımlarında geniş bilgisi, harp tecrübeleri, görüş sürati, soğukkanlılık, azîm ve sebât, askerlerin kendilerini ölüme sürüklediğini bildikleri vasıf ve meziyetlere sahip olduğunu düşmanları bile itiraf ediyorlardı” der. Korkusuzdur ve onun için; bir asker olarak hayatının hiç önemi yoktur ve katıldığı savaşlarda askerin önünde savaşmıştır.

Ender yetişmiş birkaç askerden biri olan Hüseyin Avnî Paşa, vatanın geleceği hakkında çok endişelidir.

1836 yılı güzünde ailesi tarafından dinî tahsil yapması için İstanbul’ca mutezile demekle maruf olan dayısı ve hocası, Çorlulu Ali Paşa medresesinde müderris olan Yalvaç-Karaağaçlı Seyyid Halil Hilmi Efendinin yanına gönderilmiştir. Bir hemşerisinin haber vermesiyle de 1837 yılında Harbiye’ye geçmiştir. Diplomaya göre o, bir mühendislik tahsili de görmüştür ve 1850 yılında henüz Avnî adını almadığı anlaşılmaktadır.

Hüseyin Avnî Paşa, Harbiye’yi birincilikle bitirmiş ve seraskerliği sırasında da rütbelileri tasfiye etmiştir. Ciddî bir tahsil gören ve her göreve bileğinin hakkıyla gelen birinin, hiçbir tahsil görmeden, saray ve vükelanın nüfuzuyla üst makamlara kadar gelen, orduda disiplini bozan rütbelileri tasfiye etmesinden daha tabiî ne olabilir? Böylelikle rütbeliler ve saraylı yakınları, ona düşman olmuşlardır.

O gün, bu gündür Hüseyin Avnî Paşa’nın kötülenmesi ve ona olmadık iftiraların atılmasının temel güdüsü budur. Abdülaziz’in hâl’-i ve intiharı bir bahanedir.

Paşa’nın hizmet ve başarıları örtülmüş ve Sicilî Osmanî kaydı silinmiştir. Anadolu’nun (Göller Bölgesi) bir köyünden çıkmış ve hayatı pahasına milletinin iyiliği için çalışmış ve askerliği başarı dolu bir kahramanın Sicilî Osmanîden kaydı nasıl silinir?

Kendileriyle övündüğümüz Osman, Muhtar, Süleyman ve M. Ali Paşalar onun yetiştirmesidirler.

Hüseyin Avnî Paşa, Bismark gibi, milletine tam hizmet edeceği bir sırada 56 yaşında, 15 Haz. 1876 Perşembe akşamı, Rus Elçisi General İgnatiyev’in tesirindeki saraylı kadınların teşvikiyle Abdülaziz’in şımarttığı Çerkez Hasan tarafından şehit edilmiştir.

Ne yapmış bu Çerkez Hasan?

Rusları mı yenmiş, İngilizleri mi yenmiş, Girit’te Rumları, Balkanlar’da Sırpları ve Karadağlıları mı yenmiş? Sırtını saraya dayamış, Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzettin ile Beyoğlu sokaklarını arşınlamış, tayin edildiği Bağdat’a gitmemiş. Sarayı ve Bâbıâli’yi avucunun içine alan Rus sefiri İgnatiyev’in hilesiyle Vekiller heyetini basmış ve hayatı başarılarla dolu Hüseyin Avnî Paşa ile Hariciye Nazırı, Bahriye Nazırı ve iki askerimizi şehit etmiş, konağı ateşe vermiş; ardından da Ruslar, İstanbul’a kadar gelmişlerdir!

1864-1878 arasında Rus sefiri olan İgnatiyev’in, "Bu kulunuz tarafından vaki olan çalışmalar neticesinde Türkiye öyle bir hâle gelmiştir ki haşmetlinin Rusya içindeki nüfuzu, aynen Türkiye dâhilinde de caridir. Bu memlekette hükümdar olan padişah, bu hükûmetin resmî daireleri, bilhassa Babıâli ile harbiye ve maliye nezaretleri, vilayetler sefaretimizin emri altındadır" (Ali Rıza Bütün, Yalanın Babası İgnatiev ve ’93 Harbi’ndeki Rolü, İstanbul, 2012) sözleri her şeyi açıklamaktadır.

İyi bilinsin ki: Çerkez Hasan’ı tazim edenler ve ona övgü yağdıranlar, aslında Rusların 93 zaferini kutlamaktadırlar.

Mithat Paşa’nın denî dediği Çerkez Hasan, nasıl kahraman gösterilir?

Kimi Abdülaziz’in hal’-i, kimisi Nesrin hanımın başörtüsü, güya bir İslâmcı yazara göre de, Hüseyin Avnî Paşa, Çerkez Hasan’ı Bağdat’a göndermekle şeyhinden ayıracağı için kafayı tütsülemiş, meclisi basmış; Paşa dâhil beş kişiyi öldürmüştür.

Ey tarihçi geçinen kötü maksatlı, Çerkez Hasan, Abdülaziz’in intihar ettiğini gayet iyi biliyordu.

Hal’ sabahı, Sarayı saran Süleyman Paşa’nın Cevher Ağa’ya dediği, “Evlâd u iyâlinden kaç kişi isterlerse beraberlerine alarak teşrîf etsinler. Korkmasınlar ve hayatlarından emin olsunlar, tehlikeden masundurlar. Onların kılına gelecek hata için yine bu asker başını koymuştur. Çünkü şahıslara suikast yoktur ve bu hareket bir garaza müstenid değildir, selâmet-i millet arzusundan ileri gelmiştir” (Şehsuvaroğlu, 2011: 103) sözleri, hal’ gerekçesini iyi açıklar. Nesrin hanımın başörtüsü işi yalandır. O sıra Avnî Paşa, V. Murat’la olup, Dolmabahçe’de değildir. Asabî, hırçın, cevval, gazaplı ve hassas biri olan Abdülaziz, başına geleceklerden korkarak intihar etmiştir (Uzunçarşılı, 2021: 112).

Sanki Abdülaziz seçimle işbaşına geldi ve Osmanlı’da ilk hal’ edilen Abdülaziz.

Sanki II. Abdülhamid, Sultan V. Murad’ın hal’ edilmesiyle tahta çıkmadı?

Abdülhamid ki, Mithat Paşa’dan kurtulabilmek için olaydan tam beş yıl sonra düzmece Yıldız mahkemesinde, Abdülaziz’in öldürüldüğünü iddia etti.

Abdülaziz zamanında Rus sefiri İgnatiev’in, saraylı kadınlar arasında sıkı tarafları vardır (bk. İ. Halil Sedes).

Midhat Paşa, istintakı esnasında: Hüseyin Avnî Paşa’nın katli maddesi Abdülaziz Han hanedanı tarafından yaptırılmıştır. Bu harekete mütecasir olan Çerkez Hasan, Yusuf İzzeddin Efendi’nin yaveri olduğu gibi Abdülaziz merhumun ikinci veya üçüncü kadınının en yakın akrabalarından (kardeşi veya kız kardeşinin oğlu) bulunmuş olmasıyla böyle bir işe o tarafın teşvikiyle cüret ettiği cümle indinde muhakkak idi der (İstintak kağıdı, numara 7) (İ. Hakkı Uzunçarşılı, Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, TTK, Ankara 2000, Önsöz).

- Hüseyin Avni Paşa-

Bütün İslamcılar ve tarikatlar, cehaletten olacak Hüseyin Avnî Paşa’yı kötüler, Çerkez Hasan’ı överler. Hiç biri de, bu konudaki Uzunçarşılı ve İbretnümâ gibi kaynak kitapları okumazlar. Tuğg. İbrahim Halil Sedes’in 1877 Osmanlı-Rus savaşını anlattığı kitabında Hüseyin Avnî Paşa’yı nasıl değerlendirdiğini bilmezler. Bunların çoğu, güya Osmanlı hayranıdır, ama gerçekte Türk düşmanı ve aklı kirada bakar körlerdir.

Hâlbuki Osmanlı diye bir millet yoktur. Türk milleti vardır; Osmanlı, bir hanedanın adıdır. Türk milleti yıkıldı mı, ne hallere düşeceklerini düşünmezler.

Osmanlı’yı kuran Osman Bey, aynı Hüseyin Avnî Paşa gibi Gelendost doğumlu bir Türkmen’dir.

Osmanlı, Menteşe, Aydın ve Saruhan oğullarının, 1326 yılına kadar Hamid-oğullarına tâbi olduklarını bilmezler.

Osmanlı hanedanı, zamanla aslını unuttu ve yıkılması da mukadder oldu.

Hüseyin (Avnî), Ahmed Rüşdî Karaağacî ve onun mümtaz talebesi olan Seyyid Halil Hilmi Efendi’den feyz almıştır. 15 kadar eseri bulunan ve Karaağaç, Gelendost ve Yalvaç civarını aydınlatan güneş, Karaağacî, nâm-ı diğer Koca Rüştü, Îsâgûcî adlı eserinde “kim ona tutunursa amacını gerçekleştirir. Hatta ister aklî, isterse naklî ilimlerin bilgini olsun mantığını kullanmaz ise kördür diye mantığın önemini belirtir.

Biz, bu körler ile gerçek kimliklerini gizleyerek Hüseyin Avnî Paşa üzerinden Türk ve ülke düşmanlığı yapan kişilerin farkındayız; ülkesini ve Isparta’yı seven herkesin de, bunu fark etmesini diliyoruz.

Biz bu çalışmada Hüseyin Avni Paşa’yı iyi tanıyan Mithat Paşa, Mismer ve Böcüzade ile onun hakkında yazan Süleyman Şükrü, Halil Sedes, Niyazi Berkes, Butrus Ebu Manneh, Yılmaz Öztuna, Bilâl Sürgeç, Valandova, Uysal ve diğerlerini tartışmaya çalışacağız; bu arada saraylı ve uzantılarına da değineceğiz.

Mithat Paşa nezdinde Hüseyin Avni Paşa

Hüseyin Avni Paşa kurmay sınıfından yetişmiş ve bütün emsalinden üstün, cesaretli ve muktedir bir asker olduğu halde askerliğin nazarî ve pratik taraflarını ikmal ederek birkaç defa hak ettiği Seraskerlik makamına gelmiştir.

Sultan Aziz zamanında askerin disiplin ve redif ve müstahfız sınıflarının sonraki tertibatı ve teşkilatı ile harp araçlarının tamamlanması gibi yapılan şeylerin hepsi bu zatın eseridir.

Emir ve kumandasında da herkesin güven ve inancı olduğundan, eğer hayatta ve makamında kalsaydı, Sırp ve Karadağ muharebelerinin bu derece yayılmayacağına herkesin tam itimadı vardı.

İşte böyle bir zatın, diğer arkadaşlarıyla beraber, Çerkez Hasan gibi deni ve alçak bir adamın mağduru olmasıyla, şahsi kin ve ihtiraslarının intikamını almış oldukları zan ve inancında bulunanlar, muharebe-i sâbıkta milletin döktüğü kan, kaybettiği mal ve mülkle pek pahalıya ödemiş oldular.” (Mithat Paşa’nın Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul 1997, s. 199). Muharebe-i sâbık, Rusların İstanbul’a kadar geldiği “93 Harbi’dir”.

Şarl (Charles) Mismer Nezdinde Hüseyin Avni Paşa

Kendisiyle Sadrazam’ın sofrasında tanıştım. 45 yaşlarında görünüyordu. Boyu; orta, omuzları ile göğsü geniş, başı dik ve bakışları harp reislerini farkedecek derecede nüfuzlu ve tesirli idi. Bu vasıflarıyla Hüseyin Avnî Paşa bana bir arslan göründü. Mesleği de şahsı gibiydi.

Hüseyin Avnî Paşa, Anadolu’da, Isparta şehrinde doğmuş ve başında yeşil bir sarık olduğu halde ailesi tarafından dinî tedrisat yapması için İstanbul’a gönderilmişti. Fakat doğuştan kabiliyetli oluşu, kendisini askerliğe sevketti. Daha sonra 1853 harbinde Ömer Paşa fırkasının Erkân-ı Harbiye Reîsliğine tâyin edilmiştir. Bütün askerî mertebeleri, hep mümtaz çalışmaları ve güzel hizmetlerinin birer meyvesi olarak elde etmiştir. Harp işâreti olan diğer yara izleri arasında sol elinde bir kurşunun açtığı iz göze çarpar. (H. Avnî Paşa gâzî ve şehittir. BS-RT).

Fuat Paşa, Hüseyin Avnî Paşa’yı Harbiye Nezâreti kaymakamlığında istihdâm etmişti. Girit’te huzûrun temininden sonra Harbiye Nezâretini ele geçirince, Hüseyin Avnî Paşa, biraz sonra Plevne ve Doğu Anadolu’da kendini gösteren Türk Ordusunun gerçek tanzimcisi oldu.

Pek çok zamandan beri Paşa’nın Rusya’ya karşı hazırlanmış bir harp plânı vardı. (Gâzî) Osman, (Ahmet) Muhtar, Süleyman ve M. Âlî Paşaları hep Avnî Paşa yetiştirmişse de bu Paşalar arasında sonradan meydana gelen rekâbet hissini zapt, idâre ve hareket birliğini temin için varlığına ihtiyaç duyulduğu zamana kadar ömrü vefâ etmedi (Mismer, 1975: 44-45). Âli Paşa, 07 Ey. 1871’de öldü ve Mahmud Nedim(of) sadrazam oldu.

Mahmut Nedim Paşa’nın ilk işi, Hüseyin Avnî Paşa’yı azlettirmek, sahip olduğu müşirlik rütbesinin, taşıdığı nişanlarının kaldırılmasını ve Padişah tarafından kendisine önceleri verilip tâmiri için o sırada bütün mülkünü harcadığı biricik mâlikânesinin Kuzguncuk’taki eski konağın müsaderesini ve Hüseyin Avnî Paşa’nın sürgün edilmesini emreden bir irâde temin etmek oldu.

Şiddetli yağmur yağdığı bir gecede bildirilen sürgün emri, eski seraskeri, Hüseyin Avnî Paşa’yı bademciklerinden fena halde muzdarip ve gıdâların midesine gitmesi için sonda kullanımını gerektirir bir halde buldu. Bununla beraber hemen vapura bindirilmesini, doktorların şiddetli itirazları pek büyük zorluklarla tehir edilebildi.

Paşa’nın evine vardığım zaman, haremde kadınlarla çoluk-çocuğun feryâd ve figanı henüz yankılanıyor ve Paşa, sükûnet halinde bulunuyordu. Hayatını tehdit eden bu durum hakkında gizli bir muhtıra yazmamı benden rica etti. Kendisinden fazla, ailesinin geleceğinden endişe ediyor ve “-Bu felâket bana biraz tutumlu harcamayı öğretecek. Şayet iktidar mevkiine gelirsem, yeni bir felâket beni herhalde böyle bulmayacaktır” diyordu.

