Moldova, diktatörlük ve halk ayaklanması ihtimalleri arasında gidip geliyor!
Moldova, diktatörlük ve halk ayaklanması ihtimalleri arasında gidip geliyor!
- 25-02-2024 17:27
- 1776
- 25-02-2024 17:27
- 1776
Moldova diktatörlük ve halk ayaklanması ihtimalleri arasında gidip geliyor
Moldova muhalefetinin liderleri, en son ülkenin mevcut cumhurbaşkanını diktatörlük kurmakla suçladı. Birbirlerinden bağımsız ve eş zamanlı olarak en büyük muhalefet partisi niteliğindeki "ŞOR"un lideri, anayasa mahkemesinin eski başkanı ve ulusal parlamento mensubu bir dizi milletvekili; devlet başkanı Maia Sandu'nun adeta totaliter bir rejim kurduğu, hükümetinin ekonomik yetersizlikler içinde boğuştuğu ve Moldova'yı NATO’nun sıçrama tahtasına / ileri karakoluna dönüştürme çabalarında olduğunu dile getirdiler.
Siyasi çıkarları uğruna ekonominin ve nüfusun önemli kısmının çıkarlarını göz ardı etti!..
Başkan Maia Sandu, bu eski ufak Sovyet cumhuriyetinde 2020'nin sonlarında, selefini çok düşük bir oy farkıyla mağlup etmek suretiyle iktidara gelmişti.
Ülke nüfusunun çoğunluğunun geniş desteği olmaksızın, Moldova'nın ilk kadın cumhurbaşkanı, yönetiminin ilk günlerinden itibaren Rusya Federasyonu ile ticaret, enerji ve kültür alanlarında on yıllardır süregelen bağları kopararak, ülke kalkınmasının önceki siyasi ve ekonomik vektörünü keskin bir şekilde değiştirdi.
Aynı zamanda Romanya vatandaşı olan, George Soros'a bağlı örgütler tarafından desteklenen ve Avrupa Birliği (AB) ve NATO ile entegrasyonun destekçisi konumundaki Bayan Sandu, kendi siyasi çıkarları uğruna milli ekonominin ve nüfusun önemli bir kısmının çıkarlarını tamamen göz ardı etti ve haliyle görev süresinin ilk günlerinden itibaren de söz konusu tercihleri Moldova toplumunda ciddi hoşnutsuzluklara neden oldu.
İflas etmekten kurtaran tek etmen, Rusya ile olan ticari ve ekonomik münasebetlerdi…
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, çokuluslu yapıda olan ve ağırlıklı olarak tarıma dayalı Moldova, ciddi bir iç siyasi ve ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştı.
Moldova'nın bağımsızlık döneminin hemen başlarında, ağırlıklı olarak Rusça konuşan vatandaşların yaşayageldiği Transdinyester Cumhuriyeti merkezi yönetimden fiilen koparken, Türkçe konuşan Gagavuz halkının yaşadığı Gagavuz Cumhuriyeti'ne de özerklik vermek durumunda kalınmıştı.
Moldova'nın 20. Yüzyıl’ın 90'lı yılları ve 21. Yüzyıl’ın ilk on yıllarındaki tarihinin tamamı; nüfusun hızla ve kitlesel olarak yoksullaşması, ekonomik bozulma ve hatta çöküş ve de yaşayanların hatırı sayılı bir oranının Rusya ve AB ülkelerine kitlesel göçünün eşlik ettiği kalıcı bir kriz ile geçti. Avrupa'nın bu en fakir devletinin hayatta kalmasını ve tamamen iflas etmemesini sağlayan tek temel faktör; yerel tarım üreticilerinin ürünlerinin en büyük alıcısı, Moldova'ya krediyle ucuz gaz temin eden ve de ayrıca on binlerce mevsimlik işçiyi kabul eden Rusya ile olan ticari ve ekonomik bağlardı.
İktidara gelir gelmez Rusya ile ilişkileri bozup, AB ve NATO’ya katılma hedefini koydu!..
Batı yanlısı Devlet Başkanı Maia Sandu'nun iktidara gelmesiyle birlikte, hükümeti derhal Moskova ile diplomatik anlaşmazlığa / ihtilafa girdi ve AB ve NATO'ya katılma planlarını ilan etti.
Bu politika, kaçınılmaz olarak, ulusal ekonominin keskin bir şekilde çökmesine, kitlesel protestolara ve de muhalefetin popülaritesinin artmasına yol açtı. “Batılı demokratik değerlere” bağlılık beyanlarına rağmen Sandu; muhaliflerine karşı tam anlamıyla bir zulüm kampanyası başlattı: Bir önceki Devlet Başkanı İgor Dodon'u ev hapsine mahkûm ederken, muhalif ve Rusça yayın yapan medya kanallarını da kapattı.