Padişah’tan söz ederken sesinin aldığı âhenk henüz kulaklarımda çınlamaktadır. Bu ses, bu âhenk, tatbikine tarihin şahid olacağı birtakım amansız kararları sezdiriyordu. Sağlığına kavuşur kavuşmaz Hüseyin Avnî Paşa –eğer geleneğe inanılabilirse- memleketi olan Küçük Asya’daki Isparta şehrine sürüldü (Mismer, 1975: 111-113).

Bilindiği gibi Hüseyin Avnî Paşa da Vekiller Meclisinin toplandığı bir zamanda –kız kardeşi (gazete, bilâhare bunu yalanlar) Sultan Abdülaziz’in zevcelerinden olan- Hasan isminde bir Çerkez subay tarafından öldürüldü.

Onu burada müdafaa etmeyeceğim. Yalnız şu kadar diyeceğim ki o dünyaya bir “kumandan” olarak gelmişti. Askerliğin bütün bölümlerindeki geniş bilgisini, harp tecrübelerini, görüş sürati, soğukkanlılık, azîm ve sebâtını, askerlerin kendilerini ölüme sürüklediğini bildikleri vasıf ve meziyetlerin onda bulunduğunu düşmanları bile itiraf ediyorlardı. Tanıdığım bütün insanlar arasında Büyükbabamdan sonra kendisine herhangi bir heyecan anında körü körüne itaat etmekten kat’iyyen çekinmeyeceğim yalnız Hüseyin Avnî Paşa vardır (Mismer, 1975: 158-159).

[Açık. Charles Mismer’e ait bu eserin aslı Fransızca olup Suvenirs du Monde Musulman başlığını taşımaktadır (Paris, Lib. Hachette, 1892, 328 pages). Eser, Mehmed Rauf tarafından Türkçeye çevrilmiş ve 1327’de (1909) Bursa’da Vilâyet matbaasında Hatırât-ı Âlem-i İslâm unvanıyla 304 sahife olarak basılmıştır. Bu eseri, Bedir Yayınevi (İstanbul), sadeleştirerek 1975’de İslâm Dünyâsından Hâtıralar adıyla tekrar basmıştır. Biz bu baskıyı kullandık.]

Hüseyin Avni Paşa’nın Hayatından Satırbaşları:

-Hüseyin Avnî Paşa, Erkân-ı Harbiye Kolağası (Kıdemli,Kur.Yzb), yıl 1850, henüz Avnî adını almamış-

1820 yılında Gelendost’ta dünyaya gelen Hüseyin, Ahmet Rüştü Efendinin Şarkîkaraağaç’taki medresesinde okumuştur. Karaağaç (Oğrak)ların Tarihi adlı kitapta, “Onun medresesinden çok kıymetli öğrenciler yetiştirildiğini, bunlardan birinin de ünlü Serasker (Başkomutan, Gn. Kurmay Başkanı) ve Sadrazam, Gelendostlu Hüseyin Avni Paşa olduğu biliniyor” der (Altınkaynak, 2021: 179). Paşa’nın Eğirdir’de okuduğuna dair bilgiler yalandır. Zira “Serasker-i meşhur Hüseyin Avni Paşa’nın hocası İstanbul’ca mu’tezile demekle maruf vâkıf-ı fünûn-ı hikmet Karaağacî Halil Efendi, müşarünileyh Rüştü Efendi Hazretlerinin mümtaz şakirtlerinden biridir” (Böcüzade, 2012: 216) kaydı da buna işaret olup, Hüseyin (Avnî Paşa), medreseyi Karaağaç’ta okumuş ve hâfız olmuştur.

1836 güzünde Hâfız olarak, başında yeşil sarıkla, dinî tahsil için İstanbul’ca mutezile demekle ünlü Çorlulu Ali Paşa Medresesi Müderrisi olan dayısı ve hocası Seyyid Halil Hilmi Efendinin yanına gönderilmiştir. Medresede okurken 1837 yılında Harbiye mektebine geçmiştir. Hikmet Turhan Dağlıoğlu, Isparta Ün Dergisindeki yazısında, “diplomanın mütalaasından Hüseyin Avnî Paşa’nın çok kuvvetli bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır” der.

30 Mart 1850 tarihinde mektebi birincilikle bitirmiş ve Erkânı Harbiye Kolağası olmuştur. Ardından da aynı mektebe muallim olarak atanmıştır. Hüseyin Avni Paşa, hocalığı sırasında 1. Schtramm’dan Mecmûa-i Manevra (İstanbul 1267/1851) ve 2. Ovanes ile beraber Magnan’dan Fenn-i Harb: Tâbiyetü’l-ceyş (İstanbul 1268/1852) adlı iki eseri Türkçeye tercüme etmiştir. Mustafa Ali Uysal, Hüseyin Avnî Paşa, Ankara 2015 adlı esere göre;

1852 kaymakam olarak Şumnu’ya gönderilmiş, Çatana ve Kalafat muharebelerinde ehliyet ve liyakat göstermiş, Sultan Mecîd, altın saplı bir kılıç ile Mecîdî Nişanı vermiş ve Mart 1854’de miralaylığa terfi etmiştir. Silistre savunmasında büyük bir başarı göstermiş, ünü bir kat daha artmış ve mirliva rütbesine yükselmiştir.

1854 Haziran ayında Erkân-ı Harbiye Reisliğine getirilmiştir. Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’nın kurmay başkanı olarak Gözleve zaferinde görev almış ve burada 50 bin kişilik Rus ordusu mağlup edilmiştir.

Kars, Erzurum, Soğanlı mevkilerinin savunmasıyla ilgili çalışırken, Kars’ın korunmasını isteyen İngiliz General Vilyam’a itiraz etmesi üzerine İstanbul’a geri çağrılmıştır. İngiliz’e kafa tutan böyle bir asker kimin var?

1855 Mayıs, Ömer Paşa’ya tâbi ordunun Erkân-ı Harbiye Reisi olarak Kırım’a gitmiştir. Daha sonra Ömer Paşa ile birlikte Batum ve Mangırlı’ya gitmiş ve Anakarya muharebesindeki başarısı üzerine Mecîdî Nişanı almıştır. 06.11.1855 kazanılan İngur muharebesine katılmıştır. 27 Kasım 1855’de Kars, Ruslara teslim olmuş ve böylece Avnî Paşa’nın Kars savunmasının şeklinde haklılığı anlaşılmış ve mütareke üzerine Batum’a gelmiştir.

30 Mart 1856 Paris Barış Antlaşmasına göre Osmanlı-Rus sınırının belirlenmesi için kurulan heyete 1. Komiser tayin olunmuş ve görevini başarıyla tamamlayarak İstanbul’a dönmüş ve Mecîdî Nişanı almıştır.

1857’de, 1862 yılına kadar sürecek olan Harbiye Mektebi Nâzırlığına tayin edilmiş, 1858 yılında da buna ek olarak Erkân-ı Harbiye Umumi Reisliği ve Askerî Mektepler Nâzırlığı görevleri verilmiştir. Hüseyin Avnî Paşa’nın buradaki hizmetleri, 1894’te yazılan Mir’at-ı Mekteb-i Harbiye adlı kitapta Abdülhamid korkusuna yazılmamıştır. Arşiv belgelerinden anlaşıldığına göre başarılı öğretmenler ödüllendirilmiş, kaliteli bir eğitim-öğretim için elden gelen gayret gösterilmiş, Harbiye Mektebinden vatansever, devletin bütünlüğünü devam ettirmeyi amaçlayan değerli subaylar yetişmesinde Hüseyin Avnî Paşa’nın büyük katkısı olmuştur.

1858 Karadağ isyanının bastırılmasında hizmeti olmuş ve Mart 1859’da sınırı belirten haritalar çizdirmiştir.

1862 Şubat ayında feriklik rütbesi verilerek Vasonik fırkası kumandanlığına tayin edilmiştir. Ömer ve Derviş Paşalarla birlik başarılı bulunmuş ve 1862 Temmuz ayında Nişan-ı Âlî-i Osmanî almıştır.

1863 Mart ayında Dâr-ı Şûrâ-i Askerî reisi olmuştur. Seraskerden sonraki bu önemli makamda, askerî alandaki ıslahatlarda mühim rol oynamış ve gelecekteki başarılarının temellerini atmıştır.

1863 Ağustos, Hassa Ordusu müşiri ve Sadrazam-Serasker Fuat Paşa’nın serasker kaymakamı olmuş ve

Askerî talimlerdeki başarısından dolayı birinci rütbe Nişan-ı Âlî-i Osmanî verilmiştir.

24 Aralık 1865 önemsiz bir meseleden (kadın) azledilmiştir. Rivayet muhtelif olup, büyük ihtimal iftiradır.

1867 Şubat ayında Bosna valisi ve Askerî Fırkası kumandanı olarak atanmış, ancak gidememiştir.

1867, 07 Mart Girit Kumandanlığına atanmıştır. 1867 Nisan ayında Yanya Askerî Fırkası kumandanlığına getirilmiş; görevini başarıyla yürütmüş ve olayları yatıştırmıştır. 1867 yılı Mayıs ayında Preveze’ye gitmiştir.

07 Ekim 1867 tekrar Girit Askerî kumandanlığına tayin edilmiş, bilâhare vali olmuş ve isyanı bastırmıştır.

06 Ocak 1869 Girit başarıları için Nişan-ı Âlî-i Osmanî verilmiştir. 08 Şubat 1869 Girit görevi sona ermiştir.

09 Şubat 1869’da dirâyet ve ehliyeti için Seraskerliğe getirilmiş ve ilk iş olarak rütbelileri tasfiye etmiştir.

1870 Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye’de 1839’dan beri Fransızca olan öğretim dili Türkçeye çevrilmiştir.

1871, 10 Eylül civarında Isparta’ya sürülmüş, Ramazan ayında (14 Kasım-13 Aralık) Isparta’ya gelmiştir.

26 Tem.1872 affedilmiş, 11 Ağu. İstanbul’a gelmiştir. Yolculuk 15/11 gün sürmüş olmalı. 16 Kas.1872 Aydın valiliğine atanmıştır. Avnî Paşa’nın affında 01 Ağu.-19 Ekim arası sadrazam olan Mithat Paşa etkili olmuştur.

25 Ocak 1873 Bahriye Nâzırlığına, 15 Şubat 1873 tarihinde ikinci defa Seraskerliğe getirilmiştir.

14 Şubat 1874 tarihinde seraskerlik görevi de devam etmek üzere Sadrazamlık makamına getirilmiştir.

25 Nisan 1875 sadrazamlık ve seraskerlik görevinden azledilmiştir.

27 Nisan 1875 ikinci defa Aydın valiliğine tayin edilmiş, hastalığını ileri sürerek istifa etmiştir.

03 Haz. 1875 tedavisi için izin çıkmış ve bir yolcu gemisiyle Fransa’ya, Vişi kaplıcalarına gitmiştir.

26 Tem. 1875 Konya valiliğine tayin edilmişse de Konya’ya gitmekten kurtulmuş ve İstanbul’a gelmiştir.

21 Ağu. 1875 Hersek isyanı üzerine üçüncü defa Serasker, Mithat Paşa da Adliye Nazırı olmuştur.

01 Ekim 1875 Mahmut Nedim Paşa’nın (Nedimof) isteğiyle Seraskerlikten azledilmiştir.

23 Kasım 1875 Selanik valiliğine tayin edilmiş ve 12 Aralık 1875 Süleymaniye’deki konağı yanmıştır.

21 Aralık 1875 Hüdavendigar valiliğine getirilmiştir.

12 Mayıs 1876 Bursa’dan çağrılarak dördüncü defa Seraskerlik makamına getirilmiştir.

30 Mayıs 1876 Abdülaziz hal’ edildi. V. Murat tahta çıktı. Abdülaziz 04 Haz. Pazar intihar etti. Hal’ heyeti başta Avnî Paşa 62 kişi. 93 gün sonra V. Murat da hal’ edildi ve 31 Ağu. 1876’da da II. Abdülhamit tahta çıktı.

15 Haz. 1876 akşamı H. Avnî Paşa, Çerkez Hasan tarafından dört kişiyle birlik toplantı anında şehit edildi.

Açık. Böyle sık görev değişikliğine bir devlet dayanamaz. Bunun mesulü Abdülaziz’dir. Kanaatimce namuslu biri olan Abdülaziz, Rus sefirinin etkisiyle Mahmud Nedim’i göreve getirmiş ve devlet bürokrasisini çökertmiştir.

S.S. Böcüzâde ve Hüseyin Avnî Paşa: Hüseyin Avnî Paşa 1871 Ramazan ayında (14 Kasım-13 Aralık) Isparta’ya sürgün gelmiş ve 26 Temmuz 1872’de affedilmiştir. Isparta’da kaldığı sekiz ay içinde Bozanönü’nde bir çeşme yaptırmış, bir ara Eğirdir üzerinden Gelendost’u ziyaret etmiş ve Mutasarrıf Hâfız Rıdvan Paşa ile çok sık görüşmüş; siyasî ve iktisadî görüşlerini açıklamış ve Böcüzâde bu konuşmaları anında kaydetmiştir (bk. Isparta Tarihi, s. 559-563, Isparta 2012). Böcüzade birinci el kaynaktır.

Avnî Paşa, Rusya ile İngiltere’nin Yunanistan’ı desteklediklerini söyler ki, onun İngiliz taraflısı olmasının ve Abdülaziz’in hal’-i konusunda İngiltere, hatta başka bir yabancı devletle görüşmesinin imkân ve ihtimali yoktur. 

Em. Tuğg. İ. Halil Sedes: 1877-1878 Osmanlı-Rus ve Romen Savaşı, İstanbul Askerî Mat., 1935, s. 122.

Hüseyin Avni Paşa Ispartalıdır. Mekteb-i Harbiye’nin ilk defa çıkardığı Erkân-ı Harb sınıfının birincisi idi. Azamet ve temkin ile şöhret bulmuş olup, tehdidini yerine getirmeye muktedir bir âmirdi. Ordu erkânı büyük bir saygı ile yanına girerler, hatta ferikler de müsaade etmedikçe ve yer göstermedikçe ayakta emir telakki ederlerdi. Hiddet ettiği nadiren görülmüştür. 1869 yılı teşkilatıyla pek liyakatli bir organizatör olduğunu göstermiştir. Osmanlı ordusu bu Rus savaşında; meydana koyduğu savaşçılık kabiliyetini ve kazandığı başarıların bir kısmını Hüseyin Avni Paşa’nın himmetiyle yapılan tensîkata ve yine onun gayretiyle satın alınan silâhlara borçludur.

Osmanlı Devletini ortadan kaldırmaya kast edegelmiş bulunan Çarlık, birçok siyasî karışıklıklar çıkartmakla beraber, Osmanlı ordusunda intizam bağlarını bozacak vasıtalara müracaattan da geri durmamıştı.

Yerini o vakit başka bir zatın dolduramayacağı bilinen ve aynı zamanda Rus politikası aleyhtarlığıyla tanınan Hüseyin Avni Paşa’nın katlinde Rus elçisi Gn. İgnatiyev’in önemli bir rol oynadığı kanaati vardır. Sultan Abdülaziz devrinde Rus elçisinin saraydaki kadınlar arasında da sıkı taraftarları bulunduğu muhakkaktır.

Hüseyin Avnî Paşa’yı öldüren Çerkez Hasan, saraylılardan birinin yakını idi. İntikam almak gayretiyle bu adamın irtikâp eylediği cinayette kadınlar da teşvikçi idiler.

Hüseyin Avni Paşa, hayatta ve seraskerlik makamında kalmış olsaydı savaşın neticeleri başka türlü tecelli edecekti; hadiselerin akış şekli araştırılınca bunu bir hakikat olarak kabul etmek gerekir. Dört defa seraskerlik makamına gelen Hüseyin Avni Paşa’nın, birinci defa bu vazifeyi üzerine aldığı zaman yaptığı ilk iş rütbelilerin tasfiyesi oldu. Abdülmecid devrinde devletin büyük memurlarının çocuklarının, genç yaşlarda yüksek rütbelerle Erkân-ı Harbiye dairesine memur edilmeleri hemen hemen âdet olmuştu. Hüseyin Avni Paşa bu gibilerin kayıtlarını ordudan kayıtsız ve şartsız sildirmiştir.

El-hâsıl Osmanlı Ordusunu yeniden silâhlandıran ve buna tekrar bir düzen veren bu zât olmuştur.

İbrahim Alaettin Gövsa: Hüseyin Avnî Paşa doğru mizaçlı, memleketini seven cesur bir askerdi. Zamanında çok nüfuz ve ehemmiyet kazanmıştı. Abdülaziz’in istibdat ve safahat ile memlekete belâ kesildiğini takdir etmiş ve onu tahtından indirmek suretiyle hayatını tehlikeye koymuştur.

İ. Hakkı Uzunçarşılı, Çerkez Hasan’ın Hüseyin Avnî Paşa’yı katli ister mürettep, ister bizzat Hasan’ın kendi hareketi olsun, Avnî Paşa’nın ölümü İstanbul’da, başta vükela, herkesi memnun etmiş gibidir der.

Bu ifade, İstanbul’un acıklı hâlini göstermektedir ki Ruslar, iki yıl sonra İstanbul’a kadar geleceklerdir. Uzunçarşılı, Avnî Paşa için Öztuna, Valondova ve Uysal gibi “kinci”, “kinim dinimdir” ve benzeri göreceli çirkin ifadelere yer vermez.

Butrus Ebu Manneh: Fuat Paşa, seraskerliği, kendisinin kaymakamı olarak atadığı Hüseyin Avnî Paşa’ya bıraktı. O, muhtemelen yeni Osmanlı ordusunun çıkarttığı en yetenekli askerlerden biridir. Mütevazı bir kökenden, Anadolu’nun bir köyünden gelen Avnî Paşa, kendi başına en üst makamlara çıktı; bunu da muhtemelen sıkı çalışması, yetenek ve zekâsına borçludur. Fuat Paşa, “birinci sınıf bir asker” olarak gördüğü Hüseyin Avnî Paşa ve Abdülkadir Nadir Paşa’nın destek ve yardımıyla “askerî idareyi” yeniden düzenledi.

[Oğlunun adını Fuat koyması, Hüseyin Avnî Paşa’nın, Fuat Paşa’ya olan sevgisini ve bağlılığını gösterir. RT]

Niyazi Berkes: Tanzimat döneminde daha ileri ordu reformları Rıza, Hüseyin Avnî ve Süleyman Paşalar tarafından uygulanmıştır. Hüseyin Avnî, Osmanlı ordusunda önemli ıslahat yapan ikinci askerdir. Kişisel olduğu ileri sürülen bir “suikast” olayı ile militarist diktatörlük kurma olasılığı ortadan kalkmıştı. [Berkes, onun Bismark gibi bir idare kuracağını ima eder. Laçka bir idareyle yok olacağımıza keşke Bismark gibi bir idare kurabilseydi].

Fransız elçisi Marquis Blanc İstanbul'a geldiği zaman henüz sağ olan Âli Paşa, iki şeyi yok etmeyi kafasına koymuştu: Kapitülasyonlar ve Katolik misyonerlerin faaliyetleri. Hâlbuki o zaman Fransa'nın Yakın Doğu politikasının başlıca iki amacı bunları korumak ve genişletmekti.

Elçi, krala yazdığı raporunda şöyle der: Bu adam (Âli Paşa) 2-3 yıl daha kalsaydı belki de kapitülasyonları kaybedecektik. Kapitülasyonların hukuksal temeli o denli zayıftır ki, bunların devamı için boyuna uğraşmak gerekir. Âli Paşa, bunu anlamıştı. Benim amacım kapitülasyonlarının yenilenmesi ve pekiştirilmesidir (Türkiye'de Çağdaşlaşma s. 49).

II. Abdülhamit, Mali Komisyon kontrolüne direndiği zamanda Mithat Paşa'yı omuzlarda taşıyan Paris ve Londra, Duyunu Umumiye kurulduğunda aynı yıl Paşa'nın idama mahkûm edildiği Yıldız mahkemesine aldırmamış ve üç yıl sonra Taif’te boğdurulduğundan haberi bile olmamıştır (Berkes: 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz).

Yılmaz Öztuna: “Hüseyin Avni Paşa’nın cenazesi, Sadrazam Âli Paşa’nın ayakucuna gömüldü. Hâlbuki Âli Paşa’nın ayağının tırnağı değildi” (Öztuna, 1984: 278-291). O, Paşa için daha birçok hakaretâmiz ifade kullanır. “Avni Paşa bilgili, otoriter, teşkilatçı, cesur bir askerdi. Askeri hareketlerde başarılı görüldü, hiç birinde mağlup olmadı” (Öztuna, 1984: 290).

O, Fuat Paşa için de, “diplomatik dehasıyla Türk tarihinin müstesna şahsiyetlerinden biri oldu” der. Hâlbuki Fuat Paşa’nın en güvendiği ve seraskerlik makamında kendisinin vekili ve Âli Paşa’ya tavsiye ettiği kişi Hüseyin Avnî Paşa idi. Girit isyanının bastırılması için adı zikredildiğinde Âli Paşa, onun için, “Gerçekte, Hüseyin Avnî Paşa, bu mevkiin muhtaç olduğu bir kumandandır” der.  Hüseyin Avnî Paşa, Girit isyanını bastırmış ve ardından da Seraskerliğe getirilmiştir.

Öztuna, Mahmut Nedim Paşa’nın devlet idaresini alt üst ettiğini, büyük rüşvetler aldığını, bir yıl sürmeyen sadareti sırasında beş serasker, dört bahriye, beş maliye, dört adliye, altı tophane müşiri, beş sadaret müsteşarı değiştirdiğini yazar (Öztuna, 1977, cilt 7 s.51). Öztuna, Hüseyin Avnî Paşa’nın baş düşmanı Mahmut Nedim’i tenkidinde ne kadar haklı ise, Hüseyin Avni Paşa’yı tenkidinde de o kadar haksızdır. Âli Paşa ile Hüseyin Avnî Paşa kıyaslanamaz.

Âli ve Fuat Paşalar diplomat, Avnî Paşa ise çok büyük bir askerdir. Bizim tarihçi, hedefi kapitülasyonları kaldırmak olan Âli Paşa’nın vakitsiz ölümünü ve zehirlenip zehirlenmediğini araştıracağına, büyük vatansever Hüseyin Avnî Paşa’yı nasıl kötülerimin hesabını yapar.

O, Paşa’nın, Isparta’ya kumarı getirdiğini söyler ve Böcüzade’yi kaynak gösterir. Böcüzade’yi yayınlayan torunu ise, Öztuna’yı yalanlar. Onun kumar dediği şey, Isparta Ün dergisinde zikredilen tavla oyunu olmalıdır. Öztuna, Paşa’nın “kinim dinimdir” dediği yalanını söyler ki, bu gibi sözler ona hiç yakışmamıştır. Böyle bir sözü değil Hüseyin Avnî Paşa, bir cahil söylemez. Onun Paşa düşmanlığı, acaba, onun da bir tarafı etnik azınlık veya saraya mı dayanmaktadır bilmem?

Meltem Valandova: “Hüseyin Avnî Paşa vatanını seven cesur bir askerdi. Onun meziyetleri olduğu gibi, elbette kusurları da vardı. Kendisine çokça güvenen, bildiklerini kimsenin bilmediğini sanan, sert mizaçlı ve aynı zamanda kinci bir yapısı vardı. Avnî Paşa, 26 yıllık memuriyet hayatının her kademesinde özellikle askerî alanda çok önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Zamanına göre çok ileri görüşlü bir asker olduğundan şüphe edilemez. Uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda Osmanlı ordusunu en modern silahlarla donatmış, askerin savaş gücünü artırmak için yeni ve uygulamalı eğitim metotları getirmiş, modern Türk ordusunun temellerini atmıştır”.

Kendine güvenmeseydi başarılı olabilir miydi? Ne demek kinci? Bunlar lâf mı yani?

Elbette bir asker disiplinli olacaktır. Hüseyin Avnî Paşa, serttir ama şehit düşen askerin çocuk ve eşlerine karşı da merhametlidir; ilk defa onlara maaş bağlatan kişidir.

O, Paşa’yı hem metheder, hem de kaynaksız bilgilerle kötüler. Bir kumandanın, hedefine doğru azimle yürümesi kincilik olamaz.

Abdülaziz’den memlekete bir hayır gelmeyeceği kanaatine varan Paşa’nın, onu, hal’ etmek için çalışması kincilik değildir. Abdülaziz’in hal’-inden sonra ona karşı merhametle davranmıştır. Meltem Hanıma göre bugünkü siyasî partilerin hepsi de kincidir.

O, Paşa’nın terekesine bakarak, Paşa’nın rüşvet almış olabileceğini söylüyor. Hâlbuki beraatı zimmet asıldır. Tereke nakit olarak; 1600 İngiliz lirası karşılığı 247.522 kuruş, 1051 Osmanlı altını lirası karşılığı 147.040 kuruş, Esham ve hisse senetleri karşılığı 109.799 kuruş olmak üzere toplam 504. 361 kuruştur. Avnî Paşa’nın terekesi beş aylık maaşıdır. Diğerlerini saymadım, bu maaşı 26 ay almıştır. Namuslu biri buna rüşvet almıştır diyebilir mi?

-maaş, eski yazı ve açıklama-

Mahmut Nedim Paşa sadrazamlıktan azledilince 20 bin kuruş mâzuliyet maaşı bağlanıyor. Üstteki Arşiv vesikasına göre (MAD.d 10631, imaj nu: 278, sayfa nu: 558) Hüseyin Avnî Paşa’nın maaşı 100 bin kuruştur.

Bu da gösteriyor ki, mantığını kullanmayan kör ve kötü niyetli tarihçiler, Paşa’yı karalayabilmek için bahane üstüne bahane aramaktadırlar. Meltem Hanım, 19.04.2007’de Bekir Koç, Musa Çadırcı, Mehmet Seyitdanlıoğlu tarafından kabul edilen Yüksek Lisans tezinde Avnî Paşa’nın, Rus sefiri İgnatiev ile onun tesirinde kalan, saraylı birçok düşmanı olduğunu ve devamlı olarak onu kötülediklerini hesap edememiştir.

Tarih Öğretmeni Elazığlı Bilâl Sürgeç Nezdinde Hüseyin Avni Paşa:

Hüseyin Avni Paşa normal sivil bir insan hayatı yaşamamıştır. 1871 yılına kadar hayatı savaşlarda; isyanları bastırmada kışlalarda ve ordu içinde geçmiştir. Dolayısıyla kişiliğini askerî bir disiplin şekillendirmiştir. Vefalı bir insan ve çok vatansever bir askerdir. Rus, Sırp ve Yunanlıların hedefleri ile Mısır valilerinin planlarını çok iyi biliyordu. Bundan dolayı Rus sefiri İgnatiev ve diğerleri hep onunla uğraşmıştır. Paşa, çok büyük bir kahramandır.

İngiltere sefiri Henri Eliot’un, Hüseyin Avnî Paşa’nın öldürülmesini isabetli bulması da, onun, Abdülaziz’in hal’-i konusunda İngilizlerle görüştüğünü yalanlamaktadır (bk. Bilâl Sürgeç, Gâzî Hüseyin Avnî Paşa, 2012: 109).

Mustafa Ali Uysal: Uysal’ı, 15.08.2021 tarihli Dikgazete’de “Hüseyin Avnî Paşa Hakkında Bir Doktora Tezinde Ciddiyetsizlik” başlıklı yazımda değerlendirdim. Uysal, hiçbir kaynak tenkidi yapmadan bulduğu her dedikoduyu tezine alır. Mahmut Celalettin Paşa, düzmece Yıldız Mahkemesinin tutanak ve yalancı şahitleri, bazı saraylı ve yakınları, Süleyman Şükrü, H. Turhan Dağlıoğlu, İ. Hami Danişmend, Y. Öztuna ve H. Şekercioğlu gibi hiçbir kaynak vermeyenlere itibar eder.

Paşa’nın ilk mektebi Burhan mektebinde okuduğuna dair İbnülemin ile yalanını örtmek ister. O, kötü niyetlidir; Burhan mektebinin 1873’te açıldığını yazan Böcüzade’nin 2012 baskısı yerine 1983 eksik baskısını kullanır. Hâlbuki 1873’te Avnî Paşa Serasker idi ve üç yıl sonra da katledilecekti. 

Hüseyin Avnî Paşa’nın Meclis Hakkındaki Düşünceleri

Hüseyin Avni Paşa, Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesinde Yeni Osmanlılarla işbirliği yapmasına rağmen, onlar gibi Meşrutiyet taraftarı değildi. O, devletin kötü idaresinden Abdülaziz’i sorumlu tutuyor ve hakkaniyetli bir padişahın başa geçmesiyle işlerin yoluna gireceğine inanıyordu. Meclis-i Mebusan’ın faaliyete geçirilmesi halinde, bundan Müslümandan çok Hıristiyan tebaanın yararlanacağı, muhtariyet peşinde koşan Hıristiyanların amaçlarına ulaştıkları takdirde az bir zaman içinde devletin parçalanacağı düşüncesindeydi.