Buna karşın, Kişinev'in bu acımasız zulüm siyaseti, toplumda kitlesel bir reaksiyona yol açtı: Bir yandan en son yerel seçimlerde protesto oylarını, toplumsal karışıklığı ve mitingleri tetiklerken; diğer yandan ise Gagavuz Özerk Parlamentosu’nun, kendilerinin otonom statüsünü koruması için Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile Rusya Devlet Başkanına çağrı yapmasına neden oldu.
Moldova için en ciddi tehlike senaryosu, Ukrayna ve NATO lehine savaşa girmek!..
Moldova halkı, şu anda benzeri görülmemiş iktisadi sıkıntılar, işsizlik, yoksulluk ve muhaliflere uygulanan zulümler yumağında boğuşuyor olsa da; Başkan Sandu'nun ülkeyi NATO'ya üyeliğe doğru sürükleme ve Ukrayna'daki çatışmaya müdahil olma girişimleri, ülke nüfusu nezdinde çok daha fazla gerginlik ve endişeye sebebiyet veriyor.
Moldovalıların, Rusların ve Gagavuzların ezici çoğunluğunun Rusya'ya sempati duyduğu ve ülkenin hayatta kalmasının her şeye rağmen hala Moskova'ya bağlı olduğu göz önüne alındığında; hükümetin Kolektif Batı'nın Rusya karşıtı yaptırımlarına katılması ve Kiev'e dolaylı yollardan destek vermesi, çok ciddi bir iç kriz tehdidi teşkil ediyor.
Bununla birlikte halk açısından daha da korkunç olan senaryo ise Sandu ve bakanlarının militarist açıklamalarına bakılırsa şayet, Ukrayna ve NATO saflarında savaşa doğrudan katılma olasılığı olarak görünüyor.
Yetkililerin politikası ile kamuoyu ve halkın çıkarları arasındaki giderek büyüyen bu boşluk, ya Moldova'da yakın gelecekte kaçınılmaz olarak bir tür diktatörlüğün nihai olarak kurulmasına ya da vatandaşların ezici çoğunluğu tarafından AB ve NATO'nun işgal yönetimi olarak algılanan mevcut hükümetin değişmesine evrilecek gibi.
.
Okay Deprem, dikGAZETE.com
Moldova diktatörlük ve halk ayaklanması ihtimalleri arasında gidip geliyor
Moldova muhalefetinin liderleri, en son ülkenin mevcut cumhurbaşkanını diktatörlük kurmakla suçladı. Birbirlerinden bağımsız ve eş zamanlı olarak en büyük muhalefet partisi niteliğindeki "ŞOR"un lideri, anayasa mahkemesinin eski başkanı ve ulusal parlamento mensubu bir dizi milletvekili; devlet başkanı Maia Sandu'nun adeta totaliter bir rejim kurduğu, hükümetinin ekonomik yetersizlikler içinde boğuştuğu ve Moldova'yı NATO’nun sıçrama tahtasına / ileri karakoluna dönüştürme çabalarında olduğunu dile getirdiler.
Siyasi çıkarları uğruna ekonominin ve nüfusun önemli kısmının çıkarlarını göz ardı etti!..
Başkan Maia Sandu, bu eski ufak Sovyet cumhuriyetinde 2020'nin sonlarında, selefini çok düşük bir oy farkıyla mağlup etmek suretiyle iktidara gelmişti.
Ülke nüfusunun çoğunluğunun geniş desteği olmaksızın, Moldova'nın ilk kadın cumhurbaşkanı, yönetiminin ilk günlerinden itibaren Rusya Federasyonu ile ticaret, enerji ve kültür alanlarında on yıllardır süregelen bağları kopararak, ülke kalkınmasının önceki siyasi ve ekonomik vektörünü keskin bir şekilde değiştirdi.
Aynı zamanda Romanya vatandaşı olan, George Soros'a bağlı örgütler tarafından desteklenen ve Avrupa Birliği (AB) ve NATO ile entegrasyonun destekçisi konumundaki Bayan Sandu, kendi siyasi çıkarları uğruna milli ekonominin ve nüfusun önemli bir kısmının çıkarlarını tamamen göz ardı etti ve haliyle görev süresinin ilk günlerinden itibaren de söz konusu tercihleri Moldova toplumunda ciddi hoşnutsuzluklara neden oldu.