Hüseyin Avnî Paşa, Meşrutiyetin ve Kanuni Esasi'nin ilan edilmesinde Mithat Paşa ve çevresindekilerin çekindiği bir isim olarak bilinir. Buna rağmen Mithat Paşa hatıratında, Hüseyin Avni Paşa’nın hakkını teslim etmekten geri kalmamıştır. 

Hüseyin Avnî Paşa’nın o zamanki düşmanları:

1.Tasfiye edilen rütbeliler ve yakınları. 2. Seraskerliği bir Türk’e çok gören etnik azınlık saraylılar, saraydaki kadınlar. 3. Rus sefiri İgnatiev: İgnatiev sanki Mahmut Nedim’in baş danışmanıydı. Onun tesiriyle hareket eden çok sayıda saraylı kadın vardı. Abdülaziz ise, İgnatiev’in emrinden çıkamayan Nedimof’u tutuyordu. İgnatiev, Ruslara karşı uyanık olan Hüseyin Avnî Paşa’yı sık sık görevden aldırabilmişti. 4. Mısır valileri de Türkiye’nin menfaatlerini iyi bilen ve onu koruyan Hüseyin Avnî Paşa’yı sevmiyor ve istemiyorlardı. 5. İngiliz ve Fransız sefirleri. Bunlara rağmen Hüseyin Avnî Paşa, diğer vatanseverlerle birlikte milletine hizmet etmiştir.

Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim” atasözü, Mahmut Nedimof ve Abdülaziz’i anlatmaktadır.

Düşmanlıkların neticesi Hüseyin Avni Paşa’nın Sicili Osmanî’den kaydı silinir. Bu hâl sadece ona hastır.

Hüseyin Avni Paşa’nın günümüzdeki düşmanları:

1.Medya ve yönetimin köşe başlarını tutmuş, rütbeli ve saraylı düşmanlarının üst düzey uzantıları ve kendini onlara mensup sayan alt tabakalar. 2. Kimliklerini İslâm ile örtmeye çalışan etnik azınlıklar. 3. Okumayan ve mantığını kullanmayan körler. 4. İradesini bir şeyhe vermiş, İslâm iddiasında bulunan tarikat ve cemaatler. 5. Paşa düşmanlarının, düşman faaliyetlerini seyretmekle yetinen mürekkep yalamış zavallılar.

Hüseyin Avni Paşa’ya Atılan İftiralar:

Hüseyin Avnî Paşa’ya atılan ilk iftiralar, Abdülaziz’in huzurunda, onu eğlendirmek için rütbeliler ve İgnatiev’in tesiriyle saray soytarılarının söylediği Kaba Türk, Eşek Türk, Eşekçinin oğlu gibi çirkin sözlerdir. Paşa’nın haberi olunca çok üzülmüş ve Mithat Paşa’ya şikâyet etmiştir. Pertevniyal Sultan, oğluma kıyamam diyerek, bu şikâyeti Abdülaziz’e iletmemiştir. Malûm Abdülaziz, horoz döğüşü yaptıran ve kazanan horoza altın takan, hem saf, hem namuslu, hem de anasının tesirinden kurtulamamış bir sultanımızdır. (Kaba Türk, köylü demektir.)

Saray kaynaklı bu hezeyanlar, yıllar sonra, eşekçinin oğlu, yanaşmanın oğlu, eşek, sıpa, malak, Memiş Ağa, Tabakta tirit alındı Girit, Aşar ağalığı, fakir bir ailenin çocuğu ve sair şekilde Süleyman Şükrü, Hikmet Turhan Dağlıoğlu ve Hüseyin Şekercioğlu tarafından tekrar gündeme taşınmıştır. Bu asılsız, yalan sözlerin yayılmasında 33 yıl hüküm süren II. Abdülhamid’in büyük payı vardır. Böylece Paşa, halkımız nazarında itibarsızlaştırılmıştır.

Abdülaziz’in hal’-i dolayısıyla söylenen “kinim dinimdir” sözü yalandır. Hal’ konusunda Paşa, 62 kişilik bir heyetle hareket etmiştir ve yalnız değildir. Hal’ sebebini, yukarda verdiğimiz gibi Süleyman Paşa özetlemiştir.

Onun, Abdülhamid, Cevdet Küçük (TDV İA), Musa Çadırcı ve talebesince rüşvet almış olabileceği ima edilir ki, yukarıda açıkladığımız gibi iftiradır. Abdülhamid, 1871 yılı sonunda memleketi Isparta’ya sürgüne gidinceye kadar namuslu olduğunu, sürgünde çektiği yoksulluk ve acıların sebebini namusunda aramak gafletine düştü (Sultan Abdülhamid,1985: 37) gibi bir ifadeyle rüşvet aldığını ima eder. Abdülhamid’in şahidi İngiltere sefiri Rum Kostaki Musurus’tur. 52 yaşına kadar namuslu olan birinin kişiliği bir anda değişemez. Bütün zamanını ve zihnini askerlik, memleket meseleleri üzerinde yoğunlaştıran bir adam rüşvet düşünemez. Abdülaziz ve II. Abdülhamid’in şahitleri Türk değildir. Ya Rus sefiri İgnatiev’in adamı Nedimof veya Yunanistan taraftarı bir Rum’dur.

Tedaviye gittiğinde Abdülaziz’in hal’-i konusunda Fransız ve İngiliz devlet adamlarıyla görüştüğü hususu da yalandır. Bir kere İngiltere’ye gittiğine dair bir belge yoktur. “Askerî tesislerde incelemeler yapması; askerî okulları ve silâh fabrikalarını ziyaret etmesi, İgnatiev’i rahatsız etmiş ve Bâbıâli’ye telkinde bulunmasıyla Hüseyin Avni Paşa geri çağrılmıştır” (Ziya Şakir, Sultan V. Murad’ın Hayatı, Anadolu Kitap Yay. 1943, s. 52).

Hüseyin Avnî Paşa şehvet düşkünü, ırz düşmanı, kocasını göreve gönderdiği kadınlara tecavüz eden, kerhaneye giden biridir (Uysal, 2015: 36-37).

Kadına düşkün olan Serdâr-ı Ekrem Ömer Paşa, bir kadın meselesi yüzünden Girit valiliğinden alınmış ve onun yerine Hüseyin Avnî Paşa getirilmiştir (Uysal, 2015: 79).

Uysal ve onun gibilere sormak lâzım; Âlî Paşa sizin kadar mı biliyordu? Bu ne yaman bir çelişkidir! Asker ve kumandanlar, karısına göz koyan ahlâksız bir adamın emrinde ölüme koşar mı? Delilsiz şeylerin doktora tezinde ne işi var?

Hüseyin Avni Paşa’nın Hizmetleri

Harbiye Mektebi’nin gelişimine yönelik değerli çalışmalar yaptı.

Harbiye’den vatansever, devletin bütünlüğünü esas alan değerli subaylar yetiştirmesine vesile oldu.

Haksız yere rütbe alan rütbelilerin işine son vermesi ve orduda disiplini sağlaması.

En büyük hizmeti, otoriter ve disiplinli çalışmasıyla Osmanlı ordusunun ıslahı için çaba göstermesi.

Mevcut altı orduya, Yemen Ordusu’nu da ilâve ederek ordu sayısını yediye çıkarmıştır.

Orduyu, 1870 harbinde Fransa’yı mağlup eden Prusya’nınkine benzer şekilde teşkilâtlandırmaya girişti.

1839’dan beri Fransızca eğitim yapan Askerî Tıbbiyede öğretimin Türkçe yapılması için kurulan Cemiyeti Tıbbiye-i Osmaniye’nin tıp terimlerini Türkçeleştirmek için hazırlanan Tıp Lügatini tamamlattı.

1839’dan beri Fransızca öğretim yapan Askerî Tıbbiyenin öğretim dilini 1870 yılında Türkçeye çevirdi.

1870 Enfield ve Springfield marka tüfeklerden 50 binini, yüksek nitelikli Amerikan tüfekleriyle değiştirdi.

1872 Osmanlı ile Vinçester arasında imzalanan mukavele gereği 200 bin Martini-Henri tüfeği alınması.

1873’te Providence Tool’a 500 bin Martini-Henri tüfeği sipariş edildi. Silâhlar, Avnî Paşa’nın dördüncü seraskerliği sırasında askerlere dağıtılmaya ve tâlim ettirilmeye başlandı.

Subay ve erlerin savaş kabiliyetini pekiştirmek için yeni tâlim usullerinin uygulanmasına ve sık sık manevralar yapılmasına itina göstermiştir.

Özellikle Osmanlı ordularında ilk önce topçu sınıfının önemini vurgulayan ve Krupp fabrikalarının son sistem toplarını getirterek topçu sınıfını ıslah etmeye çalıştı.

Topçu subaylarının bilgili olmasına önem verdi ve istihkâm sınıfının ıslahına çalıştı.

Piyade askerlerinin kıyafetlerini yeniden düzenledi; kısa ceket, geniş don yerine setre pantolon oldu.

Bahriye nâzırlığı döneminde Bahriyeye önem verdiği söylenir. Bahriye Nâzırlığında 20 gün kalmış, ardından serasker, bir yıl sonra da sadrazam olmuştur. Anlaşılan serasker ve sadrazam iken de Bahriyeye önem vermiştir.

Ordu merkezlerinde, hastaneler kurmuştur.

Hizmette iken ölen askerin ailesine maaş bağlama usulünü getirdi ve Emekli Sandığının temelini attı.

Savaşta babalarını kaybeden yetim çocuklar için Daruşafaka bünyesinde okul kurdu.

Modern savaşın en iyi taktiği kabul edilen Napolyon’a ait Ulm ve Austerlitz muharebelerini, iki cilt yazdı.

Vatanına en büyük hizmeti, seraskerliğinde yorulmak bilmeyen bir azimle çalışmasıdır.

Orduyu o zamanın en mükemmel silâhı Martini tüfekleriyle donattı (ABD-600 bin). Krupp’tan toplar getirdi.

Subay ve erlerin savaş kabiliyetlerini geliştirecek yeni talim usullerinin tatbikine ehemmiyet verdi.

Askerî nizamnameyi hazırlattı ve yürürlüğe koydu.

Onun nazarında amelî terbiye, ilmî terbiyeden daha mühimdir.

Sonuç

Hiç şüphe yoktur ki, asılları birer köle olan saraylılar, hür bir Türk olan Hüseyin Avnî Paşa’ya seraskerlik ve sadrazamlığı çok görmüş ve onu karalama yolunu seçmişlerdir. Abdülaziz’in huzurunda taklidini yapmışlardır.

Tasfiye edilen rütbeliler ve yakını saraylılar, menfaatlerine dokunduğu için Avnî Paşa’ya iftira atmışlardır. Bu husus, Abdülhamid tarafından destek görmüş ve Hüseyin Avnî Paşa ülke sathında itibarsızlaştırmaya çalışılmış ve Sicili Osmanî kaydı silinmiştir. Hâlbuki Abdülhamid, amcasının intihar ettiğini iyi bilmektedir. O çok çekindiği Mithat Paşa’dan kurtulabilmek için, olaydan tam beş yıl sonra düzmece Yıldız mahkemesini kurmuştur.

Abdülaziz’in Mabeyincisi Fahri Bey, çoğu sefaret tabibi 19 imzalı doktor raporu, Ahmet Mithat Efendi, Süheyl Ünver, İ. H. Uzunçarşılı, B. Sıtkı Baykal, Zafer Toprak, O. Selim Kocahanoğlu, Batılı kaynaklar ve saraylı birinin torunu olan Hıfzı Topuz, Abdülaziz’in intihar ettiğini yazarlar. Biz de Abdülaziz’in intihar ettiğini tespit ettik.

Abdülaziz devrinde borçlar 200 milyon altına ulaşmıştı. Bir yılda ödenen borç ve faiz miktarı 14 milyon altına çıktı.

O sıralarda Osmanlı Devleti’nin takip ettiği malî politika, borcu borçla ödemek ve bütçe açığını yeni borçlarla kapatmaktı. Dışarıdan borç alma imkânı olmadığı durumlarda da Galata sarraflarından yüksek faizlerle borç alma yoluna gidiliyordu. Bu malî politika, sonunda devlet iflâsın eşiğine geldi (TDV İA. Cevdet Küçük).

Devlet 1875 yılında borçlarını ödeyemeyeceğini ilân etti ve Avrupa devletleri hepten aleyhimize döndüler.

Avnî Paşa, “Sarayı Hümayun'un israf ve borçlanma ile idare-i maslahat alışkanlığı, alınan borçların verimsiz yerlere harcanması baki kaldıkça bir şey yapılamaz. Hatta maaşlar bile verilemez, gide gide o güzelim yerler de elimizde kalmaz, belki Anadolu bile tecavüze uğrar” diyordu ki, 50 yıl sonra Yunanistan Anadolu’yu işgale kalktı.

Abdülaziz bu yüzden hal’ edilmişti. Mahmut Nedim gibilerini göreve getirmesi de işin tuzu, biberi olmuştu.

Hüseyin Avni Paşa’nın çok iyi bir asker olduğunda, askerlikteki hizmet ve başarılarında herkes hemfikirdir. O, her görevi başarıyla tamamlamıştır. Birçok değerli kalem, onun çok büyük bir vatansever olduğunu, devletin ileri gitmesi için gayret ettiğini ve büyük bir disiplin sahibi olduğunu kaydeder.

Hüseyin Avnî Paşa’ya iftira edenler için Süleyman Demirel’in Uğur Mumcu’ya söylediği sözler cevap olsun: Kendi şahsıyla ilgili olsaydı cevap vermezdim, ancak hayatı cephelerde geçmiş, devlete büyük hizmetleri olmuş, kendi imkânları ile en yüksek makamlara gelmiş bir Mareşal’a iftiralar atmak hastalıklı kafaların işidir.

Modern Türk ordusunun kurucularından kabul edilmiştir.

Hüseyin Avnî Paşa, Isparta’nın yüz akıdır ve nümune-i imtisalimizdir.

.

Ramazan Topraklı, Bilâl Sürgeç, dikGAZETE.com

-Hüseyin Avnî Paşa’nın Şahâdetnâmesinin (Diploma) Latin Harflerine Çevrilmiş Hâli-

Hikmet Turhan Dağlıoğlu, Isparta Halkevi Mecmuası, Ün, Sayı 80-81, Cilt 7, 1940, s.1094.

MODERN TÜRK ORDUSUNUN KURUCUSU HÜSEYİN AVNÎ PAŞA

Bilâl Sürgeç - Ramazan Topraklı

1820 Gelendost doğumlu Hüseyin Avnî Paşa, 1836 Nüfus sayımında orta boylu, ter bıyıklı Hâfız Hüseyin, sinni 17 kaydedilir. Sade giyimli, disiplinli, mantığı güçlü, yaratılıştan zekâ sahibi, çalışkan ve çok cesaretlidir.

Hüseyin Avnî Paşa, köylü olması hasebiyle özgür düşünce sahibidir ve din adına safsatalara inanmaz.

Mismer, “Omuzları ile göğsü geniş, başı dik, bakışları harp reislerini fark edecek derecede nüfuzlu ve tesirli idi. Bu vasıflarıyla H. Avnî Paşa bana bir arslan göründü. Mesleği de şahsı gibiydi. Askerliğin bütün kısımlarında geniş bilgisi, harp tecrübeleri, görüş sürati, soğukkanlılık, azîm ve sebât, askerlerin kendilerini ölüme sürüklediğini bildikleri vasıf ve meziyetlere sahip olduğunu düşmanları bile itiraf ediyorlardı” der. Korkusuzdur ve onun için; bir asker olarak hayatının hiç önemi yoktur ve katıldığı savaşlarda askerin önünde savaşmıştır.

Ender yetişmiş birkaç askerden biri olan Hüseyin Avnî Paşa, vatanın geleceği hakkında çok endişelidir.

1836 yılı güzünde ailesi tarafından dinî tahsil yapması için İstanbul’ca mutezile demekle maruf olan dayısı ve hocası, Çorlulu Ali Paşa medresesinde müderris olan Yalvaç-Karaağaçlı Seyyid Halil Hilmi Efendinin yanına gönderilmiştir. Bir hemşerisinin haber vermesiyle de 1837 yılında Harbiye’ye geçmiştir. Diplomaya göre o, bir mühendislik tahsili de görmüştür ve 1850 yılında henüz Avnî adını almadığı anlaşılmaktadır.

Hüseyin Avnî Paşa, Harbiye’yi birincilikle bitirmiş ve seraskerliği sırasında da rütbelileri tasfiye etmiştir. Ciddî bir tahsil gören ve her göreve bileğinin hakkıyla gelen birinin, hiçbir tahsil görmeden, saray ve vükelanın nüfuzuyla üst makamlara kadar gelen, orduda disiplini bozan rütbelileri tasfiye etmesinden daha tabiî ne olabilir? Böylelikle rütbeliler ve saraylı yakınları, ona düşman olmuşlardır.

O gün, bu gündür Hüseyin Avnî Paşa’nın kötülenmesi ve ona olmadık iftiraların atılmasının temel güdüsü budur. Abdülaziz’in hâl’-i ve intiharı bir bahanedir.

Paşa’nın hizmet ve başarıları örtülmüş ve Sicilî Osmanî kaydı silinmiştir. Anadolu’nun (Göller Bölgesi) bir köyünden çıkmış ve hayatı pahasına milletinin iyiliği için çalışmış ve askerliği başarı dolu bir kahramanın Sicilî Osmanîden kaydı nasıl silinir?

Kendileriyle övündüğümüz Osman, Muhtar, Süleyman ve M. Ali Paşalar onun yetiştirmesidirler.

Hüseyin Avnî Paşa, Bismark gibi, milletine tam hizmet edeceği bir sırada 56 yaşında, 15 Haz. 1876 Perşembe akşamı, Rus Elçisi General İgnatiyev’in tesirindeki saraylı kadınların teşvikiyle Abdülaziz’in şımarttığı Çerkez Hasan tarafından şehit edilmiştir.

Ne yapmış bu Çerkez Hasan?

Rusları mı yenmiş, İngilizleri mi yenmiş, Girit’te Rumları, Balkanlar’da Sırpları ve Karadağlıları mı yenmiş? Sırtını saraya dayamış, Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzettin ile Beyoğlu sokaklarını arşınlamış, tayin edildiği Bağdat’a gitmemiş. Sarayı ve Bâbıâli’yi avucunun içine alan Rus sefiri İgnatiyev’in hilesiyle Vekiller heyetini basmış ve hayatı başarılarla dolu Hüseyin Avnî Paşa ile Hariciye Nazırı, Bahriye Nazırı ve iki askerimizi şehit etmiş, konağı ateşe vermiş; ardından da Ruslar, İstanbul’a kadar gelmişlerdir!

1864-1878 arasında Rus sefiri olan İgnatiyev’in, "Bu kulunuz tarafından vaki olan çalışmalar neticesinde Türkiye öyle bir hâle gelmiştir ki haşmetlinin Rusya içindeki nüfuzu, aynen Türkiye dâhilinde de caridir. Bu memlekette hükümdar olan padişah, bu hükûmetin resmî daireleri, bilhassa Babıâli ile harbiye ve maliye nezaretleri, vilayetler sefaretimizin emri altındadır" (Ali Rıza Bütün, Yalanın Babası İgnatiev ve ’93 Harbi’ndeki Rolü, İstanbul, 2012) sözleri her şeyi açıklamaktadır.

İyi bilinsin ki: Çerkez Hasan’ı tazim edenler ve ona övgü yağdıranlar, aslında Rusların 93 zaferini kutlamaktadırlar.

Mithat Paşa’nın denî dediği Çerkez Hasan, nasıl kahraman gösterilir?

Kimi Abdülaziz’in hal’-i, kimisi Nesrin hanımın başörtüsü, güya bir İslâmcı yazara göre de, Hüseyin Avnî Paşa, Çerkez Hasan’ı Bağdat’a göndermekle şeyhinden ayıracağı için kafayı tütsülemiş, meclisi basmış; Paşa dâhil beş kişiyi öldürmüştür.

Ey tarihçi geçinen kötü maksatlı, Çerkez Hasan, Abdülaziz’in intihar ettiğini gayet iyi biliyordu.

Hal’ sabahı, Sarayı saran Süleyman Paşa’nın Cevher Ağa’ya dediği, “Evlâd u iyâlinden kaç kişi isterlerse beraberlerine alarak teşrîf etsinler. Korkmasınlar ve hayatlarından emin olsunlar, tehlikeden masundurlar. Onların kılına gelecek hata için yine bu asker başını koymuştur. Çünkü şahıslara suikast yoktur ve bu hareket bir garaza müstenid değildir, selâmet-i millet arzusundan ileri gelmiştir” (Şehsuvaroğlu, 2011: 103) sözleri, hal’ gerekçesini iyi açıklar. Nesrin hanımın başörtüsü işi yalandır. O sıra Avnî Paşa, V. Murat’la olup, Dolmabahçe’de değildir. Asabî, hırçın, cevval, gazaplı ve hassas biri olan Abdülaziz, başına geleceklerden korkarak intihar etmiştir (Uzunçarşılı, 2021: 112).

Sanki Abdülaziz seçimle işbaşına geldi ve Osmanlı’da ilk hal’ edilen Abdülaziz.

Sanki II. Abdülhamid, Sultan V. Murad’ın hal’ edilmesiyle tahta çıkmadı?

Abdülhamid ki, Mithat Paşa’dan kurtulabilmek için olaydan tam beş yıl sonra düzmece Yıldız mahkemesinde, Abdülaziz’in öldürüldüğünü iddia etti.

Abdülaziz zamanında Rus sefiri İgnatiev’in, saraylı kadınlar arasında sıkı tarafları vardır (bk. İ. Halil Sedes).

Midhat Paşa, istintakı esnasında: Hüseyin Avnî Paşa’nın katli maddesi Abdülaziz Han hanedanı tarafından yaptırılmıştır. Bu harekete mütecasir olan Çerkez Hasan, Yusuf İzzeddin Efendi’nin yaveri olduğu gibi Abdülaziz merhumun ikinci veya üçüncü kadınının en yakın akrabalarından (kardeşi veya kız kardeşinin oğlu) bulunmuş olmasıyla böyle bir işe o tarafın teşvikiyle cüret ettiği cümle indinde muhakkak idi der (İstintak kağıdı, numara 7) (İ. Hakkı Uzunçarşılı, Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, TTK, Ankara 2000, Önsöz).

- Hüseyin Avni Paşa-

Bütün İslamcılar ve tarikatlar, cehaletten olacak Hüseyin Avnî Paşa’yı kötüler, Çerkez Hasan’ı överler. Hiç biri de, bu konudaki Uzunçarşılı ve İbretnümâ gibi kaynak kitapları okumazlar. Tuğg. İbrahim Halil Sedes’in 1877 Osmanlı-Rus savaşını anlattığı kitabında Hüseyin Avnî Paşa’yı nasıl değerlendirdiğini bilmezler. Bunların çoğu, güya Osmanlı hayranıdır, ama gerçekte Türk düşmanı ve aklı kirada bakar körlerdir.

Hâlbuki Osmanlı diye bir millet yoktur. Türk milleti vardır; Osmanlı, bir hanedanın adıdır. Türk milleti yıkıldı mı, ne hallere düşeceklerini düşünmezler.

Osmanlı’yı kuran Osman Bey, aynı Hüseyin Avnî Paşa gibi Gelendost doğumlu bir Türkmen’dir.

Osmanlı, Menteşe, Aydın ve Saruhan oğullarının, 1326 yılına kadar Hamid-oğullarına tâbi olduklarını bilmezler.

Osmanlı hanedanı, zamanla aslını unuttu ve yıkılması da mukadder oldu.

Hüseyin (Avnî), Ahmed Rüşdî Karaağacî ve onun mümtaz talebesi olan Seyyid Halil Hilmi Efendi’den feyz almıştır. 15 kadar eseri bulunan ve Karaağaç, Gelendost ve Yalvaç civarını aydınlatan güneş, Karaağacî, nâm-ı diğer Koca Rüştü, Îsâgûcî adlı eserinde “kim ona tutunursa amacını gerçekleştirir. Hatta ister aklî, isterse naklî ilimlerin bilgini olsun mantığını kullanmaz ise kördür diye mantığın önemini belirtir.

Biz, bu körler ile gerçek kimliklerini gizleyerek Hüseyin Avnî Paşa üzerinden Türk ve ülke düşmanlığı yapan kişilerin farkındayız; ülkesini ve Isparta’yı seven herkesin de, bunu fark etmesini diliyoruz.

Biz bu çalışmada Hüseyin Avni Paşa’yı iyi tanıyan Mithat Paşa, Mismer ve Böcüzade ile onun hakkında yazan Süleyman Şükrü, Halil Sedes, Niyazi Berkes, Butrus Ebu Manneh, Yılmaz Öztuna, Bilâl Sürgeç, Valandova, Uysal ve diğerlerini tartışmaya çalışacağız; bu arada saraylı ve uzantılarına da değineceğiz.

Mithat Paşa nezdinde Hüseyin Avni Paşa

Hüseyin Avni Paşa kurmay sınıfından yetişmiş ve bütün emsalinden üstün, cesaretli ve muktedir bir asker olduğu halde askerliğin nazarî ve pratik taraflarını ikmal ederek birkaç defa hak ettiği Seraskerlik makamına gelmiştir.

Sultan Aziz zamanında askerin disiplin ve redif ve müstahfız sınıflarının sonraki tertibatı ve teşkilatı ile harp araçlarının tamamlanması gibi yapılan şeylerin hepsi bu zatın eseridir.

Emir ve kumandasında da herkesin güven ve inancı olduğundan, eğer hayatta ve makamında kalsaydı, Sırp ve Karadağ muharebelerinin bu derece yayılmayacağına herkesin tam itimadı vardı.

İşte böyle bir zatın, diğer arkadaşlarıyla beraber, Çerkez Hasan gibi deni ve alçak bir adamın mağduru olmasıyla, şahsi kin ve ihtiraslarının intikamını almış oldukları zan ve inancında bulunanlar, muharebe-i sâbıkta milletin döktüğü kan, kaybettiği mal ve mülkle pek pahalıya ödemiş oldular.” (Mithat Paşa’nın Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul 1997, s. 199). Muharebe-i sâbık, Rusların İstanbul’a kadar geldiği “93 Harbi’dir”.

Şarl (Charles) Mismer Nezdinde Hüseyin Avni Paşa

Kendisiyle Sadrazam’ın sofrasında tanıştım. 45 yaşlarında görünüyordu. Boyu; orta, omuzları ile göğsü geniş, başı dik ve bakışları harp reislerini farkedecek derecede nüfuzlu ve tesirli idi. Bu vasıflarıyla Hüseyin Avnî Paşa bana bir arslan göründü. Mesleği de şahsı gibiydi.

Hüseyin Avnî Paşa, Anadolu’da, Isparta şehrinde doğmuş ve başında yeşil bir sarık olduğu halde ailesi tarafından dinî tedrisat yapması için İstanbul’a gönderilmişti. Fakat doğuştan kabiliyetli oluşu, kendisini askerliğe sevketti. Daha sonra 1853 harbinde Ömer Paşa fırkasının Erkân-ı Harbiye Reîsliğine tâyin edilmiştir. Bütün askerî mertebeleri, hep mümtaz çalışmaları ve güzel hizmetlerinin birer meyvesi olarak elde etmiştir. Harp işâreti olan diğer yara izleri arasında sol elinde bir kurşunun açtığı iz göze çarpar. (H. Avnî Paşa gâzî ve şehittir. BS-RT).

Fuat Paşa, Hüseyin Avnî Paşa’yı Harbiye Nezâreti kaymakamlığında istihdâm etmişti. Girit’te huzûrun temininden sonra Harbiye Nezâretini ele geçirince, Hüseyin Avnî Paşa, biraz sonra Plevne ve Doğu Anadolu’da kendini gösteren Türk Ordusunun gerçek tanzimcisi oldu.

Pek çok zamandan beri Paşa’nın Rusya’ya karşı hazırlanmış bir harp plânı vardı. (Gâzî) Osman, (Ahmet) Muhtar, Süleyman ve M. Âlî Paşaları hep Avnî Paşa yetiştirmişse de bu Paşalar arasında sonradan meydana gelen rekâbet hissini zapt, idâre ve hareket birliğini temin için varlığına ihtiyaç duyulduğu zamana kadar ömrü vefâ etmedi (Mismer, 1975: 44-45). Âli Paşa, 07 Ey. 1871’de öldü ve Mahmud Nedim(of) sadrazam oldu.

Mahmut Nedim Paşa’nın ilk işi, Hüseyin Avnî Paşa’yı azlettirmek, sahip olduğu müşirlik rütbesinin, taşıdığı nişanlarının kaldırılmasını ve Padişah tarafından kendisine önceleri verilip tâmiri için o sırada bütün mülkünü harcadığı biricik mâlikânesinin Kuzguncuk’taki eski konağın müsaderesini ve Hüseyin Avnî Paşa’nın sürgün edilmesini emreden bir irâde temin etmek oldu.

Şiddetli yağmur yağdığı bir gecede bildirilen sürgün emri, eski seraskeri, Hüseyin Avnî Paşa’yı bademciklerinden fena halde muzdarip ve gıdâların midesine gitmesi için sonda kullanımını gerektirir bir halde buldu. Bununla beraber hemen vapura bindirilmesini, doktorların şiddetli itirazları pek büyük zorluklarla tehir edilebildi.