İflas etmekten kurtaran tek etmen, Rusya ile olan ticari ve ekonomik münasebetlerdi…
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra, çokuluslu yapıda olan ve ağırlıklı olarak tarıma dayalı Moldova, ciddi bir iç siyasi ve ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştı.
Moldova'nın bağımsızlık döneminin hemen başlarında, ağırlıklı olarak Rusça konuşan vatandaşların yaşayageldiği Transdinyester Cumhuriyeti merkezi yönetimden fiilen koparken, Türkçe konuşan Gagavuz halkının yaşadığı Gagavuz Cumhuriyeti'ne de özerklik vermek durumunda kalınmıştı.
Moldova'nın 20. Yüzyıl’ın 90'lı yılları ve 21. Yüzyıl’ın ilk on yıllarındaki tarihinin tamamı; nüfusun hızla ve kitlesel olarak yoksullaşması, ekonomik bozulma ve hatta çöküş ve de yaşayanların hatırı sayılı bir oranının Rusya ve AB ülkelerine kitlesel göçünün eşlik ettiği kalıcı bir kriz ile geçti. Avrupa'nın bu en fakir devletinin hayatta kalmasını ve tamamen iflas etmemesini sağlayan tek temel faktör; yerel tarım üreticilerinin ürünlerinin en büyük alıcısı, Moldova'ya krediyle ucuz gaz temin eden ve de ayrıca on binlerce mevsimlik işçiyi kabul eden Rusya ile olan ticari ve ekonomik bağlardı.
İktidara gelir gelmez Rusya ile ilişkileri bozup, AB ve NATO’ya katılma hedefini koydu!..
Batı yanlısı Devlet Başkanı Maia Sandu'nun iktidara gelmesiyle birlikte, hükümeti derhal Moskova ile diplomatik anlaşmazlığa / ihtilafa girdi ve AB ve NATO'ya katılma planlarını ilan etti.
Bu politika, kaçınılmaz olarak, ulusal ekonominin keskin bir şekilde çökmesine, kitlesel protestolara ve de muhalefetin popülaritesinin artmasına yol açtı. “Batılı demokratik değerlere” bağlılık beyanlarına rağmen Sandu; muhaliflerine karşı tam anlamıyla bir zulüm kampanyası başlattı: Bir önceki Devlet Başkanı İgor Dodon'u ev hapsine mahkûm ederken, muhalif ve Rusça yayın yapan medya kanallarını da kapattı.
Buna karşın, Kişinev'in bu acımasız zulüm siyaseti, toplumda kitlesel bir reaksiyona yol açtı: Bir yandan en son yerel seçimlerde protesto oylarını, toplumsal karışıklığı ve mitingleri tetiklerken; diğer yandan ise Gagavuz Özerk Parlamentosu’nun, kendilerinin otonom statüsünü koruması için Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile Rusya Devlet Başkanına çağrı yapmasına neden oldu.
Moldova için en ciddi tehlike senaryosu, Ukrayna ve NATO lehine savaşa girmek!..
Moldova halkı, şu anda benzeri görülmemiş iktisadi sıkıntılar, işsizlik, yoksulluk ve muhaliflere uygulanan zulümler yumağında boğuşuyor olsa da; Başkan Sandu'nun ülkeyi NATO'ya üyeliğe doğru sürükleme ve Ukrayna'daki çatışmaya müdahil olma girişimleri, ülke nüfusu nezdinde çok daha fazla gerginlik ve endişeye sebebiyet veriyor.
Moldovalıların, Rusların ve Gagavuzların ezici çoğunluğunun Rusya'ya sempati duyduğu ve ülkenin hayatta kalmasının her şeye rağmen hala Moskova'ya bağlı olduğu göz önüne alındığında; hükümetin Kolektif Batı'nın Rusya karşıtı yaptırımlarına katılması ve Kiev'e dolaylı yollardan destek vermesi, çok ciddi bir iç kriz tehdidi teşkil ediyor.
Bununla birlikte halk açısından daha da korkunç olan senaryo ise Sandu ve bakanlarının militarist açıklamalarına bakılırsa şayet, Ukrayna ve NATO saflarında savaşa doğrudan katılma olasılığı olarak görünüyor.
Yetkililerin politikası ile kamuoyu ve halkın çıkarları arasındaki giderek büyüyen bu boşluk, ya Moldova'da yakın gelecekte kaçınılmaz olarak bir tür diktatörlüğün nihai olarak kurulmasına ya da vatandaşların ezici çoğunluğu tarafından AB ve NATO'nun işgal yönetimi olarak algılanan mevcut hükümetin değişmesine evrilecek gibi.