Paşa’nın evine vardığım zaman, haremde kadınlarla çoluk-çocuğun feryâd ve figanı henüz yankılanıyor ve Paşa, sükûnet halinde bulunuyordu. Hayatını tehdit eden bu durum hakkında gizli bir muhtıra yazmamı benden rica etti. Kendisinden fazla, ailesinin geleceğinden endişe ediyor ve “-Bu felâket bana biraz tutumlu harcamayı öğretecek. Şayet iktidar mevkiine gelirsem, yeni bir felâket beni herhalde böyle bulmayacaktır” diyordu.

Padişah’tan söz ederken sesinin aldığı âhenk henüz kulaklarımda çınlamaktadır. Bu ses, bu âhenk, tatbikine tarihin şahid olacağı birtakım amansız kararları sezdiriyordu. Sağlığına kavuşur kavuşmaz Hüseyin Avnî Paşa –eğer geleneğe inanılabilirse- memleketi olan Küçük Asya’daki Isparta şehrine sürüldü (Mismer, 1975: 111-113).

Bilindiği gibi Hüseyin Avnî Paşa da Vekiller Meclisinin toplandığı bir zamanda –kız kardeşi (gazete, bilâhare bunu yalanlar) Sultan Abdülaziz’in zevcelerinden olan- Hasan isminde bir Çerkez subay tarafından öldürüldü.

Onu burada müdafaa etmeyeceğim. Yalnız şu kadar diyeceğim ki o dünyaya bir “kumandan” olarak gelmişti. Askerliğin bütün bölümlerindeki geniş bilgisini, harp tecrübelerini, görüş sürati, soğukkanlılık, azîm ve sebâtını, askerlerin kendilerini ölüme sürüklediğini bildikleri vasıf ve meziyetlerin onda bulunduğunu düşmanları bile itiraf ediyorlardı. Tanıdığım bütün insanlar arasında Büyükbabamdan sonra kendisine herhangi bir heyecan anında körü körüne itaat etmekten kat’iyyen çekinmeyeceğim yalnız Hüseyin Avnî Paşa vardır (Mismer, 1975: 158-159).

[Açık. Charles Mismer’e ait bu eserin aslı Fransızca olup Suvenirs du Monde Musulman başlığını taşımaktadır (Paris, Lib. Hachette, 1892, 328 pages). Eser, Mehmed Rauf tarafından Türkçeye çevrilmiş ve 1327’de (1909) Bursa’da Vilâyet matbaasında Hatırât-ı Âlem-i İslâm unvanıyla 304 sahife olarak basılmıştır. Bu eseri, Bedir Yayınevi (İstanbul), sadeleştirerek 1975’de İslâm Dünyâsından Hâtıralar adıyla tekrar basmıştır. Biz bu baskıyı kullandık.]

Hüseyin Avni Paşa’nın Hayatından Satırbaşları:

-Hüseyin Avnî Paşa, Erkân-ı Harbiye Kolağası (Kıdemli,Kur.Yzb), yıl 1850, henüz Avnî adını almamış-

1820 yılında Gelendost’ta dünyaya gelen Hüseyin, Ahmet Rüştü Efendinin Şarkîkaraağaç’taki medresesinde okumuştur. Karaağaç (Oğrak)ların Tarihi adlı kitapta, “Onun medresesinden çok kıymetli öğrenciler yetiştirildiğini, bunlardan birinin de ünlü Serasker (Başkomutan, Gn. Kurmay Başkanı) ve Sadrazam, Gelendostlu Hüseyin Avni Paşa olduğu biliniyor” der (Altınkaynak, 2021: 179). Paşa’nın Eğirdir’de okuduğuna dair bilgiler yalandır. Zira “Serasker-i meşhur Hüseyin Avni Paşa’nın hocası İstanbul’ca mu’tezile demekle maruf vâkıf-ı fünûn-ı hikmet Karaağacî Halil Efendi, müşarünileyh Rüştü Efendi Hazretlerinin mümtaz şakirtlerinden biridir” (Böcüzade, 2012: 216) kaydı da buna işaret olup, Hüseyin (Avnî Paşa), medreseyi Karaağaç’ta okumuş ve hâfız olmuştur.

1836 güzünde Hâfız olarak, başında yeşil sarıkla, dinî tahsil için İstanbul’ca mutezile demekle ünlü Çorlulu Ali Paşa Medresesi Müderrisi olan dayısı ve hocası Seyyid Halil Hilmi Efendinin yanına gönderilmiştir. Medresede okurken 1837 yılında Harbiye mektebine geçmiştir. Hikmet Turhan Dağlıoğlu, Isparta Ün Dergisindeki yazısında, “diplomanın mütalaasından Hüseyin Avnî Paşa’nın çok kuvvetli bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır” der.

30 Mart 1850 tarihinde mektebi birincilikle bitirmiş ve Erkânı Harbiye Kolağası olmuştur. Ardından da aynı mektebe muallim olarak atanmıştır. Hüseyin Avni Paşa, hocalığı sırasında 1. Schtramm’dan Mecmûa-i Manevra (İstanbul 1267/1851) ve 2. Ovanes ile beraber Magnan’dan Fenn-i Harb: Tâbiyetü’l-ceyş (İstanbul 1268/1852) adlı iki eseri Türkçeye tercüme etmiştir. Mustafa Ali Uysal, Hüseyin Avnî Paşa, Ankara 2015 adlı esere göre;

1852 kaymakam olarak Şumnu’ya gönderilmiş, Çatana ve Kalafat muharebelerinde ehliyet ve liyakat göstermiş, Sultan Mecîd, altın saplı bir kılıç ile Mecîdî Nişanı vermiş ve Mart 1854’de miralaylığa terfi etmiştir. Silistre savunmasında büyük bir başarı göstermiş, ünü bir kat daha artmış ve mirliva rütbesine yükselmiştir.

1854 Haziran ayında Erkân-ı Harbiye Reisliğine getirilmiştir. Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’nın kurmay başkanı olarak Gözleve zaferinde görev almış ve burada 50 bin kişilik Rus ordusu mağlup edilmiştir.

Kars, Erzurum, Soğanlı mevkilerinin savunmasıyla ilgili çalışırken, Kars’ın korunmasını isteyen İngiliz General Vilyam’a itiraz etmesi üzerine İstanbul’a geri çağrılmıştır. İngiliz’e kafa tutan böyle bir asker kimin var?

1855 Mayıs, Ömer Paşa’ya tâbi ordunun Erkân-ı Harbiye Reisi olarak Kırım’a gitmiştir. Daha sonra Ömer Paşa ile birlikte Batum ve Mangırlı’ya gitmiş ve Anakarya muharebesindeki başarısı üzerine Mecîdî Nişanı almıştır. 06.11.1855 kazanılan İngur muharebesine katılmıştır. 27 Kasım 1855’de Kars, Ruslara teslim olmuş ve böylece Avnî Paşa’nın Kars savunmasının şeklinde haklılığı anlaşılmış ve mütareke üzerine Batum’a gelmiştir.

30 Mart 1856 Paris Barış Antlaşmasına göre Osmanlı-Rus sınırının belirlenmesi için kurulan heyete 1. Komiser tayin olunmuş ve görevini başarıyla tamamlayarak İstanbul’a dönmüş ve Mecîdî Nişanı almıştır.

1857’de, 1862 yılına kadar sürecek olan Harbiye Mektebi Nâzırlığına tayin edilmiş, 1858 yılında da buna ek olarak Erkân-ı Harbiye Umumi Reisliği ve Askerî Mektepler Nâzırlığı görevleri verilmiştir. Hüseyin Avnî Paşa’nın buradaki hizmetleri, 1894’te yazılan Mir’at-ı Mekteb-i Harbiye adlı kitapta Abdülhamid korkusuna yazılmamıştır. Arşiv belgelerinden anlaşıldığına göre başarılı öğretmenler ödüllendirilmiş, kaliteli bir eğitim-öğretim için elden gelen gayret gösterilmiş, Harbiye Mektebinden vatansever, devletin bütünlüğünü devam ettirmeyi amaçlayan değerli subaylar yetişmesinde Hüseyin Avnî Paşa’nın büyük katkısı olmuştur.

1858 Karadağ isyanının bastırılmasında hizmeti olmuş ve Mart 1859’da sınırı belirten haritalar çizdirmiştir.

1862 Şubat ayında feriklik rütbesi verilerek Vasonik fırkası kumandanlığına tayin edilmiştir. Ömer ve Derviş Paşalarla birlik başarılı bulunmuş ve 1862 Temmuz ayında Nişan-ı Âlî-i Osmanî almıştır.

1863 Mart ayında Dâr-ı Şûrâ-i Askerî reisi olmuştur. Seraskerden sonraki bu önemli makamda, askerî alandaki ıslahatlarda mühim rol oynamış ve gelecekteki başarılarının temellerini atmıştır.

1863 Ağustos, Hassa Ordusu müşiri ve Sadrazam-Serasker Fuat Paşa’nın serasker kaymakamı olmuş ve

Askerî talimlerdeki başarısından dolayı birinci rütbe Nişan-ı Âlî-i Osmanî verilmiştir.

24 Aralık 1865 önemsiz bir meseleden (kadın) azledilmiştir. Rivayet muhtelif olup, büyük ihtimal iftiradır.

1867 Şubat ayında Bosna valisi ve Askerî Fırkası kumandanı olarak atanmış, ancak gidememiştir.

1867, 07 Mart Girit Kumandanlığına atanmıştır. 1867 Nisan ayında Yanya Askerî Fırkası kumandanlığına getirilmiş; görevini başarıyla yürütmüş ve olayları yatıştırmıştır. 1867 yılı Mayıs ayında Preveze’ye gitmiştir.

07 Ekim 1867 tekrar Girit Askerî kumandanlığına tayin edilmiş, bilâhare vali olmuş ve isyanı bastırmıştır.

06 Ocak 1869 Girit başarıları için Nişan-ı Âlî-i Osmanî verilmiştir. 08 Şubat 1869 Girit görevi sona ermiştir.

09 Şubat 1869’da dirâyet ve ehliyeti için Seraskerliğe getirilmiş ve ilk iş olarak rütbelileri tasfiye etmiştir.

1870 Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye’de 1839’dan beri Fransızca olan öğretim dili Türkçeye çevrilmiştir.

1871, 10 Eylül civarında Isparta’ya sürülmüş, Ramazan ayında (14 Kasım-13 Aralık) Isparta’ya gelmiştir.

26 Tem.1872 affedilmiş, 11 Ağu. İstanbul’a gelmiştir. Yolculuk 15/11 gün sürmüş olmalı. 16 Kas.1872 Aydın valiliğine atanmıştır. Avnî Paşa’nın affında 01 Ağu.-19 Ekim arası sadrazam olan Mithat Paşa etkili olmuştur.

25 Ocak 1873 Bahriye Nâzırlığına, 15 Şubat 1873 tarihinde ikinci defa Seraskerliğe getirilmiştir.

14 Şubat 1874 tarihinde seraskerlik görevi de devam etmek üzere Sadrazamlık makamına getirilmiştir.

25 Nisan 1875 sadrazamlık ve seraskerlik görevinden azledilmiştir.

27 Nisan 1875 ikinci defa Aydın valiliğine tayin edilmiş, hastalığını ileri sürerek istifa etmiştir.

03 Haz. 1875 tedavisi için izin çıkmış ve bir yolcu gemisiyle Fransa’ya, Vişi kaplıcalarına gitmiştir.

26 Tem. 1875 Konya valiliğine tayin edilmişse de Konya’ya gitmekten kurtulmuş ve İstanbul’a gelmiştir.

21 Ağu. 1875 Hersek isyanı üzerine üçüncü defa Serasker, Mithat Paşa da Adliye Nazırı olmuştur.

01 Ekim 1875 Mahmut Nedim Paşa’nın (Nedimof) isteğiyle Seraskerlikten azledilmiştir.

23 Kasım 1875 Selanik valiliğine tayin edilmiş ve 12 Aralık 1875 Süleymaniye’deki konağı yanmıştır.

21 Aralık 1875 Hüdavendigar valiliğine getirilmiştir.

12 Mayıs 1876 Bursa’dan çağrılarak dördüncü defa Seraskerlik makamına getirilmiştir.

30 Mayıs 1876 Abdülaziz hal’ edildi. V. Murat tahta çıktı. Abdülaziz 04 Haz. Pazar intihar etti. Hal’ heyeti başta Avnî Paşa 62 kişi. 93 gün sonra V. Murat da hal’ edildi ve 31 Ağu. 1876’da da II. Abdülhamit tahta çıktı.

15 Haz. 1876 akşamı H. Avnî Paşa, Çerkez Hasan tarafından dört kişiyle birlik toplantı anında şehit edildi.

Açık. Böyle sık görev değişikliğine bir devlet dayanamaz. Bunun mesulü Abdülaziz’dir. Kanaatimce namuslu biri olan Abdülaziz, Rus sefirinin etkisiyle Mahmud Nedim’i göreve getirmiş ve devlet bürokrasisini çökertmiştir.

S.S. Böcüzâde ve Hüseyin Avnî Paşa: Hüseyin Avnî Paşa 1871 Ramazan ayında (14 Kasım-13 Aralık) Isparta’ya sürgün gelmiş ve 26 Temmuz 1872’de affedilmiştir. Isparta’da kaldığı sekiz ay içinde Bozanönü’nde bir çeşme yaptırmış, bir ara Eğirdir üzerinden Gelendost’u ziyaret etmiş ve Mutasarrıf Hâfız Rıdvan Paşa ile çok sık görüşmüş; siyasî ve iktisadî görüşlerini açıklamış ve Böcüzâde bu konuşmaları anında kaydetmiştir (bk. Isparta Tarihi, s. 559-563, Isparta 2012). Böcüzade birinci el kaynaktır.

Avnî Paşa, Rusya ile İngiltere’nin Yunanistan’ı desteklediklerini söyler ki, onun İngiliz taraflısı olmasının ve Abdülaziz’in hal’-i konusunda İngiltere, hatta başka bir yabancı devletle görüşmesinin imkân ve ihtimali yoktur. 

Em. Tuğg. İ. Halil Sedes: 1877-1878 Osmanlı-Rus ve Romen Savaşı, İstanbul Askerî Mat., 1935, s. 122.

Hüseyin Avni Paşa Ispartalıdır. Mekteb-i Harbiye’nin ilk defa çıkardığı Erkân-ı Harb sınıfının birincisi idi. Azamet ve temkin ile şöhret bulmuş olup, tehdidini yerine getirmeye muktedir bir âmirdi. Ordu erkânı büyük bir saygı ile yanına girerler, hatta ferikler de müsaade etmedikçe ve yer göstermedikçe ayakta emir telakki ederlerdi. Hiddet ettiği nadiren görülmüştür. 1869 yılı teşkilatıyla pek liyakatli bir organizatör olduğunu göstermiştir. Osmanlı ordusu bu Rus savaşında; meydana koyduğu savaşçılık kabiliyetini ve kazandığı başarıların bir kısmını Hüseyin Avni Paşa’nın himmetiyle yapılan tensîkata ve yine onun gayretiyle satın alınan silâhlara borçludur.

Osmanlı Devletini ortadan kaldırmaya kast edegelmiş bulunan Çarlık, birçok siyasî karışıklıklar çıkartmakla beraber, Osmanlı ordusunda intizam bağlarını bozacak vasıtalara müracaattan da geri durmamıştı.

Yerini o vakit başka bir zatın dolduramayacağı bilinen ve aynı zamanda Rus politikası aleyhtarlığıyla tanınan Hüseyin Avni Paşa’nın katlinde Rus elçisi Gn. İgnatiyev’in önemli bir rol oynadığı kanaati vardır. Sultan Abdülaziz devrinde Rus elçisinin saraydaki kadınlar arasında da sıkı taraftarları bulunduğu muhakkaktır.

Hüseyin Avnî Paşa’yı öldüren Çerkez Hasan, saraylılardan birinin yakını idi. İntikam almak gayretiyle bu adamın irtikâp eylediği cinayette kadınlar da teşvikçi idiler.

Hüseyin Avni Paşa, hayatta ve seraskerlik makamında kalmış olsaydı savaşın neticeleri başka türlü tecelli edecekti; hadiselerin akış şekli araştırılınca bunu bir hakikat olarak kabul etmek gerekir. Dört defa seraskerlik makamına gelen Hüseyin Avni Paşa’nın, birinci defa bu vazifeyi üzerine aldığı zaman yaptığı ilk iş rütbelilerin tasfiyesi oldu. Abdülmecid devrinde devletin büyük memurlarının çocuklarının, genç yaşlarda yüksek rütbelerle Erkân-ı Harbiye dairesine memur edilmeleri hemen hemen âdet olmuştu. Hüseyin Avni Paşa bu gibilerin kayıtlarını ordudan kayıtsız ve şartsız sildirmiştir.

El-hâsıl Osmanlı Ordusunu yeniden silâhlandıran ve buna tekrar bir düzen veren bu zât olmuştur.

İbrahim Alaettin Gövsa: Hüseyin Avnî Paşa doğru mizaçlı, memleketini seven cesur bir askerdi. Zamanında çok nüfuz ve ehemmiyet kazanmıştı. Abdülaziz’in istibdat ve safahat ile memlekete belâ kesildiğini takdir etmiş ve onu tahtından indirmek suretiyle hayatını tehlikeye koymuştur.

İ. Hakkı Uzunçarşılı, Çerkez Hasan’ın Hüseyin Avnî Paşa’yı katli ister mürettep, ister bizzat Hasan’ın kendi hareketi olsun, Avnî Paşa’nın ölümü İstanbul’da, başta vükela, herkesi memnun etmiş gibidir der.

Bu ifade, İstanbul’un acıklı hâlini göstermektedir ki Ruslar, iki yıl sonra İstanbul’a kadar geleceklerdir. Uzunçarşılı, Avnî Paşa için Öztuna, Valondova ve Uysal gibi “kinci”, “kinim dinimdir” ve benzeri göreceli çirkin ifadelere yer vermez.

Butrus Ebu Manneh: Fuat Paşa, seraskerliği, kendisinin kaymakamı olarak atadığı Hüseyin Avnî Paşa’ya bıraktı. O, muhtemelen yeni Osmanlı ordusunun çıkarttığı en yetenekli askerlerden biridir. Mütevazı bir kökenden, Anadolu’nun bir köyünden gelen Avnî Paşa, kendi başına en üst makamlara çıktı; bunu da muhtemelen sıkı çalışması, yetenek ve zekâsına borçludur. Fuat Paşa, “birinci sınıf bir asker” olarak gördüğü Hüseyin Avnî Paşa ve Abdülkadir Nadir Paşa’nın destek ve yardımıyla “askerî idareyi” yeniden düzenledi.

[Oğlunun adını Fuat koyması, Hüseyin Avnî Paşa’nın, Fuat Paşa’ya olan sevgisini ve bağlılığını gösterir. RT]

Niyazi Berkes: Tanzimat döneminde daha ileri ordu reformları Rıza, Hüseyin Avnî ve Süleyman Paşalar tarafından uygulanmıştır. Hüseyin Avnî, Osmanlı ordusunda önemli ıslahat yapan ikinci askerdir. Kişisel olduğu ileri sürülen bir “suikast” olayı ile militarist diktatörlük kurma olasılığı ortadan kalkmıştı. [Berkes, onun Bismark gibi bir idare kuracağını ima eder. Laçka bir idareyle yok olacağımıza keşke Bismark gibi bir idare kurabilseydi].

Fransız elçisi Marquis Blanc İstanbul'a geldiği zaman henüz sağ olan Âli Paşa, iki şeyi yok etmeyi kafasına koymuştu: Kapitülasyonlar ve Katolik misyonerlerin faaliyetleri. Hâlbuki o zaman Fransa'nın Yakın Doğu politikasının başlıca iki amacı bunları korumak ve genişletmekti.

Elçi, krala yazdığı raporunda şöyle der: Bu adam (Âli Paşa) 2-3 yıl daha kalsaydı belki de kapitülasyonları kaybedecektik. Kapitülasyonların hukuksal temeli o denli zayıftır ki, bunların devamı için boyuna uğraşmak gerekir. Âli Paşa, bunu anlamıştı. Benim amacım kapitülasyonlarının yenilenmesi ve pekiştirilmesidir (Türkiye'de Çağdaşlaşma s. 49).

II. Abdülhamit, Mali Komisyon kontrolüne direndiği zamanda Mithat Paşa'yı omuzlarda taşıyan Paris ve Londra, Duyunu Umumiye kurulduğunda aynı yıl Paşa'nın idama mahkûm edildiği Yıldız mahkemesine aldırmamış ve üç yıl sonra Taif’te boğdurulduğundan haberi bile olmamıştır (Berkes: 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz).

Yılmaz Öztuna: “Hüseyin Avni Paşa’nın cenazesi, Sadrazam Âli Paşa’nın ayakucuna gömüldü. Hâlbuki Âli Paşa’nın ayağının tırnağı değildi” (Öztuna, 1984: 278-291). O, Paşa için daha birçok hakaretâmiz ifade kullanır. “Avni Paşa bilgili, otoriter, teşkilatçı, cesur bir askerdi. Askeri hareketlerde başarılı görüldü, hiç birinde mağlup olmadı” (Öztuna, 1984: 290).

O, Fuat Paşa için de, “diplomatik dehasıyla Türk tarihinin müstesna şahsiyetlerinden biri oldu” der. Hâlbuki Fuat Paşa’nın en güvendiği ve seraskerlik makamında kendisinin vekili ve Âli Paşa’ya tavsiye ettiği kişi Hüseyin Avnî Paşa idi. Girit isyanının bastırılması için adı zikredildiğinde Âli Paşa, onun için, “Gerçekte, Hüseyin Avnî Paşa, bu mevkiin muhtaç olduğu bir kumandandır” der.  Hüseyin Avnî Paşa, Girit isyanını bastırmış ve ardından da Seraskerliğe getirilmiştir.

Öztuna, Mahmut Nedim Paşa’nın devlet idaresini alt üst ettiğini, büyük rüşvetler aldığını, bir yıl sürmeyen sadareti sırasında beş serasker, dört bahriye, beş maliye, dört adliye, altı tophane müşiri, beş sadaret müsteşarı değiştirdiğini yazar (Öztuna, 1977, cilt 7 s.51). Öztuna, Hüseyin Avnî Paşa’nın baş düşmanı Mahmut Nedim’i tenkidinde ne kadar haklı ise, Hüseyin Avni Paşa’yı tenkidinde de o kadar haksızdır. Âli Paşa ile Hüseyin Avnî Paşa kıyaslanamaz.

Âli ve Fuat Paşalar diplomat, Avnî Paşa ise çok büyük bir askerdir. Bizim tarihçi, hedefi kapitülasyonları kaldırmak olan Âli Paşa’nın vakitsiz ölümünü ve zehirlenip zehirlenmediğini araştıracağına, büyük vatansever Hüseyin Avnî Paşa’yı nasıl kötülerimin hesabını yapar.

O, Paşa’nın, Isparta’ya kumarı getirdiğini söyler ve Böcüzade’yi kaynak gösterir. Böcüzade’yi yayınlayan torunu ise, Öztuna’yı yalanlar. Onun kumar dediği şey, Isparta Ün dergisinde zikredilen tavla oyunu olmalıdır. Öztuna, Paşa’nın “kinim dinimdir” dediği yalanını söyler ki, bu gibi sözler ona hiç yakışmamıştır. Böyle bir sözü değil Hüseyin Avnî Paşa, bir cahil söylemez. Onun Paşa düşmanlığı, acaba, onun da bir tarafı etnik azınlık veya saraya mı dayanmaktadır bilmem?

Meltem Valandova: “Hüseyin Avnî Paşa vatanını seven cesur bir askerdi. Onun meziyetleri olduğu gibi, elbette kusurları da vardı. Kendisine çokça güvenen, bildiklerini kimsenin bilmediğini sanan, sert mizaçlı ve aynı zamanda kinci bir yapısı vardı. Avnî Paşa, 26 yıllık memuriyet hayatının her kademesinde özellikle askerî alanda çok önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Zamanına göre çok ileri görüşlü bir asker olduğundan şüphe edilemez. Uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda Osmanlı ordusunu en modern silahlarla donatmış, askerin savaş gücünü artırmak için yeni ve uygulamalı eğitim metotları getirmiş, modern Türk ordusunun temellerini atmıştır”.

Kendine güvenmeseydi başarılı olabilir miydi? Ne demek kinci? Bunlar lâf mı yani?

Elbette bir asker disiplinli olacaktır. Hüseyin Avnî Paşa, serttir ama şehit düşen askerin çocuk ve eşlerine karşı da merhametlidir; ilk defa onlara maaş bağlatan kişidir.

O, Paşa’yı hem metheder, hem de kaynaksız bilgilerle kötüler. Bir kumandanın, hedefine doğru azimle yürümesi kincilik olamaz.

Abdülaziz’den memlekete bir hayır gelmeyeceği kanaatine varan Paşa’nın, onu, hal’ etmek için çalışması kincilik değildir. Abdülaziz’in hal’-inden sonra ona karşı merhametle davranmıştır. Meltem Hanıma göre bugünkü siyasî partilerin hepsi de kincidir.

O, Paşa’nın terekesine bakarak, Paşa’nın rüşvet almış olabileceğini söylüyor. Hâlbuki beraatı zimmet asıldır. Tereke nakit olarak; 1600 İngiliz lirası karşılığı 247.522 kuruş, 1051 Osmanlı altını lirası karşılığı 147.040 kuruş, Esham ve hisse senetleri karşılığı 109.799 kuruş olmak üzere toplam 504. 361 kuruştur. Avnî Paşa’nın terekesi beş aylık maaşıdır. Diğerlerini saymadım, bu maaşı 26 ay almıştır. Namuslu biri buna rüşvet almıştır diyebilir mi?

-maaş, eski yazı ve açıklama-

Mahmut Nedim Paşa sadrazamlıktan azledilince 20 bin kuruş mâzuliyet maaşı bağlanıyor. Üstteki Arşiv vesikasına göre (MAD.d 10631, imaj nu: 278, sayfa nu: 558) Hüseyin Avnî Paşa’nın maaşı 100 bin kuruştur.

Bu da gösteriyor ki, mantığını kullanmayan kör ve kötü niyetli tarihçiler, Paşa’yı karalayabilmek için bahane üstüne bahane aramaktadırlar. Meltem Hanım, 19.04.2007’de Bekir Koç, Musa Çadırcı, Mehmet Seyitdanlıoğlu tarafından kabul edilen Yüksek Lisans tezinde Avnî Paşa’nın, Rus sefiri İgnatiev ile onun tesirinde kalan, saraylı birçok düşmanı olduğunu ve devamlı olarak onu kötülediklerini hesap edememiştir.

Tarih Öğretmeni Elazığlı Bilâl Sürgeç Nezdinde Hüseyin Avni Paşa:

Hüseyin Avni Paşa normal sivil bir insan hayatı yaşamamıştır. 1871 yılına kadar hayatı savaşlarda; isyanları bastırmada kışlalarda ve ordu içinde geçmiştir. Dolayısıyla kişiliğini askerî bir disiplin şekillendirmiştir. Vefalı bir insan ve çok vatansever bir askerdir. Rus, Sırp ve Yunanlıların hedefleri ile Mısır valilerinin planlarını çok iyi biliyordu. Bundan dolayı Rus sefiri İgnatiev ve diğerleri hep onunla uğraşmıştır. Paşa, çok büyük bir kahramandır.

İngiltere sefiri Henri Eliot’un, Hüseyin Avnî Paşa’nın öldürülmesini isabetli bulması da, onun, Abdülaziz’in hal’-i konusunda İngilizlerle görüştüğünü yalanlamaktadır (bk. Bilâl Sürgeç, Gâzî Hüseyin Avnî Paşa, 2012: 109).

Mustafa Ali Uysal: Uysal’ı, 15.08.2021 tarihli Dikgazete’de “Hüseyin Avnî Paşa Hakkında Bir Doktora Tezinde Ciddiyetsizlik” başlıklı yazımda değerlendirdim. Uysal, hiçbir kaynak tenkidi yapmadan bulduğu her dedikoduyu tezine alır. Mahmut Celalettin Paşa, düzmece Yıldız Mahkemesinin tutanak ve yalancı şahitleri, bazı saraylı ve yakınları, Süleyman Şükrü, H. Turhan Dağlıoğlu, İ. Hami Danişmend, Y. Öztuna ve H. Şekercioğlu gibi hiçbir kaynak vermeyenlere itibar eder.

Paşa’nın ilk mektebi Burhan mektebinde okuduğuna dair İbnülemin ile yalanını örtmek ister. O, kötü niyetlidir; Burhan mektebinin 1873’te açıldığını yazan Böcüzade’nin 2012 baskısı yerine 1983 eksik baskısını kullanır. Hâlbuki 1873’te Avnî Paşa Serasker idi ve üç yıl sonra da katledilecekti. 

Hüseyin Avnî Paşa’nın Meclis Hakkındaki Düşünceleri

Hüseyin Avni Paşa, Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesinde Yeni Osmanlılarla işbirliği yapmasına rağmen, onlar gibi Meşrutiyet taraftarı değildi. O, devletin kötü idaresinden Abdülaziz’i sorumlu tutuyor ve hakkaniyetli bir padişahın başa geçmesiyle işlerin yoluna gireceğine inanıyordu. Meclis-i Mebusan’ın faaliyete geçirilmesi halinde, bundan Müslümandan çok Hıristiyan tebaanın yararlanacağı, muhtariyet peşinde koşan Hıristiyanların amaçlarına ulaştıkları takdirde az bir zaman içinde devletin parçalanacağı düşüncesindeydi.

Hüseyin Avnî Paşa, Meşrutiyetin ve Kanuni Esasi'nin ilan edilmesinde Mithat Paşa ve çevresindekilerin çekindiği bir isim olarak bilinir. Buna rağmen Mithat Paşa hatıratında, Hüseyin Avni Paşa’nın hakkını teslim etmekten geri kalmamıştır. 

Hüseyin Avnî Paşa’nın o zamanki düşmanları:

1.Tasfiye edilen rütbeliler ve yakınları. 2. Seraskerliği bir Türk’e çok gören etnik azınlık saraylılar, saraydaki kadınlar. 3. Rus sefiri İgnatiev: İgnatiev sanki Mahmut Nedim’in baş danışmanıydı. Onun tesiriyle hareket eden çok sayıda saraylı kadın vardı. Abdülaziz ise, İgnatiev’in emrinden çıkamayan Nedimof’u tutuyordu. İgnatiev, Ruslara karşı uyanık olan Hüseyin Avnî Paşa’yı sık sık görevden aldırabilmişti. 4. Mısır valileri de Türkiye’nin menfaatlerini iyi bilen ve onu koruyan Hüseyin Avnî Paşa’yı sevmiyor ve istemiyorlardı. 5. İngiliz ve Fransız sefirleri. Bunlara rağmen Hüseyin Avnî Paşa, diğer vatanseverlerle birlikte milletine hizmet etmiştir.

Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim” atasözü, Mahmut Nedimof ve Abdülaziz’i anlatmaktadır.

Düşmanlıkların neticesi Hüseyin Avni Paşa’nın Sicili Osmanî’den kaydı silinir. Bu hâl sadece ona hastır.

Hüseyin Avni Paşa’nın günümüzdeki düşmanları:

1.Medya ve yönetimin köşe başlarını tutmuş, rütbeli ve saraylı düşmanlarının üst düzey uzantıları ve kendini onlara mensup sayan alt tabakalar. 2. Kimliklerini İslâm ile örtmeye çalışan etnik azınlıklar. 3. Okumayan ve mantığını kullanmayan körler. 4. İradesini bir şeyhe vermiş, İslâm iddiasında bulunan tarikat ve cemaatler. 5. Paşa düşmanlarının, düşman faaliyetlerini seyretmekle yetinen mürekkep yalamış zavallılar.

Hüseyin Avni Paşa’ya Atılan İftiralar:

Hüseyin Avnî Paşa’ya atılan ilk iftiralar, Abdülaziz’in huzurunda, onu eğlendirmek için rütbeliler ve İgnatiev’in tesiriyle saray soytarılarının söylediği Kaba Türk, Eşek Türk, Eşekçinin oğlu gibi çirkin sözlerdir. Paşa’nın haberi olunca çok üzülmüş ve Mithat Paşa’ya şikâyet etmiştir. Pertevniyal Sultan, oğluma kıyamam diyerek, bu şikâyeti Abdülaziz’e iletmemiştir. Malûm Abdülaziz, horoz döğüşü yaptıran ve kazanan horoza altın takan, hem saf, hem namuslu, hem de anasının tesirinden kurtulamamış bir sultanımızdır. (Kaba Türk, köylü demektir.)

Saray kaynaklı bu hezeyanlar, yıllar sonra, eşekçinin oğlu, yanaşmanın oğlu, eşek, sıpa, malak, Memiş Ağa, Tabakta tirit alındı Girit, Aşar ağalığı, fakir bir ailenin çocuğu ve sair şekilde Süleyman Şükrü, Hikmet Turhan Dağlıoğlu ve Hüseyin Şekercioğlu tarafından tekrar gündeme taşınmıştır. Bu asılsız, yalan sözlerin yayılmasında 33 yıl hüküm süren II. Abdülhamid’in büyük payı vardır. Böylece Paşa, halkımız nazarında itibarsızlaştırılmıştır.

Abdülaziz’in hal’-i dolayısıyla söylenen “kinim dinimdir” sözü yalandır. Hal’ konusunda Paşa, 62 kişilik bir heyetle hareket etmiştir ve yalnız değildir. Hal’ sebebini, yukarda verdiğimiz gibi Süleyman Paşa özetlemiştir.

Onun, Abdülhamid, Cevdet Küçük (TDV İA), Musa Çadırcı ve talebesince rüşvet almış olabileceği ima edilir ki, yukarıda açıkladığımız gibi iftiradır. Abdülhamid, 1871 yılı sonunda memleketi Isparta’ya sürgüne gidinceye kadar namuslu olduğunu, sürgünde çektiği yoksulluk ve acıların sebebini namusunda aramak gafletine düştü (Sultan Abdülhamid,1985: 37) gibi bir ifadeyle rüşvet aldığını ima eder. Abdülhamid’in şahidi İngiltere sefiri Rum Kostaki Musurus’tur. 52 yaşına kadar namuslu olan birinin kişiliği bir anda değişemez. Bütün zamanını ve zihnini askerlik, memleket meseleleri üzerinde yoğunlaştıran bir adam rüşvet düşünemez. Abdülaziz ve II. Abdülhamid’in şahitleri Türk değildir. Ya Rus sefiri İgnatiev’in adamı Nedimof veya Yunanistan taraftarı bir Rum’dur.

Tedaviye gittiğinde Abdülaziz’in hal’-i konusunda Fransız ve İngiliz devlet adamlarıyla görüştüğü hususu da yalandır. Bir kere İngiltere’ye gittiğine dair bir belge yoktur. “Askerî tesislerde incelemeler yapması; askerî okulları ve silâh fabrikalarını ziyaret etmesi, İgnatiev’i rahatsız etmiş ve Bâbıâli’ye telkinde bulunmasıyla Hüseyin Avni Paşa geri çağrılmıştır” (Ziya Şakir, Sultan V. Murad’ın Hayatı, Anadolu Kitap Yay. 1943, s. 52).

Hüseyin Avnî Paşa şehvet düşkünü, ırz düşmanı, kocasını göreve gönderdiği kadınlara tecavüz eden, kerhaneye giden biridir (Uysal, 2015: 36-37).

Kadına düşkün olan Serdâr-ı Ekrem Ömer Paşa, bir kadın meselesi yüzünden Girit valiliğinden alınmış ve onun yerine Hüseyin Avnî Paşa getirilmiştir (Uysal, 2015: 79).

Uysal ve onun gibilere sormak lâzım; Âlî Paşa sizin kadar mı biliyordu? Bu ne yaman bir çelişkidir! Asker ve kumandanlar, karısına göz koyan ahlâksız bir adamın emrinde ölüme koşar mı? Delilsiz şeylerin doktora tezinde ne işi var?

Hüseyin Avni Paşa’nın Hizmetleri

Harbiye Mektebi’nin gelişimine yönelik değerli çalışmalar yaptı.

Harbiye’den vatansever, devletin bütünlüğünü esas alan değerli subaylar yetiştirmesine vesile oldu.

Haksız yere rütbe alan rütbelilerin işine son vermesi ve orduda disiplini sağlaması.

En büyük hizmeti, otoriter ve disiplinli çalışmasıyla Osmanlı ordusunun ıslahı için çaba göstermesi.

Mevcut altı orduya, Yemen Ordusu’nu da ilâve ederek ordu sayısını yediye çıkarmıştır.

Orduyu, 1870 harbinde Fransa’yı mağlup eden Prusya’nınkine benzer şekilde teşkilâtlandırmaya girişti.

1839’dan beri Fransızca eğitim yapan Askerî Tıbbiyede öğretimin Türkçe yapılması için kurulan Cemiyeti Tıbbiye-i Osmaniye’nin tıp terimlerini Türkçeleştirmek için hazırlanan Tıp Lügatini tamamlattı.

1839’dan beri Fransızca öğretim yapan Askerî Tıbbiyenin öğretim dilini 1870 yılında Türkçeye çevirdi.

1870 Enfield ve Springfield marka tüfeklerden 50 binini, yüksek nitelikli Amerikan tüfekleriyle değiştirdi.

1872 Osmanlı ile Vinçester arasında imzalanan mukavele gereği 200 bin Martini-Henri tüfeği alınması.

1873’te Providence Tool’a 500 bin Martini-Henri tüfeği sipariş edildi. Silâhlar, Avnî Paşa’nın dördüncü seraskerliği sırasında askerlere dağıtılmaya ve tâlim ettirilmeye başlandı.

Subay ve erlerin savaş kabiliyetini pekiştirmek için yeni tâlim usullerinin uygulanmasına ve sık sık manevralar yapılmasına itina göstermiştir.

Özellikle Osmanlı ordularında ilk önce topçu sınıfının önemini vurgulayan ve Krupp fabrikalarının son sistem toplarını getirterek topçu sınıfını ıslah etmeye çalıştı.

Topçu subaylarının bilgili olmasına önem verdi ve istihkâm sınıfının ıslahına çalıştı.

Piyade askerlerinin kıyafetlerini yeniden düzenledi; kısa ceket, geniş don yerine setre pantolon oldu.

Bahriye nâzırlığı döneminde Bahriyeye önem verdiği söylenir. Bahriye Nâzırlığında 20 gün kalmış, ardından serasker, bir yıl sonra da sadrazam olmuştur. Anlaşılan serasker ve sadrazam iken de Bahriyeye önem vermiştir.

Ordu merkezlerinde, hastaneler kurmuştur.

Hizmette iken ölen askerin ailesine maaş bağlama usulünü getirdi ve Emekli Sandığının temelini attı.

Savaşta babalarını kaybeden yetim çocuklar için Daruşafaka bünyesinde okul kurdu.

Modern savaşın en iyi taktiği kabul edilen Napolyon’a ait Ulm ve Austerlitz muharebelerini, iki cilt yazdı.

Vatanına en büyük hizmeti, seraskerliğinde yorulmak bilmeyen bir azimle çalışmasıdır.

Orduyu o zamanın en mükemmel silâhı Martini tüfekleriyle donattı (ABD-600 bin). Krupp’tan toplar getirdi.

Subay ve erlerin savaş kabiliyetlerini geliştirecek yeni talim usullerinin tatbikine ehemmiyet verdi.

Askerî nizamnameyi hazırlattı ve yürürlüğe koydu.

Onun nazarında amelî terbiye, ilmî terbiyeden daha mühimdir.

Sonuç

Hiç şüphe yoktur ki, asılları birer köle olan saraylılar, hür bir Türk olan Hüseyin Avnî Paşa’ya seraskerlik ve sadrazamlığı çok görmüş ve onu karalama yolunu seçmişlerdir. Abdülaziz’in huzurunda taklidini yapmışlardır.

Tasfiye edilen rütbeliler ve yakını saraylılar, menfaatlerine dokunduğu için Avnî Paşa’ya iftira atmışlardır. Bu husus, Abdülhamid tarafından destek görmüş ve Hüseyin Avnî Paşa ülke sathında itibarsızlaştırmaya çalışılmış ve Sicili Osmanî kaydı silinmiştir. Hâlbuki Abdülhamid, amcasının intihar ettiğini iyi bilmektedir. O çok çekindiği Mithat Paşa’dan kurtulabilmek için, olaydan tam beş yıl sonra düzmece Yıldız mahkemesini kurmuştur.

Abdülaziz’in Mabeyincisi Fahri Bey, çoğu sefaret tabibi 19 imzalı doktor raporu, Ahmet Mithat Efendi, Süheyl Ünver, İ. H. Uzunçarşılı, B. Sıtkı Baykal, Zafer Toprak, O. Selim Kocahanoğlu, Batılı kaynaklar ve saraylı birinin torunu olan Hıfzı Topuz, Abdülaziz’in intihar ettiğini yazarlar. Biz de Abdülaziz’in intihar ettiğini tespit ettik.

Abdülaziz devrinde borçlar 200 milyon altına ulaşmıştı. Bir yılda ödenen borç ve faiz miktarı 14 milyon altına çıktı.

O sıralarda Osmanlı Devleti’nin takip ettiği malî politika, borcu borçla ödemek ve bütçe açığını yeni borçlarla kapatmaktı. Dışarıdan borç alma imkânı olmadığı durumlarda da Galata sarraflarından yüksek faizlerle borç alma yoluna gidiliyordu. Bu malî politika, sonunda devlet iflâsın eşiğine geldi (TDV İA. Cevdet Küçük).

Devlet 1875 yılında borçlarını ödeyemeyeceğini ilân etti ve Avrupa devletleri hepten aleyhimize döndüler.

Avnî Paşa, “Sarayı Hümayun'un israf ve borçlanma ile idare-i maslahat alışkanlığı, alınan borçların verimsiz yerlere harcanması baki kaldıkça bir şey yapılamaz. Hatta maaşlar bile verilemez, gide gide o güzelim yerler de elimizde kalmaz, belki Anadolu bile tecavüze uğrar” diyordu ki, 50 yıl sonra Yunanistan Anadolu’yu işgale kalktı.

Abdülaziz bu yüzden hal’ edilmişti. Mahmut Nedim gibilerini göreve getirmesi de işin tuzu, biberi olmuştu.

Hüseyin Avni Paşa’nın çok iyi bir asker olduğunda, askerlikteki hizmet ve başarılarında herkes hemfikirdir. O, her görevi başarıyla tamamlamıştır. Birçok değerli kalem, onun çok büyük bir vatansever olduğunu, devletin ileri gitmesi için gayret ettiğini ve büyük bir disiplin sahibi olduğunu kaydeder.

Hüseyin Avnî Paşa’ya iftira edenler için Süleyman Demirel’in Uğur Mumcu’ya söylediği sözler cevap olsun: Kendi şahsıyla ilgili olsaydı cevap vermezdim, ancak hayatı cephelerde geçmiş, devlete büyük hizmetleri olmuş, kendi imkânları ile en yüksek makamlara gelmiş bir Mareşal’a iftiralar atmak hastalıklı kafaların işidir.

Modern Türk ordusunun kurucularından kabul edilmiştir.

Hüseyin Avnî Paşa, Isparta’nın yüz akıdır ve nümune-i imtisalimizdir.

.

Ramazan Topraklı, Bilâl Sürgeç, dikGAZETE.com

-Hüseyin Avnî Paşa’nın Şahâdetnâmesinin (Diploma) Latin Harflerine Çevrilmiş Hâli-

Hikmet Turhan Dağlıoğlu, Isparta Halkevi Mecmuası, Ün, Sayı 80-81, Cilt 7, 1940, s.1094.